Vakvak Ağacı
Vakvak Ağacı, İslam-Osmanlı Mitolojisinin önemli bir figürüdür. Geçmişimizle ilgili tarihi bağı ise, Vaka-i Hayriye ya da Vaka-i Vakvakiye denilen olaydır. Olaya, sonuçlarının Vakvak Ağacı ile benzeşmesinden dolayı, bu ad verilmiştir.
İyice yozlaşmış olan Yeniçeri teşkilatı, kazan kaldırma eylemleriyle, yönetici sınıf üzerinde baskı kurup, azl ve katl işlemleri gerçekleştiriyor, halktan zorbalıkla elde ettiği ekonomik çıkarları, her geçen gün daha da artırıyordu.
Yeni bir askeri teşkilatın kurulup, talimlere başlaması üzerine ayaklandılar. Çıkarttıkları isyanın, halkın desteğiyle kanlı bir biçimde bastırılması ve Yeniçeri Ocağı’nın lağv edilmesi olayına, Vaka-i Hayriye adı verildi.
Yeniçeriler, kışlaları yakıldıktan ve çoğu öldürüldükten sonra dağılarak kaçmaya, saklanmaya çalıştılar. Sultanahmet Camiinin alt mahzenlerinde gizlenenler, halk tarafından yakalanıp katledildiler. Cesetleri, yine halk tarafından toplanarak, Sultanahmet Meydanında, yeri, bugünkü park alanının içinde kalmış olan bir çınar ağacına, baş ve gövdelerinden asıldı. Ortaya çıkan manzara sonucu Vaka-i Hayriye, bazı tarihçiler tarafından, Vaka-i Vakvakiye adıyla da anılmaya başladı . Konu hakkında, Şecer-i Vakvak’ı hazırlayan İzzet Molla, şu dizeleri yazmıştır;
Bir zaman ehli fitne camii Hanı Ahmedde
Bigünah asmış iken kullarını Hallâkim
Şimdi erbabı Şekanın dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetiştik, şecere-i vakvakın.
Bir zamanlar bozguncular camii Sultan Ahmed’de
Masum kullarını asmış iken Allahın
Şimdi alçakların dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetiştik şecere-i Vakvakın
Traihimizle ilişkisine kısaca değindikten sonra gelelim Vakvak Ağacı’na. Vakvak ağacı konusunda bir çok kaynak ve bu bir çok kaynakta, bir çok değişik tarif vardır. Yazılı literatüre geçen en eski örnek 8. yüzyıla ait bir Çin kaynağıdır. Arapların kaynaklarında ise, ilk kez, bir sefer günlüğünde ortaya çıkmaktadır.
Bir denizci grubu, denizde 8 yıl yol aldıktan sonra, rastladıkları bir kara parçasında, kaya üzerinde bir ağaç görürler. Ağacın dalları kırmızı, yaprakları ise yeşildir. Üzerinde altı, yedi parmak boyunda çocuklar vardır. Elleri, ayakları ve başları ağaca yapışıktır. Gülmekte ve hareket etmektedirler. Dalından koparınca kuruyup siyahlaşırlar.
Bazı kaynaklara göre, Vakvak Ağacı, Hindistan’da bulunmaktadır. Bir başka kaynağa göre ise, Çin’e bağlı adalardan biri olan Vakvak Adası’ndaki bir ağaçtır. Bu ağacın meyveleri, hurma ağacınınki gibidir fakat olgunlaştıkça, kadına benzer. Ayakları, bacakları, dizleri ve kalçaları belirir. Mart ayında başlayan bu süreç, Mayıs ayının başında sona erer. Bu kızlar saçlarından asılı, çok güzel kızlardır. Haziran ayında yere düşerken “Vak Vak” diye ses çıkartır ve sonra toprak olurlar.
Bir başka yoruma göre Vakvak Ağacı hayvan ve bitkilerden oluşmuştur. Binbir Gece Masalları’nın ikisinde, iki değişik Vakvak Ağacı tasviri vardır. Camasb’ın serüvenlerindeki Bulukiye masalında, Bulukiye, altıncı denizde, iki çeşit ağaç görür. Birinin meyveleri saçlarından asılmış insan başları, diğerinin meyveleri ayaklarından asılmış kuşlar gibidir.
Cevahirci Basralı Hasan masalında ise, dalları insan başı gibi olan ve “Vak vak” diye ses çıkararak tanrıyı öven bir ağaçtan söz edilir.
Demiri ise, Vakvak Ağacı’nın, Cezayir dolaylarında bir adada bulunduğundan, her organı ile insana benzeyen, saçlarından ağaca asılı çok güzel kızlardan bahseder. Olgunlaşınca, saçlarından kesilirek ağaçtan alınır ve bir gün yaşarlarmış. Onunla çiftleşildiğinde insanlar büyük zevk duyarmış
Minyatürünü verdiğimiz örnekte ise İskender, Vakvak Adasındaki Vakvak ağacının yanında Hz. Hızır ile birlikte görülüyor. İskendernameye göre, buranın kraliçesinin, altı bin kızdan oluşan bir ordusu varmış. Buradaki Vakvak Ağacının meyveleri ise, çeşitli hayvan başlarından oluşuyormuş.
Diğer bir ilginç minyatür ise Amerika kıtasını tanıtan ve 1583’te 3. Murad’a sunulan Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadis-i Nev’deki Vakvak Ağacı’dır. Minyatürde, ağaca asılı pek çok çıplak kız gözükmektedir
Metinde, Amerika’daki Vakvak Adası’nda insan yaşamadığından, burada çeşitli güzel meyve ağaçlarının yanında, meyveleri güzel cariyeler olan bir ağaçtan söz edilmektedir. Bunlar da, zaman zaman “Vak vak” diye ses çıkarmaktadırlar. Cariyeler, ağaçtan kesildiklerinde, iki güne yakın yaşamakta, sonra güzellikleri bozularak yok olmaktadırlar. Bu kaynakta da, adaya giden insanların, bu cariyelerle ilişkiye girdiklerinden ve bundan çok hoşnut kaldıklarından söz edilmektedir.
Bir çok minyatüre konu olan efsanevi ağacın, böyle bir olaya adını vermesi, yalnız entelektüel kesim arasında değil, halk içinde de yaygın olarak bilindiğini gösteriyor. Şimdi Amerika, Cezayir, Çin ve Hindistan karış karış bilindiğine göre, Vakvak ağacı, kim bilir nereye taşınmıştır?
Kutsi Akıllı
Kaynakça; Metin And “Minyatürlerle Osmanlı – İslam Mitologyası”, Tarihvemedeniyet.org,
İyice yozlaşmış olan Yeniçeri teşkilatı, kazan kaldırma eylemleriyle, yönetici sınıf üzerinde baskı kurup, azl ve katl işlemleri gerçekleştiriyor, halktan zorbalıkla elde ettiği ekonomik çıkarları, her geçen gün daha da artırıyordu.
Yeni bir askeri teşkilatın kurulup, talimlere başlaması üzerine ayaklandılar. Çıkarttıkları isyanın, halkın desteğiyle kanlı bir biçimde bastırılması ve Yeniçeri Ocağı’nın lağv edilmesi olayına, Vaka-i Hayriye adı verildi.
Yeniçeriler, kışlaları yakıldıktan ve çoğu öldürüldükten sonra dağılarak kaçmaya, saklanmaya çalıştılar. Sultanahmet Camiinin alt mahzenlerinde gizlenenler, halk tarafından yakalanıp katledildiler. Cesetleri, yine halk tarafından toplanarak, Sultanahmet Meydanında, yeri, bugünkü park alanının içinde kalmış olan bir çınar ağacına, baş ve gövdelerinden asıldı. Ortaya çıkan manzara sonucu Vaka-i Hayriye, bazı tarihçiler tarafından, Vaka-i Vakvakiye adıyla da anılmaya başladı . Konu hakkında, Şecer-i Vakvak’ı hazırlayan İzzet Molla, şu dizeleri yazmıştır;
Bir zaman ehli fitne camii Hanı Ahmedde
Bigünah asmış iken kullarını Hallâkim
Şimdi erbabı Şekanın dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetiştik, şecere-i vakvakın.
Bir zamanlar bozguncular camii Sultan Ahmed’de
Masum kullarını asmış iken Allahın
Şimdi alçakların dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetiştik şecere-i Vakvakın
Traihimizle ilişkisine kısaca değindikten sonra gelelim Vakvak Ağacı’na. Vakvak ağacı konusunda bir çok kaynak ve bu bir çok kaynakta, bir çok değişik tarif vardır. Yazılı literatüre geçen en eski örnek 8. yüzyıla ait bir Çin kaynağıdır. Arapların kaynaklarında ise, ilk kez, bir sefer günlüğünde ortaya çıkmaktadır.
Bir denizci grubu, denizde 8 yıl yol aldıktan sonra, rastladıkları bir kara parçasında, kaya üzerinde bir ağaç görürler. Ağacın dalları kırmızı, yaprakları ise yeşildir. Üzerinde altı, yedi parmak boyunda çocuklar vardır. Elleri, ayakları ve başları ağaca yapışıktır. Gülmekte ve hareket etmektedirler. Dalından koparınca kuruyup siyahlaşırlar.
Bazı kaynaklara göre, Vakvak Ağacı, Hindistan’da bulunmaktadır. Bir başka kaynağa göre ise, Çin’e bağlı adalardan biri olan Vakvak Adası’ndaki bir ağaçtır. Bu ağacın meyveleri, hurma ağacınınki gibidir fakat olgunlaştıkça, kadına benzer. Ayakları, bacakları, dizleri ve kalçaları belirir. Mart ayında başlayan bu süreç, Mayıs ayının başında sona erer. Bu kızlar saçlarından asılı, çok güzel kızlardır. Haziran ayında yere düşerken “Vak Vak” diye ses çıkartır ve sonra toprak olurlar.
Bir başka yoruma göre Vakvak Ağacı hayvan ve bitkilerden oluşmuştur. Binbir Gece Masalları’nın ikisinde, iki değişik Vakvak Ağacı tasviri vardır. Camasb’ın serüvenlerindeki Bulukiye masalında, Bulukiye, altıncı denizde, iki çeşit ağaç görür. Birinin meyveleri saçlarından asılmış insan başları, diğerinin meyveleri ayaklarından asılmış kuşlar gibidir.
Cevahirci Basralı Hasan masalında ise, dalları insan başı gibi olan ve “Vak vak” diye ses çıkararak tanrıyı öven bir ağaçtan söz edilir.
Demiri ise, Vakvak Ağacı’nın, Cezayir dolaylarında bir adada bulunduğundan, her organı ile insana benzeyen, saçlarından ağaca asılı çok güzel kızlardan bahseder. Olgunlaşınca, saçlarından kesilirek ağaçtan alınır ve bir gün yaşarlarmış. Onunla çiftleşildiğinde insanlar büyük zevk duyarmış
Minyatürünü verdiğimiz örnekte ise İskender, Vakvak Adasındaki Vakvak ağacının yanında Hz. Hızır ile birlikte görülüyor. İskendernameye göre, buranın kraliçesinin, altı bin kızdan oluşan bir ordusu varmış. Buradaki Vakvak Ağacının meyveleri ise, çeşitli hayvan başlarından oluşuyormuş.
Diğer bir ilginç minyatür ise Amerika kıtasını tanıtan ve 1583’te 3. Murad’a sunulan Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadis-i Nev’deki Vakvak Ağacı’dır. Minyatürde, ağaca asılı pek çok çıplak kız gözükmektedir
Metinde, Amerika’daki Vakvak Adası’nda insan yaşamadığından, burada çeşitli güzel meyve ağaçlarının yanında, meyveleri güzel cariyeler olan bir ağaçtan söz edilmektedir. Bunlar da, zaman zaman “Vak vak” diye ses çıkarmaktadırlar. Cariyeler, ağaçtan kesildiklerinde, iki güne yakın yaşamakta, sonra güzellikleri bozularak yok olmaktadırlar. Bu kaynakta da, adaya giden insanların, bu cariyelerle ilişkiye girdiklerinden ve bundan çok hoşnut kaldıklarından söz edilmektedir.
Bir çok minyatüre konu olan efsanevi ağacın, böyle bir olaya adını vermesi, yalnız entelektüel kesim arasında değil, halk içinde de yaygın olarak bilindiğini gösteriyor. Şimdi Amerika, Cezayir, Çin ve Hindistan karış karış bilindiğine göre, Vakvak ağacı, kim bilir nereye taşınmıştır?
Kutsi Akıllı
Kaynakça; Metin And “Minyatürlerle Osmanlı – İslam Mitologyası”, Tarihvemedeniyet.org,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder