Tarihin iki büyük Doğu-Batı Savaşının izinde
İÖ 12 yüzyılda Troia Savaşları
Çanakkale Boğazı’nın güneyinde kurulan büyük bir uygarlıktı Troia. İ.Ö. 8. yy’da kaleme alındığı düşünülen Homeros’un İliada Destanı Yunanistan ve adalardan gelen istilacıların Troia’nın zenginliklerini ele geçirmek için kenti kuşatmasını ve Troialılarla onlara yardıma gelen Anadolulular arasında İ.Ö.12. yy’da geçen amansız savaşı anlatıyor. Destanda istila için gelenlerin baş kahramanı Akhilleus Anadoluluların baş kahramanı Hektor’u öldürüyordu.
Bilim çevreleri arasında süregelen farklı görüşler var. Kimileri Troia Savaşı diye bir şeyin olmadığını, Homeros’un mitolojik destanının gerçekle ilgisi olmadığı görüşünde. Kimileri daha da ileri gidiyor ve aslında Homeros diye bir şairin de gerçek olmadığını düşünüyorlar.
Tartışma süredursun ortada bir gerçek var ki o da İ.Ö. 3000 yılından buyana aynı yerde yıkılıp-yakılıp dokuz kez yeniden kurulan Troya kentinin varolduğu.
“Amatör arkeolog” Schliemann’ın Troya’nın yerini Homeros’un İlyada Destanı’ndan yola çıkarak bulduğu ve 1870 yılında kazmaya başladığı da bir başka gerçek.
Bu kitabın asıl görevi Troia ve Çanakkale’yi görmeye gelen gezginlere yardımcı olmak, rehberlik etmeye çalışmak.
19. yüzyılda Çanakkale Savaşları
Anadolu’nun verimli toprakları, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının Karadeniz’e ve oradan büyük bir kıtaya açılan yol olması, dahası Roma, Bizans ve Osmanlı’ya başkentlik etmiş büyük İstanbul’a ulaşmanın kapısı konumu Çanakkale’yi ve Boğaz’ı her zaman önemli kılıyordu.
Troia’ya yönelen fetih saldırısından 30 yüzyıldan fazla bir zaman geçtikten sonra 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere – Fransa – Rusya’nın oluşturduğu “itilaf kuvvetleri” Çanakkale Boğazını geçmek, Osmanlı Devleti’ni yenmek ve müttefikleri Rusya’ya destek yolunu açmak için büyük bir donanma ile 3 Kasım 1914′de Çanakkale sahillerini bombardımana tuttu.Uzun ve her iki tarafın büyük kayıplar verdiği acılı bir savaş yaşandı. Savaşta iki tarafın da yaklaşık 250 biner olmak üzere 500 bin asker canını yitirdi.
Troia’nın mitolojik öyküsünden
Troia Krali Priamos’un karısı Hekaba rüyasında karnından ateşlerin çıktığını ve dumanın kent surlarını kapladığını görür. Kahinlere danışırlar, kraliçe gebedir ve doğacak çocuk kente kötülükler getirecektir.
Bebek doğunca İda Dağı’na bırakılır kenti korumak için. Bebeği bir çoban bulur, onu büyütür, çocuğun adı Paris’tir. Bu arada bir düğünde davet edilmediği için çok kızan kavga tanrıçası Eris üzerinde “dünyanın en güzel kadınına” yazılı bir elmayı tanrıların arasına fırlatır.Elmanın kime verileceği konusunda tanrılar anlaşamazlar. Sonunda Athena, Aphrodite ve Hera’nın aday gösterilmesinde anlaşırlar. Zeus’a danışırlar, o da Paris’in hakemliğine başvurmalarını ister.Üç güzel kadın İda Dağı’nda Paris’in karşısına çıkarlar. Athena bütün savaşlarda zafer, Hera tüm dünyanın krallığını, Aphrodit de dünyanın en güzel kadınını vaadeder. Paris elmayı Aphrodit’e verir. Aphrodit’in vadettiği güzel kadın Sparta Kralı’nın karısı Helena’dır. Paris Helena’ya tutulur ve onu Troia’ya kaçırır. Mitolojide on yıl sürecek amansız Troia Savaşı’nın çıkış nedeni böyle anlatılır.
Akhalılar Yunanistan’daki ve Adalardaki devletlerden yardım alarak Troia’ya saldırırlar. Zaman zaman Zeus ve diğer tanrıların da karışacağı uzun sürecek amansız bir savaş başlar. Akhalılar Troia’yı düşüremezler. Bir gün Akhalı kahraman Achilleus ile Troia kahramanı Hektor ölümüne düelloya girişirler. Akhilleus kazanır kavgayı. Ama iş burada bitmez İda’nın çobanı Paris de Achilleus’u öldürür.
Tahta At (Troia Atı)
Tahta At (Troia Atı) Kenti savaşla fethedemeyeceklerini anlayan Akhalılar tanrılara da danışarak bir hile hazırlarlar. Tahtadan bir at yapıp içine en yaman askerleri gizleyerek atı orada bırakıp gemilerine binip denize açılırlar. Oysa gemiler biraz açıktaki Bozcaada’nın oralarda gizlenmişlerdir gece karanlığında. Troialılar savaş ganimeti olarak tahta atı surların içine alırlar.
Ve zafer eğlenceleri başlar. Savaşın yorgunluğu ve kutlamalarda su gibi içilen şarabın etkisiyle herkes uykuya dalınca Tahta At’ın içindeki askerler sessizce kentin kapılarını açarlar. Gece karanlığında geri dönen donanma kente girip büyük bir katliama girişir.
Öldürülmeyen kadınlar da tutsak alınır. Akhalılar güçle alamadıkları kenti hileyle almışlardır.
Anadolu Troia kültürü
Anadolu Troia kültürü Prof. Manfred Korfmann Troia IV ve V dönemlerini “Anadolu Troia Kültürü” olarak adlandırıyor. Beş yüz yıl kadar süren bu dönem hakkında çok az şey biliniyor. Bir sonraki Troia üzerine kurulurken eskisi büyük ölçüde yok oldu. Troia bundan sonra en parlak dönemini yaşadı. Troia VI-VII döneminde günümüzde bile hayranlık uyandıran kaleyi yapan bu yeni yerleşimcilerin nereden geldiği hakkında bilgi yok. Dilleri Hellence değildi, batıdan deniz yoluyla gelmemişlerdi. Dilleri Luvi diliydi.
Limanın konumu dolayısı ile bir çok ticaret gemisinin uğradığı anlaşılıyor. Ortaya çıkarılan bir mezarlık “uluslararası denizci mezarlığı” özelliği gösteriyor ve bu tezi destekliyor. Buluntular bir çok farklı yerden gelen insan olduğunu gösteriyor.
1700 sularındaki on yıllarda beş yüz yıllık geleceği belirleyecek önemli değişimler yaşandı. Zaten bu süreçte yasaları ile bilinen Hammurabi Babil Kralıydı. Anitta küçük krallıkları birleştirerek Hititlileri büyük bir krallık yapmıştı. Bugünkü Yunanistan’da Miken kültürü gelişiyor ve Girit’te Minosluların parlak dönemi başlıyordu. Minoslular Anadolu’nun batısında İasos, Milet, Knidos gibi kentler kuruyorlardı. Deniz ticareti gelişiyordu. Troialıların pek parlak denizciler olduğu düşünülmüyor. Ama liman, kılavuzluk, alışveriş merkezi, pazar hizmeti verip iyi de kazandıkları anlaşılıyor.
Zengin ve canlı kentlerin istilacı ve yağmacıların iştahını kabartacağı açık. Troia VI (1700-1300) daha yüksek ve daha kalın üç kale duvarı yapıldı. Bu duvar çökünce çok daha sağlamı yapıldı. Sonunda eğimi artırılmış ve beş metreyi bulan kalınlıkta duvarlar yapıldı. Bu duvarlar sadece düşmana değil depreme karşı da dayanıklıydı.
Troia Savaşı sahiden oldu mu?
Schliemann Troia kentini Homeros’un İliada Destanı’nından yola çıkarak bulmuştu. Ama böyle bir savaşın olup olmadığı, dahası Homeros diye birinin olup olmadığı da hep tartışıla geldi.
Kimi uzmanlara göre Troia Savaşı şair Homeros’un hayal ürünüydü. Hatta Troia diye bir kent de yoktu aslında. Homeros savaşın öyküsünü 450 yıl sonra anlatıyordu. Savaşa tanrılar, tanrıçalar da sık sık karışıyordu. Zeus, Hera, Athena, Apollon da savaşa karışmış mıydı?
2004 Yılının 15-16 Şubat’ında Tübingen Üniversitesi’nde bini aşkın heyecanlı bir dinleyici kitlesi önünde bir bilimsel sempozyum düzenlendi. “Son tunç çağında Troia’nın önemi” adlı bu sempozyumda taraflar yeniden tartıştılar. Bu tartışma yeni değil, Homeros’un destanını yazmasından beri tartışılıyor. O zamanlar olup olmadığı değil, ne zaman olduğu tartışmanın eksenini oluşturuyordu.
Günümüzde hakim görüş Troia için bir değil bir çok savaş olduğu, ilk savaşın en geç Troiya II döneminde geçtiği ve dahası son savaşın 1915-1916 yıllarındaki Gelibolu Savaşı olduğu şeklinde.
Çanakkale Boğazı’nı, yani Marmara ve Karadeniz’e açılan suyolunu ele geçirmeye yönelik savaşın eski Troia’nın bulunduğu toprakları da kapsaması kimi tarihçileri böyle düşünmeye yöneltiyor. Bu tartışma yeni değil, Homeros bir şairdi, bir destan anlatıcısı. Bir tarih yazarı değil, bir edebiyatçı. Elbette ki tanrıları, tanrıçaları savaşa katacaktı. Muhtemelen Troia için yapılan çok sayıda savaşı bir tek savaş haline getirerek destansı bir havada anlattı. Dört buçuk yüzyıldır anlatıla gelen bir çok öyküyü birleştirdi.
Tanrılar, tanrıçalar ne oluyor peki, diyenlere Fatih Sultan’ın İstanbul’u alışında da sonraki bir çok savaşta ve Çanakkale’de de halk arasında yayılan evliyalar, erenler, uçan seccadeleri ile Haliç’i geçen dervişler gibi mitlerin her zaman kahramanlık hikayelerine karışabildiğini hatırlatmak yeterlidir sanırız.
Ama Troia’da kazılar ilerleyip yeni bulgulara ulaştıkça Homeros’un anlattığı görkemli saraylar, tapınaklar, geniş caddeler, kapılar, savunma düzenekleri ile hendekler ve daha bir çok şeyin Homeros’un İliada’sında anlatılanla benzerliği ortaya çıktı.
Arkeoloji ve tarih bilimleri Homeros’u giderek daha çok doğruluyor…
Çanakkale Savaşları
Yakın tarihin en büyük savaşlarından biri olan Çanakkale Savaşları, 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere – Fransa – Rusya’nın oluşturduğu “itilaf” Çanakkale Boğazı’nı geçmek, Osmanlı Devleti’ni yenmek ve müttefikleri Rusya’ya destek yolunu açmak için büyük bir donanma ile 3 Kasım 1914′de Çanakkale sahillerini bombardımana tutmasıyla başladı.
Boğaz geçilemeyince bu defa, İngiliz ve Fransız güçleri 25 nisan 1915 sabahı Gelibolu yarımadası’na çıkarma kararı aldılar. İlk çıkarma Arıburun’aydı ve çıkanlar 1500 kişilik bir kuvvetti. Burada sadece birkaç takım Türk askeri vardı. Hepsi şehit oldu. İtilaf donanması 2500 asker daha karaya çıkardı.
25 nisan günü çıkarma çok hızla yapıldı. 261 rakımlı tepeye kadar ulaşan yabancı kuvvetlere karşı Mustafa Kemal buraya 57. Alay’ı yönlendirdi. Çıkartma başarıya ulaşamadı bu kez de.
İngiliz Generali Hamilton bu noktada tutulması için siperler kazılmasını istedi. Seyyar hastane kuruldu. Çatışmalar bütün alana yayıldı. Stratejik noktalar bir günde birkaç kez el değiştirebiliyordu. Milyonlarca mermi yakıldı. Süngü savaşları yaşandı.Sonuç değişmiyor işgal gerçekleşmiyordu.Bunun üzerine İngiltere’de başbakan Churcill ve Amiral Fisher istifa ettiler.Bu cephedeki savaş 25 Nisan 1915′de başlayıp 20 Aralık’da sona erdi. İngilizler 1745′i subay olmak üzere 205.000 kayıp verdiler. Fransızların kaybı 47.000 kadardı. Türk Ordusu’nun ise 57.000 şehit, 100.000 yaralı, 10.000 kayıp, kalanı da hastalık veya yaralanma sonucu ölüm olmak üzere 252.000 civarında kaybı vardı. Arıburun’da İngiliz Mezarlığı yapıldı sonradan.
Ve Savaşın Sonu
Toplam 8 ay 14 gün süren savaşlarda toplam yarım milyon can gitti. Yaralıların sayısı ise tam olarak hiçbir zaman bilinemedi. Çok sayıda kayıp askerden bir daha haber alınamadı.
Ölenlerin ve kaybolanların yakınları büyük acılar yaşadılar. Her savaş gibi bu savaş da geride büyük bir acı bırakmıştı.
Anayurtlarından çok uzaklara, haritada yerini bilmedikleri bir coğrafyaya, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları bir milletle savaşmak için gelip bu topraklara gömülenler için Çanakkale’de savaşan ve sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk savaştan 19 yıl sonra, 1934′de şöyle seslendi Türkiye’yi işgal için gönderilip can vererek mezarı bu topraklarda kalanlara:
Çanakkale Boğazı’nın güneyinde kurulan büyük bir uygarlıktı Troia. İ.Ö. 8. yy’da kaleme alındığı düşünülen Homeros’un İliada Destanı Yunanistan ve adalardan gelen istilacıların Troia’nın zenginliklerini ele geçirmek için kenti kuşatmasını ve Troialılarla onlara yardıma gelen Anadolulular arasında İ.Ö.12. yy’da geçen amansız savaşı anlatıyor. Destanda istila için gelenlerin baş kahramanı Akhilleus Anadoluluların baş kahramanı Hektor’u öldürüyordu.
Bilim çevreleri arasında süregelen farklı görüşler var. Kimileri Troia Savaşı diye bir şeyin olmadığını, Homeros’un mitolojik destanının gerçekle ilgisi olmadığı görüşünde. Kimileri daha da ileri gidiyor ve aslında Homeros diye bir şairin de gerçek olmadığını düşünüyorlar.
Tartışma süredursun ortada bir gerçek var ki o da İ.Ö. 3000 yılından buyana aynı yerde yıkılıp-yakılıp dokuz kez yeniden kurulan Troya kentinin varolduğu.
“Amatör arkeolog” Schliemann’ın Troya’nın yerini Homeros’un İlyada Destanı’ndan yola çıkarak bulduğu ve 1870 yılında kazmaya başladığı da bir başka gerçek.
Troia’dan Çanakkale’ye
Birçok tarihçinin, yazarın Troia savaşı İle Çanakkale Savaşı arasında bağ kurması düşsel bir romantizm mi? Yoksa ikisi arasında tarihsel bir bağ var mı? Elinizdeki rehber de bir tarih kitabı değil, bir “gezi rehberi”. Büyük savlar ileri sürmek ve hele bunları kanıtlamak gibi bir görevi yok.Bu kitabın asıl görevi Troia ve Çanakkale’yi görmeye gelen gezginlere yardımcı olmak, rehberlik etmeye çalışmak.
19. yüzyılda Çanakkale Savaşları
Anadolu’nun verimli toprakları, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının Karadeniz’e ve oradan büyük bir kıtaya açılan yol olması, dahası Roma, Bizans ve Osmanlı’ya başkentlik etmiş büyük İstanbul’a ulaşmanın kapısı konumu Çanakkale’yi ve Boğaz’ı her zaman önemli kılıyordu.
Troia’ya yönelen fetih saldırısından 30 yüzyıldan fazla bir zaman geçtikten sonra 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere – Fransa – Rusya’nın oluşturduğu “itilaf kuvvetleri” Çanakkale Boğazını geçmek, Osmanlı Devleti’ni yenmek ve müttefikleri Rusya’ya destek yolunu açmak için büyük bir donanma ile 3 Kasım 1914′de Çanakkale sahillerini bombardımana tuttu.Uzun ve her iki tarafın büyük kayıplar verdiği acılı bir savaş yaşandı. Savaşta iki tarafın da yaklaşık 250 biner olmak üzere 500 bin asker canını yitirdi.
Troia’nın mitolojik öyküsünden
Troia Krali Priamos’un karısı Hekaba rüyasında karnından ateşlerin çıktığını ve dumanın kent surlarını kapladığını görür. Kahinlere danışırlar, kraliçe gebedir ve doğacak çocuk kente kötülükler getirecektir.
Bebek doğunca İda Dağı’na bırakılır kenti korumak için. Bebeği bir çoban bulur, onu büyütür, çocuğun adı Paris’tir. Bu arada bir düğünde davet edilmediği için çok kızan kavga tanrıçası Eris üzerinde “dünyanın en güzel kadınına” yazılı bir elmayı tanrıların arasına fırlatır.Elmanın kime verileceği konusunda tanrılar anlaşamazlar. Sonunda Athena, Aphrodite ve Hera’nın aday gösterilmesinde anlaşırlar. Zeus’a danışırlar, o da Paris’in hakemliğine başvurmalarını ister.Üç güzel kadın İda Dağı’nda Paris’in karşısına çıkarlar. Athena bütün savaşlarda zafer, Hera tüm dünyanın krallığını, Aphrodit de dünyanın en güzel kadınını vaadeder. Paris elmayı Aphrodit’e verir. Aphrodit’in vadettiği güzel kadın Sparta Kralı’nın karısı Helena’dır. Paris Helena’ya tutulur ve onu Troia’ya kaçırır. Mitolojide on yıl sürecek amansız Troia Savaşı’nın çıkış nedeni böyle anlatılır.
Akhalılar Yunanistan’daki ve Adalardaki devletlerden yardım alarak Troia’ya saldırırlar. Zaman zaman Zeus ve diğer tanrıların da karışacağı uzun sürecek amansız bir savaş başlar. Akhalılar Troia’yı düşüremezler. Bir gün Akhalı kahraman Achilleus ile Troia kahramanı Hektor ölümüne düelloya girişirler. Akhilleus kazanır kavgayı. Ama iş burada bitmez İda’nın çobanı Paris de Achilleus’u öldürür.
Tahta At (Troia Atı)
Tahta At (Troia Atı) Kenti savaşla fethedemeyeceklerini anlayan Akhalılar tanrılara da danışarak bir hile hazırlarlar. Tahtadan bir at yapıp içine en yaman askerleri gizleyerek atı orada bırakıp gemilerine binip denize açılırlar. Oysa gemiler biraz açıktaki Bozcaada’nın oralarda gizlenmişlerdir gece karanlığında. Troialılar savaş ganimeti olarak tahta atı surların içine alırlar.
Ve zafer eğlenceleri başlar. Savaşın yorgunluğu ve kutlamalarda su gibi içilen şarabın etkisiyle herkes uykuya dalınca Tahta At’ın içindeki askerler sessizce kentin kapılarını açarlar. Gece karanlığında geri dönen donanma kente girip büyük bir katliama girişir.
Öldürülmeyen kadınlar da tutsak alınır. Akhalılar güçle alamadıkları kenti hileyle almışlardır.
Anadolu Troia kültürü
Anadolu Troia kültürü Prof. Manfred Korfmann Troia IV ve V dönemlerini “Anadolu Troia Kültürü” olarak adlandırıyor. Beş yüz yıl kadar süren bu dönem hakkında çok az şey biliniyor. Bir sonraki Troia üzerine kurulurken eskisi büyük ölçüde yok oldu. Troia bundan sonra en parlak dönemini yaşadı. Troia VI-VII döneminde günümüzde bile hayranlık uyandıran kaleyi yapan bu yeni yerleşimcilerin nereden geldiği hakkında bilgi yok. Dilleri Hellence değildi, batıdan deniz yoluyla gelmemişlerdi. Dilleri Luvi diliydi.
Limanın konumu dolayısı ile bir çok ticaret gemisinin uğradığı anlaşılıyor. Ortaya çıkarılan bir mezarlık “uluslararası denizci mezarlığı” özelliği gösteriyor ve bu tezi destekliyor. Buluntular bir çok farklı yerden gelen insan olduğunu gösteriyor.
1700 sularındaki on yıllarda beş yüz yıllık geleceği belirleyecek önemli değişimler yaşandı. Zaten bu süreçte yasaları ile bilinen Hammurabi Babil Kralıydı. Anitta küçük krallıkları birleştirerek Hititlileri büyük bir krallık yapmıştı. Bugünkü Yunanistan’da Miken kültürü gelişiyor ve Girit’te Minosluların parlak dönemi başlıyordu. Minoslular Anadolu’nun batısında İasos, Milet, Knidos gibi kentler kuruyorlardı. Deniz ticareti gelişiyordu. Troialıların pek parlak denizciler olduğu düşünülmüyor. Ama liman, kılavuzluk, alışveriş merkezi, pazar hizmeti verip iyi de kazandıkları anlaşılıyor.
Zengin ve canlı kentlerin istilacı ve yağmacıların iştahını kabartacağı açık. Troia VI (1700-1300) daha yüksek ve daha kalın üç kale duvarı yapıldı. Bu duvar çökünce çok daha sağlamı yapıldı. Sonunda eğimi artırılmış ve beş metreyi bulan kalınlıkta duvarlar yapıldı. Bu duvarlar sadece düşmana değil depreme karşı da dayanıklıydı.
Troia Savaşı sahiden oldu mu?
Schliemann Troia kentini Homeros’un İliada Destanı’nından yola çıkarak bulmuştu. Ama böyle bir savaşın olup olmadığı, dahası Homeros diye birinin olup olmadığı da hep tartışıla geldi.
Kimi uzmanlara göre Troia Savaşı şair Homeros’un hayal ürünüydü. Hatta Troia diye bir kent de yoktu aslında. Homeros savaşın öyküsünü 450 yıl sonra anlatıyordu. Savaşa tanrılar, tanrıçalar da sık sık karışıyordu. Zeus, Hera, Athena, Apollon da savaşa karışmış mıydı?
2004 Yılının 15-16 Şubat’ında Tübingen Üniversitesi’nde bini aşkın heyecanlı bir dinleyici kitlesi önünde bir bilimsel sempozyum düzenlendi. “Son tunç çağında Troia’nın önemi” adlı bu sempozyumda taraflar yeniden tartıştılar. Bu tartışma yeni değil, Homeros’un destanını yazmasından beri tartışılıyor. O zamanlar olup olmadığı değil, ne zaman olduğu tartışmanın eksenini oluşturuyordu.
Günümüzde hakim görüş Troia için bir değil bir çok savaş olduğu, ilk savaşın en geç Troiya II döneminde geçtiği ve dahası son savaşın 1915-1916 yıllarındaki Gelibolu Savaşı olduğu şeklinde.
Çanakkale Boğazı’nı, yani Marmara ve Karadeniz’e açılan suyolunu ele geçirmeye yönelik savaşın eski Troia’nın bulunduğu toprakları da kapsaması kimi tarihçileri böyle düşünmeye yöneltiyor. Bu tartışma yeni değil, Homeros bir şairdi, bir destan anlatıcısı. Bir tarih yazarı değil, bir edebiyatçı. Elbette ki tanrıları, tanrıçaları savaşa katacaktı. Muhtemelen Troia için yapılan çok sayıda savaşı bir tek savaş haline getirerek destansı bir havada anlattı. Dört buçuk yüzyıldır anlatıla gelen bir çok öyküyü birleştirdi.
Tanrılar, tanrıçalar ne oluyor peki, diyenlere Fatih Sultan’ın İstanbul’u alışında da sonraki bir çok savaşta ve Çanakkale’de de halk arasında yayılan evliyalar, erenler, uçan seccadeleri ile Haliç’i geçen dervişler gibi mitlerin her zaman kahramanlık hikayelerine karışabildiğini hatırlatmak yeterlidir sanırız.
Ama Troia’da kazılar ilerleyip yeni bulgulara ulaştıkça Homeros’un anlattığı görkemli saraylar, tapınaklar, geniş caddeler, kapılar, savunma düzenekleri ile hendekler ve daha bir çok şeyin Homeros’un İliada’sında anlatılanla benzerliği ortaya çıktı.
Arkeoloji ve tarih bilimleri Homeros’u giderek daha çok doğruluyor…
Çanakkale Savaşları
Yakın tarihin en büyük savaşlarından biri olan Çanakkale Savaşları, 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere – Fransa – Rusya’nın oluşturduğu “itilaf” Çanakkale Boğazı’nı geçmek, Osmanlı Devleti’ni yenmek ve müttefikleri Rusya’ya destek yolunu açmak için büyük bir donanma ile 3 Kasım 1914′de Çanakkale sahillerini bombardımana tutmasıyla başladı.
Boğaz geçilemeyince bu defa, İngiliz ve Fransız güçleri 25 nisan 1915 sabahı Gelibolu yarımadası’na çıkarma kararı aldılar. İlk çıkarma Arıburun’aydı ve çıkanlar 1500 kişilik bir kuvvetti. Burada sadece birkaç takım Türk askeri vardı. Hepsi şehit oldu. İtilaf donanması 2500 asker daha karaya çıkardı.
25 nisan günü çıkarma çok hızla yapıldı. 261 rakımlı tepeye kadar ulaşan yabancı kuvvetlere karşı Mustafa Kemal buraya 57. Alay’ı yönlendirdi. Çıkartma başarıya ulaşamadı bu kez de.
İngiliz Generali Hamilton bu noktada tutulması için siperler kazılmasını istedi. Seyyar hastane kuruldu. Çatışmalar bütün alana yayıldı. Stratejik noktalar bir günde birkaç kez el değiştirebiliyordu. Milyonlarca mermi yakıldı. Süngü savaşları yaşandı.Sonuç değişmiyor işgal gerçekleşmiyordu.Bunun üzerine İngiltere’de başbakan Churcill ve Amiral Fisher istifa ettiler.Bu cephedeki savaş 25 Nisan 1915′de başlayıp 20 Aralık’da sona erdi. İngilizler 1745′i subay olmak üzere 205.000 kayıp verdiler. Fransızların kaybı 47.000 kadardı. Türk Ordusu’nun ise 57.000 şehit, 100.000 yaralı, 10.000 kayıp, kalanı da hastalık veya yaralanma sonucu ölüm olmak üzere 252.000 civarında kaybı vardı. Arıburun’da İngiliz Mezarlığı yapıldı sonradan.
Ve Savaşın Sonu
Toplam 8 ay 14 gün süren savaşlarda toplam yarım milyon can gitti. Yaralıların sayısı ise tam olarak hiçbir zaman bilinemedi. Çok sayıda kayıp askerden bir daha haber alınamadı.
Ölenlerin ve kaybolanların yakınları büyük acılar yaşadılar. Her savaş gibi bu savaş da geride büyük bir acı bırakmıştı.
Anayurtlarından çok uzaklara, haritada yerini bilmedikleri bir coğrafyaya, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları bir milletle savaşmak için gelip bu topraklara gömülenler için Çanakkale’de savaşan ve sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk savaştan 19 yıl sonra, 1934′de şöyle seslendi Türkiye’yi işgal için gönderilip can vererek mezarı bu topraklarda kalanlara:
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını
döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın
topraklarındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetlerle yanyana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.
Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık
bizim evlatlarımız olmuşlardır.”M.Kemal ATATÜRK
döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın
topraklarındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetlerle yanyana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.
Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık
bizim evlatlarımız olmuşlardır.”M.Kemal ATATÜRK
Kaynak :Çanakkale valiliği
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder