SARIKAMIŞ HAREKÂTI'NDA RUSLARIN ELİNE GEÇEN TÜRK ESİRLERİCihan
Harbinin mağdurları içinde en talihsiz kesim, hiç şüphesiz Ruslara esir düşen
Türk askerleri ile bölgeden tehcir edilen Müslüman halktı. Dünyanın en sağır ve
sessiz kamplarında son asrın insanlık trajedisi yaşandı. Çok duygusal yanlışlara
kolayca düşülebilecek bir konuda iddialı olmak ilk planda yadırganabilir. Tarih
ilmi şahitlik ettiği konularda, her zaman ilmin objektif kuralları peşinde
koşmaz. Tarihe mal olmuş olayları, ileriye doğru sürdürülmek istenen hâkimiyet
için bir malzeme olarak ele alma alışkanlığı hakikat peşinde koşanları
aldatır.
Dünya hâkimiyeti ve menfaat kavgalarını kendi topraklarında
seyreden Osmanlı imparatorluğu, tarihin yönünü çevirmek bir yana, binlerce
Türkün yaşadığı bu kanlı trajedileri insanlık alemine duyurmak becerisini dahi
gösterememiştir. Hakim güçlerin işaret etmeye çalıştığım alışkanlıkla ileri
sürdükleri sözde Ermeni soykırımı iddiaları bir bakıma, Osmanlı esirlerinin,
maruz kaldığı zulümlerin yeterince anlatılamamasından kaynaklandı denilebilir.
Bu bölüm incelendiğinde akla ilk gelen soru, bu iddiaların psikolojik
altyapısını Osmanlı esirlerine yapılan zulümlerin oluşturup oluşturmadığı
sorusudur. Zira yapılan bunca fecaatin üstünü bu iddiadan başka bir şeyle örtme
imkânı yoktur.
Harp meydanlarında esir edilen askerlerin yanında, işgale
uğrayan bölgelerden ve Kafkasya içlerinden toplanılan yerli halka bilhassa Rus
Ordusu'nda bulunan Ermeniler tarafından yapılan zulümler artan bir kin ve
hırsla, Cihan Harbi boyunca devam etmiştir.
ESİRLERİN
NAKLİ
Sarıkamış'ta esir edilen Türk subayları, askerlerle karışık bir
şekilde hayvanlara mahsus vagonlar içerisinde Tiflis'e kadar götürüldüler.
Tiflis'te 4 kişilik mevkilere 13 subay oturtulmak şartıyla ayrı bir trene
alındılar. Bir ay süren bir yolculuktan sonra Sibirya'da Kamışlı istasyonuna
gelindi. Bölgede kurulan İrbid panayırında Kazan, Oranburk, Samara, Oka,
Simbirsk taraflarından gelen Müslümanlara teşhir edilen subaylar buradan
Krosnobarsk şehrine sevk olundular.
Sarıkamış'ta esir düşen IX. Kolordu
karargâh subaylarının üstlerindeki elbiseleri dahil bütün şahsi eşyalarına
General Prezevalski'nin kumandasındaki Plaston Tugayı Kazak süvarileri
tarafından el konuldu. Ruslar esir subaylar hakkında uygulanan yerleşmiş
kuralların aksine Osmanlı subaylarına her türlü hakareti yaptılar. Sadece ekmek
almaya yetecek kadar para (50 Rus kapiği) verilerek açlığa mahkûm edilmekle
kalınmamış, tedaviden mahrum bir şekilde hakaret maksadı ile en pis ve sefil
hapishanelere yerleştirildiler. Alman ve Avusturyalı esirler Rusya'nın Avrupa
kıtasındaki şehirlerinde tutulurken Osmanlı esirlerinin tamamı Sibirya'ya sevk
edildiler.
Ruslar rütbesiz askerleri 30 kişilik vagonlara 50, 60 kişi
istif ederek Sibirya'nın en uzak ve en soğuk bölgelerine sevk ettiler. Yaklaşık
iki ay süren yolculuk esnasında açlık, bakımsızlık ve tedavi imkânlarından
yoksunluk yüzünden esirlerin %50'den fazlası yollarda şehit edildi. Askerler
ayakta ancak durabildikleri vagonlarda günlerce yolculuk ettiler. Yol boyunca
esirlere ekmek ve su verilmedi. Yolculuk esnasında vagonların açılmasına izin
verilmiyordu.
Tuvaletin bulunmadığı vagonlarda insan pislikleri ayak altına
bırakılıyordu. Kokunun şiddetinden vagonların yanlarına yaklaşmak imkânı yoktu.
Pislikten kaynaklanan ishal ve tifüs yaygın bir şekilde devam ediyordu. Asker
arasında hergün dört beş ölüm olayı yaşanıyordu. Cenazeler üç dört gün
vagonlardan alınmıyor ya da yolculuk esnasında dağ başlarına
atılıyordu.
Sarıkamış'ta esir edilen Türk askerlerini İsveç Salib-i Ahmer
Murahhası Graf Londrof şöyle tarif etmişti. "İzdihamdan, kokudan yanlarına
varılmayan, kapıları kilitli ve içerisi tıka basa Osmanlı esirleri ile dolu
büyük bir tren 1915 Ocak ayının sonunda Sirzan istasyonuna geldi. İçindeki
esirler, insan kılığından çıkmış, açlıktan renkleri sararmış, yanakları çökük,
elmacık kemikleri dışarı fırlamış, kımıldayamayacak şekilde yorgun ve kuvvetten
düşmüş, elbisesiz, ayakları çıplak, kâinatta mevcut bütün bulaşıcı hastalıklarla
müptela bir haldeydi. Bu feci manzara insanların yüzlerini kızartacak ve
kalplerini sızlatacak derecedeydi."
Her birinde 40-50 esirin bulunduğu
iki vagon kapıları kilitlenerek Tiza istasyonuna terk edilmiş, günler süren
yürek parçalayıcı feryatlara kimse kulak vermemiş, açlık ve susuzluktan
esirlerin tamamı şehit olmuştur. Bu cinayetten bir iz bırakmak istemeyen Ruslar
vagonları ateşe verdiler.
Ruslar hastalık var bahanesi ile 500 askerin
üzerlerinden elbiselerini soydular. Yalnız don gömlek kalan askerler Tiza
şehrine varana kadar tamamen soğuktan dondular. İçlerinden yalnız bir tanesi
kurtulabildi. Sınır bölgelerini boşaltan Ruslar yerlerinden ettikleri kadın ve
kızlara tecavüz etmekten geri kalmadılar. Yerli Müslüman halktan toplayıp sürgün
ettikleri insanlar arasında 3 yaşında kız çocukları ile beraber 80 yaşında
ihtiyarlar vardı.
Kafkasya içlerine sürgün edilen Osmanlı esirlerinden
Rus ve Gürcülerin yaşadıkları bölgelere gönderilenler nispeten iyi şartlarda
tutulmuş, iç karışıklıkların başladığı dönemlerde serbest kalarak çeşitli iş
kollarında çalışmakla hayatta kalmayı başarmışlardır. Ancak Ermeni nüfusun yoğun
olduğu bölgelere sevk edilen Osmanlı esirlerinin imhası için hiçbir şart eksik
değildi. Buralarda hiçbir zaman hasta erler diğerlerinin içinden
alınmadılar.
Barınaklar son derece pis ve havasızdı. Ekmek oldukça
yetersizdi ve günde bir defa sade suya salınmış balık çorbası verilmekteydi.
Ermeni askerler sırf zevk için Osmanlı esirlerini öldürüyor ya da işkence
ediyorlardı. Bilhassa Kars ve Aleksandrapol de her türlü zulüm yapılıyordu.
Buralarda Osmanlı esirlerini alıp satmak için pazarlar kurulmuştu. Sağlam
esirler 12 ruble, zayıflar daha ucuz, hastalar bir paket tütüne
satılıyordu.
Doğu cephesinde Ruslar esirlere fena davranmaktan hiçbir
zaman vazgeçmediler. 1916 Ocak'ında Hasankale'den 13 esir subay ve 350 askerle
yola çıkarılan bir esir kafilesinde, yolda yürümekte zorlanan 95 asker kafilenin
gözleri önünde kurşuna dizildi. Gece üstü açık dört duvar arasında bir yere
tıkılan kafilede 8 asker donarak şehit oldu. Aynı kafile ikinci gün yine sözde
muhafız Rus askerlerinin kurşunları ile 80 şehit daha verdi. Sarıkamış'a kadar
15 günde götürülen kafileye yol boyunca yiyecek bir şey verilmedi. Frankfurt
Çaytong Gazetesi'nde yer alan bir haberde (22.6.1916) Şubat 1916'da
Krasnobarsk'tan Primor'a sevk edilen 1.000 Osmanlı esirinden sadece 200'ünün
Primor'a varabildiği belirtilmekteydi.
ESİR KAMPLARI
Osmanlı
esirleri Kars, Gümrü, Batum, Gori, Aleksandropol, Tiflis, Rostof, Nargin Adası,
Ziç Adası, Tambuk, Kamışlı, Nermi, İrbid, Krosnoyarsk, Omusk, Estroniski,
İrkotks, Kosturma, Otlaga, Çohluma, Noryevski, Açinisk, Skotof, İstavrapol,
Maykop, Tuays, Bielaritzenskaya gibi Sibirya şehirlerinde kurulan kamplarla
Rusya Avrupa'sında bulunan Moskova, Nijni, Nevagordo, Petrograt, Şarye, Nikolsk
şehirlerinde tutuldular.
Krasnoyarsk şehrinde kurulan kampta lekeli humma
şiddetle hüküm sürüyordu. Esirler hasta da olsa tamamen kuru tahta üzerinde
yatıyorlardı. Esirlerin durduk yerde şehit edildikleri görülüyordu. Osmanlı
esirlerinin üzerlerinden elbiseleri alınmış bir çoğu iç çamaşırları ile
Sibirya'nın soğuğuna terk edilmişti. Ruslar ele geçirdikleri yaralıların
tedavisi ile ilgilenmediler. Yaralıların büyük çoğunluğu bulundukları yerlerde
ölüme terk edildi. Bir hastaneye kaldırılmak bahtiyarlığına erenler buralarda
bulunan Ermeni doktorlar ve hastabakıcılardan devamlı surette kötü muamele
gördüler. Ruslar diyet yapacak hastalara siyah ekmek vererek ölümlerine sebep
oluyorlardı. Hiçbir temizliğin olmadığı hastanelerde lekeli hummadan pek çok
asker şehit oldu, Az bir dikkatle tedavi edilebilecek hastaların çoğu
bakımsızlık yüzünden ölüyordu.
Krasnoyarsk'in 3.000 km kuzeyinde bulunan
Sirentiski'de havalar ekseriya eksi 40 50 derece arasında seyrediyordu. Yazlık
barakalara doldurulan esirler arasında salgın hastalıkların korkunç boyutlara
varması üzerine esir düşen Türk doktorların bir kısmı bu kampa gönderildi.
Esirler arsında lekeli humma, yılancık, kızıl mançuri humması yaygındı. Bu
salgın hastalıklara rağmen askerler kucak kucağa yatıyordu. Hastaların üzerine
örtecek örtüleri yoktu. Hastanelerde ilaç bulmak mümkün değildi. Ruslar dışardan
ilaç sağlanmasına da izin vermiyordu. Birtakım bahanelerle esirlerin birkaç gün
aç bırakıldığı oluyordu.
Kızıl Deniz'in Bakû tarafında bulunan Nargin
Adası, üzerinde bitkiden eser olmayan yılanları ile meşhur bir yerdi. Havası
gayet bozuk olan adada su bulunmazdı. Ada Rus canilerinin sürgün yeri idi. 500
metre eninde 1500 metre uzunluğunda olan adada 1915 yılında 10.000 esir alacak
şekilde ikişer katlı olarak 40 baraka yapıldı. Barakalar 125 kişilik olarak
planlanmıştı. Harbin başlaması ile birlikte Osmanlı esirleri Nargin adasına
gelmeye başladılar. Zaman zaman sayıları 10.000'ni bulan bu esirlerin çoğu kısa
zamanda hastalanıyordu. Temizlenme imkânı olmayan esirler son derece pis ve
zayıftı. Cansız bir şekilde yerde yatan hastaların üzerinde binlerce sinek
dolaşıyordu Bu hastaların çoğu abdest bozmak için yerinden kalkamıyordu.
Esirlere verilen ot minderler çoktan parçalanmış, yerden hafifçe yüksek tahtalar
üzerinde yatıyorlardı... Esirlerin en çok ihtiyaç duydukları şey içmek için bir
parça su idi. Esirlere bazen 6 gün su verilmediği oluyordu. Adada kaynak suları
olmadığı için şehirden getirilen su, öncelikle Rus kahvehanelerine verilir,
muhafız Rus askerleri ihtiyacı olan suyu aldıktan sonra kalırsa esirlere
verilirdi. Susuz ve kanalsız helâlar kısa zamanda dolduğu için esirlerce
barakalar etrafına bırakılan pislikler yüzünden etrafı çirkin bir koku
kaplamıştı. Hastane olarak ayrılan 400 kişilik bir barakada 1200 hasta
bulunuyordu. Adada görevlendirilen 5 Rus doktoru tıbbi malzeme alamadıkları gibi
hastalarla da ilgilenmiyorlardı. Bütün olumsuz şartlara rağmen esirler arasında
bulunan Konsolos Doktor Ferbets Nidermayer küçük büyük 1800 ameliyat
gerçekleştirmişti. Ölüler hiçbir merasime tabi tutulmadan deniz kenarında açılan
çukurlara üst üste gömülürdü. Temizlenme imkânı olmayan esirler arasında çıkan
kolerada bir çok Türk esiri şehit oldu. Esirler barakalarda beton zemin üzerinde
yatıp kalkmaktaydı. Eksi 45 derece soğukta ısınma imkânı yoktu. Esirlere günlük
olarak içinde yağ ve et bulunmayan bol sıcak su ile yapılmış bir çorba ile 100
gram siyah ve ekşi bir ekmek veriliyordu. Sonradan bu miktar yarıya indirildi.
Esirlerin tamamından ayakkabıları alınmıştı. Bu şartlarda pek çoğu hastalanan
esirler süngü tehdidi altında yollarda çalıştırılıyordu. Hastalanan esirlerin
tedavisine bakılmadığı gibi istirahat etmelerine de imkan verilmiyor,
çalışamayacak durumda olanlar Ermeni ve Rum muhafızlar tarafından
dövülüyordu.
Esirler 200, 250 kişilik döşemesiz ve penceresiz barakalarda
tutulurdu. Barakalarda sinek ve tahtakurusundan uyumak mümkün değildi. Hiçbir
zaman temizlik maddesi verilmemişti. İlaçlama bahanesi ile esirlerin elinden
alınan elbiselerin yerine gayet fena elbiseler verilirdi. Esirlerin beslenmesi
için ayrılan tahsisat üzerinde bir çok yolsuzluk yapıldığı tespit
edilmişti.
İsveç ve Danimarka Konsolosları ile Azerbaycan Himmet Fırkası
Murahhası, Alman doktorlar Nerimof ve Mahmudof, Muhacat Fırkası'ndan Ağa
Muhammed ve Muavenet Cemiyeti üyesi Morislof un katıldıkları bir heyet Nargin
Adasına geldiler. Gördükleri karşısında dehşete kapılan heyet üyeleri Osmanlı
esirleri karşısında ağlamaktan kendilerini alamadılar. 300 kişinin kalabileceği
bir hastanede 1200 hasta vardı. Bir kısmı ölüm halinde bulunan hastalar su ve
yemek isteriz diye inliyorlardı. 30 kadar cenaze bir kenarda üst üste
yığılmıştı. Hastaların büyük kısmı için yatak yoktu. Üzerlerinde elbiseleri de
bulunmayan hastalardan günde en az 30 kişi vefat ediyordu.
Kafkasya
bölgesinde yaşayan Ermeni, Gürcü ve Rus Muhacirleri Türklere karşı çok acımasız
ve asabi davranıyorlardı. Bu yüzden Nargin adasındaki esirler çok ağır
davranışlara maruz kaldılar. Bu fecaatler Rusya Menzil Sıhhiye Müfettişi General
Prens Oldenburg'a şikâyet edildiği halde herhangi bir iyileştirme sağlanmadı.
Nargin Adası'nda inceleme yapan Rusya Üsera ve Muhacirin Komiserliği
memurlarının adaya esir sevkinin durdurulmasını isteyen raporları Tiflis'te
alıkonuluyordu. Esirlerin büyük kısmı ölmesine rağmen sevkıyatın devam etmesi
yüzünden adadaki esir sayısı 6000'nin altına inmedi.
Tomask şehrinde
bulunan Kıryos zindanında elbiseleri üzerinden alınarak tahtalar üzerine atılmış
20 kadar hasta Osmanlı askerinin perişanlığı, gören herkesi ağlatıyordu. Bu
karanlık ve pis zindanda esirler hemen her gün telgraf tellerinden yapılmış
kırbaçlarla dövülüyordu. Tomask'ta bulunan 1400 Osmanlı esirinden sadece 200'ü
hayatta kalmayı başardı.
Bölgede yaşayan Müslüman halktan esirlere yiyecek ve
giyecek yardımı yapmak isteyenler şiddetle men ediliyordu. Tomask şehrinde
esirlere elbise, kitap, harita ve sair eşyaları satanlar 5 ay hapis ve 3000
ruble hapis cezasına çarptırılıyordu.
ESİR KAYIPLARI
Sarıkamış ve
Oltu civarında esir edilen 4000 askerden sadece 400'ü Kars'a ulaşabilmiş
diğerleri Rus Kazaklarının cinayetleri ve hastalık yüzünden yollarda
kaybedilmiştir. Sarıkamış civarında Hamamlı mevkisindeki esir kampında vefat
eden Türk esiri miktarı tahminen 30.000 kadardı (10 Temmuz 1333). Sarıkamış'tan
bir ay uzaklıktaki Nermi'ye sevk olunan askerlerin büyük kısmı tifüs hastalığı
ile şehit oldular. Nargin adasında hastalanan 700 askerin Tambuk'a nakilleri
esnasında 176 asker vefat etti. Sibirya'ya gönderilen Türk esirlerinin üçte
ikisi pislik ve gıdasızlık yüzünden kaybedildi. 1916 senesi Ağustos ayına kadar
lekeli humma teşhisi ile vefat eden Türk esirlerinin sayısı tahminen 64.000'e
ulaştı.
Hiçbir yorum yapmadan aktarılan bu satırlar esir Türk
subaylarının esaret dönüşü verdikleri raporlar ve tarafsız ülkelerin Salib-i
Ahmer heyetlerinin raporlarından alınmıştır. Aktarılan kısımlar rapor
sahiplerinin üzerinde ittifak ettikleri noktalardır. Ruslar doğu vilayetlerini
işgal edince esir Osmanlı askerleri ile birlikte bölgede yaşayan halkın büyük
kısmını da Sibirya içlerine sürdüler. Bunu fırsat sayan Ermeniler Rusya'daki iç
karışıklıklardan da yararlanarak Türk esirleri üzerinde milli duygularını tatmin
ettiler!
Geri dönüş imkânlarının son derece sınırlı olduğu bölgeden
salgın hastalıklar ve katliamların da etkisi ile pek az Osmanlı esiri
kurtulabildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder