30 Temmuz 2014 Çarşamba

Yazın Ne Yemeliyiz?

IMG Ust

Yazın Ne Yemeliyiz?


Yazın daha çok balık yiyin! Balıklar özellikle de yağlı balıklar, mükemmel birer cilt desteğidir. Balık, cilde faydalı hemen her şeye sahip bir besindir.

Malum mevsim yaz. Güneşle her zamankinden daha fazla samimi ve daha içli dışlıyız. Sonuçta cildimiz hem daha fazla tehdit altında hem de daha bir göz önünde. Kısacası cilt yaşlanmasını engelleyen ve cildi destekleyen konularla biraz daha haşır neşir olmanın tam zamanı.
Bugün cilt dostu gıdalardan bahsedeceğiz. İlk sırayı da balığa vereceğiz. Balıklar özellikle de yağlı balıklar, mükemmel birer cilt desteğidir. Nedeni açık: Balık cilde faydalı hemen her şeye sahip bir besindir. Kaliteli protein yapısı, magnezyum, kalsiyum, fosfor, selenyum, çinko gibi minerallerle tıka basa dolu oluşu, D vitamininden zengin kompozisyonu ve güçlü bir omega-3 yapılanmasına sahiplik etmesi ile balığı cilde faydalı gıdaların hemen ilk sırasına oturtuveriyor. Tatilinizi ister Karadeniz’de (Karadeniz’in soğuk su kefali müthiş bir omega-3 deposudur), ister Ege’de, ister Akdeniz’de geçirin, fırsat buldukça balık yiyin. Küçük bir hatırlatma: sağlık açısından haftada üç-dört kez 100-150 gram balık yemek mükemmel bir karar. Mümkün olduğu kadar çiftlik balıklarından uzak durun. Kızartma yerine ızgara ya da buğulama veya fırında hazırlanan balık yemeniz daha doğru olur. Özellikle daha önceden kullanılmış bitkisel yağlarda kızartılmış balıklardan fayda beklemeyin! 


Dikkat

Şeker cildi kırıştırıyor. Her hücrenin en önemli yakıtı olan şekerin (glikoz) eğer kullanılmaz da kanda birikirse proteinler, DNA ve diğer bazı moleküllerle kimyasal bileşikler oluşturarak hücre ve dokular için zararlı hale gelebildiğini biliyoruz. “Glycation” ya da “şekerlenme-ağdalaşma-karamelize olma” olarak bilinen bu kimyasal sürecin en önemli sonucu, yeni oluşan ve proteinin yapısını bozan çapraz bağlardır. Çapraz bağlanmalar; o maddenin elastikiyetini kaybetmesine, yırtılma veya çatlamaya eğilimin artmasına yol açmaktadır. Bunu bahçenizde uzun süre güneş altında kalan paspas veya güneşte kuruyup sertleşen bahçe hortumuna da benzetebilirsiniz.
Çapraz bağlanmanın yaşlanan bir vücuttaki ilk etkileri, damarların ve eklemlerin sertleşmesi, takiben de cildin kırışmasıdır.
Kan şekerindeki hafif yükselmelerin bile yaşlanma sürecini hızlandırması bir ölçüde bu süreçle ilişkilidir. Şekerli besinlerin yol açabileceği karbonhidrat tolerans bozukluğundan ve insülin direncinden korunmak işte bu nedenle cilt yaşlanmasını geciktirmede önemli bir adımdır.
Karbonhidratlara karşı oluşabilecek bir tolerans bozukluğundan korunmak sadece cilt yaşlanması değil, aslında bedensel yaşlanma sürecini de tümüyle yavaşlatabilecek bir önlemdir.
Bunun için “üç temel anahtar” vardır: karbonhidrat ve şeker tüketimini azaltmak, düşük glisemik indeksi olan karbonhidratlara öncelik vermek ve posa -lif- muhtevası yüksek beslenme tarzına yönelmek.

Not alın

Yoğurttan vazgeçmeyin.  Kefirin cildi gençleştirip güzelleştirdiğini gösteren net bir bilimsel çalışma olmasa da ben kefire de en az yoğurt kadar güvenirim. Yoğurdun tam bir cilt dostu olduğundan ise hiçbir kuşku duymam. Özellikle yağı azaltılmış –mümkünse yüzde 1’in altında yağ içerenleri tercih edin. Yoğurt,  iyi proteinler içerdiği gibi mineraller ve vitaminler açısından da zengindir.  Bizim önerimiz: 30’lu yaşlardan sonra, her gün bir su bardağı kadar düşük yağlı yoğurt tüketmenizdir.  “Yoğurt mu, süt mü?” sorusunun cevabı çok nettir.  20’li yaşlardan sonra süt yerine yoğurdu tercih edin. Yoğurt yerine ayran, kefir de içilebilir.

29 Temmuz 2014 Salı

Midilli Adası

IMG Ust

Midilli Adası


Plajlar

Şehirde bulunuyorsanız; taşıt aracınız yoksa ve serinlemek istiyorsanız, limanın yanındaki kalenin altında bulunan organize plaj “Tsamakia”ya gidebilirsiniz veya liman kolunun dış tarafında, özgürlük heykelinin bakışlarının altında bulunan Blokakia’dan serbest bir dalış yapabilirsiniz.

Midilli

Τhe glorious city Adanın başkenti, “Yunanistan’ın görkemli şehirleri” olarak adlandırılacak olan on aday şehirden biridir. Rıhtımlı büyük limana varır varmaz şehir, hoş havası ile hemen sizi fethedecektir.

Tarih ve Kültür

Mitolojiye göre, adanın ilk sakinleri Pelasgos’lar ve Midilli’nin ilk adı da  Pelasgiya idi.

Kalesi

Görünen ve kılavuz istemeyen hisar anıtları içinden, zamana yolculuk ve  adanın geçmişini keşfedebilirsiniz. Hisarı, şehrin yaşamı ve korunmasında, Bizans’tan günümüze kadar oynadığı rolü tanımak için yakından incelemenizi tavsiye ederiz.

Manastırlar

Batı Lesvos’a hakim olan Ordymnos dağının tepesinde Agios İoannis Theologos’a adanan; kale mimarisi, mazgallar ve hisar tarzı hücrelere sahip olan bir Bizans manastırı vardır.

Şifalı Hamamlar

Lesvos’un şifalı hamamları son derece popülerdir. ‘Zen’ ortamında sakinleyin ve sıcaklığın keyfini çıkarın.

Fosil Orman

Sigri  hem Fosil Ormanı hem de adanın Doğa Tarihini sergileyen eşsiz müzesi ile bilinir. Fosil Orman, Dünya çapında en güzel jeolojik miras anıtlarından birini teşkil etmektedir.

Scuba Dalışı

IMG Ust

Scuba Dalışı


Scuba Nedir?

İnsanoğlunun nefesini tutup suya ilk kez ne zaman daldığı bilinmemekle birlikte profesyonel dalgıçlığın başlangıcı, zamanımızdan 5000 yıl öncelerine uzanmaktadır.

Asurlar'dan kalma duvar yazıtlarında rastlanılan dalgıç motifleri, sualtı dünyasına olan ilginin ne kadar uzun zamandan beri süregeldiğinin bir göstergesidir.

Bu dalışlarda inci, sünger ve mercan gibi ticari değeri yüksek mahsüller çıkarılırdı. 1942 yılında Jacques Cousteau ve Emile Gagnan'ın geliştirdikleri bir soluk alma aracı (regülatör) ile sualtına indirdikleri basınçlı hava dolu bir tüp, sualtında soluyabilmeyi ve ilk kez yüzeye bağlı kalmadan sualtında özgürce dolaşabilme olanağını sağlamıştır.

SCUBA (Self Contained Underwater Breathing Apparatus, Kendi Üzerinde Taşınabilen Sualtında Soluma Aygıtı) adıyla anılan bu buluş sayesinde, dalış hızla yayılan bir spor haline gelmiştir.

Tüplü dalışı öğrenmek zor mudur?

Düşünülenden daha kolaydır özellikle de suyun içindeyken rahatsanız. Eğitim PADI veya CMAS'ın standartlarında verilen teorik eğitim, sığ su çalışması ve dört tüplü eğitim dalışından oluşur.

Sertifikalı dalıcı olmak için kaç yaşında olmak gerekiyor?

Bunun için en az 12 yaşında olmak gereklidir. 12-15 yaşları arasında iseniz "Junior Open Water Diver" sertifikası alabilirsiniz ki bu da ancak sertifikalı bir yetişkinle dalabileceğiniz anlamına gelir. 15 yaşına geldiğinizde "Open Water Diver" veya "1 yıldız Balıkadam" sertifikasını elde edebilirsiniz.

Tüplü dalış eğitimine katılabilmek için özel nitelik veya becerilere sahip olmak gerekiyor mu?

Genel sağlık açısından iyi durumda olmak ve en az 12 yaşında olmak yeterlidir.

Tüplü dalış pahalı mıdır?

Aslında değildir. Birçok dalış merkezinde malzemeler uygun fiyatlarla kiralanmaktadır. Sonuç olarak dalış normal bir bütçeye uygundur.

Dalışa başlamadan önce hangi malzemelere ihtiyaç vardır?

Bu konu, dalış merkezinin sağlayabileceği malzemeye göre değişir. Bu yüzden en iyisi bunu eğitmeninizle konuşmaktır. Dalış merkeziniz veya eğitmeniniz, ihtiyacınız olan kaliteli ve size uygun malzemeleri sağlayacaktır.

Tüpteki hava suyun altında ne kadar yeter?

İnsanlar farklı sıklıkta nefes alıp verirler. Ayrıca bu; derinliğe, havanızı ne kadar hızlı kullandığınıza ve tüpünüzün büyüklüğüne bağlıdır. Bütün bunlara bağlı olarak sorunun kesin bir cevabı yoktur. Bu yüzden dalgıçlar, tüpte ne kadar hava kaldığını gösteren bir gösterge kullanırlar. Ortalama alırsak 5-10 metre derinlikleri arasında, ılık suda ve sakin bir dalış yapan dalıcının havasının 1 saat civarında yetmesi beklenir.

25 Temmuz 2014 Cuma

ÇILGINCA ZENGİN OLMANIN EL KİTABI

IMG Ust

ÇILGINCA ZENGİN OLMANIN EL KİTABI

 “Geleceğim kendi elimde.”
Kansas Devlet Üniversitesi'nden finansal psikoloji uzmanı Brad Klotz, bu düşünceye sahip insanların gelirlerinin daha yüksek olduğunu söylüyor: "Hayatta kendi sorumluluklarını bilen insanlar hatalarından ders alıp onları tekrarlamama konusunda çok daha başarılıdır."
"Su akarken testiyi doldur" özlü sözü, sizi zengin yapmaya yetmez. Çünkü istek ve yetenekten daha fazlasına ihtiyacınız var. Büyük bir servetin kalbinde inanç ve kararlılık yatar. Olayları nasıl okuduğunuz, başarı üstünde olağanüstü etkili. Yani vereceğimiz ipuçlarıyla bakış açınızı kökten değiştirmeniz gerekmekte.
"Attıkları adımların dünya üzerinde bir etkisi olduğunu düşünen insanlar, bulundukları konumu değiştirmek için çok daha fazla çalışırlar" diyor Klontz.
Washington Devlet Üniversitesi'nden finans uzmanı Prof Dr. John Nofsinger, "Başarılı girişimciler üzerinde yapılan çalışmalar, onların kendilerinden fazla emin olduklarını gösteriyor" diyor. Bu kişiler risk almaya daha meyilli oluyorlar ve düştükten sonra kalkmasını biliyorlar. "En başarılı girişimciler, en başta başarısızlıklarını sahiplenenlerdir" diyen yazar Daniel Roberts, “Ardından kendilerini kanıtlamak adına ellerini taşın altına koyarak çalışmaya başlarlar” diye ekliyor.
"Yüzde 40'ımızın sabit bir bakış açısı vardır" diyor Dweck. Kendini aptal olarak gören insanlar başarmak için çaba dahi sarf etmeyeceklerdir. Dweck olaylara daha geniş açıdan bakmanızı öneriyor. Böylece öğrenmeye açık olup, daha fazla çalışmak için çaba göstereceksiniz.
The Neccesity of Strangers kitabının yazarı Prof. Dr. Alan Gregerman, "Başarılı bir kariyer için değişik bakış açılarına sahip olan kişilere kulak verin. Bu kişiler sizin müşteriniz de olabilir, takımınıza katılan yeni çocuk da. Evrende herkes muhakkak değerli olabilecek bir şeyler bilir" diyor.
Sporda, rekabet önemlidir. Ancak parayla yarışmak kötü bir fikir. ABD'li finans uzmanı Benjamin Hockema, "Arkadaşınızın servetini sizinkiyle yarıştırmak kısa vadede elinizde avucunuzda olanı yok etmenize neden olabilir" diyor. Siz finansal hedeflerinize odaklanın yeter.
"Hayallerinizi gerçekleştirebilmek için para önemli bir araçtır. Ancak unutmayın; onunla gücü, güvenliği, saygıyı ya da özgürlüğü satın alamazsınız. Ben buna 'parasal mitler' diyorum. Kolay kanmayın. Aksi halde üzülürsünüz" diyor finansal psikoterapist Olivia Mellan.
Gönlünüzün hisse senetleri ya da gayrimenkulden yana olması önemli değil. İçgüdüleriniz size yolu gösterir. Yatırımınızı piyasa düşükken yapın, satacağınız zaman yüksek olmasına dikkat edin. Pazarın uzun vadedeki performansını da göz önünde bulundurun.
İleriye gidebilmek için harekete geçmeniz gerekiyor. Yapılan bir araştırmaya göre, yaşadığı evi değiştiren insanların ekonomik özgürlükleri, sabit kalanlara oranla daha fazla oluyor. Öte yandan belirli bölgelerde yaşayan insanların ek gelirleri de yüksek olabiliyor.
Bir beceri ya da yetenek geliştirdiğinizde onu her alanda kullanmayı hedefleyin. Kırsal kesimde büyüyen bir çocuğu düşünün. Tüm komşular imece usulü evler inşa ederler. İşte o çocuk büyük şehre taşındığında arkadaşlarının her türlü işine de koşar.
Akıllı insanlar asla gereksiz yere para harcamazlar. Aynı zamanda kaliteli şeylerin para ettiğini de iyi bilirler. Sizin için önemli olan bir şeye paranızı yatırın ve ona iyi bakın. Şanslıysanız asla eskimez. Örneğin kaliteli bir deri ceket her türlü dış etkene karşı korunaklıdır.
İyimser bir bakış açısının sağlığınız için faydalı olduğunu biliyorsunuz. Duke Üniversitesi’nde yapılan araştırma ise, hafif iyimserliğin doğru finansal kararlar aldırdığını ortaya koydu. Daha fazla para biriktirip, daha fazla çalışıp, daha geç emekli olabilirsiniz.
“Minnettar olmak hem iş memnuniyetinizi hem de performansınızı artırır” diyor yazar W. Timothy Gallwey. İşinizdeki problemler yerine size sağladığı faydalar üzerine odaklanın. İşinizin saygınlığını çevrenize de hissettirin.

22 Temmuz 2014 Salı

SAHURDA NELER YEMELİYİZ

IMG Ust

SAHURDA NELER YEMELİYİZ

Kahvaltı günün en önemli öğünüdür ve çoğunlukla iftar yemekleri kadar önem verilmese de sahur, bedeninizin orucun zorluklarına dayanabilmesi için ihtiyacı olan asıl öğün olduğundan, kesinlikle atlanmaması gerekir. Oruçlu olduğunuz saatler boyunca bedeninizin dayanıklılığı son tükettiğiniz gıdalara bağlıdır. Yaz günleri gelip de oruç süresi uzadıkça oruçluyken susuzluk ve yorgunluk sorunları yaşama ihtimaliniz giderek yükselir. Sahuru es geçip bölünmemiş bir uyku çekmek daha cazip gelse de, mutlaka kalkmalısınız. Sahur uzun saatler boyunca vücudun oruca dayanabilmesi için yeterli enerji sağlayacak, özenle hazırlanmış doyurucu bir öğün olmalı. Sahuru atlamak aynı zamanda iftarda fazla yemeye ve sağlıksız kilo alımına da sebep olacaktır.
 
Eğer Ramazan’da açlık ve susuzlukla baş edemiyorsanız ve gün boyunca miskin hissediyorsanız, bu inancınızda veya iradenizde bir zayıflıkla alakalı değil, biokimyanızla ilgilidir. Beslenmenizde yapacağınız basit değişiklikler ile mide kazıntılarını geçirebilir ve gün boyunca enerjik kalabilirsiniz.
 
Sahurun Ramazan ayında sağlığa faydaları saymakla bitmez. Gün boyunca yorgunluk, uyku hali ve baş ağrısı yaşamamızı engeller. Doğru şekilde beslenildiğinde açlık ve susuzluk hissini azaltır. Hücre kaybını engeller. Sindirim sistemini güçlendirir. Bedeninizi oruca fiziksel ve zihinsel olarak hazırlamanıza yarımcı olur.
 
Sağlıklı bir sahur yemeği normal beslenmemizde de olması gerektiği gibi tüm gıda gruplarından sağlıklı seçenekleri, dengeli miktarda içermelidir. Normal bir öğünden farklı olarak vücudumuzun çabuk yakmayacağı, enerji veren, lifli ve su miktarı yüksek gıdaları tercih etmenizi öneririz.
 
Sahuru gün doğumundan hemen önce yapmak oruç süresinde daha dayanıklı olmanızı sağlayacaktır. İftarda olduğu gibi öğününüze 2-3 hurma ile başlayabilirsiniz.Sabaha karşı yemek hazırlamak zor olabilir. Çiğ, soğuk tüketebileceğiniz veya 10-15 dakika içerisinde hazırlanabilen gıdaları tercih edin.Öğününü önceden planlarsanız gece kalktığınızda ne hazırlayacağınızı bilir ve akşamdan ona göre hazırlığınızı yaparak daha az vakit kaybedersiniz. Sağlıklı beslenin ve oruçlu olduğunuz süreçte kendinize ve çevrenize karşı pozitif bir tavırla, neşeyle ve enerjik yaklaşmaya da özen gösterin.
 
Sahurda mutlaka sebze veya meyve tüketin, lifli ve yavaş sindirilen gıdalar olduklarından tok kalmamıza yardımcı olurlar. Ayrıca vitamin ve mineral gibi bedenimizin sağlıklı kalması için büyük önem taşıyan maddeleri içerirler.
 
Her sabah lifli gıdaları tabağınıza eklemelisiniz.Bunlar sizi tok tuttuğu gibi sindirim sisteminizin de normal şekilde çalışmasını sağlayacaktır. Baklagiller, tam tahıllı ürünler, yulaf, kahverengi pirinç, kuruyemişler, muz, armut, elma, sebzeler ve benzeri lifli, karbonhidrat açısından zengin gıdaların sindirimi daha uzun sürdüğü için, enerji seviyelerimizi de daha yüksek tutarlar.
 
Protein de açlık krizlerini önlemek ve enerji sağlamak için mutlaka gerekli günlük ihtiyaçlarınızdandır. Protein tüketimi aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendirir, vücut dokularının oluşumu ve tamirine yardımcı olur. Yumurta, yoğurt, baklagiller, soya, balık, yağsız kırmızı et ve beyaz et, yağ alımınızı engelleyerek protein alabileceğiniz harika gıdalardır. Yumurta yerken özellikle beyazını tüketmeye, tavada değil haşlanmış olarak hazırlamaya özen gösterin. Bir bardak süt, kan şekerini çok hızlı değiştirmeyen yüksek protein içeriği ile insanı saatlerce tok tutabilen, hem de sıvı ihtiyacının karşılanmasına destek olan, sahur için ideal bir seçenektir.
 
İftarda olduğu gibi kızartma tüketmemeye özen gösterin. Kızarmış gıdalara göre çok daha uzun süre tok kalmanızı sağlayacak avokado, kuruyemiş, zeytin, zeytinyağı gibi sağlıklı yağlar tüketin. Pişmiş yemekler hazırladığınızda az miktarda zeytinyağı ile pişirin.
 
Su tüketiminizin bir kısmını yediklerinizle karşılamaya çalışın. Domates, salatalık, marul, karpuz ve portakal gibi su içeriği yüksek gıdaları tüketin. Şeker oranı yüksek olduğundan meyve suyunu tercih etmeyin. Sahurda mutlaka 2 bardak su için. Çorba doyurucu olsa da genellikle yeterince kalori içermediğinden sahurda tek başına tüketmeyin.
 
Sahur sofralarında kaçınmanız gereken belli başlı noktalar; kızarmış ve yağlı yemekler, çok fazla çay ve kahve içmek, şeker ve tuzu fazla tüketmek.
 
Dengeli beslenmeyi hedef alın, bu yazıda bahsettiğimiz yiyecek gruplarının hepsinden tüketmeye çalışın ama aşırı yemeyin.

KARADENİZ DAHA TEMİZ, DAHA MAVİ

IMG Ust

KARADENİZ DAHA TEMİZ, DAHA MAVİ

Deniz suyu sıcaklıkları Samsun’da 25, Kırklareli’nde 22 dereceye yükseldi. Batı Karadeniz’in Mavi Bayrak sayısı bu yıl da arttı. Artık 5 değil 7 bayrak dalgalanıyor.
Türkiye Eğitim Çevre Vakfı’nın deniz suyu temizliği ve tesislerdeki hizmet kalitesini inceleyerek hazırladığı Mavi Bayrak listesinde, Ordu ve Düzce’de birer, Kocaeli’nde iki, İstanbul’da da üç bayrak var. Ordu’da Akyazı, Düzce Akçakoca’da Ceneviz Kale Plajı, Kocaeli’nde Kandıra’daki Cebeci Halk Plajı ve Karamürsel’deki Altınkemer Halk Plajı, İstanbul Şile’deki Ayazma, Ağlayankaya plajları ve Şile Resort Hotel, Mavi Bayrak sahibi.
Yaklaşık 205 kilometrelik sahil şeridine sahip Samsun’da özellikle Yakakent, Alaçam, Bafra, 19 Mayıs, Atakum ve Terme İlçelerinde halk plajları ilgi görüyor. Kent merkezinde Büyükşehir Belediyesine ait, faaliyette olan 2 plaj, 1 aquapark bulunuyor. Bu yıl Bandırma Plajı yaz döneminde kapalı tutulurken Su Ada Aquapark hizmete girdi. Girişler 7-12 yaş 10 lira, 12 yaş üzeri 25 lira. 110 kilometre kıyı şeridi bulunan Ordu’da halk plajlarının yanı sıra özel plajlar da var. Ünye’deki Uzunkum Halk Plajı en çok tercih edilenler arasında.  Perşembe’deki Çaka, Aktaş, Pupa plajları ile Gülyalı’daki Mavi Dünya plajına girişler 5 lira.
AKÇAKOCA'YA 3 JETSKİ
Düzce’nin Akçakoca ilçesinde sadece kadınların girebildiği ‘Kadınlar Plajı’ mevcut, ayrıca bu yıl engelli tatilcilerin de denize rahatça ulaşabilmesi için Çuhallı Plajı’nda düzenlemeler yapıldı.
Akçakoca Belediyesi boğulmalara karşı bu yıl Çuhallı, Edilli ve Çayağzı plajlarında 3 jetskiyle önlem aldı.
EREĞLİ'YE YENİ PLAJ
Zonguldak Kapuz ve Ereğli ilçeleri Mavi Bayrak başvurusunda bulundu. Bu yıl Ereğli’de Kırmacı mevkiindeki sahil halk plajına dönüştürülüyor. Kapuz Plajı’na giriş yine 2 lira, şemsiye ve şezlonglar 3’er lira. 2 yıl önce ışıklandırılan plajda gece de denize giriliyor.
Doğuda Çaycuma Sazköy’den batıda Alaplı ilçesine kadar olan 80 kilometrelik sahil şeridinde Filyos, Türkali, Göbü, Kilimli, Kapuz, Değirmenağzı, Ilıksu, Erdemir, Ereğli Belediye, Mervealtı, Alaplı Belediye, Kavukkavlağı, Askeri ve Kocaman’da denize girmek mümkün.
2 bin 500 kişi kapasiteli Erdemir Plajı’nda 60 soyunma kabini 200 şezlong var. 1’i kadın 5 cankurtaran görev yapıyor. Plaja girişte ve soyunma kabini ile şezlonglardan ücret talep edilmiyor.
TÜM PLAJLAR ÜCRETSİZ
Bartın’ın 52 kilometrelik sahil şeridinde Büyükkızılkum, Küçükkızılkum, Mugada, Güzelcehisar, İnkum, Amasra, Bozköy, Çakraz, Göçgündemirci, Karaman, Kurucaşile ve Kapısuyu plajları yer alıyor. 2 kilometre uzunluğundaki Mugada’da İl Özel İdaresi tarafından peyzaj düzenlemesi yapıldı.
Kastamonu, 135 kilometre ile Karadeniz’in en uzun sahiline sahip. Gideros Koyu, Cide, Kumluca, Akbayır, Doğanyurt, Boyranaltı, Gemiciler, Yakaören, Abana, Tatil Köyü ve Ginolu plajlarının tamamı ücretsiz. Doğanyurt Plajı’nda yalnız kadınlar ait.
Kırklareli Demirköy’deki İğneada, Avrupa’nın en büyük longoz ormanlarına sahip ve  Batı Karadeniz’de tatilcilerin vazgeçilmez kıyılarından biri.

ERKEKLER İÇİN EN İYİ KÖPEKLER

IMG Ust

ERKEKLER İÇİN EN İYİ KÖPEKLER

En iyi arkadaşımız olabilecek 10 cins köpek.
1. Labrador Retriever
Labradorların bu kadar popüler olmasının bir sebebi var. Kendilerine ve ailelerine gerçek bir arkadaş isteyenler için ideal. Onlarla oyun oynamak da çok kolay, yardımlarını almak da.
2. Brittany
Avcılık geçmişlerinden dolayı yalnız erkekler için Brittany doğru bir seçim. Yüksek enerjili, kolay eğitilebilen ve güvenilir olan bu köpeklerin, enerjilerini harcayabilecekleri bir ortam yaratmak çok önemli, yoksa mutsuz olabilirler.
3. Parson Russell Terrier
Kemirgen avlamak için çoğaltılmış Russelllar, korkusuz, bağımsız ve biraz başına buyruk köpeklerdir. 'Konuşmayı' severler, çok hareketlilerdir ve buna rağmen apartman dairesinde yaşamayı tolere edebilirler.
4. Staffordshire Bull Terrier
Saldırgan türlere görünüş olarak benzese de Staffordshirelar uysal ve dost canlısıdırlar. Çocuklara olan sevgi ve ilgisinden dolayı 'dadı köpek' olarak anılır. Kaslı vücutları ve enerjileriyle kendilerine uygun bir geniş alan ve egzersiz ihtiyaçları olacaktır.
5. Bulldog
Uysal, ağırbaşlı ve az hareketli olurlar. Diğer türler kadar egzersiz ihtiyaçları yoktur, yürümeyi her zaman koşmaya tercih ederler. Sıcak iklimlerde yaşamaları nefes almalarını zorlaştırabilir.
6. Greyhound
Koku alma yeteneklerinden ziyade görme duyuları gelişkindir. Tasmaya alışkın olmaları ve kontrolde tutulmaları önemlidir çünkü tazı genleri, zaman zaman diğer hayvanları ve insanları kovalama isteklerini tetikler. Gene de genelde sakin halleri, boyutlarına rağmen küçük evlerde yaşayabilmelerini sağlar.
7. Harrier
Eğitimleri örneğin bir Labrador'a kıyasla daha zordur. Kokuya ekstra duyarlı burunlarıyla avlanmaya, üstelik de kalabalık olarak avlanmaya alışkın bir doğaları var. Eğer koşuyu, doğa yürüyüşlerini ve avcılığı seviyorsanız en iyi arkadaşınız bir Harrier olacaktır.

8. Petit Basset Griffon Vendeen
Komutları öğrenmekte bir hayli sıkıntı yaşarlar. Fakat o kadar dost canlısıdırlar ki her yabancıya hemen sarılabilirler. Çocuklara olan özel sevgileriyle onlarla oynamaya ve vakit geçirmeye bayılırlar.
9. Great Dane
Devasa büyüklükleri sizi korkutmasın, görebileceğiniz en koruyucu, sadık ve zeki köpeklerdendir. Düşük enerjili bir kişilikleri olduğu için çok fazla egzersize gerek duymazlar ve apartmanda yaşayabilirler. Fakat fazla büyük oldukları için temel eğitimleri iyi verilmelidir.
10. Bernese Mountain Dog
Aile için ideal bir köpek daha. Kibar, sabırlı ve oyuncudurlar. Yani çocukların tepelerine çıkmasına bile izin verebilirler. Kolay öğrendikleri için temel eğitimleri çok kolay verilebilir. Tüylü oldukları için daha soğuk havaları tercih ederler ve bakımları iyi yapılmalıdır.
11. Border Collie
Biraz talepkar hayvanlar. Çok hareketli oldukları için onlarla hareket etmeniz, vakit geçirmeniz gerekir. 200 kelimeye kadar kelime takip edebilirler ki bu neredeyse bir şempanze seviyesidir. Eğer onlara alan yaratamazsanız çok mutsuz olabilirler. Spor yapmak isteyenler için harika bir arkadaş.
12. Miniature Pinscher
Dar alanda yaşayan ama aktif insanlar için bu sevimli minyatür ideal. Oldukça atik olmalarına rağmen çok harekete ihtiyaç duymazlar. Boyut olarak küçük olmalarına rağmen çok daha büyük köpeklere kafa tutacak kadar korkusuzdurlar.

20 Temmuz 2014 Pazar

Saç Dökülmesinin Nedeni Beyin mi?

Kellik. Bir yaratılış hatası mı, yoksa yaratılış harikası mı?

Geçmişten günümüze kadar tüm erkeklerin başının belası olan saç dökülmesinin nedeni acaba başka bir şey mi? Atomun içindeki enerjiyi çıkaran bu bilim neden kafadan iki saç teli çıkaramadı? Acaba bunun hiç çözümü bulunamayacak mı? Yoksa kelleri itlaf mı etmeli? Yoksa bunun üzüntüsünden kurtulmanın tek çaresi saçı dökülmeyen diğer erkeklerin bir centilmenlik yapıp kafalarını kazıtmaları mı?

Bu konuda o kadar çok soru sorulabilir ki bu dökülen saçlarınızın sayısını geçebilir. Peki bunun tek nedeni bir türlü elimize geçirip bezinden salgılandığına bir türlü pişman edemediğimiz ismi lazım değil o hormon mu? Belkide.

Bu çok çok eski bir konu olduğuna göre bir de eskilere soralım. "Ayağını sıcak, başını serin, gönlünü ferah tut". Acaba eskiler bizden bir şey mi saklıyor? Neyse eskilerin de fikrini aldığımıza göre gelin saç dökülmesine bambaşka bir boyuttan bakalım.


Saç dökülmesi nasıl olur ?

Genetik faktörler , erkeklik hormonunun daha etkin ve güçlü bir türüne dönüşmesiyle gerçekleşen hormonal etkiler, deri hastalıkları, kanser ve ilaç kullanımı gibi sebepler nedeniyle saçlar dökülür. Ama en önemlisi erkek tipi saç dökülmesinde androjen hormonları ve bunların reseptörleri özellikle 5-alfa redüktaz enzimi rol oynamaktadır. Artık neredeyse kendi saçınızı kendiniz ekebilecek kadar saç dökülmesi hakkında bilgi sahibi olduğunuzu varsayarak bu konuya daha fazla girip saç dökülmesinin nasılını uzatmak istemiyorum.

Peki saçlar neden dökülür?

Yada her erkek ve kadında androjen hormonları ve bunların reseptörleri mevcut olduğu halde niçin herkesin saçı dökülmez?

Oysa bir kelin geriye kalan saçları o kadar sağlamdır ki, ense ve yanlardaki saçlar uzatılıp, örülüp bir ipe bağlanıp çekilse göbekli bir adamın bile ayağını yerden kesebilir. Vücudunuz tıka basa, TNT’ye eşdeğer DHT ile dolu (Dihidro-testosteron) ve sadece kafanızın üzerindeki tüyler bundan etkileniyor. Kaşınız, kirpiğiniz, bıyığınız, sakalınız, vücut kıllarınız, ense ve yanlardaki saçlar olduğu gibi duruyor ve neredeyse gittikçe de sağlamlaşıyor; hatta o kılları dökmek en az kafadan saç çıkarmak kadar zor bir hal alıyor.

Bu tuhaf bir durum...

Her iki erkekten biri saç dökülmesinden dolayı üzüntüden ekstra biraz daha saç dökerken, kadınların saçları da olduğu gibi duruyor.

Buda tuhaf bir durum... Hatta en tuhafı ise şu

Saç dökülmesi sadece beyini açığa çıkarıyor ve sonra duruyor. Yada şöyle de denebilir, sadece beynin etrafındaki saçlar dökülüyor. Evet, anahtar bu olabilir.

Beyin Sıcaklık Isı
Beyin Sıcaklık Isı
Beyin, vücudun 1/5’i olmamasına rağmen, toplam vücudun harcadığı kalorinin 1/5’ini harcar. Bu iyi bir oran. Kalori ısı demektir. Oksijen ile glikoz buluşur, açığa karbondioksit ve ısı açığa çıkar. Vücudun normal şartlarda en sıcak yeri beyindir ve bu yönüyle bilgisayar ve işlemcisine çok benzer. Öyle ki soğukta bile derin derin düşünerek belki de kendinizi ısıtabilirsiniz.

Vücuttaki titreme, kalp atışı, sinir sindirim ve diğer sistemler, önüne geçilemeyen nefes alma gibi istekler ve saç dökülmesi gibi olaylar bizim isteklerimiz dışında gerçekleşir. Hatta şöylede denebilir: Vücudumuzun içerisinde istemli olarak zaten hiç bir şey yapamamaktayız. Bilinçaltının yönettiği bu sistem başına buyruktur ve sizin daha adınız bile konmamışken bu sisteme tam yetki verilmiştir. Sadece ve sadece sizin iyiliğiniz için. Ve bu sistemin en çok kıymet verdiği organlardan biriside kendisinin de içinde ikamet ettiği beyindir. Beyin müthiştir ısı yayar, elektro manyetik dalgalar yayar, dalgalar geçer, en hassastır ve kemik kalkanıyla korunan tek organdır. Oksijen eksikliğinde en önce o vefat eder ve o öldüyse gerçekten artık bir ölüsünüzdür. Kısacası başımızın üzerinde yeri vardır.

İyi de, bu koruyucu sistemin saçlarımızla alıp veremediği nedir?
Sorunun cevabı ise şu soru. Sıcakladığınız da ne yaparsınız?

Beyin Açılımı, Isınması ve Saç Dökülmesi
Beyin Açılımı, Isınması ve Saç Dökülmesi
Eğer çok düşünüyorsanız, "brain building"e merakınız varsa, çok stresli ve çok eforlu bir yaşam sürüyorsanız, çok üzülüyorsanız, uzunca bir dönem ruhsal bozukluk ve depresyon gibi bir durumun içinden çıkamadıysanız; bu, olumlu veya olumsuz yönde, bir şekilde daha fazla beyin açılımı yapmışsınız demektir. Ve bu durumda beynin daha fazla bölgesi çalışır hatta bazı bölgeleri durmaksızın çalışır. Çok çalışması daha fazla kalori çekmesi, yakması ve daha fazla ısınması demektir.

Bunun sonucunda beyin ısınır ama normal bir vücut bunu abzorbe edip soğutabilir. Dakikada yaklaşık 1 litre kan beyne pompalanır. Kan, beyni hem oksijen hem de glikoz açısından beslerken aynı zamanda akciğerlerde oksijen-karbondioksit alışverişi sırasında serinleyen kan beyne serinlikte iletir.

Bununla birlikte burnunuzla aldığınız nefes beynin tam altından ve çokta yakınından geçer. Hepimizin de bildiği gibi burun boşluğundan geçen hava vücut için ısıtılır ve nemlendirilir. Burun boşluğundaki mevcut sıcaklığında, vücudumuza yeni çektiğimiz havanın ısıtılması için solunan havaya transfer edilmesi beyin alt bölgesi ve çevresinin serinletilmesi anlamına gelir.

Peki normal olmayan bir vücutta ne olur?

Eğer damar sisteminiz yetersiz veya bir problem varsa veya kanınız koyuysa ki bu stresin, üzüntünün ve heyecanın bir sonucu olabilir. Koyuluk veya beyne giden damarlarda daralma nedeniyle kanın vücuttaki devri azalır ve bu dakikada beyne giden kanda ve bu da beyne giden serinlikte azalma demektir. Eğer bununla birlikte nefesinizi burnunuzdan değil de ağzınızdan alıyorsanız buda yine beyni serinleten kaynaklardan birisinin daha yok olmasıdır. Bunun sonucunda koruyucu sistem devreye girer ve gözümüzün yaşına bakmadan saçlarınızı tek tek yer çekiminin dayanılmaz cazibesine bırakıverir.

Yani saç dökülmesini nedeni beyni soğutmak içindir diyebiliriz.

Normalde insan, çoğu işi ve çoğu düşüncesi için beyninin frontal (ön) lobunu kullanır. Frontal lob kafanın alın bölgesidir ve hali hazırda zaten keldir. Yani bu bölgedeki aşırı çalışma sonucu oluşabilecek bir ısınma çok rahat bir şekilde vücut dışına aktarılabilir. Ancak saçı giderek azalan bazı insanlar bu frontal lob ile yetinememektedir. Bunun neticesinde gittikçe arka üst taraflara doğru beyin açılımı olur ve bu bölgelerde de hararet artmaya başlar. Ayrıca beyin zaten sıvı içinde bulunduğu ve ısınan sıvının yükseleceği gerçeğinden yola çıkarak kafanın sivri tepe bölgesinde de ısı birikmesi olabilir diyebiliriz.

Burun Boşluğu
Burun Boşluğu
Saçlarımız iletken değil yalıtkandır. Yaratılış gayesi dış hava sıcaklığından ve soğukluğundan beyni korumak ve kendi sıcaklığını muhafaza etmektir. Ancak ne var ki beyin ısısında meydana gelen artış ve hatta meydana gelebilecek bir sıcaklık öngörüsü bile koruyucu sistemin saçlarınızı serbest bırakmasına yol açar. Bu da kafamızın yalıtımını sağlayan sistemin artık olmaması ve ısı kaybederek soğutulabilmesi anlamına gelir. Bu koruyucu sistemin artık son çaresidir.

Aslında herkesin genlerinde gerektiğinde nasıl kel kalınacağı yazılıdır. Çok çalışan ancak bu ısınmayı tolare edebilen beyinlerde, bu genler beynin ısınmaması sonucu kelliğe ihtiyaç duyulmadığı için saç dökülmesine neden olmaz. Bazılarında saçlar sadece bir miktar dökülür, bazılarında ise sadece seyrekleşir. Hangi durumlarda nasıl davranılacağı genlerde yazılıdır.

Bazılarında bu sıcaklığı yok etmek daha değişik yollar ile olabilmektedir. Örneğin saçların kırlaşması. Yani beyazlaması. Saçlar renklendiğinde özellikle koyu renkli saçlar güneşi ve benzer ısı ışınlarını daha fazla emer ve buda artı bir sıcaklık demektir. Saçların beyazlaması buna karşı bir önlemdir. Ve genellikle de insanların beyinlerinin en çok geliştiği en fazla kullanıldığı dönemlerde ortaya çıkar. Bu da ikinci sınıf bir savunma sistemidir denilebilir.

Peki saç ekiminden sonra saçlar neden dökülmez?

Saç ekiminde kafanın üzerine nakledilen saçlar zaten bahsekonu hormondan etkilenmeyen ve dökül emrine karşı çıkan asi ruhlu saçlardır ve bunları da sadece lazer paklamaktadır. Yani beyinden uzak ve onu kapatmayan saçlar ve tüylerdir ve bu yüzden hala vücudunuzdadır.

Her şey güzelde o zaman kadınların saçları neden dökülmüyor ?

Kadınların saçlarını kurtaran, beyinlerinin erkeklerden ufak olması ve bununla birlikte dakikada beyinlerine pompalanan kanın fazla olması ve östrojen. Evet östrojen bir erkeği kellikten kurtarabilir ancak östrojen rajona ters bir hormondur ve saçlarınıza bakış açınızı tamamiyle değiştirebilecek yan etkiler gösterebilir. Kadınların bu beyin yapısı sayesinde beyinleri daha az ısınıp daha çabuk soğuyabilme yeteneğine sahiptir diyebiliriz. Ancak bu bir erkeğin bir kadından yaratılışta daha akıllı olduğu anlamına gelmez. Çünkü 1 kg beynin 10 gramını kullanmakla 1,5 kg beynin 10 gramını kullanmak zaten aynı şeydir. Zeka beyin ile değil beyini kullanabilmeye göre değişir.

Kısacası saç dökülmesi bir hastalık veya genetik bir çaresizlik değildir. Saç dökülmesi vücudun aldığı bir takım tedbirlerdendir. Vücudun o bölgeyi açmaya ihtiyacı var ise bunu eninde sonunda yapacaktır (www.coreklen.com). Belki de bu yüzden bugüne kadar saç dökülmesinin önüne geçilememiştir.

Bu da saç dökülmesinin farklı bir boyutuydu. Bilim şuana kadar saç dökülmesinin nasılını araştırdı. Nedenini genlere bağladı. Ancak gözden kaçan kadınlarda neden dökülmediği ve erkeklerde dökülmenin ensede ve kulak üstünde neden gerçekleşmediğiydi.

Şüphesiz bu teorinin, bir grup kelin bir araya getirildiği ayrıntılı bir bilimsel çalışmaya ihtiyacı vardır.

Namaz Abdest
Ayrıca yeri gelmişken bir şeyin daha altını çizmeden geçemeyeceğim. Abdest. Namaz kılanların aldığı abdest, başın günde 5 defa mesh edilmesi başın üst bölgesinin, günde buruna 15 kez su çekilmesi beynin alt bölgesinin, boynun ve ensenin su ile mesh edilmesi de beyne giden şah damar bölgesinin gün boyunca düzenli bir şekilde serinlemesine yardımcı olur. Bununla birlikte günde 80 defa secdeye gidilmesi ve 40 kez rüku edilmesi beyne giden kan akışını artırır. Ve beyne giden kan akışının artmasıda beyin ısısının vücut ısısı ile aynı düzeye indirgenmesi demektir. Bunlar devede kulak gibi görülebilir ancak zaman ile yekün teşkil eder. Bu ise abdestin sadece temizlik için yapılmadığının ve niçin her namazdan önce mutlaka gerektiğinin göstergelerinden bir tanesi olabilir. 
Ufak bir hesap yapacak olursak bir kelin evrimini 5 senede tamamlandığı varsayılırsa ve saç dökülmesinin başlamasıyla birlikte bir insanın namaz kılmaya başladığı düşünülürse yaklaşık 27000 kere su ile kendini serinletmiş ve yaklaşık 1.000.000 kez beyne giden kan akışında artış sağlamış olur. Buda belki onun saç dökülmesini engelleyebilir veya erteleyebilir. Ancak bu niyetle kılınan namaz da "niyet ettim erkek tipi saç dökülmesi için..." gibi ilginç bir şey olabilir. Bilgilerinize önemle arz olunur...

(Bu konu ilk defa ve sadece bu sitede kaleme alınmıştır. Komik bir dille yazılmış olması bilimsellikten ve mantıktan uzak olduğunu göstermez. 2B adaylarının gülme kaslarında biraz olsun gerilme meydana getirmek için yazı sonradan yumuşatılmıştır. Kaynak gösterilmeden kopyalanması kesinlikle yasaktır. Bu düşüncenin sahiplenilmesi veya benzeri bir durumda ise bütün hukuki yollara başvurulacağı da bilinmelidir.)
 
http://www.coreklen.com/2005/08/sac-dokulmesi-beyin-acilimi-isinma.html

Kadınlarda görülen saç dökülmesinin sebepleri nelerdir?

Kadınlarda görülen saç dökülmesinin sebepleri nelerdir?

kadınlarda saç dökülmesi
Cansız saçlar, saç tellerinin incelmesi ve saç dökülmesi her üç kadından birinin hayat boyunca muzdarip olduğu temel bir sorundur. Kadınların saç dökülme problemlerinin önemli bir kısmını genetik tip saç dökülmesi oluşturur.

Kadın tipi saç dökülmesi olanların %20'sinde aile öyküsü vardır. Kadınlarda genetik nedenler dışında saç dökülmesine neden olan faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Hormon dengesizlikleri
Kadınlarda görülen saç zayıflama ve dökülmesinin önemli bir nedeni de hormon dengesizlikleri ve hormon tedavileridir. Kullanılan doğum kontrol haplarının sıklıkla saç dökülmesine yol açtığı gözlenir.

Doğum sonrası süreç
Gebe kadınlarda saçların büyük bir kısmının büyüme halinde olduğunu ifade eden uzmanlar, doğum sonrasında saçların, saç büyüme döngüsünün dinlenme fazına geçtiklerini, 2-3 ay içerisinde aşırı miktarda döküldüklerini, bu sürecin 1-6 ay kadar sürebildiğini ve çoğunlukla yeniden büyüyerek eski miktarlarına ulaştıklarını belirtiyor.

Yüksek ateş ve ağır enfeksiyonlar
Hastalıkların, saçların dinlenme evresine girmesine neden olabildiğini belirten uzmanlar, yüksek ateş ve ağır bir hastalıktan 4 hafta ila 3 ay sonra yoğun bir saç kaybı gelişebileceğini, ancak zamanla saçların eski halini alacağını bildiriyor.

Tiroid hastalığı
Tıpta hiper ve hipotiroidi olarak geçen tiroid bezinin çok fazla ya da gereğinden az çalışmasıyla ilgili yaşanan hormon bozukluğu tedavisi sırasında da saç dökülmesi görülür.

Demir Eksikliği
Demir eksikliği anemisi, ağır adet kanamalarından veya demir zengini besinlerin çok fazla tüketilmemesinden kaynaklanabilir ve saç dökülmesine yol açabilir.

kadın tipi saç dökülmesiDengesiz beslenme ve stres
Bilinçsiz yapılan diyetlerde ve tek yönlü beslenmelerde saç, yaşam döngüsünde gerekli olan vitamin, mineral ve yapısındaki keratinin yapıtaşı olan proteini yeterli düzeyde alamaz. Bunun sonucunda saçta zayıflama ve dökülme problemi yaşanır. Bunun dışında, vücut için stres kaynağı olan her etken, olumsuz etkisini saçlarda da gösterecektir.

Bazı hastalık tedavileri
Bazı Kanser tedavilerinin saç hücrelerinin bölünmesini durdurabildiğini belirten uzmanlar, hastaların saçlarının %90'ını kaybedebileceklerini, ancak terapi sona erdikten sonra saçların tekrar büyüme göstereceklerini ve eski hallerine döneceklerini bildiriyor. Bu nedenle kanser tedavisi görenlerin saç kaybı nedeniyle strese girmemesi ve gerekli zamanın geçmesini beklemesi önerilmektedir.

Büyük cerrahi girişimler ve kronik hastalıklar
Büyük cerrahi operasyon geçiren hastalarda 1-3 ay içinde aşırı bir saç dökülmesi görülebilmektedir. Bu durumun birkaç ay içinde geçebilir. Ancak ağır kronik hastalığı olan kişilerde saç kaybı ömür boyu devam bir süreç olarak gerçekleşebilir.

Saç koparma hastalığı (Trikotilomani)
Çocuklar ve bazen erişkinler, saç, kaş veya kirpiklerini koparıncaya kadar çekebiliyor ve bunu bir alışkanlık haline getiriyor. Uzmanlar, böyle durumlarda psikolojik yardım alınmasını öneriyor.

Alopesi areata (Saç Kıran)
Bu tip saç kayıplarında düzgün yüzeyli, para büyüklüğünde veya daha geniş yuvarlak yama tarzı alanlar oluşur. Nadiren tüm saç ve vücut kıllarında kayıp oluşabiliyor. Her yaşta görülebilen bu tip saç dökülmesini yapan neden bilinmemekle birlikte, birçok hastada saçlar daha sonra kendiliğinden büyüyor.

saç bakımda yapılan yanlışlar
Saç bakımında yapılan yanlışlar
Uzmanlara göre; boya, renk açma, düzleştirme veya perma gibi yöntemler, uygun koşullarda yapılmazsa saça zarar verebiliyor. Bu yöntemlerin sık sık veya aynı anda uygulanması da saçı zayıflatıp kırılmasına neden olabiliyor. Saçı çeken atkuyruğu, örgü, sıkı lastiklerle toplama gibi saç şekillerinin de sıklıkla uygulanmaması gerekir çünkü saç diplerine etki eden sabit çekme kuvveti saç kaybına neden olur. Sık yıkamak, taramak ve fırçalamak ise saçları kırabilir.

Şampuandan sonra krem kullanmak saç taranmasını kolaylaştırıyor. Islakken daha kırılgan olduğu için, saçı havlu ile ovalayarak kurutmaya çalışmaktan kaçınmak gerekiyor.

Uzmanlar, fırça yerine geniş ağızlı ve düz uçlu tarakların tercih edilmesi gerektiğini bildiriyor. Saç dökülmesinde en önemli faktör genetik yani ailesel kalıtımdır ancak diğer faktörlerde saç dökülmesinde rol oynayabilir. Saçların dökülme nedenleri arasında bulunan temel faktörleri şöyle sıralayabiliriz:



Kadınlarda erkek tipi saç dökülmesi
Saç dökülmesi yaşayan kadınların çoğunda kan androjen seviyeleri normaldir. Kanda androjen yüksekliği belirlenmiş ise, androjen üreten tümör yönünden araştırmak gereklidir. Kadınlarda, androjen üreten organlar yumurtalıklar ve böbreküstü bezlerdir. Polikistik over sendromu gibi hiperandrojeneminin diğer belirtilerinin görüldüğü tablolarda androgenetik alopesi (erkek tipi saç dökülmesi) sık görülür.

Kadınlarda androgenetik alopesi erkeklere göre daha ileri yaşta başlar. Kadınlarda genellikle diffüz (tüm saçlı deriyi kapsayan) dökülme olur. Saçlı derinin tamamında saçlar incelir veya seyrekleşir. Terminal kıllarda minyatürizasyon erkeklere göre daha az seviyede gerçekleşir. Bu nedenle tam saç dökülmesi nadirdir. Minyatürizasyonun daha az olması kadınlarda 5 alfa redüktaz enzim aktivitesinin daha az olması ile açıklanabilir. Ancak menopoz sonrasında veya androjenlerin kanda belirgin yükseldiği durumlarda, erkekte olduğu gibi alın ve tepedeki açılma belirginleşebilir. Kadınlarda ön saç çizgisi genellikle korunur. Androjenik alopesi erkekte hastalık kabul edilmemektedir. Ancak kadında büyük bir psikolojik stres oluşturması, ayrıca dâhili hastalıkların göstergesi olabilmesi açısından önemli bir sorundur. ABD’de 30 milyon kadında görülen erkek tipi saç dökülmesinin psikolojik etkisi kadınlarda erkeklere oranla %75 daha fazladır. Erkekler, erkek tipi saç dökülmesini kabul edilebilir görürken bu durumu kabullenmek kadınlar için daha zordur.

Kadınlarda görülen saç dökülmesinin tedavisi için birçok etken göz önünde bulundurulur.
 


kadınlarda saç dökülmesi

19 Temmuz 2014 Cumartesi

İlk otonom insansız araç geliştirildi

İnsansız hava araçları teknolojisi bir adım öteye taşındı. Birçok kameraya sahip otonom ‘drone’lar hiç bir pilota gerek duymadan hedef takibi yapabiliyorlar.



Yeni üretilen insansız hava aracı, AirDog hedefe kilitlenerek kendi kendini yönetiyor.
AirDog’un çalışma prensibi ise oldukça basit. Atlete yerleştirilen sensörlü kaskı nereye giderse gitsin takip edebilen araç, özellikle spor müsabakalarında kullanılacak.
Helico hava Endüstrileri Yöneticisi Janis Spogis teknolojiyi anlattı:
“AirDog’un içerisindeki teknoloji oldukça karmaşık. Kullanıcının bir bileklik ya da başka bir nesnede taşıdığı sensörleri takip eden araç, üzerinde bulunan kameralarla yönünü buluyor. Bu teknoloji geliştirilmesi zor bir sistemdi hala da bazı yeniliklere ihtiyaç duyuyor.’‘
1.6 kilogramlık bir ağırlığa sahip olan AirDog, saatte 70 kilometre hız yapıyor.
Kaynak: euronews

16 Temmuz 2014 Çarşamba

YENİBİR SİYAH BULUNDU

Yeni bir siyah bulundu


İngiliz bilim insanları, insan saçından 10 bin kat daha ince "Vantablack" olarak adlandırılan bir madde geliştirdi. Bu madde o kadar siyah ki, çıplak gözle görmek çok zor.


İngiltere'de bilim insanları, görsel ışığın neredeyse tamamını emen "gizemli" siyah bir madde üretti.
Karbon nanotüplerden üretilen ve insan saçından 10 bin kat daha ince olan "siyah'' maddeye bakmak bile ilginç bir deneyim. O kadar siyah ki ilk bakışta insanlar ne gördüklerini anlayamıyor.
Bilim insanları, dünyaca ünlü giyim mağazası "Chanel"ın bu maddeden ürettiği elbiyesi giyen bir insanın sadece kafa ve ayaklarının görülebileceğini, gövdenin ise siyah bir boşluk izlenimi yaratacağını belirtti.
Ayrıca sıcağı bakırdan 7.5 kat daha etkili iletiyor ve çeliğin çekme direncinin 10 katına sahip.
Leeds Üniversitesi'nde renk bilimi ve teknolojisi Profesörü Stephan Wesland'a göre geleneksel siyah aslında ışığın bir rengiydi ve artık bilimadamları bunu dünyanın dışında bir yere taşıyor.
Kaynak: ntvmsnbc

15 Temmuz 2014 Salı

DIŞARIDA SPOR YAPMAK İSTEYENLERE

IMG Ust

DIŞARIDA SPOR YAPMAK İSTEYENLERE

Bazen spor salonunda spor yapmaktan sıkılırız. İşte, size hem sıkıntınızı geçirecek hem de kaslarınızı güçlendirecek öneriler… Bu hareketleri spor salonunda yapmak zorunda değilsiniz ve unutmayın ki açık havada yapılan egzersizler salondakilere oranla çok daha faydalıdır. Hareketleri kaytarmadan uygulayın ve aralarında 15'er saniye dinlenmeyi ihmal etmeyin. Seriyi 1 defa yaptıktan sonra 60 saniye dinlenip ikinciye geçin.

90 saniye boyunca ip atlayın. Atlarken, tek bacağınızın üzerine düşmeye dikkat edin. Yani bir sağ, bir sol bacağınızın üzerinde durun. Hareketi sıçrama sayınızı artırarak devam ettirin. 2 sağ, 2 sol, 3 sağ, 3 sol olarak ilerleyin ve sıçrama sayınız 10’a ulaşana dek devam edin.

5 adet ufak objeyi, ikişer metre ara ile düz bir çizgi halinde yerleştirin. Objeler arasında hızla koşun, bu sırada objeleri yerden toplayın ve hızla başlama noktasına koşun.

Dizlerinizi bükerek yere doğru çömelin ve kalçalarınızı sıkıştırın. Çömelebildiğiniz maksimum noktaya gelince, ellerinizi yere koyup bacaklarınızı geriye itin. Böylece şınav pozisyonuna geçmiş olacaksınız. Şınav çekmeyin ve hızla ayaklarınızı kendinize doğru çekin ve ayağa kalkın. Hareketi 10 kez tekrarlayın.

Öncelikle boş ve geniş bir saha bulun. Sonra, topu atabildiğiniz kadar uzağa atın ve koşup alın. Bu, atma ve koşma hareketini 6 kez tekrarlayın. Saha bulamadınız mı? Üzülmeyin, merdivenleri koşarak çıkın ve inin. Hareketi 1 kez daha tekrarlayın.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

SICAK HAVA MİGRENİ TETİKLİYOR

IMG Ust

SICAK HAVA MİGRENİ TETİKLİYOR

Hava sıcaklıklarındaki artışla birlikte yaz hastalıkları da kendini göstermeye başladı. Migren ve baş ağrısı şikayetleri de sıcaklıklardaki yükselmeye paralel şekilde hızla artıyor.
 
Migrenin sıcak havalarda tetiklendiğini ancak bir dizi önlem alarak bu durumdan korunmanın mümkün olduğunu belirten Memorial Şişli Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, hava sıcaklıklarının migren ve baş ağrısı üzerindeki etkileri hakkında şu bilgileri verdi:
 
“Hava durumu, sağlığı etkileyebilmekte, yakınmaları kötüleştirebilmekte ve hatta bazı hastalarda ölüm riskini artırabilmektedir. Hava değişikliklerinin etkilediği 5 tıbbi durum da net olarak bilinmektedir. Bunlar: artrit, astım, şeker hastalığı, kalp hastalığı ve migren’dir. Almanya ve İngiltere’de yapılan bilimsel çalışmalar da hava durumu ve tıbbi durumlar arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır.
 
Hava sıcaklığının, baş ağrısı şikayetlerini artırdığını pek çok kişi farkında değildir. Baş ağrısı, yüksek hava ısısı ve düşük hava basıncı ile başlayabilir. 7 yıl süren ve 7504 hasta üzerinde yapılan bir bilimsel araştırmada; hava sıcaklığındaki 5°C artış, baş ağrısı oluşumunu, takip eden 24 saat içerisinde % 7,5 artırmaktadır. Basınç düşüşü ve baş ağrısı arasındaki ilişki ise daha düşüktür; basınç düşünce hastalar 2-3 gün sonra baş ağrısı çekebilmektedirler. Bu çalışmalar, acil servislere başvuran hastalar üzerinde yapılmış olup evde baş ağrısı çekip hastaneye gitmeyen hastalar ihmal edilmiştir. Ayrıca baş ağrısı öncesinde hastanın fiziksel durumu, stresi, aldığı gıda ve içecekler gibi ağrıyı başlatabilecek diğer faktörler de göz önüne alınmamıştır.
 
SICAK HAVALARDA BAŞ AĞRISINDAN KORUNMAK İÇİN…
• Öncelikle hastanın sıcaklık artışının ağrıya neden olup olmadığına dikkat etmesi gerekir. Sıcaklık ağrıya neden oluyorsa ani sıcaklık artışına karşı önlem almak önemlidir.
• Klimalı ortamlarda bulunulmalıdır. Ancak klimaya doğrudan maruz kalınmamalıdır.
• Sokağa çıkıldığında geniş kenarlıklı şapkalar ve gözlükler takılabilir.
• Kıyafet seçimine özen gösterilmeli, açık renk terletmeyen ve bol giysiler seçilmelidir.
• Yeterli sıvı alımı önemlidir. Günde 2-2,5 litre su tüketiminde yarar vardır.
 
MİGRENİ TETİKLEYEN YİYECEK VE İÇECEKLERE DİKKAT!
 
Migren ağrısını artıracak besinlerden uzak durulmalıdır. Alkollü içecekler, sakatatlar, sucuk, salam, sosis, pastırma ve jambon gibi şarküteri ürünleri, hazır et ve tavuk suyu tabletleri, kalamar, karides ve midye gibi deniz ürünleri, konserveler, yağlı ve baharatlı yiyecekler, kafeinli içecekler (çay, kahve, asitli içecekler) incir, kuru üzüm, papaya, avokado, muz ve kırmızı erik, çikolata ve kakao, bakla, fıstık ezmesi, özelikle kuru fasulye, mercimek ve soya ürünleri gibi bazı baklagiller migreni tetikleyebilir.“

DONDURMANIN DA SINIRI VAR!

IMG Ust

DONDURMANIN DA SINIRI VAR!

Yaz aylarının masum görünüşlü serinletici lezzeti dondurma, hijyen, içerisindeki fruktoz, glikoz şurubu ve şeker açısından sağlığı tehdit eden gizli tehlikeleri barındırabiliyor.
 
Sadece çocukların değil büyüklerin de vazgeçilmez yaz lezzetleri arasında yer alıyor dondurma. Çikolata-kaymak ikilisine çeşit çeşit meyvelileri de eşlik ederken, hem keyif hem serinlik veriyor. Çilekli, vişneli, limonlu da olsun derken bazen ipin ucu kaçabiliyor. Gün içinde “nasıl olsa zararı yok” denilerek birkaç kez de yenilebiliyor. Ama uzmanlar, dondurmayı hem alırken hem de tüketirken dikkat edilmesi gereken noktalar olduğunu belirtiyor.
 
Dondurmanın yanı sıra bir de dondurma diye satılan “şekerli meyveli buzlar” var ki özellikle çocuklar gün içinde çok sık tüketebiliyor. Acıbadem Bahçeşehir Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Mergen Sağlam, ülkemizde son yıllarda obezite ve diyabette hızlı artış yaşandığını bu nedenle şeker ve şekerli gıda tüketiminde çok dikkatli olmak gerektiğini vurguluyor.
 
Sağlam, yaşı kaç olursa olsun büyük, küçük, herkesin favorisi olan dondurmanın içerdiği şekerden sütüne, kullanılan meyvesine hatta suyuna kadar gerçekte sanıldığı kadar masum olmayabileceğini vurguluyor. Dondurmanın temel bileşeni olan süt, mikroorganizmaların kolaylıkla üreyebileceği riskli bir besin. Bu nedenle, dondurmanın mutlaka pastörize sütten yapılmış olması gerekiyor. Hijyenik koşullarda üretilmiş ve soğuk zincir korunarak doğru koşullarda saklanmış olması da çok önemli. Sağlam; aksi taktirde gıda yoluyla özellikle de süt ve süt ürünlerinden bulaşan, insan sağlığını önemli ölçüde etkileyen ve çok hızlı üreyen bir bakteri olan salmonella riskinin oluşabildiğini belirtiyor. Salmonella, gıda zehirlenmelerinden tifoya kadar pek çok hastalığa yol açabiliyor. Bu nedenle güvenilir yerlerden olmayan ve sokak satıcılarından alınan dondurmalar ciddi risk barındırabiliyor. Üstelik aldığınız dondurmanın gerçek sütten mi yoksa süt tozundan mı yapıldığına da dikkat etmeli. Gerçek sütten yapılmış dondurmayı tüketmek en faydalısı. Süt tozu gerçek süte göre tam 8 kat daha fazla yağ içeriyor.
 
ŞEKERE DİKKAT
 
Tercih dondurmadan yana bile olsa içerisindeki şekere dikkat etmek çok önemli. Bu kapsamda dondurmanın, haftada 2 gün ile ve miktarının da 2-3 top arasında sınırlı tutulması, sossuz hatta külahsız tüketilmesi önemli. Beslenme ve Diyet Uzmanı Sağlam, hem yetişkinlerin hem de anne babaların çocukları açısından dondurma tüketimine dikkat etmeleri, dondurma tüketim sıklığını mutlaka kontrol altına almaları gerektiğini belirtiyor. İçeriği ister glikoz şurubu isterse sofra şekeri olsun, her iki şeker türünün de kan şekerine olan etkisi nedeniyle diyabet hastalığı olanların dondurmadan olabildiğince uzak durmalarını öneren Sağlam “Ülkemizde de son yıllarda obezite ve tip 2 diyabet görülme sıklığı hızla artıyor. Bunda yetersiz hareket ve yanlış beslenme alışkanlıkları yadsınamaz. Bu nedenle şeker ve şekerli gıdaların da tüketimi mutlaka kontrol altına alınmalı” diyor.
 
DONDURMA MI, YENİLEBİLİR BUZLU ÜRÜN MÜ?
 
Eski zamanlarda doğal içeriklerle, doğal yöntemler kullanılarak hazırlanan dondurma, artık artan talebi karşılamak için gelişen gıda teknolojilerinden yararlanılarak hazırlanıyor. Üretimi Türk Gıda Kodeksi yönetmeliğinde belirtilen iki ayrı tebliğe bağlı kalınarak yapılıyor. 'Dondurma Tebliği’ne göre üretilen üründe süt, kaymak, salep, yumurta sarısı, şeker, doğal aroma ve/veya meyvelerin bulunması gerekiyor. Diğer tebliğ ise 'Yenilebilir Buzlu Ürünler Tebliği' ki şu an piyasada bulunan dondurma sanılarak yenilen ürünlerin çoğu bu kategoride üretilen ürünlerden oluşuyor. Bu ürünlerin içerisinde bitkisel yağ, süt, yağsız süt tozu, buz, su, şeker, glikoz şurubu, bitkisel yağ tozu, peynir altı suyu, emülgatör (yağ asitlerinin mono ve digliseritleri), stabilizatörler (guar gum, karboksimetil selüloz, karregenan gibi), asit düzenleyici (sitrik asit), renklendiriciler ve doğala özdeş aromalar bulunuyor. Sağlam, “Bu noktada, eğer dondurmanın besleyici özelliğinden yararlanmak, yaz sıcağında lezzetli bir serinlik keyfi yaparken vücudumuza fazlaca glikoz şurubu ve şeker yükleyip insülin dengemizi alt üst ederek açlık ataklarına maruz kalmamak ve diğer yandan ekstradan doymuş yağ yüklenmemek için etiket okuma alışkanlığını edinmek ve tükettiğimizin 'dondurma' mı yoksa 'yenilebilir buzlu ürün' mü olup olmadığının ayrımını yapmak gerekli gözüküyor” diye konuşuyor.

YUNAN ADALARI

IMG Ust

YUNAN ADALARI

Ege adaları, yaz boyunca hem yabancı hem de yerli (Yunan) turistlerin popüler destinasyonu. Adalarda sonsuz çeşitlilikte atmosfer ve aktivite seçeneği olması, onları bir turist çekim merkezine dönüştürüyor. Bazı turistler farklı adalar keşfederken, bazıları da insanları ve ortamıyla yakın bağ kurdukları tanıdık yerleri tercih ediyor.

Ege Adaları’nda seçenekler çok. Bu nedenle yer ayırtmadan önce, gideceğiniz yerin istediğiniz tatil türüne uyup uymadığını anlamak için araştırma yapmak iyi olur. Yerel özelliklerin hakim olduğu bir adada dinlenmek istiyorsanız, büyük adalardaki turist kapanı tatil köylerinden, Mykonos veya İos gibi gece yaşamıyla ünlü adalardan uzak durun. Farklı yiyecek deneyimleri yaşamak peşindeyseniz ve gözlerden uzak sakin bir yerde kalmak istemiyorsanız o zaman Küçük Kiklad Adaları size göre değil. Özellikle de çoğu yerin boş olduğu düşük sezonda.

Keşif yapmaktan ve dolaşmaktan hoşlanıyorsanız, birbirine oldukça yakın çok sayıda adayı kapsayan Kikladlar iyi bir seçim. Ayrıca, ilkbahar sonundan sonbahar başına kadar çok sık feribot seferi bulunduğu için bir adadan diğerine geçmek oldukça kolay.

Bu arada, Kuzey Sporatlar’da ise billur gibi turkuvaz denizi olan muhteşem plajlar bulacaksınız. Ne var ki buradaki yerel mimari anakara mimarisine çok benziyor. Kuzey Sporatlar’a dahil olan adalar, neredeyse deniz kıyısına kadar ulaşan çamlıklarıyla oldukça yeşillik.

İdeal tatil destinasyonunuz güzel plajları ve geleneksel Kiklad mimarisinin bulunduğu sakin bir yerse, o zaman en iyi seçim İstendil ve Sifnos. Yalnız, popüler Sifnos Adası ağustos ayında oldukça kalabalık oluyor. Umudunuzu kesmeyin. Ege’nin bir yerlerinde ideal tatil adanızı mutlaka bulacaksınız.

11 Temmuz 2014 Cuma

Kuyruklu yıldızın 5 bin derece sıcaklıkla savaşı

Kuyruklu yıldızın 5 bin derece sıcaklıkla savaşı


Yüzyılın kuyruklu yıldızı olarak adlandırılan ISON kuyruklu yıldızı Güneş sistemine doğru yaklaşmasını sürdürüyor. Kuyruklu yıldızın Güneş'e en çok yaklaşacağı 28 Kasım günü nasıl bir parlaklık vereceği ise merak konusu.



SON'un Güneş'in yanından geçerken parlaklık vermesi ve gündüz bile gökyüzünde görülebilmesinin bazı şartları var. Hareketi sırasında şimdiden 5 bin derecelik bir ısıya ulaşan yıldızın kuyruğu giderek eriyor. Bu sıcaklık kuyruklu yıldızın ana yapısındaki çekirdekte bulunan metal ve kayaları da eritebilecek güçte. İşte 28 Kasım'a kadar ISON'un ısıya dayanamayarak büyük bölümünün buharlaşması halinde görünmesi imkânsız olacak. Şu anda karanlık bölgelerde dürbünle görülebilen ISON'u 28 Kasım sabahı doğu yönüne bakanlar gerekli şartların oluşması halinde rahatça görebilecek. Güneş'in etrafında buzlaşmış gezegenimsi cisimlerin bulunduğu Oort bulutundan gelen ISON'da son iki hafta içinde 2 büyük gaz ve toz patlaması meydana geldi. 

SANİYEDE 3 TON BUHARLAŞIYOR 
ABD'lilerin Şükran Günü'ne denk geldiği için geçişini ayrı bir merakla beklediği ISON'un Güneş'e olan geçiş uzaklığı 1.2 milyon kilometre olacak. Rus astronomlar tarafından geçen yıl eylül ayında 941 milyon kilometre uzakta Jupiter gezegeninin dışında keşfedilen ISON Dünya'ya 60 milyon kilometre uzaklıktan geçecek. Başlangıçta 8 milyon kilometre kuyruğu olan ve 3 milyar ton ağırlığında olduğu tahmin edilen yıldız saniyede 3 ton küçülüyor. Bu da kuyruğun giderek kısalması anlamına geliyor. Kuyruklu yıldızın evrende tamamen yok olması 25 yılı buluyor.

Felaket robotları yarışmaya hazırlanıyor

Felaket robotları yarışmaya hazırlanıyor

Alarmlar çalıyor. Patlayan nükleer reaktörden zehirli atık fışkırıyor. Sıradan bir insanın buna dayanmasına imkan yok. Ama harekete geçen mekanik kurtarma ekibi durumu kısa zamanda kontrol altına alıyor.



Bu bir hayal ürünü değil – Pentagon'un istediği gerçekleşirse yakında bu tür felaketlere robot ekipler müdahale edebilir.
Teknolojiyi desteklemek isteyen Amerika Savunma Bakanlığı'nın araştırma birimi de başvuran 100 ekipten 17'sini Miami'de yapılacak robot yarışması Darpa Robotic Challenge'da (DRC) yarışması için seçti.
Bir yıl içinde yapılacak final yarışmasında 2 milyon doları kimin kazanacağı belirlenecek.
Thor adlı insan boyutunda bir robotla yarışmaya katılan Profesör Dennis Hong, bu tür girişimlerin insan hayatı kurtaracağını söylüyor.
Hong "Bu yarışmalar sayesinde bilim kurguya dayalı fikirler gerçek olabiliyor. Fukuşima nükleer santrali faciasına benzer bir olay bir daha gerçekleştiğinde [bu robotlar] olmadan gafil avlanacağız."
2011 yılında Japonya'da gerçekleşen olaydan sonra nükleer santralin içine robotlar gönderildiyse de bunlar videoyla gözlem işlevi görüyordu – tamir değil.
DRC yarışmasındaysa robotların kendilerini çok daha ağır zorluklar karşısında kanıtlaması gerekiyor:

  • Trafik konilerinin arasından geçecek şekilde bir arazi aracı kullanma
  • Rampalar, basamaklar ve gevşek bloklarla dolu bir araziyi aşma
  • 2,4 metre yüksekliğinde merdivene tırmanma
  • Bir kapıdan geçişi engelleyen enkazın temizlenmesi
  • Kolu olan bir kapıyı çekerek açma
  • Kablosuz matkap kullanarak duvarda üçgen şeklinde bir delik açma
  • Her biri farklı bir vana veya kol tarafından kontrol edilen üç hava supabını kapama
  • Bir hortumu makaradan çözüp ağızlığını duvarda bulunan bir bağlantı noktasına takma
Yarışmanın organizatörleri robotların zorlanacağının ve zarar göreceğinin farkında.
DRC genel müdürü Gill Pratt "Şu anda hareketlilik ve el becerisine gelince robotlar yaklaşık bir yaşında bir insanla aynı seviyede. Bir yaşında bir çocuğa baktığınızda, yürümeye ve elleriyle bir şeyler kavramaya çalıştıklarında düştüklerini görürsünüz." diyor.
Pratt, bu yüzden robotların yavaş hareket edeceğini söylüyor ve ekliyor: "Robotlar istediğimiz seviyede kendi başlarına hareket etme yeteneğini elde edemediklerinden insan operatörlerin oldukça yardımcı olması gerekiyor."
17 Amerikalı ekibe ek olarak Güney Kore, Hong Kong, Çin, Almanya ve Japonya'dan mühendisler de yarışmaya katılıyor.
Ekiplerin çoğu kendi robotlarıyla yarışmaya katılırken bazı ekiplerse Boston Dynamics şirketinin sağladığı Atlas robotunu programlayarak yarışıyor.
Askeri ürün geliştiren Boston Dynamics yakın bir zamanda Google tarafından satın alınmıştı.
Geçmiş Darpa robot yarışmasında araştırmacıların kendi kendini süren arabalar geliştirmeleri istenmişti.
http://www.fizikist.com/icerik-felaket-robotlari-yarismaya-hazirlaniyor-1576.html

10 Temmuz 2014 Perşembe

GARİP BİR AŞK HİKAYESİ

GARİP BİR AŞK HİKAYESİ

GARİP BİR AŞK HİKAYESİ


Gül çiçeğin hikayesidir bu; Kırık bir gönül hikayesi! Acı çektiğini zannediyordu Gül çiçek
ta ki onu toprağa gömene kadar!

Büyük halasının oğluydu, Yaşar. Babasının halası oğlu. Onu tanıdığında on dört yaşını yeni bitirmiş on beşine yeni girmişti.Babasının yıllık izni sebebiyle her sene memlekete giderlerdi.12 eylül ihtilali öncesiydi yaşanan bu olaylar !
Yaşar sağ-sol davasından uzaklaşmış dayısının evine misafirliğe gelmişti daha doğrusu kaçmıştı yaşadığı şehirden. Gül çiçeğin büyükbabasına yani dayısına geçici olarak sığınmıştı

Gülçiçek onu görünce şaşırmıştı, yabancıydı ve tanımıyordu.Emmisi oğulları ona dayı diyordu. Babası; halasının oğlu olduğunu söylemiş, böylece tanışmışlardı. Ev kalabalıktı. İki katlıydı evleri. Üst katta Büyükbabası alt katta da Emmisi oturuyordu. Yengesi, Yaşarın anneden ayrı babadan bir ablasıydı.o akşam ve o hafta içinde Yaşar abisiydi, Gül çiçeğin..

18 yaşında, oldukça yakışıklıydı.Bir elmanın yarısı gibiydi Kadir İnanır ile . Hele gözleri ve kaşları bir içim suydu, evin bir oğluydu el bebek gül bebekti,Yaşar. Saz çalardı ama gel gör ki Gülçiçekle aynı kafada değillerdi, Gül çiçek sağcı, o da solcuydu.ilk günlerde parti üzerinde tartıştılar.Sonra komşu kızı sema’yı konuşurlarken aralarında onlarla beraber gülerdi olanlara.

Sema,Yaşar’a aşıktı ve sürekli bir şeyleri bahane eder sık sık kapılarının önünden gelip geçerdi. Gülçiçekten birazcık güzeldi, esmer ve yeşil gözleri vardı. Gülçiçek ise ondan bir iki santim kısa, karakaşlı ve karagözlüydü. Sülalede adına ceylan derlerdi. Halasına çok benzerdi. halasınada telli derlerdi..yani esen güzel anlamında .Kız halaya oğlan dayıya çekermiş ya!

Yaşarda tıpkı büyükbabası gibiydi. Endamlı ve kaslıydı. Gül çiçek ise çocuksu düşlerinden hala kurtulamamıştı ,çevresinde olup biteni anlamıyordu.Yaşar saz çalıyor,bakıp bakıp kızarıyor,dilinde ara ara söylediği "ağlatma gülüm yeter" şarkısı dolanıp duruyordu, Annesi olayın farkına varmış "ben sana izin vermedikçe aşağıya inmeyeceksin" diyerek annesinin yanına göndermişti.Zavallı Yaşar ise çok üzülmüştü. İtiraz bile edememişti Gül çiçek. Annesi,
"Burada erkekler oldukça fazla kızım ve Kızlar da erkeklerle fazla konuşmaz git nenene yardım et ! " demişti

Üzerinde kırmızılı bir elbiseyle tanımıştı Yaşar onu. Kırmızı sana çok yakışıyor deyince bunun ileriye dönük aşk sözcüklerininin olacağını da bilmiyordu ki...
" ya öylemi" demişti, birde " vallaha mı" !

Aklı kesmiyordu Gül çiçeğin, aşk da neyin nesiydi, abisiydi Yaşar!

Ve izin bitmek üzereydi.Yaşarda korkusundan gidemiyordu ki Gül çiçeğini görmeye. Annesi kaşlarını bir kaldırdı mı alim Allah derdi herkes. Çünkü Gül çiçeğin annesi, babaannesinin abisi kızıydı ve çok sevilir, sayılırdı. Ağa kızıydı ,hükümrandı halası(Kaynanası) gibi

Son haftaydı. Yaşarın Annesi ve Babası çıkageldiler Karabükten . Meğerse Yaşar çağırmış," gelin Gül çiçeğimi bana isteyin" demişti. Ne anlasın Gül çiçek kaşla göz arası bir şeyler konuşuyorlardı kendi aralarında

Konuşulmuş ve bitmiş, herşey. Babası da “halacığım Yaşar da okusun Gülde. çok küçükler daha , gülüm duymasın bu konuyu. Söz,aramızda kalsın, en azından üniversiteyi kazanamazsa adını o zaman koyarız” demişti.Yaşarın yüzü gülüyordu ve oldukça sevinçli yerinde duramıyordu Gül çiçek ise bu neşesini sema ile ilişkilendiriyordu

Ve son gün; izinleri bitmiş evlerine dönme hazırlığını yapıyorlardı, Annesi,Gül çiçeği hiç yanından ayırmıyordu. Kapılarında Büyükbabasının un değirmeni vardı, üç taşlı birde döğme yapanı vardı, kocaman bir değirmen idi.

dönüş için öteberi hazırlıyordu annesi biraz un biraz bulgur. çuvala koyunca çuvaldızı istedi kızından. Gül çiçek bir koşu yukarıya çıkmıştı ve dikiş odasından iğneyi almış tam dönmek üzereydi ki odaya Yaşarın girdiğini gördü. Yanından geçerken, Yaşar eliyle duvarı tutmuştu. Geçmesine müsaade etmedi.Gül çiçek şaşırmıştı, ne oluyordu ki ?, önce şaka yaptığını zannetti, yüzüne bakakaldı.
" seni seviyorum benimle evlenir misin" dedi Yaşar.
Evlenmek mi..sevmek mi diyebildi, Gül çiçek.
Boğazına bir şeyler saplanmış, kalbi de küt küt atıyordu.Annesinin bağırtısını duydu
“nerde kaldın kız”
geldim anne diye bağırdı.iğneyi aradım zor buldum diyebilmişti. kalbinin sesini bastıramıyordu annesi yüzüne baktı;
“ ne bu hal,neden nefes,nefese kaldın” deyince merdivenleri hopladım demişti.çoçukluğundan beri en büyük hobisiydi merdivenlere tırmanmak ve atlıya atlıya inmek.Çocukken damdan dama atlaması meşhurdu, erkek kardeşleriyle yarış ederdi bu konuda. Annesini de inandırmıştı merdiven yalanıyla.

Soranlara, Gül çiçek halası oğluna sözlü deniliyordu, Gelen diğer kısmetler kapıdan böyle söylenerek geri çevriliyordu. Aradan üç dört yıl gibi bir süre geçmiş lise bitmişti. Zavallı Gülçiçek ne yapsın, çok istemesine rağmen o zamanada sıfır olan bir eğitimle üniversiteyi nasıl kazanacaktı ki ! ...ve o sene de iki basamaklı olmuştu üniversite.

Yaşarı kabul etme koşulunu ,sözlendiğini duyunca kendisi de ortaya koymuş, "okursa alırım" demişti. .

Gül çiçeğin hayali okuyup doktor olmaktı.Doktorları görünce hevesleniyordu. Sürekli hastalanan bir annesi vardı. Yaşar ise bu şarttan hiç hoşlanmamış “ beni diplomam için mi alacak” demiş ve o kızgınlıkla askere gitmişti. Askerliğini GATA da yapmış, teskere sonucunda çok sevildiği için de oraya memur olarak alınmıştı

Gül çiçek ise o sene harıl harıl üniversiteye hazırlanıyordu, birden annesi komaya girince acil olarak apar topar Ankara’ya kaldırdılar.Ameliyat sonrasında gecenin ilerleyen saatlerinde gelen telefonu vardı Gül çiçeğin, kimdi acaba?. Alo dediğinde, Yaşar kendini tanıttığında şaşırmıştı, O zamana kadar hiç görüşmemişlerdi.Aradan tam beş yıl geçmişti. Acilin önünde olduğunu, gelip kendisini yukarıya çıkarmasını istemişti. Büyük hastaneydi Yüksek İhtisas Hastanesi ve çok dolambaçlıydı.En önemlisi gece yarısıydı.

Gül çiçek; “kusura bakma yarın gel” demişti..Ertesi gün, ziyarete gelenler oldukça fazlaydı. Yaşar içeri girdiğinde çok şaşırmıştı,tanıyamadı bir an; kilo almış, yüzü ay gibi dolgun olmuştu.gözlerinden tanıdı ve utancından bir daha yüzüne bakamadı, kedi gibi sessizce hoş geldin diyebildi sadece ve o ortamı terk etti,koridora çıktı. Gülçiçek yine çok kızarmıştı, orda bulunan yakınları bir ona birde Yaşara bakıyor, gülüyorlardı. Bir saat sonra yıldırım hızıyla yanından çekip gittiğinde ardınca öylece bakakalmıştı,Gül çiçek. O haftanın sonunda annesi iyileşince eve çıkmışlardı, öz halasının eviydi burası

ve bir sonraki Pazar günü; kapı çalındığında,elinde bir demet çiçek ve şekerle karşısındaydı, Yaşar . İnadı tuttu Gül çiçeğin bu sefer hoş geldin demeyecekti.donuk bir ifadeyle karşıladı sessizce kapıyı açarak

Hastaneden ayrıldıktan sonra o akşam yine Yaşar telefon etmiş, “bana neden böyle davranıyorsun, neden konuşmadın, hal hatır sormadın ,yoksa; hayatında başka biri mi var” diye tutturmuştu. Gül çiçeğe karşı çok kırıcı olmuştu sorgusu sualiyle,Gül çiçek ise “ne saçmalıyorsun” demişti.. “utandım” diyebilmişti, ancak Yaşar’ı bir türlü ikna edememişti..

Kararlıydı bu sefer yüz vermiyecekti. Mutfakta halası mantı yapıyordu. Annesi de sandalye de oturmuştu. aksiliğini görünce annesi oklavayı kaptığı gibi “seni gebertirim gidip çocuğa hoş geldin diyeceksin” dedi. Gül çiçekte kuzu kuzu gidip hoş geldin dediğinde Yaşarın yüzünde güller açılmıştı..İki gün sonra da Yaşar izin almış memlekete gitmiş ablasını da alarak bir yüzükle çıka gelmişti

O akşam Ablası Naciye Hanım, Daire Başkanı hanımı olduğu için çatma kaşlı Gül çiçeği beğenmemişti üstündeki elbiseyi de hor görmüş,"bizi böylemi karşılıyor" diye ağız burun etmişti.Oysa Gül çiçeğin ondan başka bir elbisesi yoktu ki !

Naciye Hanım kardeşine; “ yaşar, acele etme yavrum bu akşam kalsın, yarın kızı kuaföre götürelim, saçını başını yaptıralım bir daha konuşun ve öyle karar verin” demişti,O gece gittiler, tavrı ve süzüşleri hiç hoşuna gitmemişti ve yanlarında fazla oturmamış, öbür odaya geçmişti, Gül çiçek. Arada sırada çayları boşaldıkça dolduruyor, sehpalarına bırakıyordu.

Ertesi gün Gül çiçek, babaannesini katarak ameliyatı için hastaneye yatırdı. Eve döndüğünde annesi, Naciye hanımın projesinden bahsedince de sinirlenmiş,
“ne demek bu, beni olduğum gibi değil de kendine benzetmeye çalışarak mı beğendirecek kardeşine” demişti. Telefonunu bekliyorlardı, aramadı Gül çiçek

Ve ilerleyen saatlerde Yaşar telefon edince sinirler de iyice gerilmişti. Yaşar içmiş, ağzında aynı sözleri geveleyip duruyordu yine ..Gül çiçek ise;

“benim hayatımda kimse yok,ama senin hayatında biri var ki bahanelerinle suçlu bulup su üzerine çıkmaya çalışıyorsun madem inanmıyorsun o zaman senin yolun sana, benim yolumda bana” deyip telefonu yüzüne kapattığında o kadar şiddetli kapatmıştı ki halasının ödü patlamıştı..
Sonra da halasından zılgıtı yemişti

“sen bilirsin Ankara’nın bütün kızları oğlanın peşinde”

Gül çiçeği kıskandırmaya da çalışmıştı,halası ama nafileydi konuşmaları. O, olaydan sonra eve dönülmüştü ve bu arada Yaşar gül çiçeğin arkasından yaşadığı yere gitmiş ancak cesaret edemediği için de gerisi geri Ankara dönmüştü.

Yaşarın alkolik hayatı bu olaydan sonra başlamış oldu.

O senenin sonunda ne oldu ? Gül çiçek ve herkes şoktaydı.Yaşar evleniyordu.
Annesi;
“ sen bunu,kardeşimin torununa ,balama nasıl yaparsın” diye sorduğunda hüngür hüngür ağlayarak
“anne almaya mecburum” dediği an büyük halası acısından düşüp bayılmıştı

İşte gül çiçeğin duyduğu bu sözlerdi. Yıkıldığı an . O gün ellerini yumruk yaptı Gül çiçek, bir daha açmadı.gözlerini gökyüzüne çevirdi “sen bilirsin rabbim” dedi. Suçum neydi bile diyemedi, demedi yuttu bu ihaneti. Şükrettiği bir şey vardı ki yaşar elini hiç tutmamış, saçlarını ise hiç okşamamıştı Rabbi buna şahitti . Bunları yaşamış olsaydı Gül çiçek kahrından çok yaşamaz ölürdü

İşte bu aşkın bir yüzüne perdesi böyle kapandı. diğer yüze ise hiç kapanmadı,

Yaşar evlendikten sonra gece gündüz içmeye başladı o yakışıklı çocuk gitmiş yerine iri yarılı alkolden dev gibi bir adam gelmişti.Evini cehenneme çevirdi, iki çocuğu oldu bir oğlan bir kız. Mutsuzluğu, aile içi şiddetini de duydukça, kahroldukça kahroldu Gül çiçek ve karısının çektiği cefaya çok üzülüyordu. vefakar bir kadındı eşi. Çeyrek asır boyunca çekti ve bu zamana kadar da sürdürdü evliliğini.

Uzak durdu Gül çiçek ,cenazelerde bile karşılaşınca kaçacak delik arardı. Bakınca kilitlenip kalıyordu ve ağlıyordu Yaşar..derken sekiz ay önce kan kanserine yakalandı,gidememişti onu çağırıyordu,derinden gül sesleri geliyordu kulağına ve yüreğine ama bir türlü gidemiyordu, hatta telefon açıp soramadı bile. Hangi yüzle açacaktı ki? karısına ne diyecekti ki?..

Yengesine “çok üzgünüm” dedi ilik nakli demişlerdi “tutarsa vereyim ama benim adımı bilmesin” demişti Çünkü Yaşar’ın o hale gelişi; sevdasının eseriydi. Gülçiçek onu çoktan affetmişti. Ona hiç kin gütmemişti. Kader demişti, olanlara .Ama Yaşar bunu bilmiyordu.İhanetini iki kelimeye sığdırmış ve kendine bu yüzden çok kahretmişti “ben ona dersini vereceğim derken meğerse kendime dersi vermişim” diyordu

Ölüm haberini aldığında şok geçirdi Gül çiçek. Hani ilik tutmuştu, nasıl enfeksiyondan ölür ya diye çıldırıyordu?. Ölen sevgilisi değil halasının oğluydu defalarca haykırmıştı çevresindekilere “o benim halamın oğlu ben onu başka gözle göremem bu saatten sonra” canıydı, ciğerinden vurulmuş ciğer parçasıydı. Morgun önünde cenazesi çıkarken, emmisinin kızı “gül abla dayım seni yüreğinde götürdü o hep seninleydi ” diyince dizleri boşaldı, içi uçtu Gül çiçeğin. Tabutun içinde Yaşar yatıyor ve el sallıyordu sanki.Gömdüğünde put kesildi ağlayamadı. Karısı ve çocukları vardı, Babasının mezarına da çok yakındı. Babasının baş ucuna varınca gözyaşlarında boğuldu, Gül çiçek.Babasına “babacığım,Yaşara ’a iyi bak yeğenin yanına geldi” diyebildi sessizce..Gül çiçeği ayakta tutan ise gerçek sevdiği idi..kapıldığı, vefasız olan sevdiği. Onunla ayaktaydı

Onu, tıpkı Yaşar’ın sevdiği gibi seviyordu. Kim bilir, belkide Yaşar’ın aşkının ahı mı çıkıyordu?! sevilme ama sev mi demişti..sen de benim gibi yan mı demişti




http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=115511

9 Temmuz 2014 Çarşamba

PROBLEMLİ MÜŞTERİ ARIYORSA DUYMAMAZLIKTAN GEL(ME)

IMG Ust

PROBLEMLİ MÜŞTERİ ARIYORSA DUYMAMAZLIKTAN GEL(ME)

Satış sonrası sürekli arayan müşterilerden bıktınız mı?

Özellikle saha çalışanlarını çok iyi anlıyorum. Satış süreci tıpkı makale gibi; giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşmalı ve bitmeli diye düşünüyor olabilirsiniz.ya da “Müşteri, ürünü satın aldı. Beni satın almadı ya!” şeklinde sitemlerinizi duyar gibiyim.

Ne yalan söyleyeyim insan bazen çıldırma noktasına geliyor. Satana kadar uğraştığınız yetmiyormuş gibi her problemde her soru işaretinde sizi arayan müşterileri de idare etmek zorundasınız. Aslında satış işlemi başarı ile gerçekleşmiş ve taraflar ihtiyaçlarını gidermiş ise bir zahmet desteği de başka bir birim versin değil mi? DEĞİL. Evet iyi ki öyle değil.

Tıpkı Manzie R. Walfer’ın “Müşteriler Neden Geri Döner” isimli kitabında altını önemle çizdiği gibi: “Eğer bir müşteri sizden 2 – 3 kere alışveriş yapmıyorsa kar yapmış sayılmazsınız.”

Yanıt vermediğimiz, duymazlıktan geldiğimiz birçok çağrı aslında fırsat olabilir. Örneğin satış sonrası birkaç kez problem yaşadığınız x bir müşteriden:

-Biz bu üründen bir tane daha almaya karar verdik.
-Arkadaşım sizden aldığım ürünü çok beğendi, kendisi de sizinle görüşmek ister.
-Bu ürünü sadece evde değil aracımda da kullanmak istiyorum. Aksesuarları sizde mevcut mu?

gibi dönüşler almadınız mı hiç? Eğer almadıysanız muhtemelen müşteriyi telefon rehberinize “AÇMA”, “PROBLEM” gibi isimlerle kayıt etmiş olmalısınız.

Unutmayın; eğer müşteri problem yaşadığı halde halen daha sizden çözüm bekliyorsa henüz küsmemiştir. Sizin de küsmenizi gerektirecek bir durum yok aslında. Sizi aramadan önce bir üst departmanı arayıp şikayet ve sitem dolu bir sürü sözden sonra bir de iade talep etmediyse halen daha ona yardımcı olabileceğinizi düşündüğü içindir. Aslında müşteri üründen memnun, durumdan şikâyetçidir. Satışın temelinde “çözüm” yatar. Bu o kadar güçlü bir yöntemdir ki büyük firmalar taşeron firmalara “çözüm ortağı” ünvanı verir. Ortada bir sorun varsa çözüm de muhakkak olmalıdır.

Sorun = İhtiyaç
Çözüm = Hizmet/Ürün
Hizmet = Satış/Gelir

Bununla ilgili bizzat yaşadığım örnek var. Aradığı marka/model bluetooth damla kulaklığı hiçbir yerde bulamayan yaşlı bir amca soluğu yanımda almıştı. Teknoloji meraklısı amca, aradığı ürünü bulup bulamayacağımı sordu. Zaman istedim, “Araştırıp dönüş yapacağım” dedim. O zamanlar Antalya’da ikamet ediyordum. Ürünü internet üzerinde İstanbul’da bir toptancıda buldum ve siparişini verdim. Yaşlı amcayı arayıp “Müjde! İstediğiniz Bluetooth kulaklığı buldum. Şehir dışından getirtiyorum. Kargo ücreti dahil fiyatı 105 lira. İki gün içinde teslim ederim. Uygun mudur?” diye sordum. Yaşlı amca ne fiyatı ne de teslimat süresini dert etmedi. Yeter ki istediği cihazı kendisine ulaştırayım da gerisi hiç sorun değildi.

Cihaz geldi. Ücretini aldım ve teslim ettim. Buraya kadar her şey güzel. Fakat o da ne! Daha iki gün geçmedi yaşlı amca çağrı bırakıyor. Telefonuma cevap vermeden önce dua ettim: “İnşallah üründe herhangi bir sorun çıkmamıştır”

Korktuğum başıma geldi. Telefonun ucunda yaşlı amca “Evladım, bu kulaklık çalışmıyor” dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Sabırlı ve sakindim. ”Tamam bey amca, tekrar görüşelim ve kulaklığınızı yanınıza almayı unutmayın” dedim ve buluştuk. Aslında problem dediği basit bir eşleştirme hatasıymış. Eşleştirmeyi tamamlayıp yaşlı amcayı ikinci kez memnun ettim. Buraya kadar yine her şey olumlu. Sabrımı taşıran bundan sonraki aramalar oldu. Yaşlı amca iki gün sonra tekrar aramıştı.

- Evladım. Bu kulaklık çok güzel. Arkadaşım da beğendi. Ona da almayı düşünüyoruz. Fakat yarım saatte bir cihaz-kulaklık arası bağlantı kopuyor. Öncelikle bu sorunu çözmemiz lazım. Her yarım saatte bir senkronize mi edeceğiz?

- Tamam Ramazan Amca. Ben üretici firmadan konu hakkında bilgi alıp size döneyim olur mu?

- Tamam. Aramanızı yapmanızı bekliyoruz.

şeklinde bir görüşmenin üzerinden birkaç saat geçmeden yaşlı amca tekrar arayınca öfkelendim. İçimden “Lanet olsun! Sana nerden sattım bu kulaklığı” dedim. Sinirden telefona cevap vermedim. Duymazlıktan geldim. Belirli aralıklarla tekrar eden çağrıların hepsini duymazlıktan geldim. En sonunda SMS geldi.

“Evladım, sanırım şikayetlerimle canını çok sıktım. Seni daha rahatsız etmeyeceğime söz veriyorum. Kulaklıkta sorun yokmuş. Ben daha önceki kulaklığımın bağlantısını kaldırmadığım için telefon yarım saat sonra eski kulaklığımın bağlantısını arıyormuş. Yani hata bendeydi, düzelttim artık sorun yok. Bunu söylemek için aramıştım ben.”

Gördünüz mü? Hem sadık müşterimi, hem de referans olabileceği kişileri elimin tersiyle itmiş oldum. Bunca satış sonrası destek de havada asılı kaldı. Bu bana ders olmuştu. O zamanlar çaylaktım ve hata yaparak öğreniyordum. Siz eğer bu makaleyi sabırla okumayı başardıysanız aynı hatayı yapmak zorunda değilsiniz.

RAMAZANDA KALP SAĞLIĞINA DİKKAT

IMG Ust

RAMAZANDA KALP SAĞLIĞINA DİKKAT

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Timur Timurkaynak, kalp ve yüksek tansiyon hastalarının doktor kontrolünden geçmeden oruç tutmalarının ciddi riskleri beraberinde getireceğine işaret etti. Prof. Timurkaynak, “Kontrolsüz kalp ve tansiyon rahatsızlığı olanların, kısa süre önce kalp krizi geçirenlerin, by-pass ameliyatı olanların ve kontrolsüz kalp yetmezliği bulunanların oruç tutması halinde kalp yetmezliği artar, tansiyon çok yükselerek felç, beyin kanaması ve ölüme neden olabilir” uyarısında bulundu.
 
Kalp ve hipertansiyon kontrol altındaysa oruç tutulabileceğini belirten Prof. Timurkaynak, oruçtan önce mutlaka doktor muayenesinden geçilmesinin, risklerin ortaya konularak hastanın oruç tutup tutamayacağının belirlenmesinin ve  alınan ilaç dozundaki değişikliklerin tespit edilmesinin önemine dikkat çekti.
 
AĞIR YEMEK VE SAHURSUZ ORUÇ, KALP KRİZİNİ TETİKLER
 
İftarda sıklıkla yenilen ağır yemeklerin kalp krizi riskini arttırdığını vurgulayan Timurkaynak, “Yemekten sonra göğüs bölgesinde oluşan ağrı 15 dakikayı geçiyor ve bulantı, terleme oluyorsa kalp krizi ihtimaline karşı 24 saat anjiyo yapan bir sağlık merkezine zaman kaybetmeden mutlaka başvurulmalıdır. Kalp krizi riskini azaltmak için mutlaka sahur yapılmalıdır” uyarısında bulundu.
 
Doktor kontrolü sonrasında oruç tutmasında sakınca görülmeyen kalp ve yüksek tansiyon hastaları için Ramazan ayına özel bir beslenme menüsü olmadığını belirten Prof. Timurkaynak, “Hastalar, Ramazan dışındaki günlerde kalp sağlığı ve yüksek tansiyon açısından nasıl besleniyorlarsa aynı şekilde beslenecekler. Sadece 3 öğün yerine 2 öğün yiyecekler. Lifli besinler, baklagiller, sebze, meyve, bol sıvı, ceviz, fındık, zeytinyağı ve  balık bu hastaların temel besin maddeleridir. Her zamanki gibi tuzlu ve hazır gıdalardan, kızartmalardan kaçınılmalıdır. Kişi 16 saat aç kalıyor bu nedenle uzun açlık süresine dayanabilecek şekilde beslenilmelidir” diye konuştu.
 
GÜNDÜZ 30 DAKİKA UYUYUN
 
Sıcak saatlerde dışarı çıkılmaması gerektiğini ve gün içinde yarım saatlik uykunun önemli olduğunu hatırlatan Timurkaynak, egzersizin Ramazan boyunca hafifletilmesini, bantta koşulmamasını bunun yerine kültür-fizik hareketleri yapılmasını önerdi.
 
“Sıvı kaybı artacağından halsizlik ve yorgunluk daha belirgin olacaktır. Tansiyon hastaları sıvı kaybı nedeniyle tansiyon düşmesi yaşayabilir. Bu nedenle iftar ve sahurda bol sıvı alımı ihmal edilmemelidir” diyen Prof. Timurkaynak, kalp, tansiyon ve idrar söktüren ilaçların Ramazan ayı için doktor kontrolünde tekrar ayarlanabileceğini söyledi.
 
SAĞLIKLI İFTAR VE SAHUR MENÜSÜ NASIL OLMALI?
 
Kontrol altında olmak kaydıyla, kalp ve hipertansiyon hastalarının, iftar ve sahur sofralarında olması gereken besinler hakkında ise Prof. Timurkaynak şunları aktardı:
 
“İftar menüsü: Mercimek çorbası, yeşilliklerden oluşan salata, yoğurt, hoşaf, zeytinyağlı sebze yemeği, haşlanmış yağsız et, meyve ve zararsız bol sıvı içecek. İftar sofrasına sıvı alımıyla başlanmalı. Çünkü gün boyu düşebilen tansiyon sıvı alındığı için yükselir. İftar yavaş yavaş yapılmalı ve  yemekler 1-2 saat içinde keyfine vararak tüketilmeli.
 
Sahur menüsü: Klasik Türk kahvaltısı en uygun sahur yemeğidir. Az tuzlu ve az yağlı beyaz peynir, zeytin ve zeytinyağı, tam buğday ekmeği, kaşarlı tost, katı yumurta, çay ve su tüketilebilir. Aslında Akdeniz mutfağı Ramazan’da uygulanması gereken pratik, sağlıklı ve yeterli besinlerden oluşmaktadır.”

YEDİ İKLİMİN YEŞİLİ BATUM’DA

IMG Ust

YEDİ İKLİMİN YEŞİLİ BATUM’DA

Sovyetler Birliği’nin en büyük ve  en iddialı botanik bahçesi 101 yıl önce Batum’da kurulmuştu. ‘Yeşil Burun’ üzerindeki 111 hektarlık bahçe, 2000’in üstündeki ağaç çeşidi ve sadece Kafkaslar’da yetişen 104 bitkiyle özel bir öneme sahip.

Bir yanınız Karadeniz ama bir kapıdan geçtiğinizde başka bir ülkeye adım atıyorsunuz. Mavinin bütün tonlarının buluştuğu ve ucunu göremeyeceğiniz kadar uzun bir sahil. Gürcistan Batum... Ve kentin gururu, asırlık Batum Botanik Bahçesi...

Trabzon’dan başlayıp Rize, İkizdere, Uzungöl, Sümela ve daha pek çok doğa harikasının bulunduğu Karadeniz sahillerinde devam eden gezide son durağımız Batum oldu. Karadeniz kıyılarında 3 mevsimi birden yaşıyorsunuz. Trabzon ve Rize’de güneş kendini bir gösterip bir kaybolurken, Batum’da nemli hava sizi bunaltıyor.

Sınırı geçtiğiniz andan itibaren tertemiz bir ülkeye adım atıyorsunuz. Gürcüler, yabancı olduğunuzu gözünüzden hemen anlıyor. Gürcü ve Türkler gözleriyle ve el hareketleriyle anlaşmaya çalışıyor. Gürcüler ,Türkçe’yi az çok konuşsa da Türkler için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.

Batum Botanik Bahçesi, şehir merkezine 9 kilometre uzaklıktaki Mtsvane Kontskhi Bölgesi’nde yer alıyor. Ağaçların gölgesinin vurduğu virajlı yollardan geçerek bahçeye ulaşabiliyorsunuz. Adımınızı atar atmaz çiçeklerin eşsiz kokusunu içinize çekiyorsunuz. Park girişindeki o muhteşem ev ise size bambaşka duygular yaşatıyor. Yaşlı bir çiftin mavi panjurlu evi yine çiçeklerle bezenmiş ve denize sıfır manzarasıyla kartpostal misali karşınızda duruyor.

GÜRCİSTAN'DA ÇİÇEK, YAS VE ÜZÜNTÜ DEMEK

Botanik bahçesine girdiğiniz anda kendinizi bir masal diyarında hissediyorsunuz. Sizi önce okaliptüs ağaçları karşılıyor ve yol boyunca eşlik ediyor.

Büyülen güzelliğe sahip olan bahçe, insanın aklını başından alıyor. Ama bu çiçeklerden satın almak istemek veya herhangi bir çiçek koparıp hediye götürmek Batum’da çok büyük ayıp ve en kötü hediye. Çünkü Gürcistan’da çiçekler sadece yas ve üzüntüyü ifade ediyor. Sadece cenazelere çiçek götürebiliyorsunuz. Simsiyah giyimli bir kadın gördüğünüzde onun bir yakınını kaybettiğini anlıyorsunuz ve bu yas aylarca sürebiliyor.

1.200 gül türünün yer aldığı bahçede, 2000’in üzerinde ağaç ve odunsu bitki bulunuyor. Çiçek, bitki, ağaç ve orman kokuları arasında yürürken, Karadeniz kıyısındaki Batum Plajını görüyorsunuz ve kendinizi bambaşka bir dünyada hissediyorsunuz.

EN AZ BİR GÜN GEREKLİ

9 ton su tutma özelliği olan okaliptüs ağaçlarının çoğunlukta olduğu bu büyük bahçede, kendinizi adalarda büyük tur yapıyormuş gibi hissedebilirsiniz. Hem doğayı keşfedebilir, binlerce çiçek çeşidini görebilir hem de spor yapabilirsiniz. Japon ağaçları, Japon gülleri, kamelyalar, güller, saatçiçekleri ve  passiflora çiçekleri göreceğiniz bitkilerden bazıları.

Bu bahçeyi gezmek için en az bir gününüzü ayırmalısınız çünkü ucu bucağı yok. Meyve bölümleri, ağaç bölümleri ve  çiçek bölümleri hep ayrı ayrı.  Hepsinin üzerinde bilgileri ve ne oldukları yazıyor. Tüm alan boyunca şifresiz wi-fi bulmanız mümkün. 108,7 hektarlık yayıldığı alanıyla Batum Botanik Bahçesi, dünyanın en büyük botanik bahçeleri arasında geçiyor.