Kız kulesi Yılan Hikayesi
Kızkulesi Adası, Kubadabad
Saltanat Kentinin haremliğiymiş. Ada da çevresi sularla çevrili bir kale ile,
birbirinden güzel köşklerin ortasında yüksek bir kule varmış.
İşte bu kölede cariyeleri ile birlikte Selçuklu Sultanının güzeller güzeli
biricik kızı yaşarmış.
Sultan, düşünde (başka bir rivayete göre falında) sevgili kızının yılan
sokması sonucu öleceğini görmüş. Yaptırdığı ve Kaleye ve içinde kuleye kızını
bunun için kapatmış. Öyle ki, kuleye yılan girmesinde diye beton borularla
Anasmaslar’dan Adaya su ve süt akıtılmış. (Anılan iki sıra beton boruların
kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.)
Böylece yıllar yılları kovalamış ve günlerden bir gün güzel Sultan ateşlere
düşüp hastalanmış. Ülkenin en ünlü hekimleri zor bulmuşlar devasını. Sevgili
Sultan yeniden sağlığına, mutluluğuna kavuşmuş. İyileşmesini kutlamak için
armağanlar yağmaya başlamış kuleye. Yaşlı bir köylü kadında bir sepet üzüm
getirmiş. Meğer üzümlerin içinde bir küçük yılan varmış.
Yılan o gece uykuya dalan güzel Sultanı sokup öldürmüş.
İkinci Efsane:
Evet,İstanbul’un olmazsa olmazlarından,Kız Kulesi’nden söz
ediyoruz.Bu güne dek birçok efsaneye konu olmuş Kız Kulesi’nden.Efsanelerden en
bilineni sepetteki yılan hiç kuşkusuz,ancak biz bu satırlarda ondan değil ”
âşıklar efsanesi” nden söz edeceğiz. Boğaziçinin güzelliğini donatan en güzel
efsane de ona aittir. Bu efsanenin Çanakkale boğazının en dar geçidinde ortaya
çıktığı söylense de artık kız kulesinin efsanesi olmuştur ve mitoloji
kronolojisinde hep bizim dişi gardiyan için anlatılır olmuş bu efsane.
Çanakkale Boğazının en dar olduğu yerde biri Sestos, öbürü Abydos diye iki
şehir varmış. Abydos, Anadolu topraklarında, Sestos da karşıda Trakya kıyısında
yaşarmış.Abydos’ta adı Leandros olan bir kral oğlu yaşarmış, Sestos’ta adı Hero
olan aşk tanrıçası Aphrodite’nin bir rahibesi varmış. Hero ile Leandros gönül
vermiş birbirlerine.Durun Leandros ile Hero’nun kız kulesi aşkını anlatmadan
önce Adonis ile Aphrodite’in hikayesini bilmeniz lazım.
Bir bahar günü Sestos’ta bayram varmış, Aphrodite’nin çok genç ölen sevgilisi
Adonis’in şerefine bir bayrammış bu. Adonis veya Temmuz ağaç kabuğundan doğmuş,
çiçek gibi körpe, canlı bir çocukmuş. Aphrodite onu görür görmez, güzelliğine
vurulmuş, çocuğu yer altı tanrıçası Persophone’ye vermiş, büyütsün diye. Ne var
ki, karanlık ülkenin tanrıçası da çocuğa tutulmuş. Aphrodite’ye geri vermek
istememiş. Tanrıların babası Zeus kızlarının arasını bulmak için Adonis yılın
üçte birini yeryüzünde Aphrodite ile, üçte birini yeraltında Persephone ile,
geri kalanını da kendi nerede dilerse orada geçirecek diye kesip atmış. Ama
Adonis yılın sekiz ayını Aphrodite’nin yanında geçiriyor, yalnız dört ay
iniyormuş karanlık ülkeye, Persephone kıskançlığından bir yaban domuzu salmış
ormanlara, hayvan Adonis’i avlanırken yaralamış, öldürmüş. Can çekişen
sevgilisinin yanına koşarken Aphrodite’nin ayağına bir gül dikeni batmış. O güne
kadar beyaz olan gül, tanrıçanın kanıyla al renge boyanmış.
Tanrıça, Adonis’in gövdesinde ne kadar kan damlası varsa, o kadar gözyaşı
dökmüş, toprağa dökülen her damla kandan bir lale, her damla yaştan bir kırmızı
gül fışkırmış. Bundan böyle bahar bayramında kadınlar, “ Ah Adonis! Vah
Adonis!”diye bağırıp dövünürler, tören yaparlarmış.
Leandros, Hero’yu bu törenlerin birinde tepeden tırnağa kırmızı güllerle
donanmış olarak görür ve olan olur her ikisinin gönlüne aşk ateşi düşer düşer ya
.İşte efsane böyle başlar.
Abydos’lu kral oğlu Sestos’lu, rahibeye ne
pahasına olursa olsun kavuşmak ister.Ancak arada bir engel vardır. Hero’nun
rahibe olması.Böyle olunca Hero evlenemez ve sevdiğine kavuşamaz.Ama aşk sınır
tanımadığı gibi deniz, deryayı hiç dinlemez elbet.Leandros Anadolu kıyısından
Sestos’a geçmek için yanıp tutuşur. Bir gece dalgalara bakarken, Sestos’taki
kulenin tepesinde bir ateşin yandığını görür. Hero kuleye çıkmış, sevgilisine,
“Gel, gel!” diye bir meşale sallar.Deniz durgundu, ay suda hafifçe dalgalanan
ışıltılarıyla Leandros’a bir yol çizer gibidir.
Leandros dayanıklı bir yüzücüdür veKarşı kıyıda Hero’ya varan ışık yolu ise
ona oldukça kısa görünür.
Dalgacıklar, “Gel, biz seni götürürüz” der gibi fış fış ederek, kuledeki
meşale ile aynı şarkıyı söyler ve hero’ya kavuşacağı hayaliyle suy atlar.var
gücüyle kulaç atar,yüzmeye başlar. Hero’nun elinde sallanan meşale de gittikçe
yakınlaşır.Aşk sarhoşu Leandros artık yüzmüyor, su fırtınası arasında uçuyor
gibidir. Son bir kulaçla karaya ayak basar, soluk bile almadan kumsaldan yukarı
koşar. Kulenin kapısı açıktır ve içeriye dalar, merdivenleri tırmanır.İlk defa
birbirine sarılacak bir kadınla bir erkek nasıl bir an duraklar, karşılarına
çıkan mutluluğa nasıl şaşkınlıkla inanmadan bakarlarsa, Hero ile Leandros da
öyle duraklar, bakışırlar. Meşale söner, Sestos kulesi kapkara bir taş yığını
gibi yükselir ay ışığında.
Bir gece, bir gece daha, her gece Leandros kulede sallanan meşaleye doğru
yüzer, her gece Hero’ya kavuşur ve her sabah doymadan, yaz gecelerinin
kısalığına üzülerek dönüş yolunu tutar.Ancak Yaz geçmiş, boğazda dondurucu
poyrazlar esmeye başlamıştır. Ne var ki, Sestos kulesinde meşalenin yandığını
gördü mü, ne rüzgar, ne dalga, ne soğuk durdurabilir Leandros’u. Denize dalar
dalmaz en yüksek dalgaları yara yara yüzer, yorgunluğunu duymadan varır karşı
yakaya. Hero korkmaya başlamıştır, denizden çıkan sevgilisinin buz gibi bedenini
sararken bir tehlike sezinleyerek ürperiyordur. Hızla esen bora meşalesini
söndürecek gibi oluyur bazı geceler. Yine de gelme diyemez Leandros’a.
Kavuşmamak, biri boğazın bir kıyısında, öbürü öbür kıyısında bütün bir gece ayrı
kalmak akla sığmayan, olmayacak bir şeydir.
Bir gece fırtına daha serttir. Hero’nun elindeki meşaleyi söndürür, dağ gibi
yükselen dalgalar Leandros’un çırpınan gövdesini döve döve Sestos’tan çok
ötelere sürükler. Delikanlı bütün gücüyle karşı koymaya çalışır, ama kulenin
tepesindeki ışığı göremez olmuştur artık.Nereye doğru yüzeceğini bilemez.
Yol gösteren ay ışığını kara bulutlar kaplamıştır. Leandros’un yüreğindeki
ateş yanar daha, ama kollarının, bacaklarının gücü tükenmiştir. Buz gibi bir
donukluk sarar bedenini. Ne olduğunu bilmeden bırakır kendini denize. Sabaha
karşı dalganın kıyıya sürüklediği cesediyle acı son başlangıçtır onun için.
Sestos kıyılarında kurşun gibi bir sabah ve serin hava Hero’yu
sarmıştır.Bitkin bir şekilde akşamdan beklediği leandros’unu düşünmektedir.Fakat
kıyıya sürüklenen cesedi görünce hasret ateşini söndürmek için kendisini sadece
marmaranın sularına atmak olur çaresi.Çaresizliğinin çaresi olarak.
Bir efsane de Osmanlı Döneminden:
En son anlatılan hikaye ise Osmanlı
Dönemi ile ilgilidir. Battal Gazi`nin askerleri ile Kızkulesi`ne baskın yaparak
kuleye saklanan hazinelerin ve Üsküdar Tekfuru`nun kızını kaçırdığı ile ilgili
hikayedir. Battal Gazi tekfurun kızı ve hazinelerini aldıktan sonra Üsküdar`dan
atına atlayıp oradan uzaklaşmıştır. Çokça bilinen “Atı alan Üsküdar`ı geçti”
lafı bu hikayeden gelir. Bu hikayeden günümüze gelen bir diğer şey de küçük
kulemizin ismi ile ilgilidir. Diğer efsanelerdeki prenseslere de atfen Türkler
buraya Kız-Kulesi ismini vermişlerdir.
işte o gün bü gündür Kız Kulesi, İstanbul’un hem en güzel hem de en romantik
noktalarındsan biridir.
http://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/gezi/kiz-kulesi-hakkinda-bilgi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder