Yeni Nesil Efendiler (B)
Gelecek, çok hızlı geliyor. Bir zamanlar Uzay Yolu dizisinde, Kaptan Kirk gelirken, önünde “fşşşşşt” diye açılan kapıları görünce, inanılmaz bir hayranlık duyardık. Neredeyse 15 yıldır, mahalle kebapçılarında bile, “uzay yolu modeli” kapılar kullanılıyor.
Normal zekanın üzerinde ve iyi eğitilmiş bireyler, topluluğun geri kalanını yönlendirirler. Deli diye sanlandırılan Hitler bile, kimya mühendislerini, 12 yaşındaki çocuklarla birlikte askere almaya başlamıştı. Çünkü biliyordu ki, savaş kaybedilse bile, Almanya’nın yaşaması lazım. Bu zeki ve eğitilmiş beyinler sağ kaldıktan sonra, kas gücü nasıl olsa bulunur. Türk olur, Hintli olur, Paraguaylı olur, Bulgar olur.
Buradan hemen konumuza dönelim ve seçici döllenme (hadi daha kibar olalım, “seçkin üreme” diyelim) yada tıpkılamada (klonlama) bugün durum ne, ona bakalım;
Konu, teorik olarak, hayvan nesli ıslahıyla başlamıştı. İnekler, koyunlar, tavşanlar, atlar. İlk tavşan suni döllenmesi 1939 da gerçekleşti. Bu metodun, kısır aileler için kullanılabileceği de geldi bazılarının aklına. Olay dallandı budaklandı, sperm bankalarının kurulmasına kadar vardı. Banka söz konusu olunca, her banka gibi, bunların yöneticileri de, mevduatların akıllıca değerlendirilmesi konusunda çalışmaya başladılar. Ve böylece seçkin üreme sezonu açıldı. Avrupa’da ve Amerika’da seçkin üreme yıllardır serbest. Sperm bankaları tam zamanlı çalışıyor.
ABD’de bu şekilde, babasını hiç bilmeden doğan çocukların toplam sayısının bir milyon civarı olduğu zannediliyor. Fransa’da ise bu kimliği belirsiz, ama özellikleri belirli vericilerden yapılan çocukların 40 bin civarında olduğu kaydediliyor. İngiltere için rakam bulamadım ama, geçen yıl basında yer alan bir haberde, bir İngiliz kadının, sperm bankasından aldığı spermle doğurduğu çocuğun, “dahi” kabul edildiğine dair haber vardı. Kadıncağız şöyle bir açıklamada bulunmuştu “Fazla param olmadığı için en pahalılarından alamamıştım, ama çok şanslıymışım. Dahi annesi olmak harika bir şey” Eh, reklama yönelik promosyon diye bir şey varsa, daha iyi örnek verilemez herhalde.
Avrupa, zavallı Avrupa. Çaresizlikten bu yola başvuruyor. Nüfusu çok yaşlı. Gençler çok az. Cinsellik çok serbest. Bu yüzden insanlar evlenmiyorlar. Ama ülkelerin ayakta durması için nüfus lazım. Peki bu sorun nasıl halledilecek? Tabi ki birey olmuş, gerekirse erkeğine bağlı kalmadan çocuk yapmak isteyen, anneliğin o kutsal tadını hissetmek için özlem duyan o harika kadınlara destek verilerek. Devlet güvencesi, bu cesur bireyleri kanatları altına alıyor. Hem yavruları, hem devletleri için o kadar fedakarlığı göze alan o güzel annelere bebekleri için para veriliyor, bakımları üstleniliyor. Buna benzer bir proje, VIII. Henry zamanında uygulanıp, İngiltere’nin hayatını kurtarmıştı. “Fuck” projesi. “Fuck” televizyon altyazılardan anladığım kadarıyla “Kahretsin” demek. Ama açılımı “Fornication under consent (control olarak da bilinir) of the King”. Meraklıları internetten araştırsın, yerimiz dar.
Yalnız Avrupa’ya ait bir uygulama değil bu, Amerika’da da var. Adına da bekar anne “singıl mam” diyorlar. Yani babası olmayan yada annesiyle oturmayan çocuk. Modern toplumlarda çaresiz bir kadın, çocuğuyla sokakta bırakılamaz, değil mi ama?
Peki neden sıradan birinden değil de, bankadan? Birincisi bankadaki mevduat garantili. Irsi hastalığı vs. yok ve üstün vasıflara sahip. İkincisi, 6 -7 yıl sonra dönüp “Bu benim de çocuğum, üstünde benim de hakkım var” diyecek bir problemi barındırmıyor.
Temel içgüdüler, bu konuda en büyük rolü oynuyor. Üreme içgüdüsünün dayandığı nokta, türü devam ettirmedir. Bütün dişiler, en üstün vasıflara sahip erkekten yavru yapmaya çalışır. Çünkü o bireyin, yaşam kavgasında üstün gelmesi önemlidir. İnsanı üstün kılan en önemli özellik ise, zekadır.
Bir yavru, büyüme sürecinde çok özel bir bakım ve yetişme sürecinden geçiyorsa, bu dönem içinde, onu doğuran ve bakan bireyin de hayatını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin sağlanması söz konusudur. Zaten en küçük topluluk olan ailenin temelinde yatan da budur. Peki ya bu, bir ülke için devlet politikası haline gelir de, anne ve çocuğun en azından fiziksel gereksinimlerini sağlayan faktör değişirse….
O zaman, şöyle bir varsayımda bulunabiliriz. Devlet, bebeklerin bakımını üstlenecek. Özellikle de, seçkin üreme metodu uygulayanların. Kadınlar, sperm bankalarından istedikleri bebekler için sperm alacaklar. Erkekler, kazandıklarının büyük bir kısmını devlete, bu çocukların bakımı ve daha da önemlisi, eğitimine yardımcı olmak için vergi olarak verecekler. Yani, işçi erkek karıncalar haline gelecekler. Tabi bu toplumda cinsellik de çok rahat yaşanacak. Bu da erkeklerin sisteme karşı çıkma yada başkaldırma oranlarını oldukça aşağı çekecek. Belirlenecek kıstaslara, göre bir kadının tekrar çocuk sahibi olma ve ona bakabilme olasılığına karar verilecek. Evliliklere de izin verilecek ama çocuk olmaması şartıyla. Bu insancıl değildir, bu ahlaka aykırıdır, bu dine aykırıdır, bunlar diğer konular. Sadece toplum yapısını nasıl değiştirebileceğinden söz ediyoruz.
İçiniz kararmasın ama buraya kadar sadece seçkin üremeden bahsettik. Bu ufak lokma. Daha büyüğü ise tıpkılama. İçine genetik kodlamanın değiştirilmesinden, kök hücreye, yaşlanmayı durdurmaktan, canlı hücre elde edilmesine kadar bugün fantezi kabul edilebilecek bir sürü yan çalışma giriyor. Ki bunlar canlı hücre üzerinden konuşmalar. Bir de ölü hücrenin tıpkılanma (klonlanma) olasılığını konuşursak, “Jurasik Park” filminin gerçekleştirilmesinden nereye kadar yolu var, siz düşünün
http://diflek.com/710/yeni-nesil-efendiler-2/
Normal zekanın üzerinde ve iyi eğitilmiş bireyler, topluluğun geri kalanını yönlendirirler. Deli diye sanlandırılan Hitler bile, kimya mühendislerini, 12 yaşındaki çocuklarla birlikte askere almaya başlamıştı. Çünkü biliyordu ki, savaş kaybedilse bile, Almanya’nın yaşaması lazım. Bu zeki ve eğitilmiş beyinler sağ kaldıktan sonra, kas gücü nasıl olsa bulunur. Türk olur, Hintli olur, Paraguaylı olur, Bulgar olur.
Buradan hemen konumuza dönelim ve seçici döllenme (hadi daha kibar olalım, “seçkin üreme” diyelim) yada tıpkılamada (klonlama) bugün durum ne, ona bakalım;
Konu, teorik olarak, hayvan nesli ıslahıyla başlamıştı. İnekler, koyunlar, tavşanlar, atlar. İlk tavşan suni döllenmesi 1939 da gerçekleşti. Bu metodun, kısır aileler için kullanılabileceği de geldi bazılarının aklına. Olay dallandı budaklandı, sperm bankalarının kurulmasına kadar vardı. Banka söz konusu olunca, her banka gibi, bunların yöneticileri de, mevduatların akıllıca değerlendirilmesi konusunda çalışmaya başladılar. Ve böylece seçkin üreme sezonu açıldı. Avrupa’da ve Amerika’da seçkin üreme yıllardır serbest. Sperm bankaları tam zamanlı çalışıyor.
ABD’de bu şekilde, babasını hiç bilmeden doğan çocukların toplam sayısının bir milyon civarı olduğu zannediliyor. Fransa’da ise bu kimliği belirsiz, ama özellikleri belirli vericilerden yapılan çocukların 40 bin civarında olduğu kaydediliyor. İngiltere için rakam bulamadım ama, geçen yıl basında yer alan bir haberde, bir İngiliz kadının, sperm bankasından aldığı spermle doğurduğu çocuğun, “dahi” kabul edildiğine dair haber vardı. Kadıncağız şöyle bir açıklamada bulunmuştu “Fazla param olmadığı için en pahalılarından alamamıştım, ama çok şanslıymışım. Dahi annesi olmak harika bir şey” Eh, reklama yönelik promosyon diye bir şey varsa, daha iyi örnek verilemez herhalde.
Avrupa, zavallı Avrupa. Çaresizlikten bu yola başvuruyor. Nüfusu çok yaşlı. Gençler çok az. Cinsellik çok serbest. Bu yüzden insanlar evlenmiyorlar. Ama ülkelerin ayakta durması için nüfus lazım. Peki bu sorun nasıl halledilecek? Tabi ki birey olmuş, gerekirse erkeğine bağlı kalmadan çocuk yapmak isteyen, anneliğin o kutsal tadını hissetmek için özlem duyan o harika kadınlara destek verilerek. Devlet güvencesi, bu cesur bireyleri kanatları altına alıyor. Hem yavruları, hem devletleri için o kadar fedakarlığı göze alan o güzel annelere bebekleri için para veriliyor, bakımları üstleniliyor. Buna benzer bir proje, VIII. Henry zamanında uygulanıp, İngiltere’nin hayatını kurtarmıştı. “Fuck” projesi. “Fuck” televizyon altyazılardan anladığım kadarıyla “Kahretsin” demek. Ama açılımı “Fornication under consent (control olarak da bilinir) of the King”. Meraklıları internetten araştırsın, yerimiz dar.
Yalnız Avrupa’ya ait bir uygulama değil bu, Amerika’da da var. Adına da bekar anne “singıl mam” diyorlar. Yani babası olmayan yada annesiyle oturmayan çocuk. Modern toplumlarda çaresiz bir kadın, çocuğuyla sokakta bırakılamaz, değil mi ama?
Peki neden sıradan birinden değil de, bankadan? Birincisi bankadaki mevduat garantili. Irsi hastalığı vs. yok ve üstün vasıflara sahip. İkincisi, 6 -7 yıl sonra dönüp “Bu benim de çocuğum, üstünde benim de hakkım var” diyecek bir problemi barındırmıyor.
Temel içgüdüler, bu konuda en büyük rolü oynuyor. Üreme içgüdüsünün dayandığı nokta, türü devam ettirmedir. Bütün dişiler, en üstün vasıflara sahip erkekten yavru yapmaya çalışır. Çünkü o bireyin, yaşam kavgasında üstün gelmesi önemlidir. İnsanı üstün kılan en önemli özellik ise, zekadır.
Bir yavru, büyüme sürecinde çok özel bir bakım ve yetişme sürecinden geçiyorsa, bu dönem içinde, onu doğuran ve bakan bireyin de hayatını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin sağlanması söz konusudur. Zaten en küçük topluluk olan ailenin temelinde yatan da budur. Peki ya bu, bir ülke için devlet politikası haline gelir de, anne ve çocuğun en azından fiziksel gereksinimlerini sağlayan faktör değişirse….
O zaman, şöyle bir varsayımda bulunabiliriz. Devlet, bebeklerin bakımını üstlenecek. Özellikle de, seçkin üreme metodu uygulayanların. Kadınlar, sperm bankalarından istedikleri bebekler için sperm alacaklar. Erkekler, kazandıklarının büyük bir kısmını devlete, bu çocukların bakımı ve daha da önemlisi, eğitimine yardımcı olmak için vergi olarak verecekler. Yani, işçi erkek karıncalar haline gelecekler. Tabi bu toplumda cinsellik de çok rahat yaşanacak. Bu da erkeklerin sisteme karşı çıkma yada başkaldırma oranlarını oldukça aşağı çekecek. Belirlenecek kıstaslara, göre bir kadının tekrar çocuk sahibi olma ve ona bakabilme olasılığına karar verilecek. Evliliklere de izin verilecek ama çocuk olmaması şartıyla. Bu insancıl değildir, bu ahlaka aykırıdır, bu dine aykırıdır, bunlar diğer konular. Sadece toplum yapısını nasıl değiştirebileceğinden söz ediyoruz.
İçiniz kararmasın ama buraya kadar sadece seçkin üremeden bahsettik. Bu ufak lokma. Daha büyüğü ise tıpkılama. İçine genetik kodlamanın değiştirilmesinden, kök hücreye, yaşlanmayı durdurmaktan, canlı hücre elde edilmesine kadar bugün fantezi kabul edilebilecek bir sürü yan çalışma giriyor. Ki bunlar canlı hücre üzerinden konuşmalar. Bir de ölü hücrenin tıpkılanma (klonlanma) olasılığını konuşursak, “Jurasik Park” filminin gerçekleştirilmesinden nereye kadar yolu var, siz düşünün
http://diflek.com/710/yeni-nesil-efendiler-2/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder