Mutluluğun sırrı
Mutluluk insan mevcudiyetinin amacı ve sonudur.
Bu zamanda başarılı olmak, ünlü olmak, zengin olmak vs. olmaktır. Benim için başarılı olan kişi yüreğinden “mutluyum” diyen kişidir.
Bu zamanda başarılı olmak, ünlü olmak, zengin olmak vs. olmaktır. Benim için başarılı olan kişi yüreğinden “mutluyum” diyen kişidir.
Mutluluk ne kadar güçlüdür, ortamı bile değiştirebilir. İnsanların
ruhlarını coşkulu hale getirir, yüceltebilir, ilişkileri dönüştürebilir,
bedensel sağlımızı iyileştirebilir. Sağlıktaki ilk faktör mutluluktur çünkü
mutlu olduğumuzda bağışıklık sistemimiz güçlenir.
Hayatımızda bir kariyer seçiyoruz, eş seçiyoruz, nerede
yaşayacağımızı seçiyoruz ama mutluluğu seçmiyoruz. Mutluluk şansa bağlı bir şey
midir? Ruhsallık der ki biz mutluluğu seçeriz. Ruhsallık “hayatımızda mutluluğu
sağlayan şartlar değildir” diyor. Mutluluğu seçtiğimde mutlu olmayı ümit etmem,
başka birisinin beni mutlu etmesini beklemem.
Mutluluğun ilk sırrı mutluluğu sevmektir. Bu bir seçimdir. Yunanlı
filozof Sokrat der ki; “Bilgelik en yüce mutluluk sanatıdır” çünkü en büyük
bilgelik hayatta mutlu olmaktır. Üzüntü nedir? Bana ne zaman üzüntü dalgaları
gelirse hayatımda bir yerlerde bir bilgelik eksik demektir.
Dürüstçe kendime sormalıyım: “Mutluluğu nerede arıyorum?”
Birçoğumuz dışarı bakıyoruz; bu dışarıdan içeri kültürüdür. Mutluluk dışarıdadır
diye beynimiz yıkanmıştır. Sessizlik içinde oturduğumuzda zihin sürekli dışarı
bakacaktır. Beni sevmeniz için size bakacağım, güvenli hissetmek için işime
bakacağım, kendimi saygın hissetmek için servetime bakacağım. Siz beni
sevmezseniz, işim olmazsa, param olmazsa mutluluğum ne olacak? Ruhsal olarak
daha derinden baktığımızda mutluluk kaynağı içimizdedir.
Bana kim üzüntü verir? Birisi bana bir şey söylerse ve kendimi
üzgün hissedersem beni ne üzmüştür? Karşımızdakinin tavrımı yoksa kendi tepkimiz
mi bizi üzmüştür? Aslında kendi tepkimiz bize üzüntüyü
hissettirmiştir.
Aslında mutluluğu kontrol eden ben olmalıyım. Sizin bana
verdiğinizi kabul edecek miyim yoksa etmeyecek miyim? Üzüntüyü egomuz kabul
ediyor, ego üzüntüyü kabul etme bağımlısıdır. Birçoğumuz üzüntüyü kabul etme
konusunda yüksek lisans, hatta doktora yapmışızdır. Aslında hepimiz üzüntü kabul
etme bağımlısıyız.
Mutluluğun ikinci sırrı mutluluğu içimizde bulabileceğimizdir. İlk
yapmam gereken şey sorumluluğu üzerime almamdır. Başkalarını suçlamamalıyım,
eğer böyleyse mutluluğumu kontrol eden karşımdakidir. Kendi mutlu olma gücümü
başkasına vermemdir.
Ruhsallığın yasalarından bir tanesi de şudur; nasıl hissettiğim
konusunda kendim sorumluyum.
Etrafımda olan bitenlerden bağımsız olarak mutlu olabilirim. Bu kolay değil çünkü eski düşünme şeklimize bağımlıyız. Birçok çeşit mutluluk var. İlk çeşidi soda gazı gibidir, gazlı mutluluk. Kabaran, şişen ve fışş diye inen. Kısa süreli mutluluktur bu ve modern hayatta böyle bir mutluluk deneyimliyoruz. En güzel yemeği yediğimde, tatile gittiğimde mutlu hissediyorum ama bunlar bittiğinde mutluluğumu tekrar kaybediyorum ve o zaman o şeylerden daha çok istiyorum çünkü bağımlılık yaratıyor, bu geçici mutluluktur. Diyebiliriz ki birçoğumuz bu şekildeki mutluluklara yatırım yapıyoruz.
Etrafımda olan bitenlerden bağımsız olarak mutlu olabilirim. Bu kolay değil çünkü eski düşünme şeklimize bağımlıyız. Birçok çeşit mutluluk var. İlk çeşidi soda gazı gibidir, gazlı mutluluk. Kabaran, şişen ve fışş diye inen. Kısa süreli mutluluktur bu ve modern hayatta böyle bir mutluluk deneyimliyoruz. En güzel yemeği yediğimde, tatile gittiğimde mutlu hissediyorum ama bunlar bittiğinde mutluluğumu tekrar kaybediyorum ve o zaman o şeylerden daha çok istiyorum çünkü bağımlılık yaratıyor, bu geçici mutluluktur. Diyebiliriz ki birçoğumuz bu şekildeki mutluluklara yatırım yapıyoruz.
İkincisi mutluluk maskesidir. Mutluluk maskesini takıyoruz ama
belki de depresif hissediyoruz. Maalesef çoğumuz depresyon nedeniyle acı
çekiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’nün istatistiklerine göre insanların dört
tanesinden biri depresyon yaşıyor. Depresyon derin bir üzüntü halidir. Ruhun
gerçek kimliğini kaybetmesinin yasıdır. Hayatımı yaşıyorum ama “ben kimim?”
sorusu bazen büyük boşluk yaratır. Üçüncüsü “çünkü sendromu”dur. Mutlu
olamıyorum çünkü “o bana şişman olduğumu” söyledi. Neden mutlu olamadığıma dair
hep bir neden buluyorum. Şarta bağlı mutluluk...
Gelip geçici, maske ya da şartlı mutluluk mutluluk değil, ruhun
derinliklerinden gelen kendimi iyi hissetme hali gerçek
mutluluktur.
Mutluluğun üçüncü sırrı kalıcı bir iyilik hali olmasıdır. Öyle
eğitilmişiz ki hayatta enerjimizi yatırdığımız her şey geçici. Geçici olana bu
şekilde yatırım yaptığımda onu kaybetmekten korkuyorum. Ruhsallık der ki mutlu
olmak için yatırımımızı kalıcı olana yapmamız gerekir. Kalıcı olana yatırım
yapmalıyım yani “Ben kimim’e?”. Hepimizin 3 tane kişiliği var. 2 tanesi bizi
mutsuz ediyor, 3.sü kalıcı mutluluğun sırrı. İlk kişilik dünyaya gösterdiğim
yüzüm. Bu bedene bağlı (yani kadınım, erkeğim, avustralyalıyım, türküm vb)
geçici kimliklere bağlı. Ben buna üstünlük duygusu ya da kibirli “ben” derim. Bu
“ben” zihnimi ve iç dünyamı yönettiğinde, hep kendimi diğerleriyle kıyaslarım ve
derim ki “ben daha iyiyim, daha çok biliyorum ya da ben haklıyım” ve bu kişilik
duygularıma nüfuz ettiğinde kendimi saygısızlık görüyor gibi hissederim,
dışlanmış hissederim ve aşırı hassas olurum. Bütün bu duyguların hepsi
mutluluğumu alıp götürür. Genellikle başkalarını suçlarım ve egom tarafından
yönetilirim. “Ben iyiyim, senin değişmen gerekiyor” diye düşünürüm. Bu şekilde
ego beni yönettiğinde egonun bana ne yaptığını göremem.
İkinci kişilik hassas olan, kolaylıkla kırılan “ben”. O kendimize
çok güvendiğimiz yüzümüzün arkasında çok incinen bir tarafımız var. Ben bu
“ben”e özsaygı eksikliği olan “ben” adını veriyorum. Bu “ben” şöyle düşünüyor:
“diğerleri daha iyi, daha haklı, beni sevmiyorlar, beni kabul etmiyorlar.” Bu
hisler duygulara nüfuz ettiğinde kendimi yetersiz, layık değil hissederim,
genellikle depresif hissederim. Bu “ben” iç dünyamı yönettiğinde her şeyi
bozuyor, çarpıtıyor. Her olayla ilgili yorumumu ve insanlarla ilişkimi
çarpıtıyor. Biri bana “Nasılsın?” dediğinde 2. “ben” yönetiyorsa “ne demek
istiyor acaba? Neden benimle böyle konuşuyor” diye düşünürüz. Özsaygı eksikliği
yorumları çarpıtır. Birçoğumuz bu iki ben arasında gidip geliyoruz. Duygusal
olarak böyle iniş çıkışlar yaşıyoruz.
İşte bu nedenle 3. ben asli-orijinal olan “ben”dir. Bu “ben” “Ben
bir ruhum” diye düşünür. Ruh alnımızın merkezinde var olan bilinçli bir
noktadır. Kalıcı “ben”. Bu “ben”, kalıcı olan ben, fiziksel olmayan bendir ve
bu harikadır. Ben bir ruhum diye düşündüğümde hayat dramasındaki bir aktör
olduğumu da hatırlarım. Bu kalıcı olan “ben”i düşünmeye başladığımda kendimi
evime gelmiş, geri dönmüş gibi hissederim. Kim olduğumu derinden kabul etmeye
başlarım. Bu mutluluk kalıcı halimin, varlığımın bir halidir fakat diğer
mutluluk ise geçici kimliğimin bir halidir. Mutluluğun en derin şekli bu hali
deneyimlemektir.
Bir sonraki sır gerçek sevgiyi deneyimlemektir. Kalbim sevgiyle
dolu olduğunda kendimle uyumlu hissederim ve başkalarına karşı cömert olurum.
Sevginin eksikliğini hissettiğimizde zihin hiçbir zaman huzur bulamaz. Ruhun ilk
ve en büyük ihtiyacı nitelikli sevgidir. İlk ihtiyacımız karşılanmadığında
binlerce arzu ortaya çıkar. Gerçek sevgi deneyimlenmediğinde, onun yerine maddi
şeyleri koyar ya da insanların bizi önemsemesini isteriz. Zihin sevgi eksikliği
hissettiğinde hayatımızda hep bir şeyleri ararız. Hayatımızdaki en doğal şey,
yatırımımızı sevgi dolu ilişkilere yapmamızdır. Hiç bir ilişki sevgi dolu
değildir ve bu bizi çok güvensiz ve mutsuz yapar. Bu nedenle ruhsallığın
güzelliği şudur; biz yatırımımızı bir tek şeye yaparız, bu da Tanrı'yla
ilişkimizdir. Bu bir düşünce uzaklığındadır. Bu gerçek, yaşayan, saf bir
varlıkla kurduğum bir ilişkidir. Meditasyon kendimizi Tanrı'nın sevgisinde
kaybolmuş hissetmektir. Buna duygular üstü mutluluk denir.
Sevginin 3 kaynağı vardır. Birincisi kendimiz, ikincisi Tanrı,
üçüncüsü ailemiz, dostlarımız(birisini kaybedersem, ilişki bozulursa bütün
hayatım bozulur, parça parça olur.) Ruhsallık hayatımızdaki ilk iki ilişkiyi
güçlendirmektir. Ruh olarak kendimle ve Tanrı'yla sevgi dolu ilişkiyi
geliştirmektir. Bu gerçek olduğunda mutlu olmak için sarsılmaz bir zemin
oluşturur. Böylece, dünya etrafımda döndükçe bile, ben hayatımı bu sarsılmaz
zemine oturtabilirim.
Son sır ise şudur; eğer mutluluk istiyorsak onu vermeliyiz. En
mutlu insanlar verenlerdir. Ruhsal yasa: bir şeyi istiyorsan onu vermelisin.
Başkalarıyla olan ilişkimizde sevgi ve saygıyı ne kadar verirsek o kadar alırız.
Hayat iletişimden ibarettir. Konuşarak yarattığımız etki % 10-20’dir, %90’lık
etki ise sözel olmayan taraf yani yüzünüz, hisleriniz ve titreşimlerinizden
gelir. “İnsanlara neden yakınlaşamıyorum?” diye merak edenler için bu derin bir
mutsuzluk kaynağı olabilir. Eğer zihninizde insanlara karşı eleştirel olursak
insanlar bunu hissediyorlar. Eğer insanların erdemlerini zihnimizde tutarsak
bunu da hissediyorlar ve yakınlaşıyorlar. İlişkiler için Duygusal Zekâ işte
budur.
Mutlu olmak için çok sır var ve bütün bunların merkezinde ise
kendimle ve Tanrı'yla mutlu bir ilişki gerçekleştirebilmek yatar. Böyle
olduğunda, bunu benden kimse alamaz. Bu pratik gerektirir. Ruhsallık benim içsel
gücümü geri almamdır. Meditasyona başladığımda, ben de iç dünyamda iniş çıkışlar
yaşıyordum, bu yavaş yavaş daha dengeli bir hal aldı. Artık insanların ruh
hallerinden daha bağımsız kalıyorum.
Soru: İnsanlar neden ego geliştiriyorlar?
Soru: İnsanlar neden ego geliştiriyorlar?
Ego güçlü görünür ama zayıftır. Ego beden bilincine dayanır.
Bedenime ve kimliğime dayalı bir imaj oluştururum. Özsaygı ise ruh dediğim
kalıcı olan kimliğe dayalıdır. Özsaygı benim başkalarına saygı göstermemi
sağlar. Özsaygının ifadesi alçakgönüllülüktür. Ne kadar ego olursa, insanlar
beni daha az sever. Ego kontrol etmeyi kullanır. Özsaygı ise güç için sevgiyi ve
saygıyı kullanır. Ego birçok mutsuzluğun tohumudur. Ne kadar çok ego varsa, o
kadar çok korku vardır. Yarattığımız kimlikler, mesleğimiz bunlara dayalıdır ve
öldüğümüz zaman bunlar yok olur. Ölüm korkusu aslında bedenimizi kaybetmekle
ilgili değildir, yatırım yaptığımız kimlikleri kaybetme korkusudur. Gerçek
kimliğime yatırım yapmaya başladığımda, ölüm korkusunu yavaş yavaş bırakırım.
Ölüm korkusundan özgür olmak gerçek özgürlüktür.
Soru: Sevdiğimiz birisini kaybettiğimizde nasıl mutlu olabiliriz?
Soru: Sevdiğimiz birisini kaybettiğimizde nasıl mutlu olabiliriz?
Hayat tren gibidir. Tren bir istasyonda dururken insanlar inerler
ya da binerler. Bir sonraki istasyonda yine inenler ve binenler vardır. Sonunda
ben de trenden inerim. Hayatın bilgeliği budur. Hiçbir şeyle geliyorum, hiçbir
şeyle gidiyorum. Geçici olana yatırım yaptığımda onu kaybetmekten korkuyorum.
Korkunun temeli ego gibi bağımlılıktandır. Gerçek sevgi diğerlerine bağımlı
olmadan sevebilmektir. Bilgelik bize diğerlerini sev, onlarla birlikte ol, ama
bağımlı olma der. Kalıcı olan tek ilişkiye, Tanrı'yla yakınlaşmaya başladığımda
insanlar gelirler, giderler; roller gelirler, giderler ama biz kalıcı olanı
sevmeliyiz. Ben aslında diğerlerini birer ruh olarak gördüğümde onların
ölmediğini, yolculuklarına devam ettiklerini görürüm. Hayatımda hakikat
olduğunda diğerlerinin bedenlerinin kalıcı olmadığını anlarım. Sokrat derki
“Üzüntü bir cehalet halidir”.
Soru: Zor insanlarla nasıl başa çıkmalıyız?
Soru: Zor insanlarla nasıl başa çıkmalıyız?
Diğer kişilerin egolarıyla başa çıkmak için ya olanı
gözlemleyebilir/izleyebilirim ya da olanı içime alırım yani benim seçme hakkım
var. İnsanların tutumlarından, davranışlarından etkilenmemek için kendimi
eğitmek zorundayım. Ruhsal bilgiye göre suçlamak en büyük cehalettir. Birini
suçladığınızda bir parmak onu, dört parmak bizi gösterir. Hepimiz incinmeye çok
açığız. Kendimizi eğitmeliyiz. İnsanların davranışlarından içsel olarak
etkilenmemeliyiz. Meditasyon pratiği yaptığımızda kendi gücümüzü tekrar geri
alırız ve etkilenmeyiz.
http://www.meditasyonyapalim.com/default.aspx?pid=86468
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder