30 Ocak 2013 Çarşamba

Talos: Eski Bir Yunan Robotu mu?

Talos: Eski Bir Yunan Robotu mu?

Çoğumuz Talos’u, Ray Harryhausen’ın nefes kesen özel efektlerini kullandığı 1963 yapımı filmi Jason and the Argonauts filmindeki bronz dev olarak biliriz, ancak Talos fikri nereden çıkmış olabilir? Talos acaba tarihteki ilk robot olabilir mi?


Talos aslen bir Girit efsanesinde adı geçen bir figürdür ancak Talos’un kökenine ilişkin çok değişik hikaye­ler vardır. Zeus Europa’yı kaçırıp Girit’e götürdüğünde ona aşkını göstermek için üç hediye verdi. Bu hediyeler­den biri dev tunç robot Talos’tu. Hikayenin başka bir uyarlamasına göre bu devi Hephaestus ve Cyclopes yap­mış ve Girit kralı Minos’a vermişti. Diğer bir hikayeye göre ise, Talos Cris’in oğlu ve Phaestos’un babası ya da Minos’un kardeşiydi. Talos’un muhtemelen Girit’in Knossos Labirenti’ndeki Minotor’a çok benzeyen bir boğa olduğunu ileri sürenler de vardır. Eskiçağda yaşamış Rodoslu yazar Apollodorus’un Argonautica adlı eserine göre Talos, dişbudak ağaçlarından türemiş ve yarıtanrılar çağına kadar yaşamış bir tunç soyunun son örneği olabilir Talos (ya da Talus) eskiçağ Girit lehçesinde güneş anlamındaydı ve tanrı Zeus’a da aynı isim verilmişti:
Zeus Tallaios. Talos Girit adasının bekçisiydi ve adayı düşmanların işgal etmesini ve halkın Minos’tan izinsiz adayı terk etmesini önlemek için her gün kıyıyı üç kez dolaşırdı. Ayrıca yılda üç kez Girit’in köylerine gider, üzerinde Minos’un kutsal kanunlarının yazılı olduğu tunç tabletleri de yanında götürürdü. Ülkede bu ka­nunlara uyulmasından o sorumluydu. Hikayeye göre, Talos yaklaşan düşman gemilerinin karaya çıkmasını önlemek için onlara dev kayalar ve enkaz parçaları fır­latıyordu. Düşman bu ilk saldırıyı atlatırsa tunç dev bu kez ateşe atlıyor ve kızarana kadar içinde kalıyor, son­ra da karaya çıkarlarken yanan vücuduyla onlara sarılıyordu. Talos’un bir zamanlar Sardunyalıların himayesinde olduğu ve onlar devi Minos’a vermeyi reddet­tikleri için yine bir ateşe atlayıp, göğsüne sarıp yaka­rak ağızlan açık bir şekilde öldürdüğü de söylenir. Kendinin ya da başkalarının sorunlarına gülenler için söylenen sardonik gülüş ifadesi de muhtemelen bu ola­ya dayanmaktadır.
http://insanveevren.wordpress.com/2012/04/13/talos-eski-bir-yunan-robotumu/
İason ve Argonotlar Altın Postu ele geçirmiş, kendi topraklarına dönerken yolda Girit’e yaklaştılar ve Talosla karşılaştılar. Dev yaratık, Argo adlı gemilerini uçurumlardan söktüğü kayaları fırlatarak körfezde tut­tu. İason’a eşlik eden cadı Medea, büyülerini kullana­rak onları Talos’un saldırılarından kurtardı. Kayıtlara göre Talos’un boynundan topuklarına kadar uzanan in­ce bir deriyle kaplı, tunç bir çiviyle tutturulmuş kırmı­zı bir damarı vardı. Bu çivi, metalden yapılmış kollarını hareket ettirmesini sağlayan ilahi irinde (tanrıların kanı olarak bilinen yağlı madde) gizliydi. Bu, vücudundaki tek savunmasız noktaydı.
Argonautica’da Medea, dev Talos’u düşmanca bir bakışla büyüsünün etkisine alır ve şarkılar ve dualarla Keres’i (ölüm ruhları) çağırır. Bu inleyen ruhları püskürtmek için kaya fırlatma­ya çalışırken yanlışlıkla ayak bileğini, tam da savun­masız damarını gizleyen noktasından sivri bir kayanın ucuna sürter. Büyük bir gürültüyle yere düşer ve ilahi irin erimiş kurşun gibi fışkırır. Hikayenin başka bir uyarlamasında, Medea tunç adama büyü yapar ve onu, adada durmasına izin verirse onu ölümsüz yapacak giz­li bir iksiri ona vereceğine inandırır. Talos kabul edip iksiri içer ve anında uykuya dalar. Medea yanına gider ve ayak bileğinden savunmasız damarını gizleyen tıka­cı çekerek onu öldürür.

Bazıları da Argonotlardan Poeas’ın (Truva Savaşı’nda yer alan Philoctetes’in babası) devin damarını okla vurarak deldiğine inanırlar. Bu tahmine göre Talos’un ölümünden sonra Argo güvenli bir şekilde Girit’e demirlemiştir. Girit’in Phaistos şehrinde, üzerinde Talos’un resmi olan, tarihleri MÖ 3. ve 4. yüzyıllar arasın­da değişen madeni paralar bulundu. MS 5. yüzyılın son­larından kalma, kırmızı figür tekniğiyle yapılmış kraterdeki (vazo) resimde Dioskoroi (kahraman-tanrılar Castor ve Polydeukes) ölmek üzere olan Talos’u yakala­maktadır. Aynı esnada, doğulu kıyafetler içindeki Me­dea, elinde işlemeli bir çuvalla (bu çuvalda büyük olası­lıkla büyülü iksirleri ve ilaçları vardı) Argo’nun önünde duruyordu.
Girit’in dev tunç adamı hakkındaki efsaneyle ilgili birçok farklı yorum vardır. Hikayede Talos’un kaderi­nin Truva Savaşı’nda Aşil’in geçirdiklerine benzediği yönünde imalar bulunmaktadır ve bunların kaynakları aynı olabilir. Politik bir yoruma göre Talos, metal silah­ları olan Minos donanmasını temsil ediyordu. Argo ge­misiyle gelen anakara Yunanlıları Talos’u yenince Girit’in gücü yok oldu ve Yunanistan’ın kontrolü anakaraya geçti. Belki de Girit’in limanlarını korsanlar istila etmişti ve Talos Minos’un korsanlara karşı nöbetçisiydi. Şair Robert Graves, Talos’un tek damarının cire-perdue (kayıp balmumu) yöntemiyle tunç dökümü yapılmasın­daki esrara ait olduğunu belirtmiştir. Bu yöntemde heykeltraş modelini kilden yapar ve sonra da balmumuyla kaplar. Bu model daha sonra delinmiş kil kalıbıyla kap­lanır. Isıtıldığında kalıp, balmumu alçının deliklerin­den akıp gider. Sıvı hale gelen metal daha sonra balmumunun kapladığı yere dökülür.
MÖ 1500 yılından kalma Minos kabartmalı taşları­nın bulunmasıyla konuya dini ve ayinsel bir yorum ge­tirildi. Taşlarda, kıyıdaki tapınaklara kürek çeken bir tanrıça (veya rahibe) figürü vardı. Bu figür, üzerindeki tanrıçanın tunç dev Talos gibi adanın çevresinde ilahi bir yolculuk yapmış olabileceğini gösteriyordu. Robert Graves, Talos kelimesi Giritçe’de güneş anlamına geldi­ği için, Talos’un, güneş gibi, günde yalnızca bir kez Girit’in çevresini dolaşmış olabileceğini ileri sürmüştür. Güneşin tunç görüntüsü Talos’un diğer adı Taurus (bo­ğa) olduğundan ve Girit yılı üç mevsime bölünmüş oldu­ğundan, köylere yılda üç kez yaptığı ziyaret, ayinlerde kullandığı boğa maskesini takan Güneş Kral’ın yaptığı kraliyet gezileri olabilirdi.

Bir diğer kuram da Talos’un tarihteki ilk işlevsel ro­bot olduğu yönündedir. Hesaplara göre, Talos Girit’in çevresini günde üç kez dolaşabiliyorsa saatte 155 mil hıza sahip demektir. Bu görüşü savunanlar, tunç dev bi­leğinden yaralandığında dışarı akan sıvının erimiş kur­şuna benzediğinin altını çizmektedirler. Genel olarak Yunanlılar tüm makine türlerine büyük önem veriyor­lar, onları tiyatro oyunlarında ve dini törenlerde sık sık kullanıyorlardı. Her ne kadar ilkel olsalar da, tarih ön cesinde de robotların kısa bir geçmişleri vardır. MÖ 350 yılında Yunanlıların büyük matematikçisi Archytas. Güvercin adını verdiği, buharla çalışan mekanik bu kuş yaptı. Bu, tarihte uçuşla ilgili ilk çalışmalardan bi­ri, aynı zamanda muhtemelen ilk uçan nesne örneğiydi MÖ 322′de Yunan filozof Aristo, belki de robotların ge­liştirileceğini önceden görerek, “eğer her alet, kendisine emredildiğinde veya kendiliğinden üzerine düşen işi yapabilse, ne usta işçilerin çıraklara, ne de lordların köle­lere ihtiyacı olurdu” demişti. MÖ 3. yüzyılın sonlarında Yunan mucit ve fizikçi İskenderiyeli Ctesibius, üzerinde hareket eden figürler bulunan su saatleri yaptı. Bu sa­atler zamanı, 17. yüzyıla kadar icat edilmiş tüm saatlerden daha doğru gösteriyordu.
1600 yılı aşkın bir zaman sonra, MS 1495 sıraların­da Leonardo da Vinci mekanik zırhlı bir şövalye tasar­ladı (hatta belki de yaptı). Bu alet, muhtemelen tarih­teki ilk insansı robottu. Kablo ve makarayla çalışan bir adam şeklindeki bu robotun içindeki düzenek, içeride gerçek bir insanın olduğu izlenimini vermek üzere ta­sarlanmıştı. Robot oturabiliyor, kollarını sallayabiliyor ve anatomik açıdan düzgün çenesini açıp kapatırken başını oynatabiliyordu. Davul gibi otomatik çalışan mü­zik enstrümanları eşliğinde sesler çıkarmış bile olabilir. Aslında ortaçağda kraliyet ailesini eğlendirmek için bu­na benzer makineler yapmış bazı mucitler vardır. Da Vinci’nin robotunun üzerinde, 15. yüzyılın sonlarına öz­gü tipik Alman-İtalyan zırhı vardı. Da Vinci’nin tasa­rımlarında görüldüğü üzere tüm eklemler uyum içinde çalışıyordu ve göğüs kafesinde bulunan mekanik, analog programlanabilen bir kontrol gücü tarafından hare­ket ettiriliyordu. Bacakları, bu sistemden ayrı olarak, dış kısımda bulunan bir kol düzeneği çalıştırıyordu. Bu düzenek, bilek, diz ve kalçadaki önemli noktalara bağlı olan kabloyu yönlendiriyordu.
2005′te Connecticut Üniversitesi Biyokimya Mühen­disliği Fakültesi, Da Vinci’nin orjinal robotunun ana yapısını tekrar oluşturmaya başladılar. Fakültenin ta­sarımı, robota görme yeteneği, konuşmaları tanıma, ses hakimiyeti, bilgisayarla eklenmiş hareketler ve daha gelişmiş bir vücut yapısı kazandıracak. Robotun ayrıca hareket ettirebildiği bir boynu ve hareketli nesneleri gözleriyle takip edebilme yetisi olacak. Bu yeni tasarım, biri bilgisayar komutlarına, diğeri ise kendisine söyle­nen komutlara cevap verebilen iki ayrı modda çalışa­cak. Da Vinci’nin orijinal makaraları ve dişli çarkları, doğal insan hareketlerini andıracak şekilde kasları olan modellerle birlikte kullanılacak.
Tüm bunlar antik Yunanistan’dan çok ileride gibi gö­rünüyor. Ne var ki, Talos muhtemelen bir efsane kahra­manı olsa bile, Girit’in dev tunç adamı belki de günümüzdeki tüm robotların ilk örneğiydi.
_________oooOooo________
S: 192-197

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder