Aile ile geçirilen zamanın çocuklar üzerindeki etkisi
Bütün duyarlı ailelerin amacı, mutlu ve hayata iyi uyum sağlayabilmiş çocuklar yetiştirmektir. Ama insan yetiştirmek zor zanaat… Piyasada ebeveynlik sanatının incelikleri üzerine sayısız kitap; çocuk sağlığı, beslenmesi, eğitimi ve gelişimi üzerine yüzlerce tavsiye var. Ama bütün bu bilgi yığınının dışında çok basit, çok temel ve çok etkili bir gerçek var: Ona zaman ayırmak.
Çocuğunuz için hangi çikolata markasını tercih ettiğiniz, hangi özel öğretmenden ders aldırdığınız, ya da ayağına hangi markanın ayakkabısını geçirdiğinizden daha önemli; daha evrensel; bir o kadar da etkili. UC Irvine School of Medicine’da Çocuk Psikiyatristi olan Doç.Dr. Gail Fernandez: “Çocuklar doğumdan yetişkinliğe kadar ailelerinin ilgisine ve zamanına ihtiyaç duyarlar.”diyor. Makalesi de aslında iyi bildiğimiz, ama kimi zaman ihmal ettiğimiz bu değişmez gerçeğin altını çiziyor.
Bazen ebeveynler ‘başarılı’ çocuk yetiştirmek için o kadar çok endişeleniyorlar ki, iletişim kurmanın ve interaktif zamanlar geçirmenin önemini es geçebiliyorlar. İnteraktif zaman kavramı, çocuğun ve ebeveynin birlikte bir şeyler yapmasını ve iki tarafın da gerçekleştirilen aktiviteye bütünüyle dâhil olmasını esas alır. İnteraktif anlarda çocuk da ebeveyn de aktif katılımcıdır. Ayrıca bu, her zaman çocuğunuzun okuluyla ve dersleriyle ilgilenmek veya ödevlerine yardım etmekle sınırlı değil.
Ebeveyn ve çocuğun beraber zaman geçirmesi neden bu kadar önemli?
Birlikte zaman geçirildikçe çocuk kendisini önemli hisseder ve sevildiğini düşünür. Çocuğun anne-babasını izleme ve anne-babasından gördüğü olumlu davranışları modelleyebilme fırsatı olur. Bununla birlikte ebeveyn de çocuğun karakterinin güçlü ve zayıf yönlerini daha iyi gözlemleyebilme ve çocuğuna daha iyi rehberlik edebilme şansı elde eder. Çocuk, teşvik edici bir ortamda düşüncelerini ve hislerini dile getirme fırsatı bulur. Kendine olan güveni gelişir ve bu sayede, ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişki güçlenir.
Birlikte kaliteli zaman geçirmenin esas amacı; tabii ki çocuğunuzu sevmek; anlamak ve onu mutlu, uyumlu ve topluma yararlı bir insan olarak yetiştirmek.
Peki, ebeveynle çocuk arasındaki ilişki zayıf ve sağlıksız olursa ne olur?
Bilimsel nitelikli araştırmalar; çocukların yeterli sevgiyi, ilgiyi ve yönlendirmeyi görmediği zamanlarda, ortaya istenmeyen sonuçların çıktığını gösteriyor. Brown Üniversitesi’nde toplumbilimci Gregory Elliott tarafından Journal of Family Issues’ta yayınlanan yeni bir çalışma, ergenlik çağındaki gençlerin kendilerini aile içinde önemli hissettikleri takdirde ailelerine karşı daha az saldırgan davranış ve şiddet eğilimi gösterdiğini ortaya koydu. ‘Önemli hissetme’ kavramı; “bireyin mevcudiyetinin çevresinde bir fark yarattığına dair inancı” şeklinde açıklanabilir. Çalışmada, ‘önemli hissetme’ kavramı dâhilinde üç faktörden bahsediliyor: farkındalık, önem ve güven. Diğerleri çocuğun var olduğunun farkında mı? Ona zamanlarını ve kaynaklarını harcayacak kadar önem veriyorlar mı? Ayrıca onu da bir kaynak ve bir cevher olarak görüyorlar mı? Elliott önemli hissetmenin bütün insanları dürtüleyen temel bir ihtiyaç olduğuna inanıyor.
Çalışmanın verileri, yaşları 11 ile 18 arasında değişen 2,004 ergen ile yapılan görüşmelerden toplanmış. Çalışma çocukların yaşları, cinsiyetleri, ırkları, dinleri ve ailenin sosyoekonomik yapısı ile yaş olarak büyüklüğü kontrol edilerek yürütülmüş ve bulgular ‘önemli hissetme’ konusundaki eksikliğin, bireylerde şiddet eğiliminin artmasına sebep olduğu şeklinde özetlenmiş. Bununla birlikte, bu hissin eksiksiz ve güçlü bir şekilde var olmasının, ergenlik çağındaki gençleri şiddet içeren davranışlar sergilemekten alıkoyduğu sonucuna varılmış.
Aile ile iletişimin kalitesi sadece saldırgan davranışlarda ve şiddet eğiliminde değil, obezitede de etkili. Pediatrics dergisinin Ocak 2012 sayısında yayınlanan Quality of Early Maternal-Child Relationship and Risk of Adolescent Obesity (Erken dönem Anne-Çocuk İlişkisinin Kalitesi ve Ergen Obezitesi Riski) makalesine göre, anne ve çocuğu arasındaki duygusal iletişim çocuğun ergenlik hayatı boyunca obez olma potansiyelinde belirleyici. Bu çalışmada araştırmacılar farklı ailelerden gelen 977 katılımcının verilerini incelemişler. Eğitimli gözlemciler katılımcılarda anne-çocuk bağını ve annelik hassasiyetini çeşitli dönemler için (çocuk 15 aylıkken, 24 aylıkken ve 36 aylıkken) incelemişler.
Annelik hassasiyeti terimi; “annenin, çocuğunun duygusal durumunu bilebilme, anlayabilme ve buna rahat, tutarlı ve sevecen bir şekilde yanıt verebilme yeteneği”ni ifade eder. Katılımcılarda annelik hassasiyeti ve anne çocuk bağının değerlendirmesi sonucunda araştırmacılar, ‘anne-çocuk ilişkisi ölçeği’ geliştirmişler. Bununla birlikte, çocukların 15 yaşlarında ölçülen boy ve kiloları ile vücut kitle endeksleri (BKİ) hesaplanmış. Sonuçlar oldukça etkileyici: Anne-çocuk ilişkisi cetvelinde en düşük skorları alan çocuklar obeziteye (anneleriyle daha sağlıklı iletişimi olan çocuklara kıyasla) neredeyse 2,5 kat daha yatkın görünüyorlar.
Bu ve bunun gibi çok sayıda çalışma bize, yetersiz veya yanlış ebeveynlik örnekleriyle büyüyen çocukların duygusal ve davranışsal bozukluklar geliştirmeye daha yatkın olduklarını gösteriyor. Yine bütün bu çalışmalarda birlikte, kaliteli zaman geçirmek, başarılı ebeveynlik olgusunun temeli kabul ediliyor.
Mutlu ve sağlıklı çocuklar için birlikte yapılabilecek aktiviteler aslında sınırsız. Üstelik bunların karmaşık ya da pahalı etkinlikler olmasına gerek yok. Önemli olan, çocuğa bütün dikkatinizi ve ilginizi verebilmeniz; çocuğun da aynı şekilde aktif katılımını sağlayabilmeniz. Başlamak için birkaç temel öneri;
Aile yemek saatleri: Birlikte yemeği hazırlamak, sofrayı kurmak, servisi yapmak, hep beraber yemek ve yine hep birlikte sofrayı kaldırmak.
Yemek boyunca çocukları ve ergenlik çağındaki gençleri ilgilendirecek sohbet konuları açmak, onları konuşmaya, fikir paylaşımına teşvik etmek.
Ev ödevleri: Eğer ebeveynler çatışmadan çocuklarıyla pozitif zaman geçirebiliyorsa, okul çalışmaları iletişimin güçlendiği anlara güzel bir vesile olabilir.
Spor: İster bahçede top oynamak, ister çocuğunuzu jimnastiğe götürmek, ya da oynadığı bir okul maçını seyretmek… Sporda aktif ve pozitif katılım oldukça faydalıdır.
Hobiler: Resim çizme, boyama, koleksiyonculuk gibi sanatsal yaratıcılık üzerine hobiler harika sohbetler başlatabilir.
Oyunlar: Kutu veya kart oyunları ailenin hep birlikte keyif aldığı ve rahatladığı zamanlar yaratabilir.
Alışveriş: Alışverişe ailece çıkmak sıkıcı bir işi eğlenceli bir olaya dönüştürebilir.
Sanatsal etkinlikler: Birlikte bir konsere, tiyatroya, sinemaya, ya da gösteriye katılmak çocukların keyif alacağı, öğreneceği, hem de sanatsal ve kültürel yönlerinin gelişebileceği bir fırsat yaratırken, sizin de çocuğunuzun karakterini daha yakından tanımanızı sağlar.
Açık hava aktiviteleri: Doğa yürüyüşleri, bisiklet turları, piknikler ya da kamplar gibi keyifli organizasyonlar, ilişkilerinizi tahmin edemeyeceğiniz kadar güçlendirebilir.
Kitap okumak: Henüz okuma yazması olmayan küçük çocukları olanlar çocuklarına kitap okuyabilir. Ergenlik çağında çocukları olanlarsa, çocuklarıyla okudukları kitap hakkında sohbet edebilir; hatta çocuklarının okuduğu kitabı okuyarak daha derin tartışmalar yapabilir.
Özet olarak, ailece geçirilen zaman ne olursa olsun eğlenceli, rahatlatıcı ve neşelendirici olmalıdır. Ailece geçirilen kaliteli zamanlar arttıkça çocuk, seven ve sevildiğini hisseden bir birey olur. Kendisini önemli hisseder ve küçük yaşlarda gelişen bu hissiyat, çocuğun ileriki hayatında yaptığı seçimlerde ve olaylara yaklaşımında kendini gösterir.
Kaynak: Chid Development Institute
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder