26 Kasım 2012 Pazartesi

İNSANLAR NEDEN DOĞUNCA HEMEN YÜRÜYEMEZ ?

Neden insanlar diğer memeliler gibi doğduktan çok kısa bir süre sonra yürümeye başlayamıyor?

Canlılar aleminde organizasyon seviyesinin üst basamaklarına çıkıldıkça, yeni doğmuş veya yumurtadan yeni çıkmış yavruların, kendi başlarının çaresine bakabilecek bir hale çok daha geç eriştiklerini görüyoruz. Aynı zamanda, yine organizasyon düzeyi yükseldikçe, yavru sayısında bir azalmanın olduğunu da görüyoruz. Şimdi memeli hayvanlara dönelim ve bu iki olguyu birbirine bağlayalım..
Omurgalıların evrimine baktığımızda, memelilerin en geç ortaya çıkan hayvanlar olduğunu biliyoruz. Bu aşamaya gelinceye kadar geçirilen üreme stratejilerine bir göz atacak olursak:
Üremenin önce suda başladığını (dış döllenme), daha sonra sudan bağımsız bir hale geçilip karaya uyumun sağlandığını (iç döllenme), karasal yaşama uyumun bir gereği olarak korunaklı bir yumurtanın oluşturulduğunu (ovipari), daha sonra bu yumurtanın açılıncaya kadar annenin vücudu içerisinde tutulduğunu (ovovivipari) ve en sonunda da dış ortama bırakılan kabuklu bir yumurta varlığının tamamen ortadan kalktığını ve yavru gelişiminin baştan sona annenin vücudu içerisinde tamamlandığını (vivipari) görüyoruz.
Tüm bunların amacı, bir sonraki nesli oluşturacak yavruların güvenliğini en iyi şekilde sağlamak. Bir tür bunu ne kadar iyi başarırsa, yani yavruların hayatta kalma şansı ne denli yüksek olursa, o türün devamı da o derece güvenceye alınmış olur. Organizasyon düzeyi arttıkça yumurta veya yavru sayısında görülen azalma da, aslında tamamen bununla bağıntılı. Yavru bakımı görülen türlerde, kural olarak üreme sıklığı da düşüyor ve bir üreme sonucunda daha az sayıda yavru dünyaya getiriliyor. Çünkü yavru bakımı, oldukça emek gerektiren bir görev ve yine doğanın değişmez bir kuralı olarak, her zaman enerjiden tasarruf etmek gerekiyor. Bu nedenle de türler, yavru sayılarını azaltıyorlar ama az sayıdaki yavrularının hayatta kalabilmeleri için de ellerinden geleni yapıyorlar. Ancak tabii ki iş bununla da bitmiyor. Doğada her zaman tehlikeler mevcut ve bu tehlikeler de genellikle ilk hedef olarak, görece daha savunmasız olan yavruları seçiyorlar (ki burada da yine enerjiden tasarruf kavramı önümüze çıkıyor). İşte bu yüzden bir tür, yavrusunu elinden geldiğince hızlı bir şekilde hayata ve doğadaki tehlikelere hazırlamak zorunda. Bu da tamamen, o türün doğal tehlikelere karşı ne kadar açık olduğu ile ilişkili.
Bir geyik yavrusu, doğduğu andan itibaren bir aslan ile karşılaşma ihtimaline sahiptir ve bu karşılaşmada düşmanına yem olmamak için de, ondan kaçabilmek zorundadır. Bunu yapabilmesi için de, doğduktan çok kısa bir süre içinde yürüyebilmesine yeterli olacak fizyolojik yapıya erişmiş olarak dünyaya getirilmelidir. Bu nedenle de bu türün hamilelik süresi, yavrunun bu fizyolojik gelişimini anne karnında tamamlayabileceği kadar uzamıştır. Diğer memeli türlerinin hemen hemen hepsi için de aynı durum geçerlidir. İnsan ise bu tür bir uyuma sahip değildir, veya bu tip bir tehlikeye maruz kalmayacağı için zaman içerisinde bu uyumu kaybetmiştir. Bu yüzden de doğum öncesindeki gelişim, doğduktan çok kısa bir süre sonra yürümenin mümkün olabileceği kadar tamamlanmaz. Yeni doğmuş bir bebeğin özellikle sinir sistemi ile kas-iskelet sistemi gelişimi tamamlanmamış olduğu için insanlar, diğer memelilerde olduğu gibi doğduktan çok kısa bir süre sonra yürüyemez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder