30 Haziran 2014 Pazartesi

6 AYDA OLUŞACAK ÇÜRÜK 1 AYDA OLUŞMASIN!

IMG Ust

6 AYDA OLUŞACAK ÇÜRÜK 1 AYDA OLUŞMASIN!

Ramazanda tükürük salgısının azalması nedeniyle 6 ayda oluşabilecek çürüğün 1 ayda oluşabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Ali Çağın Yücel, bu ayda diş sağlığına daha fazla özen göstermek gerektiğini söyledi.
 
Oruç nedeniyle su kaybı meydana geleceği için tükürük oranı, akış hızı ve kalitesinde düşme oluştuğunu anımsatan Dr. Yücel, dişlerin fırçalanmaması durumunda çürük oluşum hızının artacağını vurguladı. “Normalde 6 ayda oluşabilecek çürük 1 ay içerisinde oluşabilir. Var olan çürükler artar, yeni çürük oluşumu meydana gelir” diyen Dr. Yücel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sahurda insanlar özellikle karbonhidratlı yiyecekler yiyorlar. Çürük oluşumunda karbonhidrat çok önemli bir etken çünkü şeker oranı fazla, ette de şeker var ama ekmek kadar değil.”
 
Günde iki kez, iftardan ve sahurdan sonra mutlaka dişlerin fırçalanması gerektiğine işaret eden Dr. Yücel, “İftardan sonra, gıda alımına devam edildiği için diş fırçalanmayabiliyor. Ancak yemek yedikten hemen sonra plak oluşumu ve diş hassasiyeti artacağı için, iftardan yarım saat sonra dişlerinizi fırçalayın, yarım saat sonra gıda almaya devam edebilirsiniz” diye konuştu.
 
AĞIZ KURULUĞU KOKU YAPAR
 
Ramazanda ortaya çıkan en önemli sorunlardan birinin de ağız kuruluğu olduğunu belirten Dr. Yücel, “Özellikle gece ağzı açık uyuyanlarda bu çok daha belirgindir. Ağız kuruduğu zaman, dişler tükürüğün koruyucu etkisinden yararlanamaz, o nedenle su yutmamak kaydıyla, ağzınızı suyla çalkalayıp tükürebilirsiniz. Ramazandaki en önemli sorunlardan biri de ağız kokusu. Mide boş olduğu ve ağız kuruduğu için koku artar. Bunu engellemenin yolu da, gün içinde su yutmadan macunsuz diş fırçalamak ve ağız çalkalamaktır” dedi.

TATİLDE TEKNOLOJİ

IMG Ust

TATİLDE TEKNOLOJİ

Yol hazırlıkları tamam. Her şeyi son kez kontrol ettiniz. Yine de içiniz rahat değil. Peki, eksik olan ne? Telefon yanınızda mı? Evet. En son baktığınızda cebinizde duruyordu. Peki, size lazım olacak tüm uygulamaları yüklediniz mi?

“ŞU TELEFONU EN AZINDAN TATİLDE ELİME ALMAYAYIM” cümlesi artık eskilerde kaldı. Önceleri sadece fotoğraf çekebildikleri için bizleri şaşırtan telefonlar, artık inanması güç robotlar kadar sıra dışı. Kâğıt, kalem alıp bavula konacak eşya listesi çıkarmaya gerek yok. Artık ihtiyacınız olan tek liste, akıllı telefonunuza yükleyeceğiniz uygulamalar listesi. Sokakta kalmamamız için anne kadar temkinli hatta vaktimiz boşa gitmesin diye tüm seçenekleri önümüze serebilecek kadar da düşünceli. İşte bu yaz ihtiyaç duyacağınız uygulamalar.

Trip Advisor
Tatilcinin yol arkadaşı da denilebilir. Henüz evde “Nereye gitsem?” diye kafa patlatırken bile kullanmaya başlayabilirsiniz. Veya macera adamıysanız ve sadece tek bir biletle şehri terk edip, geri kalan her şeyi oluruna bırakma taraftarıysanız, Trip Advisor yine yanı başınızda. En yakın otel nerede, nerede ne yesek, nereleri gezsek? Artısı ise, sizden önce oraya gidenlerin yorumlarına da göz atabilmeniz.

Airbnb
“Zaten tüm günüm dışarıda geçecek, bana bir yatak yeter” diyenlerdenseniz, bu sefer yardımınıza Airbnb koşuyor. Büyük otellerin görkemi ilginizi çekmiyorsa odalar, pansiyonlar ya da butik oteller gibi daha minimal seçeneklerle başınızı sokacak bir yer bulmanız için kapı kapı gezmenize gerek yok.

Trip Advisor City Guides
Aplikasyonu indirmeden önce düşünün. Kitabı sayfaları çevirerek okuyanlardan mısınız yoksa “Tabletler dururken bir de çantamda ağırlık mı taşıyacağım” diyenlerden mi? Rotanız belirli, nerede ne yapılır ve  nereye , nasıl gidilir tüm bunlar Trip Advisor City Guides’da gizli. Üstelik uygulamanın şöyle de bir avantajı var. Yurt dışında internet problemi yaşayanlardansanız gitmeden telefona yükleyebilir ve ağ bağlantısına ihtiyaç duymadan istediğiniz gibi kullanabilirsiniz.

Skyscanner
“Tatilde nereye gitsek?” sorusunun cevabını bulanlar için ikinci önemli şey “Nasıl gideceğim?” sorusudur. Havayolları araştırması, ücret takipleri derken, internet başında sekmeler arasında dolaşırken kaybolan her dakika sizi tatilden soğutabilir. Telefona Skyscanner uygulamasını indirdikten sonra hangi şehirden, hangi şehre gideceğinizi giriyorsunuz. Tarih aralıklarını da belirlerseniz aplikasyon ilgili tüm uçak seferlerini ve ücretleri sıralıyor. İşiniz kolaylaşmıştır umarız.

Packing Pro
Işıkları söndürmüş, ocağın üstünde yemek bırakmamış ya da ütüyü fişinden çekmiş olabilirsiniz. Ama diş fırçası, ekstra pil ya da ilaç gibi yanınıza almayı unuttuğunuz bir şeyler muhakkak vardır. Liste yapmanıza gerek yok, Packing Pro sizler için çantanızda olması gereken araç gereçleri bir bir sıralıyor. Teknoloji işte!

PhotoSynth
Peki, ortalama bir iPhone kullanıcısı tatil boyunca neden telefonunu elden bırakmaz? Cevap belli: Instagram. Korkmayın, önereceğimiz uygulama plaj ve çıplak ayak ikilisinden daha fazlasını sunuyor. İşte Instagram’da sizi diğer kullanıcılardan bir adım öne çıkaracak PhotoSynth. Muhteşem manzaraları panorama olarak çekmenizi sağlıyor. PhotoSynth ile çektiğiniz fotoğraflarınızı Instagram’a yüklediniz mi gelen “Beğeni”lerle keyfiniz iyice yerine gelecektir.

Lonely Planet Travel Guide
Lonely Planet ile gezgin; rakı ile balık, güneş ile deniz gibi ayrılmaz ikililerden. Oldu da minimal ansiklopedi ruhlu el kitabınızı almayı unuttunuz. Kargaşaya gerek yok. Bu uygulama sizi bekliyor. Gittiğiniz yer, memleket kadar tanıdık olacak sayesinde.

Postagram
Teknoloji genelde yeniliği çağrıştırsa da, gelenekleri çağa adapte etmek olarak da algılayabiliriz. Gittiğiniz yerden arkadaşlarınıza kart atmanın gülünç olacağını düşünüyorsanız, teknolojik dokunuşlarla bunu yapabilirsiniz. Postagram çektiğiniz fotoğraflara ufak notlar da ekleyerek anı paylaşmanızı sağlıyor. Bize de gittiğiniz yerden kart atmayı unutmayın.

Snapseed
Olmayan güneşi göstermek, dramatik kurgular yapmak ve her kareyi en ince ayrıntısına kadar belgelemek isterseniz bu fotoğraf uygulaması tam size göre. Özellikle doğa ve manzara karelerinde yüzde yüz çalışıyor.

SOSYAL TATİL
Sevdikleriniz yanınızda olmadan mutlu olamayanlardan mısınız? Eğlendiğiniz anları paylaşmadan rahat edemiyor musunuz? Tamam, Twitter ve Facebook’u bir kenara bırakın. Hatta tatilde onlardan uzak durun, ancak yine de sanal âleme izinizi bırakabilirsiniz.

Tumblr
Sadece bilgisayarda değil, telefon ortamında da paylaşımı en kolay günlük olarak tanımlayabiliriz. Günden geriye kalan muhteşem bir fotoğrafa iki satır bir şeyler de ekleyebilirsiniz. Böylece elinizin altında hem günlük hem de albüm olarak durabilir. Yalnız, lütfen tatil dönüşünde Facebook’ta “2013 Yaz” başlıklı albüm açmayın.

Instagram
Önemli olan ne paylaştığınız değil, nasıl paylaştığınız. Fotoğrafı telefondan dünyaya yollamadan önce filtre ve editleme seçeneklerini gözden geçirin. Telefona “vscocam” ve “afterlight” uygulamaları indirmeden yola çıkmayın. Kuma gömülü bir şişe, bu yazın yine en popüler karesi. Siz tercihinizi palmiyelerden yana kullanabilirsiniz ama. Instagram’a da video paylaşabilme seçeneği geldiğini hatırlatalım. Üstelik fotoğraflarda olduğu gibi filtre seçeneği de mevcut.

Vine
Altı saniyelik video aplikasyonu. Şu sıralar oldukça moda. Henüz yapılmadığını düşündüğümüz bir öneri: Telefonu arkadaşınıza verin ve kayda geçmesini söyleyin. Koşup iskeleye çıkın, koşun ve denize atlayın. Denizden taşırdığınız suyu izlemek ise internetteki kıskanç takipçilerinize kalsın.

TIME kapak yaptı: TEREYAĞI YİYİN

IMG Ust

TIME kapak yaptı: TEREYAĞI YİYİN

TIME dergisinde yayımlanan makale; Prof. Dr. Canan Karatay’ın tereyağı konusundaki sözlerini onaylar nitelikte. ABD’de yaşayanların kilo problemlerini, düşük yağlı diyetlerin artırdığı belirtilen makalede “tereyağı yiyin” önerisi yer alıyor.
 
ABD’nin saygın dergisi TIME’ın Haziran baskısında yer alan makalede, ABD’de son 40 yıldır kronik boyutlara varan kilo problemlerini, düşük yağlı diyetlerin artırdığı ve yağ tüketiminin azalmasına bağlı olarak birçok sağlık probleminin de çoğaldığı belirtiliyor. Makaleye göre, doymuş yağ tüketiminin azaltıldığı 1980 ile 2012 yılları arasında, Tip 2 diyabet vakaları ülkede %166 oranında arttı. Doymuş yağ oranı düşürülen ürünlerin çoğu, bugün ciddi boyutlara ulaşan obezite ve diğer hastalıkların tetikleyicisi tatlandırıcılar, yağlar ve kimyasallar gibi zararlı katkı maddeleri içeriyor. Yine doymuş yağ tüketiminin azaltılmasıyla ruh hastalıklarına da tesadüf olmayacak ölçüde sık rastlanır oldu. Vücut yağlanmasında, karbonhidratların yağdan daha çok rol oynadığına dikkat çekiliyor. Zira vücuda girdikten sonra glikoza dönüşen karbonhidratlar, kanda yükselen şeker oranının dengelenmesi için pankreasın daha çok çalışmasına ve glikozun yağ olarak depolanmasına yol açıyor. Aşırı çalışan pankreas birçok hastalığa sebep oluyor.
 
Kardiyolog Prof. Dr. Canan Karatay, 2011 yılında yayınlanan Karatay Diyeti kitabında bilimsel referanslar eşliğinde bu konuya değinmiş ve “tereyağı yiyin” demişti. Bu önerisiyle Türkiye’de birçok hekim tarafından eleştirilen Prof. Karatay, sağlıklı yaşamın önündeki en büyük engelin ‘doğru’ bilgi eksikliği olduğunu vurguluyor.
 
BİLİNÇALTINA YERLEŞMİŞ YAĞ KORKUSUNDAN KURTULUN
 
Prof. Karatay, kitaplarında yağ konusunda şu noktalara dikkat çekiyor: Doğal yağlar, ancak yağda eriyerek vücudumuza girebilen ve vücudumuz için önemli olan A, D, E, K vitaminlerinin, yiyeceklerimizle emilmesini sağlarlar. Sağlıklı yağlar (hayvansal yağlar, tereyağı, balıkyağı, zeytinyağı) yenilmediği zaman, yağda eriyen A, D, E, K vitaminlerinin (yemeklerle almış olsak bile) emilimi gerçekleşemez. Bunun sonucunda sağlığımız için büyük önemi olan bu vitaminler vücudumuzda giderek azalırlar. Bu vitaminlerin azalması da vücut direncinin bozulması ve hastalanmamızın nedenlerinden biridir.
 
Serbest gezinerek doğal beslenmiş hayvanların içyağı, kuyrukyağı veya tereyağı (geleneksel köy usulü yapılmış) ya da doğal yetişmiş ve ilaçlanmamış zeytinlerden elde edilen soğuk sıkım sızma zeytinyağı ve diğer soğuk sıkım tohum yağları (fındık, susam, ketentohumu, ayçiçeği, mısırözü, vb) ise yaşam için son derece önemli temel besin maddeleridir; bunlar sağlıklı yağ sınıfındadırlar. Bu sebeple; bilinçaltına yerleşmiş yağ korkusundan kurtulmamız gerekmektedir. Bu fobiyi yenmenin en sağlam yolu bilgilenmemizden geçer çünkü biliyoruz ki insanlar ancak bilmediği şeylerden korkarlar.
 
Sağlıksız yağlar ise trans yağlardır. Yani margarinler, rafine edilmiş tüm bitkisel yağlar (ayçiçeği, fındık, susam, mısırözü, soya, kanola, pamuk, zeytinyağı, vb), fabrikasyon yiyeceklerde ya da pastane ürünlerinde kullanılan hidrojenize bitkisel yağlardır.
 
YAĞI ZARARLI YAPAN ETKENLER
 
Farkındaysanız her iki grupta da ayçiçeği, mısırözü, fındık, susam ve zeytinyağı var. Yağın adı aynı ama meyvenin yetişme ve sıkma yöntemi, içeriğini tamamen değiştiriyor. Tohum ya da meyve GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) olunca ve rafine yöntemiyle yüksek ısıda sıkılınca ya da hidrojenize işlemi görünce sağlıksız; ancak doğal ve soğuk sıkım “sızma” olunca sağlıklı yağ oluyor. Ayrıca özellikle kızartmalarda tercih edilen rafine/riviera yağlar, ikinci bir kez ısıl işlem gördüklerinde trans yağ oranı artıyor ve yemeği daha da sağlıksız hale getiriyor. Yemekte kullandığınız diğer malzemeler sağlıklı ve doğal olsa da, sağlıksız bir yağ her şeyi bozuyor! Bu sebeple sağlıklı yağları alırken de doğallıklarını sorgulamak gerekiyor.

BAŞKA DÜNYALARA YOLCULUK / SCUBA DALIŞ

IMG Ust

BAŞKA DÜNYALARA YOLCULUK / SCUBA DALIŞ

Henüz tamamı bilinmeyen,  dünyanın oluşumuna dair sırları, gizemleri hala saklayan bir dünyadır sualtı.  Scuba dalış ile bu gizemli dünyaya keşif yolculuğu yapmak, su altında yaşayan canlıları bitkileri ve diğer türleri görmek mümkündür.  Dalışı hem teknik hem de dalıcı gözünden anlatıp yorumlayabiliriz ancak herkesin algısı farklı farklı yönlerde olacaktır.

Genel olarak anlatacak olursak; günümüzde kullanılan modern ekipmanlar (dalış konsolları, dalış bilgisayarları, BC ceketler, modern paletler, kuru elbiseler, vb) sayesinde dalış son derece kolay ve rahat yapılabilir hale gelmiştir.  Son 15 yıl içerisinde gelişen, kola takılabilen dalış bilgisayarları, derinlik, ısı, hava tüketimi, dekomprasyon zamanları ve  dalış logları gibi bilgileri çok hızlı bir biçimde görmemizi sağlayıp sualtında güvenliğimizi arttırmıştır.

DALIŞ EĞİTİMİ

Dalışın ilk adımı olan eğitimler ve pratikler genellikle havuzda veya sığ satıh tabir edilen deniz kıyılarında, eğitmenler eşliğinde yapılır. Eğitimlerin tipi ve sıralaması kuruluşlara göre değişse de genel olarak basit dalış becerileri, yüzerlilik, güvenlik ve malzeme kullanımı ile ilgili konuları içermektedir.  Cmas, Padi, Naui ve SSI gibi dünyada kabul görmüş, eğitim müfredatları oluşmuş eğitim kurumlarından bu tip eğitimlerin alınması mümkündür.

Genel eğitimlerin tamamlanmasından sonra, eğitmenler ve dalış grupları ile bu gizemli maviliklere dalmak, su altında uçar gibi ilerlemek, su altındaki rengârenk dünyayı görmek mümkündür. Scuba dalış hem keyifli hem de kendimizi yeniden keşfedeceğimiz deneyimler içermektedir.  Sualtında yerçekimi etkisi tamamen değiştiğinden, üzerimizdeki ekipmanları da kullanarak uçar gibi gitmek,  su içinde baş aşağı durmak, rahat rahat hava solumak ve maskemiz sayesinde çok net ve keyifli bir şekilde sualtını seyretmek mümkündür.

KEŞİF DALIŞI

Eğer eğitimden önce bir deneme yapmak isterseniz “discovery dalış” denilen, herhangi bir eğitim gerektirmeyen, 10 dakikalık basit bir bilgilendirme sonrasında dalış eğitmeniniz ile birlikte 3-4 metre gibi sığ satıhlarda gezerek deneme dalışı yapmak, su altını görmek ve bu deneyimi yaşamak mümkündür.

DİYARBAKIR'I TANIYORMUYUZ

IMG Ust

DİYARBAKIR ANLAT ANLAT BİTMEZ

Güllü Sokak’tan çıktık yola. Şarıldayan limonla kıvam bulan, Güzel İş Lokantası’nda tülbentle esrimiş mercimek aşı yeter, artar bile. Her mevsim açık güllerle Otel Gül, Gül Oteli ve Güllü Sokak’taki diğer otelleri geçtik. Manav Sokak, sonra Gazi Caddesi gelir. Fakat durun hemen yürümeyin! Manav Sokak labirent gibi döner. Telgrafhane Sokak yakın. Yaş otuz beş, yolun yarısı diye ruhunu yakan Cahit Sıtkı Tarancı orada. Ruh eşi olan müze, sizi yanık bir Anadolu bozlağı gibi melankolik bir havaya sokar. Doğum ölüm ikilemi ile çıktınız müzeden. Hasretten pranga eskiten şiiriyle Ahmed Arif Müzesi de orada.

GAZİ CADDESİ, GEZİ CADDESİ

Yorulmadan üç adım atın. Ulu Cami - Camii Kebir karşınıza gelir, yürüyün. Bu çevre, konaklar ve temelleriyle farklı çağların altında kalan saraylarla, Camii Kebir Mahallesi’dir. O da hemen karşıda Dabanoğlu Mahallesi’nde kayıtlı olan Hasan Paşa Hanı gibi, Gazi Caddesi’ne açılır.

Evliya Çelebi’nin de kaldığı Hasan Paşa Hanı özenle gezilmelidir. Üzerinde, bir çerçeveye alınmış Küfi yazılı Batı Kapı, içe dönük eyvan (sundurma), tılsımlı bir estetikle zamana karşı durmakta. Basık kemerli kapıdan geçin. Beşik tonozlu avluya açılan bir geçit öne çıkacak. Avlunun ortasında altı sütunlu şadırvan karşınızda duruyor şimdi. Alt kat odaları sivri kemerlerle avluya açılır. Revaklar revak değil, beşik tonozlu büyücülükle orayı örtünmüş.

Gezgin sanatı tutkunlarına bu ilk izlenim yeter. Diyarbakır’da Gazi Caddesi, gezi caddesidir. Sonuna dek yürüyün. Gazi Caddesi’ni eski Mardin Yolu’na kadar sakin bir yürüyüşle sürdürün.

Ayn Minare Camii ile Keldani ve Surp Sargis kiliseleri de karşınıza çıkar. ‘Dinler arası barış tedavülde’dir. Dilediğinizi seçin. Ayva mevsiminde Küfi yazısı ile surları ünlü Diyarbakır’da güz değil, gül vakti diye çıktık yola, Ayn Minareli Camii geldi. Burada Türk kahvesi içeceğiz.

Surp Giragos Kilisesi yakındır. Bir yanda, 35 bin takipçisini yüzyıl başında yitirdiği için çöken ve Ermeni Vakfı ve Büyükkent Belediyesince onarılan en büyük Ortadoğu kilisesi. Moskova’da imal yüz kiloluk bronz çan sesleriyle kilise kutsanmış ve açılmış. Öte yanda kibritsiz kandil yakan yar: “Diyarbekir şad akar hele yar zalim yar. Urfa Mardin’e bakar kız severem ben seni. Diyarbekir kızları hele yar zalim yar, fitilsiz kandil yakar...”, Cemil Cankat’ın ezgisi de var burada. Gönül gözü tok üç beş gezgin, şimdi buraya dek yaptığımız bu kısa fakat zevkli güz gezisine bir Türk kahvesi ile ara verelim, kallavi fincanların telvesinde kahve falı açalım. Yaşayan kent hangi ölçütle betimlenebilir? Tek tek çocuklar, kadınlar, gençler, evler, araçlar, tarih ve şalvar ve çarşaf gibi giyitler ve olgularla betimlenebilir mi kent? Önceleri Dikranagerd, (Grekçe Tigranocerta)  sonraları Tigranakert olan Diyarbakır; bakır diyarı diye çeviriyle yetinebilir mi?

CIVIL CIVIL ÇOCUKLAR

Mayıs ayında, kaldırımda beştaş oynayarak, bahçelerinden getirdikleri dut sepetlerinin satışını bekleyen sevimli çocukları göreceğiz. Kasım ayında yine aynı çocuklar, kendi bahçelerinden getirdikleri dolu dolu ayva ve ceviz sepetleriyle kar yağmadan önce güz esintisi altında oradadır. Her yerde gördüğümüz renkli, cıvıl cıvıl çocuklar cep harçlıklarını çıkaracak, okul defterleri ve ilerde ‘gerçeğin vicdanı’ olmak için kalem alacak, güzde üşüyen parmaklarıyla. Belki de ablalarının giydikleri modern bir blucin görmüşlerdir vitrinde. Her yerde birbirlerine benzeyen cıvıl cıvıl çocuklar. İnsan olmanın; ortak insan tarihinin renk renk kalıtlarıdır! Çocuklar. Geçen çocuklara bakıp onların evrensel ortak payda altındaki devinimlerini unutmadan, aynı minare altındaki kahvede, üç beş kafadar kahvemizi yudumluyoruz. Ayva sergilerine baka baka, kar yağmadan, güz yeliyle geriye dönüp, Güzel İş Lokantası’nda bizleri bekleyen mercimek çorbasına hazırlanıyoruz. Kalkan balığı diye anılan kalesiyle gururlu Diyarbakır. Anlat anlat sona ermez...

26 Haziran 2014 Perşembe

ESKİ KÖYE YEDİ ADET: BITCOIN

IMG Ust

ESKİ KÖYE YEDİ ADET: BITCOIN

Bu aralar Dünya ekonomisinde en flaş konulardan biri, yepyeni bir para birimi. Hiçbir ülkeye, hiçbir merkez bankasına ve hiçbir merkezi otoriteye bağlı olmadan kendi kendine doğup büyüyen, hatta şimdilerde abilerine kafa tutmaya bile başlayan, mahallenin yeni çocuğu: Bitcoin.

Ekonomiyle ilgilenin ya da ilgilenmeyin, bilgi sahibi olunması şart bir yeni durum var Global ekonomide. Dünya daha ne kadar küreselleşebilir diye düşünürken, görüyoruz ki artık fiziksel sınırların da dışında bir büyüme söz konusu. “Sanal” kelimesi bu gelişmeyi anlatmak için yeterli değil çünkü sanal değil, son derece somut bir sonuç var karşımızda: Yeni global bir para birimi.

Aslında her şey, 2008 krizi sonrasında başladı. Hatırlarsınız, Dünya ekonomisinin amiral gemisi Amerikan ekonomisinin darbe üstüne darbe alması ve doların tahtının iyiden iyiye sallanması üzerine “Acaba yeni küresel para birimi ne olacak?” tartışmaları gecikmeden başlamıştı. Tahtın adayı çoktu; krizde kötü sınav vermiş olsa da euro ve yeni yıldızlardan yen, adı geçenler arasındaydı. Ama hiç kimse  henüz ortalarda olmayan hem de birçokları tarafından çok yanlış bir şekilde “sanal” olarak ifade edilen bir para biriminin, sıfırdan bu noktalara gelebileceğine ihtimal vermiyordu. Kimsenin şans vermediği, gerilerden gelen sürpriz at Bitcoin’di ve ayağının tozuyla mahallenin ağır abilerini zorlamaya başlamıştı bile.

Bitcoin’i (BTC) yeni ve cazip bir para birimi haline getiren özelliklerinden bahsedelim. Öncelikle hiçbir ülkeye ve otoriteye bağlı değil, yani gelecekte belli bir bölgeden çok yoğun bir talep ve sahiplenme isteği gelmezse, herhangi bir ülke ya da bölge krizinden etkilenmesi pek kolay değil. Yapılan işlemlerde kimlik açıklamak zorunda değilsiniz ki bu, esasen mevcut ekonomik sistemler tarafından en kuşkuyla yaklaşılan özelliği. Zira birtakım kanun dışı işlemlerin de gerçekleşmeye başladığı, iddialar arasında.

Aslında dijital ortamda üretilip reel dünyada değere dönen ilk oluşum Bitcoin değil. Angry Bird’leri borçluların üstüne salamamış ya da Farmville’de ürettiğimiz salatalıkları gerçek dünyada satamamış olsak da, bazı FRP (Fantasy Role Playing) oyunlarında oluşturulmuş oyun karakterleri, yüz binlerce dolar karşılığında alınıp satılıyordu. Hatta hayatını kaybeden, oyun camiasında çok ünlü bir gencin oyun karakterinin, ailesine miras olarak geçip geçmeyeceği bile uzun zaman tartışılmıştı. Yani bu aleme, hatta bu piyasaya “sanal” demek, büyük haksızlık olur. Tüm bunlara alternatif dünyanın üretip gerçek dünyaya ihraç ettiği, ekonomik değeri olan ürünler diyebiliriz belki de.

Her şey iki büyük pizzayla başladı

Bitcoin, 2008 krizi sonrası ortaya çıkmış olsa da, ilk gerçek Bitcoin transferi 2010 yılında Floridalı bir programcı olan Laszlo Hanyecz’in karnının acıkmasıyla gerçekleşti. Hanyecz, 10 bin Bitcoin harcayarak midesi için küçük ama insanlık için büyük iki pizza siparişi verdi! Devamındaki süreçte toplam 21 milyon adet BTC’nin tedavüle girme planı açıklandı ve şu anda 10 milyona yakın BTC dolaşımda. Başlangıçta çok kısıtlı alışveriş ve harcama imkanı olsa da gelinen noktada Bitcoin’le işlem yapmak, milyonlarca marka ve mağazanın olduğu internet pazarında kısa yoldan reklam yapmak ve parlamak için bir yöntem olarak bile kullanılıyor.

Beraberinde elbette pek çok şüpheyi de doğuran Bitcoin sistemi, biz son kullanıcıları, internetten kolay ve masrafsız alışveriş sağlamak gibi basit yöntemlerle tavlamaya çalışıyor. Ancak işin uzmanı olan yazılımcılar için bu havuçlar tabii ki yeterli değil. Sistem onlara da “Güvenilirliğimiz konusunda şüpheniz varsa gelip kodlarımıza bakın” şeklinde bir imkan sağlıyor. Açık kaynaklı kodlar, işin teknik kısmında böyle bir güven tesis etmeye çalışsa da birkaç kez kötüye kullanıldığı oldu. Sistem birkaç defa kırıldı, bazı dijital Robin Hood’lar tarafından etrafa paralar saçıldı ancak açık çok hızlı bir şekilde kapatılıp dağıtılan paralar ortadan kaldırıldı.

Devamında özellikle Bill Gates’ in sistemi öven konuşmalarıyla Bitcoin sistemi yeniden güç kazandı. Bu güç kazanımları sadece duygusal değil tabii ki, BTC hisseleri herhangi bir ülke ekonomisiyle ilgilenmese de kendi sistemiyle ilgili en ufak gelişmede ciddi hareketleniyor. 200’le 1200 dolar arası sert hareketler yapan BTC, şu sıralar 600-800 bandında bir ortalamaya oturmuş görünüyor.  Unutmadan Çin’de ve Rusya’da sistem yasaklandı.

25 Haziran 2014 Çarşamba

YAZ TATİLİNİZ ZEHİR OLMASIN!

IMG Ust

YAZ TATİLİNİZ ZEHİR OLMASIN!

TERCİHİNİZİ ERKEN REZERVASYON FIRSATLARINA GÖRE DEĞİL, SAĞLIĞINIZ GÖRE YAPIN.

Yaz aylarının gelmesiyle birlikte tatil planları yapılmaya başlandı. Tatil mekanı seçerken bütçeye uygunluk, şehir merkezine ve denize yakınlığına dikkat ediliyor. Sağlık konusunun geri planda kaldığını vurgulayan Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, tatilinizin sorunsuz geçmesi için ipuçları verdi.

Kısa süreliğine de olsa evimiz olarak kullanacağımız konaklama alanları, tatilin başrol oyuncusu oluyor. Bu yüzden en dikkat edilmesi gereken konunun, bu alanların seçimi olduğunu belirten Tabak, “Özellikle astımlı çocukların %90’ının ev tozuna karşı alerjisi var. Tozun da en çok halıda biriktiğini göz önünde bulundurursak, konaklama yapılacak mekanın halı kaplı olmamasına özen gösterilmeli.” diyor.

Astımlı kişilerin özel eşyalarını da tatile yanında getirmesinin önemli olduğunu söyleyen Tabak, anti alerjik yatak kılıfı gibi özel eşyaların kullanımına tatil süresince devam edilmesinin, olası olumsuz durumları engelleyeceğini belirtiyor.

Yaz aylarında serinlemenin en doğal yolu olan suyla temasta da dikkatli olunmasının gerekliliğine değinen Prof. Dr. Yonca Tabak, astımlı kişilerin havuza mesafeli olmasının önemli olduğunu söylüyor. “Havuz temizliğinde kullanılan yüksek miktardaki klor, sıcak havada buharlaşarak solunum sistemine ulaşıyor. Bu da vücutta kimyasal bir ürünün solunmasına benzer etki yaratıyor. Deniz suyunun ise sinüsleri temizleme ve burnu açma özelliği bulunuyor” diyen Tabak, astımlı kişiler için deniz suyunun daha sağlıklı olduğunun altını çiziyor.

Tabak, ayrıca deniz suyunun sinüsleri açmasıyla kış aylarında daha az astım alevlenmesi yaşanacağını ve kışa daha hazır girileceğini sözlerine ekliyor.

Astımlı her 10 çocuktan 8’inde reflü bulunduğuna dikkat çeken Tabak, bunların çoğunun “sessiz” reflü olduğunu ve tüketilen abur cuburlar ile astımı da tetiklediğini belirtiyor. Bu anlamda özellikle yaz aylarında tüketilen buzlu ve gazlı içeceğin yanı sıra, kızartma, ketçap, çikolata ve kakaolu gıdalardan da uzak durmanın çok doğru bir hareket olacağını söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, yatmadan 2 saat önce meyve tüketimine son verilmesi gerektiğini aktarıyor.

Gün içinde alınan toksinlerden arınmanın en doğal yolunun ise bol bol su tüketmek olduğuna değinen Tabak’ın, özellikle değindiği konu ise özenli davranmak. “Tatil diyerek ilaç kullanımını ve düzenli hayatı bozmamak gerekiyor. Astım ilaçlarının kullanımının tamamen kesilmesi gibi durumlar, keyifli tatili ciddi bir tehlikeye dönüştürebilir.”

FOTOĞRAFÇILIĞA YENİ BAŞLIYACAKLARA TAVSİYELER

IMG Ust

FOTOĞRAFÇILIĞA YENİ BAŞLIYACAKLARA TAVSİYELER

İhtiyacınıza göre nasıl bir makina alacağınıza sonunda karar verdiniz ve fotoğraf çekmeye başlayacaksınız. O zaman fotoğraf çekmeye başlamadan önce bu yazımızı mutlaka okuyun  çünkü sizin için bazı ipuçları hazırladık.

Fotoğraf Çekmeye Yeni Başlayanlar İçin İpuçları

Bütünleşin: Herşeyden önce fotoğraf çekmeyi severek yapın. Fotoğraf makinenizle bütünleştiğiniz zaman çok iyi kareler çıkaracaksınızdır. Unutmayın, makinanız ne kadar üst seviye ve özellikle dolu olsada fotoğrafı çeken sizlersiniz.

Fotoğraf makinenizi tanıyın: Makinanızın kullanım kılavuzunu bir değil birkaç kere okuyun. Okurken makinanız üzerinde öğrendiklerinizi mutlaka uygulayın. İnanın her okuduğunuzda farklı bir özellik keşfedeceksiniz. İnternette makinanızla ilgili yapılan incelemeleri ve karşılaştırmaları okuyun, anlamaya çalışın. Makinanızla çekilmiş fotoğrafları inceleyin. Makinenizi tanımadan fotoğraf çekmeye başlarsanız, fotoğraf çekme sevdanız başlamadan bitebilir.

Lensinizi tanıyın: Lensinizin sınırlarını ve en iyi performans gösterdiği değerleri çok iyi bilmelisiniz. Hangi aralıkta, en keskin değerleri verdiğini iyi bilmelisiniz. Zoom, prime, makro ve geniş açı lenslerin ne olduğunu ve nasıl iyi kareler çekilebileceğini öğrenmelisiniz. Sürekli lens alıp durmayın önce mevcut lensinizi çok iyi tanıyın.

Yardımcı elemanlar: Tripod,flaş, filtreler gibi fotoğraf çekmek için kullanılan yardımcı aksesuarların ne işe yaradığını, ne amaçla kullanıldıklarını ve fotoğrafta nasıl sonuçlar doğurduklarını bilmelisiniz.

Kafanızda çekin: Fotoğrafı makinanızla çekmeden önce kafanızda çekin. Çekim sonrasında nasıl birşey görmek istediğinizi kendinize sorun ve makina ayarlarınızı buna göre yapıp deklanşöre basın.

Bol bol fotoğraf çekin: Sadece okuyup, inceleyerek bir yere varamazsınız. Okuduklarınızı mutlaka uygulamanız gerekmektedir. Üşenmeden, sıkılmadan fotoğraf çekin, çektiğiniz fotoğrafları daha sonra inceleyin ve neyi doğru neyi yanlış yaptığınızı kendinize sorun. Bir sonraki çekimlerinizde mutlaka iyileşmeler göreceksiniz.

Paylaşın: Eleştiriye açık olun ve çekmiş olduğunuz fotoğrafları internette paylaşın. Diğer fotoğraf severlerin yorumlarını alıp kendinizi eksik konularda iyileştirmeye çalışın.

Gözlemleyin: İnternette, dergilerde, gazetelerde gördüğünüz fotoğrafları okumaya çalışın. İncelediğiniz fotoğrafların hangi saatte ve nereden çekildiğini, çekilirken kullanılan diyafram, estantane ve ISO değerinin ne olduğunu tahmin etmeye çalışın. Siz olsanız o karede, neyi daha iyi yapardınız düşünün.
Işığınız bol olsun…

NASILSA YÜZÜYORUM KİLO ALMAM” DEMEYİN

IMG Ust

“NASILSA YÜZÜYORUM KİLO ALMAM” DEMEYİN

Tatilde birbirinden lezzetli yemeklere karşı koymak, sağlıklı beslenmek ve kilo almamak için bazı önlemler almak gerekiyor. Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Yeşim Çelik, tatil kilolarına karşı uyarıyor. “Tatilde nasılsa yüzüyorum, kilo almam” düşüncesinin yanlış olduğunu belirten Çelik, özellikle açık büfelerin cazibesine kapılmanın önemli bir risk oluşturduğunu belirtiyor. Yaz başında verdiğiniz kiloları, tatilde geri almak istemiyorsanız Çelik’in önerilerine kulak vermekte fayda var:
 
“Son yıllarda büyük şehirlerde yaşayan ve dinlenmeye az zaman ayırabilen çalışan insanların tatil anlayışı, "her şey dahil" hizmetlerin yer aldığı bir kavrama dönüştü. Ancak sınırlı da olsa bu tatil günleri bazen kilo konusunda sıkıntılara hatta sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, 1-2 dakikada yenilen kalorili bir yiyeceğin yakılması için 2 saatten uzun süre egzersiz yapılması gerektiğidir. Bu nedenle tatil döneminde nasıl olsa yüzüyorum diyerek besin alımını artırmak doğru bir davranış değildir.
 
BALLI, REÇELLİ KAHVALTIDAN UZAK DURUN
 
Kahvaltıda bal ve reçel gibi tatlı yiyecekleri tüketmemek gerekir. Çünkü ilerleyen saatlerde kişi dondurma, meyve veya tatlı yemek isteyebilir. Tatlı için arkadaşlar ve aile ile ortak tabak hazırlanması önerilmektedir. Sadece tadımlık birkaç lokma alacak şekilde daha çok hafif tatlıları tercih etmeye çalışılmalı, sütlü tatlılar, dondurma, meyve salatası, dondurmalı içecekler, buzlu meyveli içecekler seçilerek şerbetli ve hamurlu tatlılardan kaçınılmalıdır. Tatlı yanında kaymak ve krema gibi yağlar tüketilmemelidir.
 
BAHARATLAR İŞTAH AÇIYOR
 
Yemeklerle beraber en çok tüketilen besin ekmek olduğundan tatildeyken masada ekmek bulundurmamak veya 1-2 dilim tahıllı ekmeği tabağa almak yeterli olacaktır. Yemeklere konulan baharatlar, tat değiştirerek iştah artışına neden olabilmektedir. Özellikle bol baharatlı ve acılı besinlerin tüketiminden kaçınılmalıdır. Öğün atlamak, bir sonraki öğünde aşırı besin tüketilmesine yani gereksiz kalori alımına neden olacaktır. Atlanan öğünden sonra tüketilen besinlerin çoğu yağ olarak vücutta depolanmaktadır.
 
GÜNDE EN AZ 2- 3 LİTRE SU İÇİN
 
Vücut suyunu dengede tutabilmek için günde en az 2-3 litre su içilmelidir. Her yemekten önce 1 bardak su tüketmeyi alışkanlık haline getirmek önemlidir. Yaz günlerinde serinletici alternatifler olan meyveli sodalar ve karışımlar serinlemeye yardımcı olacaktır.
 
EGZERSİZE ARA VERİLMEMELİ
 
“Tatil dinlenmek demektir” düşüncesi ile fiziksel aktivitelerden kaçınmamak önemlidir. Yazın yüzme, hafif yürüyüşler ve bisiklete binme gibi aktiviteler tatilde de formunuzu korumaya yarımcı olacaktır.”

22 Haziran 2014 Pazar

Edgar Cayce'in Kehanetleri

Edgar Cayce'in Kehanetleri


Dünyanın Nostradamus’tan sonraki en büyük kahini olarak bilinen Edgar Cayce, 1920’lerin ortasında yaptığı bir görüşmede, 1939 yılında borsanın çökeceğini ve bunu da büyük ekonomik bunalımın takip edeceğini söylemiştir.


Oğuzhan Ceyhan
Uzman Astrolog
Güncelleme: 19:22 TSİ 22 Ekim. 2010 Cuma
Dünyanın Nostradamus’tan sonraki en büyük kahini olarak bilinen Edgar Cayce, 1920’lerin ortasında yaptığı bir görüşmede, 1939 yılında borsanın çökeceğini ve bunu da büyük ekonomik bunalımın takip edeceğini söylemiştir. 1931 yılında ise, büyük bunalımın 1933’de sona ereceğini ifade etmiştir. Bunalım, gerçekten de 1933’de sona ermiştir.
Hitler’in Almanya yönetimine geleceğini ve makamından indirilene veya dışarıdan bir müdahale gelene kadar da yönetimde kalacağını 1934 yılında söylemiştir.
Uluslararası dengelerin artık iyice kaybolacağını ve işlerin çığırından çıkacağını 1936’da, 2. Dünya Savaşı’nın ne zaman başlayıp ne zaman biteceğini de 1937 yılında öngörmüştür. Ayrıca, 1939 yılında, aktif göreve ileriki yıllarda çağırılıp çağırılmayacağını soran emekli bir Amerikan deniz subayına, 1941’de çağrılabileceğini söylemiştir. Nitekim A.B.D, 1941’deki Pearl Harbor baskını ile 2. Dünya Savaşı’na girmiştir.
Cayce ayrıca, 1939 yılında yaptığı öngörüde, Roosevelt ve Kennedy’nin başkanlık görevleri sırasında öleceklerini de ifade etmiştir.
Hindistan’ın İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasının yanında, o zamanlar komünist bile olmayan Çin’i kastederek, A.B.D. ve Rusya’nın Kızıl Çin’e karşı birleşeceğini söylemiştir.
Sovyetler Birliği’nin çökeceğini, Rusya’da dini ve spiritüel özgürlük doğacağını anlatmıştır.
Cayce, kendi yaşadığı zamanlarda bilinmeyen Plüton’un varlığını, sistemde bir 9. gezegen olduğunu söyleyerek öngörmüştür. Ayrıca, okyanusun dibinde büyük oranda altın olduğunu da ifade etmiştir. Bu altın damarları, 1970’lerde keşfedilmiştir.
Son olarak, kendisiyle görüşmelerde bulunan danışanlarına, sürekli telsiz-telefon-telgraf iletişimi, havacılık ve elektronik gibi askeri alanları da destekleyen sektörlere yatırım yapmalarını öğütlemiştir. Bunlar, gerçekten de Cayce’den sonraki zamanlarda en önemli sektörler olmuşlardır.
Cayce, ayrıca lazer ve kızılötesi görüşten de ilk olarak bahseden insandır.
1 Ocak 1945’de, 4 gün içinde gömüleceğini öngörmüştür. Bunu öngördükten 2 gün sonra ölmüştür.

Vangelia Gushterov (vanga)’nın son kehaneti




Vangelia Gushterov (vanga)’nın son kehaneti

Sovyetler birliğinin dağılacağını prenses diana’nın öleceğini, 11 eylülde ikiz kulelere saldırı olacağını bilen kahin kadın felaketten 20 yıl önce yüzyılın sonlarına doğru ağustos sıcağında kursk sular altında kalacak ve bütün dünya bunu göz yaşları içerisinde izleyecek dediginde herkese çok anlamsız bir kehanet olarak görülmüştü ancak…
Rus donanmasının en yeni en teknolojik denizaltısı olan kursk, bir barents denizindeki bir tatbikat sırasında hala saklanan bir sebepten dolayı batmış, 150 metre uzunluğundaki denizaltı 100 metre dipte olmasına rağmen kazadan kurtulanlar olmadı ve yaşlı kadın bunuda tahmin ederek tüm dünya gözyaşlarını tutamayacak diyerek olaydan bu şekilde haber vermiş…
ve o günden sonra kör ve yaşlı olan bu kadına herkes kahin olarak baktı
Bulgaristanın kozhuh dağlık bölgesinde rupite köyünde yaşayan vangelina gusterova (vanga) ‘nın kehanetleri bu olaylardan sonra ülkesinin sınırlarını aşmış durumda 1911′de doğan ve daha 12 yaındayken sel felaketinde mucizevi bir şekilde hayatta kalmayı başarmış ancak felaketten sonra her iki gözüde kör olmuş
vanga 1996 yılında hayatını kaybetti ancak ölmeden önce kehanette bulunduğu birkaç şey vardı işte onlar..
11 eylül saldırısını yıllar önce amerikalı ikiz kardeşlere ikiz kardeşler saldıracak diye kehanette bulunmuş

prenses diana’nın beklenmedik ani ölümünü sovyetler birliginin bölünecegini ( çöküşünü ) haber veren vanga’nın kehanetlerine bir yenisi daha eklenerek
2010′da dünyayı çok büyük bir savaş bekliyor asyada 4 devlet başkanına yapılacak olan saldırıdan sonra çıkacak olan savaş üçüncü dünya savaşı olabilir dedikten sonra başka kehanette de bulunmayacağını söylemiş
Rusya’da yayınlanan Pravda gazetesinde yer alan haberde, Vanga’nın ayrıca kendi ölüm tarihini bildiği, kendisinden sonra Fransa’da bir kız çocuğunun doğacağını ve 10 yaşına geldiğinde “kehanet” yeteneğinin yavaş yavaş ortaya çıkacağını ve 2009′da tüm dünyanın onun adını duyacağını da söylediği belirtiliyor.

Vanga pomak şivesi ile ve bulgarca konuşan gözleri görmemesine ragmen kapısının önünden ayrılmayan gazetecilerle de pek görüşmezmiş …
Fakat bir keresinde bir insanla karşı karşıya geldigimde dogumundan ölümüne bütün hayatı gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor demiş
İnsanlar şifa için de bana geliyorlar. Ama şifayı doktorlarda aramalılar. Asıl ilaçlar ise, yaşadıkları topraklarda yetişen bitkilerde” demiş…

http://www.mailce.com/vangelia-gushterov-vanga-nin-son-kehaneti.html

UYUYAN KAHİN EDGAR CAYCE

UYUYAN KAHİN EDGAR CAYCE
NOSTRADAMUS’TAN SONRAKİ İKİNCİ BÜYÜK KAHİN'İN YAŞAM ÖYKÜSÜ
  18 Mart 1877’de Kentucky’de doğan, 3 Ocak 1945’te Virginia Beach’de yaşama gözlerini yuman Edgar Cayce, fizik üstü evrenin bilgilerini, uyarılarını ve kehanetlerini insanlığa aktarma görevi ile bedenlenmiş, tüm yaşamını yalnızca başkalarına faydalı olmaya adamış ve bunun karşılığında herhangi bir maddi kazanç sağlamayı düşünmemiş (ihtiyacı olduğu halde) ender varlıklardan biridir. Ona “Sırların Adamı”, “Uyuyan Kahin” gibi sıfatlar yakıştırılmıştır.
  Ondaki psişik güç çok küçük yaşlarda iken ortaya çıkmıştı. Altı yaşındayken ailesine daha önce ölmüş olan akrabaları ile iletişim kurulabileceğini ve görüşülebileceğini anlatmıştı. Daha sonraları ise okul kitaplarının üstüne başını koyarak uykuya dalıyor, uyandığında hiç çalışmamış olduğu halde kitapta yazılanları ezbere biliyordu. Bu yeteneğini giderek yitirdi ve çalışmak zorunda olduğundan on üç yaşında okulu bıraktı. Yirmi bir yaşında bir mektup kağıdı fabrikasının temsilcisi oldu ve o dönemlerde bir tür gırtlak felci geçirerek sesini kaybetti. Pek çok doktora gittiyse de hiç biri bu durumu düzeltmeyi başaramadılar ve son çare olarak ipnoza başvuruldu.
  Böylece Cayce’nin yeni yaşamı başlamış oluyordu. Transa geçtikten sonra sorunu çözümleyici ifadelerini peş peşe sıraladı ve sesini yeniden kullanabilmek için gerekli ilaçları ve tedavileri söyledi; bunları uygulayarak eski sesine kavuştu. Ancak artık eski yaşamının yerini bir başkası almış, görevi başlamıştı. Sadece ve sadece insanlara yararlı olmaya adanacak bir yaşamın eşiğinden girmiş, yürümeye hatta koşmaya başlamıştı bile.
   Hopkinsville ve Bowling Green’den bir grup doktor Cayce’nen bu eşsiz yeteneğinden çok yararlandılar. En içinden çıkılamaz vakaların Cayce tarafından tüm fizik kuralları altüst edercesine zaman ve mekan ötesi bir algı sonucunda teşhis edilişine olan hayranlıklarını gizlemediler. Onu layık olduğu takdir ile kuşattılar, yeteneklerini kamuoyuna duyurdular ve böylece Cayce’nin hemen hemen tüm vakalarda doğrulukları en yüksek hekimlerce de kanıtlanmış olan hastalık teşhis ve tedavilerinin ünü yayılmakta gecikmedi. Transa iken yaptığı teşhislerde, mili değişik vakaların tedavisi için gerekli ilaçların nerede bulunabileceğini dahi büyük bir kesinlikle tarif eden Cayce’nin uyanık durumda bunların hiç birinden haberi bile yoktu.
 
Karşısına gelen kimi insanların sorunlarının da geçmiş yaşamlarından kaynaklandığını belirten Cayce’in ağzından bu geçmiş yaşamlara ait, sorunun kaynağını oluşturan sahneler de birer birer dökülüvermişti. Böylece de batık kıta Atlantis’teki yaşamın çarpıcı kesitleri gözler önüne serilivermişti.
  Kehanetler
  Cayce
aslında iyi bir fotoğrafçıydı da. Ancak daha sonra bu işini de bırakmış, asli görevini hakkıyla yerine getirmek için stüdyosunu kapatmıştı.
Öldüğü zaman ise 43 yıl içinde 8 binden fazla insana verdiği psişik öğütlerin gayet ayrıntılı 14 bin adet steno zaptını gerisinde bırakmıştı. Bunların arasında geleceğe yönelik kehanetleri de vardı.
  Toplum, bilim ve jeofizik alanlarında doğruluğu sık sık kanıtlanan kehanetleri, genellikle olayların gerçekleşmesinden uzun yıllar önce söylenmişti. Savaşlar barış, işsizlik, ırk çatışmaları, sosyal çalkantılar vs… gibi konulardaki kehanetlerinin, karşısına tedavi için gelen insanların özel yaşamlarına ilişkin kehanetleri de zaman geçtikçe aynen gerçekleşti.
  Cayce ulusların geleceğini nasıl görüyorsa, şahısların geleceklerini de aynı berraklıkta görüyor, onlara evleneceklerini, boşanacaklarını, çocukları olacağını, doktorluk, mimarlık, kaptanlık, askerlik gibi çeşitli meslek dallarını seçeceklerini de rahatlıkla ifade edebiliyordu.  Kehanetlerini transtayken söylüyordu ama Cayce uyanıkken de çevresindeki etkilere son derece duyarlıydı. Bir gün bir konferans salonunu terk etmek zorunda kalışının nedeni de bu duyarlılıktı. Çünkü o sırada orada bulunan bütün gençlerin bir gün savaşa gideceklerini, içlerinden üç tanesinin de asla geri dönmeyeceklerini görmüştü.
Cayce geçmişin ve geleceğin kapılarını açabilen her ikisine de rahatlıkla girip çıkabilen bir insandı.
  1939 yılından sonra görev yapacak olan başkanlardan ikisinin görev süreleri sona ermeden öleceklerini söyleyerek Roosevelt ile Kennedy’yi kast etmişti. 1929 yılındaki büyük ekonomik krizi, borsadaki çalkantıları ve işlerin 1933’de yeniden rayına oturtulacağını bilmişti. 1920’lerde Amerika’da ırkçılık çatışmalarının yaşanacağını ifade etmişti.
  Kahinler, kehanetlerinin hangi tarihte gerçekleşeceğini genellikle söylemeyi reddederler. Ancak Cayce çoğu kez tarihte belirtmiştir. 2.inci Dünya Savaş’ının başlayış ve sona eriş tarihlerini ve Vietnam Savaşı’nın tarihini vermiş, bilim dünyasının henüz haberi yokken Laser ışınının bulunacağını söylemişti.
Bimini yakınlarında, deniz dibinde tarih öncesi kalıntıların da bulunacağını belirtmiş ve bu da gerçekleşmiştir.
  Yeryüzünün çehresindeki değişimler
  Cayce, ileriki yıllarda büyük doğal afetler yaşanacağını, depremlerin ve deniz kabarmalarının yeryüzünün topografyasını değiştireceğini bildirmiş, kendisine tarih sorulduğunda ise bu hareketlerin 1958 ile 1998 arasında başlayacağını önce yavaş seyreden bu değişimlerin 1969 yılından itibaren giderek hızlanacağını eklemişti. Nitekim depremlerde hem sayıca, hem de şiddet bakımından bir çoğalma saptanmakta, 1969’dan sonra 7-9 Richter ölçeği arasında en az 30 depremin kaydedildiği bildirilmektedir.  En uzman jeologlar Cayce’in haber verdiği olayların hiç de hayal ürünü olmadığını, hemen yanı başımızda gerçekleşmeyi beklediklerini belirtiyorlar. Cayce yer kabuğundaki değişikliklerin Amerika’nın batı kıyılarından başlayacağını ifade etmişti. Nitekim 28. Mart 1964 yılındaki Alaska depremi, 8.4 şiddeti ile 1908 San Francisco depreminden de güçlüdür.
  Jeologlar Cayce’nin California’nın tahrip oluşuna ilişkin kehanetinin her an gerçekleşebileceğini belirtiyorlar. St. Andreas çatlağının 1980 yılında Pasadena dolaylarında 23 cm kadar batıya kaydığı saptanmıştır. Pek çok bilim adamının da görüşüne göre, 1989 San Francisco depremi asıl büyük hareketin sadece bir habercisidir. 1970 Haziran’ında Peru’da meydana gelen ve topografyayı değiştirmiş olan depremi de önceden haber vermiş olan Cayce’ye göre California’nın yerle bir oluşu gerçekleşecektir.
  Günün birinde New York’tan ayrılmak niyetinde olan bir adam Cayce’ye başvurmuştu. Bu şehirde kendini çok huzursuz hissettiğini söyleyen bu iş adamına Cayce transa geçtikten sonra bu kararında büyük isabet bulunduğunu çünkü New York’un günün birinde yıkılıp sulara gömüleceğini söyledi. Ancak bunun daha ileriki bir nesil zamanında gerçekleşeceğini de ifade etti.  Cayce’nin New York’a ilişkin bu kehanetine pek inanılmadı ve üstünde durulmadı. Ancak Manhattan’da bulunan 14. Cadde’de büyük bir iş merkezinin inşa çalışması sırasında, 1962 yılında projeler tamamlandıktan sonra bazı mühendisler yeraltında büyük bir fay tespit ettiler ve projenin gerçekleştirilmesinden vazgeçildi. Cayce’ye göre Carolina ve Georgia’nın güney bölgeleri de sular altında kalacaktır.
   Cayce, Avrupa’nın kuzeyinin göz açıp kapayıncaya kadar değişeceğini bildirmiştir. Akdeniz bölgeleri de tehlike hattındadırlar. Özellikle de İtalya ve Yunanistan’a dikkat çekmiştir. Vezüv’ün ve Martinik’deki Pele yanardağlarının püsküreceklerini ve bunu takiben de California’nın güney sahillerinden başlayarak Utah ve Nevada’ya dek doğuya kadar yayılan bir su baskının yaşanacağını 1936’daki bir kehanetinde belirten Cayce, ‘Güney denizlerindeki bazı koşullar değişince ve buralarda batıp  yükselmeler başlayınca, Akdeniz’de de aynı olaylar görülünce ve Etna bölgesinde değişiklikler meydana gelince, her şeyin başlamış olduğunu anlayacağız’ demişti.
  Bu arada Etna çevresindeki hareketlerin 1958’de başladığı ve Akdeniz tabanında alçalıp yükselmeler meydana geldiği bilim adamlarınca saptanmış. Ayrıca 1979’da Indonesia’nın Yapen adasında meydana gelen 8 şiddetinde bir depremden sonra, aynı gün, dünya küresinde Endonezya’nın tam karşısında yer alan etna (Sicilya) yanardağı infilak etmiş ve sönmüş olduğunu düşünerek tırmanmakta olan pek çok turistin ölümüne neden olmuştur. Bu arada A.B.D Washington eyaletindeki St. Helens yanardağı da 1980 yılının 18 Mayıs günü uzun bir zamandan sonra iki kez püskürmüş, dağın tepesinden 400 metrelik bir bölümü uçurmuştur.
  Kutupların Yer Değiştirmesi   Cayce şöyle diyor:  ‘Kuzey bölgelerinde ve Antarktika’da kabarmalar ve depremler, yerkürenin sıcak bölgelerinde volkanik patlamalar olacak. Kutuplar yer değiştirecek; öyle ki, soğuk veya yarı tropikal ülkeler daha tropikal olacaklar ve oralarda dev eğrelti otları ve yosunlar çıkacak.’
  Hugh Auchincioss Brown aslında bir elektrik mühendisiydi. Ancak ölümüne dek sürdürdüğü bir çalışması vardı.Brown, Güney kutbundaki aşırı buz birikiminden dolayı dünyanın ekseninde bir değişme olacağına inanıyordu ve ömrü boyunca toplumları bu tehlikeye karşı uyarmaya çalışmış. Bilimsel ve jeolojik kuruluşlarla temaslarını daima sürdürmüştü.
  Brown Antarktika’daki buzulların artmasıyla dünyanın adeta
“üstü ağırlaşan, sarsılan ve dengesini kaybeden bir topaç gibi devrileceğini” ileri sürüyor ve bu basınç nedeniyle de dünyanın dönüş ekseninin kutup ekseninden uzaklaşacağını ve dünyanın boşlukta takla atarak yeni kutuplar doğrultusunda olaşacak yeni bir eksenin çevresinde dönmeye başlayacağını iddia ediyordu.
  Bunun sonucunda yeryüzü haritasının da tamamen değişeceğini belirten Brown,
“Olası bir felaket, tarih öncesi dönemlerin mamutları gibi, dünya nüfusunun çoğunu yok edecek. Buzullar olgunlaştığı zaman bu olay daha önce de birkaç kez tekrarlanmıştır” diyordu.
 
“Dünyanın Afetleri” adlı kitabında da buzulların ağırlığının 19 katrilyon ton olduğunu hesaplıyordu. Buzullar şimdi su yüzeyinden 5000 metre yüksekliğe ulaşmışlar ve korkunç ağırlıkları ile alttaki kayayı sürekli çökerterek daha fazla buz için yer açmaktadırlar. Bu arada, Amiral Byrd 1930 yılında bunların sadece birkaç metresinin buz yüzeyinde kalmış olduğu görüldü. Şimdilerde ise tamamen gömülmüş olmalıdırlar.
  Charles Berlitz’in belirttiği gibi yeni jeomanyetik araştırmalar bunun gerçek olduğunu ortaya çıkarttı. Nesli tükenmiş, üstelik çok farklı bölgelerde yaşayan hayvanların buzlar içindeki cesetlerine Alaska, Kanada ve Sibirya’da  rastlanmıştır. Sanki çok büyük bir felaket tümünü savurmuş ve çok uzak bölgelere fırlatıp atmış gibi.
 1901 yılında Sibirya ‘da bulunan Berezovka mamutunun midesinde artık o bölgede yetişmeyen ılıman iklim bitkilerine rastlanmıştır. Bu arada bilim adamları Kuzey Kutbu’nun 1960-68 yılları arasındaki kayışın sekiz mil olduğunu saptamışlar.
  Yeni Karaların Çıkması    Cayce, “Değişimler meydana geldiğinde, birkaç yıl içinde Atlantik ve Pasifik’te yeni karalar ortaya çıkacak, günümüzdeki pek çok ülkenin kıyıları da okyanusun dibine gömülecek” demişti.
  1940 yılındaki bir kehanetinde Poseydon Adası’nın, batık Atlantis’in yeniden yüzeye çıkacak olan ilk kısımları arasında da bulunacağını da belirtmiş. Atlantis’in parçalarının yüzeye çıkışından sonra gelecekteki nesillerin, üzerinde yaşamlarını sürdürecekleri pek çok yeni kara parçalarının ortaya çıkacağını da belirtmişti.
 Dünyadaki tüm ülkeler arasında, depremlerden en az zararı İrlanda’nın göreceğini söylemiş, “Şayet İngiltere’de bin sarsıntı olacaksa, İrlanda’da 43 adet olacaktır” diye eklemiştir. Bu değişimler sırasında Japonya’nın da büyük bir bölümünün denize gömüleceğini, 1934 yılındaki bir kehanetinde söylemişti. Bu arada Nobichico Obara adlı bir Japon jeologu, Japon takımadalarının her yıl 2-3 cm kadar okyanusa gömülmekte olduklarını saptamıştır.   Cayce Rusya ile ilgili bir kehanetinde bu ülkede komünizmin son bulacağını da söylemiştir. Cayce Rusya’nın özgür bir yaşama kavuştuktan sonra Amerika ile işbirliği yapacağını da belirtmiştir. Bu kehanet, bir çok defa Amerika ile Rusya’nın Kızıl Çine ’e karşı birleşeceğini söyleyen Jeanne Dixon’un da kehanetine uymaktadır. Bu kehaneti 1944 yılında başkan Roosevelt’e söylemişti Dixon. Oysa Çin, komünist rejime 1949 yılında geçti
  Önümüzdeki yılların çehresi  Cayce’ye göre uluslar üçüncü bir dünya savaşını engellemeyi başarsalar bile bu Paris, Londra ve New York ’un haritalardan silinmesini önleyemeyecektir. Cayce kehanetlerinde asla nükleer bir tahripten söz etmedi. Ona göre birtakım nükleer deneyimler yapmak suretiyle olsa olsa dünyanın fizik güçleri harekete geçirilebilir, depremlere ve deniz baskınlarına neden olunabilirdi.
  Cayce
günümüz insanının da tıpkı Atlantis’te olduğu gibi kendi felaketini kendinin hazırladığını ifade ediyor.
Hala yeraltında nükleer denemeler yapmayı sürdüren ülkelerin yetkilileri bu kehanetleri ciddiye almış, üzerinde biraz olsun düşünmüş olsalardı; kendi bindikleri dalın da üzerinde yaşayan diğer milyarlarca insana karşı olan vicdani sorumluluklarının şuuruna varabilirlerdi belki de!... 
Haluk Özden Ruh ve Madde Cilt 31-sayı 366
 

20 Haziran 2014 Cuma

Bu Testler Kansere Karşı Hayat Kurtarıyor

IMG Ust

Bu Testler Kansere Karşı Hayat Kurtarıyor

Uzmanlar, kansere karşı geliştirilen tanı testlerini, risk faktörü olmaksızın herkesin yaptırmasını öneriyor. İşte kanserin erken teşhisi için yaptırılabilecek 10 test...

Kanser, günümüzün en önemli hastalıklarının başında geliyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre; 2030 yılında Dünya’daki kanser hastası sayısı 27 milyona ulaşacak. Kadınlarda meme ve rahim ağzı, erkeklerde ise akciğer ve prostat en sık görülen kanser türleri. Tıptaki yeniliklere rağmen hala ölümle sonuçlanan hastalıkların başında gelen kanserle ilgili umut veren gelişmeler ise, erken tanı testlerinin her geçen gün gelişmesi.

Acıbadem Kadıköy Hastanesi Aile Hekimliği Uzmanı Dr. Şirin Parkan kansere karşı geliştirilen tanı testlerini, risk faktörü olmaksızın herkesin yaptırmasını öneriyor.

İşte Dr. Parkan'dan kanserin erken teşhisi için yaptırılabilecek 12 test:

1.Mamografi: Kadınlarda en sık görülen kanser türlerinin başında gelen meme kanserinin erken teşhisi için sürekli takip yapılması çok önemli. Meme kanseri riski taşımayan tüm kadınların da 40 yaşından itibaren her yıl düzenli olarak mamografik takiplerinin yapılması gerekiyor. Ailesinde meme kanseri öyküsü olan kadınlarınsa ise 25 yaşından itibaren doktor kontrolünde olmaları büyük önem taşıyor.

2.Smear Testi: Rahim ağzı kanseri özellikle cinsel olarak aktif tüm kadınların korkulu rüyası ve kanser nedenli kadın ölümlerinde ilk sıralarda yer alıyor. Bu nedenle tüm kadınların, cinsel yaşamları başladığı andan itibaren düzenli olarak smear testi yaptırması öneriliyor. Jinekolojik muayenenin de yılda 1 kere yapılması, erken teşhis açısından hayati bir öneme sahip.

3.PSA Testi: Erkeklerde en sık görülen kanser türleri arasında ikinci sırada yer alan prostat kanserine karşı her erkeğin 40 yaşında PSA baktırması önemli. PSA seviyesi 1'in altındaysa, testin 45 yaşında tekrar ettirilmesi, yine 1'in altında çıkarsa 50 yanışında tekrarlanması yeterli. Ancak seviye 1'in üzerindeyse, daha sık aralıklarla PSA testi yaptırmak gerekiyor. Çünkü bir kan belirteciyle teşhis konulabilen tek tümör prostat kanserleri. Ancak prostat kanseri erken tanısında sadece PSA baktırmak yeterli değil, hiçbir zaman doktor tarafından yapılacak rektal muayenenin yerini tutmuyor. O nedenle özellikle 50 yaşından itibaren düzenli doktor muayenesini ihmal etmemek gerekiyor.

4.Kolonoskopi: Kalınbağırsak kanserine karşı 50 yaşından itibaren kolonoskopi yaptırılması öneriliyor. Eğer bir polip bulunamazsa 5 yılda bir tekrarlanması yeterli. Kolon kanserinin erken teşhis edildiğinde, ilk 5 yılda hayatta kalma oranının yüzde 90 olduğunu ama geç kalındığında bu oranın çok düştüğünü unutmamak gerekiyor.

5.Ben takibi: Özellikle çok açık bir ten rengine sahip olanlar ve vücudunda fazla ben bulunanlar cilt kanseri konusunda daha yüksek risk faktörü altında. Yapısal özellikleri bu şekilde olanların, düzenli olarak benlerini bir dermatoloji uzmanlarına inceletmeleri cilt kanserinin erken teşhisi açısından önemli.

6.Kan testi: Kansere karşı yapılan kan testlerinde, "eritrosit" olarak bilinen oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri ve "lökosit" olarak bilinen hastalıklara karşı savunmamızı sağlayan beyaz kan hücreleri inceleniyor. Yapılan testlerde, kan hücrelerin sayıları ve büyüklüklerine bakılıyor.

7.Gaitada gizli kan testi: Dışkıda gizli kan testi olarak bilinen "gaitada gizli kan testi", 40 yaşından sonra yaptırılması gereken bir test. Bu test, öncelikli olarak kolon kanserinin erken teşhisi için kullanılıyor. Rutin olarak yaptırılması önerilen gizli kan testiyle, sadece mikroskobik inceleme ile görülebilen kan gaitada inceleniyor.

8.İdrar tahlili: İdrar yolu, böbrek ve mesanede meydana gelebilecek kanser türlerinin tespiti için "idrar sitolojisi" ile idrar incelemesi yapmak mümkün. Bu testte,mikroskop altında incelenen idrarda tespit edilen kan hücreleri üriner sistem kanserlerinin habercisi olabiliyor.

9.Tiroit testleri: Tiroit kanserine karşı erken tanı için,belli bir antikora bakılabiliyor. Bunun yanında tiroit ultrasonuyla da, var olan bir nodülün varlığı ve boyutu değerlendirilebiliyor.

10.Akciğer kanseri testleri: Akciğer kanseri, kanser türleri arasında erken teşhisi en zor türlerden biri. Akciğer filminde bile çok belirginleşmedikçe görülemeyebilen bu kanser türüne karşı, son yıllarda geliştirilen yöntemler bulunuyor. Düşük ışın dozajlı spiral bilgisayar tomografisi gibi yeni geliştirilen bu tekniklerin güvenilir sonuçlar vermesi için çalışmalar sürdürülmekte. Özellikle yoğun sigara içenlerde artık bu tomografi öneriliyor.

Bu Testler Kansere Karşı Hayat Kurtarıyor

IMG Ust

Bu Testler Kansere Karşı Hayat Kurtarıyor

Uzmanlar, kansere karşı geliştirilen tanı testlerini, risk faktörü olmaksızın herkesin yaptırmasını öneriyor. İşte kanserin erken teşhisi için yaptırılabilecek 10 test...

Kanser, günümüzün en önemli hastalıklarının başında geliyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre; 2030 yılında Dünya’daki kanser hastası sayısı 27 milyona ulaşacak. Kadınlarda meme ve rahim ağzı, erkeklerde ise akciğer ve prostat en sık görülen kanser türleri. Tıptaki yeniliklere rağmen hala ölümle sonuçlanan hastalıkların başında gelen kanserle ilgili umut veren gelişmeler ise, erken tanı testlerinin her geçen gün gelişmesi.

Acıbadem Kadıköy Hastanesi Aile Hekimliği Uzmanı Dr. Şirin Parkan kansere karşı geliştirilen tanı testlerini, risk faktörü olmaksızın herkesin yaptırmasını öneriyor.

İşte Dr. Parkan'dan kanserin erken teşhisi için yaptırılabilecek 12 test:

1.Mamografi: Kadınlarda en sık görülen kanser türlerinin başında gelen meme kanserinin erken teşhisi için sürekli takip yapılması çok önemli. Meme kanseri riski taşımayan tüm kadınların da 40 yaşından itibaren her yıl düzenli olarak mamografik takiplerinin yapılması gerekiyor. Ailesinde meme kanseri öyküsü olan kadınlarınsa ise 25 yaşından itibaren doktor kontrolünde olmaları büyük önem taşıyor.

2.Smear Testi: Rahim ağzı kanseri özellikle cinsel olarak aktif tüm kadınların korkulu rüyası ve kanser nedenli kadın ölümlerinde ilk sıralarda yer alıyor. Bu nedenle tüm kadınların, cinsel yaşamları başladığı andan itibaren düzenli olarak smear testi yaptırması öneriliyor. Jinekolojik muayenenin de yılda 1 kere yapılması, erken teşhis açısından hayati bir öneme sahip.

3.PSA Testi: Erkeklerde en sık görülen kanser türleri arasında ikinci sırada yer alan prostat kanserine karşı her erkeğin 40 yaşında PSA baktırması önemli. PSA seviyesi 1'in altındaysa, testin 45 yaşında tekrar ettirilmesi, yine 1'in altında çıkarsa 50 yanışında tekrarlanması yeterli. Ancak seviye 1'in üzerindeyse, daha sık aralıklarla PSA testi yaptırmak gerekiyor. Çünkü bir kan belirteciyle teşhis konulabilen tek tümör prostat kanserleri. Ancak prostat kanseri erken tanısında sadece PSA baktırmak yeterli değil, hiçbir zaman doktor tarafından yapılacak rektal muayenenin yerini tutmuyor. O nedenle özellikle 50 yaşından itibaren düzenli doktor muayenesini ihmal etmemek gerekiyor.

4.Kolonoskopi: Kalınbağırsak kanserine karşı 50 yaşından itibaren kolonoskopi yaptırılması öneriliyor. Eğer bir polip bulunamazsa 5 yılda bir tekrarlanması yeterli. Kolon kanserinin erken teşhis edildiğinde, ilk 5 yılda hayatta kalma oranının yüzde 90 olduğunu ama geç kalındığında bu oranın çok düştüğünü unutmamak gerekiyor.

5.Ben takibi: Özellikle çok açık bir ten rengine sahip olanlar ve vücudunda fazla ben bulunanlar cilt kanseri konusunda daha yüksek risk faktörü altında. Yapısal özellikleri bu şekilde olanların, düzenli olarak benlerini bir dermatoloji uzmanlarına inceletmeleri cilt kanserinin erken teşhisi açısından önemli.

6.Kan testi: Kansere karşı yapılan kan testlerinde, "eritrosit" olarak bilinen oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri ve "lökosit" olarak bilinen hastalıklara karşı savunmamızı sağlayan beyaz kan hücreleri inceleniyor. Yapılan testlerde, kan hücrelerin sayıları ve büyüklüklerine bakılıyor.

7.Gaitada gizli kan testi: Dışkıda gizli kan testi olarak bilinen "gaitada gizli kan testi", 40 yaşından sonra yaptırılması gereken bir test. Bu test, öncelikli olarak kolon kanserinin erken teşhisi için kullanılıyor. Rutin olarak yaptırılması önerilen gizli kan testiyle, sadece mikroskobik inceleme ile görülebilen kan gaitada inceleniyor.

8.İdrar tahlili: İdrar yolu, böbrek ve mesanede meydana gelebilecek kanser türlerinin tespiti için "idrar sitolojisi" ile idrar incelemesi yapmak mümkün. Bu testte,mikroskop altında incelenen idrarda tespit edilen kan hücreleri üriner sistem kanserlerinin habercisi olabiliyor.

9.Tiroit testleri: Tiroit kanserine karşı erken tanı için,belli bir antikora bakılabiliyor. Bunun yanında tiroit ultrasonuyla da, var olan bir nodülün varlığı ve boyutu değerlendirilebiliyor.

10.Akciğer kanseri testleri: Akciğer kanseri, kanser türleri arasında erken teşhisi en zor türlerden biri. Akciğer filminde bile çok belirginleşmedikçe görülemeyebilen bu kanser türüne karşı, son yıllarda geliştirilen yöntemler bulunuyor. Düşük ışın dozajlı spiral bilgisayar tomografisi gibi yeni geliştirilen bu tekniklerin güvenilir sonuçlar vermesi için çalışmalar sürdürülmekte. Özellikle yoğun sigara içenlerde artık bu tomografi öneriliyor.

19 Haziran 2014 Perşembe

SANA NE SÖYLESEM ÖMRÜM

SANA NE SÖYLESEM ÖMRÜM - AHMET UYSAL
Şiirler

Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Sen ki şiirler düşürürdün
Uzun uğultularla akan sulara
Toprağın tuzu, taşın izi olurdum

Ayışığı toplardın güllerden
Gecenin ürpertisinden çocukluğumuza
Kırgın kadınlarımıza yazılarda
Oradan oraya savurduğumuz
Sarılan sarılan yalnızlığa

Şimdi nasıl koysam yerine
Kırılan dalı, örselenen çiçeği
Okşasam usulca, öpsem öpsem
Bulutlarla düşlesem, kuşlarla düşünsem,
Şiirle sağaltsam sayrı yüreğimi

Sana ne söylesem ömrüm sana
Sen ki gümüş pullar düşürürdün
Bulanık karanlığına hüznümüzün
Yeniden yeniden kazanırdık umudu
Unutulurdu yenilgi, susardı ölüm

Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Toparlan, kanınla katıl haydi
Kalan ömrünle, kanayan yanınla
Bir yoğunluğa koy günlerini

YÜREK ÇAĞRISI

YÜREK ÇAĞRISI - ADNAN YÜCEL
Şiirler

Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere
Tatlı su göllerine akamıyorum
Yüzüm yüreğim deprem dalgası
Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
Her sevi bir türküdür bağrımda
Her öfke bir ağıt
Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
Kendi türkülerimi haykıramıyorum

Şarkılarla bezeniyor ufuklar
Yüreğim patlıyor dağbaşlarında
Yüreğim
Sancımı duyar mısın yaralarında
Kuş seslerinde yas nağmeleri
Şarkılar sabır ve çile makamında

Mendilimde öfke çıkınımda bilinç
Uykusuz kalır mısın kitaplarıma
Dudaklarımda hüzün
Avuçlarımda sevinç
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma

İsterim ki senden
Yaylalarda otlak olasın
Ovalarda ırmak olasın
Yayılasın göğsümün kırlarına
Sarasın beni sarasın

Dalların sevdası düşmüş toprağa
Olgun meyvelere hasret gençliğimiz
Zamanın billur çağlayanı
Gürül gürül akarken avuçlarımızda
Bir damla yağmur adına
Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz
Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam
Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma

18 Haziran 2014 Çarşamba

DENİZDE YAPILABİLECEK EN ETKİLİ 5 EGZERSİZ

IMG Ust

DENİZDE YAPILABİLECEK EN ETKİLİ 5 EGZERSİZ

Yüzmenin doğru egzersizler ile birleştirildiğinde forma girmek için en etkili yollardan biri olduğunun altını çizen Spor Eğitmeni Gürkan Helvacıoğlu, denizde yapılabilecek en etkili 5 egzersizi sıraladı.

Helvacıoğlu, “Denizde yüzme ile birlikte yapılan egzersizler form tutmak için birebirdir. Her şeyden önce denizde egzersiz yapmak en az risk taşıyan spordur. Nedeni ise suyun kaldırma kuvveti ile ilgili olarak eklemlere yük bindirmemesidir. Aynı zamanda tüm kas gruplarınız aynı anda fakat farklı açılarla çalışır. Kalp ve dolaşım sistemini geliştirip aerobik kapasitesini artıran bu egzersizlere 5-10 dakika yüzdükten sonra başlanmalıdır. Sonrasında su seviyesi kaburga bölgesine kadar olacak şekilde 5 dakika denizde serbest stil koşu yapılır. Ardından 5 etkili egzersize geçilir” dedi.

İşte form tutmak adına denizde yapılabilecek en etkili 5 egzersiz!

  1. Biceps Curl: Suyun içinde göğüs bölgesine kadar eğilip, ellerimizi yumruk şeklinde sıkıp, kollarımızı omuz hizasına kadar kaldırıp indirme hareketi. 12 tekrar 3 set yapılır.
  2. Triceps: Suyun içinde göğüs bölgesine kadar eğilip, ellerimizi yumruk şeklinde sıkıp, kollarımızı omuz hizasına kadar kaldırıp, dirsekler yukarı bakacak şekilde iki kol birden yana açma kapama hareketidir. 12 tekrar 3 set yapılır.
  3.  
Harekette çalışan kaslar: Ön alt kol ve ön üst kol kaslarını çalıştırır.

  1. Jump in Jack: Her iki ayak eşit zamanda açılarak ve kapanarak, aynı zamanda her iki kol yukarı aşağıya hareket ederek yapılan bir harekettir. 4 set 15 tekrar şeklinde uygulanır.
  2.  
Harekette çalışan kaslar: Yağ yaktıran, bacak ve kalça kaslarını çalıştıran bir egzersizdir.

  1. Twist Rotation: Suyun kaldırma kuvveti nedeniyle bele gelebilecek baskıyı minimum seviyede azaltır. Deniz suyu seviyesi alt kaburga kemiğine kadar olmalıdır. Kollar omuz hizasında tutulmalıdır. Gövde sağ tarafa çevrilir. Gövde tekrar ortaya gelir sonra tekrar sol tarafa çevrilir. Sağ ve sol yön bittiğinde 1 tekrar olur. 15 tekrar 4 set yapılır.
  2.  
Harekette çalışan kaslar: Bel bölgesindeki yağların yakılmasında ve bel kaslarının kuvvetlenmesinde etkilidir.

  1. One leg back : Hareket, deniz suyu bel seviyesinde olacak biçimde, iki bacak yere sabit başlanır. Bir bacak yerde sabit kalırken, diğer bacak arka yukarı doğru kaldırılır, sonra tekrar indirilir. Hareket her iki bacakta eşit sayıda tekrarlanır. Her iki bacakta 15 tekrar 3 set şeklinde yapılır.

Harekette çalışan kaslar: Arka bacak ve kalça kasları.

17 Haziran 2014 Salı

KARA ÜZÜM TAM BİR SAĞLIK DEPOSU!

IMG Ust

KARA ÜZÜM TAM BİR SAĞLIK DEPOSU!

Prof. Dr. Turan Karadeniz, farklı aromasıyla dikkat çeken kokulu kara üzümün vücuttaki kanser yapıcı bileşikleri bloke ettiğini açıkladı. Karadeniz, aynı zamanda cildi güzelleştiren ve hızlı kilo vermeye yardımcı olan bu besinin tüketilmesine yönelik bilgi de verdi.

Turan Karadeniz, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi'nin yağışı fazla olan nemli bir bölge olduğunu ve bu bölgeye özgü kokulu üzüm çeşidi yetiştirildiğini kaydederek, vatandaşların kokulu üzümü, ağaçlara sararak ya da evlerinin bahçelerinde yetiştirdiğine dikkat çekti.

Kokulu kara üzümün etkili bir kimyasal bileşimi olduğunu vurgulayan Karadeniz, şöyle devam etti: "Bu yönüyle kokulu üzümün vücuttaki kanser yapıcı bileşikleri bloke edici özelliği bulunmakta. Bu üzümde potasyum, demir ve magnezyum oldukça fazla. Bu anlamda da kıymetli bir üzüm çeşidi. Kilo problemi olan insanların hızlı bir şekilde kilo atmasına yardımcı oluyor. Üzüm kürü de yapılabilmektedir. Sabah, öğle ve akşam vakti birer bardak üzüm suyu içilmeli. Akşam ayrıca üzüm bir salkım şeklinde yenebilir. Bu şekildeki kokulu üzüm kürünün 3-4 günlük diyet programı izlenildiğinde vücuttaki toksinleri atıcı özelliği bulunmakta ve kilo problemi olan kişilerde ciddi anlamda kilo kaybı söz konusu olmaktadır. Cildi güzelleştirici ve tazeleştirici özelliği de var. Maskesi yapılarak cilde faydası görülecektir."




Pekmezi de İçeceği de Sağlıklı!
Üzümün bir aylık dönemde taze tüketilebildiğini dile getiren Karadeniz, farklı saklama koşullarında kış mevsiminde de tüketildiğini anlattı. Prof. Dr. Karadeniz, kokulu üzümün derin dondurucularda muhafaza edilebildiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: "Bu şekilde kış mevsiminde kaynatılarak tüketilebilir. Pekmezinden de içecek hazırlanabilir. Balığın yanında içecek şeklinde tüketiliyor. Pekmezde yoğun olarak mineraller bulunmakta. Bu anlamda hem kan yapıcı hem de hararet giderici özelliği oluyor. Böylelikle bağışıklık sistemini de güçlendiriyor. Aynı zamanda sucuklu mamulleri yapılan kokulu üzüm, bölgemizde tatlı çeşitlerine de eklenerek farklı lezzetler sunuluyor."

‘EN ERKEKSİ’ 10 HOBİ

IMG Ust

‘EN ERKEKSİ’ 10 HOBİ

Yaz geldi gelecek; artık oyun konsolu kumandalarını ve  bahis bültenlerini bir kenara bırakmanın vaktidir. ‘Erkeksi’ hobiler sadece bunlarla sınırlı değil ve açıkçası bunlar kadınların gözünde çok da çekici şeyler değiller, siz de biliyorsunuz. Kendinizi biraz daha “ilginç” kılmak ve maçoluğa kaçmadan daha ‘sert’ olmak istemez misiniz? İşte en ‘erkek’ 10 hobi…

1-Demir Dövme
Marangozluğun daha güç gerektiren ve biraz daha "vurdulu kırdılı" bir versiyonu gibi düşünün. Dakikalarca, yüksek bir konsantrasyonla demir dövdüğünüzde nasıl rahatlayacağınızı, bir yandan da nasıl yoğun bir antrenman yapmış olacağınızı fark edeceksiniz.

2-Bira Yapımı
Öyle bir hobi ki hem sevdiğiniz bir şeyi kendi başınıza üretiyor, hem dostlarınızla paylaşıyor, hem de neticesinde mutlu oluyorsunuz! Her şeyin ötesinde, deneye deneye, en iyi birayı, daha doğrusu sizin damak tadınıza en uygun birayı bulacaksınız. Hem de çok ucuza gelecek..!

3-Roket Yapımı
Başlık biraz tuhaf ve korkutucu gelmiş olabilir. Ama şöyle düşünün. Küçükken pek çoklarımız uğraşmıştır maket uçak, maket gemi yapımıyla. Artık büyüdük ve bu -uğraşanların hiç bir zaman unutmadığı- hobiyi bir üst kademeye taşımanın zamanı geldi. Konu hakkında bilgi veren  web sitelerini ziyaret edip, oyuncak fakat metrelerce yükselen ve kendi başlarına hareket eden mini roketlerin yapımı hakkında bilgi edinebilirsiniz.

4-Poker
Hem dostlarınızla eğlenceli ve çekişmeli zaman geçirecek, hem de "insan sarraflığı" konusunda kendinizi bir adım öteye taşıyacaksınız. Aranızda yaşanacak tatlı sert çekişmeleri ve kapışmaları bir düşünsenize. Elbette ki kumara sonuna kadar karşıyız fakat arkadaşlarınızla küçük iddialara ve cesaret oyunlarına tutuşmak eğlenceli olabilir.

5-Fotoğraf Çekmek
Kadınlara sanatsal yönünüzü en direkt şekilde hissettirecek olan mecra, kullanım kolaylığı ve çok yönlü disiplini sebebiyle fotoğraf çekmek. Hem gezip görmüş, hem üretmiş hem de pek çok anı ölümsüzleştirmiş olacaksınız.

6-Viski Tadımı
Tarihin en 'erkeksi' içkisi, üzerinden biraz olsun uzmanlaşmaya değer gibi görünüyor. Yapım yerinden cinsine, tarihine kadar pek çok parametreyi bilmek gerekiyor elbette ve sırf bu bile çok eğlenceli olabilir.

7-KravMaga
Uzak doğulu muadilleri kadar ilgi görüyor diyemeyiz KravMaga için; fakat İsrail menşeili bu savunma sporu pek çok gizli servisin eğitim müfredatında yer alıyor. Biraz saklı kalmış bir alan da diyebiliriz. Keşfetmenin tam sırası...

8-Tenkara
Özetle, Tenkara Japon kökenli bir balık tutma 'sanatı'. Bildiğimiz gibi bir olta ya da makara sistemi falan yok; sadece ince uzun bir sırık, ucuna bağlı bir misina ve kancanın ucunda yem... Sabır, sükunet ve dirayet... Balık oltaya takıldığında ne hissedeceğinizi bir düşünün...

9-Kaya Tırmanışı
Küçükken ağaçlara, kapı aralıklarına ya da parmaklıklarına tırmandık durduk hepimiz. Köklerimize geri dönmenin vakti gelmedi mi? Ama biraz daha çetin ve 'kalıbımıza yakışır' şartlarla... Konsantrasyon, güç ve dengenin bir araya geldiği bu zorlu disiplin hem ilgi çekici, hem stresten kurtulmak için ideal...

10-Bıçak Fırlatma
Bu biraz şova kaçıyor, doğru. Ama illa ki bir insanın kafasına koymaya lüzum yok o elmayı. Bir yere sabitlersiniz, olur biter. Ama hep söyledik, söylüyoruz: Önce güvenlik. Etrafta kimsenin olmamasına, hatta ne olur ne olmaz, bıçakların keskin olmamasına özen gösterin.

KUŞADASI

IMG Ust

KUŞADASI

Kuşadası, güneşin en güzel doğduğu yerlerden bir tanesidir. Bulunduğu yer itibariyle oldukça güzel bir alana sahip tatil merkezidir. Yumuşak iklimi, lüks otelleri ve  temiz kumsalıyla, turistlerin gözde mekanlarından biridir. Kuşadası toplam 20 kilometre uzunluğunda kıyı şeridine sahiptir, bu güzel beldenin aslında anlatılacak birçok özellikleri vardır. Örneğin; Kadınlar Plajı, Aslan Burnu, Kara Ova, İlyasağa ve Tavşanburnu yakınlarında yer yer kayalık kumsallar göze çarpar.  Ayrıca yörenin engebeli tepelerden oluşan manzarası büyüleyci niteliktedir.

Kuşadası’na 12 kilometre mesafede bulunan Kirazlı Koyu, gerçekten görmeye değer bir beldedir. Kuşadası’nda sabah kahvaltısı yapmak çok ayrı bir zevktir. Sabahleyin ötüşen kuşların cıvıltısı, hafiften esen rüzgar ve daha önce hiç tatmadığınız peynirin, zeytinin tadı yanında bir bardak çay da varsa, kahvaltının fotoğrafı tamamdır.

Kuşadası ilk Türk mimarisiyle 17. yüzyılda tanışmış, dönemin Aydın valisi Oğuz Mehmet Paşa, Kuşadası’na ilk külliye ve çeşmeleri yaptırmış, tabi bunların yanısıra hamamlar, kervansaraylar ve camiler de inşa ettirmiştir. O zamanki dönemlerde daha çok Venedik'ten gelen İtalyan malları, Kuşadası’nda pazarlanmış sonra da kentin ticari cazibesi tüm Ege bölgesine yayılmaya başlamıştır. Bu nedenle Kuşadası, ülkemizde turizmin canlandığı ilk bölgelerden biridir.

Kaz dağlarından gelen hava akımı nedeniyle, Turkiye'nin Ayvalık'tan sonra oksijen bakımından en zengin bölgesinden biridir. Kuşadası, İzmir’e yaklaşık iki saat mesafede bulunan 48 bin nüfuslu ve  Aydın'a bağlı bir ilçedir. Meryem Ana'ya yakınlığı sayesinde, Turkiye’de turizmin ilk başladığı yerlerden bir tanesidir. Yaz dönemlerinde oldukça kalabalık bir sezon yaşamaktadır.

Tarihi eserlerinin yanısıra pahalı restoranları, cafeteryaları ve  akuapark'arıyla meşhurdur. Bunlardan bir tanesi, Adaland Parkı, ilçenin 4 kilometre kuzeyinde yer almaktadır. Ayrıca turistlerin yoğun ilgi gösterdikleri yerlerden bir tanesidir. Gezmek, dinlenmek ve  eğlenmek için yola çıkılacaksa, Kuşadası gidilmeye, görülmeye değer bir yerdir.

Buradaki betonlaşma ve  yozlaşma, Turkiyenin diğer bölgelerine nazaran daha azdır. Yazlık evleri oldukça pahalı, yerli yabancı çok sayıda zenginlerin tatilini geçirdiği ender yerlerden bir tanesidir. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi'nin turizm işletmeciliği ve otelcilik yüksek okulunun bazı bölüm ve sınıfları bu ilçede bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye'de sistemli olarak turizm hareketlerinin başladığı ilk yerlerden bir tanesidir. Esnafın şık giyinmesi ve bu kültürün bir akım haline gelmesi, ilçe için son derece sevindirici bir gelişmedir. Bunun sebebinin gemilerle gelen zengin turistlerden kaynaklandığını düşünmek mümkündür.

13 Haziran 2014 Cuma

NEDEN SPOR YAPMALIYIZ?

IMG Ust

NEDEN SPOR YAPMALIYIZ?

Spor birçok hastalığın ve  sorunun çözüm yoludur. Spor; her yaştan insan için yapılması gereken bir aktivitedir ancak yaşlılar için zorunludur. Spor yaşlılar açısından, hem beden hem de ruhen önem taşır. Spor yapan yaşlı insanlar; ruhen kendilerini daha iyi hissederler.

Spor, gençler açısından da oldukça önemlidir çünkü  sorumluluk duygusu kazandırır. Ayrıca gençlerin agresifliklerini frenlemelerine ve  öfke kontrolünü yönetmelerine  yardımcı olur. Bunların yanı sıra, dikkat dağınıklığını engellemeyi de sağlar.

Spor ile uğraşan çocuklar, derslerinde daha verimli olurlar. Takım çalışmasına uyum sağlamaya başlarlar, bu yüzden de kendilerini yalnız ve  mutsuz hissetmezler. Ayrıca yaşıtlarına göre daha az hastalıklara yakalanırlar.

Spor, vücudun organik direncini artıran, sistemlerin fizyolojik kapasitesini geliştiren, bu kapasiteyi koruyan ve devam ettiren bir uğraşıdır.

Spor yapmadan sürdürülen yaşamda, sistemlerin faaliyetleri geriler. Ruhsal bunalımlar başlar. Boş zamanlardaki kötümser tutum ve davranışları ön plana çıkarır. Kötü alışkanlıklara zemin hazırlar.

Sistemli, yaşa uygun ve sürekli spor yaparak; sağlıklı, zinde ve güçlü kalmak, yüksek moral ile yaşamak mümkündür.

Spor ile,

• Tembelliği ve isteksizliği yenmek,

• İlgi duymayı geliştirmek,

• Stresten uzaklaşmak,

• Vücudu çalıştırmak,

• Yaşlanmayı geciktirmek,

• Enerji harcamak ve  boş zamanı değerlendirmek,

• Vücudun kapasitesini artırmak,

• Dolaşım sisteminin normal değerlerde çalışmasını sürdürmek,

• Sistemleri daha fazla çalışmaya hazırlamak,

• Refleksleri hızlandırmak,

• Hareket ve sinir sisteminin aktivitesini sürdürmek ve artırmak,

• Kasların kasılma sürelerini azaltmak ve

• Kendine güveni ve yaşama gücünü artırmak  mümkündür.


Spor, ileri yaş hastalıklarından olan dejeneratif eklem hastalıklarını önler. Kas, eklem ve sinir sistemi hastalıklarını rehabilite eder.

Kendimize Söylemekten Vazgeçmemiz Gereken Yalanlar

IMG Ust

Kendimize Söylemekten Vazgeçmemiz Gereken Yalanlar

Zihin gerçek bir sihirbazdır. Bazı durumlarda bize doğru olmadığını bildiğimiz halde bile, doğruymuş gibi gözüken gerçek bir yanılsama sunar.

Zihnimizde canlanan bu yansımalar tarafından kendimizi korku, mantık ve alışkanlıklar arasındaki bir kurguda buluruz. Bu kurgular ise gerçek potansiyelimizi sınırlayan etkenlerdir. Şimdi ise bir anlık duraksayıp “Sürekli geride kalmama yol açan, kendime söylediğim yalanlar neler?” diye kendinize sorun ve zihninizi incelemeye başlayın…

Kendinize çok sık söylediğiniz ve farkında olmadan kendi mutluluğunuza engel olan yanılsamaların listesini aşağıda bulabilirsiniz.

1) Beni Ben Yapan Duygu ve Düşüncelerim!

Güçlü bir duygu seline kapıldığınızda kendinizi hiç olmadığı kadar savunmasız mı hissediyorsunuz? Duygularımız bizi biz yapan şey mi? Bizi güçsüz kılacak kadar değil. Eğer duygu ve düşüncelerimizden ibaret olsaydık, onlar yok olduğunda bizde yok olmaz mıydık? Ama olmuyoruz. Düşünceler, duygular ve heyecanlar zamanla kaybolup gider, seni sen yapan şeyler bunlar değildir.

2) Risk Almaya Değmez

Birçok kişi kendi güvenliği için bir arayış içerisindedir fakat gerçekte kimse bunu kesin bir şekilde elde edemez ve bu konudaki belirsizlik çok daha kesindir. Herkes sürekli bir değişim halinde yaşıyor. Eğer sürekli güvenli bir yaşamı seçip, risk almazsak sonucunda hiçbir garantisi olmaz. Yaptığınız seçimler, her şeyin ve herkesin üzerinde olsun hatta sevdiklerinizin bile. Eğer her şeyden önce kendinize değer vermezseniz, ilişkilerinizde en çok acı çeken taraf siz olacaksınız.

3) Mutluluk Materyal Bir Başarıdır

Mutluluk asla satın alınamaz. Hayatımız boyunca bizi ücretsiz olarak gerçekten mutlu edecek olan şeyler: aşk, kahkaha, anı yaşamak, şefkat, minnet ve merhamet duygularıdır.

4) Şişmanım, Çirkinim, Kısayım!

Etrafınızda her zaman sizden daha komik, daha başarılı ya da daha güzel görünümlü birileri olacaktır. Asla ve asla çevrenizde görmüş olduğunuz yansımalarla yaşamamalısınız. Hayatın geçici olduğunu unutmayın, fiziksel görünümünüz zaman içerisinde er ya da geç sizi hayal kırıklığına uğratacaktır.

5) Yine Ben Suçluyum

Kendinizi kurban olarak görmekten vazgeçmelisiniz. Kendiniz dışında herkesin sorumluluğunu içinizde hissetmek nasıl bir duygu olurdu? Hepimiz sorumluluk almayı seviyoruz hatta ilişkilerimizde sık sık birçok şeyi görmezden gelip, sorumluluğu kendi üzerimize yüklüyoruz. Yaptığınız hatayı kabullenmek, bir başkasının hatasını ise kabullenmesi için yardımcı olmak ilişkilerin kuvvetli ve güvenilir olmasını sağlayacaktır. Bir başkasının hatasını üzerinize yüklemek size gereksiz bir sorumluluk yükleyecek ve stresli hissetmenize yol açacaktır.

6) Kimseye İhtiyacım Yok, Arkadaşlarıma Bile!

Dostluklar birçok kez çocuk ya da iş gibi diğer önceliklerin arkasında kalacaktır. Bu konuda bir çaba harcamamak ise büyük bir hata olacaktır. Arkadaşlar sağlığınız için iyidir. Güzel günlerde eğlenirken, kötü gününüzde yanınızda olup size destek sağlayabilir. Arkadaşlar stresi azaltır, mutluluğu artırır ve yalnızlığı önler.

7) Geleceğe Geçmiş Karar Verir

Geçmişe tutunmaya çalışmaktan ve geçmişte olan eylemlerden dolayı kendinizi suçlu hissetmekten vazgeçin. Hepimiz hata yaparız ve  doğruları öğrenmenin yolu hata yapmaktan geçer fakat siz hatalarınızdan ibaret değilsiniz.

8) Yalnızım

Eğer yalnız, üzgün veya canı yanmış hissediyorsanız, zamanla böyle olduğunuza inanacaksınız. Kendinizi hangi psikolojiye sokmak istiyorsanız, istemeseniz bile farkında olmadan bu duruma eğilimli bir hale gelebilirsiniz.

9) Mükemmel Olmam Gerekiyor!

İyi bir iş çıkarmak ve bunu takıntı haline getirmek arasındaki dengeyi bulun. Mükemmeliyetçilik stres, karamsarlık, saplantılar ve suçluluk benzeri kötü duyguların oluşmasına neden oluyor. Sadece etrafınızdaki herkes gibi kendinizin de insan olduğunu unutmayın.

10) Her Konuda Endişe Etmeden Duramıyorum!

Olaylara olan bakış açınızı standartların dışında değerlendirmek fark yaratabilir. Endişe etmek, acı çekmek, korku ve benzeri duyguların kötü düşüncelerden gelebileceğini düşündüğünüzde olaylara bakış açınız da değişecektir. Kendinize başka bir yolu olabileceğini ve  her zaman sakin kalmanın çok daha faydalı olduğunu hatırlatın. Düşüncelerinizi tanıyın, kendinize sorular yöneltmekten ve düşüncelerinizi değiştirmekten korkmayın.