Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden tek bir kişi sağ kurtuldu. Dalgalar bu adamı küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi. Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah’a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden… Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu. Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah’a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. "Allah’ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti. Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı! "Benim burada olduğumu nasıl anladınız?" diye sordu bitkin adam kendisini kurtaranlara. Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı: "Dumanla verdiğiniz işareti gördük!"
Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de… İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor. Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlık basınca fenerimiz oluyor. Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor. İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor. Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi, yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar, kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında… Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu. Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmek…
Kaynak:http://www.kalplerindili.com/
31 Mart 2013 Pazar
Acının gizlediği armağan
Acının gizlediği armağan
Acımasız Liderlerin Meşhur 10 Sözü
En ilginç, en yararlı, en orjinal listeler
Acımasız Liderlerin Meşhur 10 Sözü
10
Josef Stalin
Ölüm tüm problemlerin çözümüdür. İnsan yok Problem yok.
9
Idi Amin
Bir kurşundan daha hızlı koşamazsınız.
8
Robert Mugabe
Güvenebileceğiniz tek beyaz erkek, ölü olandır.
7
Usama Bin Ladin
Biz ölümü seviyoruz. Amerika hayatı seviyor. İşte aramızdaki en önemli fark bu.
6
Pol Pot
Hayatta kalmanız bizim için bir kazanç olmadığı gibi, ölmeniz de bizim için bir kayıp değildir.
5
Mao Zedong
Politika kan dökmeden yapılan savaştır, savaş ise kan dökülerek yapılan politikadır.
4
Benito Mussolini
Ya bizimlesiniz ya bize karşısınız.
3
Ayetullah Humeyni
Amerikalılar en büyük şeytandır, yaralı bir sinek.
2
Radovan Karadzic
Hadi şehirlere inip serserileri öldürelim.
1
Adolf Hitler
İnsanların düşünemiyor olması liderler için ne büyük talihtir.
Etiketler:Adolf Eichmann sözleri, Adolf Hitler sözleri, Ayatollah Khomeini sözleri, Idi Amin sözleri, Josef Stalin sözleri, Kim Il-Sung sözleri, kötü liderlerin sözleri, liderlerin ünlü sözleri, Mao Zedong sözleri, osama bin laden sözleri, pol pot sözleri, Robert Mugabe sözleri, Saddam Hussein sözleri, stalin sözleri
DÜNYACA ÜNLÜ KİŞİLERİN DERS ALINICAK SÖZLERİ...
DÜNYACA ÜNLÜ KİŞİLERİN DERS ALINICAK SÖZLERİ...
Cahillerle tartışmaya girmeyin, Ben hiç yenemedim
Gazali
........larla asla tartışmayın. Sizi önce kendi düzeylerine çeker, sonra da tecrübeleriyle yenerler
Dilbert
son sözler hayatında yeterince söz söylememiş ahmaklar içindir
Karl Marx ın son sözü, son sözünü soranlara
Kesinlikle evlen, karın iyiyse mutlu, kötüyse filozof olursun.
Sokrates
Herkes sadece anladığı konuda konuşsaydı sessizlik dayanılmaz olurdu
?
Başkalarının günahlarıyla aziz olamazsın
Çehov
Çoğu mutsuzluğun sebebi mutlu olma arzusudur
vese
Senden soruluncaya kadar susman susturuluncaya kadar konuşmandan hayırlıdır
Hz. Ali
insanları üçe ayırabiliriz:
şartlara uyum sağlayıp hayatta kalanlar, şartlara ayak uyduRamayıp elenenler, şartları değiştirenler
vese
Sadece yardım etmek yetmez, vaktinde yetişmek lazım
kemal Ural
Alice: Hangi yoldan gideyim?
Tavşan: nereye gittiğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin bir önemi yok
Alice Harikalar diyarında
Bir şeyler değiştirmek isteyen insan önce kendinden başlamalıdır.
Sokrates
Varolan türlerin en güçlüsü değildir, en zekisi de değildir.Hayatta kalan değişime en çok ayak uydurabilendir.
Charles Darwin
insanlar ne kadar az düşünürlerse o kadar çok konuşurlar.
Montesqieu
istediğin olmuyorsa, olacağı iste
nuşirevan-ı adil
Cahil kimselerin yanında kitap gibi sessiz ol
mevlana
Söz ilaca benzer azında fayda görülür
Saad b. ebi vakkas
Sözler kalpten çıkarsa kalbe kadar ulaşır, ağızdan çıkarsa kulaktan öte gidemez
Arap Atasözü
Samimi olmayı vaat edebilirim, ama tarafsız olmayı, asla!
Goethe
Akıllı olan herşeyi farkeder, ........ ise farkettiği herşey hakkında konuşur
Dünya atasözü
Söz var gelir geçer söz var deler geçer
Türk Atasözü
sevinçli anında kimseye vaatte bulunma öfkeli anında kimseye cevap verme
Çin atasözü
Bir sırrı gerçekten saklamak istiyorsanız hiçbir yardıma ihtiyacınız yoktur
Kapping
At! At! Bir ata krallığımı veririm...
Richard 3, bir savaşın sonunda
Öyle Horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
G. Granville
Kötü halini değiştirirsen iyi olursun
Geylani
Konuşma bir bayanın etekliği gibi ilgiyi sürdürecek kadar kısa,konuyu kapsayacak kadar uzun olmalıdır.
Dale Carnegie
Bilmediklerimi ayaklarımın altına alsaydım başım göğe değerdi
İmam-ı Azam
Fısıldanan sözler, yüksek sesle söylenenlerden daha uzağa gider
Çin Atasözü
Kendini tanı!
Sokrates
Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur
Necip Fazıl
Gençlikte yıllar uzun günler kısa, yaşlılıkta ise günler uzun yıllar kısadır.
Panin
Müslüman çağın gözüyle islama bakmaz, islamın gözüyle çağa bakar.
Rasim Özdenören
Tembele "kapını ört" demişler "yel eser örter" demiş
türk atasözü
Ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız
Hanibal
En iyiyi bulmak için uğraşırken iyiyi kaybediyorsunuz
Shakespare
derin olan kuyu değil, kısa olan iptir.
çin atasözü
dışın içini gösterir
Abdulkadir Geylani
Osmanlının kılıcı cerrahın bıçağına benzer
Necip Fazıl
Beteri olmayan bela yoktur.
Hz. Ebubekir
Önce fareyi defet, sonra buğday topla
mevlana
ömür bu kadar kısa iken amelleri kısaltıp, emelleri uzatma
Zemahşeri
insana aradığı şeye bakarak değer biçilir
mevlana
Ulu çınarlar fırtınalı diyarlarda yetişir
cemil meriç
Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz
Türk atasözü
gecenin en karanlık saATI sabaha karşı olur
ingiliz atasözü
En iyi nasihat güzel örnek olmaktır
Malcom X
insanları inandıkları birşeyden vazgeçirmek, bir şeye inandırmaktan daha zordur.
E. Renan
Bilmedikleri yerde dursalardı sapıtmazlardı
Hz. Ali
rüzgar mumu söndürür, yangını alevlendirir
anonim
kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır
çin atasözü
Aleni nasihat, nasihat değil teşhirdir.
Gazali
inanç görmediğimize inanmaktır.Bunun mükafatı ise inandığımızı görmektir
St. Augustinus
Yalnızca bir deli suyun derinliğini iki ayağıyla anlamaya kalkar
Afrika atasözü
dün öldü, bugün can veriyor, yarın ise henüz doğmadı.
Bişr-i Hafi
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince diğerleri de yanlış gider.
C. Brund
yüzeyde hazine bulamazsınız
fransız atasözü
eğer yürüdüğünüz yolda güçlük ve engel yoksa, bilin ki o yol sizi bir yere ulaştırmaz.
Bernard Shaw
Gazali
........larla asla tartışmayın. Sizi önce kendi düzeylerine çeker, sonra da tecrübeleriyle yenerler
Dilbert
son sözler hayatında yeterince söz söylememiş ahmaklar içindir
Karl Marx ın son sözü, son sözünü soranlara
Kesinlikle evlen, karın iyiyse mutlu, kötüyse filozof olursun.
Sokrates
Herkes sadece anladığı konuda konuşsaydı sessizlik dayanılmaz olurdu
?
Başkalarının günahlarıyla aziz olamazsın
Çehov
Çoğu mutsuzluğun sebebi mutlu olma arzusudur
vese
Senden soruluncaya kadar susman susturuluncaya kadar konuşmandan hayırlıdır
Hz. Ali
insanları üçe ayırabiliriz:
şartlara uyum sağlayıp hayatta kalanlar, şartlara ayak uyduRamayıp elenenler, şartları değiştirenler
vese
Sadece yardım etmek yetmez, vaktinde yetişmek lazım
kemal Ural
Alice: Hangi yoldan gideyim?
Tavşan: nereye gittiğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin bir önemi yok
Alice Harikalar diyarında
Bir şeyler değiştirmek isteyen insan önce kendinden başlamalıdır.
Sokrates
Varolan türlerin en güçlüsü değildir, en zekisi de değildir.Hayatta kalan değişime en çok ayak uydurabilendir.
Charles Darwin
insanlar ne kadar az düşünürlerse o kadar çok konuşurlar.
Montesqieu
istediğin olmuyorsa, olacağı iste
nuşirevan-ı adil
Cahil kimselerin yanında kitap gibi sessiz ol
mevlana
Söz ilaca benzer azında fayda görülür
Saad b. ebi vakkas
Sözler kalpten çıkarsa kalbe kadar ulaşır, ağızdan çıkarsa kulaktan öte gidemez
Arap Atasözü
Samimi olmayı vaat edebilirim, ama tarafsız olmayı, asla!
Goethe
Akıllı olan herşeyi farkeder, ........ ise farkettiği herşey hakkında konuşur
Dünya atasözü
Söz var gelir geçer söz var deler geçer
Türk Atasözü
sevinçli anında kimseye vaatte bulunma öfkeli anında kimseye cevap verme
Çin atasözü
Bir sırrı gerçekten saklamak istiyorsanız hiçbir yardıma ihtiyacınız yoktur
Kapping
At! At! Bir ata krallığımı veririm...
Richard 3, bir savaşın sonunda
Öyle Horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
G. Granville
Kötü halini değiştirirsen iyi olursun
Geylani
Konuşma bir bayanın etekliği gibi ilgiyi sürdürecek kadar kısa,konuyu kapsayacak kadar uzun olmalıdır.
Dale Carnegie
Bilmediklerimi ayaklarımın altına alsaydım başım göğe değerdi
İmam-ı Azam
Fısıldanan sözler, yüksek sesle söylenenlerden daha uzağa gider
Çin Atasözü
Kendini tanı!
Sokrates
Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur
Necip Fazıl
Gençlikte yıllar uzun günler kısa, yaşlılıkta ise günler uzun yıllar kısadır.
Panin
Müslüman çağın gözüyle islama bakmaz, islamın gözüyle çağa bakar.
Rasim Özdenören
Tembele "kapını ört" demişler "yel eser örter" demiş
türk atasözü
Ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız
Hanibal
En iyiyi bulmak için uğraşırken iyiyi kaybediyorsunuz
Shakespare
derin olan kuyu değil, kısa olan iptir.
çin atasözü
dışın içini gösterir
Abdulkadir Geylani
Osmanlının kılıcı cerrahın bıçağına benzer
Necip Fazıl
Beteri olmayan bela yoktur.
Hz. Ebubekir
Önce fareyi defet, sonra buğday topla
mevlana
ömür bu kadar kısa iken amelleri kısaltıp, emelleri uzatma
Zemahşeri
insana aradığı şeye bakarak değer biçilir
mevlana
Ulu çınarlar fırtınalı diyarlarda yetişir
cemil meriç
Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz
Türk atasözü
gecenin en karanlık saATI sabaha karşı olur
ingiliz atasözü
En iyi nasihat güzel örnek olmaktır
Malcom X
insanları inandıkları birşeyden vazgeçirmek, bir şeye inandırmaktan daha zordur.
E. Renan
Bilmedikleri yerde dursalardı sapıtmazlardı
Hz. Ali
rüzgar mumu söndürür, yangını alevlendirir
anonim
kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır
çin atasözü
Aleni nasihat, nasihat değil teşhirdir.
Gazali
inanç görmediğimize inanmaktır.Bunun mükafatı ise inandığımızı görmektir
St. Augustinus
Yalnızca bir deli suyun derinliğini iki ayağıyla anlamaya kalkar
Afrika atasözü
dün öldü, bugün can veriyor, yarın ise henüz doğmadı.
Bişr-i Hafi
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince diğerleri de yanlış gider.
C. Brund
yüzeyde hazine bulamazsınız
fransız atasözü
eğer yürüdüğünüz yolda güçlük ve engel yoksa, bilin ki o yol sizi bir yere ulaştırmaz.
Bernard Shaw
Hz. İsa'nın Sözleri
Hz. İsa'nın Sözleri
Ağaçlar çoktur, ama hepsi meyve vermez. Meyveler çoktur ama, hepsi tatlı değildir. İlimler çoktur ama hepsi faydalı olmaz.
Ben insana baktığımda şuna hayranım: Böylesine büyük bir zenginlik, böylesine bir sefilliğin içine nasıl konmuş?
Oruç tuttuğun zaman başına yağ sür ve yüzünü yıka, ta ki gizlide olan babana oruçlu görünesin.
Günâhlarını hatırladığı zaman ağlayana, dilini koruyana ve başını sokacak kadar evi olana müjdeler olsun.
Dünyâyı isteyen deniz suyu içene benzer. Ne kadar içerse, harâreti o kadar artar ve nihâyet ölür.
Suretler insanda tezahür ediyor ve onlarda olan ışık saklıdır. Baba’nın ışığının suretinde, O kendi örtüsünü açacak ve kendi sureti kendi ışığıyla saklanacak.
Ölü cesedi ihyâdan aciz değilim, ama ölü kalpli cahili ihyâdan acizim.
İlkler son, sonlar ilk olacak.
Dünyâdan geçmeye bakın. Tâmiri ile uğraşmayın.
Saf olanı köpeklere vermeyin, gübreliğe sürüklemesinler diye! İncileri domuzlara atmayın, onları kirletmesinler diye!
Gökyüzünün Krallığı, gözle görülecek bir şey değildir. İnsanlar ‘işte şurada ya da burada’ diyemezler. O, sizin içinizdedir.
Sizi seveni severseniz, bunun önemi yok, önemli olan sizi sevmeyeni sevebilmeniz, neden diye sorarsanız, çünkü kötülerde kendilerini seveni severler.
Sevgi sabırlı ve sevecendir;
Sevgi kıskanç kibirli yada gururlu değildir;
Sevgi hasta yapılı; Egoist yada rahatsız edici değildir;
Sevgi; yanlışların hesabını tutmaz;
Sevgi şeytanla mutlu değil, gerçekle mutludur.
Sevgi asla vazgeçmez; inancı, umudu ve sabrı asla başarısızlığa düşmez.
Sevgi; başı ve sonu olmayan bir şeydir…
İnanç, umut ve sevgi.
İşte bu üçü önemlidir. Ama en büyükleri sevgidir.
Kendisiyle amel etmediğiniz müddetçe, bilginin çokluğu, sadece senin kibrini artırır.
Allah katında en sevgili şey, sâlih kalplerdir. Onların hürmetine dünyâyı yaşatır. Onlar bozulunca yeryüzünü harâb eder.
Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır. Gözde bakışı, kalpte şehveti büyütür.
Sağırı, dilsizi tedâvi ettim, ölüyü dirilttim. Fakat Celh-i Mürekkebin ilâcını bulamadım.
Kimin ki mantığı ZİKİR, sükûtu FİKİR, bakışı İBRET ise; İşte o, benim benzerimdir!
Sizler, tevbeye yakışır meyveler verin.
Bir kabın içi ile dışı aynıdır.
Yemin ederim ki, nefsin isteklerine uymak, sâhibine uzun süren sıkıntı bırakır.
Görmeyenler görsün, görenler kör olsun diye dünyaya geldim.
Bir bedene bağlı olan beden sefildir, ve bu ikisine bağlı olan ruh (da) sefildir.
Arayan, (aradığını) bulana kadar aramayı bırakmasın ve bulunca şaşıracak ve şaşkınlıkta kalarak hayran olacak ve her şey üstünde hüküm sürecek.
Bütünü bilen kimse kendisinden mahrum ise, Bütün’den de mahrumdur.
Sırlarıma lâyık olanlara sırlarımı söylüyorum. Sağ elinin (ne) yaptığını, sol elin bilmesin.
Bana yakın olan, aleve (ateşe) yakındır, ve bana uzak olan, Melekût’tan da uzaktır.
Hoşlanmadığına sabretmedikçe, hoşlandığını ele geçiremessin.
Semânın krallığı senin içinde ve etrafındadır. Taş ve tahta yığınları arasında değil.. Etrafa ağaç dalları serptim.. Taşı kaldır, Beni bulacaksın.
Yarın için kaygı çekmeyin; zira yarınki gün, kendisi için kaygı çekecektir. Kendi derdi, güne yeter.
Kaynak:http://www.guzelsozlerin.com
Cehennem Kapısı bulundu
Cehennem Kapısı bulundu
İtalyan arkeologlar, Pamukkale'de 56 yıldır aradıkları ve
paganların mitolojik tanrı Pluton'a hayvan kurban etmek için kullandığı buharlı
mağarayı keşfetti
Antik çağın en ünlü hac mekanlarından
Hierapolis antik kentinde yani bilinen adıyla Pamukkale'de mitolojik tanrı
Pluton'a hayvan kurban edilen ve antik belgelerde 'Plutonium Kapısı'. 'Yer altı
Dünyası'nın Kapısı', 'Cehennem Kapısı' gibi isimlerle söz edilen termal mağara
yapılan kazılarda bulundu. Salento Üniversitesi'nden Francesco D'Andria'nin
başkanlığını yaptığı İtalyan arkeolog bu büyük keşfi İstanbul'da İtalyan
Büyükelçisi Giampaolo Scarante nin de hazır bulunduğu bir toplantıda duyurdu.
1957'den bu yana aranan termal su mağarası için antik kaynaklarda İçinden duman
ve zehirli gazlar çıkan, civarı kuş ölüleriyle dolu, girişinde pagan rahiplerin,
hacıların bağışladığı boğaları zehileyerek Pluton a kurban ettikleri yer olarak
tarif ediliyordu. Antik Yunan cografyacılarından Strabon'un kente yaptığı
ziyaret sonrası yazdığı belgelerde "İçine kuş attım anında öldü. Burası çok
yoğun bir dumanla kaplı. Ve içine bakmak ürkütücü" diye yazdığı ortaya çıkmıştı.
HZ.İSA SON YEMEĞİ KİMİNLE YEDİ ?
HZ.İSA SON YEMEĞİ KİMİNLE YEDİ ?
Kıpti incili ne göre Hz.isa son yemeğini ozamanın valisi ile yedi.Mısır'da bulunan bin 200 yıllık Kıpta'incilinde,Hz.İsa'nın son yemeğini kudus un romalı valisi Honca Plate ile yediğini ve havari Judas ın da yetkililere İsa yı öperek gösterdiği belirtiliyor.
20,yy başında Mısır da bulunan kıptı dilinde yazılmış 1200 yıllık bir İncil günümüz hristiyanlarının HZ.İsa ile ilgili inandığı bir çok şeyi farklı anlatıyor.Hollanda daki Utrecht Üniversitesin den Broek in ilk defa çözdüğü belgeye göre Hz.İsa nın havarileri ile beraber yediği son yemek perşembe günü değil salı günü olmuştur.ayrıca Hz.İsa nın cuma günü çarmağa gerilmeden önce yediği son yemeği Kudüsün romalı valisi Ponca Pilate la olduğu belirtiliyor.
M.S.4 üncü yüzyılda Kudüste yaşamış Aziz Cyril sözzlerine dayandığı belirtilen belge de günümüz katolik ve ortodoks hristiyan dünyasının inandığının aksine Vali Pilate Hz.İsa dan o kadar etkilenmiş ki onun yerine kendi oğlunun çarmağa gerilmesini teklif etmiş. teklifi kabul etmeyen Hz.İsa bana iyi davrandığın için kutsanacaksın demiş.Pilate Kıpti ve Etiyopya kiliselerince aziz olarak kabul ediliyor.
belgelere göre Hz. İsa salı günü havarileri ile yemek yedikten sonra Judas ın para karşılığı ona ihanet etmesi yüzünden tutuklanıyor.ancak Hz.İsa nın sürekli şekil değiştirdiğini söyleyen belge Judas ın Hz.İsa yı yanağından öperek yetkililere gösterdiğini belirtiyor.1910 da bulunan belge 1 yıl sonra başka belgelerle ünlü amerikelı finansçı J.P.Morgan tarafından satın alınmış Morgan daha sonra belgeleri müzeye bağışlamıştır.
30 Mart 2013 Cumartesi
Affetmenin Hafifliği
Affetmenin Hafifliği
Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?” Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. ”O zaman” der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!” Öğrenciler , bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: “Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.” Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar.” Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.” “Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık.” “Hem sıkıldık, hem yorulduk?” Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.
Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?” Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. ”O zaman” der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!” Öğrenciler , bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: “Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.” Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar.” Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.” “Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık.” “Hem sıkıldık, hem yorulduk?” Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.
Fısıltı ya da Tuğla
Fısıltı ya da Tuğla
Genç ve başarılı bir yönetici, yeni Jaguar'ıyla bir mahalleden hızlı bir şekilde geçiyordu. Parketmiş arabaların arasından yola aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey gördüğünü sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavasça geçerken hiç çocuk göremedi fakat arabasının kapısına bir tuğla atıldığını farketti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri döndü. Arabadan indi, orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu parketiği arabasına doğru iterek bağırmaya başladı; "Bunu neden yaptın? Sen de kimsin, ne yaptığının farkında mısın?"... İyice sinirlenerek devam etti; "Bu yeni bir araba ve atmış olduğun bu tuğla bana çok pahalıya malolacak. Bunu neden yaptın?"
Çocuk yalvararak cevap verdi:
- Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum. Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı.
Parketmiş arabalardan birinin arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu... Sonra devam etti:
- Kardeşim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü. Ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli sandalyesine oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için çok ağır.
Bu durumdan son derece duygulanan genç yönetici, boğazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki genci kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik ve yaraları sildi ve gencin ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti. Küçük çocuk genç yöneticiye dönerek:
- Teşekkür ederim efendim. Tanrı sizi korusun, dedi.
Genç yönetici, küçük çocuğun ağabeyini kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü...
Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküğü, hayatını birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı. Tanrı, bazen ruhunuza fısıldar ve kalbinize konuşur. Bazen, dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size bir tuğla fırlatır. İster fısıltıyı dinleyin, ister tuğlayı bekleyin. Karar sizin...
Kaynak:http://www.sihirlihikaye.com/
Çocuk yalvararak cevap verdi:
- Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum. Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı.
Parketmiş arabalardan birinin arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu... Sonra devam etti:
- Kardeşim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü. Ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli sandalyesine oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için çok ağır.
Bu durumdan son derece duygulanan genç yönetici, boğazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki genci kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik ve yaraları sildi ve gencin ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti. Küçük çocuk genç yöneticiye dönerek:
- Teşekkür ederim efendim. Tanrı sizi korusun, dedi.
Genç yönetici, küçük çocuğun ağabeyini kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü...
Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküğü, hayatını birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı. Tanrı, bazen ruhunuza fısıldar ve kalbinize konuşur. Bazen, dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size bir tuğla fırlatır. İster fısıltıyı dinleyin, ister tuğlayı bekleyin. Karar sizin...
Kaynak:http://www.sihirlihikaye.com/
GENEL TÜRK TARİHİ
GENEL TÜRK TARİHİ
1- İslamiyet’inin Hindistan’a yayılmasında etkili olan Türk-İslam devleti Gaznelilerdir.
2- İslamiyet’ten Önceki Türk Devletlerinde, ölen kişinin silahı ve eşyalarıyla birlikte gömülmesi, ölümden sonra da hayat olduğuna inandıklarını göstermektedir.
3- Macaristan’da yapılan kazılarda Avarlar’a ait pek çok tunç, gümüş ve altın ziynet eşyası bulunmuştur. Bu bilgiye bakılarak Avarlar’ın değerli madenleri tanıdıkları söylenebilir.
4- İslamiyet’ten Önce kurulan Türk Devletlerinde, devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı yere Kurultay denir.
5- Türklerin Orta Asya’dan göç etmelerinin en önemli nedeni, Kuraklık nedeniyle ekonomik sıkıntı içinde olmalarıdır.
Asya’da Türklerin takvim düzenlemiş olmaları, Gökbilim ile ilgilendiklerini göstermektedir. 2- İslamiyet’ten Önceki Türk Devletlerinde, ölen kişinin silahı ve eşyalarıyla birlikte gömülmesi, ölümden sonra da hayat olduğuna inandıklarını göstermektedir.
3- Macaristan’da yapılan kazılarda Avarlar’a ait pek çok tunç, gümüş ve altın ziynet eşyası bulunmuştur. Bu bilgiye bakılarak Avarlar’ın değerli madenleri tanıdıkları söylenebilir.
4- İslamiyet’ten Önce kurulan Türk Devletlerinde, devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı yere Kurultay denir.
5- Türklerin Orta Asya’dan göç etmelerinin en önemli nedeni, Kuraklık nedeniyle ekonomik sıkıntı içinde olmalarıdır.
7- Türkler önceleri göçebe bir yaşam sürdükleri için, yaptıkları sanat eserleri taşınabilir nitelikteydi. Sanat eserleri arasında halıların yaygın olması buna bir kanıt olarak gösterilebilir.
8- Anadolu Selçuklu paralarını, Osmanlı paralarından ayıran özelik; paralarının üzerinde Sultanların portreleri ve aslan resimleri bulunmasıdır.
9- Uygurların Budizm ve Maniheizm dinlerini kabul etmeleri, sanat alanında gelişmelerinde etkili olmuştur.
10- Türk Devletlerinde, önceki dönemlerde ekonomik etkinlikler yalnız hayvancılığa dayanıyordu. Daha sonra bu durum değişmiş, tarım önem kazanmıştır. Tarım Uygurlar zamanında önem kazanmaya başlamıştır.
11- Karahanlılar Devletinin Türk tarihindeki önemi; İlk Müslüman Türk devleti olmasıdır.
12- Anadolu Selçuklu döneminde esnaflar, Ahi topluluğu olarak örgütlenmiştir.
13- Selçuklular bölge veya eyaletlerin başına idareci olarak atadıkları şehzadelerin yanına “Atabey” ünvanlı kişileri de verirlerdi. Bu uygulamadaki temel amaç şehzadeleri devlet yönetimiyle ilgili konularda yetiştirmek.
14- Türk Denizciliğinin Anadolu Selçukluları Dönemine kadar gelişmemesinde başlıca etken, Ülke topraklarının coğrafi konumudur.
15- Çin’den başlayarak Ön Asya’ya ulaşan İpek Yolu’nun geçtiği yerler zaman zaman değişmiştir. Güçlü devlet ve kabilelerin tutumlarında değişme olması bu durumun oluşmasında etkili olmuştur.
16- Türk adının millet olarak geçtiği, Türk Edebiyatı ve Tarihinin ilk yazılı örnekleri olan edebi metinler, Orhun Anıtlarıdır.
17- İslamiyet öncesi Türklerde her türlü devlet işlerinin görüşülüp, karara bağlandığı kuruma Toy (Kurultay) denir.
18- Malazgirt savaşından sonra Anadolu’da kurulan ilk Türk Beyliklerin, Artukoğulları, Saltukoğulları, Danişmentliler, Mengücekoğulları dır.
19- Selçuklularda ve Osmanlılarda gelişemeyen sanat dalı heykelciliktir.
20- Türkiye Selçuklu devletinde İznik ve Konya başkentlik yapmış şehirlerimizdir.
21- İslâmiyet öncesi Türk tarihinin ve edebiyatının en önemli Türkçe kaynaklarından biri olan Orhun Yazıtları, Kutluk (II. Göktürk) devleti dönemine aittir.
22- Türk devlet yöneticileri İslâmiyet öncesi dönemde, Kağan ünvanını kullanmışlardır.
23- Uygurlara ait destanlar, Türeyiş ve Göç destanlarıdır.
24- Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam, İslami bilimlerdir.
25- Öğrenimin vakıflar sayesinde ücretsiz olarak sürdürülmesi ve İslâm dünyasına yayılması, Selçuklular döneminde gerçekleşmiştir.
26- Nizamülmülk, Alparslan’dan aldığı yetki ile hangi kurumun açılmasında Türk İslâm tarihinde ilk olmuştur? Bağdat Nizamiye Medresesi
27- Anadolu Selçuklu Devletinde ticareti geliştirmek için gerekli ana yollar üzerinde, Kervansaraylar inşa edilmiştir.
28- Edirne ilinde, Anadolu Selçuklu devletinden kalma eser bulunmaz.
29- Türk İslam devletlerin de Sultanın Müslüman halkının gözünde meşru bir egemen güç olarak kabul edilmesi, Hutbe ile sağlanırdı.
30- Orta Asya Türklerinde varlığı sürekli olmayan toplumsal ve siyasal birime Budun denir.
31- Yenisey Yazıtları ve Manas Destanı, Kırgızlara aittir.
32- İslamiyet öncesi Türk Devletlerinin ortak özellikleri; Devlet boyların birleşmesiyle kurulur, Temel ekonomik yapı hayvancılığa dayalıdır, Önemli kararlar Kurultay tarafından alınır, Yerleşik yaşam biçimi yaygın değildir
33- İslamiyet öncesi kurulan Türk devletlerinden Uygurlar bir çok yönüyle diğerlerinden farklı özelliklere sahiptir.
34- Orta Asya Türklerinde ceza infaz sisteminde uzun süreli hapis cezalarının uygulanmamış olmasının temel nedeni, Göçebe yaşam biçiminin egemen olmasıdır.
35- Malazgirt Savaşı’ndan sonra başlayan Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinin başlarını araştıran bir kişi dönemin mimari eserlerini öncelikle, Erzurum yöresinde araştırması gerekir.
36. Anadolu Selçuklularında yer alan mimari yapılardan kervansaray ve Bedesten doğrudan ticari faaliyetlerle ilgilidir.
37- Anadolu Selçuklu plastik sanatında en çok işlenen konu, İnsan-Hayvan-bitki
38- İslam öncesi Türk Devletlerinde; I. Önemli kararlarda Kurultaya danışırlar II. Yönetimde öncelik hanedana aittir.III. Hakanların yetkileri töre tarafından sınırlandırılmıştır.IV. Hakanların önemli dini törenleri doğrudan yönetmeleri istenirdi.
39-Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda birçok hizmeti bir arada vermek için inşa edilen külliyelerin ana yapısı Camidir.
40- Anadolu Selçuklu dönemine ait eserler; Sivas Gök Medrese - Eşrefoğlu Camii - Sultan Han
41-Anadolu Selçuklularında dini, sosyal, kültürel etkinliği bir arada verilmesini sağlayan mimari yapılara Külliye denir.
42- Türk-İslam devletlerinde Saltanatın Müslüman halk tarafından meşru görülmesi için Sultan adına hutbe okutulur, Para bastırılırdı.
43- İslam öncesi Orta Asya’da heykel sanatının geliştiğini söyleyen biri Orhun Anıtlarını görüşlerine kanıt olarak gösterebilir.
44- Orhun yazıtlarının özellikleri; Türk adının geçmesi, Türkçe yazılmış olması, İlk Türk alfabesinin kullanılması, İlk milli yazılı kaynak olması, Göktürkler Hakkında bilgi vermesi.
45- Gök-Medrese, Sultan Han, Gevher Nesibe Külliyesi, Keykavus Şifahanesi Anadolu Selçuklu dönemine aittir.
46- İslam Öncesi Türk devletlerinde boy beylerinden oluşan Kurultay, hakanın seçiminde etkili rol oynardı. Kurultay başarılı olamayan halkına refah sağlayamayan töreye aykırı hareket eden hakanı görevden alabilirdi. Bu bilgilere dayanarak; Hükümdarlar yasalara uymak zorundadır, Hakanların halka karşı sorumlulukları vardır, Hükümdarların yetkileri sınırlıdır, Kurultay devlet yönetiminde etkilidir. Yargılarına ulaşabiliriz.
47- Uygurlarda; I. Ticaret ve tarımın gelişmesi II. Şehir kültürünün yaygınlık kazanması III. Kütüphanelerin açılması Uygurların yerleşik yaşama geçtiklerinin kanıtlarıdır.
48- İslam Öncesi Türk Devletlerinden,
- Büyük Hun İmparatorluğu döneminden kalan kurganlarda bulunan taşınabilir malzemeden yapılmış silahlar, eyerler ve elbiselerin hayvan resimleriyle süslendiği görülmüştür.
- Göktürkler döneminden kalan kurganlarda ise, altın ve gümüşten yapılmış süs eşyaları, demirden yapılmış kılıç ve mızrak gibi silahlara rastlanmıştır.
Bu bilgilere dayanarak Türklerle ilgili olarak Savaşçı özellik taşıdıklarının, Madenlerden yararlandıklarının, Ölümden sonraki yaşama inandıklarının, Sanatı yaşam biçimine göre geliştirdiklerinin göstergesi olarak değerlendirilebilir.
49- -Atabeyler Selçuklular döneminde Şehzadeleri eğitmekle görevlidir. - Bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle Selçuklu Devletinin yıkılışını hızlandırmışlardır.
50- Sivas’ta bulunan Keykavus Şifahanesi Anadolu Selçuklu döneminde yapılmıştır.
51- Orta Asya devlet ve toplum hayatını düzenleyen törenin en temel özelliği yazısız olmasıdır.
52- II.Göktürk Devleti bazı özellikleri; İlk Türk alfabesini yaratmışlardır.Sosyal devlet anlayışını sürdürmüşlerdir. Uygurlar tarafından varlıklarına son verilmiştir.
53- Uygurların Budizm ve Maniheizm dinlerini kabul etmeleri Sanat alanında gelişmelerinde etkili olmuştur.
54- Karahanlılar; Devletin resmi dili Türkçe’dir, Kutadgu Bilig bu dönemde yazılmıştır, Devlet ailenin ortak malıdır, İlk Türk-İslam devletidir.
55- Selçuklu Devletinde, din ve ırk ayrımı yapmadan halka boş araziler üretim artışına ulaşmaya çalışılmıştır.
56- Anadolu Selçukluları, Kervansaraylar ve Loncalar ile üretim ve ticaret hayatını düzenlemeyi ve geliştirmeyi amaçlamışlardır
57- Türkler tarihte pek çok devlet kurmuşlardır. Bu devletler belli bir zaman sonra yıkılmışlardır. Büyük Selçukluların yıkılma nedenlerinden en önemlisi; Ülkenin hanedan üyeleri arasında paylaşılmasıdır.
58- Orta Asyada kurulan Türk Devletlerinin kısa sürede parçalanıp yıkılmasında Ülkenin hanedana ait olması etkili olmuştur.
59- Orta Asya’da Uygurlara ait şehirlerde Kervansarayların yanında Hristiyan, Budist ve Maniheist mabetlerinin kalıntılarının yan yana bulunmuş olması;
İnanç özgürlüğünün olduğunun, Ticari faaliyetlerin yaygın olduğunun, Hoşgörülü bir toplumun yaşadığının, Yerleşik yaşama geçildiğinin göstergesidir.
60- Karahanlılar İslamiyeti kabul ettikten sonra da ülkeyi eski Türk geleneklerine göre doğu-batı olarak ikiye ayrılmışlardır. Bu durum Geleneklere bağlılığın devam ettiğinin göstergesidir.
61- Anadolu Selçukluları tarafından Karadeniz’de Sinop, Akdeniz’de Alanya alındıktan sonra tersaneler kurulmuştur. Bu uygulamanın temel amacı öncelikle deniz ticaretini geliştirmektir.
62- Anadolu Selçuklularında Ahi örgütlenmesi içinde zanaatkarlar yer almıştır.
63- Uygurlardan önce Türk Tarihinde tapınak ve saray gibi yapılar azdı. Bu durum Türklerin yerleşik yaşama geçmemelerinden kaynaklanmaktadır.
64- Göktürk anıtları Türkçe yazılan ilk belgelerdir. Uygurlarda dinsel metinlerinde Türkçe’yi kullanmışlardır. Karahanlılarda edebi dil Türkçedir. Bu durum Eski Türklerin Milli bilinci koruduklarının göstergesidir.
65-İslamiyetten önce Türk Sanatında daha çok metal, ahşap ve deri gibi malzemeler ve taşınabilir küçük boyutta eserler yapılmıştır. Göçebe yaşam sürdüklerinden malzeme ve sanat eserleri bu şekilde yapılmıştır.
66- Türk-İslam edebiyatının ilk örnekleri Karahanlılar zamanında ortaya konulmuştur.
67- Gaznelilerin İslam tarihindeki en önemli özelliği Hindistanı İslamlaştırmalarıdır.
68- Selçuklular ve Harzemşahlar İkta sistemini kullanmışlardır.
69- İlk Türk Devletlerinden Uygurlar Şehirler kurarak, günümüze kadar gelen evler, tapınaklar, saraylar inşa etmişlerdir.
70- Türklerin göçebe bir hayat tarzından yerleşik toplum düzenine geçmeleri, beraberinde pek çok değişiklik getirmiştir. Ekip biçme aletlerine sahip olmaları bu değişiklikten biri olduğu savunulabilir.
71- İslamiyetten Önce Türk Devletlerinde Kağanın eşine “Hatun” denirdi. Elçileri kabul etme yetkisinin olması, kağanı temsil etme yetkisinin olduğunu gösterir.
72- İslamiyetten Önceki Türk Devletlerinin gelenekleri arasında; Siyasi, ekonomik, kültürel işlerin kurultayda görüşülüp karara bağlanması ve kimin kağan olacağının belirlenmesinde bazı özelliklerin ölçüt alınması “demokratik” yönetim özellikleri ile bağdaşmaktadır.
73- İlk Türk Devletlerinde hükümdarlar devleti yönetmenin kutsal bir görev olduğuna ve bu görevin kendilerine Tanrı tarafından verildiğine inanırlardı. Devleti yönetirken töreye uygun davranmak zorundaydılar. Töre ise Türk gelenek ve göreneklerinden meydana geliyordu. Bu bilgilere dayanarak hükümdarların yetkilerinin sınırsız olmadığı sonucuna varılabilir.
74-Orta Asya’da Türklerin yaşadıkları bölgelerde yapılan arkeolojik kazılarda sulama kanallarına rastlanmıştır. Hunlar ve Göktürkler devrine ait tahıl ambarları bulunmuştur. Göktürklerin, Çinlilerden ziraat aletleri ve tohumluk tahıl istedikleri bilinmektedir. Uygurların kurduğu sebze ve meyve bahçeleri hakkında Çin kaynaklarında bilgiler mevcuttur. Bu bilgilere göre Orta Asya Türkleri Tarımsal Faaliyetlerde bulunmuşlardır.
75- Orhon alfabesi Türklere özgü alfabedir.
76-Anadolu Selçukluları mimari yapıların iç ve dış süslemelerinde çini, taş, ahşap kullanmışlardır.
77-Batman Yakınlarındaki Hasankeyf’te Artuklular’a ait eserler bulunmaktadır.
78-Uygurların, hayvan ve toprak vergisi almaları onların yerleşik hayata geçtiklerinin kanıtıdır.
79- Eski Türk Devletlerinde,Devlet meselelerinin karara bağlandığı yer Kurultay (İl veya Toy) denir.
80-Orhun kitabeleri, Göktürkler dönemine aittir.
81-Orta Asya’da Hunlarla ilgili yapılan kazı çalışmalarında mumyalanmış cesetler, at iskeletleri ve halılar bulunmuştur. Bu bilgiler Hunları’nn Ahiret hayatının vargına inandıklarını göstermektedir.
82-Orhun abideleri ;I- İlk siyasi yapıtımızdır., II- Türk tarihi ile ilgili bilgi vermektedir. II- İlk yazılı Türk kaynaklarıdır.
83-Orta Asya Türk devletlerinde sosyal hayatı düzenleyen ve yazılı olmayan kurallara Töre denir.
84-Türk-İslam dünyasında pozitif bilimler Farabi ile başlamıştır.
85-Kayseride bulunan Gevher Nesibe Şifahanesi Anadolu Selçukluları dönemine aittir.
86-İslamiyet’ten önceki Türk Devletlerinde hükümdarın egemenlik hakkı ile ilgili olarak hangisine inanılırdı? Tanrı tarafından verildiğine
87- Orhun kitabelerinin tarih açısından önemini belirleyen özellikler; a) Türk adının geçmesi ve Türkçe yazılmış olması Göktürkler ile ilgili ayrıntılı bilgi vermesi) Türk yazısının en eski alfabesi ile yazılması d) Siyasi bir beyanname olması e) VIII. yüzyılda yazılmış olması
88-Büyük Selçuklu Sultanı Melik şah döneminde; :Bağdat’a Nizamiye medresesinin kurulması, .Medreselerde din bilimlerinin yanında pozitif bilimlerinde okutulması Yeni bir takvim düzenlenmesi sosyal hayatı olumlu yönde etkilemiştir.
89- Anadolu Selçuklu Devletinde 1. Mesut zamanında ilk kez basılan para bakır, 2. Kılıçaslan zamanında basılan para gümüş, 13. yüzyılda basılan para ise altındır. Bu duruma dayanılarak, Anadolu Selçuklu Devleti ekonomik ve siyasal gücü giderek artmıştır yargılarına varılır.
90-Orta Asya’da belirli tarihlerde kurulan Türk Devletlerinin kısa sürede yıkılmalarının sebebi nedir? Birçok boyun birleşmesinden meydana geldiği için
91-İslamiyet Öncesi Türk Devlet Geleneklerinde, hükümdar eşleri hükümdarın yanında Kurultay’a katılırlar ve elçi kabullerinde bulunurlardı. Bu durum kadınların da devlet yönetiminde söz sahibi olduğunu gösterir.
92-Orta Asya Türk Birliğini İlk defa Büyük Hun İmparatoru Mete Han Kurmuştur.
93-İslamiyet’ten Önceki Türk devletlerinde ordu tamamen Türklerden oluşturulurdu.
94-İslamiyet’ten Önceki Türk Devletlerinde inanış olarak genelde Gök tanrı dini esastır.
95-Göktürkler; 552 tarihinde Ötüken’de kuruldular. Devlet sorunlarının çözüm yeri kurultay’dı. Devlet düzeni ve toplum ilişkileri Törelere göre düzenlenirdi. Ordu, Onlu sisteme göre kurulmuştur.
96-Eski Türk Devletlerinde en büyük yetki hükümdara aitti.
97-İslamiyet’ten Önce Orta Asya’da kurulan Türk Devletlerinde ekonomik hayatın temeli hayvancılığa dayalıdır. Uygurlarda ise ekonomik hayatta tarım ve ticaret ön plana çıkmıştır.
98-Asya’da birbirlerinden ayrı yaşayan Türk Boylarını Birleştirip tek bayrak altında toplayan İlk Türk Kağanı Mete Handır.
99-Selçuklularda resmi yazışmalar Farsça idi. Medreselerde eğitim Arapça yapılıyordu. Halk ve Ordu kesimi ise Türkçe konuşuyordu. Bu durum Selçuklularda Türk dilindeki gelişmenin yavaşlamasına sebep olmuştur.
100-Anadolu Selçuklularının, Anadolu’nun imarına özen göstererek özellikle yollar, hanlar, kervansaraylar ve karakollar yapmalarının amacı, Ticareti geliştirmek ve güvence altına almak.
101-Türk-İslam uygarlığında Resim ve Heykelciliğin yasaklanması, Oymacılık, kakmacılık ve nakkaşlık gibi süsleme sanatlarının gelişmesini engellemiştir.
102-Günümüzde de kullanılmakta olan Orduda Onlu sistemi Hunlar günümüze kazandırmışlardır.
103-Türk İslam Devletlerinde, köyde yaşayanlar ile ilgili olarak; ürün üzerinden vergi verme, elindeki toprağa ona işleyebildiği sürece sahip olma,, ölüm halinde, erkek evlada toprağı işleme olanağı tanıma gibi uygulamalar yapılmıştır.
104-Türklerin İslamiyet’e hizmetleri Abbasiler döneminde önem kazanmıştır.
105-Uygurlar, Orta Asya’daki diğer Türk Devletlerine göre Tarım, Resim ve Heykel alanlarında daha başarılı olmuşlardır.
106-Türklerin Orta Asya’da dış tehlikelerle karşı karşıya kalmaları ve topraklarının doğal sınırlarla korunmamış olması, Askerlik alanında yeteneklerinin gelişmesine neden olmuştur.
107-Yazıyı kullanan İlk Türk Devleti Göktürklerdir.
108-Türklerin geleneksel dini olan Şamanizm’in diğer dinlerin etkilerine açık olması, Türkler arasında çeşitli dinlerin yayılmasına ortam hazırlamıştır.
109-Türk-İslam sanatında, çeşitli amaçlara hizmet eden yapı topluluğuna Külliye denir.
110-Türk –İslam devletlerinde kişiler, bahçe yapabilme hakkına sahipti
113-Orta Asya’da kurulan Türk Devletlerinde yönetimin özellikleri; Ülke bölümler halinde yönetilirdi, Devlet Yönetiminde “töre” lere uyma zorunluluğu vardı, Hatun (hükümdarın eşi) kurultay’a katılırdı, Devlet yönetme yetkisinin hükümdara Tanrı tarafından verildiğine inanılırdı.
114- Türklerin tarih boyunca değişik ülkelerde yerleşmeleri, çeşitli alanlarda farklı boyutlarda gelişmeler göstermelerine neden olmuştur. Türkler askerlik alanında diğer ülkelerden en az etkilenmiştir.
115- Türk devletinin başında bulunan kimselere "Tanhu, Kağan, Han, Yabgu, İlteber" gibi çeşitli isimler verilmiştir.
116-Orhun Yazıtlarında; Göktürklerde devlet adamlarının millete hesap vermesi, devlet ve halkın karşılıklı olarak görevlerinin belirtilmesi konuları belirtilmektedir.
117-İslamiyet’ten Önceki Türk devletlerinin dini anlayışları; Gök Tanrıya inanılması, Ölümden Sonra yaşama inanılması, Dinsel İnançlara saygı gösterilmesi, Ölen kişinin mezarının yanına, öldürdüğü düşman sayısı kadar balbal (heykel) dikilmesi.
118-Hunlar ve Avarlar, Orta Asya’da teşkilatlı devlet kurmuşlardır.
119-Türk devletinin resmî adı olarak ilk defa kullanan, yedi ve sekizinci yüzyıllarda hüküm süren (681–745) Göktürk Devletiydi.
120-Eski Türklerde, Boylar birleşerek siyasî bir birlik haline gelirse, buna "budun" denirdi. Budunun başına geçen kimseye "han" adı verilirdi.
121-Talas Savaşı (751) ; Türk ve İslam orduları ile Çin ordusu arasında yapılan meydan savaşıdır. Bu savaşın en önemli sonuçları Araplarla Türklerin arasındaki düşmanlığın azalması 2. Çin’in batıya doğru ilerleyişi durdu.
122-Dandanakan Savaşı (1040), Selçuklular ile Gazneliler arasında yapılan, Selçukluların başarısıyla sonuçlanan savaş (1040). Dandanakan Savaşıdır. Dandanakan Savaşı, İki Türk devleti arasında yapılmıştır. Bu savaş, Büyük Selçuklu İmparatorluğu 'nun kuruluşuna temel oldu.
123-Malazgirt Savaşı (1071) , Türklere Anadolu’yu kazandıran, Selçuklu-Bizans Savaşıdır. 1071 yılında yapılmıştır. Malazgirt Savaşı Haçlı Seferlerinin Temel Nedenidir.
124-Miryokefalon Savaşı (1174) , Anadolu Selçukluları ile Bizans arasında yapılan savaştır. Miryokefalon savaşı, Selçuk ve Bizans tarihinin dönüm noktalarından biridir. Türklerin, Malazgirt Savaşından sonra Bizans İmparatorluğuna karşı kazandıkları ikinci savaştır. Bizans, Anadolu'da üstünlüğünü kaybetti.
125-Köse dağ Savaşı (1241), Anadolu Selçuklularının, Moğollara yenilmesiyle sonuçlanan ve 1 Temmuz 1243 tarihinde meydana gelen savaş. Türk-İslâm tarihinde, önemli bir dönüm noktası teşkil eden bu savaş, Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasına sebep olmuştur.
126-İslamiyet’ten Önce Alfabeyi Kullanan Türk Devletleri Göktürler ve Uygurlardır, Göktürk Alfabesi ve Uygur Alfabesini kullanmışlardır.
127 Anadolu Selçuklu Devletinde, Devletin, hanedan mensupları arasında bölüşülmesinin; bölünmeye ve saltanat mücadelesine sebep olduğu görüldü.
36. Anadolu Selçuklularında yer alan mimari yapılardan kervansaray ve Bedesten doğrudan ticari faaliyetlerle ilgilidir.
37- Anadolu Selçuklu plastik sanatında en çok işlenen konu, İnsan-Hayvan-bitki
38- İslam öncesi Türk Devletlerinde; I. Önemli kararlarda Kurultaya danışırlar II. Yönetimde öncelik hanedana aittir.III. Hakanların yetkileri töre tarafından sınırlandırılmıştır.IV. Hakanların önemli dini törenleri doğrudan yönetmeleri istenirdi.
39-Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda birçok hizmeti bir arada vermek için inşa edilen külliyelerin ana yapısı Camidir.
40- Anadolu Selçuklu dönemine ait eserler; Sivas Gök Medrese - Eşrefoğlu Camii - Sultan Han
41-Anadolu Selçuklularında dini, sosyal, kültürel etkinliği bir arada verilmesini sağlayan mimari yapılara Külliye denir.
42- Türk-İslam devletlerinde Saltanatın Müslüman halk tarafından meşru görülmesi için Sultan adına hutbe okutulur, Para bastırılırdı.
43- İslam öncesi Orta Asya’da heykel sanatının geliştiğini söyleyen biri Orhun Anıtlarını görüşlerine kanıt olarak gösterebilir.
44- Orhun yazıtlarının özellikleri; Türk adının geçmesi, Türkçe yazılmış olması, İlk Türk alfabesinin kullanılması, İlk milli yazılı kaynak olması, Göktürkler Hakkında bilgi vermesi.
45- Gök-Medrese, Sultan Han, Gevher Nesibe Külliyesi, Keykavus Şifahanesi Anadolu Selçuklu dönemine aittir.
46- İslam Öncesi Türk devletlerinde boy beylerinden oluşan Kurultay, hakanın seçiminde etkili rol oynardı. Kurultay başarılı olamayan halkına refah sağlayamayan töreye aykırı hareket eden hakanı görevden alabilirdi. Bu bilgilere dayanarak; Hükümdarlar yasalara uymak zorundadır, Hakanların halka karşı sorumlulukları vardır, Hükümdarların yetkileri sınırlıdır, Kurultay devlet yönetiminde etkilidir. Yargılarına ulaşabiliriz.
47- Uygurlarda; I. Ticaret ve tarımın gelişmesi II. Şehir kültürünün yaygınlık kazanması III. Kütüphanelerin açılması Uygurların yerleşik yaşama geçtiklerinin kanıtlarıdır.
48- İslam Öncesi Türk Devletlerinden,
- Büyük Hun İmparatorluğu döneminden kalan kurganlarda bulunan taşınabilir malzemeden yapılmış silahlar, eyerler ve elbiselerin hayvan resimleriyle süslendiği görülmüştür.
- Göktürkler döneminden kalan kurganlarda ise, altın ve gümüşten yapılmış süs eşyaları, demirden yapılmış kılıç ve mızrak gibi silahlara rastlanmıştır.
Bu bilgilere dayanarak Türklerle ilgili olarak Savaşçı özellik taşıdıklarının, Madenlerden yararlandıklarının, Ölümden sonraki yaşama inandıklarının, Sanatı yaşam biçimine göre geliştirdiklerinin göstergesi olarak değerlendirilebilir.
49- -Atabeyler Selçuklular döneminde Şehzadeleri eğitmekle görevlidir. - Bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle Selçuklu Devletinin yıkılışını hızlandırmışlardır.
50- Sivas’ta bulunan Keykavus Şifahanesi Anadolu Selçuklu döneminde yapılmıştır.
51- Orta Asya devlet ve toplum hayatını düzenleyen törenin en temel özelliği yazısız olmasıdır.
52- II.Göktürk Devleti bazı özellikleri; İlk Türk alfabesini yaratmışlardır.Sosyal devlet anlayışını sürdürmüşlerdir. Uygurlar tarafından varlıklarına son verilmiştir.
53- Uygurların Budizm ve Maniheizm dinlerini kabul etmeleri Sanat alanında gelişmelerinde etkili olmuştur.
54- Karahanlılar; Devletin resmi dili Türkçe’dir, Kutadgu Bilig bu dönemde yazılmıştır, Devlet ailenin ortak malıdır, İlk Türk-İslam devletidir.
55- Selçuklu Devletinde, din ve ırk ayrımı yapmadan halka boş araziler üretim artışına ulaşmaya çalışılmıştır.
56- Anadolu Selçukluları, Kervansaraylar ve Loncalar ile üretim ve ticaret hayatını düzenlemeyi ve geliştirmeyi amaçlamışlardır
57- Türkler tarihte pek çok devlet kurmuşlardır. Bu devletler belli bir zaman sonra yıkılmışlardır. Büyük Selçukluların yıkılma nedenlerinden en önemlisi; Ülkenin hanedan üyeleri arasında paylaşılmasıdır.
58- Orta Asyada kurulan Türk Devletlerinin kısa sürede parçalanıp yıkılmasında Ülkenin hanedana ait olması etkili olmuştur.
59- Orta Asya’da Uygurlara ait şehirlerde Kervansarayların yanında Hristiyan, Budist ve Maniheist mabetlerinin kalıntılarının yan yana bulunmuş olması;
İnanç özgürlüğünün olduğunun, Ticari faaliyetlerin yaygın olduğunun, Hoşgörülü bir toplumun yaşadığının, Yerleşik yaşama geçildiğinin göstergesidir.
60- Karahanlılar İslamiyeti kabul ettikten sonra da ülkeyi eski Türk geleneklerine göre doğu-batı olarak ikiye ayrılmışlardır. Bu durum Geleneklere bağlılığın devam ettiğinin göstergesidir.
61- Anadolu Selçukluları tarafından Karadeniz’de Sinop, Akdeniz’de Alanya alındıktan sonra tersaneler kurulmuştur. Bu uygulamanın temel amacı öncelikle deniz ticaretini geliştirmektir.
62- Anadolu Selçuklularında Ahi örgütlenmesi içinde zanaatkarlar yer almıştır.
63- Uygurlardan önce Türk Tarihinde tapınak ve saray gibi yapılar azdı. Bu durum Türklerin yerleşik yaşama geçmemelerinden kaynaklanmaktadır.
64- Göktürk anıtları Türkçe yazılan ilk belgelerdir. Uygurlarda dinsel metinlerinde Türkçe’yi kullanmışlardır. Karahanlılarda edebi dil Türkçedir. Bu durum Eski Türklerin Milli bilinci koruduklarının göstergesidir.
65-İslamiyetten önce Türk Sanatında daha çok metal, ahşap ve deri gibi malzemeler ve taşınabilir küçük boyutta eserler yapılmıştır. Göçebe yaşam sürdüklerinden malzeme ve sanat eserleri bu şekilde yapılmıştır.
66- Türk-İslam edebiyatının ilk örnekleri Karahanlılar zamanında ortaya konulmuştur.
67- Gaznelilerin İslam tarihindeki en önemli özelliği Hindistanı İslamlaştırmalarıdır.
68- Selçuklular ve Harzemşahlar İkta sistemini kullanmışlardır.
69- İlk Türk Devletlerinden Uygurlar Şehirler kurarak, günümüze kadar gelen evler, tapınaklar, saraylar inşa etmişlerdir.
70- Türklerin göçebe bir hayat tarzından yerleşik toplum düzenine geçmeleri, beraberinde pek çok değişiklik getirmiştir. Ekip biçme aletlerine sahip olmaları bu değişiklikten biri olduğu savunulabilir.
71- İslamiyetten Önce Türk Devletlerinde Kağanın eşine “Hatun” denirdi. Elçileri kabul etme yetkisinin olması, kağanı temsil etme yetkisinin olduğunu gösterir.
72- İslamiyetten Önceki Türk Devletlerinin gelenekleri arasında; Siyasi, ekonomik, kültürel işlerin kurultayda görüşülüp karara bağlanması ve kimin kağan olacağının belirlenmesinde bazı özelliklerin ölçüt alınması “demokratik” yönetim özellikleri ile bağdaşmaktadır.
73- İlk Türk Devletlerinde hükümdarlar devleti yönetmenin kutsal bir görev olduğuna ve bu görevin kendilerine Tanrı tarafından verildiğine inanırlardı. Devleti yönetirken töreye uygun davranmak zorundaydılar. Töre ise Türk gelenek ve göreneklerinden meydana geliyordu. Bu bilgilere dayanarak hükümdarların yetkilerinin sınırsız olmadığı sonucuna varılabilir.
74-Orta Asya’da Türklerin yaşadıkları bölgelerde yapılan arkeolojik kazılarda sulama kanallarına rastlanmıştır. Hunlar ve Göktürkler devrine ait tahıl ambarları bulunmuştur. Göktürklerin, Çinlilerden ziraat aletleri ve tohumluk tahıl istedikleri bilinmektedir. Uygurların kurduğu sebze ve meyve bahçeleri hakkında Çin kaynaklarında bilgiler mevcuttur. Bu bilgilere göre Orta Asya Türkleri Tarımsal Faaliyetlerde bulunmuşlardır.
75- Orhon alfabesi Türklere özgü alfabedir.
76-Anadolu Selçukluları mimari yapıların iç ve dış süslemelerinde çini, taş, ahşap kullanmışlardır.
77-Batman Yakınlarındaki Hasankeyf’te Artuklular’a ait eserler bulunmaktadır.
78-Uygurların, hayvan ve toprak vergisi almaları onların yerleşik hayata geçtiklerinin kanıtıdır.
79- Eski Türk Devletlerinde,Devlet meselelerinin karara bağlandığı yer Kurultay (İl veya Toy) denir.
80-Orhun kitabeleri, Göktürkler dönemine aittir.
81-Orta Asya’da Hunlarla ilgili yapılan kazı çalışmalarında mumyalanmış cesetler, at iskeletleri ve halılar bulunmuştur. Bu bilgiler Hunları’nn Ahiret hayatının vargına inandıklarını göstermektedir.
82-Orhun abideleri ;I- İlk siyasi yapıtımızdır., II- Türk tarihi ile ilgili bilgi vermektedir. II- İlk yazılı Türk kaynaklarıdır.
83-Orta Asya Türk devletlerinde sosyal hayatı düzenleyen ve yazılı olmayan kurallara Töre denir.
84-Türk-İslam dünyasında pozitif bilimler Farabi ile başlamıştır.
85-Kayseride bulunan Gevher Nesibe Şifahanesi Anadolu Selçukluları dönemine aittir.
86-İslamiyet’ten önceki Türk Devletlerinde hükümdarın egemenlik hakkı ile ilgili olarak hangisine inanılırdı? Tanrı tarafından verildiğine
87- Orhun kitabelerinin tarih açısından önemini belirleyen özellikler; a) Türk adının geçmesi ve Türkçe yazılmış olması Göktürkler ile ilgili ayrıntılı bilgi vermesi) Türk yazısının en eski alfabesi ile yazılması d) Siyasi bir beyanname olması e) VIII. yüzyılda yazılmış olması
88-Büyük Selçuklu Sultanı Melik şah döneminde; :Bağdat’a Nizamiye medresesinin kurulması, .Medreselerde din bilimlerinin yanında pozitif bilimlerinde okutulması Yeni bir takvim düzenlenmesi sosyal hayatı olumlu yönde etkilemiştir.
89- Anadolu Selçuklu Devletinde 1. Mesut zamanında ilk kez basılan para bakır, 2. Kılıçaslan zamanında basılan para gümüş, 13. yüzyılda basılan para ise altındır. Bu duruma dayanılarak, Anadolu Selçuklu Devleti ekonomik ve siyasal gücü giderek artmıştır yargılarına varılır.
90-Orta Asya’da belirli tarihlerde kurulan Türk Devletlerinin kısa sürede yıkılmalarının sebebi nedir? Birçok boyun birleşmesinden meydana geldiği için
91-İslamiyet Öncesi Türk Devlet Geleneklerinde, hükümdar eşleri hükümdarın yanında Kurultay’a katılırlar ve elçi kabullerinde bulunurlardı. Bu durum kadınların da devlet yönetiminde söz sahibi olduğunu gösterir.
92-Orta Asya Türk Birliğini İlk defa Büyük Hun İmparatoru Mete Han Kurmuştur.
93-İslamiyet’ten Önceki Türk devletlerinde ordu tamamen Türklerden oluşturulurdu.
94-İslamiyet’ten Önceki Türk Devletlerinde inanış olarak genelde Gök tanrı dini esastır.
95-Göktürkler; 552 tarihinde Ötüken’de kuruldular. Devlet sorunlarının çözüm yeri kurultay’dı. Devlet düzeni ve toplum ilişkileri Törelere göre düzenlenirdi. Ordu, Onlu sisteme göre kurulmuştur.
96-Eski Türk Devletlerinde en büyük yetki hükümdara aitti.
97-İslamiyet’ten Önce Orta Asya’da kurulan Türk Devletlerinde ekonomik hayatın temeli hayvancılığa dayalıdır. Uygurlarda ise ekonomik hayatta tarım ve ticaret ön plana çıkmıştır.
98-Asya’da birbirlerinden ayrı yaşayan Türk Boylarını Birleştirip tek bayrak altında toplayan İlk Türk Kağanı Mete Handır.
99-Selçuklularda resmi yazışmalar Farsça idi. Medreselerde eğitim Arapça yapılıyordu. Halk ve Ordu kesimi ise Türkçe konuşuyordu. Bu durum Selçuklularda Türk dilindeki gelişmenin yavaşlamasına sebep olmuştur.
100-Anadolu Selçuklularının, Anadolu’nun imarına özen göstererek özellikle yollar, hanlar, kervansaraylar ve karakollar yapmalarının amacı, Ticareti geliştirmek ve güvence altına almak.
101-Türk-İslam uygarlığında Resim ve Heykelciliğin yasaklanması, Oymacılık, kakmacılık ve nakkaşlık gibi süsleme sanatlarının gelişmesini engellemiştir.
102-Günümüzde de kullanılmakta olan Orduda Onlu sistemi Hunlar günümüze kazandırmışlardır.
103-Türk İslam Devletlerinde, köyde yaşayanlar ile ilgili olarak; ürün üzerinden vergi verme, elindeki toprağa ona işleyebildiği sürece sahip olma,, ölüm halinde, erkek evlada toprağı işleme olanağı tanıma gibi uygulamalar yapılmıştır.
104-Türklerin İslamiyet’e hizmetleri Abbasiler döneminde önem kazanmıştır.
105-Uygurlar, Orta Asya’daki diğer Türk Devletlerine göre Tarım, Resim ve Heykel alanlarında daha başarılı olmuşlardır.
106-Türklerin Orta Asya’da dış tehlikelerle karşı karşıya kalmaları ve topraklarının doğal sınırlarla korunmamış olması, Askerlik alanında yeteneklerinin gelişmesine neden olmuştur.
107-Yazıyı kullanan İlk Türk Devleti Göktürklerdir.
108-Türklerin geleneksel dini olan Şamanizm’in diğer dinlerin etkilerine açık olması, Türkler arasında çeşitli dinlerin yayılmasına ortam hazırlamıştır.
109-Türk-İslam sanatında, çeşitli amaçlara hizmet eden yapı topluluğuna Külliye denir.
110-Türk –İslam devletlerinde kişiler, bahçe yapabilme hakkına sahipti
113-Orta Asya’da kurulan Türk Devletlerinde yönetimin özellikleri; Ülke bölümler halinde yönetilirdi, Devlet Yönetiminde “töre” lere uyma zorunluluğu vardı, Hatun (hükümdarın eşi) kurultay’a katılırdı, Devlet yönetme yetkisinin hükümdara Tanrı tarafından verildiğine inanılırdı.
114- Türklerin tarih boyunca değişik ülkelerde yerleşmeleri, çeşitli alanlarda farklı boyutlarda gelişmeler göstermelerine neden olmuştur. Türkler askerlik alanında diğer ülkelerden en az etkilenmiştir.
115- Türk devletinin başında bulunan kimselere "Tanhu, Kağan, Han, Yabgu, İlteber" gibi çeşitli isimler verilmiştir.
116-Orhun Yazıtlarında; Göktürklerde devlet adamlarının millete hesap vermesi, devlet ve halkın karşılıklı olarak görevlerinin belirtilmesi konuları belirtilmektedir.
117-İslamiyet’ten Önceki Türk devletlerinin dini anlayışları; Gök Tanrıya inanılması, Ölümden Sonra yaşama inanılması, Dinsel İnançlara saygı gösterilmesi, Ölen kişinin mezarının yanına, öldürdüğü düşman sayısı kadar balbal (heykel) dikilmesi.
118-Hunlar ve Avarlar, Orta Asya’da teşkilatlı devlet kurmuşlardır.
119-Türk devletinin resmî adı olarak ilk defa kullanan, yedi ve sekizinci yüzyıllarda hüküm süren (681–745) Göktürk Devletiydi.
120-Eski Türklerde, Boylar birleşerek siyasî bir birlik haline gelirse, buna "budun" denirdi. Budunun başına geçen kimseye "han" adı verilirdi.
121-Talas Savaşı (751) ; Türk ve İslam orduları ile Çin ordusu arasında yapılan meydan savaşıdır. Bu savaşın en önemli sonuçları Araplarla Türklerin arasındaki düşmanlığın azalması 2. Çin’in batıya doğru ilerleyişi durdu.
122-Dandanakan Savaşı (1040), Selçuklular ile Gazneliler arasında yapılan, Selçukluların başarısıyla sonuçlanan savaş (1040). Dandanakan Savaşıdır. Dandanakan Savaşı, İki Türk devleti arasında yapılmıştır. Bu savaş, Büyük Selçuklu İmparatorluğu 'nun kuruluşuna temel oldu.
123-Malazgirt Savaşı (1071) , Türklere Anadolu’yu kazandıran, Selçuklu-Bizans Savaşıdır. 1071 yılında yapılmıştır. Malazgirt Savaşı Haçlı Seferlerinin Temel Nedenidir.
124-Miryokefalon Savaşı (1174) , Anadolu Selçukluları ile Bizans arasında yapılan savaştır. Miryokefalon savaşı, Selçuk ve Bizans tarihinin dönüm noktalarından biridir. Türklerin, Malazgirt Savaşından sonra Bizans İmparatorluğuna karşı kazandıkları ikinci savaştır. Bizans, Anadolu'da üstünlüğünü kaybetti.
125-Köse dağ Savaşı (1241), Anadolu Selçuklularının, Moğollara yenilmesiyle sonuçlanan ve 1 Temmuz 1243 tarihinde meydana gelen savaş. Türk-İslâm tarihinde, önemli bir dönüm noktası teşkil eden bu savaş, Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasına sebep olmuştur.
126-İslamiyet’ten Önce Alfabeyi Kullanan Türk Devletleri Göktürler ve Uygurlardır, Göktürk Alfabesi ve Uygur Alfabesini kullanmışlardır.
127 Anadolu Selçuklu Devletinde, Devletin, hanedan mensupları arasında bölüşülmesinin; bölünmeye ve saltanat mücadelesine sebep olduğu görüldü.
128-Anadolu Selçukluların Ticareti Geliştirmek için yaptıkları faaliyetler: Türkiye Selçukluları, Anadolu'yu Müslüman ve gayrimüslim kavimler arasında bir köprü haline getirdiler. Dünya ticaret yollarını açıp, tedbirler aldılar. Ticarî ilişkileri zorlaştıran engelleri kaldırıp, ülkenin bir çok yerinde kervansaraylar yaptırdılar. Yolcuların, buralarda hayvanları ile birlikte üç gün ücretsiz kalma ve yemek yeme hakları vardı. Buralara gelen Müslüman ve gayrimüslim, zengin-fakir, hür-köle bütün misafirlere aynı yemeğin verilmesi ve eşit muamele yapılması esastı. Kervansaraylar ve hanlar külliye halinde olup, hepsinin cami ve kütüphanesi vardı.
129-Anadolu Selçuklularında Medreseler, eğitim amacı ile oluşturulmuştur.
130-Hakan; Eski Türk ve Moğol imparatorlarına verilen unvan
131-Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İslamî ilimlerin eğitim ve öğretiminin yapıldığı ve zamanın fen bilimlerinin öğretildiği çeşitli fakültelere sahip, üniversite mahiyetinde büyük medreseler yaptırdılar. En büyüğü, Bağdat'taki Nizamiye Medresesidir.
132- Orta Asya Türklerinde Kurultaya katılanlara, Toygun denir.
133-Türk Tarihinde denizcilik çalışmaları ilk kez Anadolu Selçuklu Devleti döneminde başlamıştır. Bunun temel nedeni Kurulduğu yerin üç tarafının denizlerle çevrili olmasıdır.
134- 375 Kavimler Göçü sonunda Roma İmparatorluğunun gücünü yitirmesi, merkezi otoritenin bozulması ili Feodalite Rejimi ortayı çıkmıştır.
135-Orta Asya’da kurulan Türk Devletlerinde Ülkenin hükümdar ailesinin ortak malı sayılması ve hanedan üyeleri arasında paylaştırılması, Taht kavgaları sonucu devletlerin kısa sürede yıkılmasına sebep olmuştur.
136-Orta Asya Türk Devletlerinde din adamlarına, Şaman (Kam) denir.
137-İslamiyet Öncesi Orta Asya Türk Devletlerinde, İlk Düzenli Ordu teşkilatı Hunlar tarafından kurulmuştur.
138-Türk adını devlet adı olarak ilk kez Göktürkler kullanmıştır.
139-İlk Yerleşik hayat Uygurlar tarafından benimsenmiştir.
140-Anadolu Selçukluları ticari geliştirmek için, Kervansaraylar yapmışlardır.
141- Göktürklerin Türk Tarihindeki Önemi Nedir? Türk Adıyla Kurulan ilk devlettir. Orta Asya’da bulunan en geniş topraklara sahip olan Türk devleti olarak tarihe geçmiştir.
142-Oğuz Kağan Destanı-Hunlar, Alp Er Tonga Destanı- Sakalar, Türeyiş ve Göç Destanları- Uygurlar, Ergenekon ve Bozkurt Destanları-Göktürkler, Manas Destanı-Kırgızlar
143-Konya Karatay Medresesi, Anadolu Selçukluları zamanında yapılmıştır.
144- Anadolu Selçukluları 1075–1308 tarihleri arasında Anadolu'da hüküm süren Müslüman bir Türk devletidir.
145-Anadolu Selçukluları'nda tümüyle devletin mali olan topraklar dirlik, vakıf ve mülk olarak üçe ayrılırdı. Dirlik sultanin, kendisi için asker besleyip yetiştirmeleri koşuluyla Türkmen beylerine ve komutanlarına verdiği topraklardı. Mülk denen topraklar üstün hizmetlerde bulunanlara sultan tarafından verilirdi. Vakıf ise han, hamam, medrese gibi kurumların giderlerini karşılaması için ayrılmış topraklardı
146-Büyük Selçuklular Döneminde Yetenekli öğrencilerin okutulmasının ve topluma kazandırılması için Selçuklu sultanları, medreseleri kurup yaygınlaştırmışlardır.
147-Konya’da bulunan; İnce Minareli Medresesi, Karatay Medresesi, Sırçalı Medrese Türk sanatının hangi dönemine aittir? Anadolu Selçukluları Dönemine aittir.
148-Kuraklık, şiddetli kış, hayvanlar arasında bulaşıcı hastalıkların yayılması ve kendi aralarındaki iç mücadeleler nedeniyle Asya (Büyük) Hun Devleti yıkılmıştır. Buna rağmen çeşitli yönlere göç eden Türkler gittikleri yerlerde birçok yeni Türk devleti kurmuşlardır. Buna göre, Türklerin gittikleri yerlerde yeni Türk devletleri kurmaları Türklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisinin göstergesidir? Teşkilatçı bir özelliğe sahip olunduğunun
149- Uygurlar; I. Bugünkü matbaanın temeli olan hareketli matbaayı kurup kitap basmışlardır. II. Mani dinini kabul ettikten sonra birçok tapınak yapmışlardır. III. Buğday, arpa, darı gibi tarım ürünleri yetiştirmişlerdir. IV. Basmil ve Karluklarla anlaşarak Kutluk (II. Göktürk) Devletini yıkmışlardır.
150- Uygurlar; Mani dinini kabul ettikten sonra birçok tapınak yapmaları ve Buğday, arpa darı gibi tarım ürünlerini yetiştirmeleri, yerleşik yaşama geçtiklerinin kanıtıdır.
151- İlk Türk devletleri merkeziyetçi özelliğe sahip değillerdi. Türk töresine göre "ülke, hanedan üyelerinin ortak malıdır" anlayışı benimsenmişti. Bundan dolayı devlet doğu - batı olarak ikiye ayrılarak idare edilir ve hanedan üyeleri arasında paylaştırılırdı. Türk devletlerinde hükümdarın bütün erkek çocuklarının tahta çıkma hakkı vardı. Türk devlet yönetimindeki bu durumun Devletlerin kısa sürede zayıflayıp dağılmasına neden olduğu söylenebilir.
152- İlk Türk devletlerinin sanatında,• Hayvanların birbirleriyle mücadelelerini konu alan motiflere yer verilmesi
• Sosyal ve ekonomik yaşamda atın binek ve taşıma hayvanı olarak kullanılması• Daha çok eyer, çadır, halı, kilim gibi kolaylıkla taşınabilir ürünlere yer verilmesi durumu hangisinin kanıtı olarak gösterilebilir? Göçebe yaşam biçiminin benimsendiğinin
153- Uygurlar ve Göktürkler yaşamları boyunca farklı topluluklarla karşılaştıkları halde milli benliklerini yitirmemişler ve Türkçeyi kullanmaya devam etmişlerdir. Yukarıda verilen bilgilere göre hangisine ulaşılabilir? Ulusal kültürün korunduğuna
129-Anadolu Selçuklularında Medreseler, eğitim amacı ile oluşturulmuştur.
130-Hakan; Eski Türk ve Moğol imparatorlarına verilen unvan
131-Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İslamî ilimlerin eğitim ve öğretiminin yapıldığı ve zamanın fen bilimlerinin öğretildiği çeşitli fakültelere sahip, üniversite mahiyetinde büyük medreseler yaptırdılar. En büyüğü, Bağdat'taki Nizamiye Medresesidir.
132- Orta Asya Türklerinde Kurultaya katılanlara, Toygun denir.
133-Türk Tarihinde denizcilik çalışmaları ilk kez Anadolu Selçuklu Devleti döneminde başlamıştır. Bunun temel nedeni Kurulduğu yerin üç tarafının denizlerle çevrili olmasıdır.
134- 375 Kavimler Göçü sonunda Roma İmparatorluğunun gücünü yitirmesi, merkezi otoritenin bozulması ili Feodalite Rejimi ortayı çıkmıştır.
135-Orta Asya’da kurulan Türk Devletlerinde Ülkenin hükümdar ailesinin ortak malı sayılması ve hanedan üyeleri arasında paylaştırılması, Taht kavgaları sonucu devletlerin kısa sürede yıkılmasına sebep olmuştur.
136-Orta Asya Türk Devletlerinde din adamlarına, Şaman (Kam) denir.
137-İslamiyet Öncesi Orta Asya Türk Devletlerinde, İlk Düzenli Ordu teşkilatı Hunlar tarafından kurulmuştur.
138-Türk adını devlet adı olarak ilk kez Göktürkler kullanmıştır.
139-İlk Yerleşik hayat Uygurlar tarafından benimsenmiştir.
140-Anadolu Selçukluları ticari geliştirmek için, Kervansaraylar yapmışlardır.
141- Göktürklerin Türk Tarihindeki Önemi Nedir? Türk Adıyla Kurulan ilk devlettir. Orta Asya’da bulunan en geniş topraklara sahip olan Türk devleti olarak tarihe geçmiştir.
142-Oğuz Kağan Destanı-Hunlar, Alp Er Tonga Destanı- Sakalar, Türeyiş ve Göç Destanları- Uygurlar, Ergenekon ve Bozkurt Destanları-Göktürkler, Manas Destanı-Kırgızlar
143-Konya Karatay Medresesi, Anadolu Selçukluları zamanında yapılmıştır.
144- Anadolu Selçukluları 1075–1308 tarihleri arasında Anadolu'da hüküm süren Müslüman bir Türk devletidir.
145-Anadolu Selçukluları'nda tümüyle devletin mali olan topraklar dirlik, vakıf ve mülk olarak üçe ayrılırdı. Dirlik sultanin, kendisi için asker besleyip yetiştirmeleri koşuluyla Türkmen beylerine ve komutanlarına verdiği topraklardı. Mülk denen topraklar üstün hizmetlerde bulunanlara sultan tarafından verilirdi. Vakıf ise han, hamam, medrese gibi kurumların giderlerini karşılaması için ayrılmış topraklardı
146-Büyük Selçuklular Döneminde Yetenekli öğrencilerin okutulmasının ve topluma kazandırılması için Selçuklu sultanları, medreseleri kurup yaygınlaştırmışlardır.
147-Konya’da bulunan; İnce Minareli Medresesi, Karatay Medresesi, Sırçalı Medrese Türk sanatının hangi dönemine aittir? Anadolu Selçukluları Dönemine aittir.
148-Kuraklık, şiddetli kış, hayvanlar arasında bulaşıcı hastalıkların yayılması ve kendi aralarındaki iç mücadeleler nedeniyle Asya (Büyük) Hun Devleti yıkılmıştır. Buna rağmen çeşitli yönlere göç eden Türkler gittikleri yerlerde birçok yeni Türk devleti kurmuşlardır. Buna göre, Türklerin gittikleri yerlerde yeni Türk devletleri kurmaları Türklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisinin göstergesidir? Teşkilatçı bir özelliğe sahip olunduğunun
149- Uygurlar; I. Bugünkü matbaanın temeli olan hareketli matbaayı kurup kitap basmışlardır. II. Mani dinini kabul ettikten sonra birçok tapınak yapmışlardır. III. Buğday, arpa, darı gibi tarım ürünleri yetiştirmişlerdir. IV. Basmil ve Karluklarla anlaşarak Kutluk (II. Göktürk) Devletini yıkmışlardır.
150- Uygurlar; Mani dinini kabul ettikten sonra birçok tapınak yapmaları ve Buğday, arpa darı gibi tarım ürünlerini yetiştirmeleri, yerleşik yaşama geçtiklerinin kanıtıdır.
151- İlk Türk devletleri merkeziyetçi özelliğe sahip değillerdi. Türk töresine göre "ülke, hanedan üyelerinin ortak malıdır" anlayışı benimsenmişti. Bundan dolayı devlet doğu - batı olarak ikiye ayrılarak idare edilir ve hanedan üyeleri arasında paylaştırılırdı. Türk devletlerinde hükümdarın bütün erkek çocuklarının tahta çıkma hakkı vardı. Türk devlet yönetimindeki bu durumun Devletlerin kısa sürede zayıflayıp dağılmasına neden olduğu söylenebilir.
152- İlk Türk devletlerinin sanatında,• Hayvanların birbirleriyle mücadelelerini konu alan motiflere yer verilmesi
• Sosyal ve ekonomik yaşamda atın binek ve taşıma hayvanı olarak kullanılması• Daha çok eyer, çadır, halı, kilim gibi kolaylıkla taşınabilir ürünlere yer verilmesi durumu hangisinin kanıtı olarak gösterilebilir? Göçebe yaşam biçiminin benimsendiğinin
153- Uygurlar ve Göktürkler yaşamları boyunca farklı topluluklarla karşılaştıkları halde milli benliklerini yitirmemişler ve Türkçeyi kullanmaya devam etmişlerdir. Yukarıda verilen bilgilere göre hangisine ulaşılabilir? Ulusal kültürün korunduğuna
154- İlk Türk devletlerine ilişkin bazı bilgiler şunlardır;.1. Yerleşik hayata geçen ilk Türk devletidir.(Uygurlar) 2. Alfabeyi kullanan ilk Türk devletidir.(Göktürkler)
155- Hazar ülkesinde Musevi, Şamanist, Müslüman ve Hıristiyanların ibadetlerini serbestçe yapabilmeleri • Uygurlarda Mani dinine, Hıristiyanlığa ve Budizm’e ait tapınakların yan yana bulunmaları durumları göz önüne alındığında ilk Türk devletleri için? Farklı görüşlere hoşgörü ile yaklaştığı
156- İlk Türk devletlerinde, Halı, kilim ve çadır dokumacılığına önem verilmesi, Koyun, kuzu, sığır ve tilki derisinden giyim eşyaları yapılması, Yaz kuraklığı başladığında hayvanlara su bulabilmek için göç edilmesi durumlarını destekleyen en önemli yargının hangisi olduğu söylenebilir? İklim ve çevre koşulları yaşam biçiminde etkili olmuştur.
156-Göktürkler; I. Orta Asya'daki Türkleri bir çatı altında toplamışlardır. II. Tarihte "Türk" adıyla bilinen ilk devletin kurmuşlardır. III. Halı, kilim ve çadır dokumacılığında ileri gitmişlerdir. IV. Kurgan adı verilen mezar mimarisinin gelişmiştir.
157- Tarihte "Türk" adıyla bilinen ilk devleti kurmaları ve Orta Asya'daki Türkleri bir çatı altında toplamaları Göktürklerin ulusal özellik taşıyan bir devlet kurduklarının kanıtıdır.
158- Uygurların,• 18 harften oluşan bir alfabe geliştirmeleri• Çinlilerden aldıkları kâğıdı kullanmaları• Bugünkü matbaanın esası olan hareketli harflerle matbaayı kurup, kitap basmaları gelişmeleri daha çok alanlardan hangisinde ilerlenmiş olduğunun kanıtıdır? Kültürel yapıda
159- Ülkenin ileri gelenleri ve boy beylerinden oluşan bir meclis olan Kurultay, yönetim işlerinde etkili olup hükümdara yardımcı olmuştur.
Orta Asya Türk devletlerine ilişkin verilen bilgiler demokratik bir özellik taşıdığı söylenebilir.
160- Türkler İslamiyet'ten önce On iki Hayvanlı Türk Takvimi'ni kullanırken, İslam dinine girdikten sonra sırasıyla Hicri Takvim, Celali Takvim, Rumi Takvim ve Miladi Takvimi kullanmışlardır.
161- İslamiyet öncesi Türk devletlerinde Kurultay adı verilen ülkenin ileri gelen boy temsilcilerinden oluşan bir meclis vardı. Kurultay'da ülkenin kaderini etkileyen, savaş, barış gibi konularda kararlar alınırdı. Kurultay'da herkes sözünü açıkça söyler, gerektiğinde hakanın uygulamaları eleştirilirdi. Fakat tüm bunlara rağmen yine de son karar Türk hakanına aitti. Bu bilgilere göre, ilk Türk devlet anlayışıyla ilgili olarak, Kurultayın kararlarının tavsiye niteliği taşıdığı, Demokratik bir yönetim anlayışının var olduğu, Kurultay'ın danışma meclisi niteliğinde olduğu
162- Ahilik, Türkiye Selçuklu Devleti döneminde (XIII. yüzyılda) ortaya çıkmış, esnaf ve zanaatkârların ticari hayatını şekillendiren sosyal bir teşkilattır. Bu teşkilat Esnaflar arasında dayanışmayı sağlamıştır, Mesleki eğitim sonucunda çırak, kalfa ve usta yetiştirerek bunlara diploma vermiştir.
163-Orta Asya Hun Türklerinin Kültürel Özellikleri göz önüne alındığında yaşadıkları bölgede yapılacak kazılarda tapınak kalıntılarının bulunması beklenmez.
164-Kavimler Göçü sonunda Vizigotlar İspanya’ya, Franklar Fransa’ya, Slavlar Balkanlara, Saksonlar’da İngiltere’ye yerleşmişlerdir. Bu durum Avrupa’da bugünkü milletler topluluğunun oluşmasına yol açmıştır.
165-Anadolu Selçukluları döneminde, Anadolu kentlerinin gelişerek han, hamam, cami ve kervansaraylarla donandığı ve zenginleştiği görülür. Bu eserler, Ticaret yolları üzerinde bulunan kentlerde daha çok yapılmıştır.
166-Hun Türkleriyle Çinliler arasındaki çatışmalar Mete Hanın ölümünden sonrada devam etti. Çinliler, Türkleri savaşlarla yenemeyeceklerini anlamışlardı. Bunun üzerine Türkleri birbirine düşürmek için propaganda yaptılar, Sonunda Büyük Hun Devleti ikiye ayrıldı. Bir süre sonra da varlıkları sona erdi. Parçaya göre bir devletin devamlılığı öncelikle Toplumda dayanışmanın güçlü olmasına bağlıdır.
167-Anadolu Selçuklularında “Atabey” adı verilen devlet adamlarının görevleri, Melikleri devlet yönetimine hazırlamaktı.
168-Büyük Selçuklularda eyaletlerdeki adalet işlerine kadılar bakardı.
169-Türklerin İslamiyeti Kabul etmeden önce kullanmış oldukları Takvim, 12 Hayvanlı Türk Takvimidir.
170- Hunların Avrupa topraklarına ilerlemesi, M.S. 375 yılında Kavimler Göçünün başlamasına neden olmuştur.
171-Türk Tarihinin ve Edebiyatının bilinen ilk yazılı belgesi, Orhun kitabeleridir.
172-Orta Asya Türk Kültürü ile İslam Kültürünün birleştirilerek, Türk-İslam Kültür ve Medeniyetinin kurulması Karahanlılar ile başlamıştır.
173-Tarihte İlk kez bütün Türkleri bir bayrak altında toplayan Türk topluluğu Hunlardır.
174-Türklerin, Abbasiler döneminde ilk hizmetleri daha çok askerlik alanında olmuştur.
175-Gaznelilerin Türk-İslam tarihindeki en önemli özelliği, Hindistan’a İslamiyeti götürmeleridir.
176-Anadolu Selçuklularında İkta toprakları gelirleri hizmet ve maaş karşılığı olarak komutanlara, askere ve devlet adamlarına verilen topraklardır, Bu sistemle hazineden para harcamadan ordu oluşturma amaçlanmıştır.
177-Türklerin Avrupa içlerine kadar ilerlemelerinin başlangıcı olan Kavimler Göçü Büyük Hun devletinin, dağılmasından sonra başlamıştır.
178-Anadolu Selçuklu devletinde eyaletlerdeki askerlik işlerinden Subaşı sorumluydu.
179- Orta Asya'da Avar egemenliğinin sona ermesinden sonra 552 yılında kurulmuş olan devlet aşağıdakilerden hangisidir? Göktürkler
155- Hazar ülkesinde Musevi, Şamanist, Müslüman ve Hıristiyanların ibadetlerini serbestçe yapabilmeleri • Uygurlarda Mani dinine, Hıristiyanlığa ve Budizm’e ait tapınakların yan yana bulunmaları durumları göz önüne alındığında ilk Türk devletleri için? Farklı görüşlere hoşgörü ile yaklaştığı
156- İlk Türk devletlerinde, Halı, kilim ve çadır dokumacılığına önem verilmesi, Koyun, kuzu, sığır ve tilki derisinden giyim eşyaları yapılması, Yaz kuraklığı başladığında hayvanlara su bulabilmek için göç edilmesi durumlarını destekleyen en önemli yargının hangisi olduğu söylenebilir? İklim ve çevre koşulları yaşam biçiminde etkili olmuştur.
156-Göktürkler; I. Orta Asya'daki Türkleri bir çatı altında toplamışlardır. II. Tarihte "Türk" adıyla bilinen ilk devletin kurmuşlardır. III. Halı, kilim ve çadır dokumacılığında ileri gitmişlerdir. IV. Kurgan adı verilen mezar mimarisinin gelişmiştir.
157- Tarihte "Türk" adıyla bilinen ilk devleti kurmaları ve Orta Asya'daki Türkleri bir çatı altında toplamaları Göktürklerin ulusal özellik taşıyan bir devlet kurduklarının kanıtıdır.
158- Uygurların,• 18 harften oluşan bir alfabe geliştirmeleri• Çinlilerden aldıkları kâğıdı kullanmaları• Bugünkü matbaanın esası olan hareketli harflerle matbaayı kurup, kitap basmaları gelişmeleri daha çok alanlardan hangisinde ilerlenmiş olduğunun kanıtıdır? Kültürel yapıda
159- Ülkenin ileri gelenleri ve boy beylerinden oluşan bir meclis olan Kurultay, yönetim işlerinde etkili olup hükümdara yardımcı olmuştur.
Orta Asya Türk devletlerine ilişkin verilen bilgiler demokratik bir özellik taşıdığı söylenebilir.
160- Türkler İslamiyet'ten önce On iki Hayvanlı Türk Takvimi'ni kullanırken, İslam dinine girdikten sonra sırasıyla Hicri Takvim, Celali Takvim, Rumi Takvim ve Miladi Takvimi kullanmışlardır.
161- İslamiyet öncesi Türk devletlerinde Kurultay adı verilen ülkenin ileri gelen boy temsilcilerinden oluşan bir meclis vardı. Kurultay'da ülkenin kaderini etkileyen, savaş, barış gibi konularda kararlar alınırdı. Kurultay'da herkes sözünü açıkça söyler, gerektiğinde hakanın uygulamaları eleştirilirdi. Fakat tüm bunlara rağmen yine de son karar Türk hakanına aitti. Bu bilgilere göre, ilk Türk devlet anlayışıyla ilgili olarak, Kurultayın kararlarının tavsiye niteliği taşıdığı, Demokratik bir yönetim anlayışının var olduğu, Kurultay'ın danışma meclisi niteliğinde olduğu
162- Ahilik, Türkiye Selçuklu Devleti döneminde (XIII. yüzyılda) ortaya çıkmış, esnaf ve zanaatkârların ticari hayatını şekillendiren sosyal bir teşkilattır. Bu teşkilat Esnaflar arasında dayanışmayı sağlamıştır, Mesleki eğitim sonucunda çırak, kalfa ve usta yetiştirerek bunlara diploma vermiştir.
163-Orta Asya Hun Türklerinin Kültürel Özellikleri göz önüne alındığında yaşadıkları bölgede yapılacak kazılarda tapınak kalıntılarının bulunması beklenmez.
164-Kavimler Göçü sonunda Vizigotlar İspanya’ya, Franklar Fransa’ya, Slavlar Balkanlara, Saksonlar’da İngiltere’ye yerleşmişlerdir. Bu durum Avrupa’da bugünkü milletler topluluğunun oluşmasına yol açmıştır.
165-Anadolu Selçukluları döneminde, Anadolu kentlerinin gelişerek han, hamam, cami ve kervansaraylarla donandığı ve zenginleştiği görülür. Bu eserler, Ticaret yolları üzerinde bulunan kentlerde daha çok yapılmıştır.
166-Hun Türkleriyle Çinliler arasındaki çatışmalar Mete Hanın ölümünden sonrada devam etti. Çinliler, Türkleri savaşlarla yenemeyeceklerini anlamışlardı. Bunun üzerine Türkleri birbirine düşürmek için propaganda yaptılar, Sonunda Büyük Hun Devleti ikiye ayrıldı. Bir süre sonra da varlıkları sona erdi. Parçaya göre bir devletin devamlılığı öncelikle Toplumda dayanışmanın güçlü olmasına bağlıdır.
167-Anadolu Selçuklularında “Atabey” adı verilen devlet adamlarının görevleri, Melikleri devlet yönetimine hazırlamaktı.
168-Büyük Selçuklularda eyaletlerdeki adalet işlerine kadılar bakardı.
169-Türklerin İslamiyeti Kabul etmeden önce kullanmış oldukları Takvim, 12 Hayvanlı Türk Takvimidir.
170- Hunların Avrupa topraklarına ilerlemesi, M.S. 375 yılında Kavimler Göçünün başlamasına neden olmuştur.
171-Türk Tarihinin ve Edebiyatının bilinen ilk yazılı belgesi, Orhun kitabeleridir.
172-Orta Asya Türk Kültürü ile İslam Kültürünün birleştirilerek, Türk-İslam Kültür ve Medeniyetinin kurulması Karahanlılar ile başlamıştır.
173-Tarihte İlk kez bütün Türkleri bir bayrak altında toplayan Türk topluluğu Hunlardır.
174-Türklerin, Abbasiler döneminde ilk hizmetleri daha çok askerlik alanında olmuştur.
175-Gaznelilerin Türk-İslam tarihindeki en önemli özelliği, Hindistan’a İslamiyeti götürmeleridir.
176-Anadolu Selçuklularında İkta toprakları gelirleri hizmet ve maaş karşılığı olarak komutanlara, askere ve devlet adamlarına verilen topraklardır, Bu sistemle hazineden para harcamadan ordu oluşturma amaçlanmıştır.
177-Türklerin Avrupa içlerine kadar ilerlemelerinin başlangıcı olan Kavimler Göçü Büyük Hun devletinin, dağılmasından sonra başlamıştır.
178-Anadolu Selçuklu devletinde eyaletlerdeki askerlik işlerinden Subaşı sorumluydu.
179- Orta Asya'da Avar egemenliğinin sona ermesinden sonra 552 yılında kurulmuş olan devlet aşağıdakilerden hangisidir? Göktürkler
180- Anadolu Selçukluları döneminde çiftçilere işleyebilecekleri kadar toprak verilir, topraklar ekilip biçildikleri sürece babadan oğula kalırdı. Bu durumun aşağıdakilerden hangisine karşı bir önlem niteliği taşıdığı savunulabilir? Toprakların devletin denetimi dışında el değiştirmesine
181- Asya Hunları ile Çinliler arasında yaşanan en büyük sorun aşağıdakilerin hangisinden kaynaklanmıştır? Hunlarla Çinliler arasında İpek Yoluna egemen olma mücadelesi
182- İslam dünyasında önemli bir eğitim öğretim kurumu olan Nizamiye Medresesi'ni hangi Türk devleti kurmuştur? Selçuklular
183- Büyük Selçuklularda, fethedilen toprağın fethedenin malı olması, hangisinde etkili olmuştur? Feodal beyliklerin ortaya çıkmasında
184- Anadolu Selçuklularımda ikta adı verilen toprak yönetim sistemi Osmanlılarda geliştirilerek düzenli bir şekilde uygulanmıştır. Osmanlılarda uygulanan bu toprak yönetim sistemi hangisidir? Dirlik
185- Karahanlılar Devleti, hangi özellikleri ile Göktürk Devleti'nden ayrılır? İslam dinini kabul etmesi.
186- İlk Türk devletlerinde Kurultayın savaş, barış gibi önemli konularda aldığı kararlar kağanı bağlamazdı. Buna göre, Kurultay Danışma meclisine benzemektedir.
187- İslamiyet'ten önceki Türklerde, savaştan dönen yiğitlerin ağırlandığı, yoksulların donatıldığı, dini ve milli bakımdan önemli günlerin hep birlikte kutlandığı şölenler yapılırdı. Bu şölenlerin hangisini sağladığı savunulabilir? Toplumsal Dayanışmayı
188- İslamiyet'ten önce Türk devletlerinde kağanın eşine "hatun" unvanı verilirdi. Hatunun, elçileri kabul etmesi kağanı temsil etme yetkisinin olduğunu gösterir.
181- Asya Hunları ile Çinliler arasında yaşanan en büyük sorun aşağıdakilerin hangisinden kaynaklanmıştır? Hunlarla Çinliler arasında İpek Yoluna egemen olma mücadelesi
182- İslam dünyasında önemli bir eğitim öğretim kurumu olan Nizamiye Medresesi'ni hangi Türk devleti kurmuştur? Selçuklular
183- Büyük Selçuklularda, fethedilen toprağın fethedenin malı olması, hangisinde etkili olmuştur? Feodal beyliklerin ortaya çıkmasında
184- Anadolu Selçuklularımda ikta adı verilen toprak yönetim sistemi Osmanlılarda geliştirilerek düzenli bir şekilde uygulanmıştır. Osmanlılarda uygulanan bu toprak yönetim sistemi hangisidir? Dirlik
185- Karahanlılar Devleti, hangi özellikleri ile Göktürk Devleti'nden ayrılır? İslam dinini kabul etmesi.
186- İlk Türk devletlerinde Kurultayın savaş, barış gibi önemli konularda aldığı kararlar kağanı bağlamazdı. Buna göre, Kurultay Danışma meclisine benzemektedir.
187- İslamiyet'ten önceki Türklerde, savaştan dönen yiğitlerin ağırlandığı, yoksulların donatıldığı, dini ve milli bakımdan önemli günlerin hep birlikte kutlandığı şölenler yapılırdı. Bu şölenlerin hangisini sağladığı savunulabilir? Toplumsal Dayanışmayı
188- İslamiyet'ten önce Türk devletlerinde kağanın eşine "hatun" unvanı verilirdi. Hatunun, elçileri kabul etmesi kağanı temsil etme yetkisinin olduğunu gösterir.
Kaynak:http://www.ogretmenevi.net/
Türklerin Devlet Kurmasında ve Yüceltmesindeki Anlayış
Türklerin Devlet Kurmasında ve Yüceltmesindeki Anlayış
Bir milletin devlet kurma ve bu devleti yaşatma yeteneği hiç şüphesiz, o milletin kendisine has değerlere sahip olmasıyla ilgilidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkler'in tarih boyunca kurmuş oldukları devletlerin çokluğu, Türklerin teşkilâtçı bir millet olduklarını gösterir. Türklerin devlet kurma ve yaşatmasındaki anlayışı izah edebilmek için Türk kültürünü, vatan ve millet anlayışını, hâkimiyet telâkkisini ve idarî ve askerî yapılanmasını anlamak gereklidir. Türk Kültürü Bir milletin tarih boyunca meydana getirdiği maddî ve manevî unsurların bütünü, o milletin kendine has "değerleri"dir. Gündelik hayattan devlet hayatına kadar bütün bir yaşayışı içine alan bu değerler manzumesi "kültür"ün konusunu teşkil eder. Dolayısıyla, dil, edebiyat, sanat, içtimaî ve iktisâdî hayat vs. hep bir kültürün ortaya çıkardığı ve şekillendirdiği veyahut bir kültürü şekillendiren ve yaşatan unsurlardır. İlk bakışta girift görülebilen bu izah aslında gayet basittir. Nitekim bazı sosyologlara göre kültür; her şey unutulduktan sonra akılda kalandır. Yani hayatın tabiî akışı içerisinde aile ve çevreden kazanılan âdeta şuuraltında mevcut bir davranış biçimidir. Ferde münhasır gibi görülen bu davranış biçimi, topluma şamil olduğu zaman "millî kültür" adını alır. Dolayısıyla millî kültür, bir topluluğu "millet" haline getirebilir. Fakat her kültür, her toplumu millet yapmaya da yetmez. Nitekim Afrika veya Avustralya'daki ilkel kabileler, eski ve farklı bir kültüre sahip oldukları hâlde, günümüzde dahi, millet kavramından bihaber yaşamaktadırlar. Ancak kendini geliştirebilen, özünü bozmadan kendini yenileyebilen kültürler güçlü bir millet ve devlet geleneğine sahip olabilir. Milleti yaşayan bir varlık olarak düşünecek olursak, onu hayatta tutan yegâne gıdanın kültür olduğunu görürüz. İşte bu sebeple, millî kültür ile beslenen ve mücehhez kılınan halkın "organize" olmuş biçimine "millet" denilmektedir. Milletin oluşturduğu yüce organizasyon ise "devlet"i ortaya çıkarır. Bazı ilim adamları bu tanımları kültür ve medeniyetle karşılaştırarak bir sonuca varırlar. Onlara göre millet veya milliyet, "millî kültür" ile "medeniyet" ise "devlet" ile irtibatlıdır. Irk, dil, din ve coğrafya kültür ve medeniyetin müşterek unsurlarıdır. Bu unsurlardan birkaçına sahip olabilen medeniyeti, kültürden ayıran en önemli husus ise, medeniyetin "beynelmilel" olabilmesidir. Özellikle din ve coğrafya birliğinden kaynaklanan medeniyetlerde bu durum daha açık bir biçimde görülebilir. Bu açıdan ele aldığımızda, medeniyet tek bir kültürden oluşmaz. Meselâ İslâm medeniyeti Arap, Fars ve Türk kültürlerinin bir sentezi durumundadır. Bozkır medeniyeti olarak adlanan aynı coğrafya ve yaşayıştan beslenen medeniyette ise aslî unsur "Türk kültürü" olmuştur. Çünkü Türk millî kültürü, tekamül edebilme özelliği ile Orta Asya coğrafyasında baskın bir kültürdür ve kısa zamanda milletleşmeden devletleşmeye sıçrayabilmektedir. Hâkimiyet Telâkkisi Türklerin en erken devirlerden beri oluşturdukları devlet anlayışı, diğer milletlerden ayrılır. "Türk Cihan Hâkimiyeti", "Nizam-ı âlem ülküsü" gibi anlayışlarla ifade edilen "üniversel" yani "cihanşümul" devlet fikrinin temelinde elbette Türklerin üzerinde bulunduğu coğrafyanın, yaşayış ve inanç tarzının etkisi büyüktür. Bunları bilmeden Türk milleti ve devletini izah edebilmek, Türklerin imparatorluklar kurma ve yaşatma başarısını anlayabilmek oldukça güçtür. Devlet bir anlamda milletin en üst seviyede organize olmuş şeklidir ve bu anlamıyla günümüzde hemen her devletin yapılanması birbirine benzer. Ancak devlet anlayışı, milletlerin tarih ve kültürü ile doğrudan ilişkilidir. Bu sebeple Türk devlet anlayışı kendine mahsus özelliklere sahiptir. Devleti tanımlayan veya devletin unsurlarını oluşturan kavramlar dahi, Türklerin köklü ve kendine has bir devlet fikrine sahip olduklarını gösterir. Daha önce de belirtildiği gibi Türk devletleri "cihanşümul" bir anlayış ile oluşturulmuştur. Yani cihana hâkim olma ve yönetme düşüncesi tarihte kurulan Türk devletlerinin ortak hususiyetidir. Bu düşüncenin oluşmasında elbette eski Gök Tanrı inancının izleri görülür. Nitekim Göktürk Kitabelerinde bu anlayış açık bir şekilde dile getirilmiştir: Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisin arasında kişioğlu (insanoğlu) yaratılmış ve kişioğlunun başına babam, amcam Bumin ve İstemi kağanlar Tanrı tarafından oturtulmuştur". Bu ifadeden de anlaşılacağı gibi, Türk kağanı ilâhî bir menşeden yani Tanrıdan devlet kurma ve yönetme yetkisini (kut) almaktadır. Kut sahibi kağan, dünyayı yönetme gibi ağır bir mesuliyeti üslenirken, insanoğlunun huzur ve refahını ön plânda tutmak zorundadır. Dolayısıyla, batıdaki "imperium=imparatorluk" kavramı ile Türklerdeki devlet kavramı özünde birbirinden farklıdır. Batıda imperium anlayışı her hâl ve şartta ceberut bir "hükmetme" ve "kazanma" esasına dayanır. Bu anlayış, çok uluslu bir imparatorluğun zaman içerisinde, diğer milletleri "sömürge" olarak görmesine yol açmıştır. Türk tarihinde ise bu anlamda hiçbir "imparatorluk" yoktur. Çünkü Türk devletinin temel felsefesinde, "almak" değil "vermek" esastır. Devlet kelimesinin "saadet, huzur" anlamında kullanılması dahi bunu gösterir. Türk devleti adalet içerisinde, töreye bağlı olarak bütün zenginliğini halkına dağıtır. İşte bu sebepledir ki Türklerde zengin yani "bay" kişi, malı mülkü çok olan kişi değil, onu halkıyla paylaşan kişidir. Bey olmanın gereği budur. Türklerin kısa zamanda devlet kurmalarının ve başka milletlerin de bu devlete itaat etmelerinin özünde bu anlayış yatar. Devleti Oluşturan Unsurlar Günümüz devlet kavramına göre devletin oluşabilmesi için şu unsurların bir arada bulunması gerekmektedir; ülke, millet, siyasi hâkimiyet ve teşkilâtlanma. Türkler en eski çağlardan beri bu unsurları esas alan pek çok devlet kurmuş ve yaşatmıştır. Gerek İslâm öncesi olsun, gerek İslâmî dönemde olsun kurulan her Türk devleti birbirinin devamı niteliğindedir. Çünkü, devletlerin adı veya coğrafyası farklı da olsa, Türk devlet anlayışı umumî hatlarıyla hep aynı kalmıştır. Vatan ve Millet Anlayışı Üzerinde yaşanılan coğrafya, milletlerin kültüründe, dolayısıyla yaşayış ve inançlarında önemli bir yer tutar. Ancak coğrafyayla bütünleşebilen bir millette vatan ve devlet anlayışı gelişebilir. Günümüz Türk dünyasını da göz önünde bulundurduğumuzda aynı sonuca varılabilir ki, Türklerin eskiden beri yaşadıkları topraklar, nispeten yüksek plâtolarla çevrili, su kaynaklarına sahip, yaylak ve kışlak alanlarının bulunduğu, uçsuz bucaksız bozkırlardır. Bu özellikleriyle Türk coğrafyası daha çok hayvancılığa müsait bir hayat tarzını ifade eder. Ancak kendine ve hayvanlarına yetecek ölçüde ziraat da yapılır. Atın bu geniş coğrafyada ayrı bir önemi vardır. Yaylak ve kışlak hayatının vazgeçilmez unsuru olan "konargöçer"lik, Türklere has bir yaşayış biçimidir. Konargöçerlik, ilkel göçebelik ile karıştırılır. Halbuki bu tip hayat tarzında, iki menzil arasında (yaylak ve kışlak) töre yani hukuk ile sınırları çizilmiş bir gidip gelme söz konusudur. Yani göçebelikte olduğu gibi herhangi bir hukuka bağlı olmayan, gelişigüzel bir göç söz konusu değildir. Dolayısıyla "karnının doyduğu her yeri" makbul gören göçebelikte vatan mefhumu gelişmezken, Türk konargöçerliğinde, yer ve sub (su) "ıduk" yani mukaddes addedilir ve bu inanış, güçlü bir vatan anlayışını ifade eder. Büyük oranlarda hayvan sürülerine sahip olan Türk boyları, bir taraftan kutlu saydıkları coğrafya ile uyum içerisinde hayatlarını idame ettirirken, diğer yandan öteki boylar ile "töre" gereği münasebetlerini geliştirirler. Çünkü aynı tarz yaşayışa sahip olan boylar, gerektiğinde sürülerini birleştirerek, tabiî afetler, kuraklık, otlak darlığı vs. gibi durumlarda ya da düşmanlarının saldırıları karşısında, iş birliği yapmak zorundadır. Bu ve benzer sebepler Türk konargöçerlerini birlikte yaşamaya tasa ve sevinçte birliğe kısacası "millet" olma şuuruna götürür. Sınırları belirli bir coğrafya üzerinde siyasî örgütlenmeye giden milletin ortaya çıkardığı hükmî kişilik ise devlet olarak nitelendirilir. Bugün yanlış olarak doğrudan doğruya milletin karşılığı olarak kullanılan "ulus", aslında üzerinde halkın yaşadığı belirli bir idarî taksimata ayrılmış toprak parçasıdır. Bu anlamıyla Türkler "ulus" veya "uluş" sözünü, eyalet anlamında kullanmışlardır. Ancak bu kavram dahi vatan ile milletin birbirinden ayrılmaz olduğunu göstermektedir. Türklerin devlet için "il" sözünü kullanması da bu anlayışı doğrular. Göktürk, Uygur ve Karahanlı çağında il kavramı doğrudan devlet sözünü karşılamıştır. Bu devlet, belirli sınırları olan, üzerinde halkın yaşadığı bir devlettir. Teşkilât Türkler yukarıda da belirttiğimiz gibi, en eski çağlardan beri güçlü bir millet anlayışına sahiptir. Millet için Göktürk Kitabelerinde "bodun" veya "budun" ifadesi kullanılmıştır. Bodun sözü, bod veya boy olarak günümüze kadar gelen ve insan vücudunu karşılayan bir kelimedir. Dolayısıyla, ahenk içerisinde birbirini tamamlayan bir işleyiş yapısına dayanan sosyal birlik veya kabileler için de aynı kullanılmıştır. Ancak daha çok milletin temelini teşkil eden güçlü sosyal birlikler bodun olarak nitelenir ve "bağımsız, illi ve kağanlı" Türk milletini ifade eder. Göktürk Kitabelerinde, devleti kuran boylar için Türk budun tabiri kullanılır. Bu anlamda Türgeşler, Oğuzlar için "Türküm budunum" denilmektedir. Dolayısıyla kitabelerde geçen Türk budun siyasî bir birlik içerisinde yaşayan hür, müstakil bir ve beraber olan boyları kucaklayan geniş ve gelişmiş bir kavramdır. "Türk Sir Budun" tabiri de bu anlamda birleşik Türk boylarını karşılar. Bir araya gelememiş, dağınık boylara ise kitabelerde "Tölös (Töles)" denir. Kısacası budun veya milletin, devlet ve kağana sahip, siyasî bir birlik oluşturmaları şarttır. Nitekim boyları ifade eden "ok" tabiri de bu açıdan değerlendirilmelidir. On- ok, Üç,ok, Boz-ok gibi Oğuz kollarının adında görülen "ok", sosyal ve siyasî açıdan belirli bir birliğe bağlı olan boy anlamına gelir. "Ok"suz olan boy, hiçbir otoriteyi tanımayan, asi grup demektir. Bu sebepten dolayı Türklerde ok tâbiliğin sembolüdür. Oğuz Kağan Destanı'nda, Oğuz Han, üç küçük oğlunu temsil eden Üç-Ok'lara sembol olarak ok, üç büyük oğlunu temsil eden Boz-oklara ise sembol olarak yay verir ve şöyle der; "Nasıl ki ok, yay kendisini nereye çevirirse oraya gitmek zorunda ise, küçük oğul da (hâkim olan) büyük oğula öyle tâbi olmak zorundadır". Bugün Anadolu'nun bazı bölgelerinde, düğün merasimlerine davet edilmek üzere düğün sahibinin, yakınlarına "okuntu" yollaması da bu anlayışın değişik bir ifadesidir. Kısacası, Türklerde bodun veya millet, birlikte yaşama arzusu gösteren, siyasî bir teşkilâtlanmaya sahip hür ve müstakil topluluktur. Ortak hedef ve gayeleri olan insanlar, elbette aynı tarih, kültür ve yaşayışa sahip olurlarsa, bir ve beraber olurlar. Milliyet duygusunun gelişmesinde ortak değerleri benimseme ve onlara sahip çıkma bu açıdan önemlidir. Nazizm ve faşizm'de görülen üstün ırk anlayışı veya komünizmde ütopya olarak kalan işçi sınıfının hâkimiyetine dayalı "proletarya diktatörlüğü" düşüncesinde, bütün bir milleti ve insanlığı kucaklayan ortak değerlerin olamayacağı açıktır. Türk tarihinde bizi komplekse düşürecek bu tür en ufak bir örnek dahi yoktur. Aksine Türklerde millet telâkkisi, ayırıcı değil birleştirici bir unsur olarak düşünülmüştür. Meselâ Mete, Hun devletini kurduktan hemen sonra Çin hükümdarına yazdığı mektupta "Eli ok ve yay tutan herkes Hun oldu" der. Eğer dar anlamda kabileci bir anlayış Türklerde olsa idi, Selçuklu devletinin hanedanı oluşturan Kınık boyunu; Osmanlıların Kayı'yı devletlerine isim olarak seçmeleri gerekirdi. Aksine Osmanlılarda millet kavramı yalnız Türkleri kapsamıyor, devlet içindeki tüm insanları içine alıyordu. Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözü ve "Türkiye Cumhuriyetini kuranlara ve burada yaşayanlara Türk denir" tanımlaması da, bütünleştirici bir anlayışın ifadesidir. Osmanlının bir cihan devleti hâline geleceğini kerametiyle önceden bildiren Şeyh Edebalı'nın Osman Bey'e vasiyeti Türklerin ne kadar ulvî bir anlayışa sahip olduklarını göstermesi açısından çok anlamlıdır; "Ey oğul! Beğsin, bundan sonra öfke bize uysallık sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik- yanılgı bize, hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Kem göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana. Ey oğul bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana." Böyle bir örnek başka hiçbir millet ve devlete nasip olmamıştır. Türk devlet anlayışının temellerine inecek olursak, Şeyh Edebalı'nın sözlerini daha iyi anlayabiliriz. Devlet Anlayışı ve Hükümdar Daha önce de belirttiğimiz gibi Türk devlet anlayışı cihan hâkimiyetini esas alan ilâhî kaynaklı bir hâkimiyet esasına dayanır. Tanrı yönetme yetki ve gücünü Türk kağanına vermiştir. Kitabelerde bu durum; "kutum var olduğu için, tanrı yarlıgadığı için özüm kağan oldu." şeklinde sık sık geçmektedir. Tanrı, Türk'ün yeri suyu ıssız kalmasın diye kağanlık görevini tevdi etmektedir. Hâkimiyetin ilâhî menşeli olduğu bu anlayış, İslâmî döneme girildiğinde de nispeten devam etmiştir. İslâmî dönemde de aleme nizam verme ülküsü "gaza ve cihat" yoluyla sürdürülmüştür. Türk devlet anlayışına göre devlet hanedanın ortak malıdır ve sonuçlarına katlanmak şartıyla hanedan azaları taht üzerinde hak iddia edebilirler. Bu anlayış da Osmanlı tarihine kadar bütün Türk devletleri tarafından korunmuştur. Ancak batıda olduğu gibi yönetme yetki ve kudreti babadan oğula süren ve soy asaletine bağlı olan bir anlayışla açıklanamaz. Aksine Türklerde hükümdarlık "liyakat" ile kazanılır. Kutadgu Bilig'de devlet yönetiminin esasları açık bir şekilde ortaya konmuştur. Buna göre bir kişinin kağan olabilmesi için şu üç özelliğin tanrı tarafından kendisine bahşedilmesi gerekir; 1- Kut, 2-Ülüg, 3-Yarlık. Kut, doğrudan doğruya tanrının bir kişiye devlet yönetme güç ve yetkisini vermesidir. Zaman içerisinde bu kavram doğrudan doğruya devletin kendisini ifade eder olmuştur. Yarlıg da umumiyetle kut kavramı ile beraber kullanılmıştır. Kelime anlamıyla bu söz, tanrının emir ve bağışlamasını ifade eder. Tanrının devlet yönetme yetkisini vermesi, bu görevi bahşetmesi de yeterli değildir. Bu özelliklerin yanı sıra kağanın iyi talih ve kadere sahip olması yani ülüg'ünün de bulunması gereklidir. Bütün bu özellikleri şahsında toplayan kağan kül yani şan ve şöhret sahibi olabilir. Kutadgu Bilig'de devlet idaresi şahıslarla sembolize edilmektedir. Eserde Gündoğdu adlı şahıs, hâkimiyeti yani hükümdarı; vezir Aydoğdu, devlet anlamında kut'u ve vezirin oğlu Öğdülmüş ise aklı temsil eder. Hükümdar devlet yönetiminde Aydoğdu ve Öğdülmüş tarafından frenlenir. Aslında bu şahıslar kağana Türk töresini hatırlatır. Çünkü Türklerde "İl gider töre kalır" felsefesi esastır. Devletin bekası ancak töreye bağlı olmasına bağlıdır. Türk töresi üç saç ayağından oluşmaktadır; könilik, uzluk ve tüzlük. Könilik, adaletin karşılığı olarak kullanılır. Hükümdarın ve dolayısıyla devletin adil olması, adalet dağıtması şarttır. Kamu vicdanının sağlanması Türk töresinin en önemli özelliğidir. Uzluk ise akıl ve mantık demektir. Türk töresi us yani aklı ön plânda tutar. Zaten törenin kendisi de Türklerin uzun geçmişi içerisinde akıl ve irade ile şekillenen davranış biçimlerinin kurallara bağlanmış bir ifadesidir. Türkçemizde yer alan uzlaşma da insan ilişkilerinde veya devlet ile halk arasındaki münasebetlerde aklı ön plâna alarak ortak bir noktada buluşmayı anlatır. Könilik ve uzluk'un tamamlayıcısı durumunda olan tüzlük ancak adalet içerisinde uzlaşmış toplumlarda görülür. Çünkü tüzlük, eşitlik içerisinde sağlanan nizam demektir. Türk toplum ve devlet anlayışında insanlar hak ve yükümlülükleri bakımından eşittir. Düzen ve tüzük sözlerinin içerisinde aslında bu kavram vardır. Asayiş ve düzen ancak, törenin gereği olan "tüzlük" ile sağlanır. Eşitlik sözü bazı dış ideolojik akımlarda sınıf çatışmaları ve yöneten- yönetilen ya da ezen-ezilen ikilikleri üzerine kurulmuştur. Halbuki Türk devlet anlayışı ve toplum yapılanması bu ikiliklere yabancıdır. Türk devleti sadece kendi milleti için değil, hâkimiyetine aldığı başka milletler için de Türk töresine uygun hareket etmiştir. Osmanlı Devleti'nin bugün üç kıt'aya yayılmış, üzerinde 35 devletin kurulduğu büyük bir coğrafyayı ve değişik milletleri barış içerisinde, 600 yılı aşan bir süre bir arada tutmasının özünde bu gerçek yatar. Her şeyden evvel Türklerde kan asaletine dayanan asillik, aralarında uçurumlar bulunan kast veya sınıflar yoktur. Türklerde millet devletin devlet de milletin hizmetindedir. Soy asaletinin yerine liyakat esas alınmıştır. Meselâ Oğuz töresine göre 24 Oğuz boyu aynı atanın soyundan gelir. Dolayısıyla bir boyun ötekinden asil olması mümkün değildir. Ancak Oğuz töresi ile belirlenen ve temelde liyakatını ispat etmiş olan boylar, Oğuz yaşayışında ve teşkilâtında sivrilebilmişlerdir. Aksi olsaydı, Oğuz'un en büyük oğlu olan ve Osmanlı devletini kuran Kayı'dan başka bir boyun devlet kuramaması gerekirdi. Halbuki Oğuz teşkilât yapısında en küçük yani 24. boy olan Kınıklar Selçuklu devletini kurmuşlardır. Nasıl ki Türk devletiyle milleti arasındaki münasebetler, könilik, uzluk ve tüzlük gibi üç temel unsura dayanan Töre ile tespit edilmişse, Eski Türk toplumunda boylar arasındaki münasebetler de ongun, orun ve ülüş gibi yine töreye dayanan üç temel kavram ile tanzim edilmiştir. Türk sosyal hayatındaki nizam aslında devlet anlayışına olduğu gibi aksetmektedir. Dolayısıyla bir boyun içtimaî hayattaki yeri aynı zamanda onun devlet içerisindeki hatta askerî teşkilâttaki mevkiini de belirler. Çünkü yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi, devlet, millet ve ordu Türklerde iç içe girmiş unsurlardır. Hunlardan Osmanlılara uzanan büyük tarihi çizgide, Oğuzlar, bizim de içerisinde bulunduğumuz, Batı Türklüğünün ana gövdesini oluşturmaktadır. 24 Oğuz boyundan ibaret Oğuz içtimaî teşkilâtı, Hun, Göktürk, Uygur, Selçuklu, Osmanlı devlet ve askerî teşkilâtlanmasından örnek alınmıştır. Oğuznamelerde edebi biçimde ifade edilen bu yapılanmada Oğuzlar iki ana gruba ayrılır; Sağ kolda bulunan ve hâkim olan Boz-oklar (Gün, Ay ve Yıldız), sol kolda bulunan ve tâbi olan Üç-oklar (Kök, Dağ ve Deniz). Dede Korkut Oğuzlarında İç-oğuz (Üç-ok) ve Dış-oğuz (Boz-ok) biçiminde anılan bu ikili teşkilât Hunlarda Kuzey-Güney, Göktürklerde Doğu - Batı şeklinde yaşatılmıştır. Selçuklu ve Osmanlılarda ise sağ ve sol Beylerbeyiliği, Anadolu ve Rumeli kadıaskerliği vb. biçimde ifade edilmiştir. Bu ikili yapının içerisinde yer alan üç kol ve bu kollara ait dörder oğul, 24'lü sistemi tamamlarlar. Hunlardan Osmanlılara kadar, özellikle askerî yapılanmada bu 24'lü sistem az çok muhafaza edilmiştir. Oğuz teşkilât yapısında her boyun mevkii, sahip olduğu ongun, orun ve ülüş ile belirlenir. Meselâ Günhan oğullarının ongunu, yani onların sembolü şahindir. Ayrıca 24 boyun her birine ait bir damgası bulunmaktadır. Teşkilât düzeninde her boyun nerede oturacağı yani orun'u da tespit edilmiştir. Büyük oğulu ve hâkimiyeti temsil eden Boz-oklar toyda veya divanda sağ tarafta yer alırken, küçük oğul durumundaki Üç-oklar solda bulunurlar. Boylar teşkilât içinde sahip oldukları mevkiye göre, bir toy esnasında kesilen bir koyunun neresinin kendi hisselerine düşeceğini (ülüş) dahi bilmektedirler. Hâkimiyeti elinde bulunduran kağan, koyunun baş kısmını kendi hissesi olarak ayırırken, en büyük boy olan Kayılar, koyunun "sağ karı yağrın"ını alır. İlk bakışta katı bir kural gibi görülen bu teşrifat, protokol kuralları, aslında tamamen "liyakat"a dayanan bir uzlaşmanın sonucunda doğmuştur. Fatih Kanunnamesinde dahi, Osmanlılarda uygulanacak teşrifat kuralları, Oğuzlarda olduğu gibi kesin çizgilerle tespit edilmiştir. Dede Korkut hikâyelerinde boyların veya beylerin teşkilât içerisindeki yerlerinin nasıl tespit edildiği sarih bir şekilde açıklanmaktadır. Bir Oğuz kahramanın Oğuz beylerinin omuzlarına basa basa ön tarafa geçmeye çalışması üzerine ona; "Mere sen kan mı döktün, baş mı kestin, aç mı doyurdun, yalınçak mı donattın" ki öne geçersin diye ikaz edilir. Bu ifadede bey olmanın veya protokolde yer almanın nelere bağlı olduğu güzel bir şekilde ifade edilir. Askerî ve İdarî Yapı Türk devletlerinin kuruluş ve gelişmesinde etkili olan diğer bir unsur, hiç şüphesiz askerî teşkilâtlanmadır. Tarih boyunca Türk ordusu diğer millet ve devletlerin gıpta ettiği, öykündüğü bir ordu olmuştur. Türk askeri düşmana korku, dostuna ise büyük bir güven vermiştir. Türk ordusu hem teşkilâtlanma hem de savaş düzeni açısından kendine has özelliklere sahip olmuştur. Türkler askerlik alanında birçok kavim ve devleti etkilemiş, savaş gereçleri, giyim kuşam ve askerî nizam gibi konularda pek çok yenilikler getirmişlerdir. Atı bir savaş aracı olarak da ilk kez kullanan Türkler, bu sayede büyük bir hız ve manevra kabiliyeti elde etmişler, kısa zamanda geniş coğrafyalara hâkim olmayı başarabilmişlerdir. Türk silâhları da ordunun hareket kabiliyetine uygun olarak hafif ve etkili silâhlardan oluşmuştur. Özellikle Türk okları, kılıçları ve zırhları hafif fakat etkili vasıflarıyla, Türk askerînin vazgeçilmez silâhları olmuştur. Türkler, at üzerinde hareket hâlindeyken bile bu silahları büyük bir ustalıkla kullanabilmişlerdir. Türk silâhları çeşit ve nitelik bakımından, zaman içerisinde gelişip çoğalmış, ancak askerî teşkilât ve savaş taktiği, temel özelliklerini, bütün Türk devletlerinde muhafaza etmiştir. Merkez, sağ ve sol kollardan oluşan ordu, savaş düzeninde kendine has taktiklere başvurarak, kendinden çok daha büyük orduları dahi bozguna uğratmayı bilmiştir. Düşmanın imhası ile kesin sonuç alınan bu savaş taktiği "bozkır taktiği", "turan taktiği" ve "bozkurt taktiği" gibi çeşitli adlarla tarihe geçmiştir. Sahte ricat ile düşman ordusunu merkezden uzaklaştırıp, pusuya düşürmeyi esas alan bu taktikte, sağ ve sol kollar düşman ordusunu bir hilâl içerisine alarak, imha eder. Bu taktik İslâm öncesinde olduğu gibi, İslâmî dönemde de başarıyla uygulanmıştır. Dandanakan Savaşında, Malazgirt Meydan Muharebesinde, Miryakefalon'da, Mohaç'ta ve hatta Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bu taktik başarıyla tatbik edilmiştir. Türk devletlerinin kuruluşu ya da kurtuluşunda bu savaşların bir dönüm noktası olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Yukarıda belirtildiği üzere Türk devletlerinde belirli devlet ve askerlik düzeninin pek fazla değişmediği görülür. Bir devlet yıkıldıktan sonra yerine kurulan devlet hemen hemen aynı teşkilâtı devam ettirmiştir. Çünkü Türklerde halk ile ordu düzeni aynı idi. Özellikle barış zamanında sivil ve askerî diye bir ayırım yapılmamaktaydı. Bu sebepten ünlü kültür tarihçimiz Bahaeddin Ögel haklı olarak Türklerde "halk ordu, ordu da halktır" demiştir. Dolayısıyla aynı halka, yani aynı kültür ve geleneğe dayanan yeni Türk devletinde teşkilât özelliklerinin devam etmesi tabiîdir. Bütün Türk devletlerinde ordu, halk ile iç içe girmiştir. Bir bölgeye sefer yapılacağı zaman sadece eli silâh tutan kişiler değil, onların aileleri de sefere iştirak ederlerdi. Bu sebeple Göktürkler, kitabelerde yazdığı şekliyle, fethedecekleri topraklara "süleyip konarlardı". Yani sadece "sü" (asker) göndermekle kalmazlar, bunun yanında halkı o bölgeye "iskân" ederlerdi. Türk fetihlerinin kalıcı olması ve fethedilen bölgelerin "Türkleşmesi" bu şekilde gerçekleşirdi. Yurt tutmayı amaçlayan "sülemek" ve "kondurmak" siyaseti İslâmî dönemde de devam ettirilmiştir. "Gaza ve cihat" aşkıyla XI. yüzyıldan itibaren Azerbaycan, Suriye ve Anadolu'ya giren Türkler, kendinden önceki bazı kavimler gibi, bu bölgeleri işgal ve istilâ edip geri çekilmemişler, aksine kendileri için yeni bir yurt olduğu şuuruyla, girdikleri toprakları mamur hâle getirmeyi hedeflemişlerdir. Çadırlarıyla, arabalarıyla, çifti-çubuğuyla bütün bir millet, Anadolu'ya yerleşmiş, buraya kendi kültürünün damgasını vurmuştur. Fethedilen bölgelerde uygulanan toprak sistemi, askerî olduğu kadar, idarî ve sosyal bakımlardan da devlet ve milletin gelişip, güçlenmesine imkân sağlamıştır. Türklerin İslâmî dönemde de büyük ve kalıcı imparatorluklar oluşturabilmesinde uygulanan toprak sisteminin büyük önemi vardır. Selçuklu ve Osmanlı toprak sisteminin genel özelliklerini ortaya koymak, bu devletlerin sosyal, idarî ve askerî yapısındaki değişme ve gelişmeleri takip edebilmemiz açısından da oldukça önemlidir. Selçuklularda miri toprakların "ikta" yoluyla hizmet ehline verilmesi, İslâm devletlerinde görülen bir uygulama olmakla birlikte, yukarıda belirtildiği gibi, Türklerin yaşayış ve teşkilâtı göz önüne alındığında bu sistemde İslâm öncesi uygulamaların izleri de görülebilir. Konargöçer Türk yaşayışında belirli yaylak ve kışlaklarda "yurt" tutan halk, Selçuklularda ve Osmanlılarda görülen "ikta", "tımar" veya "yurtluk-ocaklık" sistemine pek de yabancı değildir. Bu uygulamalar arasındaki farklar ise daha çok sosyal yaşantıdaki değişme ve gelişmelerle izah edilebilir. Selçuklu "ikta" sisteminde hizmetleri karşılığında askerî ve sivil görevlilere verilen topraklar oldukça büyük iken, feodal yapıyı kırmaya çalışan Osmanlılar "dirlik"leri küçük tutarak merkezi yapıyı kuvvetlendirmişlerdir. Askerî sistemde de benzer değişiklikler, sosyal ve idarî yapının gelişmesiyle izlenebilir. Haşer-kaşer sisteminden yaya-müsellem'e geçiş, yaya-müsellemden "kapıkulu" ve timarlı sipahi'ye geçiş aslında bu açıdan ele alınmalıdır. Selçuklular, hizmetleri karşılığı belirli toprakların gelirlerini alan ikta sahibi askerlerin yetersiz kaldığı hâllerde, taşrada oturan veya konargöçer yaşayan kimseler arasından askerlik hizmeti için yararlanmışlardır. Kimine göre "haşer-kaşer" denilen ve sultanın hassa askerî sayılan bu zümre, "ulufe" alan maaşlı askerlerdir. Ancak bunların bütün zamanlarını askerliğe ayırmamaları, onları profesyonel askerlerden ayırır. "Haşer ve kaşer"ler, taşrada tarım ve hayvancılıkla uğraşmakta, ancak savaş zamanı seferlere katılmaktadır. Dolayısıyla, profesyonel olmayan bu sınıf, sefere gitmedikleri zaman, "elli başı" veya "bölükbaşı" denilen görevliler tarafından belirli bir süre eğitilmektedir. Neticede "haşer-kaşer", her ne kadar sultanın hassa birliği olarak taltif edilmişlerse de, hizmetleri açısından "gönüllü asker" sayılmalıdır. Anadolu Beylikleri döneminde, hükümdarın atlı- yaya kuvvetleri, beylerin sahip oldukları ikta dolayısıyla beslemek zorunda oldukları askerler, dirlik sahibi sipahlar ve "çerik" denilen aşiret kuvvetleri, orduyu oluşturan belli başlı unsurlardı. Savaş zamanında "gönüllü" adı ile birtakım kuvvetler de orduya katılmaktaydı ki, bunlar Anadolu Selçuklularındaki "haşer-kaşer"lerle aynı statüye sahipti. Zaman içerisinde çerik denilen aşiret kuvvetleri ve haşer kaşer denilen gönüllüler askerî sistem içerisinde güç kazanmışlardır. Osmanlı Devletinin kuruluşunda "yaya-müsellem" adıyla daha da gelişen sistem, bu açıdan köklerini Selçuklular ve beyliklerden alır. Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey, Bizans'a ucunda giriştiği gaza ve cihatlarda, fetih sonrası tımar tevcih edeceği Türkmen kuvvetleri ile Anadolu Selçuklularında haşer kaşer diye bilinen çift çubuk sahipleri ve ahi gençleri (feteyan) gibi gönüllülerden faydalanmıştır. Söğüt, Bilecik, Karacahisar, Eskişehir civarındaki köy ve çiftliklerde tarım ve hayvancılıkla uğraşan kır kesimi yoğun biçimde savaşlarda ve fetihlerde rol almıştır. Dolayısıyla bunlar bir nev'i hükümdarın hassa ordusu görevini görmüş ve bu görevleri karşılığında ise belirli gelirlere sahip olmuşlardır. Orhan Bey zamanında fetihlerin artması, idarî, malî ve askerî düzenlemeleri zorunlu hale getirmiştir. Savaş zamanında Orhan Bey'in yanında yer alan bu gönüllü gençler, o sırada vezir olan Alaaddin Paşa'nın önerisiyle tanzim edilir. Sivillerden ayrılabilmesi için, bunlar başlarına "ak börk" giyerler. Fetihlerden sonra tımar alanlar ise "kırmızı börk" giymeye başlarlar. Köylü çiftçi gönüllülerin ve Türkmen kuvvetlerinin sürekli askerliğe geçişleri için, onların gönüllü olmaktan çıkarılması ve verdikleri hizmete karşılık belirli vergilerden muaf tutulmaları gerekli idi. Çandarlı Halil Paşa, kendilerine "çiftlik" verilmeleri karşılığında, bu grubu düzenli asker statüsüne sokmayı başarmıştır. Nitekim bu düzenlemeden sonra pek çok kişi "yaya" yazılmak üzere başvurmuştur. İdris-i Bitlisi'ye göre yayalar 10, 100 ve 1000 kişiye göre tanzim edilip, başlarına bir görevli getirilmiştir. Yayalar piyade olarak, müsellemler ise atlı olarak hizmet görmüşlerdir. Çiflik gelirlerinin büyüklüğüne göre yayanın dışında, umumiyetle kendi ailesinden olan "yamak" beslemek yolu ile sefere eşmişlerdir. Batı Anadolu ve Rumeli'nin fethinde önemli roller oynayan yaya ve müsellemler zaman içerisinde önemlerini kaybedeceklerdir. Çünkü çiftini çubuğunu bırakarak, uzun seferlere çıkmak, hem kendileri için hem de devletin fetih siyaseti için uygun düşmemektedir. Nitekim padişahın hassa ordusu içerisinde müsellemlerin yerini "sipah" zümresi, yayaların yerini ise "azab" zümresi alarak, kapıkulu askerlerinin temeli atılacaktır. Bu zümrelerin güçlenmesi yaya ve müsellemlerin fonksiyonlarını ikinci plâna atmış, Osmanlı devletinin fetih amaçlı savaşlarında, belirleyici bir unsur olma özelliklerini kaybetmelerine yol açmıştır. Görüldüğü gibi, Selçuklu devrinden, Osmanlı kuruluş dönemine kadar, Anadolu ve Rumeli'nin Türkleşmesinde gönüllü diyebileceğimiz "haşer-kaşer" veya "yaya-müsellem"ler, Göktürklerdeki "sülemek-kondurmak" siyasetini, bu devirlerde de uygulamışlardır. Osmanlı Devleti'nin bir cihan imparatorluğu hâline geldiği yıllarda ise, Selçuklu "ikta"sının daha gelişmiş şekli olan "dirlik" (tımar) uygulaması ön plâna çıkacaktır. Savaş ve fetihlerde yararlık gösteren sipahilere, belirli toprakların gelirinin verilmesini esas alan "dirlik"ler, XVII. yüzyıla kadar, Osmanlı idarî, mali ve askerî yapısının temelini oluşturmuştur. Dirlikler, liyakat ve görev esasına göre üç kısma ayrılırdı. 20 bin akçaya kadar olan vergi gelirleri "tımar", 100 bin akçaya kadar ki gelirler "zeamet" ve 100 binden fazlası ise "has" adıyla kaydedilirdi. Dirlik sahipleri umumiyetle her 5 bin akça için bir "cebelü", yani donanımlı asker beslemek ve savaş zamanı onlarla birlikte sefere "eşmek" zorundaydı. Fethedilen topraklar büyüdükçe, yeni tımar tevcihleri yapılarak, asker sayısı hızla artıyor ve böylece, hem askerî hem malî hem de idarî açıdan Osmanlı devleti güçleniyordu. Osmanlı ülkesinin büyük bir bölümü tımar sistemi içinde yer aldığından, idarî yapının esasında da toprak tasarruf şekilleri belirleyici unsur olmuştur. Osmanlı Devleti esas olarak güçlü bir merkezi yapıya sahip olmakla birlikte, yerinde yönetim güzel bir şekilde uygulanmıştır. Tabandan tavana yükselen bir piramit oluşturan taşra teşkilâtında köylerden eyaletlere uzanan bir idarî bütünlük görülür. Aynı zamanda müstakil vergi birimleri olan mezraa ve köyler bir araya gelerek "nahiye"yi, nahiyeler "kaza"yı, kazalar ise "sancak"ı oluşturur. Sancaklar ise "beylerbeyilik" veya "eyalet" denilen üst idarî yapılara bağlanır. Başlangıçta sadece askerî görevli olarak görülen fakat daha sonra hem askerî hem de idarî açıdan görevler üstlenen dirlik sahipleri, bu idarî ünitelerin yöneticileridir. Timar sistemine göre "ehl-i seyf" (askerî kesim) umumiyetle nahiye ve kazalarda "sübaşı", sancaklarda "sancak beyi" ve eyaletlerde "beylerbeyi" adıyla liyakat ve vazifelerine göre dirlik alırlar. Ehl-i ilm (ilim sahibi) olanlar ise kaza ve sancak merkezlerinde "kadılık" görevini üstlenirler. Anadolu ve Rumeli kadılıklarına bağlı olan kadılar, Osmanlı hukukunu bulundukları bölgede uygulamakla yükümlü en üst sivil görevlilerdir. Onlar da rütbe ve derecelerine göre "yevmiye" alırlar. Burada Osmanlı askerî ve idarî yapısının tamamını değil sadece bir bölümünü ele aldık. Çünkü Osmanlı Devleti'nin bir cihan devleti hâline gelmesinde bu sistem hayatî bir rol oynamıştır. XVI. yüzyıldan sonra fetihlerin durması, dirlik sisteminin bozulmaya başlaması, devleti sarsmaya başlar. Buna rağmen Osmanlı Devleti üç yüzyıl daha iyi kötü varlığını devam ettirir. Şüphesiz devleti uzun müddet ayakta tutmaya yeten gücün ardında, köklü Türk kültürü ve devlet anlayışı yatar. Osmanlı Devleti, uzun müddet Türk töresini ve anlayışını, çağının şartlarına uygun olarak geliştirerek korumasını bilmiştir. Bu anlayıştan uzaklaşılması ve kurtuluş çarelerinin yanlış yerlerde aranması devletin sonu olmuştur. KAYNAK:http://www.zafersen.com/ |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)