Side Antik Kent'in tarihçesi
Side Antik Kenti Hakkında Bilgi
Eşsiz bir işçiliği olan antik kentte iki ana cadde var. Bu caddeler antik çağın sütunlu caddelerine iyi birer örnek. Kent kapısını geçtikten sonra yassı taşlarla döşeli alan, caddelerin başlangıç yeri. Bu caddelerin her iki yanında sütunlu portikler ve onların hemen arkasında da dükkanlar bulunuyor.Surun dışında, kent kapısının karşısında Anadolu’nun en büyük tarihi çeşmesi nymphaeum var. Bu çeşmenin önünde geniş bir havuz yeri bulunuyor. Tiyatrodan sonra geniş bir caddeden geçip anıtsal bir yapıya varılıyor. Bu yapı, boyutları 100×100 m. olan agora. Kentin pazar yeri olan agora da portiklerle çevrili ve üç yanında dükkanlar yer alıyor. Agoranın güneyindeki cadde üzerinde, üç salondan oluşan ve dört tarafı portiklerle çevrili gymnasium var. Kuzey- güney doğrultusundaki ana caddede Roma Dönemi’nde yapılan kemerli bir yapı bulunuyor.
Side’nin surların dışında kalan alanda geniş mezarlıklar bulunuyor. Bunlar içinde en önemlisi Batı Negropolü. Tapınaklar ve su kemerleri de antik kentin önemli yapıları arasında. Tapınaklardan en önemlileri Athena, Apollon ve Men tapınakları. Apollon Tapınağı Athena Tapınağı ile birlikte Bizans bazilikasının avlusu içinde kalmış. Korinth düzeninde ve peripteros planlı tapınak, Roma Devrinden kalma. 150 yılına tarihlendiriliyor.
Surlar ve kapılar
Antik devirlerdeki tüm kentler gibi Side’nin etrafı da surlarla çevriliydi. Surlar kenti kara ve denizden kuşattıkları için kara ve deniz surları olarak ikiye ayrılıyorlar. Deniz surları büyük ölçüde tahrip olmuş. Konglomera (çakıl taşından yapılmış) bloklar kullanılarak yapılan bu surlar, Roma devrinde savunmanın önemini yitirmesiyle yıkılmış, Geç Roma döneminde ise devşirme malzeme ve kireç harcı ile yeniden onarılmış. Kara surları, doğuda toprakla örtülü olanlar dışında hemen hemen sağlam durumda.
Düzgün bir şekilde işlenmiş konglemera bloklardan harçsız olarak yapılmış olan bu surların üzerinde değişik şekillerde on üç tane kule bulunuyor. Kara surları üzerinde iki büyük kapı bulunuyor. Bunlardan ilki kara yolunun asfaltlanması sırasında büyük ölçüde tahrip edilen Büyük Kapı. Hellenistik devirde yapılan kapı, aynı zamanda şehrin ana kapısı. İkinci büyük kapı şehrin doğusunda yer aldığı için Doğu Kapısı diye adlandırılmış. Bu kapıda Büyük Kapı gibi Hellenistik devirde konglemera bloklar kullanılarak yapılmış. Zamanla kumul altında kalan kapı, ancak on bin metreküp kumul kaldırıldıktan sonra ortaya çıkarılabilmiş.
Side Tiyatrosu
20.000 seyirci alabilecek büyüklükte olan Side Tiyatrosu’nun mimarlık tarihi açısından önemi; diğer Roma tiyatroları gibi dağ yamacına değil, kemerli mekanlar üzerine kurulmuş olması. Cavea, oskestra ve scene olmak üzere üç bölümden oluşan tiyatro, Pamphylia tiyatroları içinde en büyük ve anıtsal olanı. Seyirci bölümü bir diazoma ile iki kata ayrılmış. Orkestra yarım daireyi aşan bir kavis şeklinde. Geç İmparatorluk Devrinde gladyatör yarışları ve hayvan mücadelelerinin yapıldığı arena olarak kullanılan tiyatro, Bizans Devrinde açık hava kilisesi olarak kullanılmış.
Side Su Yolları
Roma Devrinde yapılmış. Su kemerleri ve tünellerin büyük bir bölümü günümüze kadar gelebilmiş.
Antik Side Şehri
Antik dönemde Pamfilya’nın en önemli
liman kenti olan Side, Antalya’nın 80 km. doğusunda, Manavgat’ın 7 km.
güneybatısında bulunan, 350-400 m. genişliğinde bir yarımada üzerinde
kurulmuştur. Side, eski Side dilinde bereketi simgeleyen “nar” anlamına
gelmektedir.
Antik çağ coğrafyacılarından Strabon’a göre bu kent, Kyme’nin (Nemrut Köy)
bir kolonisidir. Side, İ.Ö. VII. yy.’da bir yerleşim merkezi olmuştur. İ.Ö. VI.
yüzyılda tüm Pamfilya ile birlikte Lidya krallığının egemenliğine girmiş, Lidya
krallığının 547/46’da yıkılışından sonra Perslerin hâkimiyeti altına girmiştir.
Bu devirde özgürlüğünü bir ölçüde koruyan kent kendi adına sikke basmıştır.
Gümüş olan bu sikkeler üzerinde tanrıça Athena ve tanrı Apollon’dan başka kentin
simgesi nar da görülmektedir. Büyük İskender’in Anadolu seferinde (M.Ö. 334 )
hiçbir direniş göstermeden kapılarını Makedonya kralına açan Side, daha
sonraları İskender’in kurduğu büyük sikke basım merkezlerinden biri olmuştur.
İskender’in ölümünden sonra Helenistik Dönem krallıkları arasında sürekli el
değiştiren Side, İ.Ö. III. Yüzyılda, önce Ptolemaiosların, M.Ö. 215–189
yıllarında da Seleukosların egemenliği altındadır. Şehir en çok Antiokhos III
ile dostça ilişkilerde bulunmuş, Suriye krallığının Bergama ve Rodos
krallıklarının desteğini sağlamış, Romalılara karşı açtığı savaşta Side
donanmasıyla, Seleukosların yanında yer almıştır. Bu savaş sonunda Seleukoslar
yenik düşünce İ.Ö. 188 yılında yapılan Apameia barışına göre Pamfilya ve bu
arada Side de Bergama Krallığı’na verilmiştir.
Buna karşın Side bir süre sonra yeniden bağımsızlığına kavuşmuş ve tarih
içerisindeki en parlak devirlerinden birini yaşamıştır. M.Ö. 138 yılında Suriye
tahtına oturan sonraları ise “Sidetes” lakabını alan Antiokhos VII’nin
gençliğinde öğrenim görmesi için Side’ye gönderilmesi, kentin Doğu Akdeniz’de ne
denli önemli bir kültür merkezi olduğunun göstergesidir. Kentin bu parlak dönemi
fazla uzun sürmemiştir. M.Ö 1. yüzyılda Pisidya ve dağlık Kilikya bölgelerinde
başlayan korsanlık, Pamfilya ve dolayısıyla Side’ye de atlamış, korsanlarla başa
çıkamayan Sideliler liman ve pazarlarını onlara açmak zorunda kalmışlardır.
Durum Pontos kralı Mitridates VI’nın korsanları Romalılara karşı koruması
üzerine daha da kötüleşmiştir. Sonunda M.Ö. 78 yılında Romalı konsül Publius
Servilius’un bölgeyi korsanlardan temizlemesi üzerine Side de Pamfilya’nın diğer
kentleri gibi Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır.
M.Ö. 25 yılından sonra ise Augustus Pamfilya bölgesini doğrudan doğruya
kendisine bağlı bir memurun yönettiği eyalet haline getirmiştir. Bu tarihten
sonra Side Roma’ya bağlı eyaletin bir kentidir.
İ.S. II. ve III. yy.larda parlak bir dönem yaşayan Side, IV. yüzyılda
fakirleşen bir Hıristiyan şehri görünümündedir. İ.S. V. ve VI. yy.larda üçüncü
ve son parlak zamanını yaşayan kent, Doğu Pamfilya metropolitliğinin başkenti
olmuştur. IX. ve X. yy.larda Arap akınlarıyla iyice zayıf düşen kentten Bizans
imparatoru Konstantinos Porfirogennetos ( 913–959) “De Thematibus’’ adlı
eserinde Side’den bir “korsanlar yuvası” olarak söz etmektedir. Arap
coğrafyacısı İdrisi ise (1150’ye doğru) Side’yi “yanık Antalya” olarak
adlandırmakta, halkının ise iki günlük mesafede bulunan “Yeni Antalya” da iskân
edilmiş olduğunu bildirmektedir. Ticaret ve liman kenti olarak tanınan Side
antik kenti kalıntıları üzerinde XX. yy. başlarında Giritli göçmenler tarafından
Selimiye Köyü kurulmuştur.
Bir yarımada üzerine kurulmuş olan Side diğer, Pamfilya kentlerinde olduğu
gibi şehrin ana kapısından başlayan bir anıtsal cadde boyunca uzanmaktadır.
Kuzeydoğu’daki “Büyük Kapı”dan başlayan ana cadde, Tiyatro önündeki kavis
dışında hemen hemen düz bir çizgi şeklinde yarımada boyunca ilerleyerek
tapınaklar yakınında büyük bir meydanla sona erer. Kentin ikinci büyük caddesi
de “Büyük Kapı” dan kentin güneyine doğru uzanmaktadır. Her iki cadde de sütunlu
olup, iki tarafl arında korint başlıklı sütunlu portikler ve bunların gerisinde
de bir sıra dükkân vardır.
Helen, Roma ve Bizans dönemlerinin yapı özelliklerini gösteren kent
surlarının birçok yeri yıkılmışsa da düzenli işlenmiş konglomera bloklarından
harçsız olarak yapılmış ve yer yer kulelerle takviye edilmiş kara surlarının
hemen hemen tümü ayaktadır. Yüzyıllar boyunca birçok değişiklik ve onarım gören
deniz surları ise yıkık durumdadır. Kara surlarının üzerinde iki büyük kapı yer
almaktadır. Bunlardan biri bir yazıtta “Büyük Kapı” olarak adlandırılan ve
bugünkü karayolunun asfaltlanması sırasında büyük ölçüde tahrip edilen, kentin
ana kapısıdır. İkinci büyük ise kapı kentin doğusunda yer alan doğu
kapısıdır.
Manavgat Çayı’nın kaynağından şehre su getiren su kemerleri takriben 40
km.lik bir mesafeyi kat ettikten sonra Side’ye ulaşır. Bu su kemerleri, şehir
surlarının dışında ve şehir kapısının karşısında bir nymphaeum’da nihayetlenir (
M.S. 2. yy. ortaları). Bu çeşmenin önünde geniş bir havuz vardır. Ön yüzünde
yarım daire biçiminde nişler içerisinde heykeller durmaktaydı. Su, bu üç büyük
nişin içerisindeki mermer çörtenlerden akıyor ve havuzda toplanıyordu.
Agora’nın güneyindeki cadde üzerinde dört tarafı portiklerle çevrili, büyük
bir avlusu bulunan Gymnasion mevcuttur. Side’de üç tane büyük hamam vardır.
Bunlar Liman Hamamı, Büyük Hamam ve bugün müze olarak kullanılan Agora
Hamamı’dır.
Tiyatro ile ana sütunlu cadde arasında yer alan, iki aedikula arasındaki
yarım yuvarlak nişten oluşan çeşme, aedikulalardan birinin üzerinde arşitrav
kısmında yer alan yazıttan dolayı Vespasianus Anıtı diye anılmaktadır. Bina,
konglomera ve kumtaşından yapılmıştır. Anıtın genel uzunluğu ise 6.40 m.yi
bulmaktadır.
Yarımadanın güneybatı ucunda Side’nin limanı bulunmaktadır. Bu şehrin büyük
limanıdır. Büyük limanın yanında kuzeybatıya doğru uzanan ikinci bir liman
vardır ki bu da küçük liman olarak bilinir. Her iki limandan günümüze iri
konglomera blok taşlarından yapılmış dalgakıranlar gelmiştir.
Side Tiyatrosu’nun mimarlık tarihi açısından önemi, diğer kentlerde olduğu
gibi bir dağ yamacına yaslanmayıp, kemer-tonozlu temeller üzerine inşa edilmiş
olmasıdır. 15 bin kişi kapasitesiyle bölgenin en büyük tiyatrosudur. Theatron,
Orkestra ve Skene olmak üzere üç ana kısımdan oluşur. Theatron tek diazoma ile
ikiye ayrılmıştır. 1. Theatron 12, 2. Theatron ise 24 kerkides ile kesilmiştir.
Altta 29 oturma sırası bulunmaktadır.
Üst kat yıkıldığı için kaç oturma sırası olduğu tespit edilememiştir.
Orkestra toprak olup, sahne, bir proskenion ile sütunlar, nişler, heykeller ve
kabartmalarla zengin dekore edilmiş üç katlı bir skeneden (sahne binası)
oluşmakta idi.
Antik Side şehrinin merkezinde bulunan agora, (M.S. 2. yüzyıl) dükkânlarla
çevrili, sütunlu portikolorla sınırlandırılmıştır. Pazaryerine giriş sütunlu
cadde tarafından sütunlu ve merdivenli bir Propylon’la sağlanmıştır. Burası,
aynı zamanda korsanların ellerinde bulundurdukları esirleri açık arttırma ile
sattıkları yerdi. Agora’nın ortasında 12 sütunla çevrili yuvarlak bir Tyche
(talih tanrıçasının) mabedi yer almaktadır. Agora’nın kuzeybatı köşesindeki
Latrina iyi durumdadır. Bu yapı 24 kişilik oturma yeri ile yarım daire biçimli
bir koridora sahiptir ve üstü kemer bir tonozla örtülmüştür.
Bizans devrine değin çok tanrılı bir dini benimseyen Sideliler, kentte birçok
tanrı adına tapınaklar yapmışlardır. Side’de kazılar sonucu ortaya çıkarılan
tapınakların bazıları Athena, Apollon, Men tapınaklarıdır. Ayrıca, Bizans
devrinde piskoposluk merkezi olan Side’de üç büyük basilika inşa edilmiştir.
Athena ve Apollon Mabetleri yarımadanın en güney ucunda yer alıp, M.S. 2.
yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen 6×11 sütunlu, korint düzeninde
peripterostur. Sütunlu Caddenin son bulduğu meydanın güneyindeki yarım yuvarlak
planlı yapı ise, ay tanrısı Men adına yapılmış tapınaktır.
Kentin nekropolü, kara surlarının hemen dışında yer alır. Doğu ve batı iki
kıyı arasında kalan geniş bir alana yayılmıştır. Basit mezarların yanı sıra
ostotek, lahit ve mausoleum denilen anıtsal mezarlar gibi çeşitli mezar tipleri
görülebilir. Ortaya çıkan mezarlar, genellikle Roma Devrine ait olup,
Bizanslılar zamanında da kullanılmıştır. “Batı Mausoleumu” nekropolün batı
kıyısında, sura 400 m. uzaklıktadır. Kimin adına yaptırıldığı bilinmeyen anıt,
ön taraftan basamaklarla çıkılan bir podyum üzerinde yükselen, önü dört sütunlu
küçük bir tapınak şeklinde yapılmış esas mezar yapısı, revaklarla çevrili
dikdörtgen bir avlunun ortasında yer alır. Nekropolün doğusunda “Doğu
Mausoleumu” adı verilen dikdörtgen planlı bir mausolem daha vardır.
Kaynakça: Arif Müfid Mansel, Side, TTK, Ankara, 1978, s.6-19; Ord. Prof. Dr.
Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, İst.,1993, sf. 547-548; Orhan Atvur, Side
Antik Kent ve Müze Rehberi, İst,1984, s. 6-44.; T.C. Antalya Valiliği Kültür
Envanteri ( Manavgat-Serik 2004), s.16-39.
Side Tarihçesi
“Side” adı Anadolu dilinde “Nar” anlamına gelmektedir.
Bu özellik ve belgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler Side
tarihinin Hititlere kadar uzandığını göstermektedir. Fakat Anadolunun en eski
yerleşim birimlerinden biri olan Side’nin M.Ö. 7. yüzyıldan önce kurulduğu da
söylenmektedir.
Anadolu tarihleri içerisinde Side, diğer Pamphylia kentleriyle aynı aşamaları
geçirmiştir. Yunanlılar M.Ö. 7. yüzyıl göçler sırasında Side’ye gelmişlerdir.
Eldeki yazıtlara göre M.Ö. 3. yüzyıla değin de kente özgü bir dil
konuşmuşlardır. Hala tam olarak çözülemeyen bu dil Hint-Avrupa dillerindendir.
Side M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında Lidyalıların, M.Ö. 547-546′da da Persler’in
egemenliğine girmiştir. Pers yönetiminde gelişen kent. İ.Ö. 334′ de İskender’e
teslim olunmuştur.İskender’in ölümünden sonra Antigonus’un (323-304).
Ptolemaioslar’ın (301-215). M.Ö. 215′ten sonrada Suriye Krallığı’nın denetimi
altına girmiştir. M.Ö. 2. yüzyılda Ptolemaioslar’ın güçlü savaş ve ticaret
filoları sayesinde en parlak dönemini yaşayan kent, bu sürede imar edilip bir
bilim ve kültür merkezi haline getirilmiştir. M.Ö. 188′de Apameia Barışı ile
Bergama Krallığı’na bırakılan Side, Doğu Pamfilya bölgesiyle birlikte
bağımsızlığını korumuş, büyük ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe
kavuşmuştur.
M.Ö. 78′den sonra Roma egemenliğinde bulunan kent, İ.S. 2. ve 3. yüzyıllarda
bölgenin ticaret merkezi oldu. Özellikle köle ticaretinin sağladığı zengin ve
parlak bir dönem yaşandı. 2. yüzyıl boyunca bir bilim ve kültür merkeziydi.
Suriye krallarından VII. Antiokhos, tahta geçmeden önce burada eğitim gördü.
Kral olduğu zaman (M.Ö. 138) Sidetes adını aldı. Bu devre kadar başta Athena ve
Apollon olmak üzere Afrodit, Ares, Asklepios ,Hegeia, Kharitler, Demeter,
Dionisos, Hermes gibi birçok tanrıya inanıp tapan Side’liler İ.S. 4. yüzyılda
hristiyanlaşmaya başlamışlardır. Side, İ.S. 5. yüzyılda Pamfilya Metropolisi (
Piskoposluk Merkezi ) olunca, 5. ve 6. yy’da en parlak devrini yaşamıştır. Bu
gelişim 7. 9. yy’lar arasında Arap akınları ile son bulmuştur. Kazılar sırasında
büyük bir yangın ve çok sayıda deprem izlerine rastlanmıştır. Arap istilası,
doğal afetler kentin terk edilmesine yol açmıştır. 12. yüzyılda Arap
coğrafyacısı Idrisi burayı ölü bir kent olarak göstermekte ve Yanmış Antalya
olarak tanımlamaktadır. İdrisi’ye göre 1150′ye doğru kent halkı Side’den göç
etmiş, XII.yy’da Side tümüyle boşaltılmıştır.
13. yüzyılda Selçuklular’ın 14. yüzyılda ise Hamitoğulları Beyliği ve
Tekelioğulları’nın egemenliği altına giren Side’de bu devirlerde yerleşim
olmamıştır. 15. yy’da kesin olarak Türk topraklarına katılmıştır. Ancak ne
Osmanlılar nede Selçuklular Side’de oturmadıklarından, yarımada üzerinde
Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlere rastlanmaz. 1895 yılında, yarımadanın
uç kısmına bir köy kurularak Girit Adası’ndan gelen göçmenler buraya
yerleştirilmişlerdir. Bugünkü köyün çekirdeğini oluşturan küçük köy zamanla tüm
yarımadayı kaplamıştır. Antik yapılarıyla kendine özgü mimarisiyle, köy
evlerinin bir arada bulunması sonradan “Selimiye” adını alan Side’nin turizme
açılmasında büyük rol oynamıştır. Side tarihin derin izlerini taşıyan bir
kenttir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder