1 Şubat 2013 Cuma

ESKİ UYGARLIKLARDA ÖLÜLER NASIL GÖMÜLÜRDÜ

ESKİ UYGARLIKLARDA ÖLÜLER NASIL GÖMÜLÜRDÜ

Mezar, insanların eskiçağlardan beri ölüle­rini gömdükleri, üzeri toprakla ya da taşlarla örtülen çukura denir; ölen birinin ya da bir hayvanın gömülü olduğu yer (kabir, sin, makber, gömüt) anlamına gelir. Bazı toplumlarda ölüler yakılırken; İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi tek tanrılı dinlerde ölülerin mezar içinde diğer hayata geçmek için beklediğine inanılır. Tarihte büyük devlet yöneticileri için anıt mezarlar yapılmıştır. Mısır'daki piramitler ve Tac Mahal bunlardan bazılarıdır. Mezarların topluca bulunduğu alana mezarlık denir.
İslamiyette ölüler genellikle kefenle toprağın altına gömülürken,isteğe bağlı olarak tabutla da gömülebilmektedir, Yahudiler kefene sardıkları ölüyü tabuta koyarak toprağa gömerler. Yalnız her iki inanç grubunda da, bu tabutların ahşap ve tahta ürünlerinden yapılmasına, metal kısım içermemesine ve dolayısıyla bedenin doğal çürüme sürecini yavaşlatarak toprakla buluşmasını engellememesine özen gösterilir. Eğer bir Müslüman cenazesi toprağa tabutla beraber indirilecekse, tabutun kapağı hafif aralık bırakılır ve tabutun içerisine de bir miktar toprak serpiştirilir.
Hıristiyan inancında da toprağa gömülme esas defin şekli olsa da, cesedin krematoryumda yakılmasına günümüzde Ortodoks kilisesi haricinde bir çok mezhepte izin verilmektedir. Yine çoğu hıristiyan mezarları, toprağa gömülü olarak yer altında bulunsa da, tabutun yeryüzeyinden yüksekte bulunduğu mozole tarzında mezar odaları da kullanılmaktadır ve bu mozoleler genellikle tüm aile bireylerini alacak şekilde inşa edilmektedir.
İslam ve Yahudilik inançlarında, defin edilecek ölünün tahnit edilmesine, cesedin toprakla buluşup ayrışmasını engelleyeceği için karşı çıkılır, fakat Hıristiyanlık dinine mensup ölüler, tahnit edilebilir ve definden önce ölüye kozmetik uygulanabilir.
Mezarların genellikle baş tarafında isim-doğum tarihi-ölüm tarihinin yazılı olduğu bir tahta parçası ya da bir taş bulunur. Bazı kültürlerde isim-doğum tarihi gibi yazılar haricinde, ölünün hayattayken çok sevdiği şeylerin çizimleri de bulunabilir.
Ölü, mezara çoğunlukla yatay olarak konulur ancak bazı kültürler ölülerini toprağa dik gömerler. Yine bazı kültürlerde bir mezarın içinde sadece bir adet ölü bulunabiliyorken; evli çiftler ranzaya benzeyen mezar tasarımları sayesinde aynı mezarda yatabilir.

Arkeologların yaptığı kazılar sonucunda ortaya çıkarılan mezar­lar, eskiçağlarda insanların yaşam biçimleri­ne, inanç ve geleneklerine ilişkin önemli bilgiler sağlamıştır. Ortaya çıkarılan büyük ve görkemli mezarlarda ölümden sonraki yaşam için gerekli olduğuna inanılan ve ölülerle birlikte gömülen çeşitli yiyecekler, içecekler silahlar ve süs eşyaları bulundu. Kralların ve önemli kişilerin mezarları büyük ve gösterişli, yoksulların mezarları ise oldukça basitti.
Tarihöncesi çağlarda yaşamış ilkel toplu­luklar ölülerini yaşadıkları mağara ya da kulübelerin tabanına gömerlerdi. Taş Devri insanları ölülerini, ölümden sonraki yaşamda kullanılmak üzere taş aletlerle, hayvan dişle­rinden ve kemiklerinden, deniz kabukların­dan yapılan süs eşyalarıyla birlikte gömerlerdi.

Eski Mısır
Bu bölgede çöl ikliminin kuru oluşu cesetlerin çürümeden kalmasını sağlar­dı. İÖ yaklaşık 3000 yıllarında üzeri düz, kerpiç, tuğla ya da taştan yapılan, kenarları eğimli mastaba denen mezarlar yapılmaya başlandı. Mısırlılar ölülerini gerçek yaşamda­ki gibi bozulmadan koruyabilmek için mum­yalayarak gömüyorlardı.
Mısır'daki piramitler kral ve firavunlar için anıtmezar olarak yapılmıştı. İlk piramit, İÖ yaklaşık 2700'de Kral Zoser tarafından yaptı­rıldı. Soylular, kralın mezarı çevresindeki mastabalara gömülürdü. Krallar değerli eşyalarıyla birlikte gömülür, mezar odasının duvarlarına, ölen kişinin gün­lük yaşamına ilişkin resimler yapılır, burası çeşitli vazolarla süslenirdi.
Daha sonraları, bu piramitler hırsızlarca yağma edildiğinden hazineleri daha iyi koru­yabilmek için mezarların biçimi değiştirildi. Bu yeni mezarların en gelişkin örnekleri Teb kentinin batısında bir akarsu yatağı olan Krallar Vadisi'ndedir. Kayalara oyulmuş, karmaşık geçitlerden oluşan yeraltı mezarları­nın hemen yanında dua etmek amacıyla yapıl­mış tapınaklar vardır.

Mezopotamya
Günümüzde Irak'ın bir par­çası olan Güney Mezopotamya'da İÖ 2800'lerden kalma Sümer mezarları ve göm­me biçimleri Eski Mısır'dakilere benziyordu. Ur ve Kaide kentlerindeki krallar değerli ve kişisel eşyalarıyla birlikte gömülürlerdi. Kral­lara ölümden sonraki yaşamlarında da hizmet etmeleri için hayvanları ve hizmetçileri de kurban edilerek, kral mezarının yakınındaki bir başka bölüme gömülürdü. Ur'da 60 hizmetçisiyle birlikte gömülen bir kraliçenin mezarı, bu geleneğin en çarpıcı örneklerinden biridir.

İran
Bölgede ilk uygarlıkları kuran Elam, Med ve Pers krallıklarından günümüze ulaşa­bilen az sayıda mezar vardır. Bu uygarlıklarda mezarlar önce taştan ve sivri tepelikliydi. Sonradan kayalarda oda mezarlar yapıldı.

Eski Yunan
Yunanlılar'da daha çok göste­rişli anıtmezar geleneği yaygındı. O dönem­den kalma anıtmezarların en ünlüsü Bodrum' da (Halikarnassos) Karya Kralı Mausolos için karısı Artemisia'nın yaptırdığı Mausoleion' dur. 42 metre yüksekliğindeki bu görkemli yapı Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olarak kabul edilir. Günümüzde büyük anıtmezarlar için kullanılan "mozole" sözcüğü Mausolos' un anıtmezarından gelmektedir.
Arabistan'da ve Ürdün'deki eski Petra kentinde bulunan mezarlar çok geniş bir alana yayılmış olan Eski Yunan kültürünün etkilerini yansıtır.

Etrüskler ve Romalılar
İÖ 800 yıllarında İtalya'ya yerleşen Etrüskler'den kalma me­zarlar, son derece üstün bir zevkin ve gelişmiş bir uygarlığın izlerini yansıtır. Heykeller ve renkli duvar resimleriyle süslü mezar odala­rında çeşitli takılar ve değerli süs eşyaları bulunmuştur.
Etrüsk mezarlan üzeri koni biçiminde top­rak yığınıyla örtülmüş, birbirine geçitlerle bağlanan odalardan oluşur. En ünlü örnekleri Tarquinia, Caere (bugün Cerveteri) ve Vulci' dedir.
İÖ 300'de Etrüsk topraklarını ele geçiren Romalılar ise Etrüskler'i taklit etmekle yetin­diler. Önceleri ölüleri yakarak küllerini süslü uma denen kaplara koyarlardı. Sonraları ölü­lerini taştan oyulmuş, çiçek, çelenk, aslan fi­gürleri ve mitolojik öyküleri konu alan desen ve kabartmalarla süslenmiş lahit denen me­zarlara gömmeye başladılar.

Höyükler ve Gemi Mezarlar
Batı Avrupa'da ve İngiltere'de, Cilalı Taş Devri'nden (İÖ 8000–5500) kalma, duvarları ve tavanı yassı büyük taşlardan yapılmış, uzunca bir koridor ve bir odadan oluşan yeraltı mezarları vardır. Odalı mezarlar Tunç Çağı'nda (İÖ 3500–1000) üstü toprakla örtülerek tümsek biçiminde yapılmaya başlandı. Orta Asya'da da Hazar Denizi'nden Altay Dağları'na kadar geniş bir alanı içeren kazılarda, bu türden tepeler oluşturan, yığma mezarlara rastlanmıştır.
İS 8. yüzyılın sonundan 11. yüzyıla kadar gemileriyle ülkeden ülkeye dolaşarak korsan­lık yapan Vikingler, ölülerini silah ve zırhlarıyla birlikte bir gemiye yerleştirerek, bir toprak tümseğinin altına gömerlerdi. İngilte­re'de, Sutton Hoo'da, toprağın altına gömül­müş bir gemi mezar bulunmuştur.

Hıristiyan Mezarları
Hıristiyanhk'ın ilk yıl­larında mezarlar genellikle anıt biçiminde yapılırdı. Roma'daki ilk Hıristiyanlar, ölüleri­ni katakomp adı verilen yeraltı mezarlarına gömerlerdi. Ortaçağda, soylular ve varlıklı kimseler tek parça taştan oyulmuş mezarlara gömülür, mezarın üzerin­de ölen kimseyi yatar biçimde gösteren bir heykel ya da kabartma bulunurdu. Bu türden mezarlar, Londra'da Westminster Abbey'de ve Avrupa'da birçok eski kilisede görülebilir. Günümüzde Hıristiyan mezarlarının üzerine ölünün adının, doğum ve ölüm tarihlerinin ya­zıldığı metal, ahşap ya da taştan bir haç dikilir.

Hindistan ve Güneydoğu Asya Ülkeleri
Hin­distan'da ölüleri yakıp küllerini Ganj Irmağı' na serpme geleneği vardı. Bu yüzden mezar geleneği ancak İslam dininin benimsenmeye başladığı 13.-15. yüzyıllarda yerleşti. Önce yeraltında açılan çukurlardan oluşan basit mezarlar sonra yerini gösterişli anıtmezarlara bıraktı. Dünyadaki en ünlü mezarlardan biri olan Tac Mahal Hindistan'da Agra kentinde­dir. 1650"de tamamlanan Tac Mahal, Hint-Türk imparatorlarından Şah Cihan tarafından karısı Mümtaz Mahal için yaptırılmıştır.
Güneydoğu Asya ülkelerinde bilinen en eski mezarlar Tunç Çağı ve Demir Çağı'ndan kalmadır. Bu ülkelerde yapılan kazılar sonu­cunda çanak, çömlek, silah, takı gibi çeşitli eşyalar, ölülerin doğrudan toprağa gömüldü­ğü nekropoller (Yunanca'da "ölüler kenti" anlamına gelir), ölülerin küllerinin saklandığı tunç ya da taştan kaplar, Dong Son kültürün­den kalma ahşap tabutlar (Laos, Vietnam) ve taştan oyulmuş lahitler (Endonezya) ortaya çıkarıldı.
Çin'de bilinen en eski mezarlar İÖ 14.-11. yüzyıllardan kalan imparator mezarlarıdır. Ahşap bir odadan oluşan bu mezarların içinde ölüye sunulan çeşitli armağanlar, aslan, ejder­ha figürlerinden oluşan zengin süslemeler vardır.

Türk ve İslam Dünyası
Orta Asya'da Altay Dağları yöresinde yapılan kazılarda İÖ ilk 1.000 yıldan kalma Hun mezarları ortaya çıkarıldı. Bu mezarlara Orta Asya Türkçesi'nde "kale", Rus dilinde "yığma mezar tepesi" anlamına gelen kurgan ya da tümülüs adı verilir. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde mezarlara ölen kimsenin kimliğini, hangi tari­kata bağlı olduğunu ve sınıfını belirten sarık, külah, başlık; ölen kadın ise gerdanlık, broş gibi takı motifleri ya da çiçeklerle süslü mezar taşları dikilmeye başlandı. Mezar taşı gelene­ği zamanla gelişerek bir süsleme sanatına dö­nüştü. Konya, Akşehir, Ahlat, Malatya ve Diyarbakır çevresinde Türkler'in Anadolu'ya yerleştiği 12. yüzyıldan kalma birçok mezar taşı bulunmaktadır.

Mezar Taşları
Mezarların üstüne şiir biçi­minde yazıt kazıma geleneği ilk kez Eski Yunan'da ortaya çıktı. Bu gelenek sonradan çeşitli kültürlerce de benimsendi. Eskiçağlardan günü­müze ulaşabilen ilginç mezar yazıtları vardır. Örneğin İngiltere'de Stratfordupon-Avon'da, ünlü oyun yazan ve şair William Shakespeare'in mezar taşında şu sözler yazılıdır:

Aziz dostum, tut kendini İsa aşkına
Kazma tozu toprağı, kalsın bu mezarda.
Hayır duam bu taşı koruyanla olsun,
Kemiklerimi oynatan şeytandan bulsun.

Osmanlılar'dan kalma yazıtlarda ünlü hat­tatların elinden çıkmış olanları vardır. Os­manlılar'dan günümüze kadar olan dönem içinde daha çok şiir biçiminde mezar yazıtları yaygınlık kazandı. Örneğin 1953 tarihli bir mezar yazıtında şu sözler yer alır:

Mezarımı derin edin,
Su serpin serin edin,
Bu dünyada gülmedi
 
Kaynak:Definyeri.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder