28 Ocak 2013 Pazartesi

Güldüren Tesadüfler – Öldüren Tesadüfler

Güldüren Tesadüfler – Öldüren Tesadüfler


Bir bebek 14. kattan bir adamın üstüne düşüyor. Aynı olay 1 yıl sonra aynı şartlarda tekrarlanıyor. ingiltere’de Keep Hatch adındaki bir okula gökten yumurta yağıyor. Bu tür sayısız örnek var. Tüm olayları düzenleyen ve yönlendiren nedir? Aşağıdaki yazıda bu ilginç zamanlama olayları inceleniyor
YIL 1979. Soğuk bir kış sabahı. Michiganlı bayan CarolAlspaugh mutfağında sabah kahvaltısı hazırlıyordu. Birden korkuvla irkildi. Mutfak penceresinin pervazından kocaman bir buz sarkıyordu. İşin garip tarafı sarkan buztam bir el şeklindeydi. Bir insan eli. Hem de sakat bir el. Bu çok garip bir rastlantıydı çünkü Bayan Alspaugh ‘tın ablası tam da o gün rlinden ameliyat olacaktı. Yoksa bir işaret miydi? İşaretin anlamı birkaç saat sonra ortaya çıktı. O gün doktorlar. Bayan Alspauglı’ın ablasını ameliyat edemedi­ler. Çünkü kadın aynı gün kolundan yaralan­mıştı. Neden mi’? Kadının koluna bir buz parçası saplanmıştı da ondan.
 
Böyle bir olay karşısında ne düşünürsünüz? Kiminin tepkisi şöyle olur: Ablasının ameli­yatını kaygı ik düşünen kadın. buz parçasını elbette el biçiminde görecektir. Diğer bazıları ise bu hikayeye inanırlar. Ama onlar da bunu bir rastlantı kabul ederler. Milyonda bir olası­lıkla gerçekleşecek bir rastlantı. Ama böyle olayların ardında bir “zeki” olduğunu düşü­nenler hiç de az değil. Bu tuhaf olaylar sanki bizimle alay eder gibidir. O yüzden, onların ardındaki güce “kozmik şakacı” ya da “evre­nin büyük şakacısı” adı veriliyor. Üstelik, bu büyük şakacı, sanıldığından çok daha etkilidir.
ilginç “tesadüfler”
Kozmik şakacının, insanlara oynadığı oyunlar öylesine değişiktir ki. Örneğin, İngiltere’de Kazaları Önleme Derneği’nin başına gelenler çok ilginçtir. Dernek 1968′de bir sergi düzen­ledi, Serginin yapıldığı bina paldır küldür çöküverdi.
Yorkshire’lı mağaza hırsızının başına gelenler de çok ilginçtir. Adamcağız bir süpermarkete girdi. Tam “sanatını icra etmeye” başlarken, sekiz çift el yakasına yapı­şıverdi. Meğerse o süpermarkette mağaza dedektiflerinin yıllık toplantısı yok muymuş! Böylesi “rastlantılar”, ancak sıkıntıdan patla­yan kozmik şakaeının işi olabilir.
Gökten yağan yumurtalar
Bir diğer garip örnek de Berkshire’dan. 1974 yılı sonlarında İngiltere’nin bu yöresindeki bir okula yumurta yağdı. Evet, masmavi, bulutsuz bir gökten birden yumurtalar düş­me ye başladı. Bu “yağmur” birkaç gün sürdü. Arabalar, damlar, okul bahçesi, hep yumurta içinde kaldı. Yöre halkı, bu olaya “UFO” adını taktı. Ancak bu UFO, uçandai­reler değiL. “Bilinmeyen Uçan Omletler” anlamına geliyordu. Bölge havacılık dairesine soruldu, Uçan omletlerden haber­leri yoktu. Asıl ilginç rastlantı ise şuydu: Oku
lun adı Keep Hatch’ti. Bu, İngilizcede “Kale Kapısı” anlamına geliyordu. Ama, bu kelime­ler, aynı zamanda “folluğu hazırla” anlamına da gelir. Kısacası, gökten yumurtalar folluğa düşmüştü.

 
İngiltere’nin Berkshire yöresinde okulun öğrencileri, masmavi gökten birdenbire yağmaya başlayan yumurtaları gösteriyorlar. Okulun adı, Keep Hatch, yani “Folluğu Hazırla” idi
Gökten yağan ilginç nesneler
Tarih boyunca, insanın başına gökten neler yağmıştır neler. Amerikalı ünlü “gariplikler uzmanı” Charles Hoy Fort bu konuda esaslı araştırmalar yaptı. Listesindeki en ilginç “yağmurlar” şunlar: Balık yağmuru kurbağa yağmuru, taş, böcek, mühür yağmurlan. Bunlann en tüyler ürper­tici olanı da, kuşkusuz, insan eti parçalarının yağmur halinde gökten yağmasıydı.
Fort, insan aklına meydan okuyan tüm bu garipliklerin listesini tuttu. Bilginler arasında kavga çıkaracak olaylan ortaya atmaya bayı­lırdı. Evren’in büyük şakacısı ile insanoğlu­nun ilişkisini kurcalayıp durdu. Fort, belki de tüm insanların onun birer oyuncağı olduğunu söylüyordu. Evet, yaptığı şakalar bazen acı­masızdı ·ama, çocuklar da bazen acımasız ve zalim değil midir?
Bir kelime oyunu ile …
İşte zalim bir şaka örneği: 26 Kasım 1911 tarihli New York Herald gazetesinde korkunç bir cinayetin hikayesi yer alıyor. Sir Edmund­bury Godfrey, vahşice katledilmişti. Cinayetin işlendiği yerin adı Greenberry Hill idi. Yani, Yeşil Böğürtlen Tepesi. Aynı gazetenin son­raki sayılarında ise, cinayet suçuyla üç kişinin tutuklandığı ve asıldığı yazılıydı. Bu üç kişi­nin soyadıarı şöyleydi: Green, Berry ve Hill. Yani, Greenberry Hill’de bu korkunç cinayet­leri işleyenler: Bay Green, Bay Berry ve Bay HilL. Herhalde Evren’in büyük şakacısı, burada korkunç bir kelime oyunu yapıyordu.
14. kattan adamın üstüne …
John Michell ve Robert Rickard adlı iki yazar, kozmik şakacının böylesi acımasız oyunların­dan ikisini anlatıyorlar:
Detroit’te bir bebek 14. kattan, Joseph Figlock adlı bir adamın üstüne düştü. İkisi de kurtuldu. Rastlantı bu ya, Joseph Figlock bir yıl sonra aynı kaldıornda yürürken, aynı çocuk yine 14. kattan onun üstüne düştü. Bebekle adam yine kurtuldular. Ama böylesi rastlantılar her zaman mutlu sonia bitmiyor. Bermuda’da iki kardeş, tam bir yıl ara ile, aynı yolcuyu taşıyan, aynı şoförün kullandığı, aynı taksinin altında kalarak öldüler. ..
 
M.Ö. 500 yılından kalma Çin mühürleri. Bu mühürler 18. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl başlarında irlanda’da bulundu. Orada ne işleri vardı? Bu sorunun cevabı bulunamadı. O tarihlerde irlanda ile Çin arasında ticari bir ilişki de yoktu. Acaba bu mühürleri oraya “kozmik şakacı” mı koydu?

Bay Fang mı kendine bir meslek seçti, yoksa mesleğimi bay Fang’ı seçti?
Her çağda kimlik değiştiriyor
Öte yandan, ömürleri bir trajediden ibaret olan insanlar, hatta böyle aileler vardır. Ünlü Kennedy’lerin başına gelenleri herkes bilir. Bu korkunç trajedilerin şeytan işi olduğu söyle­nip durdu. Normalötesi olaylar ile ilgilenen birçok ciddi araştırmacının vardığı ortak bir görüş var: Kozmik şakacı her çağda, kendi­sinden ne bekleniyorsa, o kılığa giriyor. Örne
ğin Ortaçağ’da karşımıza ya şeytan çıkar, ya da cinler padişahı! Günümüzde ise ruh çağırma seanslarında gelen ruhların varlığı söz konusu. Bir de kara elbiseli adamlar var.
Bir bilim adamının sonu
James MacDonaid, çok saygı gören, ünlü bir bilim adamıydı. Bir uçandaireyi dünyaya innkl’n görmüştü … Gördüklerini dünyaya açıklamaya karar verdi. Doğruyu söylediğine görl’, korkacak ne vardı? Ama, umduğu gibi olmadı. Bir bilimsel konferansta, konuşma­cıyla bir konuda ters düştü. Bu da onun fela­keti oldu. Meslekdaşlarından biri onu kötü yerinden yakaladı. Bir uçandaire gördüğünü söyleyen adamın sözlerine kimsenin inan ma­yacağını söyledi. Konferansa katılan diğer bilim adamları da, Mac Donald’a güldüler ve onu alaya aldılar. .0 güne kadar tamamen normal kabul edilen bu saygıdeğer bilim adamı da. evine gidip kendini vurdu.
Bir diğeri de intihar etti
Uçandairelerle ilgilenen bir başka ünlü bilim adamı da Morris K. Jessup idi. Bu uğraşısı yüzünden üniversite hayatı mahvoldu. Bununla da kalmadı. Toplum tarafından red­dedildi. Sonunda intihar ederek öldüğü anla­şıldı. Adamcağızın hangi şartlar altında kendini öldürdüğü bugün bile anlaşılabilmiş değiL. Hatta, Jessup’la ilişkisi olan başka bilim adamlarını bile felaketler bekliyordu. Onun en değerli belgelerini elinde bulundur­makla övünen uçandaire araştırmacısı Step­ben Yankee, tam bu başarısını kutlarken, evinin cayır cayır yandığına tanık oldu. Belge­ler de külolup gitti. Bu bir rastlantı mıydı, yoksa. bir misillerne miydi? Bu olayda da yine
kozmik şakacının parmağı vardı herhalde.
insanı mahvetmeyi mi amaçlıyor?
Bu konuda en şaşırtıcı görüşleri ortaya atan­lardan biri de, Amerikalı araştırmacı-yazar John Keel. UFOs Operation Trojan Horse adlı kitabında, yabancı yaratıkların her kılığa girebildiklerini söylüyor. Geçmişte cin, peri, melek, şeytan gibi kılıklara giren bu yaratık­lar, Keel’e göre şimdi de çağırnız insanını mahvetmeye uğraşıyor. Bunun aracı olarak da 20. yüzyıl insanının uçandairelerle olan merakını kullanıyor. İnsana acı çektirmenin yeni yollarını deniyor ve buluyor.

 
Operation Trojan Horse adlı kitabın yazarı John Keel (çok eski bir düşünceyi canlandırdı. Cinlere benzeyen, istediklere zaman şekil değiştiren ve insana durmadan oyun oynayan garip yaratıklar var mıdır? Yuvalarındaki kuşlara saldıran ve onların yumurtalarını çalan yaramaz periler (üstte solda). John Anster Fitzgerald’ın 19. yüzyıl tarihli tablosundan
(üstte sağda). Daniel Maclise’ın tablosunda, peri yardımcılarıyla birlikte
insanlara kötü oyunlar oynayan Pan. Keel’e göre bütün bunlar, temel do~ güçlerinin belirtileri.
Aynı cinler ve perlier, yazara göre, uçandaire astronotları ve kara giysili adamlar olarak ortalıkta fink atıyor.
Öbür dünyada Almanca konuşulmuyor!
Yirminci yüzyıl başlarında ruh çağırma hare­keti çok yaygındı. Şakacılar da bu meraktan az yararlanmadılar. Bir örnek ele alalım:
Londra’da yapılan bir ruh çağırma seansında, uzun uğraşlar sonunda, bir Alman kadının ısrarla çağırdığı babasının ruhu, sonunda masaya geldi. Ne var ki, adam artık Almanca konuşmuyordu. Ruh, ölümden sonraki hayatta Almanca’nın modasının geçmiş oldu­ğunu söyledi. Şimdi, birçoklarına göre bu olay, medyumun sahtekarlığını ortaya koyar. Oysa, belki de durum tamamen başkaydı. Bu, medyumla alayetmek isteyen büyük bir şaka­cının işi olamaz mıydı?
Sahtekar bir medyum mu?
Medyumların inandırıcılığı konusunda insanı kuşkuya düşüren başka olaylar da var.Ünlü fızikçi ve psişik araştırmacı Sir William Crookes’un yanında çalışan Florence Cook adlı genç hanım, birçok seansta medyumluk yaptı. Onun aracılığı ile Katie King adlı kadı­nın ruhu çağırılıyordu. Yalnız burada biraz garip bir durum vardı.
Merhum Bayan Katie’den kalan birkaç eski fotoğraf, medyum Bayan Cook’a müthiş benziyordu. Hatta bu benzerlik öylesine açıktı ki, Katie’nin, kıyafet değiştirip paçav­ralar giymiş medyum olduğuna herkes bahse girebilirdi. Ama öte yandan, Sir Wiııiam Cro­okes ve Psişik Araştırma Kurumu’nun öteki üyeleri, bu kanıda değildiler.
Onlara göre, merhum Katie, simsiyah saçlı bir esmer güzeli idi. Oysa Bayan Flo­rence Cook, pembe •… beyaz tenliydi. Üstelik Florence’in kulakları delikti, Katie ise ömründe küpe takmamıştı. Ayrıca, Katie’nin boyu çok daha uzun olduğu gibi, parmakları da daha uzun ve inceydi. Üstüne üstlük, çeşitli tanıklar, 29 Mart 1874 günü iki kadını bir arada görmüşler, aralarındaki bu ayrılıkları da fark etmişlerdi.
Ruh çağırma seanslarında
1960′larda bir medyumun başından da çok garip bir olay geçti. Bernie Flint adlı medyum, ölülerin sesiyle konuşuyordu. Medyumun vücudundan çıkan ektoplazma maddesi ile bir “ses kutusu” meydana geli­vordu. çoğu ünlü olan bu ölmüş kişiler de bu kutuya konuşuyorlar, sesleri kaydediliyordu. Bu çok inandırıcı bir durumdu. Yalnız, bir soru işareti akılları kurcalıyordu. Ölmüş olan bu ünlü kişiler, hayatlarında uzmanı olduk­ları konuları neden artık hatırlamıyorlardı? Bunu bilen yok. Pek ünlü hikaye ve oyun yazarı Oscar Wilde’ın ruhu, niçin eski esprile­rini bir kenara bırakmıştı? Kadın doktorların öncüsü Elizabeth Anderson’ın sağlık konula­rında söyleyecek hiç sözü kalmamış mıydı?
Ruhların sesini kaydetme seansları üze­rine birçok araştırma yapıldı. Medyumun karnından konuştuğundan şüpheleniliyordu. Araştırmalarda, herhangi bir yerde gizli bir teyp olup olmadığına da bakıldı. Medyum Flint, her iki soruşturmadan da yüzünün akıyla çıkmasını bildi.
Loch Ness Canavarı da şaka mı?
Büyük Şakacı’nın en büyük oyunlarından biride, Loch Ness gölü canavarıdır. Iskoçya’dakı bu gölde kocaman ve kapkara bir canavar göründüğü söylenir. Toplumun en saygın kişilerinden birçoğu, canavarı gördüğünü ileri sürerek fotoğraf makinesine sarılır. Ama çektikleri resimlerin geneııikle ya çok bula­nık, ya da montajlanmış gibi olduklarından şüphelenilir. Öyle ki, ‘onların, canavarı gör­düklerine kimse bir türlü inanmaz. Hatta, bununla da kalmazlar, bu canavarı gördü­ğünü söyleyen kişilerle alayederler.
İlginç zamanlamalar
İnsanları hep gülünç duruma düşüren kozmik şakacı, bazen müthiş zamanlama oyunları yapar. Robert Rickard ile John Michell, ilginç bir liste sunuyorlar:
22 Nisan 1949 tarihli bilim dergisinde belirtildiğine göre, özellikle balıklar ile ilgili incelemeler yapan bir bilim adamının başına Missisipi’de gökten balık yağdı. Yanık ölümleri üzerinde uzman plan Doktor W. M. Krogman, tatil yaparken, bir gece Bayan Reeser’ın kendi kendine tutuşup kül olmasına şahit oldu.
2 Nisan 1973 gecesi, İngiltere’nin Manc­hester kentinde dolaşmaya çıkan bir meteoro­loji uzmanının yanı başına gökten koca bir buz parçası düştü. Meteoroloji dergisinin Eylül 1975 sayısına göre, dünyaya düşen buz olaylarının en ilginci buydu.
Meteoroloji uzmanı, buzu parçaladı.
Onun üzerinde bir sü.rü deney yaptı. Ama, buzun nereden ve nasıl geldiği bir sır olarak kaldı. Acaba, gökten düşen buzu incelemeye yetkili kişinin başına gökten buz düşmesi, bir rastlantı mıydı? Bilinemez. Bilinebilecek bir şey varsa, o da şu: Evrenin büyük şakacısı, insanlara bazen hoş, bazen de nahoş şakalar yapıyor.
Birdenbire gökten düşen ve gökbilimci Richard Griffiths’in yaralanmasına, hatta ölmesine ramak kalan dev buz parçasının bır bölümü. 2 Nisan 1973 tarihinde cereyan eden bu garip olaydan sonra, Griffiths, özel fıltreler kullanarak bu buzun yapısını incelemeye giriştı. Fakat bunun ne olduğu bugüne kadar tam bir sır olarak kaldı.
Fiziki yasalara aykırı
Evet, dünyamızda çok kesin fizik i yasalar var. Ama aynı dünya, aklın yasalarına uygun olmaktan ne kadar uzak! Evet, yerçekimi var. Fakat, levitasyon durumu, bu yasaya açıkça meydan okuyor. Gökten sadece kar ve yağmur yağar. Bir de kuşların istenmeyen pislikleri … Sadece bu kadar mı? Keep Hatch (Folluğu Hazırla) adındaki okula gökten yumurta yağmasına ne demeli? Evet, hayat sözüm ona akılcı kurallarla kuşatılmış, ama böylesi örneklerle karşılaşınca, evrenin büyük şakacısına inanmamak elde mi?
Kaynak:
Bilinmeyen, Sayı:32
(Tarama)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder