27 Şubat 2014 Perşembe

Bisiklete Binmenin 5 Faydası!

Bisiklete Binmenin 5 Faydası!


Bisiklet sürmek, kalori yakmak ve vücudunuzu forma sokmak için en iyi yöntemlerden biridir.En ucuz egzersiz olması nedeniyle de çoğu insanın tercih ettiği bir spordur. İster "bisiklet aleti" alarak evde, ister "normal bisiklet" ile ev dışında bu sporu kolaylıkla yapabilirsiniz.

Kilo vermenize yardımcıdır...

Kalori yakımını sağladığı için bisiklete binerek kilo vermek çok kolaydır. Büyük kaslar çalıştığı için 65 kilo civarındaki bir kadın, ortalama bir hızda bisiklet sürerek 1 saatte "500 kalori" yakmış olur.

Kalbi korur...

Sağlıklı ve formda kalmanızı sağlayan bir spordur. Bisiklet sürerken, "Kardiyovasküler egzersiz" yapmış olursunuz. Yaşam süreniz uzar.

Kaslarınız çalışır...

Hem bacak kaslarınızı hem de vücudunuzdaki birçok kası çalıştırır. Metabolizma hızınız artınca, kalori yakarsınız ve kas yapımı gerçekleşir.

Parasız bir ulaşım aracıdır...

Cep yakmayan, tamamen masrafsız bir ulaşım aracıdır. Benzine veya bilete ihtiyaç duymazsınız.

Çevreyi korur...

Trafikteki araçlar gibi atmosfere "sera gazı salınımı" yapmaz. Trafiğe de katkıda bulunmuş olur ve trafiğin kalabalıklaşmasını önlemiş olursunuz.

26 Şubat 2014 Çarşamba

Hangi Sebze Hangi Mevsimde Yenir

Hangi Sebze Hangi Mevsimde Yenir

Günümüzde tarım ve teknolojide yaşanan gelişmeler sayesinde hemen her mevsimde bütün sebze ve meyvelere ulaşma imkanımız var. Ancak bu sağlıklı bir beslenme şekli mi. Yüzlerce yıl önce İbn-i Sina: sebze ve meyveyi mevsiminde yiyin, şeklinde bir öneride bulunmuş. Bunun önemi, ürünlerin doğallığının değeri günümüzde yeni/yeniden keşfedilir. Peki... sebzelerin doğal olarak yetiştiği aylar ve hangi mevsimde ne yemeliyiz ?

SEBZELER

BAMYA: Haziran - Temmuz - Ağustos

BARBUNYA: Nisan - Mayıs - Haziran

BEYAZ LAHANA: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat

BEZELYE: Nisan Mayıs - Haziran

BROKOLİ: Ocak - Şubat - Mart

CARLİSTON BİBER ve DOLMALIK BİBER: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül

DEREOTU: yılın her mevsimi

DOMATES: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - ekim - Kasım

HAVUC: Eylül - Ekim - Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart

İÇ BAKLA: Nisan - Mayıs - Haziran

ISPANAK: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart

KARNABAHAR: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart

KEREVİZ: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat

KIRMIZI LAHANA: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat

KIRMIZI SALÇALIK BİBER: Ağustos - Eylül - Ekim

KURU SOGAN: Yılın her mevsimi

MADIMAK: Mayıs

MANTAR: Eylül - Ekim

MAYDANOZ: yılın her mevsimi

MARUL: Nisan - Mayıs - Haziran

PATATES: yılın her mevsimi

PATLICAN: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - Ekim - Kasım

PIRASA: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart

SALATALIK: Mayıs - Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - Ekim

SEMİZOTU: Nisan - Mayıs - Haziran

SİVRİ BİBER: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - Ekim

TAZE FASULYE: Mayıs - Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül

TAZE YEŞİL KABAK: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart

TURP: Ocak - Şubat - Mart

MEYVELER: Ağaçta büyüyen meyveler için yukarıdaki durum söz konusu değil ama bunların da depolanma suresi boyunca kullanılan ilaçların zararını en aza indirmek için yıkama işleminde titiz davranmak gerektiği belirtiliyor. Çilek üretimi farklı olduğu için belirtmek gerekir:

ÇİLEK: Mayıs - Haziran

Aylara Göre Beslenme Şekli

OCAK: Sebze ve et suyu ile hazırlanmış çorbaları sofranızdan eksik etmeyin. Hareketsiz gecen soğuk kış günlerinde çorbalar bağırsak sistemini düzenler. Soğuk havalarda vücuda direnç veren balık ve baklagiller de en çok tüketilmesi gereken besinlerden.

ŞUBAT: Kansere karşı etkili lahanagilleri (lahana, Brüksel lahanası, karnabahar ve brokoli) sık sık yiyin. Bol betakaroten içeren havuç ile salata, zeytinyağlı yemek veya havuç suyu hazırlayın.

MART: Mart, yaza hazırlık ayıdır. Hafif beslenmeye ve diyet yapmaya başlamanın tam zamanıdır. Mart, ayni zamanda ilkbahara geçiş ayıdır. Bu nedenle hafif bir o kadar da direnç verici besinleri tüketmeye özen göstermek gerekir. Balık, ızgara et, sebze ve meyveler bol tüketilmeli.

NİSAN: Kuzu etinin en taze ve lezzetli zamanı. Bu aylarda et olarak kuzu etini tercih edin. Sutlu hafif tatlılar pişirin. Sabah kahvaltısında ve geceleri yatmadan önce bir bardak sut için. Hafif ama sağlıklı beslenerek ve açık havada düzenli yürüyüşler yaparak fazla kilolarınızdan kurtulabilirsiniz.

MAYIS: Çilek kısa omurlu bir meyve. içeriğindeki zengin vitamin (özellikle C vitamini) ve mineraller sayesinde ani enerji verip, geçiş mevsiminde ortaya çıkan yorgunluk belirtilerini giderir.

HAZİRAN: Kısa omurlu dut ve kirazı bu ayda bol bol tüketin. Her ikisi de zengin vitamin ve mineral kaynağı.

TEMMUZ: Semizotu, balıktan sonra en çok omega - 3 içeren sebze. Vücut tarafından üretilmeyen bir yağ asidi olan Omega - 3, kalp hastalıklarına, zihinsel karışıklığa ve bunamaya karsı etkili.

AĞUSTOS: Yaz meyve ve sebzelerinin en olgun zamanı. Meyveleri bol yiyin. Bunun yanı sıra balık, zeytinyağlı sebze, hafif soslu makarnaları günlük öğünlerinize paylaştırın.

EYLÜL: Eylül, kışa hazırlık ayıdır. Vücudu soğuk mevsime hazırlamak gerekir. Bol balık, sebze, meyve ve makarna gibi enerji verici karbonhidratlar ağırlıklı beslenin. Mürdüm erik ve fındığı hergün belli bir miktar tüketmeye özen gösterin.

EKİM: Ekim ayı omega - 3 içerikli cevizin tam zamanı. Cevizi bu aylarda bol bol tüketin. Ayrıca mantarlı nefis yemekler pişirebilirsiniz. Mantar, balık, et ve sebzelere çok yakışır. Mantarı ızgarada üzerine peynir serperek pişirip kahvaltıda da yiyebilirsiniz.

KASIM: Kasım ayında balkabağından bol bol yararlanın. Çorbası, tatlısı ve pastası ile nefis lezzetler hazırlayabilirsiniz . Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave edebilirsiniz. içerdiği bol betakaroten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze.

ARALIK: Soğuk algınlığı hastalıklarına yakalanmamak için sağlıklı beslenin. Portakal veya greyfurt suyu için. Ispanak, baklagil, et, yoğurt, muz,elma ve kuruyemişleri bol tüketin.

http://hekimce.com/index.php?kiid=3367

ÇÖREK OTUNUN FAYDALARI

ÇÖREK OTUNUN FAYDALARI

Çörek otundaki thymoquinone isimli kimyasal maddenin kanserli pankreas, meme, bağırsak ve karaciğer hücrelerinin üremesini durdurduğunu hatta bu kanserli hücreleri yok ettiği ifade edildi.

Thymoquinone maddesinin doğal savaşçı hücrelerin başarı oranını yüzde 74 oranında artırdığını belirten Dr. Uslu, çörek otu yağının anti virüs olma özelliği bakımından araştırıldığını ifade etti.

Bağışıklığın insan vücudunun hastalıklara karşı savunma mekanizmasını oluşturan bir sistem olduğunu belirten Uslu, "Bu sistem vücudu bakterilere ve viral enfeksiyonlara karşı koruyup, kanserli hücreleri ve yabancı maddeleri yok eder." dedi. Sigara, alkol, dengesiz beslenme, çeşitli kimyasal ve radyoaktif maddelere maruz kalma gibi sebeplerle vücudun bağışıklık sisteminin çöktüğünü belirten Uslu, böyle durumlarda soğuk algınlığı ya da grip adı verilen rahatsızlıkların ortaya çıktığını ifade etti. Uslu, "Çörek otu, virüse yakalanılan erken dönemde katil hücreleri sınırlandırıyor." diye konuştu.

Çörek otu ölümden başka herşeye devadır Hz. Muhammed'in (SAV) "Çörek otunu kullanın, ölümden başka her şeye devadır." hadisine dikkat çeken Prof. Dr. Uslu, günümüz insanlarının bu önemli şifalı bitkiden faydalanmadıklarını üzülerek gördüğünü vurguladı. Bilimsel araştırmaların çörek otunun şeker, astım, öksürük, solunum yolu ve egzama hastalıklarına da iyi geldiğini ortaya koyduğunu vurgulayan Uslu, "Araştırmalar çörek otunun kandaki kolesterol düzenini istenilen seviyeye düşürebildiği, idrar miktarını artırdığı ve tansiyon yüksekliğini tedavi ettiğini de göstermiştir." diye konuştu.

1 ile 3 gram tüketin
Çörek otunun öğütülüp toz şeklinde günde 1 ile 3 gram tüketilmesini öneren Prof. Dr. Uslu "Bu esrarlı bitkinin faydaları saymakla bitmiyor, ancak doktor tavsiyesi ve önerilerine göre kullanıldığı zaman iyi sonuçlar elde edilir." ifadelerini kullandı. Halkın bu bitkiyi sadece pasta börek yapımında tükettiğine dikkat çeken Uslu, yüksek sıcaklığa maruz kalan çörek otunun pasta börek ile yerken tüm antioksidan özelliğini yitirdiğini, vücuda bir yararının kalmadığını sözlerine ekledi.

http://hekimce.com/index.php?kiid=4635

25 Şubat 2014 Salı

Eksikliği Büyük Sorun: D Vitamini

D Vitamininin önemini ve eksikliğinin neden olabileceği sağlık problemlerini Hisar Intercontinental Hospital Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Lütfiye Müslümanoğlu anlatıyor.

D Vitamininin Özellikleri nelerdir?
Kalsiyumun bağırsaklardan emilimini ve kan dolaşımına geçmesini sağlayan D vitamini kalsiyumun kemikle birleşmesini sağlama özelliğine sahip olduğu için kemikte yapılanma ve kemik kaybından korunmada önemli bir role sahip. Kalsiyumun böbrekten atılımını azaltır. Kas kütlesinin ve gücünün artması, düşme riskinin azalması, meme ve kolon kanseri riskinde azalma, kan basıncında azalma gibi önemli etkileri de mevcuttur.

D Vitamini kaynakları nelerdir?
Güneş en büyük D vitamini kaynağıdır. Yumurta sarısı, karaciğer, yağlı balıklar, balık yağı, kakao, tereyağı, D vitamini destekli süt gibi bazı besinlerde bulunur.

D vitamini doğal yollardan nasıl alınır?
Doğal yollardan ülkemizde her gün en az 30 dakika, saat 10.00-15.00 arasında güneşlenme yapılması ile olur. Çıplak tenin direkt olarak güneşi görmesi gerekir. UV B ışınları camdan veya giysilerden geçemezler.  Vücudun yüz ve el ayalarını içeren en az % 8’lik bölümünün güneş alması yeterli olabilir. Cilt koruyucu kremler sürülmesi UV B’nin alınmasını engellediğinden D vitamini sentezlenemez. 37 derece kuzey enlem üstünde olan yerlerde özellikle Kasım-Şubat ayları arasında D vitamini yoktur veya yetersizdir. Bu dönemlerde;
  • Kapalı ortamlarda yaşayanlarda,
  • Güneş görmeyenlerde,
  • Böbrek-karaciğer yetersizliği olanlarda, 
  • Yaşlılarda,
  • Şişmanlarda,
  • İlk 1 yıl anne sütü almayan ve güneşlenme yapılmayan bebeklerde D vitamini eksikliği görülür.

D Vitamininin Yararları nelerdir?
  • Tip 1 (çocuklarda görülen diyabet-şeker hastalığı) diyabet riskini azaltır.
  • Bazı tümörlerin büyümesini, kolon kanseri olma olasılığını azalttığı, kanser tedavi ajanının etkisini arttırdığı çalışmalarda tespit edilmiştir.
  • Multipl skleroz olma olasılığını azalttığı gösterilmiştir. Multipl Skleroz, Sjögren Sendromu,  Romatoid Artrit, Tiroidit, Crohn Hastalığı gibi hastalıklarda bağışıklık sistemi ile ilişkisi ileri sürülmektedir.
  • Enfeksiyon hastalıklarında azalmaya neden olabilir. Tüberküloz riskinde azalma görüldüğü belirtilmiştir.
  • Yaşlılarda demansı ve inme-felç gelişimini azaltabilir
  • Kas gücünü artırır.

D Vitamini eksikliğinin belirtileri nelerdir ve ne gibi problemler yaratabilir?
D vitamini eksikliğinde;
  • Vücut kalsiyum dengesi bozulacağından kemiklerdeki kalsiyum kana geçer ve kemikler zayıflar.
  • Kırık oluşma riski artar.
  • Kas gücü azalır.
  • Yürüme, merdiven inip-çıkma zorlaşır.
  • Dengede bozulma olup, düşme riski artar.
  • Yorgunluk olur.
  • Yaygın vücut ağrıları oluşur.
  • Depresyona eğilim artar.
  • Unutkanlık olabilir.
  • Kemik erimesi ve kemiklerde kırılmaya yol açarak sakatlığa neden olabilir.

D Vitamini eksikliği en çok kimlerde ve neden görülür?
  • Yaşlılarda (70 yaşından sonra),
  • Deride renk değişikliği artmış olanlarda,
  • Şişmanlar-obezlerde,
  • Güneşlenirken devamlı cilt koruyucu krem kullananlarda,
  • Kapalı giyim ile dolaşanlarda (el ve yüzde kapalı olanlar daha çok risk altına),
  • Devamlı kapalı ortamlarda çalışanlar/bulunanlarda,
  • Beslenme bozukluğu olanlarda,
  • Bağırsakta emilim bozukluğu olanlarda,
  • Böbrek ve karaciğer yetersizliği olanlarda,
  • Antikonvülsan (sara ilacı),
  • Kortizon kullananlar,
  • AIDS hastalarında görülür.
Ayrıca hamilelik ve emzirme döneminde de beslenme bozuksa, güneşlenme yapılmamışsa dikkatli olmak gerekir.

Çocuklarda görülen D vitamini eksikliği nelere neden olur?
Süt çocuklarında D vitamini eksikliğinin bulguları çocuk 2 aylık iken ortaya çıkar. Gece huzursuzlukları, aşırı terleme, renk solukluğu, iştahsızlık, isteksizlik ilk belirtilerdir. Bronşit, zatürre ve kas kramplarına eğilim vardır. İskelette ilk önce kafatasında yumuşama, kaburgaların kemik, kıkırdak birleşim yerlerinde şişlikler görülür. Zamanla göğüs alt bölümü çan şeklinde genişler. Kaburgalar kolayca kırılır. Süt dişleri ufalanır. Kafatasında biçim bozuklukları, sırtta kamburluk, 0 veya X şeklinde bacaklar oluşur. Kaslarda genel bir güçsüzlük vardır. Yürümede gecikme ve ördekvari yürüme görülür. Tedavi edilmeyen çocuklarda boyu uzaması olmaz.

Yetişkinlerde görülen D vitamini eksikliğinin sonuçları nelerdir?
Sırt omurları, kalça, ayak ve bazen de kaburgalar en çok ağrıyan kemiklerdir. Tam istirahatte ağrı olmaz. İleri dönemlerde kemiklerde eğrilik ve çarpıklıklar ortaya çıkabilir. Kan kalsiyum seviyesinde azalma olduğunda kas kasılmaları, kramplar görülür. Kemik ve kas güçsüzlüğü nedeniyle hastalar paytak paytak (ördekvari) yürürler, merdiven inip çıkamaz duruma gelirler. Yorgunluk hissederler, yaygın vücut ağrıları (inatçı kas iskelet ağrıları) olur, kemiklerde kırıklar ortaya çıkar.

Yaşlılarda görülen D vitamini eksikliği nelere yol açar?
Dengede bozulmaya, kas gücünde azalmaya yol açtığı için düşme artar ve kemiklerde özellikle kalçada kırık oluşabilir. Yürüme, hareket etme kabiliyeti azalır. Demans, hafıza kaybı olabilir, kas krampları, özellikle elde ve bacaklarda kas kasılmaları sık görülür. İnatçı kas iskelet ağrıları olur. Enfeksiyon riski artabilir, sık sık hastalanabilirler.

D vitaminin aşırı alımının zararları nelerdir?
  • Kusma,
  • İshal,
  • Halsizlik,
  • Huzursuzluk,
  • Kabızlık,
  • İştahsızlık,
  • Ağız kuruluğu,
  • Vücutta susuzluk hali (dehidratasyon), 
  • Çok su içme ve çok idrara çıkma hali, böbrek taşları ve böbrek koliği oluşabilir.
 http://www.annebebek.com.tr/bebek/detay/id/380

Başarılı Satış Elemanı Nasıl Olunur?

IMG Ust

Başarılı Satış Elemanı Nasıl Olunur?


Diğer birçok meslek dalında olduğu gibi, satışçılıkta da başarılı elemanlarda gözlemlenen bazı ortak özellikler mevcuttur. Bütün bunlara aynı anda sahip olan çok az satış elemanı vardır. Zaten farklı sektörler ve değişik işler, değişik özellikleri öncelikli olarak gerektirecektir. Bu özellikler genel olarak şöyledir:

  
Tutum

Tutum, satış elemanının dış görünüşünü ve davranışını etkileyecektir. Tutum, yanıt vermek için "zihinsel bir hazır olma" durumudur. Tecrübe ile organize olur ve davranışlara emredici ve / veya dinamik olarak etki eder. Satışta "tutum" değerlendirmesi, genellikle ya olumlu ya da olumsuz olarak kabul edilir. Satışçının tutumu ne kadar olumlu olursa, bir ürün veya hizmetin yararlarıyla ilgili mesajları iletmesi ve müşteriye satışla (veya görüşme ile)  ilgili negatif bir baskı yapmaktan kaçınması o kadar kolay olacaktır.

  
Ürün Bilgisi

Satışçının, sattığı ürün veya hizmet kadar rakip veya alternatif ürünler hakkında da yeterince bilgi sahibi olması, ona müşteri ile teması halinde ve satış yaparken büyük avantaj sağlayacaktır. Üstelik, satışçının ürün bilgisinin kuvvetli olması demek, sadece "müşteriye çok bilgi aktararak onu iyice aydınlatacak" demek değildir. Aynı zamanda satışçı, bu sayede kendisine güveninin artması sonucunda, satışta kontrolü daha rahat elinde bulundurur ve müşteriye yaydığı güven duygusu ile satış şansını arttırır.

  
Şevk / Heves

Bu özellik, ürünün satışını gerçekleştirebilmek için kuvvetli bir heves olarak anlaşılmalıdır. Yoksa bu uydurma veya yapmacık bir coşku şeklinde değildir. Kişi şevkle hareket edebilmek için gerçekten öyle hissedebilmelidir. Bu özellik de, esas olarak doğrudan olumlu deneylerle kazanılabilir. Örneğin, ürünün, müşteriye sağlayacağı faydaları (daha önceden) gerçekten gözlemlemiş olmak gibi.

  
Düzenli Olma

En başarılı satış personelinin genellikle bu gruptan çıktığı tespit edilmiştir. Bugünün büyük rekabet ortamında, ayakta kalmak isteyen şirketlerin  bu hususa kaçınılmaz bir şekilde dikkat etmeleri gerekmektedir. Elde edilen satış neticesini maksimize edebilmek için (diğer bazı şartlarla birlikte), satıcı zamanını en iyi şekilde organize ederek, verimli şekilde kullanmalıdır. Örneğin; Bir günde yapılan satış görüşmesi sayısını arttırmak, bunları daha önceden randevuyla tespit etmek ve  son anda iptal olanların yerine yedek görüşme (opsiyonlu) bulundurmak firmaya getireceği faydalar açısından önemlidir.


Enerji

Satış, yüksek stres getiren bir meslektir. Gerektiğinde, müşteriden müşteriye süratle geçmek, bunların hesaplarını tahsil etmek, merkezle sık sık görüşmek, rakiplerle ve rekabet şartlarıyla boğuşmak gibi durumlarla karşılaşılabilir. Bütün bunlar, yüksek enerji seviyesini gerektirir ve bu da satışçının başarısında rol oynar. Tabii ki, organize olma, enerjinin de azami randımanla kullanılmasını sağlayacaktır.

                  
Duyarlılık

Bu husus, "algılama, farkındalık, empati" gibi satışçının müşteriyle daha kolay ilişki kurmasına yardımcı olabilecek özellikleri ifade etmektedir. Davranış bilimcileri ve satış yöneticileri, satışçı ve müşteri arasındaki "kimya uyuşmasının" öneminin farkındadırlar. Satışçı, ne zaman konuşacağını, ne zaman duracağını, ne zaman soru soracağını, ne zaman oturacağını ve ne zaman fiziksel olarak hareket edeceğini bilmelidir. Tabii ki bunlar üzerinde sistematik olarak çalışarak ve kendini yenileyerek ,zaman içerisinde bu özelliklerini geliştirilebilir.

   
Özgüven

Başarılı satışçılar genellikle müşteri adaylarına ve müşterilerine bir nevi güven duygusu verebilmektedirler. Tabii ki bu da genellikle satışa dönüşür çünkü insanlar güvendikleri veya güvenecekleri kişilerle iş yapmaktan hoşlanırlar. Ürün bilgisi ile ilgili yaratılan güvenden daha önce bahsedilmişti. Bundan başka faktörler, örneğin, samimiyet de güven yaratan en önemli hususlardan biridir. Sahte samimiyet, genellikle hemen fark edilir. Ama açık dürüst bir yaklaşım, genellikle satışı getirebilecektir.
  

Özgüvenin inşa edilmesine yardımcı olacak bir başka faktör de, satış ziyaretine iyi hazırlanmış olmaktır. Gerekli malzemeler, sorulabilecek hususlarla ilgili cevaplar, fiyatlar, hatta üretilecek değişik durum stratejileri, satışçının satış ziyaretine daha özgüvenli gitmesine ve bunu da müşteriye aktarmasına yardımcı olacaktır. Birçok durumda, özgüven eksikliği iyi hazırlanamamaktan meydana gelebilmektedir.
  

İkna Edicilik

Burada konu müşterinin, satışçının düşünce tarzı ve görüş noktasını anlaması ve paylaşmasıdır. Bunu başarabilmek için en önemli husus da doğru iletişim diyaloğu kurabilmektir. Bazen çok ikna edici olmaya çalışmak da yanlış algılanabilir. Bununla beraber, her halükarda müşterinin aklında kapıları açarak onun verilmek istenen mesajı almasını sağlamak gerekir. Böylece, ürün veya hizmetin onun için sağlayacağı yararlar aktarılabilecektir. Yeterince ikna edici olabilmek için satışçının, ürün bilgisi ve özgüven açısından da iyi durumda olması gereklidir.

  
Sebat

Bu husus satışçının hedefe ulaşmak için kararlılığını ifade eder. Çok sıklıkla satışçılar "hayır" kelimesinin, yalnızca müşterinin ilk reaksiyonu olacağını dikkate almadan, bir cevap olarak kabul etmeye hazır olduklarından birçok satış kaybetmişlerdir. Aslında kolaylıkla vazgeçmemek gerekir. Bu karşı tarafa, yılgınlık veya rahatsızlık verme şeklinde olmamalıdır. Çünkü bu tatminsiz müşterilere, iptal edilen satışlara ve güven kaybına yol açar. Pozitif sebat ise (hemen havlu atmama) daha iyi satışlar ve tatmin olmuş müşteriler sağlar.

  
İletişim Becerileri

Satışçıların başarısında, sözlü ve yazılı iletişim yeteneğinin önemli bir rol oynadığı doğrudur. Hatta, satışçının görüştüğü kişinin organizasyon  içerisindeki pozisyonu ne kadar yukarıdaysa bu özellik daha da önem kazanmaktadır.

Yaratıcılık

Satışın önemli bir kısmı, "problem çözme" ile ilgili olabilmektedir. Kurumlar, büyük paralar ve zaman harcayarak, problem çözme ve dolayısıyla daha iyi satışlar yakalamak için elemanlarını bu konudaki örneklerle eğitmektedirler.

  
Dürüstlük

İş hayatında dürüstlük, doğru, direk, açık hareketlerde bulunmak ve verilen sözleri yerine getirmek olarak algılanır. Tüm sektörlerde liderlerin, yüksek prensip ve dürüstlükleri ile tanındığı kaydedilmektedir. Bütün bunlar, tabii ki firmayı temsil eden personelleri için de geçerli olmaktadır.

http://www.jtibenimbayim.com/ArticleDetails.aspx?articleId=170&categoryId=9

Erkeklerin Göz Ardı Etmemesi Gereken Sağlık Belirtileri

IMG Ust

Erkeklerin Göz Ardı Etmemesi Gereken Sağlık Belirtileri

Bazı durumlarda, en ufak bir problem bile ciddi hastalıkların belirtisi olabilir. Erkeklerin göz ardı etmemesi gereken sağlık risklerini yazdık.

Göğüs Ağrısı

Çoğu kişi kalp krizini, göğüs ağrısı ile ilişkilendirir ancak bu durum farklı bir sağlık sorununa neden olabilir. Kalp ile ilişkili anjina, pulmoner emboli, astım veya pnömoni gibi akciğer hastalıkları da göğüs ağrısının altında yatan sebeplerden olabilir. Bunların dışında reflü veya mide ülseri gibi sağlık durumları da göğüs ağrısıyla ilişkilendirilebilmektedir. Eğer göğüs ağrınız var ise kesin bir tanı ve tedavi için doktorunuza danışmanızda fayda var.

Kanlı İdrar

İdrarda bol miktarda kan görülmesi, endişelenilmesi gereken bir durum olabilir. Kanlı idrar prostat kanseri ya da prostat büyümesinin ilk belirtisidir. Ayrıca mesane veya böbrek kanseri de bu duruma bağlı olabilmektedir. Böbrek hastalığı, böbrek ya da idrar yollarında iltihaplanma veya enfeksiyon gibi durumlar, idrarda kan görülmesinin altında yatan sebeplerden olabilir.

Nefes Darlığı

Nefes darlığı, erkek sağlığı söz konusu olduğunda kalp krizi ya da konjestif kalp yetmezliğinin habercisi olabilir. Ayrıca nefes darlığı, kronik akciğer hastalığı (KOAH), kronik bronşit, amfizem, astım ya da pulmoner hipertansiyon gibi akciğer hastalıklarının altında yatan sebeplerin ilk belirtilerinden olabilir. Bunlara ek olarak nefes darlığı, anemi belirtileri ile ilişkilidir.

Saç Dökülmesi

Saç dökülmesi, orta yaşlı erkeklerde yaygın olarak görülen bir sorundur. Ağır bir ameliyat veya hastalık sonrası, iyileşme süreci ve şiddetli duygusal stres gibi durumlar erkeklerin saçlarını kaybetmesine neden olabilir. Bu durum, yaşlanmanın doğal bir parçası olsa da saç dökülmesi aynı zamanda frengi, tiroid hastalığı, lupus gibi otoimmün hastalıklar ya da mantar ve benzeri bulaşıcı hastalıkların işaretçisi olarak, erkeklerin sağlığına etki edebilecek ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Yorgunluk

Sürekli enerji, motivasyon, fiziksel efor veya uyku eksikliği gibi durumlar sonucunda yorgunluk hissi, vücudun gösterdiği normal bir tepkidir. Ancak, yorgunluk daha ciddi fiziksel ya da psikolojik sağlık sorunlarının habercisi olabilir. Kanser, konjestif kalp yetmezliği, diyabet, artrit, enfeksiyonlar, böbrek ya da karaciğer hastalıkları yorgunluk ile bağlantılı sağlık sorunlarındandır. Ayrıca yorgunluk, anemi, depresyon, uyku bozuklukları ya da tiroid bezi gibi sağlık sorunlarına işaret edebilir.

Baş Dönmesi

Baş dönmesi, gözlerinizde bir kararma, ayaklarınızda karıncalanma veya odanın etrafında dönmesi hissiyle görülebilir. Beyine yeterince kan ulaşmadığı zamanlarda baş dönmesi ortaya çıkar. Bu durum, kan basıncında veya dehidrasyonda ani bir düşüşe yol açabilir. Baş dönmesi sık sık grip, alerji veya hipoglisemi gibi sağlık problemlerini de beraberinde getirmektedir. Ayrıca baş dönmesi, kalp hastalığı, inme ya da şok gibi ciddi sağlık belirtilerinin işareti de olabilmektedir.

Aşırı Susuzluk

Her insan, kendi sağlığını korumak için bol su içmelidir. Ancak aşırı susamak, farklı bir sağlık durumu için bir ipucu olabilir. Hiperglisemi bu durumun önemli belirtilerindendir ve bu nedenle diyabet hastalığının habercisi olabilir. Aşırı susama da olası bir iç kanama, şiddetli enfeksiyon, kalp, karaciğer ya da böbreklerde oluşabilecek bir problemle ilişkili olabilir.

Hafıza Kaybı

Hafıza kaybı anahtarları nereye koyduğunuzu unutmak gibi ufak unutkanlıktan çok daha fazlasını içermektedir. Sürekli ve sıra dışı oluşan unutkanlık, karakterize bir sağlık durumunu işaret ediyor olabilir. Düşük seviyeli bir hafıza kaybı yaşlanmanın bir parçası olarak kabul edilebilir fakat dramatik bir hafıza kaybı genellikle bir sağlık probleminin belirtilerindendir. Alzheimer hastalığı, beyin tümörleri, beyin enfeksiyonları, beyin hasarı, depresyon, ensafalit, inme ve alkolizm hafıza kaybıyla ilişkili sağlık riskleri arasında yer almaktadır. Ayrıca, bazı vitamin eksiklikleri de hafıza kaybına yol açabilir.

Görme Sorunları

Orta yaştan başlayarak, büyüdükçe görme doğal olarak bozulur. Ancak bulanık görme, kör noktalar, tünel görme gibi sorunlar ise ciddi bir göz hastalığınız olduğuna işaret etmektedir. Katarakt, glokom, diyabetik retinopati, retina dekolmanı veya makula dejenerasyonu gibi görme kusurlarıyla karşı karşıya olabilirsiniz. Bu sağlık sorunları migren, inme ya da beyin tümörü gibi sağlık sorunlarıyla da ilişkili olabilmektedir. Düzenli olarak gözlerinize check-up yaptırmak bu koşulları önlemek için önemli bir adımdır.

http://www.jtibenimbayim.com/ArticleDetails.aspx?articleId=165&categoryId=8

24 Şubat 2014 Pazartesi

Keçi Sütünün Faydaları

IMG Ust

Keçi Sütünün Faydaları


Hiçbir gıda maddesi, tek başına insanı besleyecek güçte değildir. Yeni doğan bir bebeğin doğum ağırlığının iki katına çıkabilmesi için 180 gün geçmesi gerektiği halde bu süre keçilerde 19 gündür. Çünkü anne sütünde yüzde 1,6  protein olmasına rağmen keçi sütünde bu oran 4,3’tür.


Keçi Sütünün Hazmı Kolaydır

Keçi sütündeki yağ, inek sütündeki gibi topaklanıp üstte birikmez. Bu da sindirimi kolaylaştırmaktadır. Keçi sütü, doğal homojenizedir. Yağ kürecik çapı, keçi sütünde 1 mikronsa inek sütünde 17-18 mikrondur ve insan midesinde daha yumuşak bir pıhtı yapar. Bu açıdan, çocuklar ve midesi zayıf veya hassas olanlar için daha uygun olup  ve sindirilmesi kolaydır. Keçi sütü, prematüre bebeklerin beslenmesinde intestinal (bağırsaklara ait) ve koroner hastalıkların tedavisinde önem taşır. Keçi sütü yağının, yaklaşık % 99'u trigliseritlerden oluşur. Keçi sütünün, kısa zincirli yağ asitlerince zengin olması özellikle sindirim yeteneği henüz gelişmemiş bebeklerin beslenmesinde, keçi sütünden yararlanılmasını ya da keçi sütünden üretilmiş bebek mamalarının kullanımını ideal kılmaktadır. Keçi sütü, tekli doymamış yağ asitleri ve çoklu doymamış yağ asitlerince inek sütünden daha zengin bir içeriğe sahiptir.


Keçi Sütündeki Kalsiyum, Anne Sütünden 4 Kat Daha Fazladır

Keçi sütü, diş ve kemik gelişimi için iyi bir kalsiyum kaynağıdır. Bu sebeple keçi sütü, bebek maması üretimi için ideal bir kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır. C Vitamini dışında tüm vitaminleri içeren keçi sütü, özellikle B1, B2 vitaminleri ve fosforca zengindir. Bu nedenle yetersiz kırmızı et ve balık tüketen toplumlarda keçi sütü ayrı bir yarar sağlayacaktır. Keçi sütünün, vitamin A, fosfor, magnezyum ve selenyum miktarı açısından da anne sütüne yakın olduğu tespit edilmiştir.


Keçi Sütünün Özellikleri ve Faydaları

Keçi sütünün yağ molekülleri daha ufak ve proteinin oluşturduğu pıhtı daha yumuşak olduğu için sindirimi inek sütünden daha kolaydır. Keçi sütü proteininin kolay hazmı, bebeklerin beslenmeleri, hasta ve sakat kimselerin diyetlerinde pratik ve özel bir yere sahiptir. Keçi sütünün kolay hazmı, bebeklerde normal olarak zor olan sindirim işlemi için ve yetişkinlerde de ketozis ve karaciğer hastalıklarında ayrı bir önem taşır. Stres, gerginlik, sinirsel nedenlerle hazımsızlık ve kabızlık durumlarında da keçi sütünün kolay hazmı ve yüksek B1 ve  B2 vitamin içeriği yararlı olmaktadır.


Keçi sütünün yüksek “fosfat” içeriği, Türkiye gibi yeterince et ve balık tüketemeyen toplumlarda beslenmeye önemli bir katkı sağlamaktadır. Keçi sütü bileşimi, bebek beslenmesinde sulandırılarak kullanıldığında ( inek sütüne oranla)  anne sütüne benzer yapıdadır. Keçi sütünün düzenli olarak tüketilmesi, egzama, astım, sindirim rahatsızlıkları, varisle ilgili bazı rahatsızlıkların ve alerjik durumların tedavisinde yararlı olmaktadır. Bu nedenle, birçok Avrupa ülkesinde keçi sütünden yapılan mamuller özel sağlık dükkanlarında, özel fiyatlarla satılmaktadır. Keçi sütünün düzenli kullanımı, geceleri oluşan öksürük nöbetlerini, el, yüz ve cinsel organlardaki egzamaları yok eder. Batılı doktorların raporlarına göre; astım, alerji, sindirim sistemi rahatsızlıkları, hazım sorunları, bazı cilt hastalıkları, bebek egzamaları, varisle ilgili rahatsızlıklar, tanımlanamamış virütik apseler, iştahsızlıkla beraber geceleri gelen öksürük nöbetleri gibi çok çeşitli şikayetlerle gelen hastalıkların tedavisi, ilaçlarla başarılamamış fakat keçi sütü ve ürün kürleri uygulandığında başarılı olmuştur. Özellikle kanser hastaları bu sütü tercih etmelidirler

http://www.jtibenimbayim.com/ArticleDetails.aspx?articleId=164&categoryId=5

Van’da Gezilecek Yerler

IMG Ust

Van’da Gezilecek Yerler


Van şehri, yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olmanın doğal bir sonucu olarak gezilecek pek çok eski yapıya da ev sahipliği yapmaktadır. İlçelerin birbirine yakınlığı, aynı gün içerisinde birden fazla yeri gezme olanağı sağlamaktadır.

Van Kalesi

Göl'ün 4 km doğusunda ve şehir merkezinin 5 km uzaklığında yer alan ve  M.Ö 855 yılında Urartu Kralı 1. Sardur tarafından yaptırılan Van Kalesi, iç kale ve bunun etrafındaki surlarda yükselen kulelerden meydana gelen bir dış kaleden oluşmaktadır.

Kale içerisinde bulunan Urartular'a ait çivi yazılı tabletler, mabetler, içlerinde Urartu Kralı Argisti'nin de mezarının bulunduğu kaya mezarlar, burçlar, Osmanlı döneminden kalma camiler ve halk arasında Bin Merdivenler veya Şeytan Merdivenleri olarak bilinen kaya basamakları da kale gezintiniz sırasında Van hakkında bilgi sahibi olacağınız yerler arasında bulunmaktadır.

Meşhur Van Kahvaltısıyla Sabahlarınıza Keyif Katın

Van usulü kahvaltı: Yöresel yemeklere meraklıysanız veya yeni yiyecekler denemekten hoşlanıyorsanız, ünü Van'ın sınırlarını çoktan aşmış olan ve içerisinde Çörek içi, otlu peyniri, Kavut, Murtuğa, İlitme gibi yöresel tatlar barındıran Van kahvaltısı tam size göre olacaktır.

Akdamar Adası

Güneydoğu civarında ve Van Gölü’nün güney kıyılarından 3 km uzakta yer alan Akdamar Adası, badem ağaçlarıyla çevrilidir. Ada, doğal güzelliğinin yanı sıra geçirdiği restorasyonun ardından, geçen sene müze olarak yeniden açılmış ve 10. yüzyıla ait Surp Haç Ermeni Kilisesi ile de pek çok gezginin uğrak noktası haline gelmiştir.

Kilise, Ermeni Kralı 1.Gagik tarafından M.S 915 ve 921 yılları arasında yaptırılmış olup, haç şeklindeki planı ve dış cephesini süsleyen kabartmalarıyla göze çarpmaktadır.

Gap civarında bulunan Akdamar Adasına, Gevaş semtinden kalkan bir bot ile yaklaşık 20 dakika içinde varılmaktadır.

Van Müzesi

1972 yılından itibaren hizmet vermeye başlayan Van Müze’sinde, el sanat ürünleri, el yazmaları ve eski savaş aletlerinin yanı sıra Urartu tarihi açısından da çok zengin bir eser koleksiyonu yer almaktadır.

Peri bacaları

Başkale İlçesi'nin Yavuzlar Köyünde yeralan ve Kapadokya'nın doğa harikalarına benzeyen peri bacaları da Van da gezilmesi gereken yerler arasında bulunmaktadır.

Edremit

Van'a 20 km uzaklıkta bulunan Edremit, Van-Tatvan karayolu üzerindedir ve göl kıyısındaki yemyeşil doğası ve bahçeleri ile gezilmesi gereken yerlerden biridir.

Kümbetler

Hoşap'ta yer alan Süleyman Bey Kümbeti, Muradiye İlçesi'ndeki Kubik Kümbetler,  Eski Van Şehri dış surlarının yanındaki Orta kapı Mezarlığı'nın ucunda yer alan İkiz Kümbetler, Kadem Paşa Hatun Kümbeti, Hüsrev Paşa Kümbeti, Van Kalesi'nin kuzeydoğusundaki Galip Paşa ve kuzeybatısındaki Abdurrahman Baba Kümbetleri, Gürpınar ilçesindeki Hasan Bey Kümbeti de gezilecek yerler arasında yer almaktadır.

Kedi Evi

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin kampüsü içerisinde yer alan ve Van kedilerinin neslini korumak amacıyla açılmış olan kedi evi de gezilmeye değer diğer bir yerdir.

Yedi Kilise

Yukarı Bakraçlı Köyü'ndeki bu manastır, 1003 ve 1021 yılları arasında Erek Dağı'nın eteklerinde inşa edilmiştir. Kutsal Meryem Ana Kilisesi olarak da bilinir ve zengin süslemeleriyle dikkat çekici kiliseler arasında yer almaktadır.

http://www.jtibenimbayim.com/ArticleDetails.aspx?articleId=167&categoryId=3

23 Şubat 2014 Pazar

Yaza Sağlık Katan 10 Meyve

Yaza Sağlık Katan 10 Meyve 



Birbirinden lezzetli ve birbirinden renkli yaz meyveleri… Şeftali, kayısı, üzüm, çilek… Her birinin vücuda sağladığı ayrı bir fayda var. Tabii miktarını aşmamak kaydıyla… Günde üç porsiyon tüketiminin önemini vurgulayan uzmanlar, meyvelerin zayıflama yaşlanma etkilerini geciktirme, bağışıklık sistemini kuvvetlendirme ve cildi gençleştirme gibi pek çok katkısı olduğunu belirtiyorlar.

Yaz ayları birbirinden renkli, her renginde bize ayrı bir mutluluk, ayrı bir yarar sağlayan besleyici meyveler içeriyor. Yaz sıcaklarının kendini gösterdiği şu günlerde birçok kişi sağlıklı ve formda bir beden için meyve tüketimini arttırıyor. Ancak doğru miktarda yenilmeyen meyveler zayıflatmak yerine fazla kiloya dönüşebiliyor. Çünkü bir porsiyon meyvede, neredeyse ekmekteki kadar karbonhidrat bulunuyor. Meyvenin miktarında bilinçsiz olarak yapılan artış fazla enerji alımına neden olabiliyor. Bunun yanında yaz meyve ve sebzelerinin metabolizmaya ve insan ruhuna olan yararı tartışılmaz bir gerçek. İçeriklerinde bulunan maddeler hem hastalıklardan koruyor hem de genç kalmayı sağlıyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Aslı İçingür Güler, yaz meyvelerinin sağladığı faydalar hakkında bilgi verdi.

Metabolizmayı Güzelleştiren Yaz Meyveleri

1- Üzüm, kalp ve dolaşım hastalıklarından koruyor

Yararları: Yaz aylarında bolca tüketilen üzüm, şeker bakımından oldukça zengin. Bunun yanında içeriğinde bulunan antosiyaninler ve flavonoidler antioksidan özelliğini arttırıyor. Kan pıhtılaşmasını, kötü kolesterol olarak bilinen LDL kolesterolün oksitleyici etkisini önlemeye yardımcı oluyor. Bu sayede kalp ve kan dolaşımı hastalıklarını da önlüyor. Üzüm yüksek miktarda su ve lif içeriyor. Bu da karaciğer ve bağırsak temizlenmesine destek oluyor. Özellikle siyah üzüm, iltihap önlemeye yardımcı olan kuersetin içerdiğinden, kalp ve dolaşım sisteminin düzenli çalışmasını sağlıyor ve sindirim sistemini destekliyor.

Miktarı: Şeker içeriği yüksek olduğu için miktarı çok fazla abartmamak ve porsiyonu 15 adet taze üzümle sınırlandırmak gerekiyor.



2- 4 adet taze kayısı zayıflamaya destek oluyor

Yararları: Yaz aylarının en vazgeçilmez meyvelerinden biri de kayısı. İçerdiği lif miktarı kayısının diyetlerde olmazsa olmaz meyveler arasında yer almasını sağlıyor. Yüksek karotenoid içeriğiyle kayısı adeta bir gençlik iksiri görevi taşıyor. Bağışıklık sistemini destekliyor, cildi koruyor. Ayrıca içeriğinde en güçlü antioksidanlardan biri olan likopen bulunduruyor. Likopen de damarlarda yağ birikmesini önlüyor.

Miktarı: Günde 4 adet taze kayısı tüketmek vücut için yeterli.



3- Yaban mersini cildi gençleştiriyor

Yararları: Son zamanlarda bilim dünyasını heyecanlandıran besinlerden biri yaban mersini. Beyni genç tutmaya yardımcı bazı maddeler içeriyor ve antosiyaninden zengin. Yaban mersini ayrıca kan dolaşımını hızlandıran ve yaşlanmaya karşı koruyan güçlü bir antioksidan içeriyor. Antosiyanin, C vitaminin etkisini arttırarak kolajeni destekleyip cildi güzelleştiriyor. Önemli bir pektinin kaynağı olan yabanmersini bu özelliği sayesinde kolesterol oranını düşürüyor.

Miktarı:Günde 2- 3 yemek kaşığı yaban mersini tüketebilirsiniz.



4- Böğürtlen enfeksiyonlarla savaşıyor

Yararları: Muhteşem bir C vitamini kaynağı olan böğürtlen ayrıca E vitamini de içeriyor. Cildin erken yaşlanmasına ve kalp hastalıklarına sebep olan serbest radikallerin etkisini yok etmeye yardım ediyor. Böğürtlen vücut enfeksiyonlarıyla savaşan aspirinin içinde bulunan aktif madde salisilatın doğal kaynağıdır.

Miktarı: Günde yarım bardak böğürtlen yiyerek kendinize bu faydaları sağlayabilirsiniz.



5- Kavun kararında yenildiğinde yaşlanmaya dur diyor

Yararları: Şeker miktarı en yüksek olan meyvelerden biri de kavun. Şeker hastalarının ve insülin direnci olan kişilerin tüketmesini önermediğimiz bu meyve bol miktarda C vitamini ve beta karoten içeriyor. Her ikisi de doğal yaşlanma karşıtı, hücreleri yenileyici ve geliştirici özelliklere sahip. Aynı zamanda kavun, bağışıklık sistemini ve kan dolaşımını destekliyor. Kavun yüksek kan basıncını ve kötü koleterolü düşürebilen potasyum içeriyor.

Miktarı: Günde bir dilimden fazla tüketilmesi içeriğindeki şeker miktarı nedeniyle önerilmiyor.



6- Zayıflamaya en yardımcı meyve karpuz

Yararları:Bol miktarda su ve C vitamini içeren karpuz, sindirimi kolaylaştırıyor ve bağırsakların çalışmasına yardımcı oluyor. Bol miktarda likopen içeren karpuzun kanserden koruyucu etkisi var. Kalp fonksiyonlarının ve tansiyonun düzenlenmesini sağlıyor. Tüm meyveler arasında en düşük enerjiye sahiptir. 100 gr ında 26 kalori var. Miktarı: Zayıflama diyetlerinde miktarı çok fazla abartılmadığı takdirde gönül rahatlığıyla tüketilebiliyor.



7- Kiraz eklemleri rahatlatıyor, gözleri güçlendiriyor

Yararları: Yazın herkesin severek tükettiği bir meyve olan kirazın içeriğinde bol miktarda C vitamini bulunuyor. Vücudun bağışıklığını destekleyen antosiyanin gibi flavonoidlerden zengin bir meyvedir. Ayrıca eklem ağrılarını rahatlatmayı ve göz hastalıklarına karşı korumayı sağlayan, güçlü bir iltihap önleyici madde olan kuersetin içeriyor. Anti kanserojen özelliği olan bitki kökenli kimyasal elajik asit bakımından da zengin bir besindir. Ayrıca kiraz vitaminiyle virüslere ve bakterilere karşı savaşmaya yardım ediyor.

Miktarı: Günde 12 adete kadar kirazı gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz.



8-Çilek, kendinizi mutlu hissetmenizi sağlıyor

Yararları: Kırmızı denildiğinde ilk akla gelen meyve olan çilek kolajen üretimi için önemli. Mükemmel bir C vitamini kaynağıdır. C vitamini de yaraların iyileşmesinde önemli bir rol oynuyor. Diş eti hastalıklarını engelliyor. Çok güçlü anti kanserojen özelliğe sahip elajik asit içeriyor. Psikolojiye en iyi gelen meyvelerden biri olan çilek, bol lif içeriğiyle de kabızlığı önlüyor.

Miktarı: Günde 10 adet çilek sağlığınız için yeterli.



9- Günde 1 incir hafızayı güçlendiriyor, stresten arındırıyor

Yararları: Muhteşem bir lif kaynağı olan incir, ayrıca sinir iletiminde görevli ve ruh halini dolaylı olarak etkileyen B6 vitamini içeriyor. Yüksek lif oranıyla kalp hastalıkları riskini azaltıyor. Toksinlerden arınmaya yardımcı oluyor. İyi bir potasyum kaynağıdır. Bu sayede kalp sağlığını koruyor. Zayıf hafızayı güçlendiriyor, aşırı stresten kurtulmayı sağlıyor. Kabızlık sorunu için kullanılan en iyi kaynaklardan bir tanesi.

Miktarı: Günde küçük bir adet taze incirden fazlası yarar yerine kiloya neden olabiliyor.



10- Şeftali bağışıklığı kuvvetlendiriyor

Yararları: Yaz aylarında en çok tercih edilen meyvelerden biri de şeftali. Ancak fazla yenilmesi kabızlığa neden olurken içeriğinde bulunan maddeler vücudu yenileyerek bağışıklığı kuvvetlendiriyor. Hazmı kolaylaştırıyor ve böbrekler için yararlı bir meyvedir.

Miktarı: Günde 1 adet şeftali yemeniz yeterli.
 
http://hekimce.com/index.php?kiid=5640

Suyun Vücuttaki Yararları

Suyun Vücuttaki Yararları

İnsanın yaşamını devam ettirmesi için en az oksijen kadar önemli olan suyun, vücutta pek çok görevi de bulunuyor. Son yıllarda özellikle diyet listelerinin baş köşesinde yer alan suyun vücudumuz ve hayatımızı sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmemiz için büyük önemi bulunuyor. İnsan yapısı, yemek yemeden dört hafta yaşayabilirken, su içmeden yaşayabilme süresi ise sadece 3-4 gün. İnsan bedeninin 2/3’ü sudan oluşurken, her insanın kendini zinde hissetmesi için günde 2.5 litre suya ihtiyacı bulunuyor.

Eğer vücutta az su bulunursa, kan yoğunlaşıyor ve bu da organlara çok az miktarda oksijen ve besin maddesi taşınmasına neden oluyor. Fakat içtiğiniz su miktarı çok aşırıya kaçarsa, bu da vücut için olumsuz sonuçlar doğurabiliyor.Çünkü böbrekler aşırı çalışır ve sık sık tuvalete çıkmanıza neden olup, vücudunuzdaki kalsiyumun atılmasına neden olur. Vücudunuzun su alımının yeterli olup olmadığını anlamanın en etkili yolu, idrara dikkat etmek. Açık renkli idrar, su ihtiyacını doğru karşıladığınızı gösterir. Eğer idrarınız koyu renkli ise, bu yeterince su almıyorsunuz anlamına gelir.

SUYUN VÜCUT İÇİN ÖNEMİ

Vücut sıvılarında bulunarak, eklemlerin kayganlaşmasına neden olur. İdrarla zararlı maddelerin atılmasını sağlar.

Tükürük ve mide salgısında bulunarak, besinleri sindirir.

Hücre ve kas dokularını güçlendirir. Karbonhidratları, yağları, proteinleri, hormonları ve oksijeni, kanda bulunarak kaslara taşır. Zararlı maddeleri dokulardan uzaklaştırmayı sağlar.

Cildi gerginleştirir, parlaklık kazandırır.

ŞİŞMANLIĞA KARŞI SU

Vücut özellikle geceleri su almadığı için, sabahları uyandığınızda hemen bir bardak su içmeyi ihmal etmemelisiniz.

Vücudun su toplamaması için, bol miktarda su içmek gerekir. Su miktarında azalma oldukça, vücutta depolanan yağ miktarı da artmaya başlar. Nedenine gelince; böbrekler yeterli miktarda su almazlarsa, iyi çalışmazlar. Bu görev de karaciğerin olur. Karaciğer böbreklerin görevini üstlendiğinde ise, daha az yağı enerjiye dönüştürür. Bu da zayıflamayı son derece olumsuz etkiler.

Vücut özellikle geceleri su almadığı için, sabahları uyandığınızda hemen bir bardak su içmeyi ihmal etmemelisiniz. Öğlen ve akşam yemeklerinden önce içeceğiniz bir bardak su, iştahı bastırıp, mideyi doldurur ve sindirime iyi gelir. Spor yapmadan önce içilen bir bardak su da yine metabolizmayı çalıştırırken, kas glikojeninin tükenmesinin önüne geçer.

SUYUN RAHATLATICI ETKİSİ...

Günün tüm yorgunluğundan ve stresinden arınmanız için yapmanız gereken en önemli şey; şöyle bol köpüklü bir banyo. Suyun rahatlatıcı etkisi, aslında sandığımızdan çok daha fazla...

Su sadece temizlenmek için değil, arınıp, yenilenmek ve yorgunluktan kurtulmak için de birebir...

Yıkandığınız suyun sıcaklığının, ne çok sıcak ne de çok soğuk olmamasına özen göstermelisiniz. Çok sıcak su, kanın yüze doğru hücum etmesine neden olur ve ana merkezler görevini daha zor yaparlar. Sıcak su, bazı dolaşım bozukluklarını da doğurabilir, kalbi zayıf olanlar üzerinde ise daha kötü etkiler yaratır. Sıcak suyun bir dezavantajı da, deriyi yumuşatması ve varislerin daha da ortaya çıkmasını sağlamasıdır. Bunun yanı sıra çok soğuk suyun da bazı zararları bulunur: Özellikle yaz aylarında tercih edilen soğuk su, serinletmek yerine aksine terletir. Kan damarlarının önce daralmasına, ardından hemen genişlemesine neden olur. Bu nedenle, ideal banyo suyunun sıcaklığı, 33 ile 37 derece arasında değişir. Eczaneden alacağınız bir termometre ile suyun sıcaklığını ölçmeniz mümkün. İdeal su sıcaklığı içerisinde, en az 15 dakika kalmayı da ihmal etmemelisiniz...

DERİYE KAYBETTİĞİ SUYU YENİDEN VERİN

Eğer banyo çıkışında vücudunuzda kırmızılık oluştuysa ve kaşınıyorsanız, suyunuz fazla klorlu ya da kireçli demektir. Kireçli su ise, vücudu kurutup, sertleştirir. Bunun için, banyo sonrası, vücudunuza nem kazandıracak kremler sürmenizde fayda var.

Kokulu ve renkli banyo tuzlarından kattığınız suda yıkanırsanız, tuzların canlılık verme ve yorgunluk alma özelliğinden de faydalanabilirsiniz. Gülsuyu ve gliserin eklenmiş su ile yapılan banyo ise, deriye kaybettiği suyu yeniden verir.
 
http://hekimce.com/index.php?kiid=2465

22 Şubat 2014 Cumartesi

Maden Suyu

Maden Suyu

Maden Suyu, içerdiği tüm mineraller ve karbondioksit gazı ile birlikte yeraltındaki çatlaklardan yol bularak yeryüzüne çıkar ve tamamen “doğaldır”. Soda ise su ve sudan yapılan içeceklere üretim esnasında karbondioksit gazı basılmasıyla elde edilen ve tamamen “yapay” olan bir içecektir.

Maden suyu “asitli” midir?

Halk arasında “asitli” denilen içeceklerde aslında kastedilen, içeceğin içindeki “karbondioksit” gazıdır. Karbondioksit gazı dilimiz ile temas ettiğinde geçici olarak tat algılayıcılarını uyuşturduğu için içimi kolaylaştırmaktadır. Gazlı içecek üretiminde çok özel proseslerle üretilen ve % 99,99 saflıkta gıda üretimi için özel karbondioksit gazı kullanılır.

Günde ne kadar maden suyu tüketebiliriz ?

Doğal suların içerdiği zengin mineraller vücudumuzda vitaminlerin fonksiyonlarına yardımcı olurlar. İçerdiği zengin kalsiyum ve florür gibi mineraller nedeniyle özellikle çocuklar, bayanlar ve yaşlıların daha fazla maden suyu içmeleri gerekir. Uzmanlar günde en az 2 litre civarında su ve maden suyu gibi “yararlı sıvı” tüketilmesini öneriyor.

Çocukların maden suyu içmesi zararlı mıdır?

Maden suyunun bilinen hiçbir zararı olmayıp, aksine vücudumuza sayısız yararları vardır. Büyüme çağındaki çocuklar kalsiyum, demir, çinko, florür gibi minerallere yetişkinlerden daha fazla ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyacı karşılamanın en iyi yolu bolca süt ve doğal suları tüketmeleridir. Maden suyunun içerdiği kalsiyum kemik yapısının, florür ise ağız ve diş sağlığının gelişmesi için son derece yararlıdır.

Hamilelikte maden suyu içilir mi?

Hamilelik, beslenmeye özellikle dikkat edilmesi gereken bir dönem. İnsan vücudu bebeği besleyebilmek ve gelişmesini sağlamak için normalden daha fazla gıda, sıvı, mineraller ve vitaminlere ihtiyaç duyar. Bu katkıyı doğal yoldan sağlayabilmek için, hamilelikte düzenli olarak maden suyu tüketimi tavsiye edilir.

Maden suyu cilde yararlı mıdır ?

Maden suyu içerdiği zengin mineraller vücudumuzun birçok bölgesine olduğu gibi cilt için de yararlıdır. Hatta piyasada sprey şişelerine doldurulmuş ve yüze püskürtülerek kullanılan maden suları satılır.

Maden suyu böbrek taşı yapar mı?

Böbrek taşlarının oluşumunda ana neden, yetersiz miktarda sıvı tüketimidir. Başka bir deyişle, yaşamı boyunca yeterli ve düzenli miktarlarda su ve maden suyu tüketmeyen insanlarda böbrek taşı oluşumu hızla meydana gelir. Bu duruma gelmiş ve böbreklerinde taş oluşmuş insanların maden suyu tüketmeleri tavsiye edilmez ancak esas olan, düzenli ve yeterli miktarlarda su ve maden suyu tüketerek vücudumuzu bu gibi etkenlerden korumaktır.

Avrupa’da ve Türkiye’de kişi başına yıllık maden suyu tüketimi ne kadar?

Avrupa’da kişi başına yılda 150 litre maden suyu tüketirken bu oran Türkiye’de 3 litrenin altında. Ülkemiz aslında Avrupa’nın doğal mineralli sular açısından en zengin coğrafyasına sahip ancak, yıllık 65 milyon litre olan bu kaynağın sadece yüzde biri şişeleniyor, yüzde doksandokuzu boşa akıyor. Süt ve süt ürünleri tüketiminde de Avrupa ile aramızda benzer oranlar olduğu için, neticede ulusal beslenme kültürü ile bağlantılı ilginç tablolar ortaya çıkıyor. Örneğin bu beslenme kültürü sayesinde Avrupalı kemik erimesi gibi hastalıkları nadiren duyarken Türkiye’de belirli yaş ve cinsiyet gruplarında kemik erimesi oranları % 30’larda yaşanıyor. Bunun en önemli nedeni, yaşam boyunca düzenli olarak tüketilen süt ve doğal suların miktarlarındaki, bu yol ile alınan doğal kalsiyum takviyesindeki büyük farklılık.

Maden suyu son kullanma tarihinden sonra bozulur mu?

Maden suyu kapağı açılmaz ise kesinlikle bozulmaz. Ürünlere son kullanma tarihi konulmasının tek nedeni, dolumdan sonra belirli bir süre geçtiği zaman sadece kapak ve ambalajdan dışarıya karbondioksit gazı kaçması ve azalmasıdır.

Düzenli maden suyu tüketimi ile bazı hastalıklar arasında bağlantı var mıdır?

Maden suyunda zengin olarak bulunan minerallerden magnezyum, hücre içerisinde potasyumdan sonra en yoğun olarak bulunan katyondur. Hücre zarı, hücre içi ve hücre çekirdeğindeki birçok biyolojik olaylarda etkilidir ve kas ile sinirlerdeki elektrik uyarılarının iletilmesini sağlar. Kalp ve damar hastalıkları ile çok ilgisi vardır. Enfarktüs geçiren insanlarda magnezyum düşüklüğü saptanmıştır. Damar sertliğine yol açan damarlardaki yağ ve kalsiyum birikmesi de magnezyum eksikliğinden oluşur.

Sodyum vücut sıvılarında en fazla bulunan elementtir ve sıvı dağılımı ile sıvı dengesinin düzenlenmesini sağlar. Ayrıca asit-baz dengesi ve sinir uyarılarının taşınması en önemli görevlerindendir.

Kalsiyum vücudumuzda en fazla bulunan elementtir. Kemik yapısının yanı sıra kas kasılmalarının düzenlenmesine, sinir uyarılarının taşınmasına, hücre zarlarında iyon değişimine, hormonların, sindirim enzimlerinin ve nörotransmitterlerin salgılanmasına yardımcı olur. Yaşla ilgili kemik kayıplarını ve kırılmalarını önler. Kalsiyum sadece süt ve doğal sularda bulunur. İçerisinde kalori ve kolesterol olmadığı için maden suyu, kalsiyum açısından süte en iyi alternatif olmaktadır.

Bikarbonatlar, magnezyum, sitratlar, sodyum, flor ve kalsiyum maden suyunda bulunan doğal dengeleri ile, ürolojik hastalıkların seyri ve özellikle ameliyat sonrasında çok etkendir. Böbrek taşlarının tekrarlamasını önlemenin en kolay, en pratik ve doğal yolu bu sıvıları bolca tüketmektir.

Bikarbonatlı sular alkali yapıları sayesinde mide asiditesini nötralize eder ve bu özelliği nedeni ile peptik ülser hastalığının tedavisinde önemli rol oynarlar. Yine fonksiyonel mide ve bağırsak hastalıklarında semptomları azaltıcı etkileri vardır.

Kalsiyum ve magnezyum içeren sular bağırsak molaritesini azaltarak stress sonucu gelişen ishal gibi şikayetleri önlemede etkili olurlar. Sülfatlı sular safra salgılarını ve akımlarını arttırır.

Kalsiyum zengini doğal mineralli sular, menapoz döneminde kadınlarda ve ileri yaşlarda erkeklerde kemik erimesinin önlenmesi ve tedavisinde yeterli kalsiyum desteği sağlanmasında önemli bir seçenektir.
 
http://hekimce.com/index.php?kiid=2766

Bal arılarının ürettiği mucize propolis.

Bal arılarının ürettiği mucize propolis.

Bal arılarının ürettiği propolis meme kanserine çare mi?

Son dönemde gıda tüccarlarının en fazla sömürdüğü ürünlerden biri bal... Bol bol sahtesi üretilip satılsa da bu ‘gerçek’ balın sağlık kaynağı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kısa adı Arı Platformu olan Bal ve Diğer Arı Ürünleri ile Sağlıklı Yaşam Platformu da bal ve propolisin meme kanseri tedavisinde etkisinin araştırılması, antioksidan içerikleri ile biyoyararlılık özelliklerinin belirlenmesi ve İstanbul Ballı Bitkiler Herbaryumu’nun kurulması için İstanbul Teknik ve İstanbul Üniversitesi ile birlikte büyük bir projeye imza attı.

5 Temmuz’da kamuoyuyla paylaşılacak projenin her ayağı birbirinden önemli sonuçları ortaya koydu. Ancak bunlardan en heyecan verici olanı İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü (DETAE) tarafından yürütülen bal ve propolisin meme kanseri hücreleri üzerinde yok edici etkisi bulunduğunu kanıtlayan araştırma...

Meme kanseri için bir umut niteliğindeki çalışmayı yürüten DETAE’den Prof. Dr. Oğuz Öztürk meme kanseri hücre soylarında ve normal meme epitel hücrelerinde yürüttükleri araştırmada propolisin hastalıklı hücreyi öldürdüğünü söylüyor: “Gen seviyesinde bu derece ileri ve kapsamlı bir araştırma dünyada ilk defa yapıldı. En yaygın görülen üç farklı meme kanseri türünü inceledik. Bal arılarının ağaçlardan toplayarak oluşturduğu, kovanını korumak için izolasyon ve dezenfeksiyon malzemesi olarak kullandığı propolisin kanserli hücreyi intihara sürüklediğini gördük. Propolisin kemoterapinin etkisini de artırabileceğini düşünüyoruz. Ancak elimizde bununla ilgili kesin bir veri yok. Henüz hayvan ve insan deneyleri yapılmadı ama bunu da en kısa sürede gerçekleştirip hücre bazındaki gibi olumlu sonuçlar alacağımıza inanıyoruz.”

Arılar için önemli 10 İstanbul bitkisi

1. Kestane

2. Gümüşi ıhlamur

3. Erguvan

4. Ak üçgül

5. Engerek otu

6. Koca yemiş

7. İlkbahar püreni (funda)

8. Sonbahar püreni (funda)

9. Alıç

10. Ballı baba

Çayı Bal İle İçin

Projenin bir başka ayağı ise İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu tarafından gerçekleştirildi. Prof. Dr. Boyacıoğlu, toplam 65 bal, sekiz propolis, 29 polen ve 18 arı sütü numunesinin incelendiği projeyi şöyle anlatıyor: “Daha önce yaptığımız bir araştırmayla çaya bal ilavesinin antioksidan oranını yüzde 50’ye kadar artırdığını öğrenmiştik. Yeni araştırmada diğer arı ürünlerine yoğunlaşıp dünyada ilk kez bunların antioksidan oranlarını ve biyoyararlılıklarını belirledik. Arı ürünleri içinde en yüksek antioksidan kaynağı propolis. Örneğin propolis nar suyundan 62, domatesten 120 kat daha yüksek antioksidan içeriğe sahip. Polen ise domatese göre dört, böğürtlene göre üç kat daha fazla antioksidan içeriyor.”

Prof. Dr. Boyacıoğlu polen ve propolisin balla birlikte tüketilmesinin antioksidan etkiyi artıracağı görüşünde: “Balın antioksidan kapasitesi daha düşük ama biyoyararlılığı (yüzde 60) yüksek. Propolis veya poleni balla birlikte tüketirseniz hem kolay tüketir hem de yüksek miktarda antioksidan almış olursunuz.” Propolis ve polenin uygun saklama koşullarında bulunmazsa kısa sürede bozulacağını hatırlatan Prof. Dr. Boyacıoğlu bu ürünlerin mutlaka soğuk zincirde muhafaza edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Hebaryum Kuruldu

PEK çoğumuz İstanbul’da bal üretildiğinden bihaber. Oysa Çatalca, Silivri, Şile, Beykoz ve Sultanbeyli ilçelerinde arıcılık önemli bir geçim kaynağı ve İstanbul’da 130 bin arı kolonisi bulunuyor. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı da bu arılar için en önemli ballı bitkileri araştırdı ve Türkiye’de ilk defa bir ballı bitkiler arşivi oluşturuldu.

Araştırma için arıların ziyaret ettiği bitkilerden 800 civarında örnek toplandığını belirten İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Neriman Özhatay daha sonra üniversite bünyesinde bu bitkilerden bir herbaryum oluşturduklarını belirtiyor: “İstanbul’da arılar için önemli olan 200 kadar bitki çeşidi saptadık. Bu bitkilere ait arı kovanlarının çevresinden ve arıcılara sorularak toplanan 800 kadar örnek İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu (ISTE) içinde bal bitkileri herbaryumunda saklanıyor. Bal bitkileri herbaryumu özel amaç için oluşturulmuş, kurutulmuş bitki koleksiyonu ve ülkemizde bir ilk. Tüm bitkiler aynı zamanda tek tek fotoğraflandı, fotoğraflar 5 Temmuz’da İTÜ SDKM’de gerçekleştirilecek olan Arı Ürünlerinin Sağlık Üzerine Etkileri Sempozyumunda da sergilenecek. Yapılan bu çalışma kitap haline de getirildi.”
http://hekimce.com/index.php?kiid=5642
 

Beyne Zararlı Besinler

Beyne Zararlı Besinler 

Zihin Sağlığı Vakfı nın araştırmasına göre, yararlı yağların, vitamin ve minerallerin eksik alınması ile fast food tarzı beslenme, depresyon, Alzheimer ve şizofreniye neden oluyor.

İngiltere de yapılan bir araştırma, son zamanlarda halkın beslenme tarzındaki değişikliklerin zihin sağlığı üzerinde olumsuz sonuçlara yol açtığını gösterdi. Sustain adlı örgüt ile Zihin Sağlığı Vakfı nca desteklenen araştırmanın sonuçlarına göre, fast food tarzı beslenme ile yararlı yağların, vitamin ve minerallerin eksikliği depresyon, Alzheimer ve şizofreni ile doğrudan ilişkili.

Araştırmacılardan Courtney Van de Weyer, "Vücudu iyi beslemek, zihni de iyi beslemek anlamına geliyor" dedi. Araştırmaya göre, yemlerde kullanılan katkı maddeleri ve tarım ilaçları, hayvan organizmasında değişikliğe yol açıyor. Bu nedenle de insanlar, omega 6 adlı yağ asidini, omega 3 ten çok daha fazla tüketir hale geliyor. Bu dengesizliğe vitamin ve mineral eksikliği de eklenince, depresyon ve hafıza sorunları ortaya çıkıyor. Araştırma raporunda, beslenme tarzında aminoasitlere, özellikle de balık tüketimine daha fazla yer verilmesi gerektiği belirtiliyor. Beyne faydalı yiyecekler: Sebzeler (Lifli olanlar) Tohumlar ve fındık Meyve Buğday, kepek Organik yumurta Organik olarak yetiştirilen ya da vahşi olarak avlanan balıklar (Özellikle yağlı olanlar)

Beyne zararlı yiyecekler:

Kızartılmış fast food yiyecekler

Rafine edilmiş ve işlenmiş besinler

Alkol Şeker Çay ve Kahve

Besinlere konulan bazı ek maddeler

Tarım ilacı içeren besinler
 
http://hekimce.com/index.php?kiid=3264

21 Şubat 2014 Cuma

HANGİ YAŞTA NE YEMELİYİZ? YAŞA GÖRE BESLENME…

HANGİ YAŞTA NE YEMELİYİZ? YAŞA GÖRE BESLENME…


YAŞA GÖRE BESLENME…
Sağlıklı bir ömür sürdürebilmek doğru beslenme ve yaşam koşullarını oluşturabilmek ile çok yakından ilgilidir. Hangi yaşta nasıl besleneceğimizi öğrenmek ise hayati önem taşır. Çocukluk ve gençlik dönemlerimizde süt ve süt ürünleri ön plana çıkarken, olgunluk dönemlerimizde antioksidan gıdalar ve temel aminoasitlerden yüksek besinler almamız gerekir.
Ayrıca yaşa göre beslenme sağlıklı bir metabolizmayı da beraberinde getirir. Böylelikle vücudumuzu ve iç organlarımızı hasarlara karşı koruruz. Her yaşa göre özel bir beslenme planı oluşturulmalıdır.
İşte Yaşa Göre Beslenme Planlaması
11-13 Yaş: Kalsiyum zengini gıdalar… Süt, süt ürünleri. Taze meyve ve meyve suları, ıspanak, biber, brokoli gibi kalsiyum zengini sebzeler tüketilmesi gerekir.
11 13 yaş 199x300 HANGİ YAŞTA NE YEMELİYİZ? YAŞA GÖRE BESLENME...
13-18 Yaş: Demir zengini yağsız kırmızı et, deniz ürünleri… Sebze-meyveler… Tahıllar, demir zengini gıdalar tüketilmesi gerekir.
13 18 Yaş 199x300 HANGİ YAŞTA NE YEMELİYİZ? YAŞA GÖRE BESLENME...
18-25 Yaş: C vitamini… Taze meyve ve sebzeler C vitaminin en değerli kaynaklarıdır. Bu yaş grubunda da yeterli miktarda kalsiyum gerekir.

18 25 Yaş 300x199 HANGİ YAŞTA NE YEMELİYİZ? YAŞA GÖRE BESLENME...
25-30 Yaş: Folik asit alımını arttırmak gerekir. Folik asit ihtiyacını yeşil yapraklı sebzelerle, pek çok meyve ve özellikle portakal suyuyla, bakliyatlarla karşılamak mümkün.
30 35 yaş 300x199 HANGİ YAŞTA NE YEMELİYİZ? YAŞA GÖRE BESLENME...
30-35 Yaş: Öncelik antioksidan gücü yüksek gıdalar… Bu beslenme tarzı sadece genç ve sağlıklı görünüm kazandırmakla kalmaz, bağışıklığı güçlendirir, enerji seviyesini yükseltir. Antioksidan gücün olağanüstü faydasından yararlanmak istiyorsanız, bol bol sebze ve meyve yemeye taze ve renkli sebze ve meyvelere yönelmeye itina göstermek gerekir. En kırmızılardan karpuz, domates, pembe greyfurtla likopen; en sarılardan kayısı, mango, havuçla karotenoid; en mor kırmızılardan siyah dut, vişne, kiraz ve üzümle proantosiyanidin almak gerekir.
35-40 Yaş: Biyolojik değeri yüksek, temel aminoasitlerden zengin hayvansal proteinler; yeterli miktarda B vitamini ve kalsiyum. Bütün tahıllar, B vitamini zengin gıdalar, kepekli ekmekler; kalsiyum için yarım yağlı süt ve süt ürünleri; balık, hindi ve tavuk hayvansal protein ihtiyacını karşılamak için en değerli kaynaklardır. Daha çok yoğurt, sebze-meyve ve bakliyat tüketmek gerekir.
35 40 Yaş 300x199 HANGİ YAŞTA NE YEMELİYİZ? YAŞA GÖRE BESLENME...
45-50 Yaş: Toplam kalori alımlarını azaltmak, daha az yağ ve bol posa tüketmek önemlidir.40’lı yaşlara gelindiğinde gençlik günlerindeki kadar çok kaloriye ihtiyaç yoktur. Uygulanacak diyetinizin doymuş yağ ve kolesterolden fakir, Omega-3 yaş asitlerinden zengin deniz ürünleri, soya ve soya ürünleri, ceviz, fındık gibi kuru yemişleri ihtiva etmelidir. Bitkisel Omega-3 kaynakları olan keten tohumundan ve keten tohumu yağından, cevizden, ceviz yağından ve semizotundan bol bol yararlanılmalıdır.
45 50 Yaş 199x300 HANGİ YAŞTA NE YEMELİYİZ? YAŞA GÖRE BESLENME...
50-60 Yaş: Zayıflayan kemiklerin kalsiyum ihtiyacı fazlaca artar.  Bu dönemde daha az kalorili beslenmek, daha az yağ tüketmek, zeytinyağından yararlanmak, antioksidan zengini sebze ve meyvelere öncelik vermek şarttır.
Soyalı yiyecekler, keten tohumu ve tahıllar bu dönemde düşen hormon seviyelerini desteklemek için yararlıdır.
60 yaş 188x300 HANGİ YAŞTA NE YEMELİYİZ? YAŞA GÖRE BESLENME...
60 Yaş Önemli: 60 yaş sonrasında beslenme çok önemlidir. B Vitamini yanında kalsiyum açısından da yeterli, temel yağ asitlerinden, temel aminoasitlerden ve posadan zengin bir beslenme tarzı olmalıdır. Beslenme biçimi hipertansiyon, şeker hastalığı, ateroskleroz durumuna göre özel planlanmalıdır.

Bitkisel Sabunlar ve Faydaları



Bitkisel Sabunlar ve Faydaları

Günümüzde gittikçe çoğalan kozmetik ürünleri beraberinde bazı sakıncaları da getirmektedir. Özellikle doğal olmayan, birçok farklı maddenin karışımıyla oluşturulan güzellik veya temizlik ürünleri sağlığımız için tehlike oluşturabiliyor. Herşeyin en güzeli en doğalıdır prensibinden hareketle üretilen doğal ve bitkisel özlü sabunlar ve şampuanlar ise gerçekten emsallerine göre hem yan etkilerinin olmaması, hem de natürel olmaları açısından daha çok kullanılan ve tavsiye edilen ürünler olmaktadır. Erkek ve kadınların sabunlar ve şampuanlar ile ilgili merak ettikleri sorulardan bazıları şunlardır: Doğal sabunlar neye iyi gelir ? Neden kullanmalıyım ? Bitkisel şampuanlar ve bitki özlü sabunların faydaları ve özellikleri nelerdir ? şeklinde özetleyebiliriz. Kısaca bu sorulara yanıt arayacağız.
Doğal ve Bitkisel Sabunlar ile Bitki Özlü Şampuanların Faydaları ve Özellikleri Nelerdir ?
Kil Sabunu Neye iyi Gelir ? Cildinizde özellikle yüz bölgenizde oluşabilecek siyah nokta oluşmasını engelleyici etkisi vardır. Cildinizi hem temizler, hem de sıkılaşmasını sağlar.  Kil sabunu ayrıca cildinizdeki fazla suyun atılarak, zararlı toksin maddelerden vücudunuzun arınmasını sağlar.
Papatya Sabununun Faydaları : 30′lu yaşlardan itibaren sıklıkla ortaya çıkmaya başlayan göz altı torbalarına karşı oldukça faydalıdır. Selülitlerin tedavisinde de papatya sabunu kullanılmaktadır. Ciltteki istenmeyen lekeleri temizler, ayrıca egzama için de çok faydalıdır.
Lavanta Sabunu, Faydaları ve Özellikleri : Cildinizin düşmanları olan akneler ve sivilcelere karşı faydalıdır. Siyah noktaları engellemekte yararlıdır. Ayrıca vücudunuzdaki yanıklara karşı da faydalıdır.
Çilek Sabununun Faydaları : Çilek sabunu cildinizde oluşabilecek olan pullanma ve kırışıklığı önleyici bir özelliktedir. Antioksidan özelliği vardır. Saçlarınızı da besleyicidir.
Keçi Sütü Sabunu : Keçi sütünden yapılan bu sabun ile cildinizin nem dengesini sağlayabilir, cildinizi daha yumuşak bir hale getirebilir ve daha sıkı bir cilde sahip olabilirsiniz.
Zeytinyağı Sabunu : Birçok faydası olan ve doğal zeytinyağından üretilen bu sabunlar, cilt hastalıklarına karşı çok faydalıdır. Daha parlak bir cilde kavuşmanızı sağlar. Saçlarınızı hem besler hem de güçlendirir. Vücutta oluşabilecek egzama, sivilce ve akne gibi olumsuz durumlara karşı çok yararlı bir sabundur.
Kayısı Sabunu ve Faydaları : Kayısı bitkisinden üretilen bu sabunların, yaşlanmayı engelleyici etkisi olduğu, cildinizin yağ oranını dengelediği, sivilce, akne gibi sizi rahatsız eden lekeleri ortadan kaldırdığı bilinmektedir.
Bu yazımızda sizlere bitkisel sabunların faydaları, özellikleri konusunda kısaca bilgiler vermeye çalıştık. Faydalı olması dileğiyle…

http://www.sevgimiz.net/bitkisel-sabunlar-ve-faydalari

HER SORUNA KARŞILIK BİTKİSEL SABUNLAR…


sabun 1 300x225 SABUN DÜNYASI: BİTKİSEL SABUNLAR VE FAYDALARI

RENGARENK VE HER SORUNA KARŞILIK BİTKİSEL SABUNLAR…
Sabunlar, birçoğumuz için büyülü bir dünya… Kokularıyla, renkleriyle, şekilleriyle sabun tutkunları için çok keyifli bir alan. Bir de bitkisel ve doğal yoldan yapılan sabunların sağlığımıza ve cildimize yaptığı katkıları düşünürsek sabun dünyası daha da çekici bir hal almaya başlıyor.
İşte Bazı Sabun Çeşitleri ve Kullanım Alanları
sabun 2 300x225 SABUN DÜNYASI: BİTKİSEL SABUNLAR VE FAYDALARIsabun 3 300x225 SABUN DÜNYASI: BİTKİSEL SABUNLAR VE FAYDALARI
YASEMİNLİ Sabun… Kuru ve Hassas Ciltler için

MANGO, ÇİLEK, KAVUN, ANANAS KAVUN ve DAMLA SAKIZLI Sabunları… Kuru Ciltler için
ARGAN YAĞLI Sabun… Anti – Aging, Yenileyici bir etki için

LAVANTA, KÜKÜRTLÜ Sabunlar… Yağlı Ciltler için

KİVİLİ Sabun… Yağlı ve Sivilceli Ciltler İçin

BİBERİYE, ISIRGAN OTLU Sabun… Yağlı Saçlar için

YLANG YAĞLI Sabun… Saç Dökülmesi için

KÜKÜRTLÜ Sabun… Saç Dipleri Sivilceleri için

LİMON, ELMA, İNCİ TOZLU BALLI Sabunları… Tüm Cilt Tipleri için

KEKİKLİ Sabun… Sedef sorunları için

SAFRAN Sabunu… Romatizma ve egzama için

TARÇINLI BALLI Sabun… Çil, Sivilce ve Çatlak sorunları için

MENEKŞE Sabunu… Sivilce lekeleri için

SALYANGOZ ÖZLÜ Sabun… Leke ve kırışıklık için

GÜL Sabunu… Onarıcı ve gerginleştirici

KEÇİ SÜTLÜ Sabun… Besleyici ve Rahatlayıcı

SAF ZEYTİNYAĞLI AYVALIK Sabunu… Besleyici, kırışıklık giderici, onarıcı, yumuşatıcı

NAR ÖZLÜ, PORTAKAL, DENİZ TUZLU YOSUN Sabunları… Selülit için
- See more at: http://www.endogalindan.com/sabun-dnyasi-btksel-sabunlar-ve-faydalari/#sthash.pDm2lyso.dpuf

20 Şubat 2014 Perşembe

Odaklanmanızı kolaylaştıracak 4 ipucu

Odaklanmanızı kolaylaştıracak 4 ipucu


Yapmanız gereken önemli işer var ama siz hala saçma sapan şeylerle uğraşmaktan asıl işinize başlayamadınız mı? Öyleyse Pudra.com’un konsantrasyon artırıcı önerilerine bir göz atın deriz.
Dikkatinizi toplayamamaktan yana sıkıntı çekiyorsanız ve “Bende mutlaka dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu var" diye düşünüyorsanız yanılıyor olabilirsiniz. Bu sorun ne bir hastalık ne de kişisel bir özellik... “O zaman ne peki?" dediğinizi duyar gibiyiz. Sizinki sadece bir alışkanlık olmasın sakın?
Etrafımızda bunca dikkat dağıtacak şey varken, odaklanma sorunu yaşamak oldukça normal sayılabilir. Teknolojiyle birlikte bir şeylerden geri kalacakmışız hissi, dikkatlerimizi dağıtan etkenlerin başında geliyor. Özellikle bilgisayar başında çalışanlar ya da ödevini, dersini bilgisayar aracılığıyla yapanlar, teknolojinin odak kurbanları arasındaki en geniş kitleyi oluşturuyor.
Odaklanma sorununu ortadan kaldırarak, işlerinizi zamanında ve dikkatli bir şekilde yapmak için Pudra.com’un küçük ama etkili önerilerini deneyebilirsiniz.

Kafein almak yerine egzersizi deneyin

Gün içinde canlanmak için beyninizin size ‘kafein, kafein’ diye yalvardığını mı hissediyorsunuz? Tabii bu his karşısında uyarıcı etkisi bilinen kafeinli ürünleri tüketmekte bir sakınca görmüyorsunuz. Sonuç olarak da kendinizi daha dinç ve canlı hissediyor, odaklanmakta zorluk çekmiyorsunuz.
O zaman size kafeinden daha faydalı ve uzun süreli bir etki sağlayacak başka bir yöntem öneriyoruz: Egzersiz!
Egzersiz yapmak beynin öğrenme ve depolama işlevlerini gerçekleştirmesi için tetikleyici bir etki yapıyor. Özellikle aerobik yapmak, beynin dikkatle ilgili bölgelerinde anlık ve uzun vadeli bir geliştirici etki yaratıyor. 

Daha çok su için

Susuzluğun dikkat eksikliğine sebep olduğu hep vurgulanan bir şey. Vücudumuzun yaşamak için en önemli kaynaklarından biri olan su, özellikle yazın terleme yoluyla daha da eksildiği için, yerine tekrar yeterli miktarda su konması gerekiyor. Yapılan araştırmalarda spordan sonra yeterli miktarda su almayan kadınların, su kaybı yüzde ikiden az bile olsa, konsantrasyonlarını toplamakta zorlandıkları gözlemlenmiş.
Susamak ise sıvı kaybının bir ölçütü olmamalı. Dikkat kaybı yaşamaya başladığınız anda, bunun su içmeniz gerektiğine dair bir işaret olduğunu anlayın ve hemen su için. 

Delta uykusunu aksatmayın

Konsantrasyon eksikliğine sebep olan bir diğer faktörse delta uykusunun yetersizliği. Delta uykusu, REM uykusu öncesinde yavaş dalgaların aktif olduğu, yani derin uykuya geçilen bir uyku safhası. Bu uyku safhasında delta dalgaları yardımıyla bilişsel işlevler pekişiyor ve güçleniyor.
Eğer uzun bir süre günde yedi saatten az uyuyorsanız, delta uykusunu atlıyorsunuz demektir. Dolayısıyla gün boyunca odaklanma sorunu yaşamanız söz konusu olabilir. Bu sorunu çözmek adına iki hafta boyunca yedi ila dokuz saat arası düzenli uyumayı deneyin. Eğer konsantrasyonunuzda herhangi bir gelişme olmazsa, uyku uzmanına giderek uyku apnesi gibi bir rahatsızlığınızın olup olmadığına baktırmanız gerekebilir.

Ayak parmaklarınızı oynatın

Hiç, bir konuşma sırasında kendinizi hem milyonlarca şey düşünürken hem de dalgın dalgın kafanızı sallarken yakaladınız mı?
Toplumdaki hareketlilik sayesinde sürekli yeni şeylerin beklentisi içindeyiz. Özellikle de sosyal medya aracılığıyla bitmek bilmeyen durum güncellemelerinin, paylaşımların yaşanması sonucu, olanları takip etmekte bile zorlanıyoruz. Hal böyle olunca artık durağanlık bizlere sıkıcı gelmeye başlıyor ve sürekli uyarılma, yeni şeyleri takip etme isteği içine giriyoruz. Bunun sonucunda da kaçınılmaz olarak konsantrasyon bozukluğu yaşıyoruz.
Daha dikkatli bir dinleyici olmak için dikkatinizi parmaklarınıza verin ve onları oynatın. Bu farkındalık hilesiyle bulunduğunuz yere geri döneceksiniz.
Kaynak: http://www.pudra.com

Zekayı geliştiren yiyecekler

 zekayı geliştiren yiyecekler

Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktiriyor.
Bitter çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.
Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.
Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.
Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.
Üzüm suyu: Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor
Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.
Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.
Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.
Hergün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli oldukları biliniyor. Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla daha iyi sonuç almayı sağlıyor.
Odaklanma” için ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren yiyeceklerin yenmesini öneriliyor.
Zencefil: Uzmanlar yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini öneriyor. Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını söyleyen diyetisyenler “Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir” önerisinde bulunuyor.
Lahana: Tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlar
Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.
Kaynak: http://Gazeteport

19 Şubat 2014 Çarşamba

Şifa kaynağı pekmez...

Şifa kaynağı pekmez...

Pekmez, tadıyla damakları şenlendirirken, besleyiciliğiyle de şifa kaynağı olarak mutfağımızdaki yerini alıyor.


Şifa kaynağı pekmez...
Üzüm, incir veya dut gibi tatlı meyvelerin ezilerek kaynatılmasıyla üretilen, Anadolu’ya özgü, yoğun ve tatlı bir şurup olan pekmezin üzümden yapılanı pek tatlı, duttan yapılanı ise biraz acımsıdır.
Pekmeze koyu rengini ve kıvamını veren, kaynatma işlemi sırasında kestirilen şıranın içindeki şekerlerin karamelize olup kararması ve koyu bir kıvam almasıdır. Pekmez kaynatılırken önemli olan husus bir kere kaynatılmasıdır. Şıra kaynayınca eksilme olacağından bu eksilme yerine yeniden şıra doldurulmalıdır. Aksi taktirde pekmezin kalitesi bozulur. Karışım kaynamaya başlıyor ve pekmez kokusu yayılmaya başlıyorsa kıvama gelmiş demektir. Bununla beraber vakumlu ortamda daha düşük ısılarda açık renkli pekmez de üretiliyor ve buna "tatlı cıvık pekmez" deniyor. "Günbalı" denen pekmez ise şıranın geniş kaplarda, güneş altında suyunun buharlaştırılmasıyla elde ediliyor.
Tatlı cıvık pekmeze maya eklenip, hava emdirilince de “katı pekmez” elde ediliyor. Pekmezin besin değerleri, kullanılan meyveye göre değişkenlik göstermekle birlikte, karbonhidrat içeriği dolayısıyla (1,276kJ / 305 kcal) iyi bir enerji kaynağıdır. B1, B2 vitaminleri ve çeşitli mineral maddeler içerdiğinden faydalı bir ilaç olarak biliniyor. Sindirim sisteminde parçalanmaya gerek kalmadan kolayca kana karıştığı için kan yapıcı özelliği de var.
PEKMEZ ÇEŞİTLERİ
Üzüm pekmezi
Üzümden elde edilen pekmez türüdür. Vücutta kan yapımında kullanılması, enerji vermesi, iştah açması belirgin özelliklerindendir. Mide, bağırsak ve böbrek ler üzerine olumlu etkileri vardır. Damar sertliğine iyi gelir ve kan dolaşımını kolaylaştırır.
Dut pekmezi
Duttan elde edilen pekmez türüdür. Anemik hastalarca besin olarak alınması çok yararlıdır. Özellikle mide hastalıkları, ülsere iyi gelir. Astım ve bronşit hastalıklarında, soğuğa karşı vücut direncinin arttırılmasında kullanılır. Sporcular için enerji deposudur. Bebeklerin ve çocukların zeka ve bedensel gelişimine yardımcı olur. Gargara halinde ağız ve boğaz hastalıklarında da etkilidir. Çocuklarda sıklıkla rastlanan pamukçukta da tedavi edici olarak kullanılır.
Harnup (keçiboynuzu) pekmezi
Keçiboynuzundan elde edilen pekmez türüdür. Ege ve Akdeniz yöresine has bir pekmez türü olmakla birlikte en faydalı pekmez türlerinden biridir. Doğal ve katkısız olanını tüketmek iyidir. Glikoz katkılı olanlar fayda yerine zarar verebilir. Nefes darlığına karşı oldukça etkilidir. Kolestrolün düşürülmesinde, tansiyonun dengelenmesinde yardımcıdır. Kalbe faydalıdır, kalp çarpıntısını önler. Vücudu güçlendirip, yeniler. Anemik hastalarda oldukça faydalıdır. Ayrıca dişleri ve kemikleri güçlendirici etkisi de vardır. Bağırsakları hareketlendirir. İyi beslenmesi gereken çocuklar ve gebeler için oldukça faydalı bir besin kaynağıdır. Bağırsak kurdu, tenya, solucan gibi bağırsak parazitlerini temizler. İçerdiği A , B, B2, B3, D vb. vitaminler dolayısıyla doğal güç ve besin kaynağıdır.
Andız (ardıç) pekmezi
Andız ağacının meyvelerinden elde edilen pekmez türü, andız kozalaklarından elde edilen "andız özü"yle yapılır. Harnup pekmezi gibi bu pekmez de Mersin ve çevresinde sık yapılan bir pekmez türüdür. Bronşit, öksürük, sarılık, kaşıntı, egzama, mide bulantısı, akciğer ve karaciğere faydalı bir pekmezdir. Kan yapıcıdır ve enerji verir.
Faydaları • İyi bir karbonhidrat ve enerji kaynağıdır, mineralleri yoğun olarak içerir.
• Günlük kalsiyum, demir, potasyum ve magnezyum gereksiniminin büyük bir kısmını karşılar.
• Yüksek miktarda krom içerir. Dokuların krom içeriği hamilelikte ve yaşla büyük ölçüde azalmaktadır. Bunu dengeler.
• Araştırmalar pekmezin thiamin, riboflavin ve demir açısından baldan daha zengin olduğunu ortaya koymaktadır

http://www.milliyet.com.tr/sifa-kaynagi-pekmez--alternatiftip-1310183/

İNCİRİN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR

 

 
İNCİRİN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR
Uzmanların en mükemmel meyve olarak değerlendirdikleri incir, bilinen en eski meyve olmasına rağmen yeni yeni keşfediliyor. Kuran'ı Kerim'de de adı geçen incirin sayısız faydaları var. Besin değerinin yüksekliğiyle dikkati çeken incirde süttekinin 2 katı kalsiyum olduğunu ifade eden uzmanlar, meyveler arasında yüzde 74 ile en yüksek şeker oranına sahip incirin en tatlı meyve olduğunu kaydediliyor.
.:.Yaş incirin kurutulduğunda bünyesindeki kalsiyum 4.6 kat artıyor.
İncir içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler:incirin içerdiği kalsiyum, diğer besinlerdekine göre daha kolay sindirilir. Süt içemeyen kişilerin incir yemeleri öğütlenir.
.:.Enerji verir
.:.Vitamin ve mineral bakımından zengin bir gıdadır.
.:.Kabızlığı gideren incirin bağırsaklardan toksik maddelerin atılması, kandaki kollestrol seviyesinin düşürülmesi gibi faydaları da vardır.
.:.Bağırsak iltihabı olanlar inciri çok yemelidir.
.:.İncirin kurutulmuşu çok değerli olup, iyi bir besin kaynağıdır. Balgam söktürücü, yumuşatıcı olarak kullanılır.
.:.Ayrıca kış aylarında vücudun direncini arttırır,  pek çok sağlık sorununa karşı güç ve dayanıklılık kazandırır.
.:.İncirin bünyesinde şeker, albüminli maddeler, organik asitler, pektin, provitamin, A, B1, B2, C vitaminleri, magnezyum, kükürt, fosfor ve unlu maddeler bulunur.
.:.İnciri cevizle birlikte yerseniz hem vücudunuzu zehirlerden korur, hem de bronşite iyi gelerek öksürüğü keser. Nezle için de faydalıdır.
.:.İnciri sütle ya da sirkeyle eğer oda olmazsa yalnızca zeytinyağına batırıp yiyerek basur şikayetinizi ortadan kaldırabilirsiniz.
.:.Sesiniz kısıldığında hemen bir inciri bir su bardağı kadar sütün içine koyup bir cezvede kaynatın. Ilık ılık bu şurubu için, çok yararını göreceksiniz.
.:.Yaş dalları kırıldığında akan sütümsü beyaz sıvı, nasır ve siğillere sürülür.
.:.Yaşı kurusundan daha fazla tercihe şayan olan incir vücuda kuvvet verir. Anasonla beraber yenen incir hem kan yapar, hem de şişmanlatır. Bağırsak iltihabı olanlar inciri çok yemelidirler.
.:.Kuru incir, içerdiği protein miktarı yönünden fakir, sentezinde kullanılan aminoasit çeşidi açısından zengindir, bu nedenle hücre gelişimini destekler.
.:.Ayrıca kuru incir, boğaz ağrısı bronşit ve öksürüğe de faydalıdır.

KAMKAT (Kamquat) MEYVESİ ~

 
 
                          ~ KAMKAT (Kamquat) MEYVESİ ~

“Kamkat” meyvesi, turunçgiller içinde ‘küçük mücevher’ olarak adlandırılan bir çeşittir. Kamkat Çincede altın portakal manasına gelir. Anavatanının Çin olduğuna inanılır. Dünyada kabuğu ile beraber yenilen tek narenciye çeşididir. Biçimi tıpkı limona, rengiyse tıpkı portakala benzer. Ama limon ve portakalın kabuğunu soyarak yersiniz; kamkatın kabuğunu soymanıza gerek yoktur. Kokusu bergamotu andırır ve elinizde tuttuğunuz kamkatın kokusu uzun süre gitmiyor. Tadı çok tatlıdır.

Kamkat, çiğ olarak tüketilebilindiği gibi, reçel, marmelat, meyve suyu, şekerleme, kek, pasta yapımında da kullanılıyor.

Evlerde, salonlarda, balkonlarda yetiştirilebilen belki de tek meyve ağacı kamkatdır. Minyatür portakal olarak da bilinen kamkat, hem vitamin kaynağı hem de süs bitkisi olarak 5 yıldızlı otellerin iç mekan düzenlemesinde peyzaj malzemesi olarak da kullanılmaktadır.

Dünya da, Çin, Japonya, Amerika, Porto Riko, Guatemala, Kolombiya, Brezilya ve Güney Hindistan da yetişir.

Ülkemizin çeşitli bölgelerinde yetiştirilmeye çalışılmış ama en iyi meyve oluşumu Rize ilinde sağlanmıştır. Rize'ye 50-60 yıl önce Batum'dan gelmiş.

 *FAYDALARI*
- C vitamini yönünden çok zengindir. 100 gramında 151 miligram C vitamini var.
- kabuğu ile beraber yenildiğinde gribal enfeksiyonları önlemede önemli rol oynamaktadır.
- A, B1, B2, B3 ve Kalsiyum da içerdiğinden Sinir sisteminin düzenli çalışmasını sağlar.
- Kemik erimesine karşı etkisi vardır.
- Böbrek taşlarının oluşumunu engeller.
- Diş etlerini kuvvetlendirir.
- Akciğerleri geliştirir.
- Yaşlanmayı yavaşlatır.
- Yaraların hızlı iyileşmesine katkısı vardır.
- Kolesterolü düşürür...

18 Şubat 2014 Salı

Mide Şikayetlerini Azaltmanın Yolları

IMG Ust

Mide Şikayetlerini Azaltmanın Yolları


Bahar sonu ve yaz başlangıcı, mide sorunları yaşayanlar için en sancılı dönemdir. Öyle ki yıl içinde hastaneye başvuranların yaklaşık yüzde 25'i mide ve bağırsak sorunları yaşarken, mevsimsel geçiş dönemlerinde bu şikayetler 3 kat artıyor.

Mevsimsel farklılıklar mide sorunlarını nasıl etkiliyor, genetik yatkınlık bu şikayetlerin yaşanmasında ne kadar etkili, bu dönemlerde hangi gıdalar tüketilmeli?

Aile Hastanesi Bahçelievler İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Uslu, mide sorunları ve alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi.

Bozulan mide tabakası hastalıklara zemin hazırlıyor

Gastrit, ülser, reflü gibi hastalıklar en sık karşılaşılan sindirim sorunları arasında yer alıyor. Bu sorunların oluşmasına ise sindirim sistemini koruyan bariyer tabakanın bütünlüğünün bozulması neden oluyor. Alerjenler, işlenmiş ürünlerin tüketilmesi, kirli sular nedeniyle artan asit salgısı ve midede var olan helikobakteri pilori mikrobu, mide tabakasının bozulmasında büyük rol oynuyor.

Koruyucu tabakanın altındaki doku, mide salgılarına karşı hassastır ve oluşan irritasyon bu tabakada bir iltihap meydana getiriyor. Midedeki ve onikiparmak bağırsağındaki iltihap yüzeysel olduğunda gastrit, daha derin tabakalara indiğinde ise ülser olarak karşımıza çıkıyor. Yine benzer şekilde mide salgılarının yemek borusuna doğru geri kaçmasına bağlı olarak, yemek borusu iltihaplanması meydana geliyor ve reflü oluşuyor.

Mide sorunlarına karşı alınacak özel önlemler

Bahar ayları ile birlikte artış gösteren şikayetleri önlemek ya da azaltmak için beslenme düzeninde bir takım kurallara özelikle dikkat etmek gerekiyor.

Kızartmalarla, asitli içeceklerden uzak durun: Kızartmalar ve asitli içecekler, midedeki bariyer tabakayı doğrudan tahriş ediyor. Bu tahriş midenin asit salgısı bozulmasına, sonuç olarak da yemek borusu ,mide ve onikiparmak bağırsağının yüzeyinde tahriş oluşmasına neden oluyor.

Çok soğuk su, buzlu meyve suyu ve fazla miktarda dondurma tüketmeyin: Bu gıdaların tüketilmesi gerek yemek borusu gerekse midede spazma neden oluyor.

Çay, kahve ve kolalı içecekleri içmeyin: Kafein ve tein içeren bu içecekler, mide yapısı ve asit düzenini bozuyor. Bu içecekler fazla tüketildiğinde, içeriğindeki tein yemek borusu ve mide arasındaki bölgenin gevşemesine ve mide asidinin geriye kaçışının kolaylaşmasına neden oluyor.

Saat 20.00'den sonra yemek yemeyin: Geç saatlerde yemek yenildiği takdirde, gece boyunca sindirim işlemi devam ediyor ve yatar pozisyonda mide içeriği daha kolay yemek borusuna kaçıyor. Midenin dinlenme periyodu olmadan çalışması, hazımsızlık sorunları dışında kiloya da davetiye çıkarıyor.

Süt ve süt ürünleri tüketin: Süt ve süt ürünleri, şişkinlik ve gaz şikayeti yaratmadığı sürece tüketilebilir. Ancak ülserli hastaların, çok fazla bu ürünleri tüketmesi önerilmiyor. Çünkü başlangıçta mide asidini nötralize etmekle beraber sonrasında daha fazla asit salgılanmasına neden oluyor.

Çiğ sebzelerden uzak durun: Özellikle kabuklu sebzeler, mideye daha fazla dokunuyor. Ancak mide rahatsızlığı yaratmıyorsa, kişisel hassasiyetler ve gıda alerjisi söz konusu değilse tüketebilirsiniz.

Tahıllı ürünleri tercih edin: Bu tür ürünler, içerdiği lif ve zengin K vitamini sayesinde mide ve bağırsak hareketlerini düzenliyor ve  tahrişi azaltıyor.

Aşırı miktarda kırmızı et tüketmeyin: Etin sindirilmesi için mide ve onikiparmak bağırsağı daha fazla asit salgılamak durumunda kalıyor. Bu durum da organların zarar görmesine neden oluyor.

Tuzu azaltın: Özellikle kronik mide şikayetleri olanlarda tuz, kanser gelişiminde bir risk teşkil ediyor.

Uyku düzenine dikkat edin: Uykusuzluk ve yorgunluk sırasında salgılanan stres hormonları nedeniyle mide ve bağırsak sistemi zarar görüyor.

Mide hastalıkları açısından risk taşıyanlar...

Ailesinde mide rahatsızlıkları ve mide kanseri bulunanlar, fazla kilolular, kan grubu A veya 0 olanlar, midesinde helikobakter pilori mikrobu bulunanlar, stres altındakiler, sigara içenler, başka hastalıkları nedeniyle ağrı kesici ve romatizma ilaçları kullananlar, fazla tuz ve et tüketenler, sebze ve meyveden fakir beslenenler mide hastalıkları açısından riskli grupta yer alıyor.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Kuru Meyvelerin Mucize Yararları

IMG Ust

Kuru Meyvelerin Mucize Yararları


Sağlık açısından kuru meyveler son derece önemlidir. Antioksidan zengini kuru meyveler, sinir sistemini korur, enerji verir ve kan yapımında mucizeler yaratır.

Kuru meyveler, yaş meyvenin içerdikleri % 80-95 oranındaki suyun % 10 - 20 oranlarına düşürülmesi ile elde edilirler. Bu ''kurutma'' işlemi sonrası, C vitamini dışında bütün minerallerin korunduğu kuru meyveler, vücudu yüksek antioksidan potansiyelleri ile öncelikle serbest radikallere karşı korurlar. Türk damak tadına en uygun kuru meyveler arasında kayısı, erik ve elma yeralmaktadır. İşte bu 3 kuru meyvenin faydaları:

Kuru kayısı: Besleyici ve potasyum açısından çok zengindir. Sindirim sorunlarına iyi gelir; stresi ve  kansızlığı önler. İçerdiği A vitamini, akne gibi cilt bozukluklarını önler. Büyümeye yardımcıdır, görme fonksiyonlarını güçlendirir, şeker hastalığının gelişimini engeller ve bağışıklık sistemini korur. İçerdiği potasyum başta kalp kasları olmak üzere tüm kasların ve sinirlerin iyi çalışmasını sağlar. Kayısı lifli bir meyvedir. Lifli besinlerin, kan şekerinin dengeli yükselmesini sağladıkları ve zararlı maddelerin bağırsakta kalma süresini kısalttıkları için kanserden korunmada faydalı oldukları saptanmıştır.

Kuru erik: Bol miktarda B1, B2, B3, B6, A, C ve E vitamini içerir. Mürdüm eriğinin, bağırsakları çalıştırıcı etkisi bilinmektedir. İçerdiği zengin potasyum ve magnezyum mineralleri nedeniyle, tansiyon, karaciğer, kalp, böbrek ve romatizma hastaları ile tuzsuz rejim yapanlara önerilir. Güçlü antioksidanları ile kalp hastalıklarına yakalanma ve kriz riskini azaltıcı etkisi bulunmaktadır.

Kuru elma: Besin değeri dışında nefes darlığı ve kalp hastalıklarına karşı koruyucudur. Vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı olur. Lifli olduğu için bağırsakları temizler. Karaciğerinden şikâyet edenler, romatizmalılar ve hatta şeker hastaları bile faydalanabilirler. Elma yatıştırıcı, uyku vericidir ve baş ağrılarına iyi gelir. Kabuğuyla küçük parçalara böldüğünüz elmaları, kaynatarak içine isterseniz limon, portakal ve tarçın koyarak, çay olarak tüketebilirsiz.

Pestil:  Dut pekmezi, süt, bal, ceviz, fındık ve undan oluşan, protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral maddelerini önemli ölçüde içeren bir gıda maddesidir. Özellikle A, B vitaminleri ve demir yönünden zengindir. Pestilin 100 gramında, 293 kcal bulunur. Vücut doku ve hücrelerinin yenilenmesinde, su dengesinin korunmasında, hormon ve enzim üretiminde, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde önemli etkiye sahiptir. Ayrıca iyi bir enerji kaynağıdır.

Dut: Kalsiyum, demir, B1, B2 ve C vitamini yönünden zengin olan dutun, birçok hastalığa iyi geldiği bilinmektedir. Beyaz dut, ateş düşürücü ve idrar söktürücü (diüretik) etkiye sahiptir. Karaduttan elde edilen şurubun ise ağız ve boğaz hastalıklarında olumlu etkiye sahip olduğu bilinmektedir

http://www.jtibenimbayim.com/ArticleDetails.aspx?articleId=159&categoryId=5