Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinatörlüğünde 02/07/1988 tarih ve 19860 sayılı Ahilik Kültürü Haftası Kutlamaları yönetmeliği çerçevesinde 1988 yılından itibaren bir il merkez olmak üzere toplam 26 ilde kutlanan Ahilik Kültürü Haftası Kutlamaları 2008 yılından itibaren ilgili bakanlık olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılan ve 13/08/2008 tarih ve 26966 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Ahilik Haftası Kutlamaları Yönetmeliği gereğince Ahilik Haftası olarak kutlanılmaya başlanmıştır. Kırşehir’de merkez kutlamalar olmak üzere 81 ilimizde Ekim ayının 2. Pazartesi günüyle başlayan hafta boyunca kutlamalar devam etmektedir.
Kırşehir ilinde düzenlenen Merkez kutlamaların programı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde oluşturulan “Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu"nca, illerde gerçekleştirilecek kutlama programları ise Valilikler bünyesinde oluşturulan il kutlama komitesince belirlenmektedir.
Konfederasyonumuzun da üyesi bulunduğu "Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu" belirli zamanda toplanmakta ve Ahilik Kültürü Haftası kutlamalarının ve Kırşehir’de yapılacak merkez kutlamalarla ilgili olarak yapılacak çalışmaları programlamaktadır.
Ahilik Kutlamaları Programında Konfederasyonumuzca aşağıda belirtilen faaliyetler yürütülmektedir:
· Üyesi bulunduğumuz Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu toplantısına katılım sağlanması,
- Kutlamalarla ilgili olarak alt teşkilatın yaşadığı sıkıntıların çözümü,
- Kırşehir’de gerçekleştirilen kutlamaların giderlerinin Konfederasyonumuz bünyesinde kurulan Mesleki Eğitim Fonu tarafından karşılanması,
- Haftanın kutlanması ile ilgili her türlü çalışmaya (el sanatları sergisi, halkoyunları gösterileri, davetiye, broşür, basım-dağıtım, konferans, panel hazırlığı ve organizasyonu vb) destek verilmesi,
- Diğer faaliyetler
Konfederasyonumuz gerek Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu Üyesi olarak, gerekse bu kuruldan ayrı olarak Ahilik Haftası Kutlamalarında etkin rol oynamaktadır.
I . TARİHTE FÜTÜVVET VE AHİLİK İLİŞKİSİ Ahilik 13-19. yüzyıllar arasında Anadolu’da yaşayan halkın sanat ve meslek alanında yetişmelerini sağlayan, onları ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir. İyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzen olan Ahilik,
Ahla
Eğitim - Bilim
Teşkilatlanma
Kalite – Standart
Üretici - Tüketici İlişkisi
Denetim
vb. konularda yaşadığı dönemin toplumsal yapısını düzenlemiş ve yeterli olmuş bir sistemdir.
Esnaf ve sanatkar camiasının tarihine baktığımız zaman “Ahilik” ile Fütüvvet”in önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Çünkü bu iki kuruluş ve düzen çok uzun yıllar osmanlı toplumunun belirleyici öğeleri olmuşlardır.
Konu üzerinde araştırma yapmış olan batılı organizatörler Ahiliğin kökenlerini, Doğu’ da özellikle Araplar arasında gelişmiş olan Fütüvvet Teşkilatına dayarlar. Ancak yine de Ahiliğin Fütüvvetten bir hayli değişik, Anadolu Türklerine özgü bir kuruluş olduğunda birleşirler.
Eldeki kaynaklardan edinilen bilgilere göre Anadoludaki Ahilik doğudaki fütüvvetçiliğe benzer bir kuruluş olarak görülmektedir. Bir başka deyişle, fütüvvetçilik Anadolu’da birtakım değişikliklere uğramış, yeni bir takım nitelikler kazanmış ve Ahilik olarak anılmaya başlanmıştır. Kaynaklarda değişik yorumlara raslanmakla beraber Ahiliğin fütüvvetçilikten etkilendiği, bazı temel kurallarını fütüvvetçilikten aldığı konusunda hemen herkes hemfikirdir.
Ahiliğin tarihine şöyle bir baktığımızda fütüvvetçilikle yanyana anıldığı ya da bu iki kavramın çoğu kez birbirleriyle açıklandığını görürüz. Bu sebeple fütüvvetçiliğe çok özet olarak değinmekte yarar olduğunu sanıyorum.
Daha önce de belirtildiği gibi fütüvvetçilik daha çok kişisel yeteneklere ve askeri niteliklere önem vermiştir. Fütüvvet eli açıklık, yiğitlik, gözü peklik, yardımseverlik yani olgun kişilik olarak tanımlanır. Kuran-ı Kerim’de İbrahim Peygamberden, Tanrının birliğine inanan, putları kıran ve azgın Nemrut’a karşı çıkan bir “feta” olarak bahsedilir. Burada övgüye değer olan onun yiğitliği, mertliğidir.
Fütüvvetçiliğin ortaya çıkış biçimiyle daha sonra aldığı şekil arasında büyük bir tezat vardır. Tarihsel olarak bu gelişme şu şekilde cereyan etmiştir: Abbasiler soyu iktidara geçtiğinde, güçlü askeri birlikleri olmasına karşın, bir tepki olarak, halk arasında bazı kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Bu kuruluşlar örgütlenmişler, kanun tanımayan haydutlar olarak isimlendirilmişlerdir. Bunlardan, özellikle Ayyarlar, devlet gücünün azaldığı zamanlarda ortaya çıkmış, silahsız, yalnız taş ve sopalarla saldırılar düzenlemişlerdir. Bununla beraber, bu kuruluşların, zaman zaman, halifelerin,askeri valilerin ve güvenlik kuvvetleri başkanlarının hizmetlerine girdikleri görülmüştür. Bu kanun dışı örgütler, 10. yüzyıldan12. yüzyıla kadar çıkardıkları karışıklıklarda büyük başarılar elde etmişlerdir. Ancak, güçlü hükümdarlar ve üç büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey, Alpaslan ve Melikşah zamanlarında hemen hemen hiçbir faaliyette bulunamamışlardır.
İşsiz ve güçsüz kişilerden oluşan bir topluluk mensupları, devlet hizmetinde, özellikle güvenlik teşkilatında görev almak istemişlerdir. Özellikle, asker ve güvenlik güçlerinin yetersiz olduğu yer ve zamanlarda, onların hizmetlerinden yararlanılmıştır.
Bunun sonucu olarak, sözkonusu kişiler ahlaki bir disiplin altına girmişlerdir. Önceleri fütüvvetçi kuralları olarak bilinen yiğitlik ve eliaçıklık faziletleri, zamanla, fütüvvetçi kuruluşların ortak nitelikleri olmaya başlamıştır. Bu tür kuruluşları birleştiren fütüvvetçilik, zamanla bir meslek ve sanata bağlı bulunması gerekli olmayan, içlerinde tasavvuf erbabının ve öteki tarikat birliklerinin de yer aldığı belirli zamanlarda ve belli amaçlar için biraraya toplanabilen bir teşkilat haline gelmiştir. Üyelerin öğrenmeleri ve uymaları gereken kurallar, fütüvvetname denen, tüzük niteliğindeki kitaplarda toplanmıştır.
Bu eserler, 12. yüzyıldan sonra, esnaf ve sanatkarlara belirli ahlak kuralları ve mesleki bilgiler vermek için kullanılacak tüzükler haline getirilmiştir. Bu nedenle, Osmanlı esnafının bağlı olduğu prensiplerin esasını fütüvvet teşkilatında aramak gerekmektedir. Ahi töre ve törenleri ile örgüte giriş kurallarını kapsayan Ahi yönetmeliği niteliğindeki eserlere fütüvvetname adı verilmiştir. Anadolu’da Ahilik adı ile bilinen teşkilat, önceleri fütüvvetçilik örgütü halinde faaliyet göstermiştir. Ahiliğin temeli olan fütüvvetçilik, 10. yüzyıldan başlayarak, örgütlenmeye başlamıştır. Daha öncede belirtildiği gibi, fütüvvet Arapça bir sözcüktür ve tasavvufa dayanmaktadır. Fütüvvetin aslı, kişinin, başkasının işinde olması ve onların işini takip edip, gözetmesidir.
Bilindiği gibi, islamın ilk fütüvvet örgütleri, Ahilerden farklı olarak, bir meslek örgütü değildir. İçlerinde bir çok zenaatçı bulunsa bile, birlikte yiyip içmek, eğlenmek, dans etmek, spor yapmak amacı güden gençlik örgütleridir. Örgüt üyelerinin meslekleri ile ilgilenilmez. Mesleki örgütlenme varsa bile, çok gevşektir.
Anadolu’nun Türklerin ikinci anayurdu haline gelişi 11. yüzyılın ikinci yarısı başlarındadır. Asya’dan göç eden sanatkar ve tüccar Türklerin yerli tüccar ve sanatkarlar karşısında tutunabilmeleri ve yaşayabilmeleri, aralarında bir örgüt kurmalarını gerektirmiştir. Ayrıca Türkler bu örgüt yardımıyla, sağlam, dayanıklı ve standart mal yapabileceklerini düşünmüşlerdi. İşte bu zorunluluk, dini ahlaki kuralları fütüvvetnamelerde zaten mevcut olan esnaf ve sanatkarlar dayanışma ve kontrol örgütünün, yani Ahiliğin kurulması sonucunu doğurmuştur. Öte yandan, deri işçilerinin ve Ahiliğin piri olan Ahi Evran’ın Anadolu’ya gelişi de bu tarihlere rastlamaktadır.
Ahi sözcüğü de Arapça’dır ve “kardeşim” demektir. Ancak bazı yazarlar Ahi sözcüğünün Türkçe’de cömert, eli açık, yiğit anlamına gelen “akı” sözcüğünden geldiğini ileri sürmektedirler. Anadolu’da Türk kurum ve terimlerinin fazlalaştığı bir dönemde “akı”nın Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”ye dönüştürüldüğü düşünülmektedir. Terim olarak Ahilik, Anadolu’da 13. yüzyılda kurulu, belli kurallarla işlemiş esnaf ve sanatkarlar birliğini ifade etmektedir. ahlakla sanatın uyumlu birleşiminden oluşan ahilik, örgüt olarak Anadolu’da 13. yüzyılda Ahi Evran tarafından kurulmuştur.
2. AHİ EVRAN
Ahi Evran’ın hayatı ve kişiliği üzerinde araştırmacıların farklı görüşleri vardır. Ahi Evran’ın deri işçiliği ve teşkilatında çok başarılı bir kişi olduğu, belgelerden anlaşılmaktadır. Ahi Evran, yüzyıllardır savaşçılık ve dini, ahlaki bilgiler vermekte büyük ve önemli görevler yerine getirmiş olan fütüvvet teşkilatından ve fütüvvetnamelerden yararlanarak, ahi teşkilatını kurmuştur. Ahi Evran, ahlakla sanatın ahenkli birleşimi olan ahiliği çok itibarlı bir duruma getirmiştir. Böylece, ahilik yüzyıllarca bütün esnaf ve sanatkarlara yön vermiş, onların işleyişini düzenlemiş, yeniçeri teşkilatının kuruluşunda, önemli rol oynamış, devlet adamları bu kuruluşa girmeyi şeref saymışlardır.
Osmanlı İmparatoru Orhan Gazi, bir Ahidir ve Ahilerin adları yanında kullandıkları lakaplardan biri olan “ihtiyarüd-din” lakabını kullanmıştır. Aynı şekilde Sultan I.Murat’ın da Ahi olduğu ifade edilmektedir. Ahi Evran, halkın ekonomik durumunu iyileştirmek, meslek sahibi olmasını ve din sömürüsünden kurtarmak için çalışmıştır. İşe ayakkabıcı ve saraç esnafını teşkilatlandırmakla başlamıştır. Kısa zamanda üstün becerisi, ahlaki sağlamlığı ve hakseverliği ile büyük bir ün ve saygı toplamıştır. Kurduğu teşkilatın başkanı, Ahi Babası olmuştur.
3 . AHİLİĞİN OSMANLI ESNAF VE SANATKAR FAALİYETLERİNİ DÜZENLEMESİ
Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik zorlukların ortaya çıkarıldığı bir Türk esnaf birliğidir. Bu birliklere 14. ve 15. yüzyıllarda, batıdaki kuruluşların etkisinin olduğu düşünülebilir. Ancak, Ahi kuruluşları daima çevresel ve toplumsal karakterini korumuş, üretici ve tüketici ilişkilerini en iyi şekilde düzenlemeyi amaç edinmişlerdir.
Bu kuruluşların temelleri, o kadar sağlam atılmış, kuralları zamanının ve toplumun gereklerine ve gerçeklerine o kadar uyarlanmıştır ki, bu sonradan, il ve ilçelerin belediye hizmetleri ve bu hizmetlerin denetimi için örnek alınmış, narh ve nizamnameler ya da kanunnameler şeklinde resmileştirilmiştir.
Osmanlılarda standartlara uymayarak, düşük kaliteli mal ve hizmet üreten esnafa çeşitli cezalar verilmiştir. Bu dönemde günümüzde bile tam olarak uygulanamayan kalite, standart, üretici-tüketici ilişkileri çok kesin kurallarla belirlenmiştir.
4. OSMANLI ESNAF VE SANATKARLAR KURULUŞUNUN GEDİKLER HALİNE DÖNÜŞÜ
Ahilik, Türklere özgü milli bir kuruluş olarak ortaya çıkmış, tüketicilerin korunması dahil, Türklerin Anadolu’da kök salması ve tutunmasında önemli bir rol oynamıştır. Ahiler Birliğinin Müslümanlara özgü yapısı 17. yüzyıla kadar sürmüştür. Osmanlı Devletinin Müslüman olmayan egemenlik alanı genişledikçe, çeşitli dindeki kişiler arasında çalışma zorunluluğu doğmuştur.Bu şekilde din ayrımı yapılmadan kurulan, eski niteliğinden bir şey kaybetmeyen yeni organizasyona gedik denilmiştir. Gedik sözcüğü Türkçe bir sözcüktür. Tekel ve imtiyaz anlamına gelir. Resmi terim olarak gedik sözcüğüne 1927 yılında rastlanır. Ama gediğin tekelci karakteri çok daha eskilere uzanmaktadır.
Bu şekilde esnaf ve sanatkarlık, 1860 yılına kadar sürmüştür. O zamanlar, bir kişi çıraklıktan ve kalfalıktan yetişip de açık bulunan bir ustalık makamına geçmedikçe, yani gedik sahibi olmadıkça, dükkan açarak sanat ve ticaret yapamazdı. Ancak, ellerinde imtiyaz fermanları olan kişiler, sanat ve ticaret yapabilirdi. Bu fermanlar, esnafın sayılarının artırılıp eksiltilmesi, mülk sahiplerinin eski kiralarını artırmaması, gediği olmayanların sanat ve ticaret yapamaması, açık olan gediklerin esnafın çırak ve kalfalarına verilmesi, dışardan esnaflığa kimsenin kabul edilmemesi gibi hükümleri kapsıyordu.
Gedikler, sabit veya seyyar olmak üzere iki türlüdür. Seyyar veya havzi gedikler, kişiye özgü olup, sahibi istediği yerde sanatını ve ticaretini yapmasını sağlıyordu. Sabit gedikler ise dükkan, mağaza, atölye gibi yerlere ait olduğundan, sahipleri başka bir yerde sanat ve ticaret yapamazlardı. Gedik sahibi, başka bir yere göç edecek olursa gediğini de resmen nakletmek ve senedini değiştirmek zorundadır. Bu durumda değiştirmede ya da yeniden gedik senedi verilmesinde olduğu gibi, resmi araştırma ve soruşturma yapılırdı. Gedikler, toplumun ihtiyaçları, nakil ve değiştirmeler yüzünden çoğaltılıp azaltılabilirdi.
Tanzimatın ilanından ve yabancı devletlerle ticaret anlaşmaları yapılmaya başlandıktan sonra, öteden beri sürüp gelen tekelcilik kuralının sanatla ticaretin gelişmesinde zararlı olduğu anlaşılmış, ticaret ve sanayiinin gelişmesi gerektiğinden ve istendiğinden, artık gedik ve tekelcilik kuralının sürdürülmesinde hükümetçe yarar görülmemiş, kaldırılmıştır.
18. yüzyıla kadar esnaf ve sanatkarlık Osmanlı döneminde altın çağını yaşamıştır. Ahilik gelenekleri ve daha sonra kurulan lonca teşkilatları bu sınıfı gerek nicelik ve gerekse nitelik yönünden geliştirmiştir. Bu gelişmeye devlet de katkı sağlamış, derbendci denilen memurlar vasıtasıyla ticaret yollarının bakım ve güvenliğini sağlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden Ahilikte payına düşeni almış git gide yozlaşmıştır. Sonuçta giderek loncalar bozulmuş, gediklere töreye göre değil iltimasa göre atamalar yapılmaya başlanmıştır. Esnaf ürettiği malı satamaz olmuştur.
Devlet tam bir çöküş yaşıyordu. Ortada çalışan tezgah yoktu. Nihayet 1912 yılında loncalar tamamen kaldırıldı. Böylece 700 yıl boyunca yaşamış Anadolu halkının ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamında belirleyici rol oynamış olan Ahilik sistemi tarihe karışmıştır.
İttihat ve Terakki döneminde esnaf ve sanatkarların yaşadığı bu çöküş çarkını tersine çalıştıracak çözümler arandı. Bu kesimin devlet tarafından teşvik edilmesi, çıraklık mekanizmasının iyi işletilmesi gibi formüller üzerinde duruldu. Ancak bir sonuç alınamadı. Osmanlı İmparatorluğu gibi Ahilik sistemi de çöktü.
18. Yüzyıl içinde oluşan loncalar 1912 yılında çıkarılan bir kanunla ortadan kaldırılmıştır. Cumhuriyetin kurulması ile birlikte esnaf-sanatkarlar kesimi bugünkü modern örgütlenmesinin başlangıcı olan 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Birlikleri Kanunu çıkarılmıştır. 1964 yılında 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu ile esnaf-sanatkarlar teşkilatı bugünkü yapısına kavuşmuştur.
1991 yılında 507 sayılı Kanunda değişiklik yapan 3741 sayılı Kanun ile Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu ve tüm alt teşkilatı, ülkemizde uygulanmakta olan ve kökeni Ahiliğe dayanan ve Almanya’dan örnek alınan ikili meslek eğitimi sisteminin işyerlerinde verilen pratik kısmı ile ilgili bir takım hak ve sorumluluklar yüklenmiştir. Bu kanun hükümlerine dayanarak da ayrıntıları düzenleyen 5 eğitim yönetmeliği çıkarmıştır.
Konfederasyonumuz Ahilikten gelen bir teşkilatın en üst kuruluşu olarak, Ahiliğe her zaman sahip çıkmış ve Ahilik ilkelerini korumaya çalışmıştır. Bu nedenle Kültür Bakanlığı ile işbirliği içinde her yıl Ahilik Kültürü Haftası Kutlamaları Yönetmeliği kapsamında bulunan illerimizde büyük bir coşku ile Ahilik Kutlamaları yapılmaktadır. Ahilik Haftası aynı zamanda tüm ülke genelinde Esnaf Bayramı olarak da kutlanmaktadır. Her iki kutlama programları çerçevesinde illerimizde Ahilikle ilgili panel ve konferanslar düzenlenmekte, şenlikler yapılmakta, iller tarafından seçilen mesleğinde başarılı ve mesleğinin gerektirdiği ahlaki ilkelere sahip en genç, en yaşlı ve kadın esnaf ve sanatkarlarımıza belge ve hediyeler verilmekte, sergiler, fuarlar açılmaktadır. Konfederasyonumuz her yıl ayrıca, Ahiliğin merkezi kabul edilen Kırşehir ilimizde ülke genelinden gelen esnaf-sanatkar kuruluşları yöneticileri ile birlikte bu faaliyetleri gerçekleştirmektedir. Ahiliğin yaşatılması, geliştirilerek günümüz şartlarına uydurulması amacıyla araştırmalar yapılmakta ve yayımlanmaktadır.
Esnaf ve sanatkarlar kesiminin tarihinde önemli bir yer tutan Ahilik gerek ruh ve gerekse kurumları ile bugün halen yaşamaktadır. Bugün esnaf-sanatkar kesimi açısından öneme sahip olan, Halk Bankası, Kefalet Kooperatifleri, Bağ-Kur gibi kuruluşların kökeni Ahilik Teşkilatına dayanmaktadır. Bu nedenle esnaf ve sanatkarlar kesiminde ve teşkilatlarında 38 yıldan beri "Esnaf Bayramı" kutlamaları büyük bir şevkle yapılmaktadır.
Ahilik ve Ahiler; ülkede, inanmış ve yararlı işlere yönelmiş bir esnaf toplumu, güçlü ve yaygın bir orta sınıf yaratmıştır. Günümüzde özlemi çekilen, sanat-ticaret-iş ahlakı yanında, kooperatifçilik, sendikacılık, meslek ve çıraklık eğitimi, sosyal güvenlik, standart üretim, kalite ve fiyat kontrolü ve bankacılık (esnaf sandıkları) gibi konularda başarılı olarak öncü ve örnek olmuşlardır.
Ahilik, Türklere özgü milli bir kuruluş olarak ortaya çıkmış, tüketicilerin korunması dahil, Türklerin Anadolu’da kök salması ve tutunmasında önemli bir rol oynamıştır.
Ahilik teşkilatı hakkında
www.ahilik.gen.tr
Kırşehir ilinde düzenlenen Merkez kutlamaların programı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde oluşturulan “Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu"nca, illerde gerçekleştirilecek kutlama programları ise Valilikler bünyesinde oluşturulan il kutlama komitesince belirlenmektedir.
Konfederasyonumuzun da üyesi bulunduğu "Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu" belirli zamanda toplanmakta ve Ahilik Kültürü Haftası kutlamalarının ve Kırşehir’de yapılacak merkez kutlamalarla ilgili olarak yapılacak çalışmaları programlamaktadır.
Ahilik Kutlamaları Programında Konfederasyonumuzca aşağıda belirtilen faaliyetler yürütülmektedir:
· Üyesi bulunduğumuz Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu toplantısına katılım sağlanması,
- Kutlamalarla ilgili olarak alt teşkilatın yaşadığı sıkıntıların çözümü,
- Kırşehir’de gerçekleştirilen kutlamaların giderlerinin Konfederasyonumuz bünyesinde kurulan Mesleki Eğitim Fonu tarafından karşılanması,
- Haftanın kutlanması ile ilgili her türlü çalışmaya (el sanatları sergisi, halkoyunları gösterileri, davetiye, broşür, basım-dağıtım, konferans, panel hazırlığı ve organizasyonu vb) destek verilmesi,
- Diğer faaliyetler
Konfederasyonumuz gerek Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu Üyesi olarak, gerekse bu kuruldan ayrı olarak Ahilik Haftası Kutlamalarında etkin rol oynamaktadır.
I . TARİHTE FÜTÜVVET VE AHİLİK İLİŞKİSİ Ahilik 13-19. yüzyıllar arasında Anadolu’da yaşayan halkın sanat ve meslek alanında yetişmelerini sağlayan, onları ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir. İyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzen olan Ahilik,
Ahla
Eğitim - Bilim
Teşkilatlanma
Kalite – Standart
Üretici - Tüketici İlişkisi
Denetim
vb. konularda yaşadığı dönemin toplumsal yapısını düzenlemiş ve yeterli olmuş bir sistemdir.
Esnaf ve sanatkar camiasının tarihine baktığımız zaman “Ahilik” ile Fütüvvet”in önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Çünkü bu iki kuruluş ve düzen çok uzun yıllar osmanlı toplumunun belirleyici öğeleri olmuşlardır.
Konu üzerinde araştırma yapmış olan batılı organizatörler Ahiliğin kökenlerini, Doğu’ da özellikle Araplar arasında gelişmiş olan Fütüvvet Teşkilatına dayarlar. Ancak yine de Ahiliğin Fütüvvetten bir hayli değişik, Anadolu Türklerine özgü bir kuruluş olduğunda birleşirler.
Eldeki kaynaklardan edinilen bilgilere göre Anadoludaki Ahilik doğudaki fütüvvetçiliğe benzer bir kuruluş olarak görülmektedir. Bir başka deyişle, fütüvvetçilik Anadolu’da birtakım değişikliklere uğramış, yeni bir takım nitelikler kazanmış ve Ahilik olarak anılmaya başlanmıştır. Kaynaklarda değişik yorumlara raslanmakla beraber Ahiliğin fütüvvetçilikten etkilendiği, bazı temel kurallarını fütüvvetçilikten aldığı konusunda hemen herkes hemfikirdir.
Ahiliğin tarihine şöyle bir baktığımızda fütüvvetçilikle yanyana anıldığı ya da bu iki kavramın çoğu kez birbirleriyle açıklandığını görürüz. Bu sebeple fütüvvetçiliğe çok özet olarak değinmekte yarar olduğunu sanıyorum.
Daha önce de belirtildiği gibi fütüvvetçilik daha çok kişisel yeteneklere ve askeri niteliklere önem vermiştir. Fütüvvet eli açıklık, yiğitlik, gözü peklik, yardımseverlik yani olgun kişilik olarak tanımlanır. Kuran-ı Kerim’de İbrahim Peygamberden, Tanrının birliğine inanan, putları kıran ve azgın Nemrut’a karşı çıkan bir “feta” olarak bahsedilir. Burada övgüye değer olan onun yiğitliği, mertliğidir.
Fütüvvetçiliğin ortaya çıkış biçimiyle daha sonra aldığı şekil arasında büyük bir tezat vardır. Tarihsel olarak bu gelişme şu şekilde cereyan etmiştir: Abbasiler soyu iktidara geçtiğinde, güçlü askeri birlikleri olmasına karşın, bir tepki olarak, halk arasında bazı kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Bu kuruluşlar örgütlenmişler, kanun tanımayan haydutlar olarak isimlendirilmişlerdir. Bunlardan, özellikle Ayyarlar, devlet gücünün azaldığı zamanlarda ortaya çıkmış, silahsız, yalnız taş ve sopalarla saldırılar düzenlemişlerdir. Bununla beraber, bu kuruluşların, zaman zaman, halifelerin,askeri valilerin ve güvenlik kuvvetleri başkanlarının hizmetlerine girdikleri görülmüştür. Bu kanun dışı örgütler, 10. yüzyıldan12. yüzyıla kadar çıkardıkları karışıklıklarda büyük başarılar elde etmişlerdir. Ancak, güçlü hükümdarlar ve üç büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey, Alpaslan ve Melikşah zamanlarında hemen hemen hiçbir faaliyette bulunamamışlardır.
İşsiz ve güçsüz kişilerden oluşan bir topluluk mensupları, devlet hizmetinde, özellikle güvenlik teşkilatında görev almak istemişlerdir. Özellikle, asker ve güvenlik güçlerinin yetersiz olduğu yer ve zamanlarda, onların hizmetlerinden yararlanılmıştır.
Bunun sonucu olarak, sözkonusu kişiler ahlaki bir disiplin altına girmişlerdir. Önceleri fütüvvetçi kuralları olarak bilinen yiğitlik ve eliaçıklık faziletleri, zamanla, fütüvvetçi kuruluşların ortak nitelikleri olmaya başlamıştır. Bu tür kuruluşları birleştiren fütüvvetçilik, zamanla bir meslek ve sanata bağlı bulunması gerekli olmayan, içlerinde tasavvuf erbabının ve öteki tarikat birliklerinin de yer aldığı belirli zamanlarda ve belli amaçlar için biraraya toplanabilen bir teşkilat haline gelmiştir. Üyelerin öğrenmeleri ve uymaları gereken kurallar, fütüvvetname denen, tüzük niteliğindeki kitaplarda toplanmıştır.
Bu eserler, 12. yüzyıldan sonra, esnaf ve sanatkarlara belirli ahlak kuralları ve mesleki bilgiler vermek için kullanılacak tüzükler haline getirilmiştir. Bu nedenle, Osmanlı esnafının bağlı olduğu prensiplerin esasını fütüvvet teşkilatında aramak gerekmektedir. Ahi töre ve törenleri ile örgüte giriş kurallarını kapsayan Ahi yönetmeliği niteliğindeki eserlere fütüvvetname adı verilmiştir. Anadolu’da Ahilik adı ile bilinen teşkilat, önceleri fütüvvetçilik örgütü halinde faaliyet göstermiştir. Ahiliğin temeli olan fütüvvetçilik, 10. yüzyıldan başlayarak, örgütlenmeye başlamıştır. Daha öncede belirtildiği gibi, fütüvvet Arapça bir sözcüktür ve tasavvufa dayanmaktadır. Fütüvvetin aslı, kişinin, başkasının işinde olması ve onların işini takip edip, gözetmesidir.
Bilindiği gibi, islamın ilk fütüvvet örgütleri, Ahilerden farklı olarak, bir meslek örgütü değildir. İçlerinde bir çok zenaatçı bulunsa bile, birlikte yiyip içmek, eğlenmek, dans etmek, spor yapmak amacı güden gençlik örgütleridir. Örgüt üyelerinin meslekleri ile ilgilenilmez. Mesleki örgütlenme varsa bile, çok gevşektir.
Anadolu’nun Türklerin ikinci anayurdu haline gelişi 11. yüzyılın ikinci yarısı başlarındadır. Asya’dan göç eden sanatkar ve tüccar Türklerin yerli tüccar ve sanatkarlar karşısında tutunabilmeleri ve yaşayabilmeleri, aralarında bir örgüt kurmalarını gerektirmiştir. Ayrıca Türkler bu örgüt yardımıyla, sağlam, dayanıklı ve standart mal yapabileceklerini düşünmüşlerdi. İşte bu zorunluluk, dini ahlaki kuralları fütüvvetnamelerde zaten mevcut olan esnaf ve sanatkarlar dayanışma ve kontrol örgütünün, yani Ahiliğin kurulması sonucunu doğurmuştur. Öte yandan, deri işçilerinin ve Ahiliğin piri olan Ahi Evran’ın Anadolu’ya gelişi de bu tarihlere rastlamaktadır.
Ahi sözcüğü de Arapça’dır ve “kardeşim” demektir. Ancak bazı yazarlar Ahi sözcüğünün Türkçe’de cömert, eli açık, yiğit anlamına gelen “akı” sözcüğünden geldiğini ileri sürmektedirler. Anadolu’da Türk kurum ve terimlerinin fazlalaştığı bir dönemde “akı”nın Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”ye dönüştürüldüğü düşünülmektedir. Terim olarak Ahilik, Anadolu’da 13. yüzyılda kurulu, belli kurallarla işlemiş esnaf ve sanatkarlar birliğini ifade etmektedir. ahlakla sanatın uyumlu birleşiminden oluşan ahilik, örgüt olarak Anadolu’da 13. yüzyılda Ahi Evran tarafından kurulmuştur.
2. AHİ EVRAN
Ahi Evran’ın hayatı ve kişiliği üzerinde araştırmacıların farklı görüşleri vardır. Ahi Evran’ın deri işçiliği ve teşkilatında çok başarılı bir kişi olduğu, belgelerden anlaşılmaktadır. Ahi Evran, yüzyıllardır savaşçılık ve dini, ahlaki bilgiler vermekte büyük ve önemli görevler yerine getirmiş olan fütüvvet teşkilatından ve fütüvvetnamelerden yararlanarak, ahi teşkilatını kurmuştur. Ahi Evran, ahlakla sanatın ahenkli birleşimi olan ahiliği çok itibarlı bir duruma getirmiştir. Böylece, ahilik yüzyıllarca bütün esnaf ve sanatkarlara yön vermiş, onların işleyişini düzenlemiş, yeniçeri teşkilatının kuruluşunda, önemli rol oynamış, devlet adamları bu kuruluşa girmeyi şeref saymışlardır.
Osmanlı İmparatoru Orhan Gazi, bir Ahidir ve Ahilerin adları yanında kullandıkları lakaplardan biri olan “ihtiyarüd-din” lakabını kullanmıştır. Aynı şekilde Sultan I.Murat’ın da Ahi olduğu ifade edilmektedir. Ahi Evran, halkın ekonomik durumunu iyileştirmek, meslek sahibi olmasını ve din sömürüsünden kurtarmak için çalışmıştır. İşe ayakkabıcı ve saraç esnafını teşkilatlandırmakla başlamıştır. Kısa zamanda üstün becerisi, ahlaki sağlamlığı ve hakseverliği ile büyük bir ün ve saygı toplamıştır. Kurduğu teşkilatın başkanı, Ahi Babası olmuştur.
3 . AHİLİĞİN OSMANLI ESNAF VE SANATKAR FAALİYETLERİNİ DÜZENLEMESİ
Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik zorlukların ortaya çıkarıldığı bir Türk esnaf birliğidir. Bu birliklere 14. ve 15. yüzyıllarda, batıdaki kuruluşların etkisinin olduğu düşünülebilir. Ancak, Ahi kuruluşları daima çevresel ve toplumsal karakterini korumuş, üretici ve tüketici ilişkilerini en iyi şekilde düzenlemeyi amaç edinmişlerdir.
Bu kuruluşların temelleri, o kadar sağlam atılmış, kuralları zamanının ve toplumun gereklerine ve gerçeklerine o kadar uyarlanmıştır ki, bu sonradan, il ve ilçelerin belediye hizmetleri ve bu hizmetlerin denetimi için örnek alınmış, narh ve nizamnameler ya da kanunnameler şeklinde resmileştirilmiştir.
Osmanlılarda standartlara uymayarak, düşük kaliteli mal ve hizmet üreten esnafa çeşitli cezalar verilmiştir. Bu dönemde günümüzde bile tam olarak uygulanamayan kalite, standart, üretici-tüketici ilişkileri çok kesin kurallarla belirlenmiştir.
4. OSMANLI ESNAF VE SANATKARLAR KURULUŞUNUN GEDİKLER HALİNE DÖNÜŞÜ
Ahilik, Türklere özgü milli bir kuruluş olarak ortaya çıkmış, tüketicilerin korunması dahil, Türklerin Anadolu’da kök salması ve tutunmasında önemli bir rol oynamıştır. Ahiler Birliğinin Müslümanlara özgü yapısı 17. yüzyıla kadar sürmüştür. Osmanlı Devletinin Müslüman olmayan egemenlik alanı genişledikçe, çeşitli dindeki kişiler arasında çalışma zorunluluğu doğmuştur.Bu şekilde din ayrımı yapılmadan kurulan, eski niteliğinden bir şey kaybetmeyen yeni organizasyona gedik denilmiştir. Gedik sözcüğü Türkçe bir sözcüktür. Tekel ve imtiyaz anlamına gelir. Resmi terim olarak gedik sözcüğüne 1927 yılında rastlanır. Ama gediğin tekelci karakteri çok daha eskilere uzanmaktadır.
Bu şekilde esnaf ve sanatkarlık, 1860 yılına kadar sürmüştür. O zamanlar, bir kişi çıraklıktan ve kalfalıktan yetişip de açık bulunan bir ustalık makamına geçmedikçe, yani gedik sahibi olmadıkça, dükkan açarak sanat ve ticaret yapamazdı. Ancak, ellerinde imtiyaz fermanları olan kişiler, sanat ve ticaret yapabilirdi. Bu fermanlar, esnafın sayılarının artırılıp eksiltilmesi, mülk sahiplerinin eski kiralarını artırmaması, gediği olmayanların sanat ve ticaret yapamaması, açık olan gediklerin esnafın çırak ve kalfalarına verilmesi, dışardan esnaflığa kimsenin kabul edilmemesi gibi hükümleri kapsıyordu.
Gedikler, sabit veya seyyar olmak üzere iki türlüdür. Seyyar veya havzi gedikler, kişiye özgü olup, sahibi istediği yerde sanatını ve ticaretini yapmasını sağlıyordu. Sabit gedikler ise dükkan, mağaza, atölye gibi yerlere ait olduğundan, sahipleri başka bir yerde sanat ve ticaret yapamazlardı. Gedik sahibi, başka bir yere göç edecek olursa gediğini de resmen nakletmek ve senedini değiştirmek zorundadır. Bu durumda değiştirmede ya da yeniden gedik senedi verilmesinde olduğu gibi, resmi araştırma ve soruşturma yapılırdı. Gedikler, toplumun ihtiyaçları, nakil ve değiştirmeler yüzünden çoğaltılıp azaltılabilirdi.
Tanzimatın ilanından ve yabancı devletlerle ticaret anlaşmaları yapılmaya başlandıktan sonra, öteden beri sürüp gelen tekelcilik kuralının sanatla ticaretin gelişmesinde zararlı olduğu anlaşılmış, ticaret ve sanayiinin gelişmesi gerektiğinden ve istendiğinden, artık gedik ve tekelcilik kuralının sürdürülmesinde hükümetçe yarar görülmemiş, kaldırılmıştır.
18. yüzyıla kadar esnaf ve sanatkarlık Osmanlı döneminde altın çağını yaşamıştır. Ahilik gelenekleri ve daha sonra kurulan lonca teşkilatları bu sınıfı gerek nicelik ve gerekse nitelik yönünden geliştirmiştir. Bu gelişmeye devlet de katkı sağlamış, derbendci denilen memurlar vasıtasıyla ticaret yollarının bakım ve güvenliğini sağlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden Ahilikte payına düşeni almış git gide yozlaşmıştır. Sonuçta giderek loncalar bozulmuş, gediklere töreye göre değil iltimasa göre atamalar yapılmaya başlanmıştır. Esnaf ürettiği malı satamaz olmuştur.
Devlet tam bir çöküş yaşıyordu. Ortada çalışan tezgah yoktu. Nihayet 1912 yılında loncalar tamamen kaldırıldı. Böylece 700 yıl boyunca yaşamış Anadolu halkının ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamında belirleyici rol oynamış olan Ahilik sistemi tarihe karışmıştır.
İttihat ve Terakki döneminde esnaf ve sanatkarların yaşadığı bu çöküş çarkını tersine çalıştıracak çözümler arandı. Bu kesimin devlet tarafından teşvik edilmesi, çıraklık mekanizmasının iyi işletilmesi gibi formüller üzerinde duruldu. Ancak bir sonuç alınamadı. Osmanlı İmparatorluğu gibi Ahilik sistemi de çöktü.
18. Yüzyıl içinde oluşan loncalar 1912 yılında çıkarılan bir kanunla ortadan kaldırılmıştır. Cumhuriyetin kurulması ile birlikte esnaf-sanatkarlar kesimi bugünkü modern örgütlenmesinin başlangıcı olan 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Birlikleri Kanunu çıkarılmıştır. 1964 yılında 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu ile esnaf-sanatkarlar teşkilatı bugünkü yapısına kavuşmuştur.
1991 yılında 507 sayılı Kanunda değişiklik yapan 3741 sayılı Kanun ile Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu ve tüm alt teşkilatı, ülkemizde uygulanmakta olan ve kökeni Ahiliğe dayanan ve Almanya’dan örnek alınan ikili meslek eğitimi sisteminin işyerlerinde verilen pratik kısmı ile ilgili bir takım hak ve sorumluluklar yüklenmiştir. Bu kanun hükümlerine dayanarak da ayrıntıları düzenleyen 5 eğitim yönetmeliği çıkarmıştır.
Konfederasyonumuz Ahilikten gelen bir teşkilatın en üst kuruluşu olarak, Ahiliğe her zaman sahip çıkmış ve Ahilik ilkelerini korumaya çalışmıştır. Bu nedenle Kültür Bakanlığı ile işbirliği içinde her yıl Ahilik Kültürü Haftası Kutlamaları Yönetmeliği kapsamında bulunan illerimizde büyük bir coşku ile Ahilik Kutlamaları yapılmaktadır. Ahilik Haftası aynı zamanda tüm ülke genelinde Esnaf Bayramı olarak da kutlanmaktadır. Her iki kutlama programları çerçevesinde illerimizde Ahilikle ilgili panel ve konferanslar düzenlenmekte, şenlikler yapılmakta, iller tarafından seçilen mesleğinde başarılı ve mesleğinin gerektirdiği ahlaki ilkelere sahip en genç, en yaşlı ve kadın esnaf ve sanatkarlarımıza belge ve hediyeler verilmekte, sergiler, fuarlar açılmaktadır. Konfederasyonumuz her yıl ayrıca, Ahiliğin merkezi kabul edilen Kırşehir ilimizde ülke genelinden gelen esnaf-sanatkar kuruluşları yöneticileri ile birlikte bu faaliyetleri gerçekleştirmektedir. Ahiliğin yaşatılması, geliştirilerek günümüz şartlarına uydurulması amacıyla araştırmalar yapılmakta ve yayımlanmaktadır.
Esnaf ve sanatkarlar kesiminin tarihinde önemli bir yer tutan Ahilik gerek ruh ve gerekse kurumları ile bugün halen yaşamaktadır. Bugün esnaf-sanatkar kesimi açısından öneme sahip olan, Halk Bankası, Kefalet Kooperatifleri, Bağ-Kur gibi kuruluşların kökeni Ahilik Teşkilatına dayanmaktadır. Bu nedenle esnaf ve sanatkarlar kesiminde ve teşkilatlarında 38 yıldan beri "Esnaf Bayramı" kutlamaları büyük bir şevkle yapılmaktadır.
Ahilik ve Ahiler; ülkede, inanmış ve yararlı işlere yönelmiş bir esnaf toplumu, güçlü ve yaygın bir orta sınıf yaratmıştır. Günümüzde özlemi çekilen, sanat-ticaret-iş ahlakı yanında, kooperatifçilik, sendikacılık, meslek ve çıraklık eğitimi, sosyal güvenlik, standart üretim, kalite ve fiyat kontrolü ve bankacılık (esnaf sandıkları) gibi konularda başarılı olarak öncü ve örnek olmuşlardır.
Ahilik, Türklere özgü milli bir kuruluş olarak ortaya çıkmış, tüketicilerin korunması dahil, Türklerin Anadolu’da kök salması ve tutunmasında önemli bir rol oynamıştır.
Ahilik teşkilatı hakkında
www.ahilik.gen.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder