|
Coğrafi
Konumu |
|
Likya,
Anadolu’nun güney batısındaki Teke Yarımadası’nda ve Antalya Körfezinin
batısında yer alır. Batısında Karia, doğusunda
Pamphylia, kuzey doğuda Pisidia ve kuzeyde
Phrygia ile çevrelenmiş olan bölge Toros (Taurus)
Sıradağları’nın uzantılarıyla örtülüdür. Kocaçay/ Eşen Çayı (Xanthos), Alakır
(Lymiros) ve Karasu/ Başgöz Çayı (Arycandos) gibi büyük nehirlerce sulanan bölge
dağlar arasındaki yüksek verimli ovalarla ve sedir ve servi ağaçlarının
yetişebildiği yaylalarla kaplıdır. Bu bölge günümüzde doğal ve tarihi
zenginlikleriyle ülkemizin ve dünyanın en önemli turistik yörelerinden
biridir. |
|
Kardelen Karlı Likya Yolu Haritası İçin
Tıklayın |
|
|
|
Likya kültürü ve
uygarlığı konusunda yeterli ve kapsamlı bilgi sahibi olduğumuz söylenemez.
Kültür ve uygarlık düzeylerini henüz tamamı keşfedilememiş, ve kazıları
yapılamamış şehirlerinden ve antik çağın Hitit, Mısır, Grek ve Roma
dökümanlarından bilebilmekteyiz. Bu dökümanlara göre Anadolunun bu bölgesinde
kayıtlarda "Lukka" veya "Ruwku" olarak adlandırılan insanlar yaşamaktadır. Bu
insanlar bir çeşit Fenike alfabesi kullanmakta ve kendi yazılı metinlerinde
kendilerini "Trmmli" (Tremil) olarak
adlandırmaktadırlar. |
|
Likya Halkının
Kökeni |
Likya sözcüğü onlardan söz eden
Helenik kaynaklarda kullanılmaktadır. Şehir isimlerinin -nd- , -nt- , -ss- ,
-nn- sesleri ile sonlanması (Kalynda, Arykanda, Telmessos, Idebessos, Arnna
gibi.) varlıklarının M.Ö. 4. Binyıla dayandığını linguistik olarak ortaya
koymaktadır. Bütün bilgiler biraraya getirlildiğinde kesinlikle bilebildiğimiz
bir husus bu halkın Anadolunun otantik insanlarından olduğu ve helen kültürünün
bu insanlar arasında sanıldığı kadar yaygınlık
kazanmadığıdır. |
|
Otantik Anadolu
Halkı
Likya halkının
kökenine dair çok çeşitli iddialar mevcuttur. Halikarnassos’lu tarihçi
Herodotos’un söylediklerine göre, Girit’in mitolojik kralı Minos ve ölüler
dünyasının yargıcı Rhadamanthos’un kardeşi olan Sarpedon’un Minos’la Girit
krallığı için yaptığı savaşta yenik düşünce adamlarıyla Girit’ten ayrılmış ve
Asya’ya, bugün Likya’lıların oturdukları bölgeye gelmiştir.
|
|
|
|
Herodotos o zamanlarda bu bölgeye
Milyas, bölgede yaşayanlara ise Solym’ler dendiğini, Likya’nın komşularının ise
kendi yaşadığı dönemde (M.Ö. 490-425) Likya’lıları Sarpedon’un verdiği isimle,
yani Termil’ler diye çağırdıklarını söyler. Tarihçiye göre Likya Atina’lı
Pandion’un oğlu Lykos kardeşi Aigeus tarafından sürülerek yöreye, Sarpedon’un
yanına gelmiş ve Likya ismi de ona izafeten konmuştur. Bunu Helenlerin, Batı
Anadolu insanlarının varlığını kendi mitiolojilerine bağlamak ve onları Helenik
olarak görmek eğiliminden kaynaklandığını ileri söylemek pek ta yanlış
olmayacaktır kanısındayız. Gerçek ise bunun tersi, Helenik olmadığı açık olan
Girit uygarlığının, çok öncelerde, sedir ağaçlarının sağladığı üstünlükle
denizcilikte (ve de korsanlıkta) gelişmiş olan Luvi (Lukka) halklarının Girit ve
diğer adaları kolonizasyonu olarak yorumlanabilir. |
Işık
Ülkesi |
|
|
Kendilerine Termil’ler
(Trmmli) diyen bu kavmin Hellen’ler tarafından Likya’lılar olarak tanınmasının
nedeni bir mitolojik hikayede ise şöyle anlatılmaktadır: Zeus’un çocuklarını
doğurmak için kıskanç Hera’dan uzak bir yer arayan Leto, Delos adasında Apollon
ve Artemis’i doğurmuş, daha sonra Likya’ya gelerek kurtların kendisini götürdüğü
Xanthos nehrinde çocuklarını yıkamış ve o zamandan sonra bölgeye Hellen’ce kurt
anlamına gelen ‘lykos’ kelimesine izafeten Likya
denmiştir. |
|
Mitolojiyi bir yana bırakırsak
Likya adının kullanılmasının nedeninin, bölgede M.Ö. 2. binyılda yaşayan ve Doğu
Akdeniz’de dehşet saçan korsanlar olan Lukka’lar olduğu söylenebilir. Bu kavim,
günümüzde, Likya’lıların atası olarak kabul edilmektedir. "Luk" sözcüğünün Luvi
dilinde "Işık" anlamına geldiğini hatırlarsak "Likya" Helenik söyleyişte "Işık
Ülkesi" anlamını yansıtabilir. |
Karataş-Semayük
kazılarında ele geçen çanak ve çömlekler, bölgenin Orta Anadolu kültürleri ve
Girit’in Orta Minos kültürüyle olan ilişkilerini ortaya çıkarır. Bu verilere
dayanarak, Girit’ten gelen Sarpedon’un Lukka’ların yaşadığı bu bölgeyi
kolonileştirerek buranın halkına Termil’ler adını verdiği sonucu çıkarılabilir.
Bir diğer yorum da, denizcilikteki üstünlükleri ile Giriti ve Ege adalarını
kolonileştirmiş olan Grek öncesi Luvi halkının anayurtlarına geri dönerek burada
yeni yerleşimler oluşturmaları olabilir. |
|
|
|
Likya dilinde günümüze
ulaşan M.Ö. 500 - M.Ö. 200 yılları arasında yapılan araştırmalar sonucu bir
Hint-Avrupa dili olan Luvi diliyle yakınlıkları saptanmıştır. Bir Batı Luvi
lehçesinden türediği düşünülen Likya dili, Luvi yazısı gibi hiyeroglif ya da
çivi yazısıyla değil, altısı ünlü 29 harften oluşan bir alfabeyle yazılırdı. Bu
alfabenin temelinin bir Hellen’ce ilkörneği olduğu düşünülmekle beraber bu
alfabedeki harflerin çoğunun Girit ve Kıbrıs yazı sistemlerindeki simgelerle
benzeştiği tespit edilmiştir. |
|
Anaerkil
Kültür |
Herodotos Likya’lıların başka hiç
bir ulusta rastlanmadığını söylediği bir geleneğini şöyle anlatır: “
...(Likya’lılar) babalarının değil analarının adını alırlar; bir Likya’lı
öbürüne, kimlerdensin, diye sorsa, kendi adından sonra anasının adını ve onun
soyadını söyler. Eğer bir kadın yurttaş, bir kölenin damı altında yaşıyorsa
yasalar çocukları özgür sayar; tersine isterse yurdun en önde giden kişisi bile
olsa, bir erkek yabancı bir kadınla ya da köle bir kadınla yaşıyorsa çocukları
yurttaşlık haklarından yoksun kalır.” Bu anlatılanlar Anadolu’nun anaerkil
gelenekleriyle benzeşse de mezar taşlarında Likya’lılarının isimlerinin
babalarının ismiyle birlikte anıldığı görülür. Bunun çeşitli nedenleri olabilir.
Bir yoruma göre Herodot, Helenik olmayan bir halka böyle bir adet yakıştırarak
onları küçümsemeye çalışmaktadır. Diğer bir yorum Likya’lıların günlük
hayatlarında anaerkil düzen hüküm sürerken, mezar taşları gibi resmi
yazıtlarında babaerkil düzenin kullanıldığıdır. Bir diğer yorum ise
Likya'lıların sosyal yapılarında statüleri, gelenekleri ve töreleri farklı
katmanların olabileceğidir. |
|
|
Likya
Tarihi |
Lukka kavminin toprakları M.Ö. 14.
yüzyılın ortalarında Hitit kralı Suppiluliumas tarafından fethedilmiştir.
Lukka’ların M.Ö. 13. yüzyılın başlarında yapılan Kadeş Savaşı’nda Hititlerin
yanında savaştıkları ve M.Ö. 1230’larda Mısır’a denizden saldıran Küçük Asya
kıyı kavimleri arasında oldukları da bilinmektedir. Bu zamanlarda Mısır’daki
Tel-el-Amarna tabletlerinde Lukka’lardan ‘deniz insanları’ olarak
bahsedilmektedir. Bu şehirde ele geçen ve Ugarit kralına Alaşiya (Kıbrıs)
kralının göndermiş olduğu bir mektupta Lukka’ların adaya akınlar yaptığından
yakınılır. |
|
|
Homeros İliada’da
Sarpedon ve Glaukos önderliğindeki Likya’lıların M.Ö. 13. yüzyıldaki Troia’nın
Akha’larca kuşatılması sırasında Troia’lılar ve Dardani’lerle omuz omuza
kahramanca savaşmışlardır. Homeros eserinde, Troia’lıların en cesur müttefikleri
olduğunu söylediği Likya’lıların liderlerini yüceltir ve yaptıkları
kahramanlıkları anlatır. |
|
Perslere
Tabiyet |
|
|
Herodotos’un eserinde
anlatıldığına göre, Batı Anadoludaki kavimlerden Likya ve Kilikia dışındaki
hepsi Lydia kralı Kroisos (Karun) tarafından yenilmiş ve toprakları ele
geçirilmişti. Lydia’lılar Persler tarafından M.Ö. 546 yılında yenildi ve Lydia
II. Kyros’un egemenliğine girdi. Daha sonra İonia, Aiolia, Karia ve Kaunos’u ele
geçiren Kyros, Harpagos komutasıdaki durdurulamayan ordusunu Likya’ya gönderdi.
Başkent Xanthos-Arnna ümitsiz bir direnişten sonra yenileceklerini anlayınca
kadınları, çocukları ve kölelerini akropolise toplayarak ateşe vermiş ve
kendileri de dövüşerek son bireye kadar yok
olmuşlarıdr |
|
Likya’lılar için Pers egemenliği
dönemi çok zorlu geçmedi veya Persler bu dağlık ve yoğun yerleşimli bölgeyi tam
olarak kontrol etmek hevesinde değildi. Yörede hala Likya şehirlerinin
federasyonu hüküm sürüyordu, fakat Perslere vergi ödemek zorundaydılar.
Likya’lılar Xerxes’in Hellen topraklarına yaptığı sefere 50 gemiyle destek
vermişti. |
İskender
İmparatorluğuna Bağlanma |
Bir Rodos kolonisi olan Phaselis
dışındaki Likya şehirleri Atina tarafından M.Ö. 477 yılında kurulan Attika-Delos
deniz birliğine girdiler, fakat yüzyılın sonlarına doğru Atina Sparta’ya
yenilince Delos birliği dağıldı ve Likya tekrar Pers egemenliğine girdi.
Perikles adında yerel bir liderin önderliğinde bir federasyon kurmaya çalışan
Likya, M.Ö. 4. yüzyıl ortalarında Karia’nın Pers satrapı Mausolos’un yönetimine
verilmek istendi. M.Ö. 333 yılında III. (Büyük) Alexandros’un bölgeye geldiğinde
bazı Likya şehirleri kendi istekleriyle onun egemenliğini kabul ettiler.
Alexandros M.Ö. 323 yılında Babil’de öldükten sonra generallerinden I. Antigonos
Monophtalmos, M.Ö. 310 yılında ise Mısır Kralı Ptolemaios’un ele geçirdiği
Likya, M.Ö. 301 yılında Lysimakhos’un, M.Ö. 296’da ise tekrar Ptolemaios
hanedanının egemenliği altına girdi. M.Ö. 197’de Seleukos kralı III. Antiokhos
tarafından ele geçirilen Likya M.Ö. 190 yılındaki Magnesia Savaşı’nda
Rodosluların desteğini alan Romalılar Antiokhos’u yenilgiye uğratınca Romalılar
tarafından Rodos yönetimine bağlandı.
|
|
|
Roma İmparatorluğuna
Eyalet Olma |
Bağımsızlıklarına düşkün Likyalılar
Roma Senatusunda Rodos yönetimine itiraz ettiler ve Roma'nın vasalı değil dostu
ve müttefiki olduklarını ileri sürdüler. M.Ö. 167 yılında Roma tarafından özgür
ilan edilen Likya’lılar, bu yıllarda Likya Birliği’ni tam olarak kurmuşlardı.
M.Ö. 88 yılında Batı Anadolu’ya saldıran ve çok sayıda Romalıyı katleden Pontus
kralı VI. Mithridates Eupator’a karşı çıkan Likya’lılar, Romanın Mithriadesi
yenerek bu bölgede hakimiyet kurabilmesine olanak sağladılar. Böylece Roma'nın
dost ve müttefiki oldukları savlarının boş bir slogan olmadığını kanıtlayarak
Roma'nın saygısını ve Senatoda temsil hakkı kazandılar.
|
|
|
Strabon coğrafya kitaplarında,
seçkin bir halk olduğunu söylediği ve Roma döneminde bile bağımsız kalabilmesini
iyi yönetim tarzına bağladığı Likya’nın federatif devlet yapısını ayrıntılı bir
şekilde anlatmıştır. Strabon’un yazdıklarına göre oy hakkını paylaşan 23 şehir
uygun gördükleri bir şehirde genel kongreyi toplarlardı. Bu şehirlerin en
büyüklerinin üçer, diğerlerininse birer veya ikişer oyları olduğunu belirten ve
Knidos’lu tarihçi Artemidoros’a gönderme yaparak bu en büyük şehirleri Xanthos,
Patara, Pinara, Olympos, Myra ve Tlos olarak sayan Strabon, kongrede ‘Likyarkh’
denilen bir yöneticinin, birliğin diğer memurlarının ve adalet kurulunun
seçildiğini anlatır. Strabon, Roma egemenliğinden önce savaş, barış ve
antlaşmaların da bu kurulda görüşüldüğünü, fakat eserini kaleme aldığı yıllarda
da sürmekte olan Likya’nın Roma egemenliği altındaki yıllarında bu konuların
ancak Romalıların izniyle meclise getirilebildiğini belirtir.
|
|
Federatif Model Olarak
Politik Sistemleri |
Likya tarihinin bütün safhalarında,
istilacılara karşı ölümüne bir direniş iradesi yansıtan bir bağımsızlık tutkusu
gözlenmketedir. Likyalılardan bir dost ve müttefik olmaları beklenebilir fakat
köle olmaları asla. Buna razı olmkatansa kendilerini kan ve ateş içinde yok
etmeyi göze aldıklarını bir çok çatışmada ortaya koymuşlardır. Persler ve
Romalılar, Likyalıların bu özelliklerini hayretle gözleyerek saygı ile yaklaşma
durumunda kaldılar ve üstün oldukları halde Likyalılara vasal muamelesi
yapamadılar. Özgürlüklerine düşkün bu halk hem Pers hem de Roma yönetimi
döneminde belirli bir otonomi ve refah düzeyinde yaşamayı başardılar.
|
Atinalılar Likyaya karşı üstünlük
ve hegemonya taleplerinde başarılı olamadılar. M.Ö. 430 yıllarında, Likya
üzerine Melasandros liderliğindeki çeşitli seferler başarısız sonuçlar verdi ve
Melesandros Likyalılar tarafından yenilerek, öldürüldü. Buna karşılık
Likyalılar, M.Ö. 333 de Makedonyalı Aleksandros'a direnmediler ve onu bir dost
ve müttefik olarak karşıladılar. Burada, Aleksandros'u, bölgede egemen olan Pers
politikalarının aktörü rolünü oynayan Karia yönetimin baskılarına karşı bir
kurtarıcı olarak algıladıkları düşünülebilir. Aleksandros ve ardıllarının
yönetimi, bölgede helenik etkilerin arttığı, kaya mezarlar yerine lahit mezar
(Sarchopahgus) ların yaygınlaştığı fakat bunlardan önemlisi federatif Likya
birliğinin geliştiği bir dönemi yansıtmaktadır. |
Likya birliği esas olarak 23
şehirin federatif bir yapı ile merkezi bir idareye bağlanmasından oluşmaktadır.
Bu modelin benzerleri günümüzde İsviçre kantonal sisteminde ve ABD federatif
sisteminde gözlenmektedir. Şehirler büyüklükleri ve önemleri orantısında federal
meclise bir, iki veya üç temsilci gönderebilmekte idiler. Bunlardan altı şehrin
- Xanthos, Patara, Pinara, Tlos, Myra ve Olympos - üç oy sahibi olduklarını
bilmekteyiz. Federal meclis her yıl farklı bir şehirde toplanarak, fedrasyon
başkanı (Lyciarch) ve diğer mali, idari, hukuki federasyon yetkililerini
seçmekte idi. Bu seçilmiş yöneticilerden oluşan temsili yönetim sisteminin antik
çağda başka bir örneği olmadığı gibi, günümüzde de bir çok gelişmiş sanayi
toplumu böyle bir gelişmiş yönetim sistemine sahip değildir. |
Roma
Hakimiyeti |
Romalılar M.Ö. 189 yılında Seleucid
kralı Antiochus III'ü Magnesia (Manisa) da yenerek egemenliklerine son verdiler
ve Anadolu sahnesinde yer aldılar. Likya, bu savaşta kendilerine müttefik olan
Rodoslulara ödül olarak verildi. Likyalılar ise buna razı olmadıklarını yirmi
yıl boyunca Rodoslular ile çatışarak ve Roma Senatosunda n otonomi talep ederek
belirttiler. Roma, Pontus kralı Mithriades'in Bat Anadoluda çıkardığı
karışıklıkları önleyebilmek için Likyalıların desteğine ihtiyaç duyunca,
Likyalıların istediği otonomiyi verme durumunda kaldı. M.S. 74 yılında Likya bir
Roma eylaeti olarak imparatorluğa katıldı ise de iç işlerinde serbest
olabileceği belirli bir otonomiyi muhafaza edebildi. |
Roma yömetimi, Likyalıların
birliklerini güçlendirdiği, refahlarını artıırdığı buna karşılık özgün
kültürlerinin Romalılaşma eğilimine girdiği bir dönemi oluşturmaktadır.
Ticaretin gelişmesi ve zenginliğin artmasına karşılık kamu alanında ve özellikle
hukukta Roma etkileri de gözlenmektedir. Bu dönemde oluşan Likya milyonerleri
cömertlikleri ve yardımseverlikleri ile dikkati çekmektedirler. Bunlardan bir
olan Rhodiapolisli Ophramos, kendi cebinden harcıyarak Xanthos, Thlos ve Limyra
teatrolarını inşa ettirmiş ve 60 kadar abidenin dikilmesini sağlamıştır. Buna
karşılık bu tiyatroların da gladiatör dövüşleri ve vahşi hayvan güreşleri gibi
Likya kültürüne yabancı Romanik eğlence türleri için kullanılması da gündeme
gelebilmiştir. Bunun sonucu olarak özgürlüğüne, onur ve gururuna düşkün olan
Likya halkının Romanik-Helenik kültürden uzaklaşarak İslamlaştığı ve Türkleştiği
söylenebilir. |
Hristiyanlığa
Katkıları |
Likyalılar bağımsız ve özgün bir
ulus kimliklerini Hristiyanlık döneminde de sürdürebildiler. Patara doğumlu Myra
piskoposu St. Nicholas, çocukların, çaresizlerin ve mağdur olanların koruyucusu
olarak büyük bir ün yaptı. Kendisine bir çok mucize izafe edildi. Kişliği
etrafında oluşan kültür, İtalyan denizciler tarafından Orta Çağlarda Avrupaya
getirildi. Bu kültüre uygun olarak 6 Aralıkta yapılan festival, İsa Peygamberin
doğumun kutlanmasına dönüştürüldü ve Santa Claus (Noel Baba) batı
Hristiyanlığının da vazgeçilmez bir karakteri haline geldi. Yine de başlangıçta
anti Romanik bir eğilim olarak benimsenen Hristiyanlığın sonraları Romadan daha
baskıcı bir taassub haline dönüşemsi sonucunda Likya insanının giderek
Hristiyanlıktan da uzaklaştığı düşünülebilir. |
M.S. II. ve III.
Yüzyıl Depremleri |
Bu yüzyılda Olympos ve Phaselis’i
üs edinen korsanların saldırılarına uğradılar. Bu arada Julius Caesar'ı
katlederek iç savaş çıkartan ve Marcus Antonius ve Octavianus’a karşı Roma
hükümdarlığı için savaşan Brutus, bölgeye gelip ağır taleplerde bulundu.
Talepleri federasyon tarafından reddedilen Brutus Xanthos’a saldırdı.
Xanthos'lular yine kahramanca direndiler se de tarih tekrarlandı ve bir kere
daha özgürlükleri için kendilerini yakarak yok ettiler. Antonius ve Octavianus
M.Ö. 42’de Brutus’u yenilgiye uğrattığında Likya’nın egemenliğine dokunmadı.
Likya M.S. 43 yılında Roma imparatoru Claudius tarafından özerk bir eyalet
olarak imparatorluğa dahil edildikten sonra her yönden gelişip zenginleşmeye
başladı. M.S. 141 yılındaki bir depremde büyük hasar gören, M.S. 240 yılındaki
ikinci deprem ve yeniden başlayan korsanların akınları nedeniyle giderek
zayıflamaya başlayan Likya Federasyonu, 7. yüzyılda başlayan Arap akınları
sonucu yıkıldı ve Likya şehirleri küçük kasabalara dönüştü. Likya'nın gerilemesi
ile ilgili bu genel açıklamanın günümüzde kazıları yapılan Likya şehirlerinin
bulguları doğrultusunda pek gerçekçi olmadığı kanısındayız. Gerçek neden arka
arkaya gelen depremler ve liman şehirlerinin alüvyonlarla kaplanarak ekonomik
fonksiyonlarını yitirmeleri olmalıdır.
Şehirlerin Terkediliş
Nedeni Belirsiz |
Likya bölgesinde yaşanan depremler,
korsanlar, Arap akınları ve aluvyon birikimleri ticareti ve ekonomiyi
gerileterek şehirlerin terk edilmesine yol açtı. Bizansın sınırlarını nomadik
akınlara karşı sürekli koruma gayreti bu bölgede yeterli güvenliği ve desteği
sağlayabilmesine engel olmuş olmalıdır. Arapların fetih politikasında şehirleri
ve kültürleri yoketmek değil, islamlaştırmak veya vergiye bağlamak olduğu
bilinmektedir. Buna karşılık köklü bir pagan kültürü taşıyan Likya şehirlerinin
tarihinin 4. yy sonrasında karanlıkta olması bu şehirlerin terkedişinin
nedeninin Pagan-Hristiyan çatışması olduğu kuşkularını uyandırmaktadır.
|
Teke Oğulları liderliğinde 13.
Yüzyılda bölgeye gelen ve hakim olan Türkler genellikle kıyılarda değil yüksek
yaylalarda yerleşmeyi tercih ettiler. 19. Yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti, bu
kıyıları adalardan gelecek olan Yunanlılarla yeniden iskan etmek ve böylece
yerel beylerin hakimiyetini sınırlamak politikası benimsedi. Bu süreçte daha
önce Likya yerleşim birimleri olan, Andifli (Kaş), Kalamaki (Kalkan), ve şimdi
terkedilmiş olan Livissi (Kayaköy) bu dönemde ortaya çıktı. Burada yerleşmiş
olam Yunanlılar, 1919-1922 Türk-Yunan savaşının mütareke şartları gereği tekrar
Yunanistana göç etmek durumunda kaldılar. Kayaköy bir hayalet kasabası haline
geldi, diğer birimler ise bir turizm merkezi oluncaya kadar balıkçı kasabaları
olarak varlıklarını sürdürdüler. Böylece Likya bir kültür ve uygarlık olarak
tarih sahnesinden çekildi ve geride bıraktığı taşa ve kayalar işlenmiş kültür
değerleri ile merakımızın ve saygımızın konusu oldu. |
EYLEM
|
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder