Voyvoda'ya esir düşen iki Osmanlı askeri
Voyvoda'ya esir düşen iki Osmanlı askerine tepeyi kazıp su bulunca özgür kalacakları söylenir. Suya ulaşılır; ancak verilen söz tutulmaz.
Bundan 383 yıl önce bugünkü Romanya'nın Transilvanya bölgesinde esir düşen iki Osmanlı askerine reva görülenler de günümüzdeki uygulamalardan pek farklı değil. Transilvanya'nın güneydoğusunda Raşnov (Rosenau) isminde yüksekçe bir kale bulunuyor. 13. yüzyılda Moğol ve Tatar saldırılarından korunmak amacıyla Bârsa halkı tarafından inşa edilen ve şimdi Braşov sınırları içerisinde yer alan kale, 1620'li yıllardan sonra o zamanlar Erdel Prensi (Voyvoda) 1. Gheorghe Rakoczi'nin idaresindedir. Osmanlı'nın en güçlü döneminin yaşandığı devirde nasıl olmuşsa iki Osmanlı askeri bu Voyvoda'ya esir düşer. Yıl 1623'tür.
Askerler, çok iyi bir sığınak olan Raşnov kalesine götürülür. Burası, okulu, kilisesi ile aynı zamanda küçük bir yerleşim yeridir aynı zamanda. Rakoczi'nin esirleri serbest bırakmaya niyeti yoktur. "Nasıl olsa böyle yüksek bir kalede bunu gerçekleştirmeleri çok zor." diyerek özgürlüklerine karşılık şu teklifi yapar onlara: "Bu kalede kuyu kazacaksınız. Eğer kuyudan su çıkarırsanız sizi serbest bırakırım. Yoksa ömür boyu burada esir kalırsınız."
"Ama nasıl olur? Böyle yüksek bir yerden su nasıl çıksın?" diye karşılık verir askerler; ama karşıdakinin onları dinlemeye niyeti yoktur. Günlerce Voyvoda'nın akla ziyan teklifi karşısında uzun uzun düşünen askerler "Umut umuttur." diyerek sonunda teklifi kabul etmeye karar verirler. Tekrar Rakoczi'ye giderek, "Tamam kabul ediyoruz. Bu kuyuyu kazarsak ve buradan su çıkarırsak bizi serbest bırakacağınıza söz veriyor musunuz?" diye sorarlar. Voyvoda ise, "Tamam" diye cevap verir: "Siz buradan suyu çıkarın ben de sizi serbest bırakacağım."
Aynı yıl (1623) kalenin üst tarafından kuyuyu kazmaya başlarlar. Kuyu derinleştikçe kazarlar. Haftalar, aylar, yıllar birbirini takip eder. Mevsimler gelir geçer. Su bir türlü çıkmaz. Her kazma vuruşunda kuyu derinleşir ama suyun damlası bile görünmez. Yıllar su gibi geçer ama su bir türlü bulunmaz. İki Osmanlı askeri "Allah'tan umut kesilmez." diyerek kazmaya devam eder. Her sene ortalama 9 metre kazarlar. Nihayetinde 146 metre derinliğinde kuyuyu kazdıktan sonra suya kavuşurlar. Yıl 1640'tır. Dile kolay, aradan tam 17 sene geçmiştir. Ömürleri kuyu kazmakla geçen çilekeş esirler, sonunda müjdeyi verirler Voyvodaya; "17 senedir kuyuyu kazıyoruz. Suyu bulduk, çıkarttık. Biz sözümüzü tuttuk. Siz de sözünüzü tutun ve bizi serbest bırakın. Artık memleketimize gidelim."
Voyvoda ciddiye almadığı olayın 17 sene sonra gerçekleştiğini, kuyudan su çıktığını görünce hayretini gizleyemez. Ancak yine de sözünde durmaz. Esir tuttuğu Osmanlı askerlerini serbest bırakmaz. Bunun üzerine askerler kazdıkları kuyunun kenarına Osmanlıca şöyle ibretlik bir not bırakırlar: "Artık suyunuz var ama vicdanınız yok!"
Kaledeki bu kuyu voyvodalar değişse de 1850'ye kadar kullanılır. Kuyunun mevcudiyeti kalenin buradaki halk için daha güvenli bir yer haline gelmesini sağlar. Çünkü daha önceleri kaledekiler su için dışarı çıkmak zorunda kalmaktadır. Kuyu ile su ihtiyaçlarını tamamen buradan sağlamaya başlarlar.
RAŞNOV KALESİNİN ÖZELLİKLERİ VE GEÇMİŞİ
Transilvanya'nın bu bölgesinde yaşayan halk zor dönemlerde veya saldırı durumlarında uzun veya kısa süreli olarak bu kaleye sığınır, hayatına burada devam ederdi. Moğolların Bârsa eyaletine ilk saldırıları başlattıkları tarih olan 1335 yıllarındaki belgelerde kalenin ismi geçiyor. Kale ve dış avlusu, taş duvarların yükseltilmiş olduğu tepe zirvesinin biçimini izlediği bir çokgen alanı çeviriyor. Kuzey-Batı ve Doğu kenarlarında, dış saldırılara karşı erimiş reçine dökmeye yarayan pencereler ve oyuklarla atış ağızları olan çift duvarlar yer alıyor. Perde hatlarının arasındaki yerde atış alanları var. Bazı zamanlar ise, bu sahalar hububat deposu olarak kullanılmış.
Duvarın Kuzey kenarı üç kuleden diğer yerlere göre üç kat daha da kuvvetlendirilmiş. Her iki ucunda birer burç yapılmış. En çok tehlikenin geldiği doğu kenarı, tepenin dik olmayan inişinden oldukça kolay erişim nedeniyle, çok fazla desteklenmiş. Ucundaki burcun arkasında iki katlı silah kulesi yapılmış. Duvarın ortasında, iki katlı çokgen kule, kuzeye doğru bakan öbür ucunda ise, daha güçlü bir kule inşa edilmiş. Doğu duvarının iç tarafında ise başka bir duvar yapılmış. Arasındaki iki katlı geçit ise askerlere silah deposu olarak kullanılırmış.
Çevre duvarları 9 kule ve 2 burç ile desteklenen kuleye dış avludaki mazgallı demir kapı ile veya güney tarafının ucundaki burcun yanında bulunan ikinci kapıdan giriliyor. Râşnov-Poiana Braşov anayolunun solundan çıkan yoldan dış avludaki ana giriş kapısına erişilirdi. 1718 yılına kadar faaliyet gösteren ve yerleşimi doğrudan kaleye bağlayan eski hastanenin avlusundan çıkan ve bugünlerde de gidip gelinen bir patika ikinci kapıya götürüyordu. Kalenin içi, halkın normal hayatını sürdürebileceği şekilde konutları, okulu kilisesi olan küçük bir kasaba olarak teşkilatlanmıştı.
1650'de kale içinin en yüksek noktasında inşa edilen kilise gözetleme kulesi olarak da kullanılıyordu. Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya İmparatorluğu arasında Transilvanya nedeniyle savaş oldu. Râşnov'daki kale uzun süreli bir sığınağa dönüştü. 1612 yılının Mart ayında, Bathory'nin ordusu Râşnov kalesini kuşattı ve 3 Nisan'da ele geçirdi. Bathory'nin ordusu kalenin dışarıdan su ihtiyacının sağlandığı gizli kaynağa giden yolu keşfettikten sonra, Râşnov kalesi teslim olmak zorunda kalmıştı. Gabriel Bathory, kaleye kendi askerlerinden oluşan bir garnizon yerleştirdikten sonra, 14 Temmuz ve 25 Eylül 1612 tarihlerinde, Râşnovlular, Braşov'un silahlı desteği ile iki kere kaleyi yeniden fethetmeye çalıştı, fakat başaramadılar. Ancak bir yıl sonra, Braşovlular Bathory ile barış yaparak iki kale için 3 bin florin değerinde tazminat ödedikten sonra kaleyi ele geçirebildiler.
Osmanlı Transilvanya'ya girip bölgeyi yüzyıllarca yönetmelerine rağmen, Râşnov kalesine karışmamıştı. Bunda sivil halkın ve kilisenin de bulunmasının büyük etkisi olduğu ifade ediliyor. 19. yüzyıla yaklaştıkça kalenin savunma rolü önemli derecede azalmaya başlar. Ancak 1789'da, birkaç ay içerisinde, Rus ve Avusturya ordularının Osmanlılarla savaştıklarında, kale sığınak olarak kullanılır. 1848'den sonra ise Raşnov kalesi tamamen terk edilir. Kale bugün Alberto Drera isimli bir İtalyan işadamı tarafından devletten kiralanarak restore ediliyor. Restorasyon bittikten sonra kale turizm amaçlı olarak kullanılacak.
Drakula'nın (Vlad Tepeş) Bran kalesine de çok yakın olan Raşnov'da esir düşen iki Osmanlı askerinin akıbeti ne mi oldu? Kuyuyu kazıp suyu bulduktan sonra onların başına ne geldiği bilinmiyor. Bir rivayete göre hâlâ kalede sergilenen iki iskelet o iki askerimize ait. Onlardan hatıra kalan kuyuyu ise bugün gezmek, görmek ve o dönemin hatıralarını tüm canlılığı ile yaşamak hâlâ mümkün. Bir gün yolunuz Raşnov'a düşerse eğer, kaleyi ve kuyuyu ziyaret etmeyi unutmayın sakın. Tabii iki askerimizin ruhuna fatiha okuyup hatıralarını yâd etmeyi de
Bundan 383 yıl önce bugünkü Romanya'nın Transilvanya bölgesinde esir düşen iki Osmanlı askerine reva görülenler de günümüzdeki uygulamalardan pek farklı değil. Transilvanya'nın güneydoğusunda Raşnov (Rosenau) isminde yüksekçe bir kale bulunuyor. 13. yüzyılda Moğol ve Tatar saldırılarından korunmak amacıyla Bârsa halkı tarafından inşa edilen ve şimdi Braşov sınırları içerisinde yer alan kale, 1620'li yıllardan sonra o zamanlar Erdel Prensi (Voyvoda) 1. Gheorghe Rakoczi'nin idaresindedir. Osmanlı'nın en güçlü döneminin yaşandığı devirde nasıl olmuşsa iki Osmanlı askeri bu Voyvoda'ya esir düşer. Yıl 1623'tür.
Askerler, çok iyi bir sığınak olan Raşnov kalesine götürülür. Burası, okulu, kilisesi ile aynı zamanda küçük bir yerleşim yeridir aynı zamanda. Rakoczi'nin esirleri serbest bırakmaya niyeti yoktur. "Nasıl olsa böyle yüksek bir kalede bunu gerçekleştirmeleri çok zor." diyerek özgürlüklerine karşılık şu teklifi yapar onlara: "Bu kalede kuyu kazacaksınız. Eğer kuyudan su çıkarırsanız sizi serbest bırakırım. Yoksa ömür boyu burada esir kalırsınız."
"Ama nasıl olur? Böyle yüksek bir yerden su nasıl çıksın?" diye karşılık verir askerler; ama karşıdakinin onları dinlemeye niyeti yoktur. Günlerce Voyvoda'nın akla ziyan teklifi karşısında uzun uzun düşünen askerler "Umut umuttur." diyerek sonunda teklifi kabul etmeye karar verirler. Tekrar Rakoczi'ye giderek, "Tamam kabul ediyoruz. Bu kuyuyu kazarsak ve buradan su çıkarırsak bizi serbest bırakacağınıza söz veriyor musunuz?" diye sorarlar. Voyvoda ise, "Tamam" diye cevap verir: "Siz buradan suyu çıkarın ben de sizi serbest bırakacağım."
Aynı yıl (1623) kalenin üst tarafından kuyuyu kazmaya başlarlar. Kuyu derinleştikçe kazarlar. Haftalar, aylar, yıllar birbirini takip eder. Mevsimler gelir geçer. Su bir türlü çıkmaz. Her kazma vuruşunda kuyu derinleşir ama suyun damlası bile görünmez. Yıllar su gibi geçer ama su bir türlü bulunmaz. İki Osmanlı askeri "Allah'tan umut kesilmez." diyerek kazmaya devam eder. Her sene ortalama 9 metre kazarlar. Nihayetinde 146 metre derinliğinde kuyuyu kazdıktan sonra suya kavuşurlar. Yıl 1640'tır. Dile kolay, aradan tam 17 sene geçmiştir. Ömürleri kuyu kazmakla geçen çilekeş esirler, sonunda müjdeyi verirler Voyvodaya; "17 senedir kuyuyu kazıyoruz. Suyu bulduk, çıkarttık. Biz sözümüzü tuttuk. Siz de sözünüzü tutun ve bizi serbest bırakın. Artık memleketimize gidelim."
Voyvoda ciddiye almadığı olayın 17 sene sonra gerçekleştiğini, kuyudan su çıktığını görünce hayretini gizleyemez. Ancak yine de sözünde durmaz. Esir tuttuğu Osmanlı askerlerini serbest bırakmaz. Bunun üzerine askerler kazdıkları kuyunun kenarına Osmanlıca şöyle ibretlik bir not bırakırlar: "Artık suyunuz var ama vicdanınız yok!"
Kaledeki bu kuyu voyvodalar değişse de 1850'ye kadar kullanılır. Kuyunun mevcudiyeti kalenin buradaki halk için daha güvenli bir yer haline gelmesini sağlar. Çünkü daha önceleri kaledekiler su için dışarı çıkmak zorunda kalmaktadır. Kuyu ile su ihtiyaçlarını tamamen buradan sağlamaya başlarlar.
RAŞNOV KALESİNİN ÖZELLİKLERİ VE GEÇMİŞİ
Transilvanya'nın bu bölgesinde yaşayan halk zor dönemlerde veya saldırı durumlarında uzun veya kısa süreli olarak bu kaleye sığınır, hayatına burada devam ederdi. Moğolların Bârsa eyaletine ilk saldırıları başlattıkları tarih olan 1335 yıllarındaki belgelerde kalenin ismi geçiyor. Kale ve dış avlusu, taş duvarların yükseltilmiş olduğu tepe zirvesinin biçimini izlediği bir çokgen alanı çeviriyor. Kuzey-Batı ve Doğu kenarlarında, dış saldırılara karşı erimiş reçine dökmeye yarayan pencereler ve oyuklarla atış ağızları olan çift duvarlar yer alıyor. Perde hatlarının arasındaki yerde atış alanları var. Bazı zamanlar ise, bu sahalar hububat deposu olarak kullanılmış.
Duvarın Kuzey kenarı üç kuleden diğer yerlere göre üç kat daha da kuvvetlendirilmiş. Her iki ucunda birer burç yapılmış. En çok tehlikenin geldiği doğu kenarı, tepenin dik olmayan inişinden oldukça kolay erişim nedeniyle, çok fazla desteklenmiş. Ucundaki burcun arkasında iki katlı silah kulesi yapılmış. Duvarın ortasında, iki katlı çokgen kule, kuzeye doğru bakan öbür ucunda ise, daha güçlü bir kule inşa edilmiş. Doğu duvarının iç tarafında ise başka bir duvar yapılmış. Arasındaki iki katlı geçit ise askerlere silah deposu olarak kullanılırmış.
Çevre duvarları 9 kule ve 2 burç ile desteklenen kuleye dış avludaki mazgallı demir kapı ile veya güney tarafının ucundaki burcun yanında bulunan ikinci kapıdan giriliyor. Râşnov-Poiana Braşov anayolunun solundan çıkan yoldan dış avludaki ana giriş kapısına erişilirdi. 1718 yılına kadar faaliyet gösteren ve yerleşimi doğrudan kaleye bağlayan eski hastanenin avlusundan çıkan ve bugünlerde de gidip gelinen bir patika ikinci kapıya götürüyordu. Kalenin içi, halkın normal hayatını sürdürebileceği şekilde konutları, okulu kilisesi olan küçük bir kasaba olarak teşkilatlanmıştı.
1650'de kale içinin en yüksek noktasında inşa edilen kilise gözetleme kulesi olarak da kullanılıyordu. Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya İmparatorluğu arasında Transilvanya nedeniyle savaş oldu. Râşnov'daki kale uzun süreli bir sığınağa dönüştü. 1612 yılının Mart ayında, Bathory'nin ordusu Râşnov kalesini kuşattı ve 3 Nisan'da ele geçirdi. Bathory'nin ordusu kalenin dışarıdan su ihtiyacının sağlandığı gizli kaynağa giden yolu keşfettikten sonra, Râşnov kalesi teslim olmak zorunda kalmıştı. Gabriel Bathory, kaleye kendi askerlerinden oluşan bir garnizon yerleştirdikten sonra, 14 Temmuz ve 25 Eylül 1612 tarihlerinde, Râşnovlular, Braşov'un silahlı desteği ile iki kere kaleyi yeniden fethetmeye çalıştı, fakat başaramadılar. Ancak bir yıl sonra, Braşovlular Bathory ile barış yaparak iki kale için 3 bin florin değerinde tazminat ödedikten sonra kaleyi ele geçirebildiler.
Osmanlı Transilvanya'ya girip bölgeyi yüzyıllarca yönetmelerine rağmen, Râşnov kalesine karışmamıştı. Bunda sivil halkın ve kilisenin de bulunmasının büyük etkisi olduğu ifade ediliyor. 19. yüzyıla yaklaştıkça kalenin savunma rolü önemli derecede azalmaya başlar. Ancak 1789'da, birkaç ay içerisinde, Rus ve Avusturya ordularının Osmanlılarla savaştıklarında, kale sığınak olarak kullanılır. 1848'den sonra ise Raşnov kalesi tamamen terk edilir. Kale bugün Alberto Drera isimli bir İtalyan işadamı tarafından devletten kiralanarak restore ediliyor. Restorasyon bittikten sonra kale turizm amaçlı olarak kullanılacak.
Drakula'nın (Vlad Tepeş) Bran kalesine de çok yakın olan Raşnov'da esir düşen iki Osmanlı askerinin akıbeti ne mi oldu? Kuyuyu kazıp suyu bulduktan sonra onların başına ne geldiği bilinmiyor. Bir rivayete göre hâlâ kalede sergilenen iki iskelet o iki askerimize ait. Onlardan hatıra kalan kuyuyu ise bugün gezmek, görmek ve o dönemin hatıralarını tüm canlılığı ile yaşamak hâlâ mümkün. Bir gün yolunuz Raşnov'a düşerse eğer, kaleyi ve kuyuyu ziyaret etmeyi unutmayın sakın. Tabii iki askerimizin ruhuna fatiha okuyup hatıralarını yâd etmeyi de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder