6 Aralık 2012 Perşembe

DEPRESYONA NEDEN OLAN DÜŞÜNCE TARZLARI

DEPRESYONA NEDEN OLAN DÜŞÜNCE TARZLARI
  1. Olumsuz üçlü: Kişinin kendisini, çevresini, geleceğini olumsuz olarak değerlendirmesi
  2. Olumsuz otomatik düşüncelerin ortaya çıkması
  3. Bilgi işleme ve algılamada yapılan sistematik hatalar:
    1. Ya hep ya hiç tarzında düşünme.
    2. Keyfi çıkarsamalarda bulunma
    3. Aşırı genellemelerde bulunma
    4. Seçici Dikkat (Olumsuza Odaklanma, Olumlu Şeyleri gözden kaçırma)
    • İşlevsel olmayan şemalar: İşlevsel olmayan şemaların temelleri erken dönemde atılmakta, yaşam boyu devam etmektedir.
      • Değersizim
      • Yetersizim
      • Kendime güvenemem
      • Bir işe yaramam
      • Acizim
      • Çaresizim
      • Suçluyum
      • Sorumsuzum
      • İtibarsızım
      • Önemim yok
      DEPRESYON TEDAVİSİ - MAJOR DEPRESYON TEDAVİSİ
      DEPRESYON İLAÇLARI – ANTİDEPRESAN İLAÇLAR
      a) Antidepresanlar:
      Depresyon tedavisinde kullanılan en önemli ve temel ilaçlar antidepresanlardır. Genellikle antidepresan ilaçlar etkilerini 15. günden sonra göstermeye başlarlar. Depresif durumdan tam olarak çıkmak 6. veya 8. haftalarda olur.
      Eski kuşak antidepresan ilaçlar etkin olmalarına rağmen artık yan etkileri sebebiyle pek tercih edilmemektedirler. Ancak yan etkileri var diye bu ilaçların kullanılmaması gerekiyor gibi bir sonuç çıkarmamak gerekir. Çok ucuz ve etkin olmaları açısından hala önemli alternatif ilaçlar kategorisindedirler. Yan etkileri de doktor kontrolünde yavaş yavaş doz artımı yaptırıldığında bir iki hafta içinde kaybolmaktadır.

      Bu ilaçların yan etkileri nelerdir?
      -Çarpıntı
      -Ağız kuruluğu
      -Ateş basması
      -Baş dönmesi
      -Kabızlık
      -idrarda tutukluk
      -iştahta artış
      -Cinsel isteksizlik
      -Hipomani - Mani
      -Uykululuk, sersemlik, dalgınlık hali
      -Unutkanlık
      Tekrar etmekte fayda var: Bu yan etkiler çoğu zaman kaybolur ve kişi
      Yeni Kuşak Antidepresanlar: Mutluluk hormonu diye de adlandırılan serotoninin iktisatlı kullanımını sağlayarak etki gösteren ilaçlardır. Bu ilaçlara “serotonin geri alım inhibitörleri” de denir.
      Bu ilaçlar yan etki açısından eski ilaçlara nazaran son derece güvenilir ilaçlardır. Yan etkileri genelde kullanıma başlanan ilk günlerde gözlenir. Sonradan kaybolur. Kişi ilaç almıyormuş gibi tedaviye devam edebilir.

      Yan Etki Olarak Neler görülebilir?
      -İştahta artış: Özelikle tatlıya karşı aşırı bir istek oluşur. Bu yüzden yeme isteği artabilir. Buna bağlı kilo artışları yaşanabilir. Nadiren de olsa iştah azalabilir. Bazen başlangıçta iştah azalır ama sonradan açılır. Eğer kişide kilo almayla ilgili bir sorun söz konusu ise mutlaka kilo konusunda duyarlı olunmalı ve kilo aldırmayan ilaçlar tercih edilmelidir. Nitekim bu tür ilaçlar da mevcuttur.

      -Cinselliği baskılama: Erkeklerde geç boşalma bazen boşalamama oluşabilir. Bu erken boşalma yaşayan erkeklere yarayabiliyor. Ancak bu tür sorunu olmayanlarda da boşalamama ve isteksizlik söz konusu olabiliyor. Kadınlarda da cinsel isteksizlik, orgazm olamama hali ortaya çıkabilir. Bu yan etkiler kalıcı olmayıp zamanla azalan yan etkilerdir. Son yıllarda adtidepresana bağlı cinsel isteksizlik durumlarında hem kadın hem de erkek için viagra gibi uyarıcı ilaçların etkili olduğuna dair yayınlar artmaktadır. Bu tür bir problemde doktora danışmak kaydıyla bu ilaçlardan destek alınabilmektedir.

      -Serotonorjik Sendrom: Bazen bu ilaçlar kandaki serotonin miktarının istenmeyen seviyelere gelmesine sebep olabilirler. Bu durumda kişide huzursuzluk, aşırı bunaltı, panik belirtileri, aşırı ateş basması ve ateş yükselmesi, kafada basınç hissi, mide bulantısı ve kusma gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda ilacı hemen kesmek gerekir. İlaç kesildiğinde hızla düzelir. Bu etkiyi yaşayanlar durumu mutlaka gittikleri doktora bildirmelidirler. Bu sendromun görülme oranı %3ila 5 oranındadır..

      -Unutkanlık : Eski ve yeni kuşak ilaçların hepsinde bu yan etki vardır. Sebebi hafıza hücrelerinin performans düşüklüğü değildir. Daha çok kişinin rahatlamasının, herşeye dikkat kesilme modundan çıkmasının verdiği bir etkidir.

      -Dalgınlık-sersemlik-uyku hali: Bu oranda %5-10 arasıdır.Yeni kuşak ilaçların en büyük avantajı günlük işlerinizi
      ve yaşam aktivitelerinizi engellememiş olmasıdır. İlk 15 gün bir hafif uyku hali, mayhoşluk, gevşeklik hali söz konusu olabilir. Ancak bu dönem atlatıldıktan sonra bu hal kalmaz. Kişi araba ve araç kullanmak da dahil olmak üzere her türlü aktiviteyi yapabilir. Bazen gece alındıklarında uykuyu kaçırabilirler. O yüzden genellikle gündüz kullanmak gerekir. Uyku yaparsa geceye kaydırılır.

      -Sinirlilik: Antidepresanlar öfke kontrolünde, tahammülsüzlüğün azalmasında ve sinirlilikte son derece etkilidirler. Ancak tedavisinin başında geçici bir gerginlik ve sinirlilik yapabilmektedirler.

      -Hipomani-Maninin Aktfileşmesi: Daha önceden manik atak geçirenlerde ve maniye yatkın olanlarda antidepresanlar hipomani veya maniye yol açabilirler. Kişi aşırı coşkulu, neşeli, sürekli gezmek ve eğlenmek isteyen, çok konuşan az uyuyan, kendine aşırı güvenen bir tabloya girer. Çok para harcar, ölçüsüz borçlanır ve sağa sola hediyeler almaya başlar. Karşı cinse ilgisi artar, seks gücünün arttığını hisseder. Sık partner değiştirir. Hatta sevgilisini ve eşini aldatmaya başlar. Bazen de aşırı dine yönelim olur. Kendisini ermiş, evliya gibi görmeye başlar. Bazen paranoya noktasına bile gelinebilir.
      Bu yan etki antidepresanların bence en tehlikeli yan etkisidir. Piyasada önüne gelene antidepresan yazan dâhiliye, fizik tedavi, kardiyoloji, dermatoloji v.s. uzmanlarının, pratisyen hekimlerin ve cerrahların bu yan etkiyi göz önünde bulundurmaları çok önemlidir. Kaş yapayım derken göz çıkarmamalı. Bu tür ilaçlar mutlaka bir psikiyatristin gözetiminde başlanmalı ve hastalar ona göre yönlendirilmelidir. Mani durumu gelişirse ilaç derhal kesilir ve antimanik tedaviye geçilir.

      -Aşırı Rahatlık: Bazı insanlarda uzun süreli antidepresan kullanımı duyarsızlık, aşırı rahatlık geliştirir. Eskiden alındığı, önem verdiği durumlara duyarsız kalır. Tepkisizlik gelişebilir. Bazıları bu yüzden ilacı keserler. Ancak bunun bir koruma mekanizması olduğunu, kalıcı olmadığını bilmek gerekir. İlacı kesmek için bir sebep değildir.

      -Karaciğer enzimlerinde yükselme: Bazen SGOT, SGPT, GGT gibi karaciğer enzimleri normalin iki -üç katına çıkabilir. Çok yükselirse doz azaltılır. Karaciğerinde hastalık olmayanlar için korkulacak bir sorun yoktur ki gerektiğinde karaciğer sorunu olanlar bile bu ilaçları kullanabilmektedirler. Tek yapılması gereken dozun karaciğerin işlevselliğine göre ayarlanmasıdır. Şu bilgi önemli: antidepresanlar karaciğer yetmezliği veya karaciğerde işlev bozukluğu yapmazlar, var olan işlevselliği belki şiddetlendirebilirler. Onu da doz ayarlamasıyla önlemek mümkündür.

      -Adet düzensizlikleri: Nadiren de olsa anti-depresan kullanan kadınlarda adet gecikmesi veya düzensizlikleri oluşabilir. Korkulacak bir durum değildir. Çoğu zaman doz ayarlaması veya başka bir ilaca geçilmesiyle geçer.
      YEŞİL REÇETE İLAÇLARI:
      Kaygı, endişe, sıkıntı, huzursuzluk şikayetlerinin şiddetli olduğu depresyon hastalarında antidepresanlar etkisini gösterinceye kadar sıkıntı giderici yeşil reçete ilacalar kullanılabilmektedir. Halk arasında yeşil reçete ilaca karşı bir önyargı ve korku vardır. Kimileri yeşil reçete ilaç yazılmasını hastalığının çok şiddetli olmasına yorup aşırı mutsuzluk ve korku yaşar. Kimileri de bu ilaçların bağımlılık yapacaklarından korkar. Şunu bilmek gerekir ki bu ilaçların yazılmasının tablonun şiddetli olmasıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu ilaçlar endişe, korku, kaygı, bunaltı yaşayan insanlarda kullanıldığında bağımlılık potansiyeli taşımamaktadır. Eğer bu tür şikayetler olmadığı halde keyif amaçlı kullanılırlarsa bağımlılık riski taşırlar. O yüzden psikiyatristin reçeteye geçici olarak yazdığı bu ilaçları hekimin belirlediği bir süre içinde kullanılması gerekmektedir. Süreyi hekim belirler. Bazen tedavide bir noktaya gelip rahatlayan kişilerin uzun süre psikiyatriste gitmeyip tedaviye4 devam ettiklerini görüyoruz. Tedavinin bir süreç olduğunu, süreç bitene kadar psikiyatristle iletişimin koparılmaması gerektiğin bilmek gerekir. Aksi taktirde gereğinden fazla ve uzun süre ilaç kullanımı, hatta yeşil reçete ilaç bağımlılığı söz konusu olabilmektedir.

      DEPRESYON DOĞAL ÜRÜNLERLE TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
      Eğer bir insanda tekmil bir depresyon oluştuysa bu mutlaka bir kimyasal bozukluğa işaret eder. O yüzden bir kişide dört dörtlük bir maför depresyon varsa onun mutlaka antidepresan tedaviye alınması gerekir. Eğer böyle bir durumda bitkisel tedavi yoluna sapılırsa yanlış yapılmış olur. Bu hem hastayı riske etmek ve zaman kaybetmesine sebep olmaktır.
      Ancak kişi depresyon kriterlerini karşılamıyor ve başka bir psikiyatrik rahatsızlığı düşündürmüyorsa hemen antidepresan ilaca sarılmak ilacın kötüye kullanımından başka bir işe yaramamaktadır. Mesela kötü bir olayın veya ruhsal travmanın ardından yaşanan demoralizasyon durumlarında etken olan olayı çalıştığınızda kişi rahatlamaktadır. Piyasada bu tür durumlarda etkeni ortadan kaldırmak yerine antidepresanlardan medet uman çok doktor var. Depresyonla demoralizasyonu karıştırmamalı, sebebe yönelik yaklaşımlarda bulunmalı. Bu tür durumlarda kişiyi etkeni ortadan kaldırana kadar rahatlatmak amacıyla destek niteliğindeki bitkisel ürünlerden istifade etmek mümkündür. Bu ürünlere göz atarsak:
      • Omega 3 ürünleri de faydalıdır: Omega-3 beyin büyüme faktörünü aktifleştiren ve beyin mewtabolizmasında rol oynayan önemli bir yağ asididir. Toparlanma sürecinde işe yarar.
      • Melisa, Papatya, Rezene, kediotu, Ihlamur, Ada çayı, Sarı kantaron gibi bitkisel destek ürünleri ferahlık, rahatlık, teskiniyet sağladıkları için bu dönemde tüketilebilir.
      • Ginseng ürünleri, zihinsel performansı artıran vitamin ürünleri geçici bir süre kullanılabilir. Özellikle D ve B vitamini ürünleri demoralizasyonda yardımcı olabilmektedir.
      Bu ürünlerin depresyon ilaçlarıyla kullanımında bir sakınca yoktur. Tekmil depresyonlarda da antidepresanlara ilaveten destekleyici olarak kullanılabilmektedir.
      Ancak yine de tedaviyi yöneten doktora danışmadan alınmamalıdır.
      DEPRESYON İLAÇLARI BAĞIMLILIK YAPAR MI? Antidepresanlar kati surette bağımlılık yapmazlar ve hiçbir yan etkileri kalıcı değildir. Ancak yeşil reçete ilaçların doktorun ön gördüğü sürede kullanılması gerekir. Onlar kontrolsüz kullanılırsa bağımlılık riski taşımaktadırlar. Antidepresanlar aniden kesilirse baş dönmesi, bulantı, ateş basması, elektrik çarpmış gibi hissetme, sinirlilik, huzursuzluk, hastalık belirtilerinde artış gibi kesilme reaksiyonu yaşanabilir. Bu kişiler ilacı tekrar aldıklarında bu belirtiler geçer. Bu durum “acaba bu ilaca bağımlı mı oldum” endişesine sebep olur. Bunun bağımlılıkla bir ilgisi yoktur. Uzun süre kullanımış olan hiçbir ilaç ağrı kesici dahi olsa aniden kesilmemelidir. Nitekim antidepresanlar tecrici olarak kesildiğinde bu yan etkiler ya hiç olmamakta ya da çok çok düşük şiddette olup 5-10 günlük bir süre sonrasında tamamen geçmektedir. Burada şu kural gündeme geliyor: İlaçlar uzmanla koordine olmadan kesilmemelidir.

      DEPRESYON İLAÇLARI BEYNE ZARAR VERİR Mİ?
      Antidepresanlar hakkında basında ve sosyal medyada yalan yanlış birçok haber çıkar. Evet, antidepresanların kötüye kullanıldığı bir gerçek, bunu önlemek şarttır. Ancak bu mücadeleyi verirken ilacın kullanılması gereken durumları göz ardı etmemek gerekir.
      Depresyon çok ciddi bir rahatsızlıktır ve depresyonlu hastaların %15’i intihar sonucu hayatını kaybetmektedir. Lüzumsuz ilaç kullanımına karşı mücadele edelim, ama olayın bu tarafını da ihmal etmeyelim.
      Birçok antidepresan kullanan kişi ilk başlarda dalgınlık, unutkanlık, uyuşukluk gibi şikayetlerden yakınır. Bu yüzden “acaba bu ilaçlar beynime bir zarar mı verdi” diye kaygılanırlar. Hâlbuki bu yan etkiler geçicidir. Antidepresan ilaçların zamanla yan etkilerine tolerans gelişir, yani yan etkileri kaybolur tedavi etkileri öne çıkar. Antidepresanlar zihinsel performansı azaltmaz artırır.
      DEPRESYON TEDAVİSİ KANSERE NEDEN OLUR MU?
      Halk arasındaki mitlerden biri de antidepresanların kansere yol açtığı düşüncesidir. Bu tamamen yanlış bir bilgidir. Tam tersine antidepresanlar immün sistemi güçlendirerek kanser tedavisine katkıda bulunurlar. Yapılan araştırmalar antidepresan tedavi ve psikolojik destek alan kanser hastalarının almayanlara göre daha uzun olduğunu ortaya koymaktadır. Tedavi edilmeyen depresyonun ise kanserde sürviyi (yaşam süresini) olumsuz yönde etkilediği tespit edilmiştir.
      DEPRESYON İLAÇLARINI BIRAKTIĞIMIZDA HASTALIK TEKRARLAR MI?
      Depresyon tedavisinin en büyük açmazlarından biri rahatsızlığın tekrar etmesidir. Antidepresan tedavi tekrarlama riskini tamamen ortadan kaldıramıyor. Kabaca hastaların %40’ı tam şifaya kavuşurken, %40 kadarı arada depresif sorunlar yaşasa da eski şiddette bir depresyon yaşamaz, %20’si ise sürekli tekrar eder. Depresyon o kadar acı verici bir durumdur ki tedavi gören bireylerde en büyük kabus bir daha böyle bir depresyonu yaşamak olur. O yüzden kişide tekrar eder endişesiyle ilaçları kesme korkusu gelişir.
      İlk ataklarda en az 1-1.5 yıl tedaviyi sürdürmek gerekir. İkinci tekrarda bu süre 2-3 yıl, üçüncü tekrarda 5 yıl olmalıdır. Eğer sık tekrarlayan bir depresyonsa ömür boyu koruma tedavisi önerilir.
      Tekrarlama riskini en aza indirgemek sadece ilaçla olmaz. Depresyona yatkınlığı artıran kişilik özellikleri, kişinin stres karşısındaki tutumu ve yaşam stili gözden geçirilmelidir. Bunun için antidepresan ilaç tedavisine mutlaka psikoterapileri eklemek gerekir. Psikoterapiler tekrarlama riskini azaltmada en etkili yöntemlerdir. Çünkü ilaçlar sonuca etki ettikleri kadar sebebi etkileyememektedirler. Sebepleri ortadan kaldırmedıkça tekrarlama riski hep olacaktır.

      DEPRESYON İLAÇLARI İYİ GELMEDİYSE NE YAPMALIYIZ? İLAÇLARI NE ZAMAN DEĞİŞTİREBİLİRİZ?
      Antidepresanların etkisi 3. haftadan sonra görülmeye başlar. Bu zaman zarfında sabredip etkinliği beklemek çok önemli. Bazen kişilerin ilacı alır almaz depresyonunun geçmesi gibi bir beklentisi oluyor. Maalesef bu şekilde sihirli bir değnek gibi tabloyu düzeltecek bir tedavi henüz bulunabilmiş değil. Etkinin geç oluşmasının sebebi beyindeki reseptör dediğimiz alıcı aygıtların sayılarının aylar içinde azalıp çoğalabilmesidir. Bu yapıların günler içinde düzelmeleri mümkün değildir. O yüzden belli bir zamana ihtiyaç olmaktadır. Ancak antidepresan tedavi başladıktan sonraki 5-6 haftalık süreçte hala bir düzelme ve eskisine nazaran bir iyiye gidiş söz konusu değilse mutlaka değişik bir şeyler yapmak gerekir. Hastalarımızdan: “Hocam bir değişiklik olmadığı halde doktorum sürekli “geçer geçer, sabret” diye cevap verdi. Artık dayanacak gücüm kalmayınca doktorumu değiştirmek zorunda kaldım” yakınmalarını sıkça duyuyoruz. Hekimin prensip olarak “hastam için acaba daha neler yapabilirim, yapmam gereken başka bir şey var mı” sorusunu sorması gerekir. Eğer yeterli süre ve dozda ilaç etkinliğini gösterememişse ya başka grup bir antidepresana geçilmeli ya da mevcut antidepresanın etkinliğini güçlendirecek bir ilaç tedaviye eklenmelidir. Tedavide algoritma dediğimiz bir yapılanma vardır. Hekimin bu düzen ve sırayı kendi deneyimleriyle birleştirip hastasını depresyondan çıkarmanın yolunu araması gerekir. Bütün yapılanlara rağmen bir düzelme gözlenmiyorsa dirençli bir depresyon var demektir. İşte burada ilaç harici yöntemler ve sebebe yönelik psikoterapi yöntemleri önem arz etmektedir.
      GEBELİK VE EMZİRME DÖNEMİNDE DEPRESYON TEDAVİSİ
      Gebelikte antidepresan kullanımı pek önerilmez. Ancak annenin depresyonu çocuk için çok tehdit edici boyuta geldiyse bebeğe zararı dokunmayacağı düşünülen ilaçlar verilebilmektedir. Çok şiddetli ve yüksek doz ilaç kullanımı gerektiren depresyon tablolarında da ilaç harici yöntemler etkili olabilmektedir. Elektroşok ve TMU (manyetik uyarım tedavisi) gebelerde hayat kurtarıcı olabiliyor.
      GEBELERDE İLAÇSIZ BİR YAKLAŞIM: EMDR
      İlaç kullanımının riskli olduğu durumlarda EMDR yöntemi anne adaylarının imdadına yetişebiliyor. Kaygısı, bunaltısı, aşırı mutsuzluğu olan hamile kadınlarda EMDR geçmiş travmaların yarattığı yükü azaltarak son derece rahatlatıcı, hatta tedavi edici olabilmektedir. Eğer depresyon travmatik yaşantıların tetiklenmesiyle oluştuysa EMDR kısa sürede rahatlama sağlamaktadır.

      DEPRESYONDA PSİKOTERAPİ
      Terapi yaklaşımı hangi psikiyatrik rahatsızlıkta olursa olsun mutlaka uygulanması gereken bir yaklaşımdır. Yapılan araştırmalar, ilaç tedavisine terapinin eklenmesinin başarı oranını ikiye katladığını göstermektedir. Sebebe yönelik etkisinin olması terapileri tedavide önemli bir noktaya taşıyor. Birçok psikoterapi yaklaşımı vardır. Kişinin faydalanacağı yöntem hangisiyse hekim onu tavsiye etmektedir.

      DEPRESYON VE BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
      Erken dönem yaşantıları, eğer travmatik ise hastanın kendisini ve dünyayı algılamasında işlevsel olmayan kognitif şemaların gelişmesine yol açmaktadır. İşlevsel olmayan bu bilişsel düşünce kalıpları depresyon gelişimine zemin hazırlar. Mesela “ben işe yaramazın tekiyim, hiçbir değerim yok, beceriksizim, her şey aksi gidiyor, bütün olumsuzluklar beni buluyor” gibi düşünceler depresyona yatkınlığı artırır. İlaçlar biyolojik kaynaklı depresif düşünceleri düzeltebilir, ama çocukluk yaşantılarından edinilmiş olumsuz otomatik düşünceleri olumluya dönüştüremez. Bu düşünceler dönüştürülemediği müddetçe kişi için hep bir depresyon riski söz konusu olur. Bilişsel davranışçı terapilerde, kişinin önce bu olumsuz otomatik düşüncelerini fark etmesi sağlanır. Sonra bunların kaynakları araştırılır ve sorgulanır. Sonra da bu düşüncelerin temelindeki inançların değiştirilmesine çalışılır. Bu terapi yöntemi iyileşmeyi hızlandırır, depresyonun tekrarlamasını engelleyecek baş etme becerilerini kişiye kazandırır ve hem depresyon hem de olumsuz olaylar karşısında daha güçlü durabilmesini sağlar.

      DEPRESYON VE EMDR
      birçok depresyon türünün geçmişte yaşanmış yoğun ve tekrarlayıcı travmatik yaşantılar sebebiyle olduğunu biliyoruz. Bu travmatik yaşantılar beyin tarafından işlenemediği için bellek boşluklarında canlılıklarını muhafaza etmekte ve kendilerini tetikleyen bir olay sonrasında depresif bir nöbete sebep olmaktadırlar. EMDR yöntemi beynin zamanında işleyemediği travmatik anıları tespit edip işlemek suretiyle depresyon tedavisine büyük katkı sağlamaktadır. Yöntem aslında beynin travmalar karşısında uyguladığı modeli dayanak alan bir yöntemdir. Travmatik olayları beyin uykunun rüya fazı da diyebileceğimiz REM (hızlı göz küresi hareketleri) döneminde, göz kürelerini sağa sola oynatmak suretiyle işler. Rüyaların görüldüğü bu dönemde bir yandan günlük yaşananlar bir yandan da geçmişte işlenememiş anılar işlenmeye çalışır. Bu işleme esnasında ortaya çıkan görüntü ve sesler de rüyayı oluşturur. Ancak bazen bu faaliyet bazı travmaları işlemede yetersiz kalabilmektedir. İşte bu işlenememiş anılar depresyon için risk unsuru olmaktadır. Öte yandan depresyonun kendisi de travmaların işlenme performansını düşürür. Bunun depresyonda rüya döneminin etkinliğinin azalmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Depresyonda hiç rüya görülmemesi ve REM döneminin zayıflaması önemli bir elektrofizyolojik bulgudur.
      EMDR uygulamasında önce bu işlenmemiş anılar ve bugünkü tetikleyiciler belirlenir. Sonra geçmişteki anılar ve bugünkü tetikleyiciler işlenir. İşleme sonrasında kişi hem geçmiş travmalarına hem de bugünkü tetikleyicilere duyarsız hale gelir. Duyarsız hale gelmesi artık o anılardan ve durumlardan etkilenmemesi demektir. En son aşamada kendisini rahatsız eden tetikleyici durumlarda arzu edilen davranış belirlenir ve yeniden süreçleme çalışmasıyla beyne yerleştirilir. Artık kişi o durumu doğru okumayı ve arzu edilen şekilde karşılamayı başarır hale getirilir.

Etiketler:Depresyon belirtileri, depresyon testi, depresyon nedir, depresyon tedavisi, major depresyon, depresyon ilaçları, manik, manik depresif, depresif bozukluk, manik depresif nedir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder