6 Aralık 2012 Perşembe

DEPRESYONUN BİYOLOJİK NEDENLERİ



DEPRESYONUN BİYOLOJİK NEDENLERİ
Depresyon Nedenleri
Biyolojik Faktörler
Depresyon bir beyin hastalığıdır. Depresyondaki kişiler üzerinde yapılan araştırmalar, bu kişilerin depresyonda iken beyinlerinde bazı değişiklikler olduğunu göstermektedir. Özellikle de, sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan alanlarda tıkanıklık görülmektedir. Sorumlu maddelerin üretiminde ya da iletimindeki bozukluğun depresyona yol açabileceği düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda, depresyon olgularında, kanlarındaki, idrarlarındaki ve beyin omurilik sıvılarındaki biyolojik aminlerinde çeşitli bozuklukların olduğu saptanmıştır. Bunun yanı sıra noradrenalin, serotonin ve dopamin olarak adlandırılan nörotransmitterlerin üretim, salınım, alım vb. metabolizmalarındaki bozuklukların depresif bozukluklarda rol oynadığı saptanmıştır. Özellikle böbrek üstü bezi, tiroid bezi veya hipofizden salgılanan hormonlar da depresyon oluşumuna katkı sağlayabilmektedir. Bu durumda bu hormonları da düzenleyen ilaçların tedaviye eklenmesi gerekebilir.

Beyin Kimyasında Bozulma
Beyin serotonin adlı bir maddeyi salgılar ve üretir. Serotonin halk arasında mutluluk hormonu adıyla şöhret bulmuştur. Gerçekten de bu hormon, kişiye mutluluk duygusu verir. Ek­sikliğinde depresyon ortaya çıkar.
Sinir hücresi, yani nöron: Nasıl ağaç dallarının ucunda yapraklar varsa, sinir hücrelerinin dallarının ucunda da küçük şişkinlikler vardır ve bu şişkinlikler kimyasal madde salgılarlar (serotonin, dopamin, adrenalin gibi)
Burada, nor-adrenalin ve dopamin adlı iki maddeyi daha zikretmek gerekir. Bunlar da beynin salgıları arasındadır. Ay­nen serotonin gibi mutluluk duygusu, enerji, motivasyon, dik­kat artışı sağlarlar.
Yani depresyon, kabaca, beynin ürettiği serotonin, dopamin, adrenalin maddelerinin azlığından kaynaklanan bir hastalıktır.
Bu maddelerin azlığı kişiyi sadece depresyona değil kaygı bozukluklarına (panik bozukluğu, sosyal fobi, takıntı hasta­lığı gibi), alkolizme, madde bağımlılığına ve yeme bozukluk­larına (anoreksiya veya bulimia) yatkın hale getirir. Dopamin fazlalığının da şizofreniye ve hezeyanlı bozukluğa yol açtığını hatırlatalım.
Serotonin, insana enerji verir. Eksikliği halinde enerji kay­bının yanı sıra, bağımlılık ve yeme bozuklukları ve iştah deği­şiklikleri de görülür Bazı hassas görüntüleme yöntemleri beyindeki bozuklu­ğun şakak ve alın bölgelerinde olduğunu ortaya koymuştur. PET (positron emission tomography), SPECT (single pho­ton emission computedtomography) ve fMR (fonksiyonel manyetik rezonans) depresyon hastalarında beynin ön bölge­lerinin iyi çalışmadığını göstermiştir.

Beyindeki Elektrik Akımında Bozulma
Bahsedilen PET, SPECT, fMR tetkikleri uygulaması zor ve pahalı yöntemlerdir. Beyni görüntülemenin eski ve ucuz yöntemi halk arasında 'beyin elektrosu' olarak bilinen EEG'dir. (elektroensefalografi). EEG'de kafaya teller (ki aslında bunlar elektrottur) bağlanarak beynin yaydığı elektrik akımı kayde­dilir. EEG sara hastalığının, beyin iltihaplarının, bunamaların (mesela Alzheimer hastalığı), uyku bozukluklarının teşhisin­de kullanılır. Tomografi yöntemi geliştirilmeden önce, beyin tümörlerinin ve beyin damar hastalıklarının tanınmasında da işe yarayan bir yöntemdi.
Psikiyatrik hastaların önemli bir bölümünde EEG sonuçla­rı bozuk çıkar. Bilhassa 'quantitative' (kantitatif) EEG (kısaca QEEG denir), depresyon hastalarının beyinlerinin ön bölge­lerindeki bozulmayı on beş dakika içinde gösterir.

DEPRESYONA YOL AÇAN BEDENSEL HASTALIKLAR VE İLAÇLAR
Bazı bedensel hastalıklar depresyona yol açar. Bu da dep­resyonun 'biyolojik kökenli bir hastalık' olduğu tezini güçlen­diren bir kanıttır.
Depresyona sebep olan hastalık ve ilaçları şöyle sıralayabi­liriz:
Beyin Hastalıkları
Sara: Sara hastalarmda depresyon ve intihara bağlı ölümle­rin görülme sıklığı, diğer insanlara göre 10-20 kat daha fazladır. Sara, beyindeki elektrik akımının bozulmasından kaynak­lanan bir hastalıktır.

Beyin tümörleri: Alın ve şakak bölgesinde tümör oluşması halinde, kişide depresyon ortaya çıkabilir. Hatta bu bölgele­rin tümörleri sadece depresyon belirtileriyle bile kendini belli edebilir.

Parkinson hastalığı: Titreme ve hareket yavaşlığı gibi bul­gulara yol açan bu yaşlılık dönemi hastalığı, ileri yaş grubu için önemli bir depresyon sebebidir.

Bunamalar: (Alzheimer hastalığı gibi): Bunama olayla­rında, hastalığın bazı dönemlerinde, unutkanlıktan ziyade depresyon, hastaya ve çevresine zorluk çektirir.
Beyin damar hastalıkları (felçler ve beyin kanamaları): Bilhassa beynin sağ tarafında oluşan damar tıkanıkları veya kanamalara (ki bu durumda vücudun sol taralı felç olur) dep­resyonun da eşlik etme ihtimali yüksektir. Felçli kişi bir de depresyona girerse, iyileşme ümidi ve çabası azalır, hatta ikinci bir felç geçirme ve ölüm riski doğrudan doğruya artar.

Hormon hastalıkları
Guatr: Guatr, boğazımızda yer alan tiroit adlı salgı bezinin hastalığıdır. Tiroit bezi az hormon salgılarsa hastada yorgun­luk, durgunluk, yavaşlık, unutkanlık, depresyon, tepkilerde yavaşlama, kilo artışı ve ciltte kuruma görülür. Tiroit bezi fazla hormon salgıladığında da sinirlilik, huzursuzluk, sıkıntı, terle­me, kilo kaybı ve çarpıntı görülür.

Böbrek üstü bezi hastalıkları: Böbrek üstü bezleri kortizol adlı hormonu salgılar. Fazla miktarda kortizol, depresyonun yanı sıra şizofreni benzeri akıl hastalıkları, şişmanlık (bilhassa ensede yağ birikmesi), saç dökülmesi, kıllanma, ay dede yüzü (surat yağ birikimi sonucu toparlaklaşır, ayrıca kızarır ve 'ay dede'yi hatırlatır), ciltte çatlaklar, mide ülseri, yüksek tansiyon ve şeker yükselmesine yol açar.

Loğusalık: Bir kadının hayat boyu depresyona en yatkın oIduğu dönem loğusalıktır. Hatta, hemen hemen bütün kadınlar doğum yaptıktan sonra ilk bir ay içinde, "loğusalık hüznü' (post-partum blues) denilen gelip geçici ve hafif bir depresif ruh haline bürünürler. Ancak bazı kadınlar loğusalık depresyonuna girer ve bebeklerine bakamaz hale gelirler. Hat­ta bu sebeple intihar bile edebilirler.

Kalp-damar hastalıkları
Kalp krizi geçiren veya by-pass ameliyatı olanların huylar­ının değiştiğine, yakınları sıklıkla şahit olurlar. Aslında bu huy değişikliği genellikle depresyona bağlıdır. Tedavi edilirse, hastanın hem hayat kalitesi yükselecek, hem kalp-damar hastalı­ğının tedavisi kolaylaşacak hem de ömrü uzayacaktır.

Kanser
Kanserler sadece hastada yarattığı ümitsizlik yüzünden hastanın beden dengesini bozarak da depresyona yol açabilir. Bazı kanser türlerinde (mesela pankreas kanseri ve lenfomalar, yan lenf kanserleri) depresyon daha sık görülür. Bu da kanse­rin sadece duygusal değil biyolojik sebeplerle de depresyona yol açabileceğini düşündürür.
İlaçlar
  1. Bazı verem ilaçları
  2. Bazı antibiyotikler, grip ilaçları
  3. İnterferon; hepatit, bazı kanser türleri ve AİDS tedavisin­de kullanılan çok yararlı bir ilaçtır. En ciddi yan etkilerinden biri depresyondur.
  4. İzotretinoin etken maddelı adlı sivilce ilacı pek çok genci muhteşem bir cilde kavuşturmuştur. Ancak bu ilaç depresyo­na, hatta bazen ağır depresyona yol açabilir.
  5. Aslında depresyona en sık yol açan maddeler alkol ve uyuşturuculardır. Bunlar geçici bir rahatlık hissi vermekle be­raber beyni tahrip ederek ciddi bir depresyona sebep olurlar.
DEPRESYONUN PSİKOLOJİK SEBEPLERİ
Psikososyal etkenlerin (stres veren yaşam olayları, kayıplar, ayrılıklar vb.) beyin biyokimyasındaki değişiklikleri tetikleyebileceği varsayılmaktadır. Araştırmalar, depresyonun ilk ortaya çıkışında stresli yaşam olaylarının etkili olduğunu, sonraki ataklarla stresli yaşam olayları arasında bir ilişkinin bulunmadığını ortaya koymuştur. Stres beyinde kalıcı değişiklikler yapmakta ve hastalığın tekrarlamasına yol açabilmektedir. Küçük yaşta anne ve babasını kaybedenlerde ileriki yıllarda depresyon ortaya çıkma olasılığı daha fazladır. Depresyon ve kişilik arasında herhangi bir ilişki tanımlanmamıştır. Stresli yaşam olayları karşısında birçok kişi depresyona girebilir. Psikososyal Faktörler arasında;
-Kayıp ve yaslar
-Doğum, hamilelik, lohusalık süreci
-Bazı hastalıklar (Kanser, Multiple Skleroz, Epilepsi vb.)
-Kalıtsal yatkınlık
-Alkol kullanımı
-Evlilik, aile sorunları
-İş ile ilgili sorunlar
-Mevsim değişiklikleri

Öğrenilmiş Çaresizlik
Araştırmacılar yaptıkları bir deneyde: Bir maymunu kafeste aç bırakırlar. Yiyecek arayan hayvan kafe­sin içinde bir pedal bulur, bu pedala basınca hayvana yiyecek verilir.
Diğer maymuna ise, defalarca pedala bassa bile yiyecek ve­rilmez.
Deneyin ikinci aşamasında her iki maymun iyice aç bırakı­lır ve tekrar kafese konur. Pedala basınca yiyecek geldiğini öğ­renen maymun, hızla pedalın yerini bulur ve gıdasına kavuşur. Bu defa diğer maymuna da yiyecek verilecektir, ama hayvan pedala dokunmaz bile. Çünkü pedala basmanın hiçbir faydası olmadığını öğrenmiştir. Açlıktan perişan olur, ama gıda araya­cağına kafeste öylece kıvrılıp yatar.
Depresyon geçiren insanların bazıları geçmişlerinde 'ça­resizliği öğrenmişlerdir.' Hayatlarının önceki yıllarında yaşa­dıkları olaylar onlara kurtuluş olmadığını, yani ümitsizliği öğ­retmiştir. Bu yüzden karşılaştıkları ufak bir engeli bile aşılmaz dağlar gibi görürler.
Halbuki bazı insanlar her derdin bir devasının olduğunu, zorluklarla mücadelenin mutlaka zafer getirdiğini öğrenmiş­lerdir. Böyle kişiler depresyona daha az girerler.

Üzücü Olaylar
Yaşanan stresli olaylar, insanın beyin fonksiyonlarını boza­rak depresyona zemin hazırlar.
Kişi bazen tahammül edilmesi zor bir acı yaşadıktan he­men sonra depresyona girer. Mesela sevdiği birini kaybeden­lerin, iflas edenlerin, eşi tarafından terk edilenlerin, imtihanda başarısız olanların depresyona girdiklerine sık sık şahit oluruz. Hatta bu gibi durumlarda üzüntülü bir dönem yaşamak nor­mal bile kabul edilir. (Ancak üzüntü ve depresyonun farklı şeyler olduğunu hatırlatalım.)
Bazen de küçük küçük bir sürü stresli olay birikir ve sonun­da depresyona yol açar. Diyelim ki mesleğinizi çok seviyorsu­nuz, iş arkadaşlarınız da iyi, işe mutlu gidiyorsunuz. Ancak üzerinizde sürekli zaman baskısı var. Size verilen işlerin alela­cele bitirilmesi isteniyor sık sık. Sürekli bir yerlere bir şeyler yetiştirmek zorundasınız. Bu arada hafif bir trafik kazası ge­çiriyorsunuz, kazayı ufak tefek sıyrıklarla atlatıyorsunuz, pek de maddi hasara uğramıyorsunuz. Derken 95 yaşındaki kayın­pederiniz ölüyor. Eşiniz dünyanın en iyi insanı, ama babasının hastalığı sırasında hastanelere koşturmaktan bitkin düşmüş durumda. Kız kardeşiniz hiç mi hiç hoşlanmadığınız bir de­likanlıyla evlenmek için aileyi zorluyor. Bu durumda sinirleri­niz ne kadar sağlam olursa olsun, kendinizi depresyona girmiş vaziyette bulabilirsiniz.
Strese maruz kalan her insan elbette depresyona girmez. Mesela Nazi kamplarında toplanan mağdurların bir kısmı be­densel acılara, bir kısmı ruhi acılara dayanamayıp hayatlarını kaybetmiş; bir kısmı ise her türlü ıstıraba dayanarak savaştan sonra adeta yeniden doğmuş, ailelerinden sağ kalanlara kavuş­muş, çalışıp didinerek iş güç sahibi olmuşlardır.
Depresyona yatkınlık yaratan çeşitli biyolojik ve psikolojik faktörler vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder