26 Ocak 2014 Pazar

Yeni sendromumuz: yetiştirememe kaygısı

Yetişmeyen işlerin hastasıyım!

 
Uzmanların kimi konsantrasyon bozukluğu, kimi işkoliklik, kimi ise hiperaktivite olarak adlandırıyor. Günümüz insanının en sık karşılaştığı rahatsızlıklardan biri yetişememe/yetiştirememe kaygısı. ‘Bu rahatsızlık bende de var.’ diyorsanız korkmayın, yalnız değilsiniz! Zira işin ehli psikologlar bile aynı dertten muzdarip.
Hafta sonu tatili. Evdesiniz. Yetiştirme kaygısı güttüğünüz hiçbir işiniz yok. Ayaklarınızı uzatmış bir yandan çayınızı yudumluyor diğer yandan gazete okuyorsunuz. Bu arada iç sesiniz size bir şeyler mırıldanıyor: “Zaman kaybediyorsun, kitap okuman lazım!” Bu sese daha fazla ayak diretemiyor ve gazeteyi bir yana bırakıp kitap okumaya başlıyorsunuz. Beş on sayfa derken iç ses yeniden devreye giriyor: “Sevdiklerine hiç zaman ayırmıyorsun, oturmuş yalnızca kendin için bir şeyler yapıyorsun. Tek sorumluluğun kendin değilsin!”
İç ses bir kez daha mağlup ediyor sizi ve kalkıp yine söyleneni yapıyorsunuz. Ama değişen bir şey olmuyor. Huzursuzluk ve eksiklik hissi zerre azalmıyor. İçinizde hep bir yetişememe bir şeyleri yetiştirememe kaygısı. Tam odaklandım bismillah derken zihniniz sizden bir adım önde hareket ediyor sanki. Bir diğerini yapamamış olma sancısını çoktan içinize oturmuş bile. Ondan ona derken akşamı ediyorsunuz. Kafanızı yastığa koyduğunuzda bugünden size kalan tek duygu pişmanlık oluyor.
Hepsini yapayım derken hiçbir işi doğru dürüst yapamamış olmanın vermiş olduğu bir pişmanlık bu. Aynı zamanda başkalarına keyif veren meşgalelerin sizde neden iç huzursuzluğa dönüştüğünü bilememenin sıkıntısı. Uzmanlar bunun bir rahatsızlık olduğu konusunda hemfikir olsalar da her biri farklı şekilde adlandırıyor. Kimi konsantrasyon bozukluğu, kimi hiperaktivite kimisi ise işkoliklik kimisi ise yetişememe sendromu diyor. Adı ne olursa olsun uzmanların ortak görüşü, bu kimselerin profesyonel bir destek alması gerektiği.

‘Her faaliyeti zaman kaybı gibi görürler!’

Mehtap KAYAOĞLU (Psikolojik danışman &Psikoterapist):Bu durum psikolojik bir rahatsızlıktır. Biz buna işkoliklik diyoruz. İşkoliklik, kişinin hayatındaki pek çok aktiviteyi ihmal ederek sadece işiyle uğraşması halidir. Her insanın değişikliğe, farklı işlerle uğraşmaya, farklı sosyal ilişkiler yaşamaya ihtiyacı vardır. İşkolikler diğer insani ihtiyaçlarını bir kenara iterler ve sadece çalışarak kendilerini var ederler. Çalışmadıkları zaman, bir şeyleri eksik yapıyorlarmış duygusuna kapılırlar.
Genellikle işkolik anne-babaların çocuklarında da sosyal öğrenme yoluyla görülebilir. Nefes almadan çalışmayı maharet sayıyoruz. Ayrıca mükemmeliyetçi ve bağımlı kişilikler asla eksik kabul etmezler. İşlerini iyi yapmak için her dakikayı değerlendirirler. Birazcık ara verecek olsalar suçluluk duyarlar. Mola verdiğinde suçluluk duyan insanlar uyku, yemek, sohbet, eğlence, dinlenme gibi en insani ihtiyaçlarını bile gerçekleştirmedikleri için genelde yalnızlaşırlar. Çevreleri kalabalık görünür ama gerçek dostluklara zaman ayırmadıkları için iç dünyalarında yalnızdırlar. Kendi ailelerinden bile uzaklaşırlar. Ev halkı bu durumdan şikâyet edecek olursa, aslında onlar için çalışıp durduklarını dile getirirler. Ev halkıyla evde zaman geçirecek olsalar, sanki bir şeyleri eksik yapmışlar gibi duygulara kapıldıkları için, davranışlarına yansıyan bu duygu, aile bireylerini de rahatsız etmeye başlar. Bir şeyleri unutmuşluk duygusu tedirgin olmalarına neden olur. Kafa dinlemek için yapılan her faaliyeti zaman kaybı gibi algılarlar.
Genellikle her meslek alanında görülmekle birlikte, sağlık, medya, tekstil ve bilgisayar/bilişim sektöründe daha fazla karşılaşıyoruz gibi. İtiraf etmem gerekirse kendimde bile görüyorum bazen. Yıllardır aktif olarak çalışmaya ve sürekli ofis ortamında terapi yapmaya, terapi dışındaki zamanlarımda yazı yazmaya öyle çok alışmışım ki, boş bir günümde hiçbir iş yapmadan evde oturduğumda sanki bir şeyleri unutmuşum, aklımdaki bir şeyi yapmamışım, o günü boşa geçirmişim gibi duygulara kapılıyorum. Sonra düşününce fark ediyorum ki hayır, eksik bir durum yok! Her şey yolunda. Yoğunuz evet ama hiç olmazsa günün belirli kısmını dinlenmeye, arkadaş sohbetlerine, sinemaya, yürüyüşe ayırarak kendimizi dinlendirmeliyiz. Ben öyle yapıyorum. Ölüp gidersem ne olacak? Bitmek tükenmek bilmeyen işleriniz, siz ölünce ne olacak? İllaki birileri sizin yerinize bu işleri yapacak. Öyleyse siz niçin hayattayken hayatta olmanın diğer sosyal ve keyifli nimetlerinden istifade etmeyesiniz.

‘Aceleci, kaygılı, takıntılı kişilerde sık görülür’

Vahdettin Yaşar (Psikolojik danışman):Günlük yaşantımızda dikkatimizi dağıtan, enerjimizi azaltan çok fazla gereksiz uyarıcıya maruz kalıyoruz. Bu durum zihnimizi etkiliyor. Örneğin televizyon izliyorsunuz, bir yandan Facebook’ta gelen bildirimleri kontrol ediyorsunuz, bir yandan da aklınız bitirmeniz gereken başka bir işte. Zaman zaman kendim de aynı sorunu yaşıyorum. Bakın şu an bir seminerdeyim, aklım eşim, çocuklar ve işyerinde. Acaba ne yapıyorlardır demekten kendimi alamıyorum. Bu da konsantrasyonunuzu etkiliyor. Daha çok çocuklarda rastladığımız bu sorun günümüzde yetişkin bireylerde dikkat eksikliği şeklinde görülüyor.
Konsantrasyon bozukluğu ya da yoğunlaşamama ya da dikkat dağınıklığı, pek çok kişinin dert yandığı, çağın problemi olarak tanımlanabilecek bir konudur. Tedavi edilmezse kişinin eğitim, iş ve aile hayatını olumsuz etkilediği gibi arkadaşlık ilişkilerinin bozulmasına da neden olur.
Eğer bir kişide yaptığı işe kendini verememe, yaptığı işi bitirme güçlüğü yaşama, o an uğraştığı işten başka şeyler düşünme, sık sık dalıp gitme, ders çalışma, kitap okuma gibi alanlarda uzun zaman geçirememe, sıklıkla eşya kaybetme vb. gibi sorunlar görülüyorsa kişi muhtemelen konsantrasyon bozukluğu yaşıyor demektir. Bu bazı psikolojik hastalıklarda ya da kullanılan ilaçların yan etkileri olarak görülebildiği gibi  yapılmakta olan işi isteksiz yapmaktan da kaynaklanabilir.
İlginin başka bir alana kayması ya da gerçekte başka bir yerde olma isteği bunlara sebep olabilir. Aile yaşamındaki olumsuz olaylar, duygusal açıdan yaşanan sorunlar konsantrasyon bozukluğuna sebep olur. Yeteneklerini ve zihinsel aktivitelerini yeterince kullanamamasına sebep olur. Aceleci, kaygılı, takıntılı ve stresli insanlarda konsantrasyon sorunu ile daha sık karşılaşılır. Hatta başarı odaklı kişilerde başaramama kaygısı ile yapacağı işe konsantre olamamaktadır. Böyle bir sorunla karşı karşıya kalan birey öncelikle bir uzmandan yardım almalıdır. Aksi takdirde bireyin hayat standardı düşecektir.

‘Fazla görev ve sorumluluk bu durumu tetikleyebilir’

Osman Abalı (Psikolog):Mükemmeliyetçi her şeyi çok iyi yapmak isteyen, başarı konusunda çok hassas, yapamadıkları şeylere çok üzülen, kaygılı ve aynı zamanda hiperaktivite eğilimli, aceleci, sabırsız her şeyden çabuk sıkılan, ayrıntıcı, hareketli ve görsel konulara eğilimli kişilerde daha sık görülür. Kişi birçok iş ve görevi yapmak ister ama bir işe başladığında hemen başka bir şey aklına gelir ve onun da tamamlanması gerektiğini düşünür. Bu şekilde planlamada güçlük çeker. Bu kişilerde dağınıklık, huzursuzluk ve başladığı işleri yarım bırakma söz konusudur. Buna bir rahatsızlık demeyelim ama normal sınırları aşmış hafif düzey problemler diyebiliriz. Eğer günlük hayatı çok etkiliyorsa o zaman rahatsızlık boyutuna girer ve müdahale gerekir. Tedavisi mümkündür, ama mizaç özelliği olduğu için davranışçı yaklaşımlarla terapi alması gerekir. İlaç tedavisi bile kullanılabilir. İlgi dağınıklığı artışı görsel araç gereçleri kullanma ile artar. Kişinin zihnini toparlaması, yapması gerekene odaklanması gerekir. Bu açıdan başladığı işi bitirme gibi bir hedef belirlenmelidir. Günlük hayatta kişinin kendine fazla görev almaması da önerilir. Zira bu durum kişilerin tıkanmasına yol açabilir.
Yazar: Reyhan Gül
Kaynak: http://www.zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder