Lale Devri eğlence çağı mı, Osmanlı Rönesansı mı?
"Lale Devri, Türk Rönesansı'nın başlangıcıdır. 'Vur patlasın, çal oynasın' dönemi değildir." diyen İsen'in sözlerini tarihçilere, sanat tarihçilerine ve yazarlara sorduk. Ve onlardan bambaşka bir Lale Devri dinledik.
Siyaset üzerine şekillenen anlayış, kültürel tarihin göz ardı edilmesine sebep oluyor. Konu Osmanlı tarihi olunca, yanlı bakışın da etkisiyle bu durum daha bir keskinleşiyor. 18. yüzyılın başlarında yaşanan Lale Devri, bu anlayıştan nasibini fazlasıyla alan bir dönem. Çünkü Lale Devri'yle ilgili zihinlerde hep 'İsrafın, zevkin, eğlencenin dönemi' diye bir tanım var. Bir de adını lalelerle bezenen bahçelerden aldığı bilgisi.
Lale Devri'nde eğlencelerin düzenlendiği, zevki ön plana çıkaran bir hayat tarzının benimsendiği elbette ki bir gerçek. Fakat 1718 ile 1730 yılları arasında yaşanan dönemi sadece bu açıdan değerlendiren anlayış, kültürel alanda ulaşılan seviyeyi, yüzünü Batı'ya dönen devletin hemen her alanda başlattığı yenilikleri göz ardı ediyor.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen'in geçtiğimiz hafta Nevşehir ziyaretinde söylediği şu sözler durumu özetliyor aslında: "Maalesef siyasi tarihimiz Lale Devri'ni, 'Vur patlasın, çal oynasın' boyutu ile yansıttı. Lale Devri, mimari, edebiyat, musiki ve bahçe kültürümüz açısından bir rönesanstır."
Tarihçi Dr. Erhan Afyoncu, 1718'de Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması'ndan sonra başlayıp 1730'da Patrona Halil İsyanı'yla sona eren devrin önemli bir restorasyon dönemi olduğunu belirtiyor. "Sadece eğlence dönemi olarak görmek yanlıştır." dediği Lale Devri'nin en önemli özelliğini ise şöyle belirtiyor: "Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk defa yüzünü Batı'ya dönmesidir. Daha önce yapılan ıslahat faaliyetlerinde Osmanlı'nın geçmişi örnek alınırken, bu dönemden sonra yavaş yavaş Avrupa örnek alınmaya başlandı. Elçiler gönderilerek, burası tanınmaya çalışıldı. Bu elçiler gittikleri yerde gördüklerini anlatan raporlar hazırlayarak, sadrazama sundular. Artık dışarıya bakmayan Osmanlı dönemi sona ermişti."
Dr. Afyoncu, İstanbul'un baştan başa imar edilmesi ve uzun süredir bakımsız kalmış devlet binaları, cami, medrese ile çeşmelerin onarılması bir yana Türk tarihinin en önemli olaylarından biri olan matbaa faaliyetlerinin Lale Devri'nde başladığına dikkat çekiyor. Kültürel alanda yapılan çalışmaları ise şöyle sıralıyor: "Kitapların yangından kurtulması için yeni kütüphaneler kuruldu ve buralara önemli miktarlarda kitap toplandı. Tercüme heyetleri kurularak, çeşitli dillerden eserler Türkçeye çevrildi. Arapça ve Farsçadan çevirilerin yanı sıra Batı dillerinden astronomi, fizik, felsefe gibi konulara ait eserler de tercüme edildi."
Lale Devri'yle ilgili derin çalışmalarıyla tanıdığımız sanat tarihçisi Prof. Dr. Gül İrepoğlu da Lale Devri'nin hak ettiği değeri görmediğini düşünenlerden. Öncelikle "Benim çok severek çalıştığım bir dönem." diyor Lale Devri için. Ardından "Bu konunun üzerinde çalıştıkça gördüm ki aslında bize ezberletilenler tamamıyla doğru değil." diyor. Çok ciddi bir masraf ve zevk dönemi olduğunu belirtiyor tabii. Fakat devrin göz ardı edilen daha önemli taraflarının olduğunu söylüyor. Hatta "Lale Devri, belki de Osmanlı tarihindeki son kültürel yükseliş dönemi." diye konuşuyor. Prof. Dr. İrepoğlu, tarih sayfalarında Lale Devri'ne gereken önemin verilmediğini söylüyor. Bu nedenle devri özetlediğimizde ortaya hep olumsuzlukların çıktığını dile getirerek şöyle devam ediyor: "18. yüzyıla başlı başına yeterli önem verilmemiştir ne yazık ki. Hâlbuki çok ilginç bir yüzyıldır. Bu yüzyıldaki hükümdarları bile yeterince tanımayız. Hem Lale Devri'ne hem de 18. yüzyıla dair deşilecek çok şey var daha."
Kültürel tarih es geçilmiş
Asıl sorunun tarihi ele alış biçiminden kaynaklandığını ifade eden İrepoğlu, şunları söylüyor: "Bize bugüne kadar siyasal tarih çok ağırlıklı olarak anlatılmış. Kültürel tarih es geçilmiş. Bu yüzden bütün bunlar. Belki de kötü niyetli yapılmış bir şey değil. Ama kültürel tarihi her zaman daha küçük görmüşüz. Tabii ki savaşları, anlaşmaları bileceğiz ama kültür tarihinin ayrıntılarını bilmemiz gerekiyor." Ne olursa olsun Lale Devri'nin artıları ve eksileriyle değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor sanat tarihçisi İrepoğlu. Genel bir değerlendirme yapıldığında sanat açısından çok olumlu bir tablonun ortaya çıktığını sözlerine ekliyor.
Devrin şartları içinde, israf ve eğlencede ölçünün kaçırıldığının doğru olduğunu söyleyen yazar-şair Beşir Ayvazoğlu ise şu sözleriyle ilginç bir noktaya dikkat çekiyor: "Kâğıthane mesirelerinde yapılan helva sohbetleri, Çırağan sefaları gibi eğlencelerin günümüzün eğlence anlayışı ve endüstrisi ölçü alındığında eğlenceden bile sayılmaz." Beşir Ayvazoğlu, Lale Devri'ni değerlendirirken içine düştüğümüz şöyle bir çelişkiyi de dile getiriyor: "Köşkler, kasırlar yaptırılmıştır, doğru; ama bunlar da pekâlâ imar faaliyeti olarak kabul edilebilir. Bugün dünyaya kendimizi anlatmak istediğimiz zaman, yapıldıkları devirlerin şartlarında israf sayılarak eleştirilen binaları vb. övünerek göstermiyor muyuz?" o.deligoz@zaman.com.tr
***
Lale Devri ismini literatüre tarihçi Ahmet Refik Altınay'ın kazandırdığı biliniyor. Ancak onun da bu ismi iki Paris'te yazdığı iki gazelinde 'Lale Devri' tabirlerini kullanan Yahya Kemal'den aldığı söyleniyor. Barış dönemi olarak bilinen Lale Devri'nin öne çıkan isimleri ise şöyle: Padişah III. Ahmet, sadrazam Damat İbrahim Paşa, Batı'da gördüklerini Osmanlı'ya aktaran Fransa elçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi, matbaayı kuran İbrahim Müteferrika, Osmanlı tarihinin en önemli nakkaşlarından Levni lakaplı Abdülcelil Çelebi, divan şiirinin ustası Nedim ve çıkardığı isyanla bu devrin sonunu hazırlayan Patrona Halil. Bir dönem savaş gemilerinde leventlik yapıp sonrasında İstanbul'un başıboşları arasında yerini alan Patrona Halil'in sürüklediği isyan sonucu III. Ahmet tahttan indirildi. Damat İbrahim Paşa öldürüldü. İsyan anında sarayda bulunmayan Levni canını kurtarırken Nedim'in kaçmak için damdan dama atladığı sırada düşüp öldüğü biliniyor.
***
Prof. Dr. Mustafa İsen: Bizde Lale Devri figürü çok yanlış kullanılmıştır. Osmanlı Devleti bir nevi, 18. yüzyılda artık gerilemeyi kendi içerisinde hissetmeye başladığı bir zaman, savaşlara son verip biraz sayfayı çevirmek istemiştir. Yani farklı, alternatif bir yapılanma ortaya koymaya kalkışmıştır. Bugün bahsettiğimiz, özellikle kültüre ve sanata yönelik çok da iyi bir birikim var. Arkasında 300 yıllık bir birikim var. Bununla birlikte bir farklı açılım, yani biraz savaş teknolojileri üzerine kurulu bir yapıdan daha çok, kültür ve sanat yapılanması esasına dayalı bir açılımdır Lale Devri. Öyle katiyen, 'Vur patlasın çal oynasın' devri falan değildir.
***
Gül İrepoğlu: Bir sanat tarihçisi olarak benim için bir Levni vardır mesela. Levni bu dönemin baş nakkaşı. Bu döneme görsel açıdan yön vermiş olan bir sanatçı. Bambaşka renklerle ortaya çıkar Levni. Daha önceki renklerin çok dışına çıkar. Öyle pembeler, öyle morlar kullanır ki şaşırıp kalırsınız. Âşık olursunuz. Ben âşık oldum. Onun yapıtlarında başka türlü bir hava vardır. Betimlemede büyük yenilikler yapmıştır. O dönemi yansıtan parlak bir aynadır Levni. Böyle bir sanatçının yetişmesine ortam sağlamış olmak bile Lale Devri'ni çok üstün bir yere koyar. Bir biçimde devam etseydi kültürel gelişmeler, sanata verilen önem, sanatçının desteklenmesi, bunlar devam edebilseydi başka çok müthiş yapıtlar ortaya çıkardı. Tabii yankıları devam etmiş. Ama bir yerde derin bir kesintiye uğradığı için birçok şey sarsılmış.
***
Beşir Ayvazoğlu: Lale merakına gelince, çiçek ve tabiat sevgisinin ayıplanır bir yanını göremiyorum. Üstelik bu merak botanik bilgisinde ciddi ilerlemeler kaydetmemizi sağlamıştır. Sadece saray ve çevresi değil, sıradan insanlar da lale yetiştirirdi. Devrin en tanınmış lale yetiştiricilerinden biri, halkın Tabak Ata diye andığı bir debbağdı. Batılılaşmanın -eğer olumlu bir şeyse- hız kazandığı yapıcı bir devirdir Lale Devri. İlk matbaa bu devirde açılmış, kâğıt fabrikası kurulmuş, yerli sanatların gelişmesi için ciddi tedbirler alınmış, imar faaliyetlerine hız verilmiş, hatta ufak tefek zaferler kazanılarak sınırlarımız genişletilmiştir. Lale Devri'nde, Nevşehirli Dâmat İbrahim Paşa tarafından başlatılmış bir tercüme faaliyeti bile vardır.
***
İskender Pala: Bizde 'Lale Devri' adını ilk kullanan Yahya Kemal ve ondan ilham ile o devri anlatan kitabına isim olarak koyan Ahmet Refik'tir. Zaten o kitaptan sonradır ki Lale Devri bir sefahat ve taşkınlık çağı gibi algılanır olmuştur. Oysa aynı çağda ilk kez rasyonel düşünceye kapı aralayan uygulamalar, Batı karşısında geri kalmışlıktan kurtulma çabaları, İstanbul başta olmak üzere memleketi imar ve hayatı yenileme gayretleri vesaire gündeme getirilmiştir. Söz gelimi matbaalar kurulmuş, şehircilikte atılımlar yapılmış, askerî alanda ıslahat gerçekleştirilmiş, üretim atölyeleri kurulmuş, müspet bilimlerin okutulduğu mühendishaneler açılmıştır. Öte yandan eğlence de had safhaya ulaşmış, fakir ile zengin arasındaki uçurum çoğalmış, pastanın büyük dilimini yiyenler ile kırıntıları için cansiperane mücadele edenler birbirlerine karşı kinlenmişti. Tabii ahlakta erozyon, şiddette artım, sosyal düzende bozulma da bunun neticesi olarak başkenti kuşatmıştır. Velhasıl karışık bir dönemdir ve basit kavgalar, o devrin Rönesans gibi algılanabilecek gayretlerini gölgede bırakmıştır.
***
Selim İleri: Lale Devri, yakın tarihimizin biraz da ideolojik sebeplerle bir sefahat âlemine çevirdiği bir dönemdir. Yetiştiğimiz yıllarda öyle okuduk. Bu döneme ilişkin epey kötü yazılmış romanlar da okuduğumu hatırlıyorum. Çok sonra büyük ölçekte kendi çabalarımla Lale Devri'nin uygarca ve sanatkârca çabalarını ayırt ettim. Belki eğlence ya da sanatın sağladığı bir yaşama sevinci ağırlık kazanmış olabilir. Ne var ki genel görünümü açısından Lale Devri, tarihimizin hiç de yabana atılamayacak bir yüksek sanat çağıdır.
ÖNDER DELİGÖZZAMAN'DAN alıntı
ÖNDER DELİGÖZZAMAN'DAN alıntı
http://baysungur.blogcu.com/lale-devri-eglence-cagi-mi-osmanli-ronesansi-mi/5331859
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder