8 Mart 2013 Cuma

LİKYA HAKKINDA BİLGİ



LİKYA HAKKINDA BİLGİ
























Coğrafi Konumu
Likya, Anadolu’nun güney batısındaki Teke Yarımadası’nda ve Antalya Körfezinin batısında yer alır. Batısında Karia, doğusunda Pamphylia, kuzey doğuda Pisidia ve kuzeyde Phrygia ile çevrelenmiş olan bölge Toros (Taurus) Sıradağları’nın uzantılarıyla örtülüdür. Kocaçay/ Eşen Çayı (Xanthos), Alakır (Lymiros) ve Karasu/ Başgöz Çayı (Arycandos) gibi büyük nehirlerce sulanan bölge dağlar arasındaki yüksek verimli ovalarla ve sedir ve servi ağaçlarının yetişebildiği yaylalarla kaplıdır. Bu bölge günümüzde doğal ve tarihi zenginlikleriyle ülkemizin ve dünyanın en önemli turistik yörelerinden biridir.

plycia.jpg (32956 bytes)
Kardelen Karlı Likya Yolu Haritası İçin Tıklayın


ro17.jpg (12393 bytes)
Likya kültürü ve uygarlığı konusunda yeterli ve kapsamlı bilgi sahibi olduğumuz söylenemez. Kültür ve uygarlık düzeylerini henüz tamamı keşfedilememiş, ve kazıları yapılamamış şehirlerinden ve antik çağın Hitit, Mısır, Grek ve Roma dökümanlarından bilebilmekteyiz. Bu dökümanlara göre Anadolunun bu bölgesinde kayıtlarda "Lukka" veya "Ruwku" olarak adlandırılan insanlar yaşamaktadır. Bu insanlar bir çeşit Fenike alfabesi kullanmakta ve kendi yazılı metinlerinde kendilerini "Trmmli" (Tremil) olarak adlandırmaktadırlar.

Likya Halkının Kökeni
Likya sözcüğü onlardan söz eden Helenik kaynaklarda kullanılmaktadır. Şehir isimlerinin -nd- , -nt- , -ss- , -nn- sesleri ile sonlanması (Kalynda, Arykanda, Telmessos, Idebessos, Arnna gibi.) varlıklarının M.Ö. 4. Binyıla dayandığını linguistik olarak ortaya koymaktadır. Bütün bilgiler biraraya getirlildiğinde kesinlikle bilebildiğimiz bir husus bu halkın Anadolunun otantik insanlarından olduğu ve helen kültürünün bu insanlar arasında sanıldığı kadar yaygınlık kazanmadığıdır.

Otantik Anadolu Halkı
Likya halkının kökenine dair çok çeşitli iddialar mevcuttur. Halikarnassos’lu tarihçi Herodotos’un söylediklerine göre, Girit’in mitolojik kralı Minos ve ölüler dünyasının yargıcı Rhadamanthos’un kardeşi olan Sarpedon’un Minos’la Girit krallığı için yaptığı savaşta yenik düşünce adamlarıyla Girit’ten ayrılmış ve Asya’ya, bugün Likya’lıların oturdukları bölgeye gelmiştir.

Herodotos o zamanlarda bu bölgeye Milyas, bölgede yaşayanlara ise Solym’ler dendiğini, Likya’nın komşularının ise kendi yaşadığı dönemde (M.Ö. 490-425) Likya’lıları Sarpedon’un verdiği isimle, yani Termil’ler diye çağırdıklarını söyler. Tarihçiye göre Likya Atina’lı Pandion’un oğlu Lykos kardeşi Aigeus tarafından sürülerek yöreye, Sarpedon’un yanına gelmiş ve Likya ismi de ona izafeten konmuştur. Bunu Helenlerin, Batı Anadolu insanlarının varlığını kendi mitiolojilerine bağlamak ve onları Helenik olarak görmek eğiliminden kaynaklandığını ileri söylemek pek ta yanlış olmayacaktır kanısındayız. Gerçek ise bunun tersi, Helenik olmadığı açık olan Girit uygarlığının, çok öncelerde, sedir ağaçlarının sağladığı üstünlükle denizcilikte (ve de korsanlıkta) gelişmiş olan Luvi (Lukka) halklarının Girit ve diğer adaları kolonizasyonu olarak yorumlanabilir.

Işık Ülkesi
rk13.jpg (10597 bytes)Kendilerine Termil’ler (Trmmli) diyen bu kavmin Hellen’ler tarafından Likya’lılar olarak tanınmasının nedeni bir mitolojik hikayede ise şöyle anlatılmaktadır: Zeus’un çocuklarını doğurmak için kıskanç Hera’dan uzak bir yer arayan Leto, Delos adasında Apollon ve Artemis’i doğurmuş, daha sonra Likya’ya gelerek kurtların kendisini götürdüğü Xanthos nehrinde çocuklarını yıkamış ve o zamandan sonra bölgeye Hellen’ce kurt anlamına gelen ‘lykos’ kelimesine izafeten Likya denmiştir.
Mitolojiyi bir yana bırakırsak Likya adının kullanılmasının nedeninin, bölgede M.Ö. 2. binyılda yaşayan ve Doğu Akdeniz’de dehşet saçan korsanlar olan Lukka’lar olduğu söylenebilir. Bu kavim, günümüzde, Likya’lıların atası olarak kabul edilmektedir. "Luk" sözcüğünün Luvi dilinde "Işık" anlamına geldiğini hatırlarsak "Likya" Helenik söyleyişte "Işık Ülkesi" anlamını yansıtabilir.

Karataş-Semayük kazılarında ele geçen çanak ve çömlekler, bölgenin Orta Anadolu kültürleri ve Girit’in Orta Minos kültürüyle olan ilişkilerini ortaya çıkarır. Bu verilere dayanarak, Girit’ten gelen Sarpedon’un Lukka’ların yaşadığı bu bölgeyi kolonileştirerek buranın halkına Termil’ler adını verdiği sonucu çıkarılabilir. Bir diğer yorum da, denizcilikteki üstünlükleri ile Giriti ve Ege adalarını kolonileştirmiş olan Grek öncesi Luvi halkının anayurtlarına geri dönerek burada yeni yerleşimler oluşturmaları olabilir.rp15.jpg (16660 bytes)

Likya dilinde günümüze ulaşan M.Ö. 500 - M.Ö. 200 yılları arasında yapılan araştırmalar sonucu bir Hint-Avrupa dili olan Luvi diliyle yakınlıkları saptanmıştır. Bir Batı Luvi lehçesinden türediği düşünülen Likya dili, Luvi yazısı gibi hiyeroglif ya da çivi yazısıyla değil, altısı ünlü 29 harften oluşan bir alfabeyle yazılırdı. Bu alfabenin temelinin bir Hellen’ce ilkörneği olduğu düşünülmekle beraber bu alfabedeki harflerin çoğunun Girit ve Kıbrıs yazı sistemlerindeki simgelerle benzeştiği tespit edilmiştir.

Anaerkil Kültür
Herodotos Likya’lıların başka hiç bir ulusta rastlanmadığını söylediği bir geleneğini şöyle anlatır: “ ...(Likya’lılar) babalarının değil analarının adını alırlar; bir Likya’lı öbürüne, kimlerdensin, diye sorsa, kendi adından sonra anasının adını ve onun soyadını söyler. Eğer bir kadın yurttaş, bir kölenin damı altında yaşıyorsa yasalar çocukları özgür sayar; tersine isterse yurdun en önde giden kişisi bile olsa, bir erkek yabancı bir kadınla ya da köle bir kadınla yaşıyorsa çocukları yurttaşlık haklarından yoksun kalır.” Bu anlatılanlar Anadolu’nun anaerkil gelenekleriyle benzeşse de mezar taşlarında Likya’lılarının isimlerinin babalarının ismiyle birlikte anıldığı görülür. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Bir yoruma göre Herodot, Helenik olmayan bir halka böyle bir adet yakıştırarak onları küçümsemeye çalışmaktadır. Diğer bir yorum Likya’lıların günlük hayatlarında anaerkil düzen hüküm sürerken, mezar taşları gibi resmi yazıtlarında babaerkil düzenin kullanıldığıdır. Bir diğer yorum ise Likya'lıların sosyal yapılarında statüleri, gelenekleri ve töreleri farklı katmanların olabileceğidir.






Likya Tarihi
Lukka kavminin toprakları M.Ö. 14. yüzyılın ortalarında Hitit kralı Suppiluliumas tarafından fethedilmiştir. Lukka’ların M.Ö. 13. yüzyılın başlarında yapılan Kadeş Savaşı’nda Hititlerin yanında savaştıkları ve M.Ö. 1230’larda Mısır’a denizden saldıran Küçük Asya kıyı kavimleri arasında oldukları da bilinmektedir. Bu zamanlarda Mısır’daki Tel-el-Amarna tabletlerinde Lukka’lardan ‘deniz insanları’ olarak bahsedilmektedir. Bu şehirde ele geçen ve Ugarit kralına Alaşiya (Kıbrıs) kralının göndermiş olduğu bir mektupta Lukka’ların adaya akınlar yaptığından yakınılır.


Homeros İliada’da Sarpedon ve Glaukos önderliğindeki Likya’lıların M.Ö. 13. yüzyıldaki Troia’nın Akha’larca kuşatılması sırasında Troia’lılar ve Dardani’lerle omuz omuza kahramanca savaşmışlardır. Homeros eserinde, Troia’lıların en cesur müttefikleri olduğunu söylediği Likya’lıların liderlerini yüceltir ve yaptıkları kahramanlıkları anlatır.

Perslere Tabiyet
Herodotos’un eserinde anlatıldığına göre, Batı Anadoludaki kavimlerden Likya ve Kilikia dışındaki hepsi Lydia kralı Kroisos (Karun) tarafından yenilmiş ve toprakları ele geçirilmişti. Lydia’lılar Persler tarafından M.Ö. 546 yılında yenildi ve Lydia II. Kyros’un egemenliğine girdi. Daha sonra İonia, Aiolia, Karia ve Kaunos’u ele geçiren Kyros, Harpagos komutasıdaki durdurulamayan ordusunu Likya’ya gönderdi. Başkent Xanthos-Arnna ümitsiz bir direnişten sonra yenileceklerini anlayınca kadınları, çocukları ve kölelerini akropolise toplayarak ateşe vermiş ve kendileri de dövüşerek son bireye kadar yok olmuşlarıdr

Likya’lılar için Pers egemenliği dönemi çok zorlu geçmedi veya Persler bu dağlık ve yoğun yerleşimli bölgeyi tam olarak kontrol etmek hevesinde değildi. Yörede hala Likya şehirlerinin federasyonu hüküm sürüyordu, fakat Perslere vergi ödemek zorundaydılar. Likya’lılar Xerxes’in Hellen topraklarına yaptığı sefere 50 gemiyle destek vermişti.
İskender İmparatorluğuna Bağlanma
Bir Rodos kolonisi olan Phaselis dışındaki Likya şehirleri Atina tarafından M.Ö. 477 yılında kurulan Attika-Delos deniz birliğine girdiler, fakat yüzyılın sonlarına doğru Atina Sparta’ya yenilince Delos birliği dağıldı ve Likya tekrar Pers egemenliğine girdi. Perikles adında yerel bir liderin önderliğinde bir federasyon kurmaya çalışan Likya, M.Ö. 4. yüzyıl ortalarında Karia’nın Pers satrapı Mausolos’un yönetimine verilmek istendi. M.Ö. 333 yılında III. (Büyük) Alexandros’un bölgeye geldiğinde bazı Likya şehirleri kendi istekleriyle onun egemenliğini kabul ettiler. Alexandros M.Ö. 323 yılında Babil’de öldükten sonra generallerinden I. Antigonos Monophtalmos, M.Ö. 310 yılında ise Mısır Kralı Ptolemaios’un ele geçirdiği Likya, M.Ö. 301 yılında Lysimakhos’un, M.Ö. 296’da ise tekrar Ptolemaios hanedanının egemenliği altına girdi. M.Ö. 197’de Seleukos kralı III. Antiokhos tarafından ele geçirilen Likya M.Ö. 190 yılındaki Magnesia Savaşı’nda Rodosluların desteğini alan Romalılar Antiokhos’u yenilgiye uğratınca Romalılar tarafından Rodos yönetimine bağlandı.


rf58.gif (15107 bytes)rf22.jpg (4704 bytes)rf13.jpg (17178 bytes)

Roma İmparatorluğuna Eyalet Olma
Bağımsızlıklarına düşkün Likyalılar Roma Senatusunda Rodos yönetimine itiraz ettiler ve Roma'nın vasalı değil dostu ve müttefiki olduklarını ileri sürdüler. M.Ö. 167 yılında Roma tarafından özgür ilan edilen Likya’lılar, bu yıllarda Likya Birliği’ni tam olarak kurmuşlardı. M.Ö. 88 yılında Batı Anadolu’ya saldıran ve çok sayıda Romalıyı katleden Pontus kralı VI. Mithridates Eupator’a karşı çıkan Likya’lılar, Romanın Mithriadesi yenerek bu bölgede hakimiyet kurabilmesine olanak sağladılar. Böylece Roma'nın dost ve müttefiki oldukları savlarının boş bir slogan olmadığını kanıtlayarak Roma'nın saygısını ve Senatoda temsil hakkı kazandılar.


rp15.jpg (16660 bytes)

Strabon coğrafya kitaplarında, seçkin bir halk olduğunu söylediği ve Roma döneminde bile bağımsız kalabilmesini iyi yönetim tarzına bağladığı Likya’nın federatif devlet yapısını ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. Strabon’un yazdıklarına göre oy hakkını paylaşan 23 şehir uygun gördükleri bir şehirde genel kongreyi toplarlardı. Bu şehirlerin en büyüklerinin üçer, diğerlerininse birer veya ikişer oyları olduğunu belirten ve Knidos’lu tarihçi Artemidoros’a gönderme yaparak bu en büyük şehirleri Xanthos, Patara, Pinara, Olympos, Myra ve Tlos olarak sayan Strabon, kongrede ‘Likyarkh’ denilen bir yöneticinin, birliğin diğer memurlarının ve adalet kurulunun seçildiğini anlatır. Strabon, Roma egemenliğinden önce savaş, barış ve antlaşmaların da bu kurulda görüşüldüğünü, fakat eserini kaleme aldığı yıllarda da sürmekte olan Likya’nın Roma egemenliği altındaki yıllarında bu konuların ancak Romalıların izniyle meclise getirilebildiğini belirtir.

Federatif Model Olarak Politik Sistemleri
Likya tarihinin bütün safhalarında, istilacılara karşı ölümüne bir direniş iradesi yansıtan bir bağımsızlık tutkusu gözlenmketedir. Likyalılardan bir dost ve müttefik olmaları beklenebilir fakat köle olmaları asla. Buna razı olmkatansa kendilerini kan ve ateş içinde yok etmeyi göze aldıklarını bir çok çatışmada ortaya koymuşlardır. Persler ve Romalılar, Likyalıların bu özelliklerini hayretle gözleyerek saygı ile yaklaşma durumunda kaldılar ve üstün oldukları halde Likyalılara vasal muamelesi yapamadılar. Özgürlüklerine düşkün bu halk hem Pers hem de Roma yönetimi döneminde belirli bir otonomi ve refah düzeyinde yaşamayı başardılar.
Atinalılar Likyaya karşı üstünlük ve hegemonya taleplerinde başarılı olamadılar. M.Ö. 430 yıllarında, Likya üzerine Melasandros liderliğindeki çeşitli seferler başarısız sonuçlar verdi ve Melesandros Likyalılar tarafından yenilerek, öldürüldü. Buna karşılık Likyalılar, M.Ö. 333 de Makedonyalı Aleksandros'a direnmediler ve onu bir dost ve müttefik olarak karşıladılar. Burada, Aleksandros'u, bölgede egemen olan Pers politikalarının aktörü rolünü oynayan Karia yönetimin baskılarına karşı bir kurtarıcı olarak algıladıkları düşünülebilir. Aleksandros ve ardıllarının yönetimi, bölgede helenik etkilerin arttığı, kaya mezarlar yerine lahit mezar (Sarchopahgus) ların yaygınlaştığı fakat bunlardan önemlisi federatif Likya birliğinin geliştiği bir dönemi yansıtmaktadır.
Likya birliği esas olarak 23 şehirin federatif bir yapı ile merkezi bir idareye bağlanmasından oluşmaktadır. Bu modelin benzerleri günümüzde İsviçre kantonal sisteminde ve ABD federatif sisteminde gözlenmektedir. Şehirler büyüklükleri ve önemleri orantısında federal meclise bir, iki veya üç temsilci gönderebilmekte idiler. Bunlardan altı şehrin - Xanthos, Patara, Pinara, Tlos, Myra ve Olympos - üç oy sahibi olduklarını bilmekteyiz. Federal meclis her yıl farklı bir şehirde toplanarak, fedrasyon başkanı (Lyciarch) ve diğer mali, idari, hukuki federasyon yetkililerini seçmekte idi. Bu seçilmiş yöneticilerden oluşan temsili yönetim sisteminin antik çağda başka bir örneği olmadığı gibi, günümüzde de bir çok gelişmiş sanayi toplumu böyle bir gelişmiş yönetim sistemine sahip değildir.
Roma Hakimiyeti
Romalılar M.Ö. 189 yılında Seleucid kralı Antiochus III'ü Magnesia (Manisa) da yenerek egemenliklerine son verdiler ve Anadolu sahnesinde yer aldılar. Likya, bu savaşta kendilerine müttefik olan Rodoslulara ödül olarak verildi. Likyalılar ise buna razı olmadıklarını yirmi yıl boyunca Rodoslular ile çatışarak ve Roma Senatosunda n otonomi talep ederek belirttiler. Roma, Pontus kralı Mithriades'in Bat Anadoluda çıkardığı karışıklıkları önleyebilmek için Likyalıların desteğine ihtiyaç duyunca, Likyalıların istediği otonomiyi verme durumunda kaldı. M.S. 74 yılında Likya bir Roma eylaeti olarak imparatorluğa katıldı ise de iç işlerinde serbest olabileceği belirli bir otonomiyi muhafaza edebildi.
Roma yömetimi, Likyalıların birliklerini güçlendirdiği, refahlarını artıırdığı buna karşılık özgün kültürlerinin Romalılaşma eğilimine girdiği bir dönemi oluşturmaktadır. Ticaretin gelişmesi ve zenginliğin artmasına karşılık kamu alanında ve özellikle hukukta Roma etkileri de gözlenmektedir. Bu dönemde oluşan Likya milyonerleri cömertlikleri ve yardımseverlikleri ile dikkati çekmektedirler. Bunlardan bir olan Rhodiapolisli Ophramos, kendi cebinden harcıyarak Xanthos, Thlos ve Limyra teatrolarını inşa ettirmiş ve 60 kadar abidenin dikilmesini sağlamıştır. Buna karşılık bu tiyatroların da gladiatör dövüşleri ve vahşi hayvan güreşleri gibi Likya kültürüne yabancı Romanik eğlence türleri için kullanılması da gündeme gelebilmiştir. Bunun sonucu olarak özgürlüğüne, onur ve gururuna düşkün olan Likya halkının Romanik-Helenik kültürden uzaklaşarak İslamlaştığı ve Türkleştiği söylenebilir.
Hristiyanlığa Katkıları
Likyalılar bağımsız ve özgün bir ulus kimliklerini Hristiyanlık döneminde de sürdürebildiler. Patara doğumlu Myra piskoposu St. Nicholas, çocukların, çaresizlerin ve mağdur olanların koruyucusu olarak büyük bir ün yaptı. Kendisine bir çok mucize izafe edildi. Kişliği etrafında oluşan kültür, İtalyan denizciler tarafından Orta Çağlarda Avrupaya getirildi. Bu kültüre uygun olarak 6 Aralıkta yapılan festival, İsa Peygamberin doğumun kutlanmasına dönüştürüldü ve Santa Claus (Noel Baba) batı Hristiyanlığının da vazgeçilmez bir karakteri haline geldi. Yine de başlangıçta anti Romanik bir eğilim olarak benimsenen Hristiyanlığın sonraları Romadan daha baskıcı bir taassub haline dönüşemsi sonucunda Likya insanının giderek Hristiyanlıktan da uzaklaştığı düşünülebilir.
M.S. II. ve III. Yüzyıl Depremleri
Bu yüzyılda Olympos ve Phaselis’i üs edinen korsanların saldırılarına uğradılar. Bu arada Julius Caesar'ı katlederek iç savaş çıkartan ve Marcus Antonius ve Octavianus’a karşı Roma hükümdarlığı için savaşan Brutus, bölgeye gelip ağır taleplerde bulundu. Talepleri federasyon tarafından reddedilen Brutus Xanthos’a saldırdı. Xanthos'lular yine kahramanca direndiler se de tarih tekrarlandı ve bir kere daha özgürlükleri için kendilerini yakarak yok ettiler. Antonius ve Octavianus M.Ö. 42’de Brutus’u yenilgiye uğrattığında Likya’nın egemenliğine dokunmadı. Likya M.S. 43 yılında Roma imparatoru Claudius tarafından özerk bir eyalet olarak imparatorluğa dahil edildikten sonra her yönden gelişip zenginleşmeye başladı. M.S. 141 yılındaki bir depremde büyük hasar gören, M.S. 240 yılındaki ikinci deprem ve yeniden başlayan korsanların akınları nedeniyle giderek zayıflamaya başlayan Likya Federasyonu, 7. yüzyılda başlayan Arap akınları sonucu yıkıldı ve Likya şehirleri küçük kasabalara dönüştü. Likya'nın gerilemesi ile ilgili bu genel açıklamanın günümüzde kazıları yapılan Likya şehirlerinin bulguları doğrultusunda pek gerçekçi olmadığı kanısındayız. Gerçek neden arka arkaya gelen depremler ve liman şehirlerinin alüvyonlarla kaplanarak ekonomik fonksiyonlarını yitirmeleri olmalıdır.
Şehirlerin Terkediliş Nedeni Belirsiz
Likya bölgesinde yaşanan depremler, korsanlar, Arap akınları ve aluvyon birikimleri ticareti ve ekonomiyi gerileterek şehirlerin terk edilmesine yol açtı. Bizansın sınırlarını nomadik akınlara karşı sürekli koruma gayreti bu bölgede yeterli güvenliği ve desteği sağlayabilmesine engel olmuş olmalıdır. Arapların fetih politikasında şehirleri ve kültürleri yoketmek değil, islamlaştırmak veya vergiye bağlamak olduğu bilinmektedir. Buna karşılık köklü bir pagan kültürü taşıyan Likya şehirlerinin tarihinin 4. yy sonrasında karanlıkta olması bu şehirlerin terkedişinin nedeninin Pagan-Hristiyan çatışması olduğu kuşkularını uyandırmaktadır.
Teke Oğulları liderliğinde 13. Yüzyılda bölgeye gelen ve hakim olan Türkler genellikle kıyılarda değil yüksek yaylalarda yerleşmeyi tercih ettiler. 19. Yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti, bu kıyıları adalardan gelecek olan Yunanlılarla yeniden iskan etmek ve böylece yerel beylerin hakimiyetini sınırlamak politikası benimsedi. Bu süreçte daha önce Likya yerleşim birimleri olan, Andifli (Kaş), Kalamaki (Kalkan), ve şimdi terkedilmiş olan Livissi (Kayaköy) bu dönemde ortaya çıktı. Burada yerleşmiş olam Yunanlılar, 1919-1922 Türk-Yunan savaşının mütareke şartları gereği tekrar Yunanistana göç etmek durumunda kaldılar. Kayaköy bir hayalet kasabası haline geldi, diğer birimler ise bir turizm merkezi oluncaya kadar balıkçı kasabaları olarak varlıklarını sürdürdüler. Böylece Likya bir kültür ve uygarlık olarak tarih sahnesinden çekildi ve geride bıraktığı taşa ve kayalar işlenmiş kültür değerleri ile merakımızın ve saygımızın konusu oldu.
EYLEM

Yararlanılan Kaynaklar
INTERNETLikya Üzerine Çeşitli Internet Siteleri
KALAMUSLycian History
KİTAPLARLikya Üzerine Çeşitli Kitap ve Kaynaklar
AKYEL, C.Lycia : A Forgotten Civilization
AKŞİT, İlhanIşık Ülkesi : LYKIA ( Kitabın İngilizce Tam Dökümü)
AKURGAL, EkremAnadolu Kültür Tarihi
BARIŞCAN, HasanLikya Efsaneleri
BEAN, George E.Eski Çağda Likya Bölgesi
HERODOTOSHerodot Tarihi
LLOYD, Seton Türkiyenin Tarihi : Bir Gezginin Gözü ile Anadolu Uygarlıkları
UMAR, BilgeLYKIA : Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder