11 Ekim 2012 Perşembe

BU EFSANEYİ OKUDUNUZMU





                                        KIRŞEHİR KALESİ EFSANESİ

Asırlar önce Kırşehir’de bir bey yaşarmış. Beyliği konusunda kesin bilgiler yok, ama tüm babalar gibi evlat düşkünü bir babaymış. Tanrı, ona bir tek oğul ve bir beylik vermiş. Beyliği Kırşehir’de, babalığı evinde hüküm sürermiş. Tanrı’nın verdiği evladın iyisi, kötüsü, çirkini, güzeli olmaz. Eğer bir babanın, bir tek Çocuğu olursa, tüm sevgileri ve ilgisi de elbette onun üzerine olur.

Aradan yıllar geçmiş. Bey’in oğlu gelişip büyürken, Bey ihtiyarlamışlığına, kocamışlığına, ölümün yaklaşmışlığına bile aldırışı etmez, “nasıl olsa aslan gibi oğlum var. Yerime o geçer, ocağımı tüttürür, Beyliğimi sürdürür, adımı yaşatır, neslimi devam ettirir” der, gönlünü rahat tutarmış.

Bey’in, bu düşüncelerini koruduğu günlerden birinde, oğlan, her zaman yaptığı gibi atına binip dağ, dere, tepe demeden, kırların güzelim kokusunu çekmiş burnuna. Doldurmuş ciğerine o temiz havayı. Av avlamış, oturmuş bir suyun başına. Avladığı hayvanların taze, leziz etlerinden doya doya yemiş. Artanını da almış yanına tekrar çıkmış yola. Hava kararıncaya kadar rüzgarla yarışmış, kuşlarla şakımış, doğayla haşır neşir olmuş. Akşam yaklaşırken, tutmuş evinin yolunu. “Annem beni bekler, babam merak eder” diye koşturmuş atını. Tam kente yaklaşıp, baba ocağını görmeye başladığı yerde birden atının ayakları bataklığa saplanmış. Çırpındıkça batmış, battıkça çırpınmış. Atın ayakları iyiden iyiye gömülmüş balçığa. Yüzlerce binlerce kez çırpınmış kurtulmak için. Her çırpınışı, her telaşı, onu biraz daha çekmiş balçığın içine. Bey’in biricik oğlu, bağıra bağıra ölümün koynuna gitmiş.
Acı haber tez duyulur. Oğlunun acı sonu da Bey’e hemen ulaşmış. Zavallı Bey, ne yapsın, ne etsin. Çaresizlik içindeki Bey, gözyaşlarını içine akıta akıta başını kaldırmış, etrafındakilere donuk gözlerle bakmış. Hiç olmazsa, gelecek nesiller, böyle felaketler yaşamasın diye açıklamış emrini:

“Tüm bölgeye tez haber salın. Herkes atını, arabasını, öküzünü, kağnısını koşsun. İçine kuru yerlerden, kuru topraklar doldursun, bataklığa boşaltsın. Şu sözüm bir emir olarak herkese duyulsun. Buyruğuma uymayanın başı vurulsun. Bu bataklığın yerinde bir kale yükselsin ki, bir daha kimse boğulup ölmesin. Benim yüreğim yandı, başka babaların yanmasın. Başka yiğitler ölmesin.”

Tüm ihtişamıyla bugün Kırşehir’in ortasında yükselen Kale’ye bakarsanız ya da üzerinden şehri seyrederseniz, bu öyküyü anımsar, Kale’nin oluşmasından sonra Bey’in oğlu gibi yiğitlerin o alandaki bataklığa saplanıp, yürekler yanmadığı için Bey’i rahmetle anarsınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder