24 Ocak 2013 Perşembe

TUZLU KAHVE (BİR HİKAYE)

TUZLU KAHVE

Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün
peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda
kızı kahve içmeye davet etti.

Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine
şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul
etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı
öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından
konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu
kaçırdı.. “Ben artık gideyim” demeye hazırlanırken,
delikanlı birden garsonu çağırdı..

“Bana biraz tuz getirir misiniz” dedi.. “Kahveme
koymak için..”

Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı..
Kahveye tuz!.. Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama
tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı.

Kız, merakla “Garip bir ağız tadınız var” dedi..

Delikanlı anlattı: “Çocukken deniz kenarında yaşardık.
Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu
suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm
ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan.
Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu,
deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi
hatırlıyorum.. Annemle babam hala o deniz kenarında
oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..”

Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının..
Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar
samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir
adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen,
evini arayan, evini sakınan biri.. Ev duyusu olan
biri..

Kız da konuşmaya başladı.. Onun da evi uzaklardaydı..
Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir
sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak..

Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı
olmuştu tabii.. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel
öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de
sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman
kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat
boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü..

40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. “Ölümümden sonra
aç” diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına..
Şöyle diyordu, satırlarında..

“Sevgilim, bir tanem..

Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine
kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere
yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü
hatırlıyor musun?

Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken ‘Tuz’
çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken,
değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim.
Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma
gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm.
Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum
ve artık korkmam için hiçbir sebep yok.. İşte gerçek..
Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama
seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak
hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu
tuzlu kahveye borçluydum.

Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni
yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle
geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu
kahve içmek zorunda kalsam da..”

Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.

Lafı açıldığında birgün biri, kadına “Tuzlu kahve
nasıl bir şey” diye soracak oldu..

Gözleri nemlendi kadının..

“Çok tatlı!..” dedi..

Richard Fawler’in “Tuzlu Kahve”si

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder