Roma'da cinsel yaşam.
Deniz ticaretine dayanan kentsel bir uygarlık olan Yunan toplumundan farklı olarak Roma, başlangıçta bir tarım toplumuydu. Büyük Roma imparatorluğu bu yerleşik tarım toplumunun M.Ö. V. yüzyıldan itibaren bir fetih politikasına girişmesiyle doğdu.M.Ö. III. yüzyıla ge*lindiğinde Roma bütün İtalya’yı ve kuzeyde Galya’yı fethetmiş ve Yunan sitelerine karşı, zaferle sonuçlanacak mu*harebeleri başlatmıştı. Ancak imparator*luk güçlenip genişledikçe, içten içe bir çürümenin belirtileri de görülmekteydi. Genişleyen Roma bir yandan kolonilerini son derece tüketici ve verimsiz bir biçimde sömürürken, bir yandan da toplumsal ve cinsel yaşamında, Yunan kültüründe pek görülmeyen karanlık bir öğeye, sadizme yer vermeye başlamıştır. Zulüm ve şiddet, İmparatorlar döneminde Roma cinsel yaşamının ayrılmaz bir boyutu olmuştu.
Kuşkusuz Roma’da sadizm tek cinsel doyum yolu değildi ve üstelik, Romalıların aşk yaşamının Yunanlılardan daha kaba biçim ve görünümler alması da doğaldı. Romalılar başlangıçta çiftçiydi, sonra buna askerlik de eklendi; bu yüzden Roma’da kültürel yaşam ve estetik ölçüler Yunan sitelerinde olduğu gibi bütünsel bir gelişme gösterememiştir. Kuşkusuz, Ro*ma’da Catullus, Lucretius, Ovidius gibi önemli, hatta büyük şairler yetişmiştir. Ama Roma’nın asıl katkısı, yasalar, kurumlar ve devlet adamları yaratmak olmuştur. Bu açıdan, Roma’da cinsel içgüdülerin, bir Yunan ya da bir Hint kültüründe olduğundan daha basit, daha dolaysız ve giderek daha kaba doyum yollarına yönelmesini doğal karşılamak gerekir.
Roma tarihinin başlangıcında uzun bir süre, evlilik oldukça yalın, bir ilişkiydi; evlenmelerde aşk ya da duygusal alışveriş üzerinde durulmaz, esas olarak evliliğin iki tarafa sağlayacağı, ekonomik yararlara önem verilirdi. Aile’de babanın kadın ve çocuklar üzerindeki egemenliği mutlaktı. Erkek için ev dışında cinsel doyum yollan vardı; ama Roma genelevlerindeki fahişe*lerin Atina’nın hetaera’larıyla hiçbir ortak yanı yoktu: bunlar, düşünsel ve duygusal değil sadece bedensel doyum sağlamakla yükümlüydüler.
Evliliklerde kadının getirdiği çeyiz ya da drahomanın önem kazanmasıyla birlik*te kadınların hukuki ve genel statülerinde bir yükselme görüldü. Drahoma ve miras yoluyla ellerindeki servet büyüdükçe, kadınlar daha çok bağımsızlık istemeye ve kocalarının despotizmine karşı çıkmaya başladılar. Tarihçi Mommsen’in belirttiği*ne göre, “kadınların elinde biriken serma*ye zaman zaman dönemin yöneticilerine öyle tehlikeli gözüküyordu ki, kadınların elinden varis olma hakkını alarak bunun önüne geçmeye çalıştılar”. Ancak bu yasa pratikte işlemedi; M.Ö. I. yüzyıla gelindi*ğinde üst sınıflardan Romalı kadınlar ekonomik bağımsızlıklarını tam olarak kazanmışlardı.
Bu ekonomik bağımsızlıkla birlikte, Roma’da evlilik bağlarında da bir zayıfla*ma görüldü. Başlangıçta kesinlikle yasak olan boşanma kolaylaştı. Koca uzun süre savaşta kalırsa kadının ayrılmasına izin veriliyordu; sonraları, askere çağrılma bile ayrılma nedeni olarak kabul edilir oldu. Kadınların sadakatsizlikleri de eskisi gibi sert biçimde cezalandırılmamaya başlandı.
Bu süreç içinde fahişelerin sayı ve faaliyetlerinde de bir artış görüldü. Fuhuş da Roma’nın sınıf yapısını yansıtmaktaydı: Pompei’de, yönetici ve zengin tabakalar*dan erkeklere hizmet eden lüks genelevle*rin yanında, Roma’daki Subura semtinin ucuz fahişeleri de vardı. Yöneticiler genelevlere herhangi bir sınırlama getirmi- yor, toplumda biriken cinsel gerilim için bir boşalma yolu, bir emniyet supabı sayıyordu bunları.
Aile birliğinin bozulması ve cinsel aşırılık ve sapmaların artması, alt sınıflar*dan çok üst sınıflarla ilgili bir olguydu; halk, eski sert ve çileci köylü yaşamını sürdürmekteydi. İmparatorların çok bü*yük bir bölümü , marazı cinsel eğilimler taşıyordu. Cinsel yaşamla saray entrikaları o kadar içice girmişti ki, yönetici sınıf üyeleri arasında sağlıklı bir ilişkinin’ doğmasını beklemek boşunaydı. Ensest (mahremiyle birleşme) yasak olmasına rağmen, kızkardeşleriyle ilişki kuran impa*ratorlara, oğullarının metresi olan imparatoriçelere rastlanabiliyordu. Üstelik Roma’ da ensest’in Mısır’da olduğu gibi dinsel-simgesel bir anlamı yoktu; ya saraydaki iktidar mücadelelerinde bir araç olarak kullanılıyor (ipleri elinde tutmak isteyen imparator anaları) ya da düpedüz cinsel bir aşırılığın ifadesi oluyordu. Eşcinsellik de yöneticiler, konsüller ve imparatorlar arasında daha sık rastlanan bir eğilimdi. Örneğin Sezar hem erkeklerle hem de kadınlarla ilişki kurardı; ona, “bütün erkeklerin kadını, bütün kadınların erkeği” derlerdi. Sonradan deliren ve atını konsüllüğe tayin eden İmparator Caligula, kızkardeşi Agrippina’yı metres tutmuştu, sonra onu sürgüne gönderdi. Agrippina da Claudius’la evlendi, sonra Claudius’un oğlu Britannicus’un sürgüne gönderilme*sini sağladı ve Claudius’un kendisini de zehirledi. Bundan sonra kendi oğlu Neron’un İmparatorluğa seçilmesini sağ*ladı ve onun metresi oldu. Ancak Neron da anasını öldürttü ve Poppea ile evlendi. Sonra da, Poppea’nın ikinci gebeliği sırasında onu tekmeyle öldürdü. Roma’lı tarihçi Seutonius, Neron’un halka açık bir törenle bir oğlan çocukla evlendiğini de yazar.
http://worldpage.blogcu.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder