18 Kasım 2012 Pazar

Öfke, ağır bir yüktür

Öfke, ağır bir yüktür


Kim daha üstün? Siyahlar mı beyazlar mı? Türkler mi Araplar mı? Kürtler mi Ermeniler mi? Derek, ısrarla beyazların siyahlardan üstün olduğunu savunur. Siyahlar için çekinmeden "pislik" ifadesini kullanırken, adalet terazisini bozan nedir?
"American History X " filminin karakteri Derek'in bu savının hiçbir sağlam dayanağı yoktur. Hevâ ve hevesini ilah edişidir tüm mesele. Şişmiş bir "ego"dan ("ben") şişmiş bir "toplumsal ego"ya (biz) geçişten başka bir şey değildir iddiası. "Ben" (ene) yaratılış hikmetini unutup fıtri vazifesini terk ettiğinde, kendini Mutlak Varlık'tan bağımsızlaştırır. İnsan âdeta kendi egosu tarafından yutulur. Zamanın Bedii, kişisel narsisizmin "toplumsal narsisizme" dönüşümünü şöyle anlatır: "Sonra nev'in enaniyeti de bir asabiyet-i nev'iye ve milliye cihetiyle o enaniyete kuvvet verip; o ene, enaniyet-i nev'iyeye istinad ederek, şeytan gibi, Sâni'-i Zülcelal'in evamirine karşı mübareze eder." Derek Vinyard, beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bir grup gencin karizmatik lideridir. Siyahlara içi öfkeyle doludur. Aklına, vicdanına, kalbine göre değil, benliğine, nefs-i emmaresine, içini "havayla" doldurarak şişirdiği egosuna ("ben"ine) göre düşünüp hüküm vermektedir. Onu idare eden kendisi değil, büyüklenmeci benliğidir. Derek, kendini yüceltmenin yollarından biri olarak kendi ırkını üstün görmeyi, siyahları aşağılamayı seçer. Geçen haftaki yazıda andığım baba da, "Ben Kürtlere kız vermem" derken kendi hükümdarlığının peşindedir. Haddizatında kimsenin kendini yüceltmesine gerek yoktur. "İnsan eşref-i mahlûkattır". Mutlak Varlık zaten her insanı en şerefli olarak yaratmıştır. Bunu kabul edip kalbimize koymamız yeterlidir. Derek Vinyard isimli karizmatik delikanlı, bir gece arabasını soymaya gelen bir grup siyahi gençten birini gözünü kırpmadan kurşunlayıp öldürür. Yaraladığı bir diğer siyahi gencin ise başını ezer. Filmde, Derek'i oynayan ve âdeta "oyunculuk budur" dedirten Edward Norton'un, o iki genci öldürdükten sonra yüzünde beliren üstünlük duygusunu görmeden tarif etmek zor. Narsisizmin açmazlarından biri de budur. Kolay olan tahripten duyulan gurur ve kibir ahmakçadır. İnsanın kendini aldatışının zirvesidir. Bir insanı öldürmek bir kurşuna bakar. Bir insanı yaratmaksa sonsuz bir kuvvete. Tek bir kurşunla bir insanı öldürmek kadar kolay bir işi yapmak, büyüklenmeci benlikte vehmi ve ahmakça bir büyüklük duygusu uyandırır. Bu yüzden narsisizm kibir ve gururu sürekli kılmak için kişiyi yıkıma, tahribe yöneltir. Hayatı kolaylaştırmak değil zorlaştırmaktır amacı bu benliklerin. Derek, Allah'ın sevgili kuludur. Benliği katıdır katı olmasına ama taş gibi değil, buz gibi katıdır. Kaderin işi ya. Hapishanede çamaşırhaneye verilir. Beraber çalışacağı kişi siyahi bir gençtir. Bu siyahi genç içi neşe dolu, zeki, konuşkan, coşkulu biridir. Espriler yapar, hikâyeler, fıkralar anlatır. Şairin (Eugenio de Andrade) dediği şey gerçekleşir âdeta: "Sanırım gülümseyişti/ o gülümseyişti kapıyı açan/ içinde aydınlık, çok büyük bir aydınlık/ taşıyan gülümseyiş, özlemini çektim." Hayatında ilk kez siyahi birini "yakından tanıma" fırsatını iyi değerlendirir Derek. Her insanın eşit yaratıldığını anlar yavaş yavaş. Hapishanede yandaş beyazların kirli işlerini fark ederek, aptallığına şaşar. İyi/kötü insan olmanın ırkla, milliyetle bağlantısı olmadığını bilir artık. Hapisten çıktığında öfkenin ağır yükünü bırakmış huzur dolu bir insandır. Geçmişinden ve yaptıklarından utanç duyar. Ve küçük kardeşi Danny'nin de (Edward Furlong) kendisiyle aynı sonu paylaşmaması için çabalar. Hepimiz nefis taşıyoruz. Hepimizin şu veya bu biçimde arızalı tarafları var. Aynı zamanda kısmetliyiz. Mutlak Varlık defterimizi dürmez hemen. Bize mühlet verir. Değişmek için bize fırsatlar yaratır. "Kürtlerden koca olur mu? Ben Kürtlere kız vermem. Arkamdan, 'Kürtlere kızını vermiş' dedirtmem" diyen baba, Kürtlere karşı içinde taşıdığı öfke, kin ve kızgınlıkla yorgundur. Çünkü öfke ağır bir yüktür. Hikâyedeki esas üzülünecek kişi babadır. Derek'in hapiste nefret ettiği ırka mensup siyahi gençle "yan yana" düşmesi nasıl bir fırsatsa, babanın da karşısına Kürt bir damat adayı çıkması ona sunulan bir fırsat değilse nedir? "American History X" filmi acıklı sonlanıyor. Geçen haftaki hikâyeyi nasıl bitirmeli? Baba bu fırsatı değerlendirsin mi? "Hikâyenin nasıl sonlanacağına gerçek hayatta yaşananlar karar versin," diyerek, sözü Eugenio de Andrade'ye bırakıyorum: "Bir anahtar yap, küçük bile olsa/ gir eve/ tatlılığa merhamete teslim ol / düşlerin ve kuşların malzemesine."
                  KAYNAK:m.ulusoy@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder