Deniz Kirliliği ve Canlı Kaynaklar Üzerine
Etkileri
Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili olmasının yanı sıra,
sayısız iç su kaynaklarına sahip olup, toplam su ürünleri üretimi bakımından,
500.260 ton ile dünya su ürünleri üretim sıralamasında orta
sıralarda yer almaktadır.
Deniz ve iç sularımızda canlı yaşamın sayıca ve türce giderek azalması,
kirliliğin, yanlış yapılaşmanın, aşırı avlanmanın, yanlış teknoloji kullanmanın
en önemli belirtileridir.
Çeşitli yollardan meydana gelen deniz kirliliği, toplumların korunması ve
insanlığın geleceği bakımından büyük önem arz etmektedir. Belli bir sistem
içinde yerleşmiş toplumlar,’ üretim teknolojisi sonucu ekolojik dengeyi tahrip
etmekte, kısa dönemde geçimlerini sağlama endişesi içinde, uzun dönemin birçok
imkanlarını yok etmektedir. Kirliliğin en yoğun olduğu sucul kaynaklar,
gelecekteki gıda deposu olma özelliğini hızla yitirmektedir. Bu kirlilik, besin
zinciri boyunca giderek artmakta ve sonuçta tüm canlı sistemler bu kirlenmeden
payına düşeni almaktadır.
Deniz ve iç sularımız yanlış yapılaşma, endüstriyel, evsel, komşu ülke
akarsuların taşıdıkları atıklarla ve yaşanan kazalarla sürekli
kirlenmektedir.
İster sucul kaynaklı olsun, isterse karasal kaynaklı olsun, kirlenmelerin
araştırılmasında tek amaç vardır; o da kirliliğin canlılar veya canlı kaynaklar
üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkilerinin incelenmesi ve elde edilen sonuçlara
göre gerekli önlemleri almaktır. Bu etkileri saptamak da canlıların
fizyolojilerini, histolojilerini ve anatomilerini, davranış biçimlerini ve
beslenme alışkanlıklarını bilmekten geçmektedir. Bu nedenle Biyologlara çok
büyük görevler düşmektedir. Çünkü bu konuda tek eğitim alan meslek
gurubudurlar.
Kirlilik Çeşitleri üzerine incelemeler
• Evsel artıklar,
Çöpler, arıtılmadan akarsulara, denizlere verilen kanalizasyon ve pis su
atıkları bu başlık altında toplanabilir
• Endüstriyel atıklar; (örnek olarak;
kimyasal kirleticiler, pestisidler, zehirli gaz atıkları, tozlar)
• Elektrik
üretmek amacıyla kurulan termik, nükleer santraller
• Yanlış yer seçimi
nedeniyle tersane, çekek, liman, balıkçı barınakları
• Erozyon
• Yanlış
sahil dolgu alanları
• Sanayi tesislerinin dolum, boşaltım, aktarma
alanlarında petrol türevlerinden kaynaklanan kirlenmeler
• Deniz ve iç su
taşıtlarının sintine, kirli balast sularından kaynaklanan kirlilikler
•
Gemiler tarafından taşınan balast sularında bulunan yabancı sulara ait canlılar
ve kimyasal kirleticiler
• Ruhsatsız ve yasal olmayan alanlardan kum
çekilmesi
• Kazalar
• Çarpık kentleşme,
• Aşırı ve bilinçsizce
avlanma,
• “GMO” Genetik yapıları değiştirilen ve yayılımcı yabani türler
(yosun, fito / zooplankton vs.)
• Üretim çiftlikleri
• Atmosfer kaynaklı
kirlilikler (toz, asit yağmurları, dümen, hava taşıtlarının atıkları
vs.)
Yukarıda sıralamaya çalışan kirlilik nedenleri, sucul ekosistem (fauna
ve flora’nın) içinde yeralan, canlı ve cansız sistemler arasındaki karmaşık ve
hassas dengeyi etkilemektedir. Ekosistemin bu denge neticesinde madde döngüsü,
enerji akışı ve popülasyon denetimi sağlanmaktadır.
Kirlilikler bu ekolojik dengede hasar meydana getirmektedir. Bu hasarın
giderilmesi için biyolojik bilgi birikimi gerekmektedir. Biyologlar kirliliği
izlemekte, “biyolojik indikatörler” kullanmaktadırlar. Kirleticilerin canlının
üzerindeki etkisini subletal ve letal düzeyde incelemek gerekmektedir.
Petrol türevleri, pestisit ve ağır metal gibi kimyasal kirleticiler; sucul
canlılarda yarattığı toksik, akut, kronik ve doğrudan etkilerin yanısıra,
dolaylı fizyolojik etkileri de olmaktadır. Bu tür kirleticiler, canlı
kaynakların yumurta, larvalarını ve genç bireylerini çok daha fazla
etkilemektedir. Canlı kaynakların sürdürülebilir üretimlerinin ve nesillerini
devam ettirmeleri tehlikeye girmektedir. Fizyolojik etkileri şöyle
sıralayabiliriz; Planktonlarda hücre bölünmesinin gecikmesi ve engellenmesi,
kabuklularda beslenme alışkanlıklarının değişmesi, balıklarda anormal yumurtlama
ve yumurtlama dönemlerinin değişmesi, kanser tümörlerinin oluşumu vb.(Walker.
C.H 1992)
Sucul türleri tek tek korumak mümkün olmadığından, onları habitatları ile
birlikte koruma altına almak gerekmektedir. Koruma çalışmalarında türü, tür
topluluklarını, habitatların özelliklerini, ekolojik döngüleri tanıyan, analiz
etme yetkisine sahip meslek guruplarından istifade edilmelidir.
Globalleşen ve AB’ye üye olma yolundaki Türkiye’de, meslek guruplarının
sorumlulukları gelişmiş ülke normlarına göre düzenlenmelidir. Günümüzde genetik
çeşitliliğin azalması dünyadaki en önemli çevre sorunu olarak
değerlendirilmektedir. Denizlerde yaşayan bakterilerden balinalara kadar çeşitli
organizmalardan sadece balıklara, (ekonomik değeri olanlar, nesli tükenmekte
olanlar), Deniz kaplumbağlarına ve Deniz memelilerine (foklar, balinalar ve
yunuslar), toplumumuz duyarlılık göstermektedir. Halbuki besin zinciri
düşünüldüğünde, bu canlı guruplarına gelinceye kadar bir çok gurup ve binlerce
tür vardır.
Kirliliğin Önlenmesi için Çözüm Önerileri:
* Endemik ve
nesli tehlikede türler tespit edilerek yaşam alanları (habitatları) koruma
altına alınmalıdır.
* Biyolojik çeşitliliği tehdit eden risk faktörleri ile
biyolojik indikatörler belirlenmelidir.
* Sucul fauna ve flora envanter
çalışmalarının tamamlanması gerekmektedir.
* Deniz kirliliği ile mücadelede
ilgili bakanlık, kamu kuruluşu ve meslek örgütleri ile halkın da katılacağı bir
organizasyon tarafından, acil müdahale ve master programlar
hazırlanmalıdır.
* Son derece verimsiz ve deniz kıyılarında bulunan maden
sahalarının yarattığı jeolojik, biyolojik sorunlar nedeniyle su ürünleri avlanma
alanları yok olmakta, doğal denge bozulmaktadır. Ruhsatlandırma işlemleri
esnasında o bölge için kesinlikle ÇED istenmelidir. ÇED ‘in olumsuz olması
halinde bu tür işletmelere ruhsat verilmemelidir. ÇED raporlarının bağımsız
örgütler tarafından denetlenmesi sağlanmalıdır.
* Su havzalarına kaçak inşaat
yapılması kesinlikle önlenmelidir. Oturma izni ve iskan verilmemeli, belediye
tarafından bu yerleşim alanlarına hiçbir hizmet götürülmemelidir.
* Yılda
60.000 den fazla geminin geçiş yaptığı Denizlerimizde ve boğazlarımızda,
gemilerin ve diğer deniz ve içsu taşıtlarının sintine, kirli balast sularını
boşaltabileceği alanların (Liman Atık Alım Tesisleri) yapılmasına hız
verilmelidir.
* Akdeniz Ekosistemine dahil olan ülkemizden yük almak için,
kara sularına girecek olan açık deniz taşıtlarının, denge amacıyla aldıkları
balast sularını, daha karasularımıza girmeden değiştirmelerinin sağlanması;
genetik yapısı değiştirilmiş ve yayılmacı türlerin kendi ekosistemimizi tehdit
etmesinin önüne geçmek için bir araçtır.
* İç sularımızda kirlilik,
uluslararası standartların çok üzerindedir. Bunların önlenebilmesi için Arıtma
sistemlerinden ödün verilmemelidir.
* Deniz ve içsulardaki kirlilik
envanterlerinin en kısa sürede çıkartılarak, kamuoyuna ve ilgili kuruşlara
ulaşması sağlanmalı ve bu konudaki projelere mali destek sağlanmalıdır.
*
Sucul canlı kaynakları, suyu süzerek beslendikleri veya süzerek beslenen
canlılarla beslendikleri için, kirlilik etkenleri bu canlıların bünyelerinde
birikmektedir. (Zehirli kimyasallar-ağır metaller- kanserojenler-).Bu içsularda
ve denizlerimizden elde edilen canlı kaynaklardaki kirlenme sınırları sürekli
takip edilmeli ve bu sınırların uluslararası sınırları aşması halinde, ihracatçı
ve tüketiciler uyarılmalıdır, (mesela yengeç, karides, ıstakoz gibi bazı bentik
organizmalarda 1-10 ppm, midye gibi çift kabuklularda ve balıklarda 5-50 ppm,
gastropoda’lar da, 10-100 ppm ‘e kadar duyarlıdır.)
* Ötrofıkasyon ve diğer
etkiler, sularımızdaki biyolojik zenginliklerimiz üzerinde olumsuz etki
yaptığından, tür çeşitliliği azaldıkça veya üreme alanları terk edildikçe
fırsatçı türler veya başka ekosistemlerden balast suları vasıtasıyla veya başka
bir yolla taşınan türler üreyebilecekleri uygun ortamı kolaylıkla
bulabilmektedir. (Red- tide olayı ve A.B.D kökenli Mnemiopsis leidy bir
örnektir.)
* Deniz taşıt trafiğinin çağdaş düzeyde planlanması ve verilmekte
olan kılavuzluk hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi, deniz kazalarını
asgariye indirecektir.
* Denizlerimizden geçiş yapacak olan gemilerin
uluslararası standartlara uygunluğu denetlenmelidir.
* Deniz kazaları için
acil müdahale birlikleri ve planı hazırlanmalıdır. Böylece yetki karmaşası ve
karışıklıklar en minimum düzeye inecektir.
* Sağlık Bakanlığına bağlı hudut
Sahilleri Genel Müdürlüğünün kontrolündeki sağlık merkezleri günün koşullarına
göre dizayn edilmelidir.
* Karasularımızda sefer yapan tüm gemilerin
(yerli/yabancı) doğal, tarihi kültürel ve ekonomik çevreye verebilecekleri
zararların giderilmesi ve tazmini konusunda bu gemilere yasal düzenlemeler
gözden geçirilmelidir.
* Kirlenmenin önlenmesi için Ulusal ve uluslararası
mevzuatta bir çok yasanın bulunmasına rağmen, bu yasaları uygulamada zorluk
çekildiği bilinmektedir. Yetki ve sorumluluk tek bir organizasyonda
toplanmalıdır. Uygulayıcı konumunda olan, üreticiler ve sivil toplum örgütleri
için hizmet içi eğitimler yapılmalıdır
http://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/deniz-kirliligi-ve-canlilar-uzerine-etkileri-nedir+deniz-kirliligi-ve-canlilar-uzerine-etkileri-hakkinda-bilgi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder