Eski Uygarlıklarda Dil ve Yazı
Babillerde bulunan en eski yazıtlar, taş tabletlere kazınarak işlenmiş ve her biri bir sözcük ya da düşünceyi temsil eden işaretlerdir (ideograms). Daha sonra en yaygın yazıt aracı olarak tablet şeklinde yapılan kil oldu. Ardından ideogramlar çivi yazısının hecesel işaretlerine dönüştü. Fakat simgesel işaretlerin bir kısmı varlıklarını sürdürdü ve bunlardan alfabetik sesleri simgeleyen başka işaretler ortaya çıktı.
Fenike Yazısı ve Alfabesi
Mısırlılar M.Ö. 3100 yıllarında hiyeroglifleri geliştirdiler ve alfabe tipine geçmediler. Bilgi tekeli taş üzerine yazı ve hiyeroglifler merkezindeydi. Mısırlılar M.Ö. 2500 sıralarında ana yazı aracı olarak taş ve ağaç yerine papirüs ve fırça kullanmaya başladılar. Böylece yazıyla iletişim aracında uzay içinde “taşınabilirlilik” kolaylığı sağlandı. Papirüs kütüphaneleri kuruldu. Yazı sanatının bu gelişimiyle katiplik mesleği gelişti. Hiyeroglif önce gerçek objeleri anlattı, ardından fikirler ve heceleri anlatmak için kullanıldı. Mısır yazısı m.ö. iki binlerin ikinci yarısında 24 sessiz harfli alfabeden oluşan Fenike yazısının gelişmesine model oldu. Bu alfabeden Sami oradan da Latin alfabesi oluştu. Yunanlılar M.Ö. 200 yılında hayvan derisinden parşömeni geliştirdiler. M.S. 150′de ilk kez, parşömen, yuvarlak rulo yapma yerine, kitap yapmak için sayfalar içine katlandı. Çin’de, yazılı iletişim aracının geliştirilmesine tekstilden yapılan kağıt eklendi. Tekstil parşömenden daha ucuz bir hammaddeydi ve bu da kağıt üretimi fiyatlarını düşürdü. Sonradan, lambanın siyah isinden yapılan mürekkep yazı biçimine yeni bir tarz kazandırdı. Çinliler M.S. 105′de kağıt ve mürekkep yapmaya başladılar. M.S. 450′den sonra Asya’da “blok basım” kullanılmaya başlandı. 868′de en eski blok basımlı kitap Diamond Sutradır. Katipler ustalıklarını artırmaya başladılar. 8. yüzyılda Bağdat’ta ve 9. yüzyılda Mısırda İslam rejimi kağıt üretimini yaygınlaştırdı. Onuncu yüzyılda kağıt üretimi hızla yayılmaya başladı. Avrupa’da ise, kilisenin egemenliğindeki orta çağlara ulaşıldığında, yazı ve bilim tümüyle kilisenin tekelinde ve kontrol undaydı.
Mısır Papirüsü
Yazıların içeriği ve biçimiYazının icadı “zamanı gelmiş olan bir fikir” değil, fakat üretim koşullarının zorladığı bir yenilik-buluştur. Yazının içeriği kaçınılmaz olarak bu yeniliği arayan koşulların gereksinimini giderecek görevi ve içeriği taşıyacaktır. Eski imparatorlukların yazı sistemleri o zamanların kültürel ve mental dünyasını anlamada önemli rol oynadığı belirtilir, fakat yazının gerçek önemi ekonomik, yönetim ve ticaret alanındaki anlamında yatar. Tapınakların geniş kaynakları denetlemeleri gerekliydi; gelirler hesaplanmalıydı; genişleyen kaynak temeli için tek bir kontrol sağlanmalıydı.(Childe, 1967).
Eski İmparatorluklardan kullanılan metinler oldukça çeşitlilik göstermektedir. Bunların çoğunluğunu siyasal yönetim güçlerinin belgeleri oluşturmaktadır. Babil, Mezopotamya, Hitit ve Asur krallarının yasaları siyasal ve ekonomik ilişkileri, kölelik ve mülkiyet haklarını belirler ve düzenlerler. Anadolu ve Mezopotamya uygarlıklarının yazıtlarındaki belgelerde memur raporları, satın alma senetleri, vasiyetler, mübadele senetleri, kral mektupları ve komşu uluslar arasındaki ilişiler, eski imparatorluk düzenlerinin toplumsal yapısı ve ilişkileri hakkında bilgi verirler. Asurluların Harran envanteri adıyla anılan belge, hayvanlar, sulama araçları ve köleleri de içeren ve Asurluların sömürge topraklarını kapsayan bir liste sunar (Diakov ve Kovalev, 1987). Hitit kroniklerinde olduğu gibi tarihsel metinler uluslararası egemenlik ilişkilerini öykülerler.
Yazının ilk gereksinim duyulduğu ve kullanıldığı alan ekonomik konum olduğu için, bu alandaki içerik, malın hüviyeti, mülkiyetin belirlenmesi, imza, mal listesi, malın sınıflandırılması, mübadelenin kaydı, hesap kaydı vb. biçimleri içerir. Yazının sonradan siyasal\dini yönetimde kullanılmasıyla, ekonomik içeriğe siyasal yönetim içeriği de eklenmiştir. Bu içerikleri Anadolu uygarlıklarından kalan yazıtlarda (örneğin tabletlerde) oldukça bol görürüz. İçerik egemenliğin kendini ifadesidir ve egemenlik altındakinin sözü veya istemi yer almaz. Egemenlik altındakilerin istemleri ve davranışları, bu yazıtlarda düzenlenir. Örneğin Hammurabi (m.ö. 1792-1750) yasaları Babil imparatorluğunun kölelik sistemini yasal bir çerçeveye oturtmuştur. Hammurabi yasalarında amaç, örneğin egemen kalabilmek için kölelikte köleliği adil gösteren adalet getirmekti (Erdoğan, 1997a). Anadolu’nun eski uygarlıklarının “yazılı edebiyatı” güç merkezinin kendini anlatımıdır. Mısır’ın en eski egemenlik edebiyatı Piramit yazıtlarıydı. Bunlar firavunların mezarlarının duvarlarındaydı. Bu yazıtlarda firavunun tanrı olduğu tekrar tekrar iletilir. Eski dönemden sonraki edebiyatta yazıtların popülerleştiği görünür: Bu yazıtlarda günün kötülüklerine karşı protestolar, sosyal adalet talepleri, romantik heyecanlar, kadın, şarap ve şarkılar işlenmiştir. Elbette işleyenler Mısır halkı değil, “yazmayı bilen” ve “böyle yazması” istenenlerdir.
Hitit Yazısı
İlk yazı tablolar ve listelerle grafik biçimindeydi ve temsil olarak konuşmanın değil kelimelerin temsiliydi. Yazılarda efsaneler, halk öyküleri veya edebi biçimlere rastlanmaz; Babilon’un tapınaklarında ve palaslarında bulunanlar idari ve ekonomik dokümanlardır (Goody, 1977). Sümer imparatorluğunda geliştirilen en ilk yazı ticari amaçlı yazıdır: Taşınan mallara bağlanmış, malların hüviyetini belirleyen ve kişisel mühürü taşıyan kil etiketler bu ilk yazı biçimlerini temsil eder. Sonradan, kimlik belirlemede malları resimlerle temsil edilen listeler ve gönderenlerin yazılı imzaları kullanılmaya başlandı. İsim ve maddelerin detaylarını taşıyan tabletler yevmiye defterlerinin, mizanların ve muhasebe defterlerinin gelişmesine önderlik etti. Bu tür yazı sistemi kamu ekonomisi ve yönetimi ihtiyaçlarından yükselen bir temele dayanır. Dolayısıyla, ilk yazı biçimleri gelişen bürokratik yapılarda ekonomik ve yönetim amaçlarla kullanılmıştır.Yazılardaki listeler malların listesi olarak kalmadı; faturalar, hesaplar, tarihler, malın cinsi, iş adı ve çalışanların ismi, mühürler olarak gelişti. Siyasal yönetim alanında imparatorluklar arasındaki anlaşmaların, üst zümreler arasındaki mektuplar, imparatorluğun yönetimindeki olaylar, yasalar, boşanma kuralları, yeminler, serbest bırakma kontratı, tarihi olayları sıralayan yıllıklar, dini vahiyler, kronolojiler, savaş hikayeleri ve kontratlar biçiminde gelişti. Bu gelişme bugün “tarih” dediğimiz kavramın başlangıcıdır. Bunun yanında kelime listelerin, olayların listesinin uzantısı olarak ortaya çıkması kategorileştirme ve bilginin gelişmesine önderlik etti (Goody, 1977).
Aztek Yazısı
Eski imparatorluklardaki mülkiyet ilişkileri aynı zamanda köle ve mal sayımı ve toprak ölçümü gibi gereksinmeler için matematiğin gelişmesini de getirdi. Zamanla yazı bilim, muhasebe, matematik ve astronomi için zorunlu araç oldu. Pozitivist bilimciler için, yazı uygarlığın referans noktasıdır. Elbette, bu evrenselleştirmeyi ve herkese mal etmeyi yapmadan önce, nerede, hangi koşullarda, kimin ve ne için gibi sorulara cevap verilmesi gerekir. Babil’lilerde hesapla “güneşin günde 360 adım atıyor” ile çemberin 360’derece olması belirlendi; Gündüz ve gece 12 saat olarak hesaplandı. Haftanın yedi gün olarak saptanması m.ö. bin ortalarında, gözle görülen yedi büyük yıldızın (güneş, ay ve beş gezegenin) yedi tanrı olarak anlamlandırılmasıyla çıktı. Mısır uygarlığında yıl 365 gün, 12 ay ve geri kalan beş gün bayramlara ayrıldı.M.Ö. 3 ve 2 binlerde Sümer ve Babil edebi yapıtları siyasal ve ekonomik yazıtların yanında, özellikle dini içerikli ve dolayısıyla insanın düşünce tarzını ve ideolojik biçimlenmesini sağlayan yazıt biçimleridir. Yazıtlar büyük çoğunlukla dinsel törenler veya büyüyle ilgilidir. Mitolojilerde de dinsel ilgi egemendir. Resmi dinin mitolojisini sunan Sümer ve Babil edebiyat yapıtlarında birçok folklor (halk mitolojilerinin) motiflerine rastlanır. Babillilerin özdeyiş ve ahlak ilkeleri yapıtlarında da, dini yapıtlarda olduğu gibi, özellikle dinden geçerek sağlanan boyunsunma içeriği hakimdir: “Kurban hayatı uzatır, dua günahtan kurtarır” (Diakov ve Kovalev, 1987:130). Mısır imparatorluklarının da yazılı metinleri öncelikle dinsel merkezlidir ve örneğin piramitlerin, yeraltı ve oyma taş gömütlerinin iç duvarlarına kazınmış büyüsel metinler böyledir. Bunun yanında güçlü bireylerin öz yaşam anlatan din dışı yazıtlar da vardır. Siyasal gündelikler (cronicles) ve yıllıklar Mısır’ın özellikle yeni imparatorluk döneminde siyasal bir tarih biçimine dönüşen, firavunların seferlerini, fetihlerini ve büyük başarılarını anlatırlar. Mısırda Orta imparatorluk döneminde Harpçının Şarkısı ve Ruhuyla Yaşamaktan Yorgun Düşmüş Bir Adamın Diyaloğu gibi yapıtlar (Diakov ve Kovalev, 1987:182) ezilenin ağır yaşam koşulları altındaki karamsarlık ve düş kırıklıklarını dile getirirler.
Asur yazıtlarında da gene iç ve dış ilişkilerle ilgili yazıtlar egemendir. Asur saraylarının alçak-kabartmalarında savaş tutsaklarının köleliğe götürülmesi ve asillerin işkence edilmesi ve kralın av sahneleri anlatılır.
Asurlular ülke içinde haberleşmeyi ve askeri harekatı güvenlik altına almak için sürekli posta bağlantıları kurmuşlar ve taş döşenmiş ulaşım-iletişim yolları yaptırmışlardı. Yazıtlar ve kabartma kalıntılar kralların barış ve savaş zamanındaki yaşam öykülerini (bahçe ve havuzlarını, eşlerini, ailelerini, köllerini gösteren) anlatmaktadır.
İlk metinleri Sümerce olan Gılgamış şiirsel destanı Sümer’in Uruk kentinin öldükten sonra üçte ikisi tanrı olarak sunulan kralı Gılgamış´ın ölüm ve hayatın gizemini bulmaya çalışan serüvenlerrini anlatır. Destanda egemen dinsel açıklamalar ve ilişkilerle, buna Gılgamış´ın mücadeleci direnişi ve açıklama getirişi arayışı vardır.
Yazıtlarla kalan iletilerden başka sanat yapıtları arasında kalanlar da, örneğin hayvan tasvirleri, kabartmalar ve heykellerdeki anlatımlar, eski imparatorlukların yaşam tarzı ve egemenlik ilişkilerini öykülerler.
Sanskrit Yazısı
Yönetilenlerin okumayı öğrenme ve yazmayı öğrenmeme gereğiRaymond Williams’ın (1974:131), endüstriyel devrim sırasında İngiltere yönetici sınıflarının yaptığı hakkındaki yorumu, sadece o konuma ve zamana özel değildir. İletişimin kontrolü sürecinde eski imparatorluklar da aynı politikayı gütmüşlerdir: Halkın yazıyı okuması egemen yönetimin kurallarının, direktiflerinin ve ideolojisinin anlaşılması için oldukça faydalı görevselliğe sahiptir. M.Ö. 59 da Roma’da her gün elle yazılmış Acta Diurna denilen dokümanlar meydanlara asılması, hiç değilse halkın belli bir bölümünün bunları okuduğunu işaret eder. Fakat gene de, “ilk imparatorluklarda okuma ne denli yaygındı ve kimler arasında yaygındı” sorusu kesin cevabı olmayan bir araştırma sorusu olarak kalmaktadır. Ayrıca kamu alanlarında olmasının anlamı, Anadolu’da bir okuma bilenin okuyarak diğerlerinin dinlemesi biçiminde miydi? Ve hatta Arapça duaları ezbere okuyanın okuması gibi miydi? Eski Anadolu medeniyetlerindeki yazıtlarda çeşitli dillerin kullanılmış olması, yönetim kadrosunda çeşitli dilleri temsil edenlerin olduğunu ve egemenlik altındaki farklı kavimlerin yönetiminde o kavimlerin dillerinin de kullanılması politikasının egemen olduğunu mu anlatır? Bu tür gereksinmeyi getiren koşullar neler olabilir?
Halkın yazmayı öğrenmesine ihtiyaç yoktur, çünkü halkın yazıyla iletişeceği hiçbir emir, vereceği ders veya talimat, göndereceği ve hesabını tutacağı malı yoktur. Öğrenmeleri de yönetici güçler için görevsel değildir. Ayrıca yazmayı öğrenme, yazının kendi biçimi nedeniyle de oldukça zordu: “Hiyeroglif, çivi yazısı, Hint yazısı ve Çin’de geliştirilen yazının öğrenimi, yıllarca süren deneyimi gerektiriyordu. Yazı ustaları bu yüzden toplumda ayrıcalıklı bir statü kazanmıştı.” (Alemdar, 1981:16). Ancak Fenike alfabesiyle öğrenme çok daha kolaylaştı. Çok sonra kağıdın çıkması ve yaygınlaşması ve örgün eğitimin gelmesiyle okuma ve yazma da ulaşılabilir oldu. Fakat okuma veya yazmaya herhangi bir nedenle gereksinme duyulmadıkça, aracın var ve kolayca erişilebilir olması anlamını yitirir. Bunun en belirgin göstergesi 20. Yüzyılın Anadolu’sudur. Hele, televizyonun yaygınlaşmasıyla, yazı okumaya dayanan egemen cehalete yeni ve önemli bir ekleme yapılmıştır: Cehaletin yazıyla desteklenip yaygınlaştırılmasının yerini, görüntülü cahilleştirme ve yönetme almıştır.
Yazma, aracı ve süreciyle, yazan ve yazdıranla, egemenliğin mülkiyetinde olduğu için, örneğin, Anadolu’nun eski medeniyetlerinin on binlerce yazılı tabletleri arasında, halkın yazıtları yoktur; hepsi de imparatorluğun yönetimi ve düzenlenişiyle ilgili yazıtlardır. Mezopotamya’da, Mısırda, Roma’da ve Yunanistan’daki eski imparatorlukların yazılı kültürel kalıntılarının sahipleri ve içeriklerinin hiçbiri ne halkın, ne de halk tarafından kendi için üretilmiştir. Yazılı iletişim, imparatorluklar içinde ve imparatorluklar arasındaki siyasal ve ekonomik egemenlik ve kölelik ilişkilerinin düzenlenişinin ve yürütülüşünün kaydı ve iletisidir. Yazılı iletişimin aracı, amacı, konusu, kullanılışı ve sonucu imparatorluğun mülkiyet yapısını ve mülkiyet ilişkilerinin özelliklerini anlatır.
Egemen medyanın özellikleri, önceden-varolan örgütsel yapıyla beraberlikte bilgiyi kolaylaştırır. Bu kolaylaştırma, medyanın özel çıkarlara hizmet edecek ve genelin ulaşmasını engelleyecek bir şekilde konumlandırılması\yerleştirilmesiyle , yerleştirildiği konumdaki güç yapısı için çalışır. Bu güç yapısındaki egemen sınıfların dışındakiler için yazı, aydınlanma iletişim aracı değil, egemenlik, yönetim ve sosyal kontrol araçları olarak tecrübelenmiştir. Çivi yazısını kil tabletlere birleştiren Babil teokrasisinde; Papirüsü kullanan eski Mısır imparatorluğu, Roma ve eski Yunan imparatorluklarında iletişim medyasını düzenlenişi ve fonksiyonu bu şekilde olmuştur.
Nasıl ki jestler dilin gelişmesine yol açtıysa; fonetik alfabe de kapalı işaretler\resimler sistemine devam olarak gelişti. İmparatorlukta devlet kurumsallaşma ve örgütlenmesi kompleksleştikçe, iletişim araçlarındaki (means of communication) uygun değişmeleri gerektirdi. Papirüs’ün fonetik alfabeyle kullanılması geniş bölgelerin ve toprakların kontrolda oldukça fazla etkiliydi. Papirüs’un kullanımı, askeri gruplarla toprakların kontroluna yardım etmiştir. . Innis’e göre (1951) İslamın yayılması, Mısırdan papirüsün ihracatını azalttı ve 719’da ortadan kalktı ve yerini Orta Çağlarda bilgi tekelini Kiliseye veren parşömen aldı. Fakat belirleyici olan papirüs değil, papirüsün yer aldığı üretim biçimi olmuştur.
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder