12 Mart 2013 Salı

AL BASMASI NEDİR ?



AL BASMASI NEDİR ?

Loğusa hanımların korkulu rüyası olan alkarısı, Çin Şeddinden Akdeniz kıyılarına; Buz denizinden Hint’e kadar yayılmış bir inanıştır. Bütün Türk Boylarında bilinen al karısı; al bastı, al albıs, albis, almış, almiş, gibi isimlerle anılır.Bu inanış sisteminin geçmişi, çok eskilere dayanmaktadır.
Türklerin, İslamiyet’ten önceki dinleri olan Şamanizm'de ,alkarısı ve al basması olarak nitelendirilen "kötü ruhla" ilgili bir çok inanışlar vardır.Yakutlarda, Kırgızlarda, Kazaklarda, Özbeklerde, Kazanlarda, vs. loğusa hanımı,al karısından korumak için değişik çarelere baş vurulur. Al karısı, Kırgız - Kazak Türklerinin inanışına göre iki kısımdır:
1) Kara Albastı:Ciddi ve ağırbaşlı bir ruhtur.
2) Sarı Albastı : Doğum yapan kadının ve çocuğun ciğerini söküp suya atar.
Hoca veya Baskıların (Şaman)okumasıyla giderler, sarışın bir kadın kılığındadır.Bazen, keçi veya tilki kılıklarına de girer. Baksı veya ocaklı adamlar, Al bastıyı yakaladıkları zaman :"Ey al bastı, zalim, koy ciğerini yerine, zavallının canın iade et ,sözümü tutmazsan, bana hürmet etmezsen, gözlerini çıkarırım" şeklindeki bir efsunu söylerler.
Kazaklarda ve Kırgızlarda anlatılan efsanelere göre, genel olarak al karısı, loğusa hanımlara ve atlara musallat olan korkunç bir yaratıkmış. Uzun boylu, uzun parmakları ve uzun tırnakları,ayrıca çok çirkin ve iğrenç bir suratı varmış. Bedeni yağlı, uzu ve siyah saçlı,saçları ise aynı zamanda darmadağınıkmış,üstelik kocaman bir başa sahipmiş. Dişlere ise at dişi gibi iri ve seyrek, ayakları ise tersmiş. Bunlar loğusa kadınların ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslenirlermiş. Daha çok kırmızı elbise giyerler; su başında ve ağaçlık yerlerde yaşarlarmış.
Bazı araştırıcılara göre, albastı, Türklere Cermenlerden geçmiştir. Eski Cermenlerin Alp Ruhu ile, albastı aynı kaynaktan gelmektedir. Yani, "al bastı" aslında "Alp+bastı"dır. Zamanla değişikliğe uğranarak, bu hale gelmiştir. Bazıları ise "al karısı" ile ateş arasında bir bağ kurar.Hiç şüphesiz, alkarısı ’nın varlığına inanılan her yerde,aynı zamanda bundan korunmak için de değişik çarelere baş vurulmuşlardır. Bunlardan bir kaçı şu şekildedir.
Kars'ta; özellikle geceleri, loğusa hanımı yalnız bırakmaz, geceleri ışığı sürekli yakar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız vererek onun uyumasına engel olurlarmış.
Elazığ'da; Loğusanın başucuna su, süpürge ve Kur'an-ı Kerim koyulur, yakasına iğne türü bir şey takılır ve yanında sürekli bir erkek (eşi veya yakın akrabalarından bir erkek) beklermiş.Bildiğiniz gibi Anadolu'nun bir çok bölgesinde; loğusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı tül bağlarlar. Kırmızı altın takarlar ve hastaya kırmızı şeker hediye ederler. Çünkü, al karısı, kırmızı rengi hiç sevmezmiş.
Çukurova bölgesinde de buna benzer tedbirler alınır.Çocuğun veya loğusanın yastığının altına soğan, ayna, tarak,ekmek, bıçak, hamaylı koyarlar, yüzünü kırmızı bir örtü ile kapatıp, yatağına da bir iğne takarlar. Ayrıcı loğusanın bulunduğu yerdeki bütün suların ağzını kapatırlar. Çünkü, inanışlarına göre al karısı bazen de kuş şeklinde gelip, suya boncuk atar ve o esnada çocuk ölürmüş.Bu tedbirler alınmadığı taktirde, alkarısı, loğusanın da yanına gelerek, onu rahatsız edermiş.
Buraya kadar, hep, loğusa hanımlara musallat olan alkarılardan bahsettik. Ancak, bunların dışında, erkeklere,genç kızlara ve atlara musallat olan alkarıları da varmış.Çukurova insanın inanışına göre, kim şalvarını veya siyah renkteki bir kıyafetini, yastığının altına koyup yatarsa onu al basarmış. Elazığ'da, bu yaratığa Kekoz , Malatya'da ise Hıbilik adları verilir. Ama bunlar, alkarısı
şeklinde değildir, daha değişik varlıklardır. Çünkü alkarısı erkeklerden korkarmış.
Şimdi "alkarısını" öncelikle folklorik açıdan incelemenin daha sonra da onu bir inanış sistemi içerisinde ele almakta yarar vardır. Ancak, anlaşılan o ki sadece Türk tarihinde değil tüm dünya ülkelerinde dilden dile dolaşan efsaneler içerisinde al karısının ayrı bir yeri vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder