1 Temmuz 2013 Pazartesi

Rüya Bilinci Neden Gerekli?

Rüya Bilinci Neden Gerekli?

“Mevcut ortak rüya bilincimiz ile kişisel rüyalarımızın bilincinin birleşmesi, yeni bir ortak rüya yaratmanın potansiyelini taşıyor. Bu yüzden, rüyada bilinçli olmak, uyanıkken bir arada olduğumuz ortak dünya bilincini değiştirebilmenin kapısıdır.”
Son zamanlarda katıldığım programlarda ve toplantılarda rüya ile ilgili sorular iyice arttı. Rüyalar eskiye göre daha fazla önem kazandı ve rüya görmede de artışlar var. Rüya araştırmacısıyım yıllardır. Çocukluğumdan itibaren gördüğüm rüyalara dikkat etmem, gördüğüm rüyalarda gelecek ile ilgili mesajlar olduğunu fark etmem, bu rüyaların da gerçekleşmiş olması, beni adeta zorunlu olarak bir araştırma yoluna soktu ve kendi çapımda bir uzmanlığa ulaştırdı.
Özellikle TV programlarına katılırken, yapım asistanlarıyla bir konuda cebelleşir olduk. Sebebi de, benden canlı program sırasında anlatılan rüyaların yorumunun istenmesi. Canlı yayında rüya yorumu yapmak pek kabul ettiğim bir şey değil. Tüm çabama rağmen cazip ve gizemli bulunan bu alanda yorum isteklerine engel olamıyorum. Kestirmeden tedavileri, yöntemleri yani Hap’ları seven bir toplumuz. Bir derdin mi var, yorulmaya gerek yok, birileri bir hap bulmuş nasılsa, yut, geçsin… Keşke bu haplar hepimize aynı şifayı verme yeteneğine sahip olsaydı, ama değil ne yazık ki…
Oysa şöyle bir gerçek var hala farkında olmadığımız:
Bir yöntemin ya da nesnenin bizim için şifalı olması için, o “şey”e birazcık bizim kendi tozumuzun da katılması gerekir. Bütüncül şifanın sırrı budur.

Yaşayan ya da yaşamayan her nesnenin kendine has bir titreşimi vardır. Bir yöntemin bizim üzerimizde pozitif etki göstermesi için bizim titreşimlerimizle uyuşuyor olması gereklidir. Bu uyum için çoğunlukla o yönteme bizim titreşimlerimizin de katılarak bizimle uyumlanması gereklidir.
Birkaç yıl önce Gürcistan’lı bir şifacı bana karaciğeri temizlemek için bir ot önermişti. Tamam, alır içerim dedim. Hayır, içemezsin, dedi. Neden dediğimde, “Herkese iyi gelebilen o otun titreşimleri sana iyi gelecek mi önce ona bakmam gerekiyor” demişti. Şaşırdım tabi önce. Kendi icadı olan, bir cihazla önce otun titreşimlerini, sonrada çok seyreltilmiş bir halde verdiği o otun suyunu içtikten sonra karaciğerimin titreşimlerine bakmış, evet şimdi içebilirsin demişti.
Gelelim rüyalara… Evet, rüya araştırmacısıyım, yorum yapabilirim. Lakin…
Rüyalar; bir iki dakika içinde hiç tanımadığınız birisinin rüyası hakkında ahkâm keserek yorum yapacak kadar basit değildir ne yazık ki… Önce o kişinin metaforlarını tespit etmek gerekir ki, her bireyin metaforları kendi dünyasının ve bilinçaltının titreşimlerine göre değişkenlik gösterir. O rüyadan bu dünyaya kuracağınız köprü, o kişinin kayıtlarının tozuyla üretilen tuğlalardan örülmelidir. Rüyayı yorumlayanın yabancı tuğlalarla ördüğü köprü, rüyayı göreni yanlış bir yola götürebilir.

Öncelikle rüya yorumu ve analizi aynı şey değildir. Rüyalar öncelikle; analiz edilen ve yorumlanan rüyalar olarak ikiye ayrılır. Analiz ve yorum asla aynı şey değildir. Analiz; var olan bir şeyi incelemek, tanımlamak, kategorize etmek ve sonuca gitmek için kullanılan somut yöntemleri kullanmaktır. Analiz sonrasında varsayımda bulunarak bir sonuca ulaşmaya çalışırsınız. Bu varsayım, bir hipotezdir sadece.
Bir Hipotez, eldeki bütün verilere uygun olmalı ve onları açıklamalıdır, yeni gerçeklerin tahminine olanak sağlamalıdır, probleme çözüm önermelidir, deney ve gözlemlere açık olmalıdır, yeni deney ve gözlemlerle denenebilir olmalıdır.
Yani hipotez kesin sonuç değildir. Analizini yaptığınız rüya için bir sonuç yorumu ortaya koyduğunuzda, sadece olası bir varsayım ortaya koymuş olursunuz. Yorum sonrasında bu hipotezin doğruluğunu sınamak gerekir. İşte sorun da bu noktada başlar. Yaptığınız bu yorum hangi hayat alanını ilgilendiriyorsa, o alandaki olacak gelişmeleri beklemek zaman alıcıdır öncelikle. İkincil olarak, yorum sonrasında o kişide bir inanç oluşur. Bilinçten bilinçaltına da inen bu inanç, beklenen olaylar üzerinde etki yaratabilir. Bir rüya yorumu yaptığınızda, o kişinin olası kaderine etki bırakma durumunda kalırsınız. Bu gerçek de, büyük bir sorumluluktur açıkçası.
Rüyaların türleri
Rüyalar o kadar çeşitlidir ki, öncelikle görülen rüyanın hangi türde ve katmanda olduğunu ayırt etmek gerekir. Araştırmalara göre rüyalar iki bölüme ayrılır. Temel rüyalar, paranormal rüyalar…
Temel rüyalar ikiye ayrılır: Psikolojik rüyalar ve fizikokimyasal rüyalar. Fizikokimyasal rüyalar, rüya sırasında bulunduğunuz ortamdaki dış etkilerin, hastalığın, aldığınız bir ilacın ya da maddenin (psikodelik vb.) rüyanıza yansıması sonucu görülen rüyalardır. Bu rüyaların analize ve yoruma ihtiyacı yoktur genellikle.
Psikolojik rüyalar ise, asıl analiz edilecek rüyalardır. Bu rüyaları, birinci katman rüya olarak kabul etmek gerekir. Jung’a göre bu rüyalar; bilinçaltının bir anlığına bilinçle karşılaştığı rüyalardır. Bu rüyalar, derinlerimize attığımız duygu kayıtlarının su üstüne çıkmasıdır. Bu rüyalar analiz edilince, bilinçaltına attığımız gizli kayıtlar ortaya çıkar. Bu çıkışlar bilinçaltının bilince mesajlarıdır. Gerektiği gibi analiz edilirse, bilinçli psikolojimiz üzerinde farkındalık yaratır. Bilincin farkına vardığı bu mesajlar dikkate alınırsa, gündelik yaşantımızdaki davranış, yargı ve algılarımızın değişimi gerçekleşir. Bu değişim ise ruh-beden ikilisinin sağlığı için gelişim ve yarar sağlar.
Analiz edilen rüyalarda 5 temel kavram vardır:1- Rüyanın geçtiği yer mekân, yani çerçeve
2- Rüyalardaki insanlar ve hayvanlar
3- Rüyadaki nesneler
4- Rüyadaki duygular
5- Rüyadaki eylemler
Bu temel kavramlar üzerinden, bu dünyaya köprüler kurularak rüyaya ve o kişiye ait derinlikler ortaya çıkar. İşte bu noktada, her bireyin rüyası bir diğerinden ayrışır. Zira mekânlar, kişiler, nesneler ve eylemlerin her bir kişi için temsil ettiği şeyler farklıdır. Ortak olan tek kavram, duygulardır. Duygular, metaforlanmaları farklı olsa da özdeştir. Acı, acıdır, korku, korkudur, mutluluk da mutluluktur.
Bir kişiyi mutlu eden nesne ile diğer kişiyi mutlu eden nesne farklı olabilir. Bir kişi köpekten korkuyor, diğeri köpeği seviyor ise ikisinin rüyada köpek görmesi, analiz sırasında kurulan köprüde farklılık gerektirir. Çünkü her bireyin kişisel geçmiş kayıtları farklıdır.
Bu yüzden tek bir rüya metafor listesi oluşturmak imkansızdır. Buna rağmen tüm dünyanın ortak algıladığı metaforlar vardır. Örneğin rüyada bir bomba patlaması, savaş, silah gibi kitlesel algılar ortak metafor olmaya yatkındır. Yatkındır diyorum, zira rüyayı gören kişideki sembolleşme yine de farklı olabileceğinden, önce bu sorgulanmalıdır.
Analiz yapılabilen rüyalar, geçmişin kayıtlarından yola çıkarak o günün farkına varmayı ve çıkarımlar yaparak gelecek için bir davranış modeli belirlemeye yardımcı olabilir. Psikanaliz için kullanılması, son yıllarda pek çok doktor tarafından tercih edilmektedir.
Paranormal rüyalara geldiğimizde ise engin bir deniz ile karşı karşıya kalırız. O kadar çok türü, çeşidi, katmanı vardır ki, değil birkaç dakikaya sığdırmak, ömürlere bedeldir bilgileri.
Telepati, durugörü, astral, haberci, keşif gibi çeşitleri vardır. Bu tür rüyalar söz konusu ise farklı katmanlar söz konusudur. Ve yorum gerektiren rüyalar da bu rüyalardır. Çünkü ortak temel çekirdekten ayrılan, başka boyutları içeren şeyler vardır içinde. Bu noktada yorumlar ortak hipotezlerden ayrışarak, çok farklılık içerebilir.
Rüyaların tıpkı bir soğanın tabakaları gibi tabakaları vardır. Rüya halinde iken o tabakaların içinde gezinir bilincimiz. Birçok insan, tüm hayatı boyunca birinci çekirdek olan psikolojik rüyalar ile hayatını bitirir. Zaman zaman diğer tabakalara sıçradığı rüyalar görse de, kendi psikolojisi ve bilinçaltı ile çok meşgul olduğundan birinci tabakadan pek dışarı çıkamaz.
Eğer paranormal rüya konusunda gelişmek, rüya bilincinin farkına varıyor ve yönetiyor olmak istiyorsak(Lucid olmak), birinci çekirdek içinden özgürleşmek gerekir. Yani yaşamış olduğumuz olayların, hikâyelerin duygu kayıtlarını temizlemiş olmak gerekir. Temizlemediğimiz her kayıt, hayatımızın öyküleri içinde karşımıza çıkmaya devam eder. Bu kayıtlar, sırtımızda bir yüktür; bu yük, o an ve gelecek için bizi yorar.
Rüya içinde bilinçli olma hali dediğimiz LUCİD diye tanımlanan bilinçlilik, tüm kadim bilgelikler tarafından önerilen ve ustalaşmamız istenen bir durumdur nedense. Bunun bir sebebi olmalı… Delice ve anlamsız gibi görünen böyle bir şey için neden bu kadar çaba sarf edilmesi isteniyor, sormak ve üzerine düşünmek gerek …
Dünya bilinci ve rüya bilinci iki ayrı bilinç kavramıdır. Bu dünyanın da bir rüya olduğu, bilimin artık bir takım teoriler ile ortaya attığı bir savdır. Kadim bilgilerin mesajları ile buluşan bu bilgi, çok manidardır. Dünya bilinci, tüm insanların gördüğü ortak bir rüyadır. Kişilerin rüya bilinci ise, yalnızca kendisine aittir. Yani her rüya; eşsiz, özgün ve tek bir bilinçtir. Hiç bir rüya, bir başkasıyla görülemez.
Bizden bu iki bilinci birleştirip, kontrol etmemiz mi isteniyor? Neden?
Dünya bilincine birinci dikkat, rüya bilincine de ikinci dikkat dersek eğer, bu iki dikkati tek bir bilinçte harmanlayıp, bu total bilinçle daha farklı üçüncü bir dikkate sıçrayacağız belki de… Tabi başarabilirsek!
Tüm bilgilerin toplamına baktığımızda, beklediğimiz Kıyamet günü için söylenenler, o günün bir diriliş için ayırma ve karar günü olduğudur. Dinler ve kadim kaynaklar, o gün sonrası için beklenen bir aydınlık çağ müjdesi veriyor.
21 Aralık 2012 için iddia edilen “Durma” dönemi, ortak bilincimizin, yani ortak rüyamızın geçici olarak kapanıp duracağı bir gün olabilir mi?

Şu an tutunduğumuz dünya ortak algı noktası epey yorgun ve sıkıntılı. Haksızlıklar ve adaletsizlikler, bu birleşim noktasına keskin acılar ile yansıyor. Hep birlikte tutunduğumuz ortak dünya algısının, birleşim noktasının yerinin değişme zamanı mı geldi?
Bizler beynimizin içindeki nöronların taşıyıp aktardığı elektrik akımı ile yaşamı gerçek sanan tezahürleriz. Yani tüm algımız, beynimizin içindeki elektriğe bağlı. Bunu bize söyleyen bilimin kendisidir. Tüm dünya bireyleri uyanık iken ortak bir yayılım noktasına bağlı olarak yaşarken, rüyalar sırasında bu ortak yayılım noktasından kopuyor ve kendi öz evrenimizde bilinç deneyimleri yaşıyoruz. Bu sırada da nöronların arasındaki elektrik akımı devam ediyor, hem de fazlasıyla.
Her şeyin duracağı söylenen Kıyamet günü tutunacağımız bir ortak algı noktası olmayacağı için mi rüya bilincimizin geliştirilmesi isteniyor? Geçici durma döneminden sonra yeni bir ortak rüya mı oluşturacağız? Bu yeni ortak rüyayı oluşturma sırasında, her birimizin kendi öz rüyalarının ve öz bilincinin katkısı daha adil bir ortak bilinç yaratabilir mi?
Mevcut ortak rüya bilincimiz ile kişisel rüyalarımızın bilincinin birleşmesi, yeni bir ortak rüya yaratmanın potansiyelini taşıyor. Bu yüzden, rüyada bilinçli olmak, uyanıkken bir arada olduğumuz ortak dünya bilincini değiştirebilmenin kapısıdır.
Ağır yaralı olan birinci dikkati, kendi özgün ikinci dikkatlerimizle birleştirip yeni bir üçüncü dikkat oluşturmak, belki daha güzel bir dünya yaratma şansıdır. Rüya bilincine sahip olmak, bu bilinci bir noktada sabitlemek ve takip etmek; tabakalar arası geçişleri kolaylaştıran bir farkındalık ve yetenektir. Sanırım, biran önce birinci rüya çekirdeğinden özgürleşip, diğer tabakalara geçmek gerekiyor. Yani birinci katman olan ego kayıtlarından kurtulmak!
Bütüncül şifa için, ilacın içine kendi tozumuzu katmak zorunda isek, binlerce yıldır yaraladığımız bu dünyayı,yeni bir bilinç yaratarak; yeni bir ortak rüyada hep birlikte şifalandırmak zorundayız…
 
http://nefesakademisi.com/index.php/ruya-bilinci-neden-gerekli/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder