21 Nisan 2013 Pazar

Side Antik Kent'in tarihçesi

Side Antik Kent'in tarihçesi




Side Antik Kenti Hakkında Bilgi
Eşsiz bir işçiliği olan antik kentte iki ana cadde var. Bu caddeler antik çağın sütunlu caddelerine iyi birer örnek. Kent kapısını geçtikten sonra yassı taşlarla döşeli alan, caddelerin başlangıç yeri. Bu caddelerin her iki yanında sütunlu portikler ve onların hemen arkasında da dükkanlar bulunuyor.Surun dışında, kent kapısının karşısında Anadolu’nun en büyük tarihi çeşmesi nymphaeum var. Bu çeşmenin önünde geniş bir havuz yeri bulunuyor. Tiyatrodan sonra geniş bir caddeden geçip anıtsal bir yapıya varılıyor. Bu yapı, boyutları 100×100 m. olan agora. Kentin pazar yeri olan agora da portiklerle çevrili ve üç yanında dükkanlar yer alıyor. Agoranın güneyindeki cadde üzerinde, üç salondan oluşan ve dört tarafı portiklerle çevrili gymnasium var. Kuzey- güney doğrultusundaki ana caddede Roma Dönemi’nde yapılan kemerli bir yapı bulunuyor.

Side’nin surların dışında kalan alanda geniş mezarlıklar bulunuyor. Bunlar içinde en önemlisi Batı Negropolü. Tapınaklar ve su kemerleri de antik kentin önemli yapıları arasında. Tapınaklardan en önemlileri Athena, Apollon ve Men tapınakları. Apollon Tapınağı Athena Tapınağı ile birlikte Bizans bazilikasının avlusu içinde kalmış. Korinth düzeninde ve peripteros planlı tapınak, Roma Devrinden kalma. 150 yılına tarihlendiriliyor.

Surlar ve kapılar
Antik devirlerdeki tüm kentler gibi Side’nin etrafı da surlarla çevriliydi. Surlar kenti kara ve denizden kuşattıkları için kara ve deniz surları olarak ikiye ayrılıyorlar. Deniz surları büyük ölçüde tahrip olmuş. Konglomera (çakıl taşından yapılmış) bloklar kullanılarak yapılan bu surlar, Roma devrinde savunmanın önemini yitirmesiyle yıkılmış, Geç Roma döneminde ise devşirme malzeme ve kireç harcı ile yeniden onarılmış. Kara surları, doğuda toprakla örtülü olanlar dışında hemen hemen sağlam durumda.

Düzgün bir şekilde işlenmiş konglemera bloklardan harçsız olarak yapılmış olan bu surların üzerinde değişik şekillerde on üç tane kule bulunuyor. Kara surları üzerinde iki büyük kapı bulunuyor. Bunlardan ilki kara yolunun asfaltlanması sırasında büyük ölçüde tahrip edilen Büyük Kapı. Hellenistik devirde yapılan kapı, aynı zamanda şehrin ana kapısı. İkinci büyük kapı şehrin doğusunda yer aldığı için Doğu Kapısı diye adlandırılmış. Bu kapıda Büyük Kapı gibi Hellenistik devirde konglemera bloklar kullanılarak yapılmış. Zamanla kumul altında kalan kapı, ancak on bin metreküp kumul kaldırıldıktan sonra ortaya çıkarılabilmiş.

Side Tiyatrosu
20.000 seyirci alabilecek büyüklükte olan Side Tiyatrosu’nun mimarlık tarihi açısından önemi; diğer Roma tiyatroları gibi dağ yamacına değil, kemerli mekanlar üzerine kurulmuş olması. Cavea, oskestra ve scene olmak üzere üç bölümden oluşan tiyatro, Pamphylia tiyatroları içinde en büyük ve anıtsal olanı. Seyirci bölümü bir diazoma ile iki kata ayrılmış. Orkestra yarım daireyi aşan bir kavis şeklinde. Geç İmparatorluk Devrinde gladyatör yarışları ve hayvan mücadelelerinin yapıldığı arena olarak kullanılan tiyatro, Bizans Devrinde açık hava kilisesi olarak kullanılmış.

Side Su Yolları
Roma Devrinde yapılmış. Su kemerleri ve tünellerin büyük bir bölümü günümüze kadar gelebilmiş.


Antik Side Şehri
Antik dönemde Pamfilya’nın en önemli liman kenti olan Side, Antalya’nın 80 km. doğusunda, Manavgat’ın 7 km. güneybatısında bulunan, 350-400 m. genişliğinde bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Side, eski Side dilinde bereketi simgeleyen “nar” anlamına gelmektedir.
Antik çağ coğrafyacılarından Strabon’a göre bu kent, Kyme’nin (Nemrut Köy) bir kolonisidir. Side, İ.Ö. VII. yy.’da bir yerleşim merkezi olmuştur. İ.Ö. VI. yüzyılda tüm Pamfilya ile birlikte Lidya krallığının egemenliğine girmiş, Lidya krallığının 547/46’da yıkılışından sonra Perslerin hâkimiyeti altına girmiştir. Bu devirde özgürlüğünü bir ölçüde koruyan kent kendi adına sikke basmıştır. Gümüş olan bu sikkeler üzerinde tanrıça Athena ve tanrı Apollon’dan başka kentin simgesi nar da görülmektedir. Büyük İskender’in Anadolu seferinde (M.Ö. 334 ) hiçbir direniş göstermeden kapılarını Makedonya kralına açan Side, daha sonraları İskender’in kurduğu büyük sikke basım merkezlerinden biri olmuştur. İskender’in ölümünden sonra Helenistik Dönem krallıkları arasında sürekli el değiştiren Side, İ.Ö. III. Yüzyılda, önce Ptolemaiosların, M.Ö. 215–189 yıllarında da Seleukosların egemenliği altındadır. Şehir en çok Antiokhos III ile dostça ilişkilerde bulunmuş, Suriye krallığının Bergama ve Rodos krallıklarının desteğini sağlamış, Romalılara karşı açtığı savaşta Side donanmasıyla, Seleukosların yanında yer almıştır. Bu savaş sonunda Seleukoslar yenik düşünce İ.Ö. 188 yılında yapılan Apameia barışına göre Pamfilya ve bu arada Side de Bergama Krallığı’na verilmiştir.
Buna karşın Side bir süre sonra yeniden bağımsızlığına kavuşmuş ve tarih içerisindeki en parlak devirlerinden birini yaşamıştır. M.Ö. 138 yılında Suriye tahtına oturan sonraları ise “Sidetes” lakabını alan Antiokhos VII’nin gençliğinde öğrenim görmesi için Side’ye gönderilmesi, kentin Doğu Akdeniz’de ne denli önemli bir kültür merkezi olduğunun göstergesidir. Kentin bu parlak dönemi fazla uzun sürmemiştir. M.Ö 1. yüzyılda Pisidya ve dağlık Kilikya bölgelerinde başlayan korsanlık, Pamfilya ve dolayısıyla Side’ye de atlamış, korsanlarla başa çıkamayan Sideliler liman ve pazarlarını onlara açmak zorunda kalmışlardır. Durum Pontos kralı Mitridates VI’nın korsanları Romalılara karşı koruması üzerine daha da kötüleşmiştir. Sonunda M.Ö. 78 yılında Romalı konsül Publius Servilius’un bölgeyi korsanlardan temizlemesi üzerine Side de Pamfilya’nın diğer kentleri gibi Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır.
M.Ö. 25 yılından sonra ise Augustus Pamfilya bölgesini doğrudan doğruya kendisine bağlı bir memurun yönettiği eyalet haline getirmiştir. Bu tarihten sonra Side Roma’ya bağlı eyaletin bir kentidir.
İ.S. II. ve III. yy.larda parlak bir dönem yaşayan Side, IV. yüzyılda fakirleşen bir Hıristiyan şehri görünümündedir. İ.S. V. ve VI. yy.larda üçüncü ve son parlak zamanını yaşayan kent, Doğu Pamfilya metropolitliğinin başkenti olmuştur. IX. ve X. yy.larda Arap akınlarıyla iyice zayıf düşen kentten Bizans imparatoru Konstantinos Porfirogennetos ( 913–959) “De Thematibus’’ adlı eserinde Side’den bir “korsanlar yuvası” olarak söz etmektedir. Arap coğrafyacısı İdrisi ise (1150’ye doğru) Side’yi “yanık Antalya” olarak adlandırmakta, halkının ise iki günlük mesafede bulunan “Yeni Antalya” da iskân edilmiş olduğunu bildirmektedir. Ticaret ve liman kenti olarak tanınan Side antik kenti kalıntıları üzerinde XX. yy. başlarında Giritli göçmenler tarafından Selimiye Köyü kurulmuştur.
Bir yarımada üzerine kurulmuş olan Side diğer, Pamfilya kentlerinde olduğu gibi şehrin ana kapısından başlayan bir anıtsal cadde boyunca uzanmaktadır. Kuzeydoğu’daki “Büyük Kapı”dan başlayan ana cadde, Tiyatro önündeki kavis dışında hemen hemen düz bir çizgi şeklinde yarımada boyunca ilerleyerek tapınaklar yakınında büyük bir meydanla sona erer. Kentin ikinci büyük caddesi de “Büyük Kapı” dan kentin güneyine doğru uzanmaktadır. Her iki cadde de sütunlu olup, iki tarafl arında korint başlıklı sütunlu portikler ve bunların gerisinde de bir sıra dükkân vardır.
Helen, Roma ve Bizans dönemlerinin yapı özelliklerini gösteren kent surlarının birçok yeri yıkılmışsa da düzenli işlenmiş konglomera bloklarından harçsız olarak yapılmış ve yer yer kulelerle takviye edilmiş kara surlarının hemen hemen tümü ayaktadır. Yüzyıllar boyunca birçok değişiklik ve onarım gören deniz surları ise yıkık durumdadır. Kara surlarının üzerinde iki büyük kapı yer almaktadır. Bunlardan biri bir yazıtta “Büyük Kapı” olarak adlandırılan ve bugünkü karayolunun asfaltlanması sırasında büyük ölçüde tahrip edilen, kentin ana kapısıdır. İkinci büyük ise kapı kentin doğusunda yer alan doğu kapısıdır.
Manavgat Çayı’nın kaynağından şehre su getiren su kemerleri takriben 40 km.lik bir mesafeyi kat ettikten sonra Side’ye ulaşır. Bu su kemerleri, şehir surlarının dışında ve şehir kapısının karşısında bir nymphaeum’da nihayetlenir ( M.S. 2. yy. ortaları). Bu çeşmenin önünde geniş bir havuz vardır. Ön yüzünde yarım daire biçiminde nişler içerisinde heykeller durmaktaydı. Su, bu üç büyük nişin içerisindeki mermer çörtenlerden akıyor ve havuzda toplanıyordu.
Agora’nın güneyindeki cadde üzerinde dört tarafı portiklerle çevrili, büyük bir avlusu bulunan Gymnasion mevcuttur. Side’de üç tane büyük hamam vardır. Bunlar Liman Hamamı, Büyük Hamam ve bugün müze olarak kullanılan Agora Hamamı’dır.
Tiyatro ile ana sütunlu cadde arasında yer alan, iki aedikula arasındaki yarım yuvarlak nişten oluşan çeşme, aedikulalardan birinin üzerinde arşitrav kısmında yer alan yazıttan dolayı Vespasianus Anıtı diye anılmaktadır. Bina, konglomera ve kumtaşından yapılmıştır. Anıtın genel uzunluğu ise 6.40 m.yi bulmaktadır.
Yarımadanın güneybatı ucunda Side’nin limanı bulunmaktadır. Bu şehrin büyük limanıdır. Büyük limanın yanında kuzeybatıya doğru uzanan ikinci bir liman vardır ki bu da küçük liman olarak bilinir. Her iki limandan günümüze iri konglomera blok taşlarından yapılmış dalgakıranlar gelmiştir.
Side Tiyatrosu’nun mimarlık tarihi açısından önemi, diğer kentlerde olduğu gibi bir dağ yamacına yaslanmayıp, kemer-tonozlu temeller üzerine inşa edilmiş olmasıdır. 15 bin kişi kapasitesiyle bölgenin en büyük tiyatrosudur. Theatron, Orkestra ve Skene olmak üzere üç ana kısımdan oluşur. Theatron tek diazoma ile ikiye ayrılmıştır. 1. Theatron 12, 2. Theatron ise 24 kerkides ile kesilmiştir. Altta 29 oturma sırası bulunmaktadır.
Üst kat yıkıldığı için kaç oturma sırası olduğu tespit edilememiştir. Orkestra toprak olup, sahne, bir proskenion ile sütunlar, nişler, heykeller ve kabartmalarla zengin dekore edilmiş üç katlı bir skeneden (sahne binası) oluşmakta idi.
Antik Side şehrinin merkezinde bulunan agora, (M.S. 2. yüzyıl) dükkânlarla çevrili, sütunlu portikolorla sınırlandırılmıştır. Pazaryerine giriş sütunlu cadde tarafından sütunlu ve merdivenli bir Propylon’la sağlanmıştır. Burası, aynı zamanda korsanların ellerinde bulundurdukları esirleri açık arttırma ile sattıkları yerdi. Agora’nın ortasında 12 sütunla çevrili yuvarlak bir Tyche (talih tanrıçasının) mabedi yer almaktadır. Agora’nın kuzeybatı köşesindeki Latrina iyi durumdadır. Bu yapı 24 kişilik oturma yeri ile yarım daire biçimli bir koridora sahiptir ve üstü kemer bir tonozla örtülmüştür.
Bizans devrine değin çok tanrılı bir dini benimseyen Sideliler, kentte birçok tanrı adına tapınaklar yapmışlardır. Side’de kazılar sonucu ortaya çıkarılan tapınakların bazıları Athena, Apollon, Men tapınaklarıdır. Ayrıca, Bizans devrinde piskoposluk merkezi olan Side’de üç büyük basilika inşa edilmiştir. Athena ve Apollon Mabetleri yarımadanın en güney ucunda yer alıp, M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen 6×11 sütunlu, korint düzeninde peripterostur. Sütunlu Caddenin son bulduğu meydanın güneyindeki yarım yuvarlak planlı yapı ise, ay tanrısı Men adına yapılmış tapınaktır.
Kentin nekropolü, kara surlarının hemen dışında yer alır. Doğu ve batı iki kıyı arasında kalan geniş bir alana yayılmıştır. Basit mezarların yanı sıra ostotek, lahit ve mausoleum denilen anıtsal mezarlar gibi çeşitli mezar tipleri görülebilir. Ortaya çıkan mezarlar, genellikle Roma Devrine ait olup, Bizanslılar zamanında da kullanılmıştır. “Batı Mausoleumu” nekropolün batı kıyısında, sura 400 m. uzaklıktadır. Kimin adına yaptırıldığı bilinmeyen anıt, ön taraftan basamaklarla çıkılan bir podyum üzerinde yükselen, önü dört sütunlu küçük bir tapınak şeklinde yapılmış esas mezar yapısı, revaklarla çevrili dikdörtgen bir avlunun ortasında yer alır. Nekropolün doğusunda “Doğu Mausoleumu” adı verilen dikdörtgen planlı bir mausolem daha vardır.
Kaynakça: Arif Müfid Mansel, Side, TTK, Ankara, 1978, s.6-19; Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, İst.,1993, sf. 547-548; Orhan Atvur, Side Antik Kent ve Müze Rehberi, İst,1984, s. 6-44.; T.C. Antalya Valiliği Kültür Envanteri ( Manavgat-Serik 2004), s.16-39.



Basliklara geri don Side Tarihçesi
“Side” adı Anadolu dilinde “Nar” anlamına gelmektedir. Bu özellik ve belgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler Side tarihinin Hititlere kadar uzandığını göstermektedir. Fakat Anadolunun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Side’nin M.Ö. 7. yüzyıldan önce kurulduğu da söylenmektedir.
Anadolu tarihleri içerisinde Side, diğer Pamphylia kentleriyle aynı aşamaları geçirmiştir. Yunanlılar M.Ö. 7. yüzyıl göçler sırasında Side’ye gelmişlerdir. Eldeki yazıtlara göre M.Ö. 3. yüzyıla değin de kente özgü bir dil konuşmuşlardır. Hala tam olarak çözülemeyen bu dil Hint-Avrupa dillerindendir. Side M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında Lidyalıların, M.Ö. 547-546′da da Persler’in egemenliğine girmiştir. Pers yönetiminde gelişen kent. İ.Ö. 334′ de İskender’e teslim olunmuştur.İskender’in ölümünden sonra Antigonus’un (323-304). Ptolemaioslar’ın (301-215). M.Ö. 215′ten sonrada Suriye Krallığı’nın denetimi altına girmiştir. M.Ö. 2. yüzyılda Ptolemaioslar’ın güçlü savaş ve ticaret filoları sayesinde en parlak dönemini yaşayan kent, bu sürede imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilmiştir. M.Ö. 188′de Apameia Barışı ile Bergama Krallığı’na bırakılan Side, Doğu Pamfilya bölgesiyle birlikte bağımsızlığını korumuş, büyük ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur.
M.Ö. 78′den sonra Roma egemenliğinde bulunan kent, İ.S. 2. ve 3. yüzyıllarda bölgenin ticaret merkezi oldu. Özellikle köle ticaretinin sağladığı zengin ve parlak bir dönem yaşandı. 2. yüzyıl boyunca bir bilim ve kültür merkeziydi. Suriye krallarından VII. Antiokhos, tahta geçmeden önce burada eğitim gördü. Kral olduğu zaman (M.Ö. 138) Sidetes adını aldı. Bu devre kadar başta Athena ve Apollon olmak üzere Afrodit, Ares, Asklepios ,Hegeia, Kharitler, Demeter, Dionisos, Hermes gibi birçok tanrıya inanıp tapan Side’liler İ.S. 4. yüzyılda hristiyanlaşmaya başlamışlardır. Side, İ.S. 5. yüzyılda Pamfilya Metropolisi ( Piskoposluk Merkezi ) olunca, 5. ve 6. yy’da en parlak devrini yaşamıştır. Bu gelişim 7. 9. yy’lar arasında Arap akınları ile son bulmuştur. Kazılar sırasında büyük bir yangın ve çok sayıda deprem izlerine rastlanmıştır. Arap istilası, doğal afetler kentin terk edilmesine yol açmıştır. 12. yüzyılda Arap coğrafyacısı Idrisi burayı ölü bir kent olarak göstermekte ve Yanmış Antalya olarak tanımlamaktadır. İdrisi’ye göre 1150′ye doğru kent halkı Side’den göç etmiş, XII.yy’da Side tümüyle boşaltılmıştır.
13. yüzyılda Selçuklular’ın 14. yüzyılda ise Hamitoğulları Beyliği ve Tekelioğulları’nın egemenliği altına giren Side’de bu devirlerde yerleşim olmamıştır. 15. yy’da kesin olarak Türk topraklarına katılmıştır. Ancak ne Osmanlılar nede Selçuklular Side’de oturmadıklarından, yarımada üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlere rastlanmaz. 1895 yılında, yarımadanın uç kısmına bir köy kurularak Girit Adası’ndan gelen göçmenler buraya yerleştirilmişlerdir. Bugünkü köyün çekirdeğini oluşturan küçük köy zamanla tüm yarımadayı kaplamıştır. Antik yapılarıyla kendine özgü mimarisiyle, köy evlerinin bir arada bulunması sonradan “Selimiye” adını alan Side’nin turizme açılmasında büyük rol oynamıştır. Side tarihin derin izlerini taşıyan bir kenttir.




Side, Side Antik Tiyatro, Side Antik Tiyatro Hakkında Bilgi, Side Tiyatrosu, Sidede Gezilecek Yerler, Side Apollon Tapınağı Tarihçesi, Apollon Tapınağı Nerede, Side Antik Kenti, Side Gezilecek Yerler, Side Apollon Tapınağı, Side Antik Kenti Hakkında Bilgi

Kaynak:http://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder