Rüyalarımız ve Anlatmak İstedikleri
Rüyaların ne anlatmak istediklerini anlamak için en güvenilir yöntemlerden birisi tabi ki bir rüyayı gördükten sonra hemen arkasından gerçekleşecek yaşantılarımıza dikkat etmektir. Dikkat etmek burada anahtar sözcüktür. Bizler bugüne kadar defalarca rüya gördük ve onlar da bize defalarca bir şeyler anlatmak ve yardım etmek istedi. Ama biz gördüğümüz rüyaya ve daha sonra yaşadıklarımıza dikkat etmediğimiz için çok daha fazla bilgi alabilecekken ya da daha fazla sembolümüzü çözebilecekken dikkat etmediğimiz ve haliyle farkına varmadığımız için bu fırsatı kaçırıyor olabiliriz. Rüyalarda semboller ve herkesin kendisine ait farklı sembollerinin olduğunun bilinmesi bilgiyi doğru almak açısından çok önemlidir. Bununla ilgili daha fazla bilgi vermeden önce Rüyanın ne olduğuna dair birkaç yoruma bakalım.
Türkçe sözlükte rüya (düş), uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü olarak belirtilmiştir
Uyku, günün sonunda yorgun düşen insan bedeninin ve sinirlerinin dinlenme zamanıdır denir kısaca. Ünlü psikolog Freud’un araştırmalarının büyük bölümünü de uyku sırasında, kişinin bilinçaltında düşüncelerinin, özlemlerinin ya da isteklerinin su yüzüne çıktığının varsayıldığı Rüyalar oluşturur.
Rüyalar her ne kadar sadece bilimsel kaynaklara dayandırılmaya çalışılırsa çalışılsın bu, rüyayı tanımlamak ve anlamak için yeterli gelmemektedir.
Eski çağlarda ilkel toplumlar da rüyalara çok önem verilmiştir. Rüyaların, tanrılar tarafından verilen ödül veya cezalar olduğuna inanmışlardır. Bunun sonucunda da rüyaları açıklamaya, yorumlamaya çalışmışlardır. Örneğin İlk çağ uygarlıklarından Babil rüya yorumları ve kahinlikte çok ünlüdür. İnsanların rüyaların farklı anlamları olabileceğini ve bundan bilgi edinilebileceğini düşünmeleri bu konuda daha fazla çalışmalar yapmalarını bu konuyla ilgili kitaplar yazmalarını sağlamıştır. İlk olarak eski Yunan’da Mısır’da ve Arap dünyasında rüya yorumlarıyla ilgili kitaplar yazıldığı düşünülmektedir.
Kendimizi ve beynimizi sadece fiziksel olarak incelediğimizde, beynimizin, yalnızca elindeki verileri kullanarak, 5 duyu ile edindiği bilgileri bir araya getirdiği, bunları harmanladığı ve ancak belleğinde olan, dünyaya geldiği andan itibaren belleğine yüklemeye başladığı bilgileri kullanarak yeni görüntüler ve sesler elde edebileceğini düşünüyor insan. Ancak bazı insanların anlattığı rüyalara baktığımızda hiç bulunma imkânının olmadığı başka yerlere, başka varlıklara, başka âlemlere yani dünya üzerinde var olmayan seslere şekillere ait rüyalar gördükleri tespit ediliyor. Ya da insanların rüyalarında gördüklerine benzer olaylar hatta zaman zaman bire bir olaylar yaşadığı görülebiliyor. Bu durum insanları ve bilimi şaşırtıyor ve bilim açısından da rüyaların gizemini korumasına yol açıyor.
Rüyaların ne olduğuna dair bir sezgi oluşturabilmesi açısından burada zaman zaman çeşitli insanların gördükleri, yaşantılarıyla bağlantısı olan rüyalara yer vereceğiz. Başkalarının rüyalarını okurken ve incelerken önemsememiz gereken en önemli nokta onların kendi özel sembollerini bizim de sembollerimizmiş gibi algılamamaktır. Bazı ortak semboller olabileceği gibi genellikle herkesin rüyalarının kendine has anlamları vardır. Bu sebeple özellikle başkalarının olumsuz sembollerini benimseyerek boşu boşuna gerilim dolu zamanlar yaşamayalım.
Şimdi vereceğimiz örnek acı bir tecrübeye dayanıyor. “Böyle rüya görene kadar hiç görmeyeyim daha iyi” diye düşünebiliriz. Ama burada şunu unutmamak gerekiyor biz o rüyayı gördüğümüz için olay gerçekleşiyor değil, olay biz rüya görsek de görmesek de gerçekleşecek. Bizim, olayın bilgisini daha önceden almamızın amaçlarından biri de, olaya hazırlanmamız aşama aşama daha kolay kabullenir hâle gelmemiz olabilir.
Ayşe Yılmaz, kendisinin ve eşi Ahmet Yılmaz’ın gördüğü bir rüyayı ve olanları anlatıyor; “Eşimle birlikte İstanbul’a gezmeye gitmeye karar vermiştik. İkimiz de aynı gecelerde üst üste rahatsız edici rüyalar görmeye başladık. Ahmet, içinde bir sıkıntı olduğunu, iki gündür rüyasında, üzerine insan pisliği bulaştığını ve bir türlü temizleyemediğini söylüyordu. Ahmet bu rüyaları gördüğü sırada ben de rüyamda İstanbul’da oluyorum. (Bu arada yaklaşık bir yıl kadar önce kayınvalidemin cenazesi için yine İstanbul’a gitmiştik, onu, defnedilmeden önce yıkanırken seyretmiştim) rüyamda tekrar kayınvalidemin cenazesinin yıkandığı zamanda oluyorum fakat ‘kardeşim kardeşim’ diye ağlıyorum sonra rüyamın içinde şaşırıyorum. ‘Allah Allah neden ben kayınvalideme kardeş kardeş diye ağlıyorum’ diyorum sonra bakıyorum ki iki tabut var biri büyük biri küçük.
Bu rüyadan hemen sonra İstanbul’a gittik. Yılbaşı akşamıydı. Ertesi sabah öğlene doğru kız kardeşim geldi, “abla kötü bir haber geldi Necmi abi (kaynım) trafik kazası yapmış, ölmüş” dedi.
Daha sonra herkes panik halde Ahmet’in amcasının evinde toplandık. Amcasının hanımı Ahmet’i biraz sakinleştirmeye çalışmış ve odaya götürmüş. O sırada Ahmet yarı uyur, yarı uyanık bir durumda bir rüya görmüş. Uyanır uyanmaz “abim kaza yapmadı, intihar etti, benden gizliyorsunuz” diye bağırmaya başladı. Ben de hâlâ durumun kaza olduğunu sanıyordum. Hemen yanına koştum. “Abimin boğazında mor bir ip izi vardı” dedi ve nefes nefese anlatmaya başladı. “Abimle bir yol ayrımına geliyoruz, yolun biri çok güzel asfaltlanmış, biri taşlı çakıllı engelli bir yol. Abimin iki avucunda da kâğıt paralar var. Birisi temiz yeni bankadan çıkmış, diğeri kullanılmış eski ve kirli paralar. Abim bana dedi ki, ‘Kardeşim ben yanlış yaşadım, yanlış yaptım’. Bu arada taşlı yolu ve kirli parayı gösterdi ‘sen bu yoldan gitme’ dedi. Bana temiz yolu ve temiz parayı gösterdi; ‘sen bu temiz yoldan git’ dedi.”
Gerçekten de Necmi abi trafik kazası yapmamış, kendini asarak intihar etmiş. Daha önceden de içkili araba kullanarak ufak tefek kazalar atlattığı için bizler de kaza nasıl oldu diye fazla sorgulamamıştık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder