Kerem ile Aslı Efsanesi Hakkında Bilgiler
İranın çok meşhur beldesi İsfahan’da adil, iyi
yürekli bir padişah yaşardı. Çok zengin, rahat yaşayan ama bir türlü evlat
saadetini tadamayan bir padişahtı. Ne tesadüftür ki emrinde çalışan bir Keşiş de
aynı özlemi duymakda idi. Padişahın aklına bu keşiş gelince, padişahın derdine
ortak olması için onu emretti. Ve uzun uzun sohbet ettiler. Keşiş padişaha “eğer
bir saray yaptırır içini bahçesini süslerseniz bütün zamanınızı burada geçirir
acınızı unutursunuz” deyince, padişah kısa bir sürede bu planı gerçekleştirdi.
Bir gün Keşişin karısı ve hanım sultan saraydaki eğlenceyi ziyarete giderken
karşılarına nur yüzlü bir ihtiyar çıkar, hanım sultana bir elma, Keşiş’in
karısana bir ayva fidesi verir. Ve bunları ekmelerini ister.
Hanım sultan da, Keşiş’in karısı da fidanlara
kendi elleri ile bakar, büyütürler. Ancak iki ağaç da büyüdüklerinde meyve
vermezler. Hanım sultan birgün rüyasında yine o nur yüzlü ihtiyarı görür. Ve bu
çocuk dileği için yalvarır. Yaşlı adam ona ağacın elma verdiğini, bu dileği için
bu meyveyi yemesini söyler. Hanım sultan Keşiş’in karısına haber verir ve
ağaçlarının yanlarına giderler. Hanım sultanın elma ağacı bir elma vermiştir.
Ancak Keşiş’in karısının ağacında meyve yoktur. Hanım sultan elmasını ortadan
ikiye böler ve yarısını Keşiş’in karısına verir. Buna karşılık çocukları
olduğunda birinin kızı diğerinin oğlu ile evlenecek diye söz verdiler. Ve daha
sonra ikisi de hamile kaldı. Padişahın oğlu, Keşiş’in bir kızı olur. Kızın adı
“Kara Sultan” Oğlanın adı “Ahmet Mirza Bey” olur. Fakat ters giden bir şeyler
olur. Keşiş bey birgün uyurken izmeye dalar ve “Bu kadar güzel bir kızı nden
padişahın oğluna vereyimki?” diye söylenir. Ve bu fikrini karısına açıklar.
Karısı ise “Ama Beyim biz hamile kalmadan önce çocuklarımızı birbirleri ile
evlendireceğinimize yemin ettik” dedi. Keşiş bunun üzerine etrafa kızının öldüğü
haberlerini yayar. Bu haber padişahın kulağına gidince padişah Keşiş’i huzuruna
çağırır.
Padişah:
Padişah:
“Keşiş bu söylenenler doğru mu?”
Keşiş çaresiz ifadesi vererek;
Maalesef doğru kızım öldü diyerek padişahı
kandırır. Daha sonra da kızını ve eşini alan Keşiş, Isfahan’a 3 gün uzaklıktaki
“Zengi” köyüne yerleşirler. Bu zamanda da padişahın oğlu Mirza Bey 4 yaşına
girmiş, mektebe başlamıştı. Yanında da Sofi adında çok zeki bir arkadaşı vardı.
Seneler sonra Sofi ve Mirza Bey 12–13 yaşlarına basmışlardı. Sofi Mirza Bey’e
bir teklifte bulunmuştu;
“Bak Mirza Bey baban çok zengin, serveti dünyayı alır! Ama bizde birdaha Genç olmayacağız, genç olduk, hadi gel avavlayalım” dedi.
“Bak Mirza Bey baban çok zengin, serveti dünyayı alır! Ama bizde birdaha Genç olmayacağız, genç olduk, hadi gel avavlayalım” dedi.
Mirza Bey Sofi’nin bu sözleri üzerine avlanmaya,
yiğitliğe talim etmeye gittiler. Mirza bey bir gece rüyasında “Kara Sultan”ın
elinden şerbet içtiğini görür. Kalbi ve yüreği cehennem gibiydi. Daha sonra
büyük bir heyecanla uyandı. Yalnız kimin elindne şerbet içtiğini bilmiyordu.
Fakat kızın siması aklında kalmıştı.
Bir sabah Mirza Bey babasından izin alarak sofi
ile birlikte “Zengi” köyüne gezmeye gittiler. Orada Keşiş’in evine misafir
oldular, ikramlar yediler. Artık mirza Bey hep o taraflara av yapmaya gidiyordu.
Birgün kolunda şahini ile yine gelmişti. O gün sarayın camının yanında gergef
yapan bir kız gördü. Yanına yaklaştğı, dikkatlice baktıktan sonra bu kızın
rüyasında gördüğü kız olduğunu anlayınca yanına yaklaştı ve:
Başı yastık göre mi?
Gözü dilber görenin?
Gözüne uyku girer mi?
Zülfüne berdar olanın?
Mirza Bey bunları söyledikten sonra kızı kendine doğru çekti, kızı öptü ve:
“Söyle güzel kız sen hangi bahçenin sümbülüsün?”
Deyince kız:
“Isfahanlı babam keşiş idi. Kerem eyle bırak beni! Babam görmesin!
Delikanlı:
“Aslı nedir? Salıvereyim!
Kız:
“Kerem eyle bırak beni!
Dedikten sonra Mirza beyin aklına bir şey geldi.
Benim adım Kerem, senin adın Aslı olacak bundan böyle birbirimizi böyle
çağıracağı! Bunun üzerine keşişin kızı Kerem’e bakarak:
“Kabul ediyorum” dedi. Keremde kızı bıraktı. Daha
sonra Aslının işlediği gergefin üzerinde bulunan oyalı tülbenti aldı. Ve sofiyi
bularak beraber Isfahan’a döndüler. Eve geldiğinde babası Keremi bitkin gördü ve
ona ne olduğunu sordu, fakat Kerem’in ağzından tek laf bile alamadı. Padişah
birkaç gün sonra Kerem’i tekrar çağırdı ve ona sordu. Kerem’de babasında bir saz
istedi. Derdini böyle anlatacaktı. Babası sazı getirdi. Kerem durumunu anlatan
bir türkü çaldı;
Keşiş bahçesinde bir güzel gördüm,
Aklım başımdan aldı ne çare?
Taramış zülfünü, dökmüş yüzüne,
Serimi sevdaya çaldı ne çare?
Babası oğlunun dediklerinden hiçbirşey
anlamamıştı. Oğluna tam olarak anlayamadığını söyleyince, Kerem boynunu bğkerek
odadan çıktı. Padişah haftalarca oğlunun derdini anlamak için çare arıyordu ama
bulamamıştı. Bunun üzerine padişah birilerini bulup ondan derdini öğrenmesini
istedi. Çirkin bir kadın Kerem’i Keşiş’in baheçsinde Aslı’ya bakarken görünce
hemen padişaha söyledi. Bunu duyan padişah hemen Keşiş’i yanına çağırıdı ve
nedne yalan söylediğini sordu. Keşiş’i kızını vermesi için ikna etti. Bunun
üzerine Keşiş padişahtan 5 ay süre istedi. Padişahda “sana 5 ay veririm ama sana
yüzük vereceğim, onunla kızını oğluma nişanla dedi. Keşiş bunu kabul etti. Bu
nişanlanma olaylarını duayn Sofi hemen Kerem’e haber verdi.
Kerem’in günleri sefa ve zevk içinde geçiyordu.
Fakat aradan bir süre geçtikten sonra Aslıyı yine özlemeye başladı. Bu durumunu
babasına anlattı. Oğlunun bu dert yanışı babasını çok üzmüştü. Padişah Kerem’e:
“Oğlum ben Keşiş’e 5 ay izin verdim. Süre bugün doluyor” dedi ve düğün
hazırlıklarına başlandı. Keşiş’de 5 ay dolduğu için “Zengi” köyünden kaçmaya
karar verdi. O gün Padişah büük bir kafileyi Aslı’yı alamk için Zengi köyüne
gönderdi. Orada da birkaç insan topluluğu kafileye doğru geliyordu. Kerem onlara
neler olduğunu sordu. Bunu üzerine ihtiyardan şu yanıtı aldı: “Bizim burada bir
Keşiş otururdu, onlar gece gittiler. Bizde bir şey olacak herhalde die
gidiyoruz” dedi. Kerem ağlamaya başladı. Daha sonra hemen Aslı ile buluştukları
bahçeye gider ve oradan geçen bir kızı Aslı’ya benzetir ve türkü söylemeye
başlar. Onu duyan kız “Ey âşık! Beni kime benzettin?”
Kerem cevap verir:
“Seni Aslı Han’ıma benzettim” dedi.
Bunun üzerine kız Kerem’e:
“Aslı Hanımanne ve babasıyla birlikte Hoy’a
kaçtılar” dedi. Kerem bu sözün üzerine çok sevindi. Ve bir türkü söyledi.
Keşişlerin kaçtığı haberi padişahın kulağına gidince kızdı ve Zengi köyüne
geldi. Ama onları bulamadı. Hemen Kerem’in yanına gitti ve “Ey oğlum bu halin
ne?” diye sordu. Kerem’i alarak Isfahan’a döndü. Kerem babasına Aslı Han’ın
arkasından gitmek istediğini söyledi. Babası da engel olmadı. Arkadaşı Sofi ile
yola koyuldular ve Zengi köyüne geldiler. Köyde gezinen bir kıza keşiş’i soru ve
Hoy’a gittiklerini öğrendi. Oradan sonra Hoy’a vardılar. Bir kahvedekilere
Keşiş’i sordular ve onun birkaç gün önce Suşi’ye gittiklerini öğrendi. Kerem bu
şekilde Aslının peşinden gidiyordu. Her gittiği yerde ondan saz çalması
isteniyordu. Bu şekilde Suşi’den sonra Gence, Revan, Acuz, Çıldır, Şerki,
Kelbe’ye gittiler. Kelbede de aldıkları üzücü haber onların 3 ay önce Kars’a
gitmiş olmalarıydı. Daha sonra Kars’a vardılar ve Keşiş’i sordular.
Kahvedekiler ondan bir şarkı söylemesini istedi.
Ve bunun sonucunda onların Oltu’ya gittiklerini öğrendiler. Oltudan sonra:
Narmana, Beyazıt ve Beyat’a gittiğini öğrendi. Beyat’dan aldıkları haberde
onların 4 Gün önce Van’a gitmeleriydi İkisi birlikte Van’a giderken yolda 40
haramiler ile karşılaştılar. Haramiler onları aramka istedi. Kerem de “Ağalar
ben Acem Şah’ın oğluyum, şimdi gurbete düştüm rica etsemde sılaya gitsem?” dedi.
Haramiler ona “Ey âşık Allah selamet etsin diyerek yol vermeden önce türkü
istediler. Türküyü duyanlar “aferin” dedi, Kerem’de Keşiş’i sordu ve türkü
karşılığında Tiflis’e gittiklerini öğrendi ve yola koyuldu. Tiflis’e geldiler ve
kahvedekilerden türkü karşılığında Ahlât’a gittiğiklerini öğrendi. Bu şekilde
Nemrut dağını geçerek Ahlât’a geldiler. Oradan Velhasıl dağı, Muş ovası, Muş,
Çanlı kiliseyi gezdiler ve aradılar. Çanlı Kiliseden gelin kızlar çıkıyordu.
Kerem o kızı Aslı’ya benzetti. Ve yine türkü söyledi, saz çaldı. Sonra oradan
Malazgirt’i öğrendi. Karşılarına Murat ırmağı çıktı. Irmak çok delicoş akıyordu.
Kerem’in türküsü ile yavaşladı ve geçtiler. Oradan Malazgirt’e geldiler. Kahvede
saz çalanlar vadı. Beraber saz çaldılar. Kerem’i çok alkışladılar. Neyse oradan
Pasin ovası, Uzun Ahmed, Hasan Kalesi, Çoban köprüsünü gezdiler. Orada dalgacı
bir adam vardı. “Ben Keşiş’im” diye dalga geçiyordu. Kerem’i görünce bu dalgacı
bir tabuta girdi. Kerem’e adam öldü, namazını kılalım diye şaka yaptılar. Kerem
adamın öldüğüne inandı. Aslında şaka idi. Namazdan sonra şaka olduğunu söylemek
için tabudu açtılar ve adamı ölü buldular. Cenab-ı Hak dalgasının cezasını
vermişti.
Neyse Kerem ve Sofi yollarına devam ettiler.
Gümüşlü Kümbet, Hadım Pınar geçildi. Orada Kerem giysi yıkayan kızlar gördü ve
Aslı’dan kalan tülbenti çıkartarak yıkaması için onlara verdi. Daha sonra da
Laleli Dağına çıktılar. Hava çok bozmuştu. Fırtınalar koptu 3 gün 3 gece orada
kaldılar. Üçüncü gecede nur yüzlü bir adam geldi. Ve onları atının arkasına
alarak onları bir çırpıda Erzurum’a götürdü. Meğer o adam Hızır Aleyhisselam
imiş. Orada bir konakta kaldılar. İkramlar gördüler. Kerem sazı eline alarak
türkü söyledi. Sonra ağlamaya başladı. Sofi’ye neden ağladığını sordular. Sofi
anlattı. Sabaha Yola çıktılar. Gezerlerken bir hamam gördüler. Cafer Ağa hamamı
imiş. Oradan çıkan kadınların arasında Aslı’yı gördü ve hemen türkü söylemey
başladı. Bunu duyan Aslı Kerem’i gördü ve Hemen eve koştu anasına haber verdi.
Anası Keşiş’e haber verince yola çıktılar. Kerem ağlamaya başladı. Sonra
sokaktaki çocuklara Keşiş’i sordular ve Mancunlar mahallesine giderlerken yol
3’e ayrıldı. Ortadan girdiler. Günlerce yol gittiler. Eşen Kalesine vardılar.
Khevde oturdular. Oradan sonra Vabrik, Tercan, Çinci beli, Erzincan aşıldı.
Kerem Erzincan’lılardan Keşiş’in Sarılar’a gittiğini öğrendi. Yolları bir geldi.
Nuh Aleyhisselam’ın Nuh gemisinin oturduğu yere geldiler. Yerde bir kuru kafa
gören Kerem kuru kafa ile konuşmaya başladı. Sofi şaşkınca Kerem’i izliyordu.
Neyse sonra Eşkat’a vardılar, Engürü’ye gittiler. Kerem bir mezarlıkda ağlayan
kız gördü. Kızla konuştu. Ölenin sevgilisi olduğunu anladı. Yola koyuldular.
Kahveye geldi. Türkü söyledi. Sonra Ayaş’a gittiler. Yol viran olmuştu. Kerem
viran olmuş yolla söyleşti. Sofi adeta olanlara şaşıyordu. Ayaşlılar Keşiş’in
Zile’ye gittiğini söyledi. Tekrar yollara düştüler…
Yeniden yollara düştükten sonra Kızılırmak’a
vardılar. Nehir delicoş akıyordu. Ama Kerem’in türküsü ile duruldu. Onlarda
geçtiler. Zile’ye vardılar. Hanın sahibi onları içeri almadı gitti. Onlarda
kapıyı kırdı. Kapıyı yakarak ısındılar. Sonra Sivas’a gittiler. Oradan da
doğruca Kayseri’ye vardılar. Kerem bir cenaze gördü ve türkü söyledi. Bunu Duyan
imam Kerem’e çok kızdı. Neyse onlarda oradan Keşiş’in kaldığı eve geldiler. Aslı
bahçede geziyordu. Kerem hemen yanına gitti. Kendini tanıtmadı ve “ben dişçi
kadına gelmiştim dedi” Aslı onu içeri aldı. Anasına söyledi ve Kerem Aslı’nın
dizine yatarak ağzını açtı. Anası sordu “Hangi dişin?” Kerem gösterdi fakat o
diş değildi. Öyle böyle bütün dişlerini çektirdi. Ağzı kan dolmuştuç Cebinden
Aslı’dan kalan eşarbı çıkartarak ağzına tuttu. Tülbenti tanıyan Aslı “Bu Kerem!”
dire bağırdı. Anası hemen Keşiş’e haber vermeye gitti. Kerem o an hemen türkü
söylemeye başladı ve sazdan başını kaldırınca Aslı’nın onu dinlediğini gördü.
Aslı onu hemen dışarı çıkartmaya çalışırken Kerem’in ayağı kapıya sıkıştı ve
kanamaya başladı. O sırada Kerem Tanrıya “Ey rabbim şu kızı bana âşık et” dedi.
Tam o sırada isteği kabul olundu. Aslı kapıyı açıp hemen Kerem’e sarıldı. Aslı
Kerem’e:
“Hadi git buradan babam gelirse seni öldürdür,
gece gel, beni al!” Kerem oradan çıkıp kahveye gider. Gece olunca Aslının evine
gider. Saz çalmaya başlar. Babası onu duyar ve yanında ki adamlarla Kerem’i
yakalamak isterler. Kerem kaçıp gizlernir. Sonra tekrar pencereye çıkar. Tekrar
çağırırken onu tutuklarlar. Hapse atarlar. Kerem’in aklı başından gitti. Dili
tutuldu. Kadıyı, müftüyü çağırdılar. “Baksanıza Keşiş’in evine bir adam girmiş,
öldürelim mi?” Müftü izin vermedi. Sonra Kerem’in dili açıldı. Türkü söylemeye
başladı. Kerem’in dilinin açıldığını beye haber verirler. Bey Kerem’i yanına
çağırır. Kerem başlar türkü söylemeye. Bey kızmaya başlar. Kerem onu dinlemeden
tekrar söyler. Bey yine kızar. Amire dönüp idam fetvasını ister.
Hâkim izin veremem, bunların Aslı var dedi ve
yerinden kalkıp Harem’ine geçti. Meğer beyin Hasene adında kız kardeşi varmış.
Beyin halini görünce halini sordu. O da Kerem’i öldürmesini istedi. Karşılığında
15 kese altın verecekti. Çünkü kadı, müftü öldürülmesine izin vermiyordu. Hasene
bunu kabul etti. O sırada da Kadı Kerem’ döndü. “Bak oğlum buradan kaç sana zulm
edip öldürecekler” Kerem bu sözleri duymadı bile ve saz çalmaya başladı. Hâkim
Kerem’e sordu: “Oğlum senin bu kızla alakan var mı? Nişanlı mısınız?” dedi. Eğer
nişanlı değilseniz 2 şahit bul seni şu Aslı ile nişanlayalım” dedi. Kerem hemen
Sofi’yi çağırdı. Hâkim mesele’yi sofi’ye sordu. Sofi’de anlattı. O sıralarda da
Hasene Hanım 40 tane gülcülerden kız alıp her birine kıyafet giydirdi. Sonra
onları büyük bir bahçeye soktu. Ve Kerem’i çağırdı. Kerem içlerinden Aslı’yı
görünce gözünü ondan ayırmadı. Zaten başka bir kıza baksaydı, Hasene Hanım onu
öldürecekti. Kerem gözünü ondan ayırmayınca o da Kerem’in gerçekten Hak aşığı
olduğunu anladı. Hasene Hanım bu aşkı anlayınca Aslı’yı ondan sakladılar. Hasene
Hanım Kerem’den türkü söylemesini istedi. Kerem hep Aslı’ya hitap eden türküler
söylüyordu. Hasene Hanım kızdı ve kendisine hitap eden bir türkü söylemesini
istedi. Kerem yine Aslı’ya söyledi. Bu sefer Hasene Hanım sordu:
“Kerem ben ne derim, sen ne dersin? Sana hemen Aslı’yı alıvereyim” dedi. Kerem:
“Ya Rab, sana şükürler olsun” dedi. Hasene hanım bu türkülerden onun gerçek bir âşık olduğunu anladı. Ve:
“Senin gerçekten âşık olduğunun isbatı var mı?” dedi. Kerem’de:
“Bak ben bir türkü söyleyeyim, eğer Aslı’nın her yönünden söz etmezsem beni öldür” dedi. Ve türküsüne başladı:
Bir hali diyor merde mert cengi
Bir hali dövüyor cümle frengi
Bir hali bozulmaz hiç onun rengi
Bir şulesi halka yetişir…
Hasene Hanım baktı ki bu türkü tam Aslı’yı anlatır, hemen herşeyi beye anlatır:
“Bu kızı Kerem’e verelim, eğer vermezsek, Kerem’in ahı bizi yakar”
Bey bu sözleri duyunca hemen Keşiş’in yanına gider ve:
“Kızını Kerem’e ver, eğer vermezsen seni öldürürüm” dedi.
Bu olanları Keşiş karısına anlattı. Ve o gece
Kayseri’den kaçtılar. Sabah onları bulamadılar. Bir kişi onların Tekke’ye doğru
gittiğini söyledi. Kerem çok üzüldü ve beyin ayağına kapanarak; “Aman beyim ben
böyle olacağını bilirdim. Allahaısmarladık” diyerek yola koyuldular. Tekke’ye
ulaştılar. Oradan Karapınar’a geçtiler. Sonra Haleb yoluna düştüler. Keşiş’de
Haleb’de ermeni evine girdi. Halebli ermeni onun başka biri olduğunu anladı.
Ermeni Keşiş’e burad ne aradığını sordu. Keşiş başından geçen herşeyi anlattı.
Halebli Ermeni de: “O halde Kerem buraya gelmeden kızını evlendir” Bu sırada da
Aslı Han babasına feryad ediyordu. Kerem ve Sofi’de Haleb’e geldiler. Burada
Kerem hanın sahibi Külhan Beyine başından geçenleri anlattı. Külhanbeyi Kerem’i
Aslı’ya alacağına söz verdi. Bir koca karı tuttu. Onu Aslı Han’ın yanına
gönderdi. Koca karı Aslı Han’a: “Kerem’in yanına gitmek ister misin?” deyince
Aslı hemen kalktı. Külhanbey’de Kerem’e haber verdi. Koca Karı’da Aslı
Han’a:
“Git anandan Haleb’i gezeceğiz diye izin al”
dedi. Anası da “tamam ama sakın geç kalma” dedi. Sonra Külhanbeyi Kerem’i Aslı
ile buluşacağı Kümbet’e götürdü. Orada Kerem’i gören Haleb paşası onu zindana
attırdı. Kerem’i zindan’a türkü söylerken duyan paşa ona kendini tanıttı ve Aslı
Han’a şu anda düğün yapıldığını söyledi. Kerem’de: “Bana güzel bir at, silah ve
hizmetkâr ver Aslı kiliseden çıkarken beni görsün” dedi. Paşa isteklerini yaptı.
Ertesi gün Kerem kilisenin oraya gitti. Paşa arkadan adamlar gönderdi. Kerem
Aslı’yı görünce türkü söylemeye başladı. Onu gören Aslı hemen yolunu değiştirdi.
Sonra adamlar kızı hemen örtüp konağa getirdiler. Keşiş’in dostları Keşiş’e
haber verince Kerem’den kurtuluş olmadığını anladı. Keşiş’in aklına bir fikir
geldi. Kızını Kerem’e vereceğini, fakat ilk gecelerinin elbisesini kendisi
dikeceğini söyledi. Kerem ve Aslı çok sevindi. Keşiş evde sihirli, büyülü bir
fistan dikti. Kerem yanına gelince fistanın düğmelerini elleri ile çözecekti.
Neyse 40 gün 40 gece düğün yaptılar. Sonra Aslı ile Kerem evlerine gittiler. O
gece Kerem namazını kıldıktan sonra Aslı fistanını giydi ve Kerem’in yanına
geldi. Kerem’den bu düğmeleri çözmesini istedi.
Kerem tam söktü 2 tanesi kaldı ki düğmeler tekrar
kapandı. Kerem elleri ile tekrar denedi. Sürekli kapanıyordu düğmeler. Artık
uğraşmaktan tan yeri ağarmıştı. Kerem düğmeleri nasıl çözeceğini düşünüyordu.
Tekrar denerken en sonunda kocaman bir “Ah” çekti. Ve Kerem’in ağzından çıkan
ateş ile birden bire Kerem cayır cayır yanmaya başladı. Külleri yere döküldü.
Aslı ağlamaya başladı. Ve hemen annesine haber verdi. Annesi de kızım bu senin
sevinecek günündür deyince Aslı annesine Kerem’in küllerini gösterdi. Annesi de
çok şaşırdı. Sonra Paşa Aslı Han’ı sorguya çekti. Olayların Keşiş’in yaptığı
anlaşıldı. Keşiş öldürüldü. Aslı 40 gün Kerem’in küllerinin başında bekledi.
Sonra saçlarını süpürge ederek silerken küllerin içinde kalan ateş ile Aslı’da
kül oldu. İkisinin külleri birbirine karıştı. Bunu görenler Paşa’ya haber
verdiler. Paşa’da Aslı’nın annesini türlü eziyetlerle öldürdü. Daha sonra ki
günde Sofi’ye düğün yaptılar. 40 gün 40 gece düğün oldu. Aslı ve Kerem dünyada
kavuşamadılar ama şu an cennete düğünleri olsa gerek…
http://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/kerem-ile-asli-efsanesi-nedir+kerem-ile-asli-efsanesi-hakkinda-bilgi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder