22 Kasım 2012 Perşembe

Kırşehir Tarihi

Kırşehir Tarihi


KIRŞEHİR'İN ADI

Kırşehir tarihi, Hititler Donemi ile başlar. Fakat ilin adını o zaman ne olduğu henüz bilinmemektedir. İlin bir donem, Aquae Saravenas (Akova - Saravena) adıyla (Romalıların Anadolu'ya girdiği M.(5. 2. yüzyılda) bilindiği görülüyor. önceleri Makissos (Macissus) adıyla anılan kent, imparator 1. Justinianos devrinde (527 - 565) yenirden kurulmuş ve Justinianopolis adıyla anılmaya başlanmıştır. Bazı kaynaklar, Herakliyes zamanındaki haritada Kapadokya'nın sulanma işinde Pearnasos olarak gösteriyorlar. Ayni haritada Mucur'un yerinde Niza şehri bulunuyordu. Gene Roma yönetiminde Ogüst zamanında Diyokletin zamanına kadar gözükmesine rağmen, bazı kaynaklarda bu isme rastlanmamaktadır.

Kırşehir'in Kapadokyalılar, Romalılar ve Bizanslıların ilk döneminde adını Pernessos ya da Makissos olduğu, daha sonra Bizanslılar döneminde Justiniyanpolis olduğu anlaşılmaktadır.

Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kir şehri" demişlerdi. "Kir şehri" adi halk dilinde "Kırşehir" oldu. Bugün bile, yörenin bazı köylerinde yaşayan halk, burasını "Kır şehri" diye anar. Kırşehir'in ismi Türkçe'dir. Bir rivayete göre de, Timur`un Anadolu'ya gelişinde kendisine karşı koyan burada yaşayan halkı göstererek, "Kırın şehri" dediği, daha sonra bunun "Kir şehri" olarak değiştiği ve bugünkü ismi aldığı söylenmektedir
Tarih Öncesi Çağ'da Kırşehir

Kırşehir ve çevresindeki höyüklerden elde edilen bilgilere göre, ilin yazılı tarih öncesi dönemleri de aydınlığa kavuşmaktadır. Hashöyük ve şehir merkezinde (Kale'de) başlayan kazı çalışmaları ile Kaman'a bağlı Çağırkan Kasabası'ndaki kazı çalışmaları halen devam etmektedir.1986 yilmda Japonlarca başlatılan kazı çalışmalarından yeni bilgiler elde edileceği anlaşılmaktadır.

Kırşehir'in Tarih Öncesi Çağda, özellikle Tunç Çağ kültürünün etkisi altında kaldığı görülüyor. Yerleşik hayatla ilgili bilgilere rastlanmamasına rağmen, iyi pişirilmiş, siyah renkli, astarlı çanak - çömlekler bulunmuştur. Höyüğün değişik katmanlarında, çeşitli şekillerde ve renklerde çanak ve çömlekler; daha üstlerde ise taş yapılar göze çarpmıştır. Bu bulgular, ilin Kalkolik Dönemi, bazı yerlerde ilk Tunç Çağ Donemi (M.O. 3500 - 2000) yaşandığını göstermektedir. Bu tarih, M.O. 4 binin sonuyla, 3 binin başlanma isabet etmektedir. Çağırkan Kasabası yakınlarındaki Kalehöyük'ün de M.O.1750 - 600 yıllarının medeniyetlerine sahne olduğu sanılmaktadır. Kazılar sonunda 25 metre yüksekliğindeki höyükte çıkan iki büyük küp ve çıkarılan diğer buluntular, yörenin Tarih Öncesi Donemini aydınlatmaktadır. Kırşehir in ilk Çağlarda Anadolu'yu kuzey - batıdan, güney - doğuya, bir baştan bir başa kesen eski ve işlek bir anayolun ortasında, önemli bir durak ve yerleşme yeri olması; İstanbul üzerinden Suriye ve Mezopotamya' ya giden yollara sahip olması bunu ispatlamaktadir.
Hitit Döneminde Kırşehir

M.O. II. bin yeli başında Anadolu'ya gelen Hititler'in sayıca az olmalarına karşın, uygarlık ve savaş aracı üstünlükleri ile buraları kolayca elde ettikleri anlaşılmaktadır. Kırşehir, Hititler'in yerleşim alam olan Kızılırmak yayı içinde olduğundan, Hitit tarihinin olduğu kesindir. Kırşehir'in bu donemde alt basamakta Kaniş ve Karum'a, üst basamakta da Hattuşaş'a olduğu sanılmaktadır. Küçük şehir devletleri kuran Hititler, Kızılırmak kıvrımı içinde bulunan Proto-Hititler'le kaynaştılar. Yörede ele geçen eserler, bu bilgileri doğrulamaktadır. Kale Höyüğü'nde yapılan araştırmalar, M.Ö. II. binin tarihini yansıtmaktadır. Burada ele geçen çanak ve çömleklere Eski Hitit Krallığı Dönemi'nde de rastlanmaktadır. Çağırkan'daki Kalehöyük'te ve çevresindeki yerlerde yapılan araştırmalarda bulunan çanak ve çömlekler, kitabelerin bulunmasına rağmen döneme ilişkin bilgileri ortaya çıkarmaktadır. "Savcılının dokuz köyü" yakınlarındaki Aktepe üzerinde bulunan ve Hitit özelliği taşıyan "Öküz Taşı", Mucur yakınlarında bulunan topraktan pişirilmiş iki boğa heykeli, Kırşehir'in Hititler'e bağlı yerleşim alanı olduğunu ortaya koymaktadır. M.Ö.1600'lerden M.Ö. I700'lere değin Hititler'in yaşadığı yöre bu yüzyıldan M.Ö. 675'e değin Frigler'in yönetimindeydi
Frig Döneminde Kırşehir

Hitit egemenliğinin zayıflatılmasından sonra, Hititler'le birlikte Anadolu'ya gelip yerleşen Frigler yöreye hakim olmuşlardır. Kızılırmak ve Tuz Gölü'ne kadar sınırlarını genişleten Frigler, M.Ö.1200 tarihinden itibaren başta Batı ve Orta Anadolu olmak üzere, geniş bir alana yayılmışlardır. Tüm Anadolu'yu baskı altına alan ve istilacı bir topluluk olan Frigler, Lidya Devleti'ne egemenliğini kabul ettirdi ve Komana, Mazağa (Kayseri) ve Tyana'ya (Kemerhisar) gibi kentleri topraklarına kattı. Frigler, Kimerler tarafından bozguna uğratılınca, Lidyalılar, Anadolu'nun batı kısmını ele geçirmesine rağmen, Kırşehir ve çevresini ele geçiremediler. Kırşehir, daha sonra M.Ö. 7. yüzyılda Medler'in egemenliği altına girdi.
Pers Dönemi

Med Devleti'nin yıkılmasından sonra kurulan Persler, Anadolu'nun tamamını ele geçirdiler. Kırşehir, Perslerin Katpatukya (Kapadokya : Güzel Atlar Ülkesi) adını verdikleri batı kısmını oluşturuyordu. Kapadokya, Tuz Gölü (Tatta Gölü) ile Kızılırmak (Halys)'ın güneyinde ve Erciyes Dağı (Argeos) ile Doğu Konya-Niğde Ovası (Bagadaonya) ile sınırlı alana verilen isimdi. Persler, vergi almak suretiyle yöreye hakim oldular. Yöre halkı vergi altında ezilince, çeşitli Kaleler yapmak zorunda kaldı. Kırşehir kıraç topraklara sahip olduğu için kendini koruyacak çabaya girmedi. Persler, Büyük İskender ordusuna yenilince, bu ordular Kırşehir'i ele geçirdiler. Yöre halkının ayaklanmasından sonra, Kapadokya Kralı olarak M.Ö. 332 yılında Ariarates bağımsızlığını ilân etti.
Kapadokya Döneminde Kırşehir

M.Ö. 333'de kurulan Kapadokya (Kappadokia) Krallığı Dönemi'nde: Kırşehir ve yöresi yoğun bir baskı gördü. Komutan Evmenes ve daha sonra Antipatos, Kapadokya Krallığı'nı ele geçirmek için bölgeyi savaş alanına çevirdiler ve Ariarates'i öldürdüler. Büyük İskender in ordusunu yenen II. Ariarates, Kırşehir'in kuzeyine egemen oldu. M.Ö. 220 -163 yıllarında Kırşehir yöresi Galatlar'ın saldırısına uğradı. M.Ö. 2. yüzyıl sonlarında Pontus Kralı Mithradaset'in denetimine girdi. Bu yüzyıllarda "Aquaesaravenae" adıyla anılıyordu. Çeşitli komutanların egemenliği altına giren İI'in M.Ö. 85 yılında Romalılar'ın egemenliğine girdiği görülüyor. Roma'ya bağlı halde bir müddet yaşamını devam ettirmeye çalışan Kapadokya yöresi, M.S.18 yılında Roma imparatoru Tiberius tarafında tamamen kendilerine bağlandı.
Roma Dönemi

Kapadokya, Roma'ya bağlı bir eyalet durumuna düşünce, bir müddet sonra yöreye baskı yoğunlaştı. Kilikya'da da görülen durumdan sonra baskıdan bunalan halk Hıristiyanlığı bir kurtarıcı olarak gördü ve Hıristiyanlık, Kapadokya'da büyük bû hızla yayılmaya başladı. Kırşehir, Doğu ve Batı olarak ikiye bölünen Kapadokya'nın doğu kısmında kaldı. Bu ayrılma, Roma İmparatorluğunun M.S. 395'te ikiye ayrılmasına kadar devam etti.
Bizans Döneminde Kırşehir

Bizans Dönemi'nde Makissos daha sonra da Justinianapolis olarak anılan Kırşehir, ancak adını veren İmparator Justinianus zaınanında kent durumuna geldi. Kırşehir halkı, Mazaka' ya (Kayseri) göç etmek zorunda kaldı. Çünkü, Mazaka'da ekonomik hayat daha canlıydı. Yörede piskoposluk dinsel makamının çok altında bir makamın yürütmesi, yörenin o dönemdeki öneminin azaldığını gösteriyor. M.S. 605 yıllarında ise, İran'daki Sasanlı Devleti, Kırşehir'i istila etti. 626'ya kadar yöre Bizans ve Sasanlıların istilasına uğramıştır. Sasanlı Devleti'nin 638 yılında yıkılmasından sonra, 7. ve 8. yüzyıllarda Arap akınları görülmüştür. 647'de Şam Valisi Muaviye, Kırşehir yöresini işgal etmiş, bu akınlar 709 yılına kadar devam etmiştir.
Selçuklular Döneminde Kırşehir

1071'de Bizanslıları yenilgiye uğratarak Anadolu'nun kapısını açan Türk orduları, Anadolu içlerine yayılarak Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurdular. 1075 yılında Kutalmışoğlu Süleymanşah, Kırşehir'i de Türk topraklarına kattı. Bundan sonraki yıllar Türklerin akın akın Anadolu'ya geldiği yıllardır. Anadolu'nun diğer yerlerine gelip yerleşen Türkler gibi, Kırşehir'e gelenler de oturdukları yurtlara ve yörelere kendi boy ve soylarının adlarını vermişlerdir. Bugün Kırşehir ili sınırları içinde çeşitli Oğuz boylarının varlığına işaret eden adlara rastlanmakladır.

Haçlı Seferi sırasında. Orta Anadolu topraklar: tekrar elden çıkmıştır. Danişmentliler, 1120 yılında Kırşehir'i topraklarına kattı. O dönemde Kırşehir, bir ara "Gülşehir" olarak adlandırıldı.1174'te Kılıçaslan zamanında Kırşehir tekrar Selçuklulara bağlanmıştır. 1186'da ülkeyi onbir oğlu arasında paylaştırınca, Kırşehir Muineddin Mesud'un eline geçti. Tokat Emiri II. Rükneddin Süleymanşah, 1196'da tahta geçti ve kardeşlerini yenerek Ankara ve Kırşehir emiri Muineddin Mesud'un elinden buraları aldı ve kendine bağladı (1203). I. Alaeddin Keykubat, 1128'de Muzaffereddin Muhammed'in elinde bulunan Şebinkarahisar ve yöresini ele geçirmek isteyince yenileceğini anladı ve teslim oldu. Bunun üzerine Alaeddin Keykubat,'Kardeş geçimsizliğiyle elden ele geçen, yol uğrağı olması nedeniyle kanlı savaşlara sahne olan Kırşehir'i Muzaffereddin Muhammed'e verdi. Mengücükoğulları'ndan Muzaffereddin'e tımar (öşür, vergi alanı) olarak verilen Kırşehir bu dönemde imar edildi, burası bir kültür kenti düzeyine çıkarıldı. 1245 yılından sonra Kırşehir, Moğol ordularının yaylak ve kışlağı durumunda idi. Kırşehir'in Muzaffereddin Muhammed'e verildiği sırada, Baba İshak çevresinde toplanan Türkmen boylarının silahlanması üzerine Selçuklu Sultanı II. Giyaseddin Keyhüsrev, 60 bin kişilik bir orduyu yardıma çağırdı. Bu ordu ile Türkmen beyleri, Malya Ovası'nda karşılaştılar. Ordu komutanı Necmettin Behremşah, ordunun ön saflarına Hıristiyan askerlerini koyarak Selçuklu askerlerinin Türkmen boylarıyla karşı karşıya gelmesini önledi. Bozulan Türkmen askerleri dağıldı (1240). Daha sonra Moğolların saldırısı anlaşma ile durduruldu. Bu anlaşmaya Moğol Hükümdarı Baycu Noyan ile imzalayan Şemseddin İsfehani, Kırşehir ikta amirliği ile subaşı lığına getirîldi.

IV. Kılıç Arslan zamanında Cacaoğlu Nureddin,1202'de Kırşehir'e subaşı oldu. İl, onun zamanında çok gelişti ve bayındır duruma geldi. Güvenlik ve barışa önem verdi. ·

1071 ' de Bizans'ı yenilgiye uğratarak Anadolu'yu Türk yurdu haline getiren Türk orduları , Anadolu içlerine kadar yayılarak Anadolu Selçuklu Devletini kurdular. 1075 de Kutalmışoğlu Süleyman Şah , Kırşehir'i topraklarına katmıştır. Anadolu'ya ve Kırşehir'e gelen Oğuz boyları , yerleştikleri yerlere genellikle kendi boy, oda ve yer adları ile kişi adlarını da vermişlerdir. Bugün Kırşehir içinde kasaba ve köy adı olarak Oğuz boylarından " Çepni , Bayındır, Buğnuz , ( Büğdüz ) , Kargın , Yazır, kınık, Avşar "boylarının adları ile alan oba, oymak ve diğer Türkçe adlar yaşatılmaktadır.

Haçlı seferleri sırasında Orta Anadolu toprakları elden çıkmıştır. Danişmentliler 1120 'de Kırşehir'i kendilerine bağlamışlar ve o dönemde Kırşehir " Gülşehir " olarak adlandırılmıştır. 1171' de Kılıçarslan , Kırşehir 'i yeniden Selçuklu Devletine bağlamıştır. II. Kılıçarslan 1186 'da Türk geleneğine uyarak devletin topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırınca Kırşehir Muhiddin Mesud'a düşmüştür.Kardeşi Rukneddin Aslan Konya'yı ele geçirdikten sonra Ankara ve Kırşehir'i de kendine bağlamıştır. (1203 ) 1120 'de Alaaddin Keykubat Mengurekler'in Komah koluna son vermiş, Mengücek boylarından Muzaffer Muhammed'e Şebinkarahisar 'ı kan dökmeden teslim ettiği için Kırşehir'i tımar olarak vermiştir. Kırşehir bu dönemde imar edilmiş ve bir kültür haline getirilmiştir.

Moğol istilası döneminde Kırşehir , Moğol ordularının yaylak ve kışlağı durumunda idi. Kırşehir Muzaffer Muhammed’e verildikten sonraki dönemde Baba ishak çevresinde toplanan Türkmen Boylarının silahlanması üzerine Selçuklu Sultan II. Gıyasettin Keyhüsrev 60.000 kişilik bir orduyu yardıma çağırmıştır. Selçuklu ordusu Türkmenleri ve başında bulunan Baba İshak'ı Kırşehir'in Malya Ovasında yenilgiye uğratmıştır. ( 1240 )

1243 Kösedağ Savaşından sonra Moğollar Anadolu'yu kesin bir şekilde hakimiyetleri altına aldılar. Sultan II. Keyhüsrev , Şemseddin İsvahhanilyi Moğol sultanı Batuhan'a elçi göndermiş, anlaşma yapılmasını sağladığı için o Kırşehir ita omuriliği ile subuşılığına getirilmiştir.

IV.Kılıçarslan zamanında Caca oğlu Nurettin , 1262'de Kırşehir subaşı olmuştur. İl onun zamanında çok gelişmiş , bayındır bir il haline gelmiştir.Caca oğlu Nurettin Bey güvenlik ve barışa önem vermiştir. İlde cacabey medresesi Ve külliyesini kurmuştur. Memlük sultanı Baybars 1277 'de Anadolu'ya gelerek Elbistan 'da Moğolları yenilgiye uğratmış , Selçuklu ordusunun bir bölümü bu savaş Sırasında Memluklular'a katılmıştır. Cacabey da , kardeşi ile Mısır Mahluk Sultanı Baybars'a esir düşmüştür. Baybars , esirleri serbest bırakınca cacabey Kırşehir'e dönmüştür .

Cacabey , Türk halkını koruması, yüksek bir ahlaka sahip olması özü , Sözü pek biri olması dolayısıyla Anadolu'da çok sevilmiştir. Öz Türkçe konuşup Türk kültürünün ve eserlerinin Kırşehir ve Anadolu’ya yayılmasına öncülük etmiştir. Cacabey XIII. yy. 'da Anadolu' da yaşamış olan diğer Türk büyüklerinden Hacı Bektaşı Veli , Mevlana Celalettini Rumi ile de görüşmüş , hatta onların övgülerine bile mazhar olmuştur.

Nureddin Cacabey 'in 1272 'de Kırşehir'de kurmuş olduğu Cacabey Medresesi Onun adını ebedileştirmiştir. Bu medrese aynı zamanda bir rasathane idi. Batı Türkistan'da Uluğ Bey'in rasathanesine ise Selçuklular zamanında Kırşehir Cacabey rasathaneside derece önemli idi. Bugün cami olarak kullanılan bu medresenin dış köşelerinde sütunlar , uzay araçlarına benzetilmektedir. Cacabey medresesinde eğitim tamamen Türkçe idi. Türk dilinin Fars kültürü içinde erime tehlikesi altında bulunduğu sırada Cacabey , bir kurtarıcı olarak Türklüğ'ü ayakta tutmuştur. Bu sebeple Ahi Evran , Aşıkpaşa , Hacı bektaş'ı Veli , Ahmet Gülşehri gibi alim ve şairler eserlerini Öz Türkçe yazmışlardır . Bu nedenle Türk tarihinde Cacabey 'in önemi büyüktür. Cacabey , Rum tekfurları ile yaptığı bir çarpışmada şehit düşmüştür. ( 1301 ) Türbesi Cacabey medresesi yanıdır.

Selçukluların başına II. Mesut 'un geçtiği dönemde İlhanlı komutanı Boycu Noyan Anadolu'da bağımsız davranıyordu. Malya ovasında 900.000 kişilik bir ordu Boycu Noyan'ı yenilgiye uğratmıştır. Bundan sonra Kırşehir ve çevresi yakılıp yıkılmıştır. Ülke dörde ayrılmış;Kırşehir ve yöresi Şerafettin Osman'a bırakılmıştır.
Beylikler Döneminde Kırşehir

Kırşehir 1365 'de Eretna Beyliğinin hakimiyetine girmiştir. 1381 'de Kırşehir Yöresinde yaşayan Tatar boylarından Samağorlılar , Türkmenler'in otlaklarına saldırdıklarını idda edince, Kadı Burhanettin , Emir Pir Sayidi Hüssam komutasında bir ordu göndererek Türkmenler'i cezalandırmıştır. 1389 'da Mürevvat Bey , Kırşehir 'i ele geçirerek Kadı Burhanettin'e vermiştir.

1389 'da gelindiğinde Yıldırım Beyazıt , kendisine karşı ittifak kuran Kadı Burhanettin ile Candaroğlu Süleyman Paşa üzerine yürümüştür. Kadı Burhanettin savaşmak istemediğinden Kırşehir yöresine çekilmiştir. Kırşehir Valisi Adil Şah'ın teklifiyle kentin surlarını onartmıştır.

Timur 1394'de Anadolu'ya geldiği sırada , onu destekleyen Keremoğulları Kırşehir'e saldırarak , şehri yağmalamışlardır. 1396'da Timur'un geri dönmesi üzerine Kadı Burhanettin Keremoğulları'nın üzerine yürüyerek onları cezalandırmıştır. Kadı Burhanettin öldürülünce Kırşehir halkı şehri Yıldırım Beyazıd'a vermiştir. Bu sıralarda Beyazıd'a sığınan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf , kendisini Timur'a teslim edeceğinden endişe edince Kırşehir ve çevresini yağmalamıştır. Timur 1402'de Ankara Savaşı’nda Yıldırım'ı yenmesi üzerine Kırşehir, Keremoğulları’na verilmiştir.

Anadolu'da Fetret devri ( 1402-1413 ) yaşanırken Keremoğlu Mehmet Bey , Çelebi Mehmet 'ten yardım istemiştir. Şimdiki çayağzı kasabasında cemele kalesinde görülmüşlerdir. Karamoğulları ve Dulkadiroğulları'nın saldırısına uğrayan , yağma edilen ve zamanla eski canlılığını yitiren Kırşehir, II. Murat döneminde (1402 - 1451) Osmanlılar'a kesin olarak bağlanmıştır.
Osmanlı Dönemi

Anadolu’da Osmanlı egemenliğinin kesin olarak kurulmasından yani Fatih Sultan Mehmet’in Anadolu Türk birliğini sağlamasından sonra Kırşehir’de Celali isyanları dışında XIX.yy.ın sonlarına kadar kayda değer önemli olaylar görülmez.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Ahiliğin büyük rolü olmuş, düzenli ordunun yani Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşu sırasında Hacı Bektaş Veli’nin etkileri görülmüştür. Yeniçeriler Hacı Bektaş’ı “Pir” olarak kabul etmişlerdir. Katip Çelebi Seyahatnamesinde; Kırşehir için, havası güzel bir sahrada kurulduğunu, üzerinde bir kalesi olduğunu yazmaktadır.

1527’de Hacı Bektaşi Veli’nin torunlarından Kalender Çelebi Ankara-Kayseri yöresinde ayaklanmıştır. Bu ayaklanma büyüyünce Kanuni Sultan Süleyman, Sadrazam İbrahim Paşa komutasında bir orduyu 1528’de Kırşehir yöresine yollamıştır.

1560’lı yıllara gelindiğinde Anadolu’da yoğun bir kargaşa daha yaşanmıştır. Halkı zorla soyan Hakibe Sührap adlı eşkiyaları cezalandırmak için Kanuni Kırşehir beyi Memiş Bey’e emir vermiştir. Fakat durum, yani halktan zorla vergi toplandığı Kırşehir kadısının İstanbul’a gönderdiği mektuplardan anlaşılmaktadır. 1580’de Kırşehir’de bazı medrese öğrencilerinin ayaklandığı görülmüştür. Bu öğrencileri cezalandırmak için çıkartılan ferman, bazılarının işine gelmiş, bunları fırsat bilen bir kısım görevliler halka zulmetmeye başlamıştır. 1584’de bu ayaklanmayı bastırmak için gönderilen Mısır valisi Şehzade Mehmet’in adamları bir çete oluşturarak Kırşehir’deki köyleri basmıştır ve suçsuz insanları öldürerek mal ve paralarına el koymuşlardır.

1604-1605’de Hızır isimli bir eşkıya 500-600 kişilik bir güç ile Niğde ve Kırşehir sancaklarını istila edip, yağmalamıştır. Onun öldürülmesinden sonra yerine geçen Bıyık Ali’de, Kuyucu Murat Paşanın Celali isyanlarını bastırmak için çıktığı sefere kadar, bölgede zulüm ve baskısını sürdürmüştür. Yine ünlü Celalilerden Tavıl Ahmet Paşanın kardeşi olan Meymun , çevresine topladığı 7.000 kişi kadar bir kuvvetle Kırşehir ve çevresini talan etmiştir. Kuyucu Ahmet Paşa, Meymun ve adamlarını yenilgiye uğratarak öldürmüştür (1607).

Devlet otoritesinin zamanla zayıflaması “ayanları” ortaya çıkarmıştır. Ayanlar Kırşehir ve dolaylarında da etkili olmuştur. Bunlardan Çapanoğulları Kırşehir’de de etkili olmuştur. Devlet ise, ülke düzeninin sağlanması ve asker toplanmasında ayanlardan yardım istemek zorunda kalmıştır. 1797 sonunda Vidin ayanı Paspanoğlu Osman ayaklanınca, devlet Çapanoğlu Süleyman Beyden yardım istemiştir. 0 da Kırşehir ve yöresinden asker toplamıştır. 1799’da Fransızları Mısır’dan çıkarmak için yapılan hazırlıklar sırasında Çapanoğlu Süleyman Beyin 1866’da başlayan Osmanlı-Rus savaşına asker göndermesine karşılık, II. Mahmut, Süleyman Bey’e 1808’de Şarkikarahisar sancağı, 1810’da Kayseri sancağı mütesellimliğini, 1811’de Kırşehir sancağı müteselliliğini vermiştir.

Kırşehir XIX.yy. ortalarında önemini yitirmiş ticaret yolları üstünde küçük bir durak yeri haline gelmiştir. Bu sıralarda nüfusu yaklaşık 3500 kadardır. Yüzyılın sonlarına doğru Ankara iline bağlı sancak merkezi halindeki şehrin nüfusu 8.462 olarak gösterilmektedir. Kırşehir kazası merkez kazadır. 185 köy Kırşehir’e bağlıdır. Bu dönemde Kırşehir’de 4 medrese, 1 idadi, 1 rüştiye, 2 iptidaiye, mahalle ve köylerde 25 sübyan mektebi ve 1 Ermeni mektebi vardır. 1603 ev, 10 han, 600 dükkan, 6 kahve, 25 cami, 19 mescit, 1 kilise, 1 kışla 1 depo, 1 cephanelik bulunmaktadır. İdadi mektebi 1889’da yapılarak eğitime açılmış, 1903’de bir tadilat gördüğü belirtilmektedir.

Osmanlının ilk dönemlerinde Kırşehir, Karaman eyaletine bağlı bir sancak durumundadır. 1867’de sancak haline gelmiştir. 1902’deAnkara’ya bağlı bir sancak olan Kırşehir’e Avanos, Keskin ve Çiçekdağı ilçelerinin bağlı olduğu görülmektedir.

TARİHİ ESERLER
Anadolunun en şirin ili Kırşehir işlek yol güzargahlarında bulunması nedenikle çeşitli uygarlık ve kültürlerin etkisinde kalmıştır. Kırşehir de tarihi eserlerin hemen hemen hepsi Türklerin yaptığı ve çoğunlukla medrese, cami ve türbelerden meydana gelir.
Cacabey Camii : Kırşehir il merkezinde yer alan medrese halk arasında minaresindeki yeşil çinilerden dolayı "Cıncıklı Camii" olarak bilinmektedir. Selçuklular döneminde Kırşehir Emiri Nurettin Cibrilbin Cacabey tarafından 1271-1272 yıllarında yapılmıştır. Döneminde astronomi yüksek okulu olarak hizmet vermiştir. Taç kapısının hemen solunda Cacabey'in yattığı türbe yer almaktadır.
Günümüzde Camii olarak kullanılan Medrese Kırşehir il merkezinde yer almaktadır. Minaresindeki mavi çinilerden dolayı halk arasında "Cıncıklı Camii" olarak adlandırılır. Medrese, Anadolu Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Kırşehir emiri Nureddin Caca tarafından 1271-1272
yılları arasında yaptırılmıştır.
İki eyvanlı kapalı avlulu medrese grubuna girmektedir. Döneminde astronomi yüksek oklu olarak hizmet veren Medrese dünyada gözlemevi olarak yapılan ilk yapıttır.
Büyük kubbenin hemen altında, Yıldızların incelendiği bir havuz bulunmaktadır. Mukarnas kavsaralı iki renkli taş işçiliğinin Taç kapısı mimari bir şaheserdir. Minaresi yapıdan ayrı olup, Gözlem kulesi niteliğini taşır. Ana eyvanda yer alan karşılıklı iki sütun, koni ve küre biçimlerinin üst
üste bindirilmesiyle oluşmuştur Bu sütun düzenlemesinin Anadolu Türk Sanatında başka bir örneği bulunmamaktadır. Medrese yakın zamanda restore edilmiştir. Yerli ve yabancı turislerin ilgisini çeken Camii, Kırşehir'in En büyük tarihi Camisidir.
2. Sultan Alaadin Keykubat camii : Selçuklu eserleri arasında önemi büyüktür. 1242 de yapılmış olup 1893 de Ahmet Arifi Bey baştan başa onarmıştır. Bugün Kırşehir müze deposudur. Selçuklu Sultanı Alaadin Keykubat yaptırmıştır. Camii kesme taştan yapılmıştır. Tek şerefeli minaresi vardır. Kırşehir'in ortasındaki kalede bulunmaktadır.

Ahi Evran Camii: Kırşehir il merkezinde kendi adıyla anılan mahallede yer almaktadır. 1482 yılında Ahi Evran'ın takipçilerinden birisi tarafından yaptırılmıştır. Zaviye planlı mescit, Ahiliğin kurucusu Ahi Evran'ın Türbesi ve zaviye - tekke olarak kullanılan mekanlardan oluşmaktadır.
Külliye Ahi Evran türbesi ile Zaviye- Tekke olarak kullanılan mekanlardan oluşmaktadır. Üç kubbe üzerine kare planlı olup, kesme taştan inşa edilmiştir. Ama mekanın sağında mescit solunda Ahi Evran'ın mezarının bulunduğu bir türbe bulunmaktadır. Tek minareli olarak inşa edilmiş olan yapı 1972 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek camii olarak hizmete açılmıştır
Kapucu Camii: Bu Caminin Osmanlı döneminde Kapucu Mehmet Paşa tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Merkezi planlı, son osmanlı yapısıdır. Kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Yapıya üç bölümlü son cemaat yerinden girilir. Büyük kubbesi sekizgen bir kasnağa oturmaktadır. Asıl ibadet yeri kare planlıdır.
Çarşı camii: Şehrin merkezindedir. 1864 yılında Hüseyin bey isimli bir kişi tarafından mescitt şeklinde yaptırılmıştır. Yapı dik açılı ve minaresizdir. Cami'nin Kırlangıç tipi tavanı, örnekleri içinde en büyük olanıdır. Osmanlı dönemine ait en son eserlerden biridir
Lale Camii: 14. asır ilhanlı devrine aittir. Mengücük hanedanı Lala'lar dan birinin yaptırdığı sanılan ve üzerinde yazılı bir tarihi bulunmayan cami, Melik gazi Kümbetinin hemen yanındadır. Mimari yapısı itibariyle 13. yy. ait olduğu sanılmaktadır. Yine caminin mimari tarzı, Buranın bir cami olarak değil, bir kervansaray yada darphane olarak yaptırıldığı kanısını uyandırmaktadır.
Kesmetaş kemerlerle sütunlar üzerine binen üç kubbe ile örtülüdür. Batı yönündeki yalnız izleri kalmış kemer başlangıçlarına bakıldığında, daha öncedende iki kubbenin varlığı anlaşılmaktadır. Cami'nin mimari özelliği yoksa'da Kırlangıç kuyruğu şeklindeki çatısı ilginçdir. Ülkemizde bu tip çatı çok nadirdir.

Türbeler
Yunus emre Türbesi: Mutasavvuf ve büyük Türk şairi Yunus emre Kırşehir'de doğmuş ve bu civarda yaşamıştır. Yunus, çağdaşı olan Hacı Bektaşi veli, Aşıkpaşa, Süleyman Türkmani gibi mana güneşlerinden etkilenmiştir. Yunus emre Merkez ilçeye bağlı Ulupınar kasabasında ziyarettepe adlı türbede yatmaktadır.
Malik Gazi Türbesi: 1250 yılında Melik Gazinin eşi Muhterem Hatun tarafından yaptırılmıştır. Konik Külahlı sekizgen kenarlı bir yapıdadır. Mermer taç kapının süsleri çok zengindir. Anadolu Selçuklularına ait güzel bir kümbettir. İçinde Mengücükoğlu Beyi Muzafferüddin Behram Şahın ve eşinin kabri vardır.
Aşık Paşa Türbesi: Kırşehir Merkez Aşıkpaşa Mahallesinde bugünkü Ankara ,Kayseri yolu üzerindeki tepede yer almaktadır. 1333 yılında Sivas Hükümdarı Eratna bey'in veziri Ali Şah Ruhi tarafından yaptırılmıştır. Türkçenin zenginliğini savunan ve eserlerini Türkçe olarak yazan, mutasavvıf ve halk şairi Aşık paşa bu türbede yatmaktadır. Beyaz mermerlerden işlenmiş türbe, Eratna Beyliği mimari özelliğinin tek örneği olarak kalmıştır. Türbe koridor ve Mezarın bulunduğu kare bölümden ibaretdir. Taç kapısı üzerindeki mermer oymacılığı, istiridye nişi şeklindedir. Dış görüntüsü ile kırgız çadırlarını andırmaktadır. Bu özelliği ile Anadolu'nun diğer yörelerindeki Türbe mimarisinden farklıdır.
İlimizde en çok ziyaret edilen yerlerden biri olan türbe, 1935 ve 1976 yıllarında "Vakıflar Genel Müdürlüğü" tarafından restore edilmiştir
Fatma hatum Türbesi: Kırşehir Yenice Mahallesi Kümbetaltı mevkii'nde yer almaktadır. 1266 yılında dönemin İlhanlı ileri gelenlerinden Hoca Aka Maatır tarafından Fatma Hatun adına yaptırılmıştır. Türbe; köşeleri üçgen pahlı kare kaide üzerine sekizgen gövdelidir. Örtü sistemi, içte tuğla örülü kubbe, dışta küfeki taşıyla kaplanmış sekizgen konik külahlıdır. Yapı düzgün kesme taşlarla inşa edilmiştir.
Ahi Evren Türbesi: Kırşehirin merkezinde aynı adı taşıyan caminin sol tarafındadır.Ahilik teşkilatını kuran ve Andoluya yaygınlaştıran Ahi Evran Veli bu türbede yatmaktadır. Türbe 1481 yılında, Fatih Sultan Mehmet'in kayınbiraderi Alaüddevle tarafından yaptırılmıştır. Türbeye cami içinden bir merdivenle çıkılır. Üç kubbe ile örtülü olan türbe kesme taştan yaptırılmıştır.
Kümbetler:İlhanlı kümbeti köşeli kubbeli bir yapı olan bu kümbet 14. asırda İlhanlılar zamanında Selçuklu mimari tarzında yapılmıştır. Kırşehir’in en eski eserlerindendir.
Melikgazi Kümbeti: İl merkezinin güneydoğusunda bulunan kümbetin kitabesinde tarih bulunmadığı için, ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Buna rağmen, 13. yy. ortalarında Mengücükoğullarından Melik Müzafferüddin Behram Şah adına, eşi tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Kümbet kesme taştan yapılmıştır. Mimari tarzı, Sekiz köşeli çadır biçimindedir
Kalendar (Karakurt) Baba Kümbeti : Kırşehirin 16 km. batısındaki Karakurt kaplıcasının yanında bulunmaktadır. Kümbet Anadolu selçuklu hükümdarılarından Kılıçarslan tarafından 1135 yılında yaptırılmıştır. Kümbetin bitişiğinde bulunan ve sonradan onarılan mescit ile kaplıcanın bugün kullanılmayan kısımlarının aynı tarihte yapıldığı tahmin edilmektedir. Kesme taşlardaan yapılan kümbet, Selçuklu mimarisi özelliği taşımaktadır. Kitabesi kaybolan kümbetin , Selçuklu Emirlerinden Karakurt baba adı ile de bilinen kalendar baba adına yaptırıldığı anlaşılmıştır.
Medreseler: Cacabey medresesi: 1273 yılında Kırşehir valisi Cacabey Bey tarafından yaptırılmıştır. Bugün cami olarak kullanılmaktadır. Medresenin cami, imaret ve tekke kısmı yıkılmıştır. Camiin minaresi ayaktadır.
Medresenin 1272 tarihli Arapça-Moğolca vakfiyesi çok değerli bir içtimai tarih vesikasıdır. Cacabeyin türbesi medrese yanındadır. Üstündeki cam kubbe astronomi fakültesine aittir. Burada yıldızlar gözlenirdi. Halk medreseye “cıncıklı cami ismini vermiştir.
Cacabey medresesi dünyanın ilk gözlem evi olarak inşa edilmiş yapısıdır. Kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Sütunların sanat değeri büyütür. Minaresi sınırlı tuğla ve çinilerle bezeli tek şerefelidir. Yapı içten kubbe dıştan konik külahlarla örtülüdür. İçi beyaz siyah ve mavi çinilere bezenmiştir. Kırşehir’de büyük imar yapmıştır.
Eski eserler:
Hitit kalıntıları: Kırşehir’e 40km uzaklıkta Hashöyük mevkiindedir, Hititlere ait eski bir şehrin kalıntısı ve bazı eserler ortaya çıkarılmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder