SEVGİ SADAKAT VE
SAMİMİYET
BÖLÜM I: ANADOLU’DA
SEVGİ
Türk Dil Kurumunun sözlüğüne baktığımızda;
Sadakat: İçten
bağlılık sağlam ve güçlü dostluk.
Samimiyet: İçtenlik, senli benli olma durumu.
Sevgi: İnsanı bir şeye veya bir kimseye yakın ilgi ve bağlılık duygusu göstermeye yönelten duygu şeklinde tanımlanmaktadır. (TDK Sözlüğü), (Türk Tarih Kurumu Basımevi. Ankara 1998).
Samimiyet: İçtenlik, senli benli olma durumu.
Sevgi: İnsanı bir şeye veya bir kimseye yakın ilgi ve bağlılık duygusu göstermeye yönelten duygu şeklinde tanımlanmaktadır. (TDK Sözlüğü), (Türk Tarih Kurumu Basımevi. Ankara 1998).
Sevgi bütün insanlığı ve evreni sevmektir. Sevgi olayında, başka
insanların düşüncelerine, inançlarına gelenek ve göreneklerine, yaşam
biçimlerine saygılı olunması gereklidir. Samimiyet ise sevgi yoğunluğu ve
dağılımı olan bir toplumda, içtenliğin yaygın hale gelmesidir. Bunların doğal
bir sonucu olan toplum, içten bir bağlılık içerisinde olacak ve güçlü bir
dostluk zinciri tesis edebilecektir. Bu aşama çıkarsız bir beraberliğin ve
dayanışmanın son halkasıdır.
Anadolu'da sevgi ve hoşgörüyü sofistlerde, eski Türk toplumlarında var
olan Şamanizm’de de hoşgörü sevgi ve kardeşliği, töresel boyutlarda görüyoruz.
Bu kapsamda Anadolu'ya baktığımızda, ne Anadolu Müslümanlığı Arap
Müslümanlığıdır, ne de Anadolu Hıristiyanlığı Katolik boyutta ve katıdır. Şimdi
Anadolu'da yer alan hoşgörü sevgi, samimiyet ve sadakat kavramlarını açıklamaya
çalışalım.
1207 - 1273 Mevlana
Celaleddin-i Rumi
Türk İslam tasavvufunun elçilerinden Mevlana, Sevginin en üst aşaması
olan aşk için ne diyor ?. " Benim gibi olursan bilirsin". Yani sevgiyi
anlamanın yolunun sevmekten geçtiğine işaret etmiştir. Yazdığı dizeleri gözden
geçirelim.
Gel ! Gel ! Yine Gel ! Ne
olursan ol ! Yine Gel
Kafiri, Putperest, Mecusi olursan da gel
Bizim Dergahımız Umutsuzluk Dergahı değildir.
Yüz kere Tövbeni bozmuş olsan da gel.
Kafiri, Putperest, Mecusi olursan da gel
Bizim Dergahımız Umutsuzluk Dergahı değildir.
Yüz kere Tövbeni bozmuş olsan da gel.
Mevlana ben ayırmak için değil birleştirmek için geldim diyor. Beri gel,
beri gel daha da beri gel ama sevgiyle gel diyor. İşte bu durum koşulsuz ve tüm
insanları kucaklayan bir sevgidir. Bu sevgi için Mevlana der ki, “ Aşk Geldi
, Damarımda Derimde Kan kesildi . Beni kendimden aldı sevgiyle doldurdu.
Bedenimin bütün cüzlerini sevgili kapladı. Benden kalan yalnız bir ad, ötesi hep
0......”. Buradaki sevgi Allah sevgisidir.
Alınan sevgi Allah katından alınıp tüm insanlara yansıtılmaktadır. İşte
uğruna bir ömür bağışlanan, yanıp yakılan bu eşsiz sevgili Allah’ tır. Bu
sevginin kemale erişi ise, aşığın aşkta yok oluşudur. İşte gerçek yokluk noktası
ilahi vuslattır. Mevlana ; “Bizim Peygamberlerimizin yolu aşk yoludur. Biz
aşk çocuklarıyız” der.
Şu sözü tüm söylenenleri topluyor. "Aşk’sız olma ki ölü olmayasın
aşk’ta öl ki diri kalasın".
Mevlana aşkı ve Tanrıya ulaşmayı şöyle anlatır. “Hamdım, Piştim,
Yandım”.
Ast olan sevmedir. İnsan mayasındaki bu duyguyu arıtmalı ve
ayıklamalıdır. Bedenimiz bir arı kovanı gibidir.
Bu kovanın balı ve mumu da ilahi aşk’tır. İşte sevginin insana egemen
olması evrensel barışı da, dünya kardeşliğini de yaratacaktır. Dostluğun da,
sulhun da temeli sevgidir. Her şeyi ve
her yaratığı sevmek ruhu olgunlaştırır, insana huzur verir. Bu sevginin kapıları
Tanrı sevgisiyle açılır.
Şöyle diyor Mevlana, “Oğul düşmanının Seni Sevmesini İstiyorsan, kırk
gün onun iyiliğini iste, sana karşı düzelecektir. Zira gönülden gönüle yol
vardır”.
Bir cümleyle toplamaya çalışırsak , Sevmeyi başarabilen insanlar
içtenlikle bir arada olabilecekler ve birbirlerine bağlı
kalacaklardır.
1209 - 1271 Hacı Bektaşı Veli
Bazı kaynaklara göre 63 bazılarına göre 92 yıl yaşadığı söylenen Hacı
Bektaşi Veli, Ahmet Yesevi’ nin öğrencisidir. Dört Kap Kırk Makam öğretisi
sonucu yetişmiştir. Mevlana’nın Farsça bilen elit kesime yönelmesine karşın ,
Hacı Bektaşi Veli, kırsak kesime ve halka yönelmiştir. Felsefesi gönül
aşıklığına ve inanç esnekliğine dayanır. Amacı, hoşgörü, düşünce, inanç
davranışı yönünden bütün insanlara ve dünyaya açılmaktır. İnsan taşıdığı can
nedeni ile bir duygu varlığıdır. Bu
duygu can taşıyan bütün canlılara karşı bir sevgi dağıtımını gerekli
kılar.
Hoşgörüyü bilmeyen, hoşgörüden anlamaz. Biz bir pergele benzeriz diyor.
Bir ayağımız şeriatta durur. Öteki ayağımızla çizdiğimiz daireye yetmiş iki
millet girer diyor. İşte burada da Tanrı sevgisi alınarak tüm insanlığın
nasiplendiğini görüyoruz. Bütün insanlık alemine sevgi
dağıtılıyor.
Hacı Bektaşi Veli, hoşgörü erdemini; af edici, tok gözlü, tatlı sözlü ,
güleç yüzlü, sevgi dolu olma hali olarak açıklıyor. Hoşgörü, inanç, düşünce ve
vicdan özgürlüğüne saygı gösterme olgunluğudur. Bu felsefede savunulan üç şey,
sevgi, hoşgörü ve toplumsal barıştır.
Bektaşilikte Kalp hazinesinin, Allah sevgisi, Resülüllah’ın Ehl-i Beytinin sevgisi ile dolup, başka bir
sevginin o kalbe girecek yer bulamaması, kesinlikle
gereklidir.
Bektaşilikte kişiye neyin doğru
ve yanlış olduğunu söylenmeyecek ancak kişi bunları ayırt edecek hale
gelecektir. Bu yola girmek ateşten gömlektir, demir leblebidir diye uyarıda
bulunulur. Bektaşi eğitiminin temeli insana insan olmayı
öğretmektir.
İnsan-ı Kamil olmak denilen bu eğitim dört aşamadır.
-
Benlikten arınmak (Nefis Temizlemek) Mürşitte erimek
-
O’na ulaşmak, (Allah’a ulaşmak) (Ölmeden önce ölmek)
-
O’nunla olmak (Allah!’ta erimek) (Hak’ta hak olmak)
-
O’ndan bize ulaşmaktır. (Allah’tan vermektir) Hak'tan, halk’a inmektir.
Bektaşi felsefesinde Allah’a sevgi ile yaklaşılır. Bu yolculuk sevgi
yolculuğudur. Önemli olan bilmek değil olmaktır. Kişi nasip alır almaz, ona seni
senden aldık sana teslim ettik denilmektedir. Yani senin öz cevherini kullanma
becerisi ve sorumluluğu sana aittir denilmektedir.
Dede baba’da söylendiği gibi:
Bektaşilik şefkatte güneş gibi, cömertlikte su gibi, alçak gönüllükte
toprak gibi, teslimiyette ölü gibi, örtücülükte gece gibi
olmaktır.
Özetlemek gerekirse Kendi cümleleriyle Bektaşilik eline, diline, beline
sahip olabilmektir.
1240 - 1320 Yunus Emre
Yunus'un yirmi yaşında olduğu yıllarda, Mevlana ve Hacı Bektaşi Veli
elli yaşlarında idi. Bu nedenle Yunus, Melametiye ve Haydariye tarzı tasavvuf
geleneğinden, bu iki gönül ışığından etkilenmiştir. Zaten nasip zincirini alma
yönünden Taptuk Emre, Sarı Saltuk, Barak Baba kanalıyla Hacı Bektaş dergahına
bağlıdır . Bilindiği gibi darda kalan Yunus, Hacı Bektaş Dergahından yardım
ister. Ailesini ve sıkıntıyı düşünerek nefes hakkını buğdaya tercih
eder.
Hatasını anlayıp tekrar dergaha yüz sürdüğünde ise, nasibi artık Taptuk
Emre dergahındadır.
Şu Dörtlüğü dinleyip temiz Türkçe ile sevgi dağıtımına şahitlik
edelim.
Ben gelmedim davi için
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.
Bir başka deyişinde ise şöyle diyor:
Gelin tanış
olalım
İşin kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.
İşin kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.
Şu ünlü dörtlüğü Anadolu
Üniversitesi Yunus Emre Kampusu girişinde yazılıdır.
İlim İlim
bilmektir
İlim Kendin bilmektir
Sen kendim bilmezsin
Ya nice okumaktır.
İlim Kendin bilmektir
Sen kendim bilmezsin
Ya nice okumaktır.
İşte evrensellikte geçerli olan kendini bilmenin ne hoş ve sevgi
dolu anlatımı.
BÖLÜM II: SEVGİ VE PSİKOLOJİ
İLİŞKİSİ
Yazımın bu bölümünde sevgi ve psikoloji ilişkisini genel olarak
açıklamaya, bunu takiben, Eric Fromm, Alfred Adler ve Carl Rogers'a göre sevgi
olgusunu ele almaya çalışacağım
İnsan her şeyin ölçüsüdür. Oysa onu tanımak çok zordur. İç dünyamızın
sonsuzluğunda her şeyin bir manası vardır. Onların arasından duygularımıza,
keyfimize, zekamızın ilmi ve felsefi şekline göre yalnız uygun düşeni
almalıyız.
Uyumlu ilişkiler içinde güvenli bir aile ortamında sevgi ve anlayışla
büyüyen çocuk olgunlaşır. Kişilik kazanır. Kendi kanatlarıyla uçmayı öğrenir.
Sevildikçe güven duygusu pekişir.
Desteklendikçe öz saygısı artar. Anlayış gördükçe hoşgörülü olmayı,
sorumluluk aldıkça bağımsız davranmayı öğrenirler.
İnsanlar doğal olarak sever, özgeci ve dürüsttürler. Öğrenme kalıcı
davranış değişikliğidir. Psikoloji de bunu inceler. İnsan iyi veya kötü değil
öğrenmelerinin ürünüdür.
Ruhsal bakımdan sağlıklı bir insanda aranacak özellikler şu şekilde
sıralanmaktadır:
-
Kişinin kendisi ile uyumlu olması
-
Yakın ve uzak çevre ile uyumlu olması
-
Sevgiye ve saygıya dayalı bağlar kurmalı
-
Kendine güveni olmalı
-
Toplumda bir yeri olduğunu düşünmeli
-
Geleceğe dönük tasarıları olmalı
-
Güç durumlar için yedek gücü olmalı
-
Bağımsız olarak girişimcilik yapabilmeli
-
Yaşadığı çevre ve toplumla ters düşmeyen değerleri olmalı
-
Mesleği dışında ek uğraşı olmalı.
İsteğin olmadığı yerde
sevgi bulunmaz . Sevgi geriye bırakmakla artmaz. Bulunduğumuz anın
değerlendirilmesi ile olur. Sevgi kişilere görev yüklemeden oldukları gibi kabul
etmedir. Gerçek sevgi ve teklifsizlik kendiliğinden ve içten gelmekle ortaya
çıkar. Leo Buscaglia’nın dediği gibi kişiler sevginin ifade edilişini tanıyıp
bilmekten bıkmazlar.
Sevgi ve teklifsizlik
tutkuyu gerektirir. Diğer kişiyle birlikte duyumsamadıkça sevemeyiz. Eşyaları
kullan insanları sev sözü geçerlidir.
Doğayı severiz, insanları
severiz. Sevmek yeterli değil Anlamalıyız da. İnsanları ve her şeyi anlamalıyız.
Bu anlamda anlamadan tanımak, tanımadan sevmek mümkün değildir. Cummings'in şöyle dediğini açıklamaktadır:
Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücünle gece gündüz çalışan bir dünyada
kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermektir. Bu savaş bir
başladı mı, hiç bitmez demektir. Psikolojide Hümanistik ve insancıl yaklaşım
bireyin eşsiz (Unigue) oluşuyla ilgilidir. İnsanları benzer ortamlarda farklı
davranışlara gitmesine yol açan husus ise onların benlikleridir. Bu yaklaşımda
iki husus önemlidir. Birey merkezli davranış esastır. Fenemenolojide evren
bireyce algılanan ve kabullenen evrendir. Bu bireyi etkiler. Üçüncü husus ise
bireyin her zaman değerli oluşudur. (lefroncois, 1997).
Eğer anne babalar
çocuklarına yeterince sevgi göstermezlerse çocuklar da sevmeyi öğrenemez.
Giderek şunu diyebiliriz. İnsanlar birbirini severse sevgi öğrenilebilir.
(Ersanlı,1997).
Kişinin kendisi ve
çevresiyle ilişki kurması gerekir. Bilinçli iletişim anlamlı yaşama, anlamlı
yaşam da sakin ruh halinin gelişmesine yol açar. Bunun özü ise kişinin kendini
tanıması ve kültürel etkilenmelere dağılmadan uygun davranabilmesidir.
(Cüceloğlu, 1998).
Alfred Adler
Adler'in kuramına göre
kişilik bireyin kendisine, diğer insanlara ve topluma karşı geliştirdiği
tutumların ürünü olarak gelişir. İnsan davranışları bireyin kendi işsel
özelliklerinin çözümlenmesiyle açıklanabilir. Davranışların oluşumunda çevredeki
gerçek olaylar değil bireyin onları nasıl yorumladığı önemlidir. Davranışlar,
insanın geleceğe yönelik amaçları (functional fınalism) belirlenir. İnsan
davranışları kendi arasında bir tutarlılık gösterir. Buna yaşam biçimi (Life
style) denilmektedir. Adler insan davranışlarının yaşamın ilk gününden
başlayarak toplumsal bir yaşam içinde geliştiğini söyler. Çocukluk dönemindeki
eksiklik duygusu sonraki davranışları tayin eder. Bundan sonraki üstünlük çabası
eksiklik duygusunun doğal bir sonucudur. Adler her insanda sevgi duygusunun var
olduğunu ancak kişiden kişiye değiştiğini söyler. Sağlıklı koşullarda ana-baba
çocuğa sevgi verir. Girişim yeteneği ve özgüveni sağlamak için onu destekler.
Çocuğa ne az ne de çok yardım edilir. Bu şekildeki aile disiplini ve eğitimi
olumludur. (Geçtan,1980).
Eric Fromm
Fromm'un temel öğretimi
daha çok sosyoloji eğimli olduğundan psikolojiye katkıları da toplumsal
sorunların psikomalitik açıdan ele alınması şeklinde olmuştur. Freud ve Marx'ın
görüşlerini kıyaslayarak sentezini yapmaya çalışmıştır. Fromm insanın doğadan ve
birbirinden koptuğu için yalnızlık çektiğini söyler. Fromm tarih ilerledikçe
insanın özgürlük kazandığını buna karşın yalnız kaldığını söyler. Esas sorun
bireyin dış dünya ile ilişkisini anlamasıdır. Fromm'a göre sevgi ve nefret
birbirine karşıt dürtüler değildir.
Her ikisinde insanın
hayvani özelliklerini ama gereksiniminin birer sonucudur. Hayvanlar ne sevebilir
ne nefret edebilir. Bunlar insana özgüdür demektedir. İnsanın kendisini sevmesi
gerçekte özseverlikten farklı bir anlam taşır ve diğer insanlara karşı duyulan
sevgiden soyutlanamaz.
Aslında insanın kendini
sevmesi ve özgecilik birbirinden çelişen durumlar değildir. Tam karşıtı
bireyselleşmeyi kabul eder ve kendisini sevebilen insan diğer insanları da
sevebilecek varlıklar olarak değerlendirebilir. Fromm'a göre insanın güçlerini
harekete geçiren temel etmen onun içinde bulunduğu belirsizlik durumudur. Eğer
paniğe kapılmadan gerçekle yüzleşebilirse yaşamın bir anlamı olamadığını ancak
kendinde var olan güçleri harekete geçirerek yaşamı anlamlı kılabileceğini
anlar. Gerçek üretkenlik insanları olduğu gibi görebilmeyi onlara bu
durumlarıyla saygı gösterebilmeyi içerir. Bir diğer deyişle sevgiyi içerir.
Sevgi yalnız kalmış insanın dünyasıyla bütünleşme isteğinin anlatımıdır.
(Geçtan, 1980)
Atılacak ilk adım
sevmenin de yaşamak gibi bir sanat olduğunu kabul etmektir. Sevgiyle birleşme
olmadan insanın yalnızlığını fark etmesi utanma duygusu yaratır. Bu aynı zamanda
suçluluğun ve huzursuzluğun kaynağıdır. Sevgi insanlarda etken bir güçtür. Sevgi
bir şeyin içinde olmaktır. Katılmak değil. Sevgi vermektir. Almak değildir.
Sevgi uyandırmadan seviyorsanız, başka deyişle, sevgi o durumuyla sevgi
yaratamıyorsa, yaşamınızı seven bir kişi olarak ortaya koyup da sevilen bir kişi
olamıyorsanız, sevginiz güçsüzdür. Sevginin beraber olduğu öğeler, ilgi,
sorumluluk, saygı ve bilgidir. Bunlar olgun kimsede bulunur. Sevgi
çeşitleri:
-
Kardeş Sevgisi en özenle gelen sevgi çeşididir.
-
Anne Sevgisi
-
Cinsel Sevgi
-
Kendini Sevme
-
Tanrı Sevgisi
Sevgi sanatının
uygulanmasında
-
Disiplin olmalı
-
İyi açıklanmalı
-
Sabır gösterilmeli
-
İlgi duyulmalı ve yönelim yapılmalıdır. (Salman, 1995).
Carl Rogers ve İnsancıl
Psikoloji
Rogers iznelci ve
fenemenoloji ile yaklaşım getirmiştir. Davranışlar ancak insanın öznel bakış
açısını anlayarak değerlendirebilir. Rogers'a göre insanın kendi varoluşunun
bilincinde olması onun dengeli, gerçekçi kendini ve diğer insanları
zenginleştirici davranışlar geliştirmesine neden olur. Rogers insanları doğuştan
iyi huylu ve çevresiyle etkin ilişki kurabilecek diye
niteler.
Bireye terapistin yardım
edebilmesi için üç nitelik gereklidir.
-
Empati: Terapist danışanı anlayabilmesi için onun fenemenolojik dünyasına eğilmesi gerekir.
-
Değer Verme: Terapist danışana koşulsuz değer vermeli onu hiçbir zaman yargılamamalıdır.
-
İçtenlik: Terapistin içtenliği duruşunda süren ilişkisinde bir andan, diğerine hissedebildiği yaşantılarından kaynaklanır. (Geçtan, 1980)
Rogers danışandan hız
alan Psikolojik danışma terimini ortaya attı. Danışanın duygularına karşılık
veren sıcak bir tutum önerilmektedir. Rogers’in görüşleri insancıl psikoloji
akımından sayılmaktadır. İnsanı güdüleyici en önemli güç kendini gerçekleştirme
amacıyla gizil güçlerine etkinlik kazandırma eğilimi insanda doğuştan vardır.
Bir insanın bir yaşantıyı olumlu veya olumsuz nitelemesi bu davranışın
organizmasının gelişmesine ve zenginleşmesine katkıda bulunup bulunmaması değil,
diğer insanlardan öğrendiği değer verilme koşullarına uyup uymamasıdır. Bireye
ilişki içinde bulunan terapist onu koşulsuz kabul edici bir ortam içine
sokacaktır.
Empatik anlayış gereği
kendini onun yerine koyacaktır. Burada iki kavram önemli, empati ve içtenlik.
Terapist danışanın iç dünyasına kendisini vererek bu duyguları kendi içinde
yaşamaya çalışır. (Empatik anlayış) Bunu yaparken kendi yaşantısını da anlamaya
çalışır bunu da içtenlik denir. (Geçtan, 1980).
Carl Rogers (1961 - 1977) insan doğasına iyimser bakan psikologlardan
birisidir. Her insan doğuştan mutluluğu arar, potansiyelini gerçekleştirmek için
çabalar demekte gelişme ve iyiye doğru değişme insanın doğasında vardır. Bir
kimsenin kendisi ile ilgili algılamaları ve kanaatleri onun benlik bilincini
oluşturur. Olumlu benlik bilinci için koşulsuz sevgi (unconditioned love)
gereklidir. Koşulsuz sevgi birey ne yaparsa yapsın onun sevgi ve saygıya layık
olduğunun kabulüdür. Bu tür sevgi içinde büyüyenlerin benlik anlayışları, güçlü
ve olumludur. (Cüceloğlu, 1998)
Rogers’a göre birey benliğin her yönünü algılama özgürlüğüne sahiptir.
Bireye yapılabilecek yardım onun yöneltmekten ziyade (direct) yüzleştirmektir.
(Facilitate). Benliğini kabul eden birey savunma mekanizmalarına çok az ihtiyaç
duymaktadır. Gelişme açıktır. (Gladding, 1988)
Birey kendi içinde değerlidir ve Statik konumda değildir. Birey
yapabirlikleri olan (to enable) ve değerli (Worthfull) bir
konumdadır.
BÖLÜM III: Sevgi, Sadakat ve Samimiyetin Felsefi Temelleri ve İnsanlıkla
İlişkilendirilmesi
Felsefe konusunda bilinmesi yararlı olacak bazı temel kavramlar söz
konusudur.
Bunlar:
Metafizik: En son ve en
nihai gerçeği araştırmaktır.
Epistemoloji: Esas anlamıyla bilgi kuramıdır. Bilgi ve öğrenmeyle ilgilenir.
Aksiyoloji: Nelerin değerli olduğu veya ne değerde olduğuyla ilgilenir.
Mantık: Doğru ve değerli düşünme gereksiniminden kaynaklanır.
Ontoloji: Temel amacı var olmanın anlamını açıklamaktır.(Özçelik 1992).
Epistemoloji: Esas anlamıyla bilgi kuramıdır. Bilgi ve öğrenmeyle ilgilenir.
Aksiyoloji: Nelerin değerli olduğu veya ne değerde olduğuyla ilgilenir.
Mantık: Doğru ve değerli düşünme gereksiniminden kaynaklanır.
Ontoloji: Temel amacı var olmanın anlamını açıklamaktır.(Özçelik 1992).
Filozoflar zihin ve
işlevleri konusunda 2500 yıldır düşünce üretiyorlar. Psikoloji alanında
reflection (yansıtma) konusunda ne düşünüldüğü ve ne yapıldığına ilişkin
eleştirisel düşünce biçimi psikiyatrinin ve psikolojinin bilimsel temellerinde
ve araştırma bulgularında yer almaktadır. Bunun sonucunda psikoloji alanında
bazı temel eksikler ve çatlaklar vardır. Bu konuda felsefeye ihtiyaç
duyulmaktadır. Epistemoloji yönünden transsendantal felsefe özne ve nesne
arasındaki geleneksel ayırımı aşma çabasındadır.
Psikoloji Kant'ın transendental tümdem gelinimden
yararlanmaktadır.(Karaçam, 1998).
Felsefi yönden hümanizm ile söz konusu kavramlar
ilişkilendirilebilir.
Hümanizm: Rönesans
düşüncesinin üzerinde durup antik örneklere göre özendiği ilk sorun insan
sorunudur. İnsanı ve insanın özünü arayan bu çalışmalara hümanizm denilir.
Hümanizm modern insanın yeni hayat anlayışını ve duygusunu dile getiren akımdır.
Hayatın en yüksek değeri olan ruh dinginliğine insan dış etkiler ile
tutkularından kendini kurtarmasıyla ulaşabilir, Petrarca yaşama sanatının
kurallarını geliştirmek üzerinde durur.
-Niccola Macchiavelli
(1469 - 1527) insan doğasının ne olduğu üzerinde durmuş, yeni insan anlayışını
günün pratik - politik ödevlerini çözmek için çıkış noktası olarak
almıştır.
-Miche' de Montaigne (1533 - 1592) düşüncesinin temelinde hayat duygusu vardır. Denemeler adlı eserinde her şeyden önce ben kendimi araştırıyorum. Berim fiziğimde metafiziğimde budur demektedir. (Gökberk,1998).
-Miche' de Montaigne (1533 - 1592) düşüncesinin temelinde hayat duygusu vardır. Denemeler adlı eserinde her şeyden önce ben kendimi araştırıyorum. Berim fiziğimde metafiziğimde budur demektedir. (Gökberk,1998).
İşini iyi yürüten iş
sahiplerinin başarıları çok şey bilmelerine bağlı değil,doyulmaz durumda olan
daha fazla şey bilme iştahıyla dolu olmalarına dayalı kalmalarındandır.
İnsanların çalışmasını sağlayan etken ise uğruna çalışmaya değecek ve yapılması
gerekenleri açıkça anlatabilecek bir fikrin olmasıdır. (Keskin,
1997).
İsmail Özçelik
18.05.2002
18.05.2002
KAYNAKÇA
-
Lefrancois, Guy, R, Psychology For Tenching, Calfornia: Wadsueorth Pub. Com. 1991.
-
Özçelik, İsmail. Eğitime Giriş. Trabzon Derya Kitabevi. 1992.
-
Geçtan, Engin. Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar. İstanbul: Remzi Kitabevi 1999.
-
Gectan, Engin. Çağdaş Yaşam ve Normal Dışı Davranışlar.Ankara: May Matbaası. 1981.
-
Gectan, Engin, Psikanaliz ve Sonrası. Ankara Hür Yayınları. 1980.
-
Alfred Adler. İnsanı Tanıma Sanatı. Çeviren Kamaran Şipal, İstanbul: Say Yayınları, 2001.
-
Alfred Adler. İnsan Tabiatını Tanıma. Çeviren: Dr.Ayda Yörükan. Ankara: T.İş Bankası Yayınları. 1998.
-
Leo Buscaglia. Kişilik. Çeviren: Nejat Ebcioğlu. İstanbul: İnkilap Kitabevi, 1987.
-
Cüceloğlu,Doğans Savaşçı. Ankara: Sistem Yayıncılık, 1999.
-
Dökmen, Üstün. İletişim Çatışmaları ve Empati. Ankara :Sistem Yayıncılık, 1999
-
Ocak, Ahmet, Yaşar. Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sufilik Kalen Jeriler. Ankara: Türk Tarih Kurumu. 1992.
-
Şeyh, Baba,Mehmet Süreyya. Tarikat - ı Aliyeyye - i Bektaşiyye. Ankara: Türk Diyanet Vakfı Yayınları 1995.
-
Yurdatap, Selami, Münir. Yunus Emre. İstanbul: Sağlam Kitapevi, 1981.
-
Eric, Fromm. Sevme Sanatı. Çeviren: Yurdanur Salman. İstanbul: Payel Yayınları, 1995
-
M. Rosenthal ve P. Yudin. Felsefe Sözlüğü, Çeviren: Aziz Çalışlar. İstanbul: Sosyal Yayınları. 1997.
-
Gökberk, Macit Felsefe Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi. 1998
-
Michael E. Gerber. Girişimcilik Tutkusu. Çeviren Tayfun Keskin. İstanbul: Sistem Yayıncılık, 1997.
-
Yörükoğlu, Atalay. Değişen Toplumda Aile ve Çocuk. Ankara: Aydın Kitabevi, 1983.
-
Alexs Carrel. İnsan Denen Meçhul. Çeviren: Yunus Ender. İstanbul: Hayat Yayınları, 1992.
-
Yörükoğlu, Atalay. Çocuk Ruh Sağlığı. Ankara: T. C. İş Bankası Yayınları, 1984.
-
Akyıldız, Hayrettin. Öğrenme Sürecine İlişkin Kuramsal Açıklamalar. İzmir: Neşa Ofset, 1994.
-
Temren Belkıs. Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu. T. C. Kültür Bakanlığı Başvuru Kitapları, Ankara 1994
-
Özmen İsmail, Simgeler Kenti Bektaşilik Ankara 2000
-
Noyan, Bedri, Bütün yönleri ile Bektaşilik ve Alevilik, Ardıç Yayınları Ankara, 1998Koca, Turgut, Pir Nefes Üstat, Bektaşi Kültür Derneği Yay, Ankara, 1998
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder