5 Aralık 2012 Çarşamba

AHİLER BEYLİĞİ VE ANKARA

Ahiler ve Ankara
1243 tarihi Anadolu’da yeni bir dönemin daha başlangıcı olmuştur. Bu tarihte İran’dan gelen Moğol kuvvetleri, Doğu Anadolu’da Selçuklu ordusunu mağlup etmiş ve bu olayın arkasından da Anadolu Selçukluları gerileme dönemine girmiştir. Anadolu kademe kademe Moğol istilası ve tahakkümüne maruz kalmıştır. Nihayet Konya Selçuklu yönetimi çökmüş, Anadolu’da bir takım mahalli yöneticiler, Anadolu Türk halkını başı boş bırakmamışlardır. Bu devre, Türk tarihine Anadolu’da beylikler dönemi olarak geçmiştir. Böylece Anadolu’nun çeşitli merkezlerinde, çeşitli Türkmen beyleri ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Ankara’ya hakim olanlar, aşiret gücüne dayalı, askeri nitelikli Türkmen beyliği değildir. Bunun yerine Türkiye tarihinde temeli daha çok kültüre dayalı bir organizasyon olan Ahiler, Ankara’nın hakimi olmuşlardır. O dönemde ahiler bir tür güvencedir. Ekonomik temellere dayanmakla beraber sosyal bir karakteri de vardır. Ahi liderleri bir tarafta İlhanlı hakimiyetini tanırken, diğer tarafta Ankara halkının dirlik, düzenini bozdurmamaya çalışmışlardır. Böylece istila sebebiyle çıkacak bir kaosu önleyerek sosyal düzeni devam ettirmişlerdir.

“Hadikatü’s-Salatin” adlı yazma eser, ahilerin Ankara’nın yönetiminde baştan beri yardımcı olduklarını söylemektedir.

“Darü’l-İslam olalı çok zaman idi. Fethi zamanında içinde kodukları hakim neslinden haliya şehir ve hisar ve havalisinden bir miktar diyara, ahiler dimekle maruf on iki kimesneler hakim ve valiydi. Mahsulatı vilayeti ki emvâl-ı bigaye yetişdi istirak ile zapt edip ittifak ile devayinin kadir oldukları adüvden korurlardı. Her birinin kapusunda ve tapusunda şahlar âyinince yât u yaragiyle âreste asker sûretinde bir kat; yüz avbaş hazır idi.”

Beylikler arası siyasi mücadeleler zuhûr edip, Ankara hükümetsiz kalınca şehrin idaresini Ahiler ele almış ve bir “Ahi veya şehir devleti” teşekkül etmiştir. I. Murat Gazi XIV. yüzyılın ikinci yarısında Ankara’ya gelip şehri Osmanlı hakimiyetine koymuş ve diğer beyliklerin işgalini önlemiştir.

Selçuklu ordularının Moğol istilacılarla Anadolu’da harbettiği XIII. yy.dan Timur’un Bayezıd’la muharebe ettiği XV. yy başına kadar süren çarpışmalar devresinde, Ahiler, Türk-İslam medeniyetinin manevi kıymetlerini kurtarmak için bu kalenin himayesine sığınmışlardır. Ahilerin Cumhuriyeti Farabi’nin “Medinetü’l-Fazıla”sıdır. Ahiler çalışılmağa vakfedilmiş mütevazı hayat sürerek düşüncelerini insanlığı yükseltmek ülküsüne çevirmişlerdir.

Anadolu’da Türklüğün yerleşip, Müslümanlığın yayılışında askeri fetihlerin yanı sıra Alperenler, Gaziler, Abdallar ve Bacılar adı verilen teşkilatların da büyük rolleri olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında Ahilerin de önemli yer aldıkları görülmektedir.

Bu topluluklar, Anadolu’nun doğusundan batısına kadar boş yerlere gelip yerleşmişler, ellerinde imkanları ve mali güçleri olanlar yalnız yerleşmekle kalmamışlar; gelenin gidenin, gariplerin, gezginlerin, kendileri gibi Asya işlerinden görüp gelenlerin konaklaması için “zaviye” adını verdikleri bir çeşit misafirhaneleri yaptırmışlardır. Zamanla bu tesislerin çevresinde çiftlikler, köyler, kasaba ve şehirler oluşmuştur. Şehirlerin varoluşlarında kurulan zaviyelerin etrafına yine zamanlar yapılan binalarla, sokak ve mahalleler ortaya çıkmış, asıl şehre eklenip şehirlerin büyümesine amil olmuşlardır. Ahiler esnaf, sanatkar, tüccar ve diğer dallardaki meslek adamları olarak şehirlerde sosyal ve ekonomik düzenin kurulması yanında kültürün de gelişmesini sağlamışlardır. Ahiler sadece zaviyeler değil, imkanları ölçüsünde mescid ve camiler de yaptırmışlar, bu tesislerle şehirlerdeki mahalle adedini arttırmışlar, medreseler kurarak eğitime yardımcı olmuşlardır.

XIII., XIV., XV. yüzyıllarda Ahi zaviyeleri çevresinde kurulan mahalle, köy ve kasabalara hemen hemen bütün Anadolu’da tesadüf edilmektedir. Bu ilk yerleşmeler sırasında kurulan zaviyeler için o bölgenin beyleri bazı muafiyetler getirmişler ve bu kuruluşlara çeşitli haklar ve topraklar bağışlamışlardır. Bu haklar çoğunlukla “ayende vü revende”ye hizmet mukabilinde verilmiş olup, bu durum devrinde de devam etmiştir.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılma döneminden sonra Ahi başkanlarının siyasi alanda ne denli etkili olduklarını gösteren iyi örnek Ankara şehridir.

Orta Anadolu’da Ahi örgütlerinin en güçlü olanlarından birini kuran Nasırüddin Ahi Mahmut Evran’dır. Ahi Evran’ın XII. yy. ortalarında Kırşehir’de kurduğu ve önce deri işçilerini örgütlediği ahilik, Ankara şehrinde de hızla yayılmıştır. Ankara çevresi hayvancılığı çok elverişli olduğundan dericilik, şehrin sosyo-ekonomik hayatında çok önemli yer tutmuştur.

Derici esnafı, şehirde topluca (günümüzdeki Bentderesi semtinde) “Debbaglar” mahallesinde oturmuşlardır. Dere boyunca da onların işyerleri ve atölyeleri bulunmaktadır. Yol kazılarında bu eski işyerlerinin oldukça gelişmiş tesisleri bulunduğu görülmüş, yer altında deri işlerken kullanılan sarnıçlar, havuzlar ve mahzenler bulunmuştur.

Ahi örgütünün kendi mal varlığı arasında zaviyeler, vakıf hanlar, tarlalar, hamamlar, imaretler, camiler bulunmaktadır. Ankara Ahilerinden Ahi Şerafettin’in babası ve amcası olan Ahi Kardeşlerden Hüsameddin ve Hasaneddin tarafından yaptırılan Arslanhane ve Ahi Şerafettin Camii, konumu, büyüklüğü ve mimari özellikleri açısından uzun süre “Cuma camii” olarak kullanılmıştır.

Kalenin güneyindeki Hisar kapısının hemen dışındaki düzlüğün de “pazar yeri” olarak kullanıldığını düşünürsek, daha sonraki yıllarda bu pazar yeri çevresinde yapılan hanlarla birlikte şehirde ticaret gelişmiştir .

Şehrin Orta çağ surlarının dışına çıkan ilk öğesi olan “pazar yeri” çevresinde yer alan Cuma camii (Ahi Şerafettin Camii), çeşme (Ahi Şerafettin çeşmesi) ve hanlar XVI.. yy.dan başlayarak Ankara şehrinin askeri önemi olan “sınır şehri” fonksiyonunu değiştirip, “ticaret şehri” fonksiyonunu kazanmasının kesin ispatıdır.

Ayrıca bu konuda bir başka ispat da XIV. yy. ortalarına doğru ticaret şehirlerinin, merkezi yönetime ödedikleri vergileri gösteren bir belgede Ankara şehrinin adının bulunmasıdır. Aynı belgeden ikinci derece yolların üzerinde bulunan Ankara’da ticaretin henüz Sivas, Konya, Kayseri gibi Anadolu’nun XIV. yy. büyük ticaret şehirlerinin düzeyine ulaşamadığını görüyoruz
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder