8 Mart 2013 Cuma

UYGARLIKLAR BEŞİĞİ ANADOLU

Uygarlıklar beşiği Anadolu'da bir uygarlık biterken...




UYGARLIKLAR BEŞİĞİ ANADOLU
Uygarlıklar beşiği Anadolu'da bir uygarlık biterken,yeni bir uygarlık doğmuş, Anadolu,onu bir ana sevgisiyle büyütüp onların yayılmasını sağlamıştır.
Güneş ve tarih ülkesi olan Türkiye insanlık tarihinin hemen hemen bütün dönemlerinde iskan edilmiş, bir uygarlık biterken diğer bir uygarlığa kucak açmış dünyanın ender yerlerinden biridir. Paleolitik Devir dediğimiz Taş Devri'nde mağara insanının varlığını ve onun yarattığı resimleri, Antalya yakınındaki Karain, Belbaşı ve Beldibi gibi mağaralarda buluyor ve o ilk insanların kültürlerini inceleyebiliyoruz.

M.Ö. 600.000 -10.000 yılları arasında süren bu Eski Taş Devri'nden sonra M.Ö. 10.000-8.000 yılları arasındaki Orta Taş Çağı'nda (Mezolitik), dünyada iklim şartları yumuşamış, son Buzul Çağı sona ererken insanlar, avcılık ve toplayıcıkla geçen yaşam sürecini tamamlamışlardır. M.Ö. 8000-5.500 yılları arasına koyduğumuz (Neolitik) Yeni Taş Devri'nde insanları artık mağaralarından çıkmış, ovalarda yerleşmiş olarak görüyoruz. Diyarbakır-Çayönü ve Malatya-Caferhöyük'te yapılan kazılar, bu devir insanının üretici yaşam biçimine geçtiğini göstermektedir. Çiftçilik ve hayvancılık başlıca geçim kaynağıdır. Evler, bir meydan etrafında dikdörtgen planlıdır. Anadolu'da Neolitik kültürün en yüksek düzeyini Konya -Çatalhöyük'te buluruz. İnsanlar bu devirde evlerinin duvarlarını boyamışlar, bu duvarlara inandıkları kutsal hayvanların resimlerini yapmışlardır.


Hasanoğlan gümüş kadın heykelciği. Ank. Anadolu Med. Müz. M Ö. 2100
Neolitik Çağ kültürünün diğer :bir merkezi de Burdur-Hacılar'dır. Bu merkezlerde yapılan kazılardan çıkan duvar resimlerini, tanrı heykelcikleri ile kırmızı ve kahverengiastarlı kapları, bugün Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde görebiliriz.İnsanlar bundan sonra Kalkolitik Çağ dediğimiz Maden-Devri'ni yaşamışlar, M.Ö. 5.500-3.000 yıllan arasındaki bu çağda madeni tanımışlar, kendi zevklerine uygun biçimde boyalı "oarak gelişmeleri devam ettirmişlerdir. Bu çağı da biz yine Hacılar, Alişar, Alacahöyük, Kuruçay, Beycesultan. Sema-höyük, Can Hasan, Mersin- Yumuktepe, Tarsus ve Karaz gibi merkezler buluyor, buralardan çıkan eserim müzelerimiz de görebiliyoruz. Eski Tunç Çağı'nda (1LÖ. 3.000-2.000) Anadolu şehircilik, mimarlık, heykeltraşlık ve çömlekçilikte parlak bir dönem yaşamıştır. Bilhassa altından yapılmış kadehler, testiler, kupalar, diadem ve gerdanlıklar o devir insanlarının ne denli zevkli olduğunu göstermesi açısından ilginçtir.


Güneş Kursu. Alacahöyük'te bulunmuştur. M.Ö. 2300 civarı


Alacaköyük kral mezarlarında bulunan altın güğüm, kadeh ve tas. M.Ö. 3. bin'in ikinci yarısı. Ankara Anadolu Med. Müzesi
Bunların yanında Horoztepe ve Hasanoğlan'da ele geçen gümüş ve altın heykeller, heykelcilik alanındaki maharetlerini de ortaya koyar. Ayrıca Alacahöyük'te bulunan ve törenlerde kullanılan güneş kursları ile tanrı sembolü olan boğa ve geyik heykelleri de ayrı güzellik ve inceliktedir. Eski Tunç Çağı'nda Troya başlı başına bir kültür kaynağı iken, Anadolu'da yerli kavim olan Hattiler kendilerine özgü kültürlerini Kızılırmak yayı içinde yaratmışlardır. Bu çağın en önemli merkezlerini Alacahöyük, Troya, Mah-matlar, Horoztepe ve Ahlatlıbel teşkil eder. M.Ö. 2000 yıllarında Hititler Anadolu'ya gelmişler, onlar bir devlet kuruncaya kadar Anadolu beyliklerle idare edilmiş ve yerli beylerin himayesinde, Asurlular'la ticaret yapılmıştır. O süreçte başlıca ticaret merkezleri olan Kültepe ve Acemhöyük'le birlikte Asur ticaret kolonileri devri yaşanmıştır. Asurlu tüccarlar, Babil'den -Anadolu'ya kumaş, kalay ve esans gibi maddeler getirmişler, Anadolu'dan da altm, gümüş ve bakır gibi madenler götürmüşlerdir. M.Ö. 1900-1800 yıllarını kapsayan bu devri, Kayseri yakınındaki Kültepe, Acemhöyük ve Alişar'da bulunan kilden yapılmış çivi yazılı tabletlerden öğrenebiliyoruz. Hititler küçük bir beylik iken M.Ö. 1800'lerde Anitta'nın idaresinde Hattuşaş'ı ele geçirmişler, diğer beylikleri de egemenlikleri altına alarak Hattuşaş'ı (Boğazköy) başkent yapmışlar ve Orta Anadolu'da gittikçe gelişen büyük bir krallık kurmayı başarmışlardır. Biz Eski Hitit Devleti'ni 1. Hattuşili ile başlatıyoruz (M.Ö. 1660-1630). Bundan sonra tahta geçen I. Murşili (M.Ö. 1630-1600) devletin sınırlarını çok genişletmiş, Babil Devleti'ni çökertmiştir. I. Murşili'den sonraki krallar kudretli olamamışlar, devlet içinde karışıklıklar meydana gelmiş ve bu da Telipinu (M.Ö. 1535-1510) zamanına kadar sürmüştür.

Büyük Hitit Krallığı II. Tuthaliya (M.Ö.1460-1440) ile başlamış, bu devrin en ünlü kralı olan I. Şuppiluliuma (M.Ö. 1380-1345) ile Hitit Devleti imparatorluk olma yoluna girmiştir. Suriye'ye kadar inen Hititler, Mitanni Devleti'ni parçalamışlardır. Bundan sonra Suriye yüzünden Hititlerle Mısırlılar savaşa girişmiş, Mu-vatalli (M.Ö. 1315-1282) Kadeş Meydan Savaşı'na ordusunun başında katılmış ve nihayet bu savaş III. Hattuşili (M.Ö.1275-1250) zamanında dünyanın ilk yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşması'yla son bulmuştur. M.Ö. 1256 tarihli antlaşma tableti bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndedir. Hititlerin son büyük krallarından IV. Tuthaliya (M.Ö. 1250-1220) bir yandan başkaldıran Batı Anadolu Beyleri ile savaşırken öbür yandan da kültür etkinliklerini sürdürmüş, Boğazköy'ün 2 km. uzağındaki Yazılıkaya açık hava tapınağını yaptırmıştır. Boğazköy'deki tapınaktan, kral kapısı ve aslanlı kapıdaki heykellerden, Yazılıkaya, Alacahöyük sfenksli kapı ve yanındaki kabartmalardan Hitit mimarisi, sanatı ve heykeltraşlıgı hakkında bilgi edinebiliyoruz. Eflatunpınar, Niobe, Hanyeri, Fraktin. Gavurkale, Sirkeli kaya anıtlarından da Hitit sanatını tanıyabildiğimiz gibi, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ndeki M.Ö. 1600 tarihli İnandık vazosu ile yine aynı tarihlere ait boğa biçimli kaplar ve diğer seramik eserlerden de Hitit sanatını tanımış oluyoruz. Ayrıca Boğazköy'de bulunan Hitit hiyeroglif yazılarıyla yazılan binlerce tabletten de Hititler hakkında geniş bilgi edinebiliyoruz. Hitit Devleti M.Ö. 1200'lerde deniz kavimleri denilen saldırgan toplulukların ardı arkası kesilmeyen göçleriyle yıkılmıştır.

Hitit Devleti yıkıldıktan sonra örf ve adetleri Geç Hitit şehir devletleri denilen Malatya, Maraş, Kargamış, Zincirli gibi Güney Anadolu şehirlerinde M.Ö. 1200'den M.Ö. 650'ye kadar yaşamıştır. Bu geç Hitit sanatını Kargamış, Malatya, Zincirli ve Kara-tepe eserlerinde inceleyebildiğimiz gibi Konya Ereğlisi'nin yakınında 4.20 m. boyundaki İvriz kabartmasında da görebiliriz.
Beyşehir yakınındaki Eflatunpınar anıtı. M.Ö. 13. yy.

Hitit Devleti ortadan kalkınca Doğu Anadolu'da Urartular, Van'ı başkent yapıp bir devlet kurarak (M.Ö. 860-580) tarih sahnesine çıkmışlardır. Bugün Van Kalesi'nde Toprakkale, Altıntepe ve Çavuştepe gibi Urartu şehirlerinde yapılan kazılarda onların usta olduğu tunç eserler ortaya çıkarılmış, Urartu sanatı tanınmıştır. Urartu Devleti M.Ö. 580 yılında ortadan kalkmıştır. Doğu Anadolu'da Urartu Devleti yaşarken Orta Anadolu'da Frig adıyla bir başka uygarlık ortaya çıkmıştır (M.Ö. 750-300). En ünlü kralları Midas olan Frigler'in sanat eserlerini başkentleri Gordi-on'daki Midas'm mezarında bulunan kaplardan tanıyoruz. Frig maden sanatının en iyi örneklerini oluşturan bu eserler Gordion'da yüze yakın tümülüste ve özellikle Midas'm mezarında bulunmuştur.

Eskişehir yakınlarındaki Midas şehrinde bulunan M.Ö. 6. yy'a ait Yazılıkaya. Burada, Midas Anıtı da denilen bu Frig kaya anıtı gibi birçok anıt bulunmaktadır.


Frig Devleti M.Ö.VII. yy. başlarında Kimmer akınlarıyla yıkılırken Batı Anadolu'da Sardes'i başkent yaparak bir uygarlık kuran Lydia Devleti ortaya çıkmıştır. Gyges (M.Ö. 680-652), Ardys (M.Ö. 652-625), Sadyattes (M.Ö. 625-610), Alyat-tes (M.Ö. 610-575) gibi krallara sahip olan Lydialılar ilk parayı bastığı gibi Kızılırmak'a kadar Anadolu'ya egemen olmuştur. Son Kral Kroisos (M.Ö. 575-546) zamanında Perslerle giriştikleri savaşı kaybeden Lydia Devleti M.Ö. 546'da yıkılmış ve böylece Anadolu da Pers hakimiyetine girmiştir. Persler Anadolu'yu satrap dediğimiz genel valilerle idare etmişler, bir kültür etkinlikleri olmamıştır. Persler'in M.Ö. 334'de Büyük İskender'e yenilmesiyle Anadolu İskender'in eline geçmiş, O'nun ölümüyle komutanları arasında bir müddet el değiştirdikten sonra Bergama Kralı 111. Attalos'un M.Ö. 133'de topraklarını Roma'ya bırakmasıyla, Romalılar Anadolu'nun doğrudan sahibi olmuşlardır. Anadolu M.Ö. 300-30 yılları arasında Hellenistik Çağı, M.Ö. 30'dan M.S. 395'e kadar da Roma Çağı'nı yaşamıştır. Bu çağlardan bugün ayakta kalabilen Priene Athena Tapınağı, Aphrodisias Aphrodite Tapmağı, Euromos Zeus Tapınağı, Didim Apollon Tapınağı, Uzuncaburç Zeus Tapınağı ve Aizanoi Zeus Tapınağı gibi görkemli tapınaklar vardır. Dünyanın yedi harikasından biri olan Ephesos Artemis Tapına'ğının bir sütunu ile M.Ö. 530'a ait Assos Athena Tapınağı,Klaros'taki Apollon Teos'taki Dionysos tapınaklarının kalıntılarını görmek mümkündür. Bergama, Ephesos, Miletos, Side, Pergamon, Aspendos, Xanthos, Limyra ve Arykanda gibi birçok yerlerde bu çağların tiyatroları da görülebilir. Hellenistik ve Roma Çağı'ndan kalma eserler Anadolu'nun her yanında ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca Fethiye civarında M.Ö. IV yüzyıla ait Lylkia kaya mezarları Ro-ma eserleriyle iç içedir. Romanın M.S. 395'de ikiye ayrılmasıyla Anadolu; Doğu Roma İmparatorluğuna düşmüş, sonradan Bizans denilecek bu imparatorluk 1453'e kadar tarih sahnesinde kalmıştır. Ephesos'ta St. John Bazilikası (M.S. VI. yy.), Silifke yakınındaki M.S. V. yüzyıla ait Alahan Manastırı, Trabzon Sümela Manastırı, Trabzon Ayasofya'sı ile İstanbul'da Aya İrini Kilisesi, mozaikleri ile ünlü Chora (Kariye Müzesi), Pammakharistos (Fethiye Müzesi) ve hâlâ bütün görkemi ile ayakta duran Ayasofya, Bizans'ın dini yapılarının günümüze gelen örnekleridir. 1071'de Doğu Anadolu'da Türk atlılarının ' ayak sesleri duyulmaya başlamış, Malazgirt'te Selçuklularla Bizanslılar arasında yapılan savaşı Selçuklular kazanınca, Anadolu Türkler'in eline geçmeye başlamıştır. Başlarında beyleri olduğu halde yapılan akınlarla Anadolu'nun çeşitli yerleri Bizanslı-lar'dan alınmış ve Türkler oralara yerleşmişlerdir. Nihayet 1157'de Konya başkent yapılarak Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur. Selçuklular Anadolu'da birçok örneklerini görebildiğimiz anıtsal taç kapıları ile hayranlık uyandıran eserler yaratmışlardır. Sultan I. Mesud (1116-1156) devrinde yapılan Konya Alaeddin Camisi, ünlü Selçuk Sultanı Alaeddin Keykubad'ın (1220-1237) yaptırdığı Yivli Minare, sırlı tavan tuğlaları ve çini-leriyle ünlü 1224 tarihli Malatya Ulu Camisi. şiirsel bir güzelliğe sahip taç kapılarıyla 1228 tarihli Divriği Ulu Camisi Selçuklular döneminden kalma başlıca camilerdir.

Muazzam taç kapısı ve çini işlemeli minaresi ile dikkati çeken Konya ince Minareli Medrese. Selçuklu veziri Sahip Ata tarafından 1264 yılında yaptırılmıştır.

Yine bu devrin üniversite niteliğinde olan medreseleri de günümüze gayet sağlam bir şekilde ulaşmıştır. Sultan II. İzzettin Keykavus (1246-1257) döneminde 1252 tarihinde yapılan Konya Karatay Medresesi, 1238 tarihinde II.Gıyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mahperi Huand tarafından yaptırılan Kayseri Huand Külliyesi, 1264 tarihli Konya İnce Minareli Medrese. 1271 tarihli III.Gıyaseddin Keyhüsrev (1265-1282) döneminde Sivas Gök Medrese, yine aynı tarihli Sivas İnce Minardi Medrese. 1218 tarihli Sivas İzzeddin Keyka-vus Medresesi. Erzurun'da XIII.yüzyıl'da yapılan Çifte Minareli Medrese. Selçuklu medreselerinin başlıca örneklerini teşkil eder. Selçuklular Anadolu'da başkent Konya'ya bağlanan güvenli ticaret yollan kurmuşlar, bu yollan hem yolun emniyeti hem de kervanların dinlenme yerleri olan kervansaraylarla donatmışlardır. II. Kılıçarslan (1156-1192) döneminde yapılan 1192 tarihli Alay Han, 1229 tarihli Konya-Aksaray yolundaki Sultan Han, 1214 tarihli Antalya yolunda I. İzzeddin Keykavus'un (1210-1220) yaptırdığı Evdir Han, Alanya yakınında 1236-1246 yılları arasında II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1245) döneminde yapılan Şarapsa Han günümüze gelebilen kervansaraylardan birkaç örnektir. Selçukluların ölülerine gösterdiği saygıyı belirten kümbetleri ise; Van Gölü kıyısındaki Ahlat başta olmak üzere, Niğde, Kayseri ve Erzurum'da bol miktarda görmek mümkündür. 1308'de Sultan II. Mesud zamanında Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollar tarafından yıkılmıştır.

Divriği Ulu Cami'nin yanındaki Şifahane kapısının görünüşü. Mengücük Şahı Ahmet Şah'ın eşi Turan Melik tarafından 1228 tarihinde yaptırılmıştır. Buradaki cami ve şifahane kapıları taş işçiliği ile ün salmıştır.

1299'da Bilecik yakmındaki Söğüt'te başlarında Osman Bey'in bulunduğu Kayı Aşireti'ne ait Türkler diğer beylikler gibi özgürlüklerini ilan etmişler, önce İznik sonra Bursa'yı Bizanslılardan alarak kendilerine başkent yapmışlardır. Daha sonra Edirne'yi de alarak topraklarını Avrupa kıtasına kadar genişletmişlerdir. 1453'de Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u alarak Bizans'ı ortadan kaldırmıştır. Diğer Anadolu Beylikleri'ni kendilerine katarak kuvvetli bir devlet kuran Osmanlılar, Yavuz Sultan Selim ile Mısır'a, Kanuni Sultan Süleyman ile de Avrupa içlerine kadar topraklanın genişletmişlerdir. İlk başkentleri olan Bursa'da çinileriyle ünlü 1424 tarihli Yeşil Cami ve türbesi, Muradiye ve Yıldırım Bayezid Camileri gibi camiler yapan Osmanlılar. İstanbul'u aldıktan sonra özellikle Mimar Sinan gibi bir deha yetiştirerek ,1543-1548) Şehzade. (1550-1557) Süleymaniye ve O'nun "en mükemmel eserim" dediği (1569-1575) Edirne Selimiye Camileri gir: anıtsal eserler yaratmışlardır. Bu mimari eserlerde sedef, oyma, taş, çini ve hat sanatını ustalıkla kullanarak bir bütünlük sağlamışlardır. Osmanlıların halı sanan, çinicilik, hat sanatı, minyatür ve maden sanatının en güzel eserlerini bugün Türk İslam Eserleri Müzesi ve Topkapı Sarayı Müzesi'nde görmek mümkündür.
Topkapı Hançeri. 1741 tarihinde I. Mahmud tarafından Nadir Şah'a hediye etmek üzere yaptırılmıştır. Fakat Nadir Şah öldürülünce Topkapı Sarayı'na geri getirilmiştir.
Osmanlılar'a ait mücevher süslemeli miğfer. 16. yy.

Kaynak:dusunmekvepaylasmak.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder