Mayaların kehanetlerle
dolu takvimi kendi sonlarını da ayrıntılı bir şekilde anlatıyordu. Mayaların bu öngörüsüne, modern insan sadece 12 yıl önce
bilimsel açıklama getirebildi.
Maya Uzmanı
Astrofizikçi Cotterell, "Vatico Latin Kitabesi"ne göre Aztekler'in Mayalar'dan farklı olarak daha önce yaşanılan dört çağı
farklı ezoterik (gizli öğreticilik) ve sembolik üsluplarla anlattığını söylüyor.
Üstelik Cotterell bu çağlarda adı geçen tanrıları
Yazıt Tapınağı'ndaki mezarların üstündeki "Palanque Kapağı"nda da keşfetmeyi başardı. Bu çağlara ilişkin
bilgilerin ayrıntıları şöyle; * Birinci Güneş
Çağı: (Matlactili) 4008 yıl süren bu çağda
yaşayanlar mısırla beslenen devlerdi. Güneş, su tarafından yok edilmişti.
İnsanlar balıklara dönüştürülmüştü. Bazıları bu afetten sadece Nene ve Tata adında bir çiftin, su kenarında yaşayan bir ağaç
tarafından kaçırılıp kurtarıldıklarına inanmıştı. Diğerleri ise, sular
çekilinceye kadar bir mağaranın içine saklanarak kurtulan yedi çift olduğunu
savundu. Bu çağda hüküm süren tanrıça Tlaloc'un karısı
(Yeşim Etekli Tanrıça) Chalchiuhtlicue'dir.
MAYMUN İNSANLAR * İkinci Güneş Çağı: (Ehecatl) 4010 yıl süren bu çağda
yaşayanlar Acotzintli diye bilinen yabani bir meyve
yiyerek besleniyorlardı. "Güneş Ehecatl" (Rüzgâr
Güneşi) tarafından yok edilmişti. İnsanlar maymuna çevrilmiş, ağaçlara tutunmak
suretiyle hayatta kalabilmiştir. Bir kadın ve bir adam, bir kayanın üzerinde
durarak yıkımdan kurtulmuşlardı. Bu çağa "Altın Çağ" denir ve "Rüzgâr
Tanrısı" hüküm sürerdi. * Üçüncü Güneş Çağı: (Tleyquiyahuillo) 4081 yıl süren bu çağda
insanlar "İkinci Güneş"ten kurtulanların torunlarıdır. Tzincoacoc adlı bir meyve yiyerek beslenen bu insanların
yaşadığı dünya, Chicunahui Ollin günü denilen yangınla yok oldu. Bu çağa "Tzonchichiltic" (Kırmızı Kafa) adı verilmiştir ve "Ateş
Tanrısı" tarafından yönetildiğine inanılırdı. * Dördüncü Güneş Çağı:
(Tzontlilac)
5026 yıl önce başladı. Tula'nın kurulduğu bu çağa
Tzontlilac (Siyah Saç) adı verilir. İnsanlar kan ve
ateş yağmuru sonrasında açlıktan ölmüşlerdir.
MAYALARIN ÇÖKÜŞÜ
Maya uzmanlarından Brooks, Mayalar'ın çöküşünü, M.S.
600 ve 1100 yılları arasında tropikal enlemlerde baş gösteren iklimsel
nemliliğin değişimine bağladı. 10 derece ve 20 derece Kuzey enlem bölgelerinin,
sert iklim dalgaları bakımından oldukça hassas olduğu bugüne kadar pek çok
araştırmacı tarafından dile getirildi. Harvard Üniversitesi araştırmacılarından
Sheret S Chase de benzer
şekilde M.S. 790 ve 810 yılları arasında Maya Uygarlığı'nın kuraklığa maruz
kaldığını iddia etmiştir. Mayaların çöküşüyle ilgili merak uyandıran asıl konu
Mayalar'ın çöküş dönemi sırasında Güneş'le ilgili manyetik bir tersinirlik
bekledikleriydi. Onlar bu tersinirliği güneş ışın bombardımanının artışı, bebek
ölüm oranı artışı ve nesil tükenmesi olarak gösterdi. Ancak Mayalar daha bu
olaylar baş göstermeden böyle bir şeyle karşılaşacaklarını biliyordu ve bu
bilgilerini takvimlerine işlemişlerdi.
260 GÜNLÜK
DÖNGÜ
Mayaların ağaç kabuklarına yazdıkları günümüze kalabilmiş en
eski kitapları olan Dresden Kitabesi'nde de Mayaların 260 günlük döngü üzerinde yoğunlaştıkları görüldü.
İlk başta kimi uzmanlar belirli bir periyotta kendini tekrar eden günler
zincirinin, herhangi bir göksel ritimle alakasının olmadığı yorumunu yaptı.
Ancak, bu döngünün güneşin değişen kutup ve ekvatoral manyetik alanlarıyla
yakından ilişkili olduğu, daha sonra yapılan bilimsel çalışmalarla net bir
şekilde ortaya kondu. Fakat yine de bu döngünün kesin bilimsel temellere
oturtulabilmesi, sadece, son on iki yıldaki uzay çağı araştırmaları ve uzay
yolculukları sayesinde yapılabilen modern astronomik gözlemler kullanılarak
mümkün oldu. Bizim en son uzay araştırmalarımızın sonunda fark ettiğimiz
'güneşin manyetik tersinirliğinin zamanını ortaya çıkaran döngünün önemini ve
varlığını' Mayaların anlayabilmeleri gerçekten nasıl
gelişmiş bir uygarlık olduklarının kanıtıdır.
Aztekler'de gizli öğreticilik
Binlerce yıldır gizemi çözülemeyen
Maya Uygarlığı, esrarını korumaya devam ediyor. On dokuzuncu yüzyıl sonlarında
Meksika’da yapılan araştırmalarda bölgenin gizemli uygarlığının izine rastlayan
arkeologlar, sık ormanların içinde sanki doğa tarafından saklanmış gibi duran,
dev taş anıtların ve tapınakların sırrını çözmek için araştırmalarını
yoğunlaştırdılar. Bu balta girmemiş ormanlarda, Mısır piramitlerini andıran
büyük taş tapınakların ve görkemli piramitlerin ne işi vardı? Nasıl, ne zaman,
kimler tarafından yapılmışlardı? Üstelik bu dev taş binaları yapanlar Mısır
hiyerogliflerine benzeyen yazılarla eserlerini süslemişlerdi de…1869 yılında
Fransız din adamı Brasseur
De Bourbourg’un, Madrid
Kraliyet Kütüphanesinde, bölgeye ilk gelen rahip Diego De Landa’nın eski kayıtlar arasında
kaybolmuş ‘Relacion De Las Cosas De Yacatan’ adlı günlüklerini bulması, Batı’nın Mayaları
anlamaya başlamasındaki en önemli adımlardan biri oldu… Yucatan ise bugünkü hali ile de çok
güzel…
MAYALARIN YERLEŞİM
ALANLARI:
Yucatan-Campeche-Tabasco-Chiapas-Gautemala-Honduras
Orta
Amerika’da kendi dönemlerinin en büyük uygarlığını yaratan Mayaların yerleşim
alanları, bugünkü Meksika’nın Yucatan, Campeche, Tabasco ve Chiapas eyaletlerinin yanı sıra, Gautemala’nın tamamını,
Honduras’ın da büyük bir bölümünü kapsıyordu. İ.Ö.600 yıllarına kadar süren bu
şaşırtıcı ve gizemli uygarlığın kültürüyle ilgili araştırmalar derinleştikçe,
sahip oldukları kadim bir bilgi birikimleri olduğu ortaya çıktı. Ne yazık ki,
Mayalara ait ‘codex’ adını
verdiğimiz az sayıda birkaç belge dışında elimizde sadece dev tapınakları ve
piramitleri var… Mayalardan bazıları, atalarından kalan tüm
kültürün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu anlar anlamaz anlatıları
yazıya geçirme gereksinimi duydular. 19.YY. da kendi dilleriyle ama Latin alfabesi kullanılarak yazılan
"Popol Vuh" adlı büyük destanları ve
‘Jaguarlar’
adıyla bilinen bir grup rahibin yazdığı
‘Chilam Balam’ adlı eserleri bu
kaygıyı taşıyordu. Mayalar, dünyanın ‘dört güneş’
yaşayıp
tamamladığını; halen Beşinci Güneş’i yaşamakta olduğumuzu anlatırlar. Bu inanışa
göre
Dördüncü
Güneş’in
sonunda su
elementiyle ilgili felaketler, yani büyük seller ve sağanaklar yaşanmıştı. Tıpkı
Tufan mitlerinde olduğu gibi. Beşinci Güneş’in sonunu da, büyük depremler
getirecekti. Atalarından Mayalara sözlü gelenekle aktarılan mitlerde hep
yinelenen bu evrensel döngüden söz edilmektedir. Mayaların bütün sanat
yapıtlarında, mimarilerinde, tapınak süslerinde, bilinçaltında yaşayan bu
yok
oluşun
getirdiği korkunun
izlerini buluruz. Aynı üslup, çok daha sert biçimde Toltek ve Aztek kültürlerine de taşınmıştır. Bu nedenle,
C.W.Ceram haklı olarak Orta
Amerika uygarlıklarını ‘Korku İmparatorlukları’ olarak niteler.
AZTEK
TAKVİMİ
Dairenin merkezinde, geride kalan
dört çağ ve şu an içinde bulunduğumuz beşinci çağı simgeleyen glifler görülüyor. Aztek modeline göre de, Mayalarda
olduğu gibi, içinde bulunduğumuz ‘Beşinci
Güneş’, son çağdır. Ama onlar, bitiş yılını Mayalar kadar
büyük bir kesinlikle bilmezlerdi ve takvimlerinde işaretli değildi. Biçimsel
olarak, Güney Amerika’daki İnka uygarlığının kozmolojisinde de dünyanın tarihine
ve evrendeki döngülere ilişkin Maya ve Azteklere oldukça paralel bir anlayış karşımıza
çıkar. And Dağları’nın bu
egzotik imparatorluğunun sakinlerinin de uzak atalarından dünyanın belli kritik
tarihsel evreleri birer birer tamamlandığına ilişkin bir geleneği teslim
aldıklarını görürüz.
DRESDEN
KİTABESİ Mayaların
en eski kitapları olan Dresden Kitabesi'nde de 260
günlük döngü üzerindeki bilgilerinin kökeni hala sırrını saklıyor. Mayalar
kimdi? Bütün bunları nereden nasıl öğrenmişlerdi? Kehanet niteliği de
taşıyan, kadim astrolojiyi hatta astronomiyi günümüzdeki bilim adamlarından daha
iyi bilen Aztek-İnka-Maya
uygarlıkları sırlarını ve hala bulunmamış gizli kitabelerinin sırlarını bize ne
zaman açacak?
Gerçekten de, bizim en son uzay araştırmalarımızın
sonunda fark ettiğimiz 'güneşin manyetik tersinirliğinin zamanını ortaya çıkaran
döngünün önemini ve varlığını' Mayaların binlerce yıl
önce anlayabilmeleri ve bu bilgilere uygun astrolojik/astronomik/matematik
hesapları kullanmaları gerçekten nasıl gelişmiş bir uygarlık olduklarının
kanıtıdır.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder