Harran'ın Uygarlık Mirası
Yazan Kemal Menemencioğlu
Dünyanın En Eski Heykeli
|
Hacı Bektaş Veli’nin Türkistanlı Hace Ahmet Yesevi’den (ö.1167-9) el aldığı doğru olmadığı gibi mümkün de değildir. Geleneksel
Günümüzde Anadolu
medeniyetleri dediğimiz zaman aklımıza Harran ender olarak gelir. Coğrafyamızda
Harran adeta unutulmuş bir noktadır. Oysa uygarlık tarihinde çok büyük rolü olan
son derece önemli bir yerdir. Göbeklitepe'de 11,500 yıllık bir mabedin
bulunduğunu ve Balıklıgöl'de 13,500 yıllık dünyanın en eski heykelinin
bulunduğunu söylesek belki de şaşarsınız. Harran Üniversitesi Doçenti A. Cihat
Kürkçüoğlu'ya göre uygarlık tarihi (Harran'dan 45 kilometre mesafede olan)
Urfa'da başladı. Mısır ve Sümer uygarlıklarının yaklaşık olarak 5,000 yıl önce
başladığını düşünürsek bu yeni arkeolojik keşiflerin tarih anlayışımızı nasıl
sarstığını anlayabiliriz.
Harran şehrinin M.Ö. 2000
yılında Ur şehrinin bir ticari kolu olarak kurulduğuna inanılır. Harran'ın
Sümerce veya Akatça kervan veya geçit yeri anlamına gelen "Harran-U”
kelimesinden türediği düşünülmektedir. Tevrat'a göre Hz. İbrahim ana yurdu olan
Ur (bunun Urfa olduğunu iddia edenler de var) şehrini terk ettikten sonra bir
süre Harran'da kalmıştı. Ayrıca Harran ismini Hz. İbrahim'in kardeşi Haran'dan
aldığına dair iddialar varsa da bunun isim benzerliğinden başka bir kanıtı
yoktur. Tevrat'ta ayrıca Hz. İbrahim'in babası Terah'ın Harran'da ölüp
gömüldüğü, Hz. İbrahim'in aile fertlerinden bazılarının bu şehri bırakıp
ayrıldıktan sonra oğlu İsak'a bir gelin temin etmek için bir hizmetkârını bu
şehre gönderdiği kaydedilmiştir.
Bir zamanlar güzelliği ve
özgün mimarisiyle dillere destan olan Harran şehri, her ne kadar günümüzde
harabeyse de, dünyanın ilk şehirlerinin, ilk mâbetlerinin olduğu ve tarımın ilk
başladığı önemli bir bölgede inşa edilmiştir. Dünyanın en eski üniversitesi de
bu şehirde bulunuyordu. Dünya ve ay arasındaki mesafeyi ölçen Al-Battanai,
astronomi ve matematik üzerinde eserler bırakan ve birçok eski Yunan klasiği ve
bilimsel eseri tercüme eden Thabit ibn Qurrah, fizikçi ve kimyager Jabir ibn
Hayyan gibi daha birçok bilim ve düşünce adamı Harran okulunda yetişti.
Moğol İstilasında
Yıkılan Harran Üniversitesinin
Harabesi
|
Hıristiyanlığın dünyada
hızla yayıldığı bir zamanda, Harran eski dinlerinin son sığınağı olarak
biliniyordu. İskenderiye'deki bilim yuvaları bu yeni dine teslim olup sönmeye
başlayınca ve artık Doğu Roma İmparatorluğunun resmi dini olan Hıristiyanlık,
akademileri ve felsefe okullarını kapattığında, bu merkezlerden ayrılan
filozoflar Harran'a sığınmaya başladılar. Bu kişiler burada kitaplarını ve
öğretilerini rahatça muhafaza edebilmişlerdi. Daha sonra bu kitapların bir çoğu
sözüm ona "Harran Sabiileri" tarafından Arapça'ya tercüme edilerek erken dönem
İslam'da bir bilim çağının doğmasına katkıda bulunmuştu ve sonradan bazıları
manastırlarda muhafaza edilen bu eserler Batıya sızdı ve direkt olarak Rönesansa
sebep olmuştu. Daha sonra Batıda Gülhaçlılar gibi yeraltı örgütler, devlet, din
ve bilimde reform için mücadele etmişti. İlginçtir ki Gülhaçlıların 1615'te
beyan ettikleri manifestoda kökenleri bir Sabii bilim merkezi olduğu sanılan ve
Arap yarımadısında adı "Damkar" diye geçen bir yerdi. Ömer tecimer'in Gül Haç
eseri Batı uygarlığını ve demokratik kurumları oluşturmakta Gül Haçın rolünü
açıklamıştı. -
Anadolunun ilk kilisesi ve
ilk camisi burada inşa edildi. Ancak Harran'ın en ünlü dini
Sabiilikti.Yıldızlara taptıkları söylenir. Hem Yahudi, hem de İslami kaynaklara
göre Hz. İbrahim de onlardandı ve Güneşin ve Ayın batmasını tefekkür ettikten
sonra tek bir Tanrı olduğuna kanaat getirmişti. Harran'da Ay tanrısı Sin'e ait
bir mabet vardı. Söylentiye göre yedi gezegene adanmış yedi şehir vardı ve
Harran Sin'e adanmıştı. Yıldızlara dayalı böyle bir inancın, insanoğlunun en
eski dini olma olasılığı vardır. Dünyanın birçok yerinde Stonehenge ve
piramitler gibi nerdeyse tarih öncesi taş yapıtlar gezegen, güneş tutulması,
mevsim ve yıldız hareketleri gibi çok ince astronomik hesaplara göre tanzim
edilmişti. Bütün bunlar makrokozmos ve mikrokozmos (küçük evren, insan)
davranışları arasında bir birlik öngören astrolojinin kaynağını oluşturmaktaydı
Ayrıca evren sırlarını keşfetmek ve evrenle bütünleşme derin duygusuna
dayanıyorlardı.
639 yılında Harran İslami
hakimiyet altına girdi.Halife Marvan (744-750), Harran'a yerleşti ve Umayyad
İmparatorluğunu Şam'dan Harran'a getirdi. 830 yılında Halife al Ma'mum Bizans
seferine giderken Harran'dan geçmişti. Harranilere dinlerini sorduğu
kaydedilmektedir. Onlar "Biz Harranileriz" dediklerinde ve Müslüman, Yahudi veya
Hıristiyan olmadıklarını belirttiklerinde, kendisi seferden dönünceye kadar
Müslümanlık, Hıristiyanlık, Yahudilik veya Sabiilik arasından birini seçmeleri
gerektiğini söyledi, çünkü "Kitaplı" dinlerden biri değilseler putperesttirler
ve putperestlerin kanlarını dökmek caizdir. Bu durumdan telaşlanan Harranilerden
bazıları Müslüman veya Hıristiyan olurken, kurnaz biri kalanlara "Biz Sabiiyiz"
demelerini önerdi ve bu şekilde Pagan Harraniler varlığını yüzlerce yıldır
sürdürebilmişlerdi, ta ki 1251 yılında Moğol istilâsında Harran yerle bir
edilene dek.
Harran okulu birçok
kaynaktan beslendi. Kökleri Keldani ve Mecusiydi. Muhtemelen yok olmaktan
kurtardıkları bazı eski Yunan elyazmaları bağırlarına basmışlardı. Ancak aynı
zamanda Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'dan etkilenmişlerdi. Hermes
Trismegistus'ü ("üç kez yüce") peygamberleri ve Corpus Hermeticum'u (Hermesçi
yazılar külliyatı) kutsal kitapları olarak kabul etmişlerdi. Hermes
Trismegistus'un kadim çağlarda yaşayan büyük bir bilge olduğuna inanılırdı.
Belki de ilk hiyeroglifleri çıkartan, hekim ve mimar Imhotep'tir. Onun bilim,
tıp, teoloji, etik, astroloji, simya ve maji üzerinde bir sürü kitap yazdığı
söylenirdi. Hermeticum'da öğretiler mistik vizyonlar ve sembolik anlatımlar
şeklinde kendini göstermekteydi. Hermes Trismegistus, Yunan tanrısı Hermes ve
Mısır tanrısı Thoth veya Tehuti ile eşleştirilmiştir. Ancak Corpus Hermeticum'da
bir tanrıdan ziyade ilahi sezgilerle esinlenmiş bir bilge olarak gözükmekte.
Ayrıca Tevrat'ta Enok veya Hanok, Kuran'da Hz. İdris ile eşleştirilmiştir.
Hermeticum'un tektanrıcı öğretileri sayesinde Harraniler gerçekten kendilerinin
"Kitaplı dine" mensup olduklarını rahatlıkla söyleyebilmişlerdi. Ancak
kendilerini kuratarmak için isimlerini kullandıkları gerçek "Sabiiler" aslında
Vaftizci Yuhanna'nın takipçileri Irak'taki Mandenler olduğu
düşünülmektedir.
Moğol İstilasında Yıkılan Harran
Üniversitesinin Harabesi
|
İstanbul'un fethinden yedi
yıl sonra, 1460 yılında Florensa'nın hükümdarı Cosimo de' Medici'nin eline ender
bir elyazması geçmişti. Bu Bizans İmparatorluğunun çöküşünden sonra İstanbul'dan
kaçırılan ve Rönesansı besleyen birçok yazmalardan biriydi.Yaşlı Medici o
sıralarda Platon'un eserlerini tercüme etmekte olan Marsilio Ficino'ya hemen
elindeki eseri bırakıp, bu yeni eseri tercüme etmesini söyledi. Bu eser olası
olarak Harran'dan Bizans'a el değiştiren Corpus Hermeticum'du. Eser Batıda büyük
yankılar uyandırdı. Hatta Corpus Hermeticum'un Kitabı Mukkades külliyatına ilave
edilemesi bile teklif edilmişti. Ancak bir süre sonra Yunanca dilince yazılı bu
eserin kadim olmadığı ve Hıristiyan unsurları taklit eden bir Yeni Platoncu eser
olduğu iddia edilince gözden düşmesine neden oldu. Ancak bu Batıda birçok
Hermeşçi akımların türemesini durduramadı. Günümüzde Nag Hamada'da bulunan Mısır
yazıtlarında aynı Hermesçi temaları işlemesi ve yeni bazı araştırmalar, Corpus
Hermeticum'un Mısır kökenli olduğu tezleri güçlendirmektedir.
Bir bilgi kültü olarak
Hermesçiliğin, binlerce yıllık kültür ve bilim zenginlikleri kendi bünyesinde
toplayan ve topluma kazandıran Harran'da sürdürülmesi ilginçtir. Harranlılar bir
zamanlar tüm dünyayı saran kayıp bir bilgeliğin son varisleri olabilir mi?
Atatürk'ün ortaya koyduğu Güneş Kültü kuramında ve İslam'da oruç ve namaz gibi
birçok özelliklerinde Sabiilerin önemli bir rolü olduğu da biliniyor. Örneğin
İslam'da 19 ve 99 sayılarının kökeni ay ve güneş takvimlerinin birbirine denk
geldiği yıl sayısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder