16 Nisan 2013 Salı

Dinin ve Manevi Değerlerin Özgüven Oluşumuna Etkileri

Dinin ve Manevi Değerlerin Özgüven Oluşumuna Etkileri



 


“Değer; arzu edilen, ihtiyaç duyulan şeye karşı beslenen amaçtır. Değerlerin işlevi, insanın aklını müsbet yönde,iyilikler yönünde kullanılmasını sağlamaktır. Bu bakımdan değerler, insan davranışına ölçü getirdiği gibi sınır da getirir.”
Manevi değerler ise; “insanın ruhunda özünde var olan ve evrensel ruhun sunduğu ilkeledir.Sevgi, adalet, sabır, hoşgörü insan doğasında var olan değerlerdir.” Manevi değerler insan hayatı için önemli anlam referansları arasında yer alır.Sağlıklı bir toplum yapısı oluşturmakta ve insanlar arası ilişkilerin geliştirilmesinde manevi değerler belirleyici özelliğe sahiptir. Manevi değerler insanı olgunlaştırır ve diğer insanlar karşısında saygınlığa götürür.
Günümüzde bir değerler dizgesine sahip olmamanın, psikolojik olarak sağlığı bozucu olduğunu görüyoruz. İnsan nasıl gün ışığına kalsiyuma ya da sevgiye ihtiyaç duyuyorsa, aynı şekilde anlayacağı ve o doğrultuda yaşamını sürdürmekten zevk alacağı bir dine ya da yaşam felsefesine ihtiyaç duyar.
İnsanın değerlerden yoksun olması pek çok ruhsal hastalığı beraberinde getirdiği gibi bunları bedensel rahatsızlıklara da dönüştürebiliyor. Birtakım değerlerden yoksun olmak ilk önce insanın yaşamdan zevk alma, hayatının amacını belirleme duygularına büyük bir darbe indirecektir. Daha sonra pek çok şeye ve pek çok kişiye karşı, ilgisizlik, ilkesizlik, ümitsizlik, aşırı kuşkuculuk gibi rahatsızlıklara dönüşebilecektir. Bütün bunların yaşandığı bir durumda bireyin özgüvenin oluşmasından ve gelişmesinden bahsetmek mümkün değildir.Özgüven ancak,değerlerin olduğu ortamda oluşur ve gelişir.
Bugün refah düzeyi yüksek toplumların büyük bölümünün değerler yoksunu olduğu tespit edilmiştir. Bu durumu yüzeysel sebeplerle açıklamak mümkün değildir.Pek çok insan durumunun farkına varmaksızın değer yoksunluğu içinde mutsuz yaşam sürdürmeye devam etmektedir.Böyle bir durumda birçok insan dine dönüş yaşayacaktır.
Manevi değerler bütünü olan din, sağlıklı toplum yapısı oluşturmakta belirleyici özelliğe sahip olmuştur. İnsanın kendini çoğu zaman gerçekleştirmesi ahlak ile maneviyat ile dinle olabilmektedir.Einstein’a göre üstün ahlaka ulaşabilmek insanın en önemli çabalardandır.İnsan var oluşunu ahlak ilkelerine bağlı olarak gerçekleştirebilir. Sadece ahlaklı davranmak yaşama güzellik ve onur verebilir. Katlanabilir bir hayat ölümsüz ahlaki ilkelere sarılmaya bağlıdır (Einstein, 1998, s. 97 – 98).
Pek çok insan böyle düşünüyor olmalı ki yirminci yüzyılın başında ahlak ilkeleri ve din göz ardı edilirken, sonlarına doğru dinin ve ahlak ilkelerinin hızlı bir yükselişini görmek mümkündür.Bütün tecrübeler ve yaşanan olaylar, insanın kendini anlaması ve mutluluğu yakalaması konusunda bilimsel verilerin ve psikolojik bulguların büyük ölçüde dini gerçeklere uygun düştüğünü gösterdi. Bu gerçeklerle yüzleşen pek çok insan dinlerin ve dini öğretilerin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünerek araştırmaya başlamıştır. Birçok insan dinine dönüşün gereğine inanmış ve hayatını dini esaslar doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir.
Özgüven penceresinden din insan ilişkisine baktığımızda da evrensel değerler her zaman rehberdir. İnsanlar hangi dinden olurlarsa olsunlar yüksek değerler arasında daima dinsel değerler en baştandır. İnsan bu değerlerden ve dinden yoksun oluğu zaman hayatına hakim olan anlamsızlık ve amaçsızlık duygularıyla baş edemeyecektir. Yaşamına bir anlam ve amaç veremediği takdirde bireyin özgüveni zayıf ya da çok zayıf düzeyde olacaktır. Bir takım değerlere sahip olan insanlarla bu değerleri yaşam felsefesinin en üst noktasına koyan insanlar arasında bile özgüven düzeyi açısından anlamlı farklılıklar olduğu bilinmektedir.
Bu anlamda yüksek değerleri arasında daima en başta yer alan dinsel değerler ile özgüven arasında olumlu bir ilişki vardır.Pek çok ruh hastalıklarında, hastanın rahatsızlığının sebebi, ruhsal ihtiyaçların ihmal edilmiş olmasıdır (Fromm, 1982, s. 19). Bunu için menşei manevi sahada olan şizofreni gibi bir akıl hastalığının düzeltilebilme ihtimali manevi temelin güçlendirilmesine bağlıdır.Mademki her türlü ruhsal hastalığın temelinde maneviyat eksikliği yatmaktadır.Öyleyse her türlü psikolojik tedavide maneviyata yönelik olmalıdır.
Dinamik psikiyatrlerinin en büyük ekol sahiplerinden Jung, bu hususu bizzat müşahede etmiş bir psikiyatristir. “Çağdaş insanın ruh araması” adlı kitabında tecrübi gözlemlerini aktararak, dinin insanın ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine işaret etmekte ve şöyle demektedir. “Son otuz sene içinde dünyanın bütün medeni memleketlerinden bana başvuranlar oldu. Yüzlerce hasta tedavi ettim. Hastalarımdan hayatın ikinci yarısına erişenler yani otuz beş yaşını geçmiş olanlardan hiçbir kimse yoktur ki,problemini halletmek için son başvurduğu çare hayatına dini bir bakış bulmaktan ibaret olmasın.
 
Kaynak:http://pdrgunlugu.net/dinin-ve-manevi-degerlerin-ozguven-olusumuna-etkileri/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder