6 Aralık 2012 Perşembe

DEPRESYONA YATKINLIK YARATAN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

DEPRESYONA YATKINLIK YARATAN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ
Aşırı sorumluluk duygusu Depresyon sanıldığı gibi zayıf kişilerin hastalığı değildir. Tam tersine aşırı sorumluluk duygusu taşıyan, aile ve arkadaş çevresinde herkesin yardımına koşmaya çalışan, her yükün al­tına giren kişiler depresyona daha yatkındır. Bu yüzden depres­yona saçını süpürge eden kadınların hastalığı bile denebilir.
Titizlik, mükemmeliyetçilik
Kılı kırk yaran, ince eleyip sık dokuyan, el attıkları her işi kusursuz yapmaya çalışan insanlar daha sık depresyona girer. Çünkü bu insanların kafası devamlı meşguldür. Yükümlü­lüklerini daha iyi nasıl yerine getirebileceklerini hesap ederler.
Halbuki hayatta mükemmel diye bir şey yoktur. "Daha iyi, iyinin düşmanıdır" derler. Aşırı titiz ve mükemmeliyetçi kişiIer kendilerine yüksek hedefler koyar, bunlara ulaşamayınca da hayal kırıklığına uğrarlar. Çok ayrıntıcı ve ince düşüncelidirler, aynı tutumu çevrelerinden de beklerler. Bulamadıklarında ise haksızlığa maruz kaldıkları hissine kapılırlar.
Mükemmeliyetçiler, işlerini çok iyi yapan ve genelde yap­tıkları işte başarıya ulaşan kişilerdir. Ancak çoğunlukla gergin, kaygılı ve karamsardırlar. Kendilerini ve başkalarını fazla ten­kit ederler.

Kendinden ve başkalarından çok şey beklemek
Bazı insanlar, çevrelerinden aşırı sevgi beklerler. Bilhassa kimi kadınların sevgi beklentileri o kadar yüksektir ki, hiçbir er­kek bu ihtiyacı karşılayabilecek kapasiteye sahip değildir. Duy­gusal ihtiyacı fazla olan kişiler daha kolay depresyona girerler.
Kimileri ise herkesin kendilerine duyarlı, düşünceli, ince davranmasını ister. Halbuki hayatta zaman zaman kötü mu­amele görmek, haksızlığa uğramak kaçınılmazdır. Hayatın di­kensiz gül bahçesi olmasını umanlar, mutlaka hayal kırıklığına uğrarlar.
Kişinin kendisinden her zaman yüksek başarı beklemesi, sürekli ağır mesuliyetlerin altına girmesi de depresyon sebep lerinden biridir. Hayatta iniş de vardır çıkış da. En başarılı, en zeki, en yetenekli insanların bile çöküş dönemleri olur.

Kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye, daima iyiliksever olmaya çalışmak
"İyilik yaparsanız depresyo­na girerseniz" demek istemiyoruz. Depresyona yatkın olanlar iyilikseverler değil, iyilikseverliği kendilerine yapılan haksızlığa itiraz edememe boyutuna taşıyanlardır.
Hayır diyememek önemli bir depresyon sebebidir. Bazıları hayır diyemediklerinden, yapmaktan hoşlanmadıkları bir sürü işi yapmak zorunda kalırlar; hiç geçinemedikleri kişilerle kırk sene aynı havayı solurlar: tezgâhtarlarla pazarlık yapamazlar; do­landırıcılara borç para verirler; işyerlerinde para veya kariyer ge­tirmeyecek yükümlülükleri sırtlanan 'hamallar' haline gelirler.
"İnsanların kalbini kırarım". "Bu fikre karşı çıkarsam hak­kımda kötü şeyler düşünürler" gibi yargılarla hayatlarını zehir ederler.
Her şeye 'hayır' demek de insanın huysuz ve uyumsuz biri olarak tanınmasına yol açar. Yeri geldiğinde evet, yeri geldi­ğinde hayır demeyi öğrenmek gerekir. 'Evet' ve hayır' haya­tımızın kapılarıdır: Hayatımıza girmesini istediğimiz şeylere kapıyı açmalı, istemediklerimize kapamalıyız.

Bağımlılık, onaylanma ihtiyacı
Alkol ve madde bağımlılığı elbette depresyonun en ciddi sebeplerinden biridir, ama burada kastettiğimiz insana ba­ğımlılıktır.
Şüphesiz verimli sevgi alışverişlerine hepimiz ihtiyaç duya­rız. Hepimiz sevmek ve sevilmek isteriz.
Fakat bazı kişiler anneleri, ağabey veya ablaları, arkadaşları olmadan hiçbir şey yapamazlar. Evde yalnız başlarına keyifle çay demleyip kitap okumayı başaramayan, mutlaka başka bi­rinin varlığına ihtiyaç duyan, kapıdan dışarı yalnız çıkmaktan hiç mi hiç zevk almayan, bir yakınını yanında taşımadan bir çift ayakkabı beğenemeyen insanlar hiç de az değildir.
Bazıları ise her zaman birinin 'fiziksel' varlığına ihtiyaç duymazlar. Ama yaptıkları her işin başkalarınca onaylanma­sını ve takdir edilmesini beklerler. Onlar için kendilerinin değil, başkalarının görüşleri önemlidir. Yalnız başlarına karar veremezler. Yakınlarının sevgi ve desteğini kaybetmemek için, katılmadıkları fikirlere bile karşı çıkmazlar.
Bağımlılar için boşanma, annenin ölümü gibi olaylar birer faciadır. Bunların altından çok zor kalkarlar. Bazıları, karşı cinsle ilişkilerinin sona ereceğinden korkmaya başladıkları anda başka bir sevgili aramaya başlar, ancak yeni birini bul­duklarında öncekinden ayrılabilirler.

Kendine güvensizlik
Tıp fakültesinde doçent olan, iki lisan bilen biri "Hayatta hiçbir şeyi başaramadım" diyebiliyor, halbuki çev­resi tarafından 'başarılı insana örnek gösteriliyordu.
Bazı insanlar hayatta daima başarısızlıklarını görürler, ba­şardıkları her şeyi unuturlar. Başarılarını başkalarına borçlu olduklarını düşünürler, başarısızlıklarından ise kendilerini so­rumlu tutarlar.
Kendine güvensizlik, kişinin karşı cinsle olan ilişkilerini de etkiler. Baş döndürücü güzellikteki bazı kadınların, kendileri­ni 'suratına bakılamayacak kadar çirkin' bulduklarına hayretle tanık oluruz. Kendine güvensiz kişiler, genellikle redde­dilme korkusuyla karşı cinsten uzak dururlar. Sevgilileri var­sa veya evlilerse bile, beğenilmeme kuşkusunu ve terk edilme korkusunu içlerinden kolay kolay atamazlar, gereksiz kıskanç­lıklara kapılabilirler.
Herkesin kendini beğenmeye az çok ihtiyacı vardır. Kendi­ni beğenmişlik ve kibir ne kadar kötüyse, kendini hiç beğen­memek de o kadar kötüdür. Kendini hiç beğenmeyen insan değersizlik duyguları yaşar, kimsenin sevmediği ve önemseme­diği biri olduğunu düşünür. Depresyonun en önemli sebebi belki de kendine güvensizlik, kendini sevmemek ve kendini beğenmemektir. Kendine güvensizlik depresyona, depresyon da kendine güvensizliğe yol açar.

Utangaçlık, çekingenlik, içine kapanıklık
Utangaçlık geleneksel anlayışta toplum tarafından bir er­dem kabul edilir. Utangaç kişileri çoğumuz gerçekten severiz. Ancak utangaç kişi, maalesef depresyona kuvvetle adaydır. Çünkü utangaçlar, çekingenler, içine kapalılar kendilerine gü­vensiz insanlardır. Yukarıda 'kendine güvensizlik' başlığı altın­da da izah ettiğimiz gibi kolaylıkla depresyona girebilirler.

Narsisizm
Kendine güvensizlik nasıl depresyona yatkınlığa sebep olu­yorsa, kendini aşırı beğenmek (yani narsisizm) de depresyona meyil oluşturur. Çünkü kendini çok seven, başkalarından us­tun gören insanlar çevreden hep özel muamele beklerler. El­bette her zaman ve herkesten özel muamele görmek mümkün değildir. Bu yüzden narsistik kişiler çok kolay hayal kırıklığına uğrarlar.
Bu kişiler yetenekli ve zeki olmasalar dahi kendilerini öyle görürler. Bazı üstün yeteneklere sahip olsalar bile bunları abar­tırlar. Her alanda üstün olmak isterler. En başarılı, en güzel olmanın hayallerini kurup dururlar. Halbuki bazı alanlarda komşumuzdan üstün olsak bile, başka alanlarda komşumuz bizden üstündür. Dolayısıyla bir narsistin hayallerine ulaşması hiçbir zaman mümkün değildir. Yani kendini beğenmişin hayal kırıklığına uğraması kaçınılmazdır.
Narsistik kişiler özel olduklarını düşündükleri için verme­den almak isterler. Kuyrukta en öne geçiverir, ikaz edilince de şaşırırlar. Sevmeden sevilmeyi beklerler. Halbuki kibirli tavır­larıyla insanları kendilerinden uzaklaştırırlar. Farkında olma­dan, kendilerini sevenleri iterler. Hatta çevrelerindeki kişileri sömürür, bunu da çok tabii görürler. Dolayısıyla aileleriyle, işleriyle, çocuklarıyla, arkadaşlarıyla doyurucu ilişkiler kura­mazlar. Çok arzu ettiği halde başkaları taralından sevilmemeleri sonunda depresyona girmelerine yol açar.

Şüphecilik, insanlara güvensizlik
Kendine güvensizlik nasıl bir depresyon sebebiyse, başkaIarına güvensizlik de aynı etkiyi gösterir. İnsanlara güvenmeyen kişi, vahşi hayvanlarla dolu bir ormanda dolaşan, her an saldırıya uğramaya hazır bir yolcu gibidir: Daima gergin, her an tetikte ve korku içinde...
Hayatta mutluluğun temellerinden biri güven duygusudur. Her an kandırılacağını, sömürüleceğini düşünen biri nasıl huzura kavuşabilir? Eşi tarafından aldatılma ihtimalini kafasın­dan çıkaramayan adam, nasıl iyi bir yuva kurabilir? "Babana bile güvenmeyeceksin" düşüncesiyle yaşayan kişi, nasıl sağlam dostluklar kurabilir? Siz başkasına güvenmezseniz, başkaları size güvenir mi?
İnsanlara güvenen biri elbette hayatta zaman zaman 'kazık yiyebilir', hatta bunlar 'büyük kazıklar' da olabilir. Ama sonuç itibariyle kazanacağı şeyler, kaybedeceklerinden çok daha faz­la olacaktır.

Onuruna aşırı düşkün olmak
Zaman zaman gazetelerde 'onuru yaralandığı için intihar etti' haberlerine rastlarız. Onurlu olmak, şerefle yaşamak el­bette bir erdemdir. Ancak bazı kişilerin iftiraya uğradıklarında mücadele edip adlarını temize çıkarmak yerine intiharı seçtik­leri de acı bir gerçektir. Halbuki haksızlığa karşı çıkmak, haki­kat için savaşmak daha büyük bir erdemdir.
"Onurum için yaşarım" "Şerefime zerre kadar leke sür­dürmem" gibi ifadeler şüphesiz güzeldir ama bu tür ifadeleri, onur/şeref/haysiyet gibi kelimeleri fazla kullananlar ya şüp­heciler, ya kendini beğenmişler veya kendine güvensiz kimse­lerdir. Bu insanlar şerefli oldukları için değil, ama bu kişilik özellikleri yüzünden depresyona yatkındırlar.

Hep ya da hiç biçiminde düşünmek
Kişi olayları ya ak ya kara olarak değerlendirir. Ak-kara tarzında düşünenlerin tipik zihin yapısı şudur: "Bir işi ya mü­kemmel tamamla veya o işe hiç başlama."
Bazı öğrenciler çok iyi çalışamayacakları bir derse hiç çalış­mamayı tercih edebilirler. Kimileri, yaptıkları ibadetin hiçbir zaman ulaşılamayacak derecede mükemmel olmasını o kadar çok isterler ki, sonunda ibadetten büsbütün kopma noktasına gelirler. Bir gelin kayınvalidesiyle kavgalıyken, kocasının, an­nesine yakınlık göstermesi karşısında "Bana hiç değer vermi­yor, varsa yoksa annesi" düşüncesine kapılabilir.
Ya hep ya hiççiler hayatta hep çıkmazlarla karşı karşıya ka­lırlar. Bunun sonu da elbette depresyondur.

Aşırı genellemecilik
Bazı insanlar tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarırlar. Me­sela bir kardeş ağabeyinin yıllar önce kendisine 'aptal' demiş olmasını kıskanıldığı, sevilmediği şeklinde yorumlayabilir. Ki­misi, arkadaşı telefonuna cevap vermediği zaman "Herhalde şu anda müsait değil" diye düşünmez de, "Bu herif zaten ki­birli biri, insanlara değer vermez" sonucunu çıkarır. Münferit bir olumsuz olay, aşırı genellenerek bir mutsuzluk kaynağına dönüştürülür.

Küçümseme veya büyütme
Kişi başardığı işleri küçümser ve değersizleştirir, hatalarını veya hatalı olarak değerlendirdiği davranışlarını ise kendi için­de büyütür. Çok seçkin okullardan mezun olmuş, mesleğinde son derece başarılı, üç yabancı dil bilen biri "İmkânlarım iyiy­di, babamın parası vardı, eğitimime önem verdi" diyerek kendi başarılarını görmezden gelebilir. Çok iyi İngilizce ve Almanca konuştuğu halde Fransızcaya yeterince hâkim olamamasını "Kafam çalışmıyor, aptalın tekiyim" şeklinde yorumlayabilir. Meslek hayatına yeni başlayan bir genç, acemilik döneminde herkesin yapabileceği hataları öyle büyütür ki, depresyon onun için kaçınılmaz hale gelir.

Kişiselleştirme
Kişi, hiç alakalısının olmadığı veya çok az bağlantısının ol­duğu olayları, tamamen şahsıyla ilgiliymiş gibi değerlendirir ve bu olayların olumsuz sonuçlarından kendisini sorumlu tutar. Aşın himayeci bir baba, 24 yaşındaki kızının trafik kazası geçir­mesi üzerine "Ehliyet almasına izin vermemeliydim" diye ken­dini suçlayabilir. Bir çalışan, işyerindeki gerginliklerden kay­naklanan sert üslûbu "Beni burada istemiyorlar, işi bırakmam için rahatsız ediyorlar" diye yorumlayabilir. Her türlü bakışı, sözü, eleştiriyi üstüne alınan birinin mutlu olması çok zordur.

Seçici odaklanma
Kişi içinde bulunduğu durumların veya yaşadığı olayların yalnızca olumsuz sonuçlarına odaklanır. Mesleğini sevmeyen bir doktor klinikte sadece ölen hastalarını görür. Acısını din­dirdiği, hayata döndürdüğü kişileri fark ermez. Titiz bir koca, karısının sevgi dolu ve iyi huylu biri olduğunu görmez; dikil­meyen söküklerden, iyi ısıtılmayan yemeklerden, ütüsü bozuk pantolonlardan yakınır durur. Bardağın hep boş tarafını gören birinin depresyona yakalanması oldukça kolaydır.

Keyfi çıkarsamalar
Kişi içinde bulunduğu durumlardan veya yaşadığı olay­lardan yeterli neden olmadığı halde sürekli olumsuz sonuçlar çıkarır. Babasını kalp hastalığından kaybetmiş birine, en ufak bir çarpıntı, ölüm habercisi gibi gelebilir. Babasının hastalığı­nın aslında irsi olmadığını bildiği halde, kendi sağlığından en­dişelenir. Kıskanç bir koca, karısının pazardan on dakika geç dönmesini aldatıldığı şeklinde yorumlayabilir. Bu tür yanlış düşünce ve yorumlar kişiyi yıpratır ve sonunda dep­resyona sokar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder