Ağrı dağın eteğinde türküsü
Ağrı Dağın Eteğinde
Uçan Güvercin Olsam
Türkü Olsam Dillerde (Cano
Cano)
Diyar Diyar Dolansam
Başımdaki Sevdayı
Karlı Dağlara Mı Yazsam
Bu Bendeki Aşk Değil (Cano
Cano)
Söyle Bana Nere Gidem
Oy Ben Nidem Nasıl Edem
Başım Alıp Nere Gidem
Bu Bendeki Aşk Değil
(Cano Cano)
Söyle Bana Nere Gidem
Sen Orada Ben Burada
Başım Yine Belalarda
Koyma Beni Buralarda (Cano
Cano)
Söyle Bana Nere Gidem
Başımdaki Sevdayı
Karlı Dağlaramı Yazsam
Bu Bendeki Aşk Değil (Cano
Cano)
Söyle Bana Nere Gidem
Oy Ben Nidem Nasıl Edem
Başım Alıp Nere Gidem
Bu Bendeki Aşk Değil
(Cano Cano)
Söyle Bana Nere Gidem
Çoban Ali
Ağrı Dağı Efsanesi
Günün birinde keçe
bellemesinin üzerinde bir güneş ve ağaç işlenmiş çok güzel kır bir at Ahmet’in
kapısının önüne gelip kapının tahtasını koklar gibi duruyordu. Atı ilk gören
Sofi olmuştu.
Sofi atın üzerindeki işareti bir yerden hatırlar gibiydi ve bu işaretin
onlara kötülük getireceğine inanıyordu. Sofi oralardaki bütün oymakların
işaretini bilirdi ama bu işareti bir türlü anımsayamamıştı.
Bu arada Ahmet
evin içinde çok eski olan Ağrı dağı türküsünü çalıyordu. Bu türkü Ağrı dağının
bitmek bilmez öfkesini dile getiriyordu. At bu sesten çok etkilenmiş gözüküyordu
oda Ahmet’i dinliyordu.
Sofi, Ahmet türküsünü bitirince onu yanına çağırdı ve
atı gösterdi. Atı tanıyıp tanımadığını sordu. Fakat Ahmet atı tanımıyordu. Bunun
üzerine Sofi atın Ahmet’e haktan yadigar olduğunu söyledi ve Ahmet’e atı üç kere
dağın aşağısına götürüp orda bırakmasını eğer at har defasında geri gelirse bu
atın onun olacağını ve onun sahibi Osmanlı hükümdarı bile olsa , kellesini
vermesini ama bu atı vermemesi gerektiğini söyledi. Bunu üzerine Ahmet atı dağın
aşağısına götürdü ve atı orda bırakıp geri geldi ama at her seferinde geri
gelmişti. Artık at Ahmet’indi ve atın sahibi kim olursa olsun Ahmet atı ona
veremezdi.
Ahmet atı ahıra çekti ama biraz sevinçli biraz korkuluydu. Elbet
bir gün atın sahibi ortaya çıkacaktı peki o zaman ne yapacaktı?
Bir gün Sofi titreyerek Ahmet’in yanına geldi ve atın, Beyazıt Paşası Mahmut
Hanın atı olduğunu söyledi. Atı getirene beş at , elli altın vereceğini söyledi
ve ekledi atı kimin evinde bulursa onun kellesini vurduracağını söyledi. Ama
Ahmet atı ona vermeyeceğini atın kendisine haktan yadigar olduğunu söyledi.
Bir ay sonra Mahmut Hanın adamları Ahmet’e geldiler ve atı geri vermesini
istediler ama Ahmet kabul etmedi ve atın artık kendisine ait olduğunu söyledi.
Bunu duyan Paşa çok sinirlendi etrafındaki Kürt beylerini toplayıp Ağrıdağı’na
atı almaya gitti. Fakat dağda Sofi’den başka kimseyi bulamadı uzun süre
aradıktan sonra Sofiyi alıp geri döndü ve emrindeki Kürt Beyleri, atı ve Ahmet’i
bulması için görevlendirdi.
Paşanın üç kızı vardı. Bunlardan Gülbahar çok iyi kalpli bir kızdı diğer
kardeşlerinden farklı giyinir, halkın arasında dolaşır onlarla muhabbet ederdi.
Sarayda at meselesi ile en çok ilgilenen Gülbahar olmuştu. Atın macerasını
zindandaki sofiden öğrendi. Sofiye her gün yemek götürüyor ve ona bir sürü soru
soruyordu. Sofi bir gün Gülbahar’dan kaval istedi. Gülbahar, Sofinin bu isteğini
hemen yerine getirdi. Sofi kavalı eline alıp Ağrı dağı türküsünü çalmaya
başladı. Bu türkü Gülbaharın çok hoşuna gitmişti ve her gün gelip bu türküyü
dinliyordu.
Paşa , Milan Beyinin oğlunu görevlendirip Ahmet’i getirmesini istedi. Milan
beyi Ahmet’i ikna edip onu saraya getirdi. Paşa Ahmet’i görünce ondan atını
istedi. Ahmet, ona atın kendisine haktan yadigar olduğunu ve atı ona
veremeyeceğini söyledi. Paşa buna çok kızdı ve Ahmet’i zindana attırdı. Sofi
Ahmet’in yanına gelmesine çok sevindi.
Zindanda Ahmet ile Sofi kucaklaştılar daha sonra Ahmet Ağrı dağının öfkesini
çalmaya başladı. Gülbahar bu kaval sesini duyunca çok etkilendi. Kaval çalan
kişiyi görmek istedi. Ahmet’i gördü. İçinden ne olduğunu bilmediği sıcacık bir
duygu geçti. Babasının yaptığına çok sinirlenmişti.
Gülbahar , Ahmet’i daha yakından görmeliydi. Bunun için ne yapacağını
düşünmeye başlamıştı. Zindanın kapısında babasının en güvendiği adamlarından
biri olan Memo duruyordu. Memo, Gülbahar’ı ne zaman görse elli ayağı titriyor ne
yapacağını bilemez bir hale geliyordu. En sonunda dayanamadı Memo’nun yanına
gitti . Elindeki altın ve pırlanta dolu keseyi Memo’ya verdi ama Memo bu keseyi
kabul etmedi . Zindanın anahtarını Gülbahar’a verdi ve oradan ayrıldı. Gülbahar
sevinsin mi, üzülsün mü bilemedi. Ahmet’in yanına gitti. Birlikte bekçi kulesine
çıktılar ve sabaha kadar hiç ayrılmadılar.
Gülbahar, Ahmet’in, Sofinin, Musa beyin öldürülmesini istemiyordu. Konuyu
kardeşi Yusuf’a açtı. Yusuf bunu duyunca çok korktu ve elinden hiç bir şey
gelmeyeceğini söyledi. Gülbahar’ın tek bir umudu kalmıştı oda demirci Hüso idi.
Demirci Hüso sanki onu geleceğini biliyor ve onu bekliyordu. Gülbahar Hüso’ya
olan biteni anlattı Hüso “biliyorum“ dedi Ahmet ile arasında geçenleri anlatınca
Hüso dondu kaldı. Gülbahar’a Kervan Şeyhine gitmesini ve selamını söylemesini
istedi. Gülbahar hemen şeyhe gitti ve olan biteni ona anlattı. Şeyh hüsoyu
görmek istedi. ertesi gün hüso şeyhe gitti ve geri döndüğünde yanında atta
vardı. Gülbahar bunu görünce çok sevindi ama Mahmut han atın kendisinin
olmadığını söyledi ve cumartesi günü üç hainin kafasının vurulacağını söyledi.
Herkes atın Mahmut Hanın olduğunu biliyordu ve duruma çok sinirlenmişlerdi.
Gülbahar ne yapacağını şaşırmıştı bir şekilde bunun önüne geçmeliydi. Memo’ya
gitti ve onları serbest bırakmasını istedi. Memo saçından birkaç tel alma
şartıyla Gülbahar’ın isteğini kabul etti. Zindanın kapılarını açtı ve
tutsakların hepsini arka kapıdan kaçmalarına izin verdi. Paşa bunları duyunca
çılgına döndü fakat artık çok geçti. Memo’da kendini uçurumdan aşağıya atarak
intihar etti.
Yusuf çok korkmuştu gidip her şeyi Paşaya anlattı ve
Gülbahar’ın kaçtığını söyledi. Ama Gülbahar gitmemişti sonunu bekliyordu.
Paşanın adamları içeri girdi ve Gülbahar’ı alıp zindana
kapattılar.
Gülbahar’ın zindana kapatıldığını herkes duydu. Birden bire halk
ayaklandı herkes Beyazıt’a doğru yürümeye başladı. Bir, iki gün içinde kalabalık
çok büyüdü. Kalabalık saraya yürüdü Gülbahar’ı zindandan çıkardılar ve Kervan
Şeyhinin yanına götürdüler Ahmet’te ordaydı ve Ahmet’le, Gülbahar’ın Hoşap
beyinin kalesine gitmelerini istediler. Hoşap Kalesinin Beyi Ahmet’le,
Gülbahar’ı çok iyi karşıladı ve onlara çok iyi baktı. Akşam yatarken Ahmet ,
Gülbahar ile arasına kılıncını çekip yatağın ortasına kılıncı sapladı. Ertesi
gün Gülbahar bunun nedenini öğrenmek istedi. Ahmet, Gülbahar’a yalan söyledi.
Ahmet Gülbahar’ın Memo’ya ne verdiğini merak ediyordu.
Mahmut Han, Horasan Beyini tehdit etmeye başlamıştı. Ahmet bunu duyunca
Beyden izin istedi ama Bey izin vermedi. Ülkenin dört bir yanında yardım
teklifleri yağıyordu Hoşap kalesine bu Beyin çok hoşuna gitmişti.
Paşa baktı bunlarla baş çıkamayacak. Ahmet’e bir teklif götürdü eğer ağrı
dağının tepesine çıkabilirse ve bunu ispatlarsa geri döndüğünde nikahlarını
Mahmut Han yapacaktı. Ahmet bu teklifi kabul etti ve yola koyuldu herkes bu ana
tanık olmak için Beyazıt ın önüne gelmeye başlamıştı. Paşa bu kadar çok kişiyi
daha önce hiçbir yerde görmemişti. Paşa bu kalabalıktan korktu ve Ahmet’i
bağışladığını söyledi.
Ahmet’in gidişinin dördüncü gecesi olmuştu. Demirci
Hüso bir anda haykırdı. Dağın başında bir ateş yanıyordu. Herkesi büyük bir
sevinç sarmıştı. Sabahleyin Ahmet geldi hiç kimsenin yüzüne bile bakmadan
Gülbahar’ı alıp dağa gitti.
Gülbahar dayanamadı ve Ahmet’in niye böyle davrandığını sordu. Ahmet ilk önce
şaşkın şaşkın baktı sonra beni kurtarmak için Memo’ya ne verdin diye sordu.
Gülbahar hiçbir şey vermediğini ne isterse yapmacağını ama Memo’nun hiçbirşey
istemediğini söyledi. Daha sonra Gülbahar Ahmedi kaybetti ve bir dahada onu
bulamadı
Alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder