TÜRLERİN ÖNEMİ
Hayvanlar
aleminde en göze çarpıcı olayın hayvanların yer değiştirmesi olup, iki yönden
tartışma konusu olabilir. Birinci şık, uygun klimatik koşulların kaybolmasıyla faunanın daha uygun
yerlere göç etmesi. İkinci şık ise, iklime bağlı olarak besin kaynaklarının
düzensiz olması ve bunu sonucunda göç olayının zorunluluğu. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.266)
İlk olarak
klimatik koşulların değişmesi türlerin ancak belirli klimatık koşullarda yaşayabileceğini gösterir ve özellikle
soğuk kuşakta yaşayan kuşlarla bazı memeli hayvanlar mevsimlere bağlı olarak yer
değiştirirler. Şiddetli kış koşullarının başlaması ile kuş sürüleri sıcak
bölgelere doğru hareket ederler. Örneğin yaz mevsimini Doğu Kanada”da geçiren
“arktik deniz kırlangıcı” güz sonunda batı avrupa
yönünde Atlantik okyanusunu geçer ve kıyıyı izleyerek Afrikaya ulaşır. Yeniden Atlantik okyanusunu doğu-batı
yönünde aşarak Brezilyaya varır ve güney Amerika kıyıları boyunca yoluna devam
eder. Bu kuşun her yıl katettiği mesafe 40bin km.yi
geçer. Türkiye’de çok iyi tanınan “leylek ve çaylak” lar her yıl Tropikal Afrika ile Orta Avrupa arasında gidip
gelirler. Amerikan bizonları, geyik türleri, karibolar
ile bunları izleyen kurtlarda her yaz sonu tundra sahasından güney bölgelere
inerler, yaz başında ise yeniden eski yerlerine dönerler. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.266)
Faunanın
büyük çoğunluğu yer değiştirme yerine,
daha çok aynı ortamda kalmak için bir çaba gösterdiği görülür. Bu çabayı
gösteren hayvanlar toprağı kazarlar. Bu ilk bakışta yuva kurmak arzusunu açık
bir belirtisi olarak yorumlanabilir. Ancak toprağı kazma şeklinde meydana
getirilen dehlizler, tüneller, çukurlar vb. canlıların sadece iklim faktörlerini
sert etkisinden korunmak için değil, aynı zamanda dinlenme, saklanma, üreme ve
yokluk günleri için besin maddelerini depo etme gibi fonksiyonlarını da bir
araya getirildiği için diğer çaba ve davranışlardan ayrı bir üstünlük olarak
kabul edilebilir. Hayvanların toprağı kazması aşırı ısı koşulları şiddetli
rüzgarlar, reliefin açıklığı gibi faktörlerdir. Toprak
içinde yaşayan ve devamlı toprağı kazan cinslerin başında solucanlar, kırk
ayaklar ve çıyanlar yer alır. Karıncalar yağmur ormanları bölgesinde yuvalarını
ağaçların üzerlerine yaparlarken, iklimin daha şiddetli haller gösterdiği
tropikal step ve çöller ile, ılıman
kuşakta ise özellikle toprak içinde yaparlar. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.268)
Ormandan yoksun bölgelerde sürüngenlerden
birçoğu toprak kazma yeteneğine sahiptirler. Kaplumbağalar ve çeşitli kertenkele
türleri en sert toprakları bile kazabilmektedirler. Kemiriciler en iyi toprak
kazan takım olarak bilinirler. Bunlara ek olarak kuşların bir kısmının da
yuvalarını toprak içinde yapmaları, bunlarında toprak kazma yeteneğinin olduğunu
gösterir. Başta karıncalar ve termitler olmak üzere birçok hayvanın bu yerlere
besin depo etmeleri toprak kazma adetini tek yönlü olmadığını gösterir. (Necdet
Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü.
Yayınları, İstanbul, s.269)
Kış uykusu
daha çok yaz ve kış olaylarının şiddetlendiği Ilıman ve Soğuk kuşaklarda ceryav eder. Kışın solucanlar toprağın daha derinlerine inip
orada hareketsiz olarak kışı geçirirler. Salyangozlar ise kendilerini bir tür
örtü tabakasının altında veya dehlizlerde; kurbağa türleri, kuru toprağın altına
saklanarak kışı geçirir. Yarasalar, dağ sıçanları ve bazı fare türleride kış uykusuna çekilirler. Bunların çoğunluğu kritik
dönemi besin almadan fakat bünyelerindeki yağları harcamak suretiyle geçirirler.
Bazı et yiyiciler yalancı kış uykusuna
yatarlar. Ayılar ve kuzey Amerika sansarı buna örnektir. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.270)
Yaz uykusu
ise yaz aylarının çok şiddetli geçtiği bölgelerde olur. Uykuları birkaç yıl bile
sürebilir. kurbağalar, salyangozlar, timsahlar, yılanlar yaz uykusuna yatarlar.
Memelilerden ise; aardvaklar, Madagaskar adasındaki
bazı böcek yiyiciler, lemurlar yaz uykusuna yatar.
(Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojininİlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları,
İstanbul, s.271)
Vücut
ısılarının aşağı yukarı hiç değişmeyen sıcakkanlı hayvanların pek çoğu kışı fal
olarak geçirirler. Köstebek, fare, tavşan, tilki v.b.. bu karakterde olan
hayvanlardır. Kışın inlerinden çıkıp yiyecek ararlar.bazı sıcak kanlı
memeliler kışı herhangi bir barınağa
ihtiyaç duymadan geçirebilirler. Geyik, kurt, vaşak, yabani domuz ile arktik
tavşanı yer alır. Şiddetli kış koşullarını kısmen hafifletebilmek için kapalı
sahalara doğru çekikleri görülür. Vücutlarını saran kalın yağ tabakası, kış
koşullarının etkisini azaltır. Ayrıca bu yağlı derinin üzerinde kılarda vardır.
(Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü.
Yayınları, İstanbul, s.272)
Kuzey
bölgelerdeki bazı hayvanlar kışı aynı sahada geçirirler. Sincap,mink, ermin, rakkon, sukunk ve çirçinella bu guruba
örnektir. Hayvanların rengi iklim bölgelerine göre değişişklikgösterir. Tropikal bölgelerin kuşları, çok parlak
ve frapan renktedir. Çöl bölgelerinde yaşayan hayvanların rengi ise mattır.
Bundan sonra çölün donuk sarı kırmızımtırak renkleri birçok hayvanda yer
almıştır. Yılanlarla kertenkelelerin büyük bir kısmı bir çok kuş türü ve bazı
memeliler özellikle bu iki renge sahip bulunurlar. Kutup bölgelerinde yaşayan
hayvanların kürklerinin çoğunlukla beyaz renkte olması kar rengine benzeyerek
görünmekten kaçmak veya avını kendini
belli etmeden yaklaşmak için faydalıdır. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.273)
Üreme süreci
ısı ve nem ikilisinin bütün yıl yüksekliğini devam ettirdiği bölgelerde
bitkilerde olduğu gibi hayvanların yaşantısında da bir devamlılık hali
mevcuttur. Ilıman kuşak ile soğuk kuşşakta döl alma
sayısı çok azalır. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü.
Yayınları, İstanbul, s.274)
Hayvanların
yaşam koşulları, yaşam ortamları, üreme yetenekleri ve metabolizma
faaliyetlerinin tüm iklim faktörlerinin uzak veya yakın etkisi altında olduğu
kanısına varılır. Böylece faunanın da aynen bitkiler gibi klimatik faktörlerin
kontrolü altında bulunduğu anlaşılmış olur. (Necdet Tunçdilek,
1997, Geoekolojinin İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul
Ü. Yayınları, İstanbul, s.274)
BESİN
Nemli
tropikal bölgelerde belirli ve şiddetli mevsim farklarının olmaması, yüksek ısı,
bol yağışlar ve daimi nemlilik; bitkisel yaşamı optimum koşullara
yaklaştırmıştır. Hatta besin bolluğu, Tropikal bölgelere fauna bakımından
dünyanın en yoğun kuşağı haline getirmiştir.
Besin
bolluğunun geçerli olduğu sahalarda hayvanların uzak mesafeler içinde yer
değiştirdikleri pek görülmez. Örneğin, yağmur ormanlarının kuşlarının uçuculuk
yeteneklerini yitirmiş olmaları çok dikkat çekici bir olaydır. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.264)
Et yiyici
hayvanlar ile et/bitki yiyici hayvan türleri ise geçimlerini kendilerinden küçük
yaratıkları avlamak şeklinde sürdürürler.
Besin
kaynaklarını bol olduğu Tropikal Bölgelerdeki hayvan türlerinin Ilıman ve Soğuk
Kuşaklarda yaşayan hemcinslerine nazaran daha büyük ve daha ağır olması halidir.
Tropikal bölgelerdeki salyangozlar, kurbağalar, timsahlar, kaplumbağalar,
yılanlar bunlara örnek olarak verilebilirler. Tropikal bölgelerde, her cinsin
tür sayısında önemli bir çoğalış göze çarpar(Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.265)
POPULASYON DENETİMİ
Avcı ve
avlanan türler arasındaki denge;
Avcı ve avlanan türler
arasında bir denge vardır. Avını tamamen tüketen bir avcı yok olmaya mahkumdur.
ABD’de Royal Milli Parkını ele alalım. “Elk” adı verilen kuşların sayısı 1200 civarındaydı. Bu kuşu
yiyen kurt miktarı 20-25 arasındaydı. Kuşlar için populasyon çoktu. Kuşlar fazla besin bulamadığından, doyuma
erişen populasyondafazla doğum olmuyor. Hava şartları
kötüleşip kar yağışı başladı. Kuşlar kara saplanıp kurtlara yem oldular.
Kuşların sayısı 600 inip kurtların sayısı 50’ye çıktı. Bu durumda besin fazlası
olan kuşlarda doğum oranı arttı. (Fikret Berkez, 1986,
Ekoloji ve Çevre Bilimi, Remzi Kitapevi, s.224)
TÜRLER ARASI KAYNAK PAYLAŞIMI
Çam ormanlarının yararlı kuşlarından “dendroica”lar çam
kurtlarını yiyerek ormanın sağlığını korur. Beş tür dendroica vardır. Bunlar çamın değişik bölgelerindeki
kurtları yerler. D.castaneo yalnız ağaç tepelerinden,
D.corrotana ise ağaçların altındaki kurtları yer.
(Fikret Berkez, 1986, Ekoloji ve Çevre Bilimi, Remzi
Kitapevi, s.222)
KITASAL BÖLGELER
Kara faunası
için 3 büyük kıtasal bölgeye ayırmak mümkündür.
1.
Kuzey-Orta-Güney Amerika’nın meydana getirdiği
kıtasal bölge
2.
Avustralya-Okyanusya’nın meydana getirdiği kıtasal
bölge
3.
Afrika-Asya-Avrupa’nın meydana getirdiği kıtasal
bölge
Her kıta
bloğu, ister kendi potası içinde, ister hariçten gelen göçlerle nüfuslanmış
olsun, her kıtanın kendine özgü bir faunası olduğu kadar, kıtaları karakterize
eden türlere de sahip bulunmaktadır. Avustralya’da: tek delikli memeliler ve
keseli hayvanlar ile; Kuzey Amerika: bizon ve kariboları ile; Güney Amerika: puma, tabir, jaguarı ile;
Afrika:zebra, antilop, fil, zürafa, aslan, gergedanı ile; Asya; at, kaplan,
deve,eşek,koyun ve keçi ile...her biri kendine özgü faunal tertiplerle birbirinden bu yönde ayrılırlar. Bu
özellikle her bir kıtayı bağımsız kıtasal bölge kavramı içine sokmuş olur.
(Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü.
Yayınları, İstanbul, s.297)
Afrika’nın
karakteristik bir türü olan zürafanın Güney Afrika’daki türü Oranj ile Zambezi nehirlerinin
arasında kalan sahada yaşar ve oranj nehrinin güneyini
geçemezken; siyah gergedan ile zembrayaşam sahalarını
daha genişleterek Kap’a kadar uzanan saha içinde bulunurlar. Zebra ve antiloplar
ise, zürafalarla beraber Merkezi
Afrika’nın savan ve stepler sahası üzerinde toplanırlar. Kaplan, Asyada Himaliyaormanlarında
yaşadığı gibi, Güney çine kadar uzanan dağlık orman
bölgelerinde yaşar. Örnekler çoğaltıldığı sürece her bir türün kendine özgü bir
yaşam sahası bulunduğu, türlerin bu çemberi kırarak bunun dışına çıkmak
arzusunda bulunmadıkları belirmiş olur. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.298)
Denizler bu
kıtalara ait hayvanların kıtasal-bölge sınırlarının dışına çıkmalarını kısıtlar.
Her ne kadar kara hayvanları içerisinde en yüzücü sınıfı sürüngenler ve
kurbağagiller meydana getirmektelersedebunların
yüzücülükleri kıtalar arası mesafeleri aşacak kadar fazla değildir. Memeli
hayvanların bir kısmı ise dar anlamda bu yeteneğe sahiptirler. Kuşlar için,
denizi bir engel olarak tanımlamak mümkün olamaz. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.299)
FAUNA BÖLGELERİNE ÖRNEKLER
Karınca
yiyen uno, tatu ile bazı
kurbağalar, kara kurbağaları ve çok çeşitli kuşlarla baımemeli hayvanlar karıncalara bağlı olarak bu bölgede
yaşarlar. Yılan ve kertenkele gibi türler özellikle iri kuşlar için yeni besin
kaynağı olduklarından bu türleri yiyen kuşların (leylek , çaylak, kartalv.b.) bu bölgeye yerleşmiş oldukları görülür. Ufak
memeli hayvanların büyük et yiyici memelilere av olması, et yiyici büyük
hayvanları (kurt, vaşak, çakal, v.b. bu sahaya çeker. Böylece ot yiyen hayvanlar
birlikte kurdukları ilişki oranında et yiyicilerde ot yiyicilerle aynı ilişkiyi
korumuş olurlar. Görüldüğü gibi faunnanın birbirinin
sırtından geçinmesi yani yaşamlarını karşılıklı varlık mücadelesi şeklinde devam
ettirmekte olmaları faunaya, bitkilerde pek görülmeyen bazı özellikler
kazandırmıştır. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü.
Yayınları, İstanbul, s.308)
Türler arası yaşam mücadelesi büyük, küçük,
kuvvetli, zayıf tanımadan kıyasıya devem eder. Burada esas su ile besin
maddeleri sağlama meselesi üzerinde toplanır. Besin kaynaklarının bol ve su
kaynaklarının bütün hayvanların ihtiyaçlarının karşılayacak kadar çok olduğu
yerlerde benzer grupların birbirleriyle olan çatışması en alt düzeye iner. Besin
kaynaklarının azalmaya ve su kaynaklarının kurumaya başladığı dönemlerde ot
yiyici hayvanlar bir araya gelerek sürüler halinde yaşamaya başlarlar. Sosyal
bir dayanışma meydana gelir. Özellikle bizon, antilop ve zebralar sürüler
halinde su ve besin kaynaklarını aramak için yer değiştirmeleri , etkilerini et
yiyici, fauna üzerinde gösterdiğinden; onlar da sürüler teşkil ederler.
Özellikle çakallar, sırtlanlar ve aslanlar sürüler halinde ot yiyici hayvanları
izler ve kendilerine has avcılık metotlarıyla avlarlar. (Necdet Tunçdilek, 1997, Geoekolojinin
İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü. Yayınları, İstanbul, s.314)
Et
yiyicilerle ot yiyiciler arasındaki varlık mücadelesi bu hayvanlara bir takım
yetenekler kazandırmıştır. At, zebra, zürafa gibi ot yiyiciler su ve besin
kaynaklarına çabuk ulaşmak ve düşmanlarından kurtulmak için hızlı koşucu
olmuşlardır. Ancak bu yetenek avını
yakalamak isteyen et yiyicilere de geçmiştir. Bu hayvanlarda sezme hassası görme
hassasından daha da gelişmiştir. (Necdet Tunçdilek,
1997, Geoekolojinin İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul
Ü. Yayınları, İstanbul, s.315)
Aynı
mücadele daha ufak hayvanlarda da mevcuttur. Karıncalar kütle halinde daha büyük
hayvanlara hücum ederek onları yok etmesi çok karakteristik bir özelliktir.
Akrep, örümcek, kırkayak ve yılanların kuvvetli zehirleri sayesinde düşmanlarına
yem olmamak kadar, bu yolla besin sağlamaları da başka bir örnektir. Ayrıca her
türün kendisini düşmanlarından saklanmak gibi bir çabaya girişirler. Kaplumbağa,
kirpi gibi hayvanlar düşmanlarını gördükleri anda kapanırlar, bazıları ise renk
değiştirerek korunurlar. (Necdet Tunçdilek, 1997,
Geoekolojinin İlkeleri Doğal Bölgeler, İstanbul Ü.
Yayınları, İstanbul, s.316)
YABANIL YAŞAMIN DENETİMİ
Çeşitli yaban
hayvanlar, ekolojik sükseksiyonların değişik
basamaklarına uyum gösterdiğinden korunmaları ve iyi kollanması gerekir.
Amerika’nın iç kesimlerinde meydana gelen çiftlik artışı sonucu doğal orman ve
çayırlıklar bozuldu. Bu habitata uyum sağlayan çayır tavukları ve kekliklerin
sayısı azaldı. Avrupa’da ise çiftlik alanlarında yaşamaya alışık halkalı sülün
ve macar kekliklerin getirilmesiyle denge sağlandı.
(Claude A. VİLLE çev:M.
Nihat Şişli, 1979, Genel Biyoloji, MEB, İstanbul,s.818)
Av hayvanlarını korumak
için şu maddeler uygulanabilir
1.
Avlanmayı sınırlayıcı yasalar
2.
Yapay av hayvanı üretimi
3.
Habitatı geliştirme
Koruyucu yasalar bir
populasyonun aşırı büyüyüp, küçülmesinde
kullanılabilir. Bir populasyonküçüldükçe avlanma
azaltılmalı büyüdükçe arttırılmalıdır. (Claude A.
VİLLE çev:M. Nihat Şişli, 1979, Genel Biyoloji, MEB,
İstanbul,s.818)
Bir alan yapay yoldan
av hayvanı yetiştirmek, yeni bir bölgeye ya da daha önce avlanarak yok
edilenlerin yerine konularak yapılır. Örneğin kunduzlar Pensilvanya’da yok edilmiş yerlerine yeni kunduzlar
getirilmiştir. Bugün su içinde setler yapan 15-20 bin kunduz olduğu
sanılmaktadır. Bir bölgeye yeni bir tür aşılama işi özenle yapılmalıdır. Aksi
halde tür zararlı olacak şekilde çoğalabilir. Avustralya’da tavşanlar ve ABD’de
serçelerde görüldüğü gibi(Claude A. VİLLE çev:M. Nihat Şişli, 1979, Genel Biyoloji, MEB,
İstanbul,s.818)
Bir göldeki balıklardan
yararlanma; olta balıkçılığı ya da suyu boşaltarak besinleri toplamak olabilir.
Olta balıkçılığının populasyona çok büyük bir zararı
yoktur. Bir gölde avlanma yapılacaksa, balıkların çoğalması için uygun
koşullarda sağlanmalıdır. Örneğin sudak avlamak istiyoruz. Şayet göle gümüş
balığı aşılarsak üç yıl içinde sudak üretimi 7-10 kat artmaktadır (Claude A. VİLLE çev:M. Nihat
Şişli, 1979, Genel Biyoloji, MEB, İstanbul,s.818)
DOĞUŞTAN GELEN DAVRANIŞLAR
Periyodik davranışlar:
Özellikle
ılıman bölgedeki canlılar tipik tarzda, mevsime bağlı ritmik davranışlarda
bulunurlar. Mesela balık kuş ve memelilerden çoğu ilkbaharda, geyik ve koyunlar
sonbaharda olmak üzere yılda bir defa üreme faaliyeti gösterirler. . (İdris Uğurlu, 2001, Yaban Hayatı Ekolojisi, SDÜ yayınları,
Isparta, s.17)
Yırtıcı (Predatör) Davranış:
Etçil
hayvanlar geçimlerini kendilerinden küçük yaratıkları avlayarak devam
ettirirler. Mesela etoburlar arasında seri hareketlerle avını izleyenler, avını
pusuda bekleyenler, avını savaşarak yakalayan formlar vardır. . (İdris Uğurlu, 2001, Yaban Hayatı Ekolojisi, SDÜ yayınları,
Isparta, s.17)
Antipredatör Davranış:
Av,
düşmanlarından kurtulmaya yönelik hünerler sergiler. Bu bazen kaçış, bazen
gizlenme, bazen donup-kalma, bazen de direnme ve düşmana tehtid şeklinde olur. (İdris
Uğurlu, 2001, Yaban Hayatı Ekolojisi, SDÜ yayınları, Isparta, s.18)
Yönelme ve Göç:
Hayvanların
çoğu, duyu organlarından yararlanarak, kendilerini yaşadıkları bölgede belirli
bir yere göre yöneltirler(İdrisUğurlu, 2001, Yaban
Hayatı Ekolojisi, SDÜ yayınları, Isparta, s.19)
Habitat Seçimi:
Bir hayvanın
kendisine uygun gelen bir yaşama ortamını arayıp bulması farklı habitat
tipleriyle karşı karşıya kaldığında bunlardan birini tercih etmesine habitat
seçimi denir. Bu hayvanın hayatta kalması ve çoğalmada başarılı olmasını
sağlayacak bir yönde bir seçim olup doğuştan gelir. (İdris Uğurlu, 2001, Yaban Hayatı Ekolojisi, SDÜ yayınları,
Isparta, s.21)
Kur Yapma ve Çiftleşme:
Nesillerin
devamı için hayvanlarda karşı cinsiyetlerin bir araya gelmesi ve çiftleşmeleri
gerekmektedir. Bu arada, karşı tarafın dikkatini çekmek ve birleşmeye razı etmek
için çiftleşme öncesi kur yapma denilen davranışlar sergilerler. Sergilenen bu
davranışlar: Bana bak, beni görüyor musun, bak ne kadar alımlıyım, ne kadar
güçlüyüm, ben buradayım anlamına gelir. (İdris Uğurlu,
2001, Yaban Hayatı Ekolojisi, SDÜ yayınları, Isparta, s.21)
Vakitli Üreme:
Hayvanlarda
üreme, yavruların yeterli gıda bulabilecekleri bir dönemde dünyaya gelmelerini
sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. (İdris Uğurlu,
2001, Yaban Hayatı Ekolojisi, SDÜ yayınları, Isparta, s.22)
Yavru Bakımı:
Yavrularıyla
ilgilenme ve yavru bakımı davranışları gerçek anlamda sadece kuşlarda ve
memelilerde görülür. Birçok kuş türünde yavru kuşlar, anneleri yaklaştığında ona
doğru başını uzatarak ve ağızlarını açarak tepki gösterirler. Anakuş da buna yavrunun ağzına yiyecek koyarak cevap
verir. (İdris Uğurlu,
2001, Yaban Hayatı Ekolojisi, SDÜ yayınları, Isparta,
s.23)
ÖĞRENİLEN DAVRANIŞLAR
Hayvanlarda
doğuştan gelen davranışların yanında sonradan öğrenme yoluyla kazanılan
davranışlarda vardır. Uygun besin cinslerini tanıma ve sosyal ilişkiler, kısmen
sonradan öğrenilen davranışlardır. Hayvanın tabi düşmanını tanıması ve bunlardan
kaçış yollarını öğrenmesi zamanla olur. (İdris Uğurlu,
2001, Yaban Hayatı Ekolojisi, SDÜ yayınları, Isparta, s.24)
BİYOLOJİK İLİŞKİLER
Tür İçi İlişkiler
Erkek-dişi
ilişkileri: Aynı türden olan erkek dişi bireyler sadece çiftleşmek veya
yavru vermek ve korumak amacıyla daima ilişki içindedir.
Koloniler:Bazı
türlerde bireylerin çoğu bir araya gelerek koloniler oluşturmakta ve aralarında
iş bölümü yapmaktadırlar. Koloniler aseksüel üremeler
sonucunda oluşan ve birbirlerinden ayrılmayan bireyler topluluğudur.
Gruplar:Aynı
türe ait bireyler bazen belli bir amaç için bir araya gelerek grupları
oluştururlar.
Kümeleşme:
Bir ortamda aşırı derecede yerleşen hayvanları ifade eder.
Sosyal
Yaşantı:Hayvanlar kendilerine özgü bir yapıya ve çok karmaşık olan bir iş
bölümüne sahiptir. (Ahmet Kocataş, 1999, Ekoloji Çevre
Biyolojisi, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, s.169-175)
Türler Arası Etkileşimler:
İki tür arasında etkileşim, türler için
yararlı, zararlı yada etkisiz oluşuna göre sınıflandırılmıştır.
Etkileşim Tipi | A Türü | B Türü | Zorunluluk |
Rekabet | - | - | + |
Predasyon | + | - | + |
Parazitizm | + | - | + |
Kommensalizm | + | 0 | - |
Amensalizm | 0 | - | - |
Mutailizm | + | + | + |
Protooperasyon | + | + | - |
nötralizm | 0 | 0 | - |
+ :
Populasyon gelişimini arttırır/ zorunluluk
var.
-
: Populasyon gelişimini
azaltır/ zorunluluk yok.
0 :
Populasyon etkilenmez (Yüksel Keleş, 2001, Canlılar
Bilimi, Mersin Üniversitesi Yayınları, Mersin, s. 172)
Karınca ve Misafirleri Arasındaki İletişim
Karıncalar
birçok eklembacaklı türünü evlerinde barındırır ve besler. Karıncalar
konuklarını şaşırtıcı bir dostlukla karşılar; işgalci türü yuvalarını kabul
etmekle kalmaz, besler, bakar ve büyütürler. Bunlar arasında; kene, örümcek,
kollembolanlar, sinek, arı ve birçok böceği yuvalarına
alırlar. Bunun nedenini bu böceklerin salgıladıkları kimyasal sıvı olduğu
düşünülmektedir. (James L. Gould çev.Feryal halatçı,1999, Olağan
Dışı Yaşamlar, Kozan Of Set, Ankara, s.169)
ÇEŞİTLİLİĞİN ÖNEMİ
İnsanların
aklına birçok soru gelebilir: Ekosistemde, fertlerin sayısı az olan neden bu
kadar çok tür vardır? Tek tük rastlanan bu türlerin ne faydası vardır? Çevreye
en iyi uyum sağlayan birkaç tanesi hariç
hepsini yok etsek de insana en faydalı olan birkaç tanesini bıraksak ne
olur?
Bu gün genel
olarak kabul edilen, fakat fazla bir
ilmi delile dayanmayan bir husus, türlerin çeşitliliği sayesinde, toplumun
hayatta kalma gücünün artmakta olmasıdır. Ne kadar çok tür bulunursa değişen
şartlara adapte olabilme gücü de o kadar fazla olmaktadır. Yani gen havuzu ne
kadar büyükse, adaptasyon potansiyeli de o kadar büyük olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder