DEPRESYON: ÇAĞIN HASTALIĞI
- Depresyon en sık rastlanan ruhsal bozukluk
- Depresyonun nedenleri
- MANİ: DEPRESYONUN NEGATİFİ
- Depresyonun Mantığı
Kendini karanlık bir buluta girmiş gibi hissediyor, içinden hiç bir
şey yapmak gelmiyordu. Sanki beynindeki saat durmuş, akıp giden zamanın dışında
kalmış, unutulmuştu. Geceleri yatağa girdikten donra saatlerce dönüp duruyor,
arada uykuya dalsa bile genellikle gün ışımadan uyanıyor, bir daha da gözüne
uyku girmiyordu. Birisiyle konuşurken dalıp gidiyor, dikkatini konuşulan konuya
veremiyordu. Son günlerde olur olmaz şeyler için ağlamaya başlamıştı. İçinde hiç
geçmeyen bir mahsunluk, bir terkedilmişlik duygusu vardı. Geçmişini gözden
geçirdiğinde pişmanlık duyuyor, gelecek için umut besleyemiyordu. Ölüm bir
kurtuluş gibi görünüyor, ancak çocukları aklına geliyor ve düşündüklerinden
korkuya kapılıyordu.
Sonunda, eşinin baskısıyla bir psikiyatriste gitmeyi kabul etti.
Görüşme sırasında oldukça sakindi. Yalnızca bir kez, intihar planlarından ve
çocuklarının annesiz kalmalarından duyduğu korkudan söz ederken ağladı.
Depresyon tanısını yadırgamadı. İlaç kullanması ve görüşmelere gelmesi
gerekiyordu.
İki hafta sonra, kendisini çok daha iyi hissediyordu. Ancak, tam
olarak iyileşmesi bir ayı buldu. Bu arada, aslında yıllardır ılımlı bir
depresyon içinde yaşamakta olduğunun farkına vardı. Gençlik yıllarındaki
heveslerini ve heyecanlarını yitirmesinin aradan geçen yılların doğal bir sonucu
olmadığını, otuz beş yaşında da geleceğe yönelik umutlar beslenebileceğini
gördü.
Depresyon en sık rastlanan ruhsal bozukluk
Yukarıdaki öykünün kişisel bazı bölümleri var. Herkesin depresyonu
aynı özellikleri göstermiyor. Kiminde karamsarlık ve umutsuzluk, kimindeyse
genel bir ilgisizlik ve yaşamdan zevk alamama ön plana geçiyor. Bazıları
uykusuzluk ve iştahsızlıktan yakınırken, bazen tam tersine aşırı bir uyku ve
tıkınırcasına yemek yeme davranışı görülüyor.
Ancak, şu ya da bu biçimde, depresyon toplumda en sık rastlanan
ruhsal bozukluk. Her on erkekten birisi ve her beş kadından birisi yaşamı
boyunca bir kez depresyon geçiriyor. Bu yüksek oranlar nedeniyle, depresyon
psikiyatrinin soğuk algınlığı olarak biliniyor.
Depresyon her yaşta görülebiliiyor. Kadınlarda en sık otuzbeş
kırkbeş yaşları arasında, erkeklerde ise kırkbeş altmışbeş yaşları arasında
ortaya çıkıyor. Depresyon riskinin en düşük olduğu grup evli erkekler. İkinci
sırada evli kadınlar geliyor. Bir başka deyişle, evlilik depresyona karşı
koruyucu bir rol oynuyor. En riskli grup ise ayrılmış ya da boşanmış
kadınlar.
İstatistiklerdeki en çarpıcı sonuçsa, kuşkusuz, depresyon
oranlarının yıllar içinde gösterdiği büyük artış. Son yirmibeş yılda toplumda
depresyon görülme sıklığının on ile yirmi kat arasında arttığı bildiriliyor.
Depresyon özellikle gençler arasında giderek yaygınlaşıyor. Bu nedenle, bazı
araştırmacılar, dünyanın melankoli çağına girmekte olduğunu ileri
sürüyorlar.
Depresyon ve intihar
Depresyonun en dramatik sonuçlarından birisi intihar. Depresyon
geçiren kişilerin yüzde onbeşi yaşamlarını intiharla noktalıyorlar. Bu oran
genel toplum ortalamasının yaklaşık otuz katı. Dolayısıyla, depresyonda intihar
girişimlerine yönelik önlemler yaşamsal bir önem taşıyor. Gelişmiş ülkelerde bu
amaçla kurulmuş intihar önleme merkezleri var. Söz konusu merkezler ülkemizde de
bazı büyük kentlerde kurulma aşamasında. Alınan diğer önlemler arasında,
basındaki intiharı kışkırtıcı yayınların denetlenmesi, büyük köprüler gibi
intihar için sık tercih edilen yerlerde önlem alınması, ateşli silah
bulundurulması konusunda bazı kısıtlamaların uygulanması
sayılabilir.
Depresyonun nedenleri
Kişiyi depresyona sürükleyen nedir? Neden, yaşam insanın gözüne
çekilmez bir yük gibi görünmeye başlar? Çoğu zaman, kişinin başından bazı
olumsuz olaylar geçmiştir. Bir yakınının ölümü, ağır bir hastalık, evlilikle
ilgili sorunlar, ayrılık, işsizlik gibi bir çok neden saptanabilir. Ancak
bunların varlığı soruyu tam olarak yanıtlamıyor. Çünkü, bir çok kişi bu tür
sorunlarla karşılaşırken, yalnızca bazıları depresyon geçiriyor? Dolayısıyla,
bazı kişilerde depresyona bir yatkınlık söz konusu.
Bugünkü bilgimize göre, depresyondaki en önemli yatkınlık etkeni
kalıtım. Yapılan araştırmalar, depresyon geçiren kişilerin akrabalarında da
depresyonun sık görüldüğünü gösteriyor.
Öte yandan, depresyona yatkın kişilerde bazı kişilik özellikleri
dikkat çekiyor. Kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye çalışıyorlar. Bunlar
genellikle aşırı duyarlı, titiz, sorumluluk duygusu yüksek kişiler. Sürekli
mükemmeli arıyor, ulaştıkları başarıları yetersiz görüyorlar. Onurlarına fazla
düşkünler. Öfkelerini genellikle belli etmiyor, sıkıntılarını içlerine
atıyorlar.
Ayrıca, depresyon ilaçlara ya da bedensel hastalıklara bağlı olarak
da ortaya çıkabiliyor. Tansiyon ilaçları, tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı
ilaçlar ve steroidler söz konusu ilaçlar arasında sayılabilir. Beyin kanamaları
ve beyindeki damar tıkanıklıklarından sonra da sıklıkla depresyon ortaya
çıkıyor. Depresyona yol açabilen diğer hastalıklar kanser, şeker hastalığı, kalp
hastalıkları, ağır kansızlık ve tiroid bezi hastalıkları. Böbrek yetmezliği
nedeniyle diyalize giren hastalarda da depresyon sık
görülüyor.
Cinsiyete özgü farklar
Yapılan araştırmalar kadınların depresyon konusunda erkeklere göre
daha açık sözlü olduklarını gösteriyor. Kadınlar genellikle duygularını kolay
açığa vuruyor, yaşadıkları sıkıntıyı dile getirip yardım talebinde bulunuyorlar.
Erkeklerse, 'erkek adam ağlamaz' deyişini haklı çıkaracak şekilde davranıyor,
depresif duygularını ve umutsuzluklarını gizlemeye, güçlü erkek imajından taviz
vermemeye çalışıyorlar.
Beyinde neler oluyor
Depresyon, hangi nedene bağlı olursa olsun bir beyin hastalığı.
Depresyon geçirmekte olan kişiler üzerinde yapılan incelemeler, bu kişilerin
beyinlerinde depresyon sırasında bazı değişiklikler olduğunu gösteriyor. En sık
rastlanan bulgu, sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan kavşaklardaki
tıkanıklık. Geçişten sorumlu maddelerin üretimindeki ya da karşı tarafa
iletilmesindeki bir bozukluğun depresyona yol açabileceği ileri
sürülüyor.
Tedavi
Depresyon ilaç tedavisine iyi yanıt veren bir bozukluk. Hastaların
büyük bölümünde iki üç hafta içinde belirgin bir iyileşme görülüyor. Eğer uygun
dozda ve yeterli süre ilaç kullanımına rağmen istenen düzelme sağlanamazsa bazı
ek ilaçlar ve son çare olarak da elektroşok tedavisi
deneniyor.
Psikoterapi, daha çok hafif depresyonlarda tercih edilen bir
yöntem. Hastalığın şiddetli döneminde genellikle pek yarar sağlamıyor. Ancak,
ilaçlarla belirli bir yatışma sağlandıktan sonra tedaviye eklenmesi, kişinin
kendisini ve depresyona zemin hazırlayan kişilik özelliklerini daha iyi tanıması
yönünden önem taşıyor.
MANİ: DEPRESYONUN NEGATİFİ
Mani, insanı karamsarlığın derinliklerine sürükleyen depresyonun
bir negatifi. Bir aşırı neşe ya da taşkınlık hali. Maniye giren kişinin ruhu bir
ırmak gibi gürültüyle akmaya başlıyor. Bu güçlü ve engel tanımaz akış kişiye
akıl almaz şeyler yaptırıyor. Örneğin, orta yaşlı mazbut bir kadının aşırı
makyaj yapıp, gözalıcı ve seksi giysilerle ortalıkta dolaşmasına, olur olmaz
yerlerde kahkahalar atıp, açık saçık fıkralar anlatmasına yol açabiliyor. Ya da
ölçülü ve saygılı tavırlarıyla bilinen bir memur, böyle bir nöbet sırasında,
müdürün odasına girip, ona hayat hakkında tumturaklı bir nutuk
çekebiliyor.
İçini kaplayan taşkın duygular, kişiyi boyuna konuşmaya ve hareket
etmeye zorluyor. Bir kaç saatlik uyku kendini dinlenmiş hissetmesine yettiği
için günlük uyku süresi azalıyor. Hesapsız harcamalar, iş yatırımları ve
tehlikeli bir şekilde araba kullanma manide sık görülen diğer
sorunlar.
Maniye giren kişi, genellikle bir aşırı güven duygusu içinde
yüzüyor. Bu güven duygusu kimi zaman onu, psikozun gerçek dışı dünyasına kadar
götürüyor. Kendini ülkenin tüm sorunlarını çözecek bir politik lider ya
da bir peygamber olarak görebiliyor. Nutuklar atıyor, vaazler veriyor, hatta Tanrının onu görevlendirdiğini belirten sesler duymaya, çevrede bazı kutsal işaretler görmeye başlıyor.
Maninin sonu depresyon
'Çok gülen çok ağlarmış' atasözünü doğrulayacak şekilde, manik atak
geçiren kişilerin neredeyse tamamı daha sonra bir depresyon geçiriyor. Bu
nedenle, mani ayrı bir hastalık olarak görülmüyor. Mani ve depresyon aynı ruhsal
bozukluğun iki farklı evresi olarak kabul ediliyor. Sanki, duyguları düzenleyen
zemberek bozulmuş gibi, kişi aşırı uçlara savrulup duruyor. Neşe ve taşkınlığın
doruklarına tırmanıyor, sonra karamsarlığın derinliklerinde kayboluyor. Arada,
normal dönemler olsa da, sarkaç bu şekilde maniyle depresyon arasında sallanıp
duruyor.
Maniye kim daha yatkın?
Mani ve depresyon evrelerinden oluşan ruhsal bozukluk 'İki Kutuplu
Duygu Bozukluğu' olarak adlandırılıyor. Bu bozukluk, yalnızca depresyon
dönemlerinin görüldüğü 'Tek Kutuplu duygu Bozukluğu'ndan bir çok yönden
farklılıklar gösteriyor. Bir kere toplumdaki yaygınlığı depresyona göre oldukça
düşük; yüzde bir dolayında. Daha erken yaşlarda ortaya çıkıyor. Kalıtımın rolü
bu bozuklukta daha belirgin. Birinci derece akrabalarda bu hastalığı geçiren
birisi varsa, kişinin hastalanma olasılığı toplum ortalamasının altı katına
yükseliyor.
Tedavi ve korunma:
Mani tedavisinde etkinliği gösterilmiş çok sayıda ilaç var. Ayrıca,
kişiyi iyileştikten sonra yeniden hastalanmaktan korumak için kullanılan ilaçlar
da oldukça etkili. Ancak, yıllarca koruyucu ilaç kullanma zorunluluğu genellikle
hastalar için sorun oluyor. Bir çok hasta bu nedenle bir süre sonra ilacı
bırakıp yeniden hastalanıyor.
Depresyonun Mantığı
Depresyondaki olumsuz düşünceler, hatalı ve tek yanlı işleyen bir
mantık sisteminin ürünü. Bu mantık sisteminin bir tarafından ne verirseniz
verin, diğer taraftan mutlaka karamsar ve umut kırıcı yorumlar çıkıyor. Umuda
çıkan tüm yollar özenle kapatılmış. Söz konusu sistem altı temel mantık hatasına
dayanıyor.
1. Keyfi çıkarsamalar: Yeterince kanıt olmamasına karşın, yaşanan olaylar ve içinde bulunulan
koşullar hakkında olumsuz sonuçlar çıkarılır. Örneğin, sınava hazırlanmakta olan
bir kişi, ortada bir neden yokken, başarılı olamayacağı kararına varabilir. Ya
da, depresyona giren bir işadamı, iflasının kaçınılmaz olduğu inancına
saplanabilir.
2. Seçici odaklanma: İçinde bulunulan durum ya da yaşanan deneyimlerin kötü yanları üzerinde
odaklanılır. Dolayısıyla, günboyunca bir çok olumlu ve olumsuz olaylarla
karşılaşan kişi, akşam olduğunda yalnızca yaşadığı olumsuzlukları anımsar ve
berbat bir gün geçirdiği kararına varır.
3. Kişiselleştirme: Kişi, kendisiyle ilgili olmayan ya da çok az ilgili olan olayları
üzerine alınır. Örneğin, yolda karşılaştığı ve muhtemelen onu görmemiş olan bir
arkadaşının selam vermemesini, 'Mutlaka onu kıracak bir şeyler yapmış olmalıyım'
biçiminde yorumlayabilir.
4. Aşırı genelleme: Tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarılır. Kişi, otobüs zamanında
gelmediği için, hiç bir işinin yolunda gitmediği yargısına varabilir. Ya da
arkadaşı zamanında telefon etmediği için, artık hiç kimsenin onunla ilgilenmek
istemediği sonucunu çıkarabilir.
5. Ya hep ya hiç biçiminde düşünme: Her türlü olay 'ya hep ya hiç' kuralına göre
değerlendirilir. Mükemmel olmayan her şeyin berbat olduğu yargısına varılır.
Kişi, yalnızca siyah beyazdan oluşan, diğer tonları olmayan bir yargılama
sistemine sahiptir.
6. Küçümseme veya büyütme: Kişi başarılı olduğu işleri küçümserken, hatalarını
abartır.
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI ARTIK TEDAVİ
EDİLEBİLİYOR
İkbinüçyüzyıl önce adı konup tanımlanmış bir insani sorun olan
aşırı duygulanma halleri, yani aşırı üzülme ve aşırı coşma, ancak son elli
yıldır etkili bir şekilde tedavi edilebiliyor. Çağımızın çözümlenebilir sorunu
olan çöküntü ve taşkınlık, artık, hekimlerin diğer tedavi edilebilir hastalıklar
gibi gördüğü bir sorun. Aslında acısını da çeken bilir. Bir düşünün: Bir
zamanlar ne denli iradeli bir insan olsanız da gün gelip, bir nedenle çaresiz,
çekilmez çözümsüz bir insan oldunuz ve hatta size bu işten kurtulmak olası değil
gibi geliyor ve bunu çözmenin tek yolunun ortadan yok olmak olduğu bile aklınıza
geliyor. Eşiniz dostunuz artık eskisi gibi kolay anlaşılır bir insan
olmadığınızı ima ediyor ve sizin kendinizden yakındığınız kadar onlar da sizden
yakınıyor. Sonra birisi diyor ki, dostum, boşuna bu çektiklerin, bunun çaresi
var! İnanmak ne kadar da zor. Oysa bunun çok uzun bir öyküsü vardı, bunlar nasıl
düzelir? Yarı inanır yarı inanmaz bir halde bir uzmana gidiyorsunuz, ve tanı
konuyor: "Bu bir depresyon..." Sunulan çareye inanmamakla birlikte sizi denemeye
davet eden çağrıya kulak verdiğinizde bir ay gibi bir sürede, dünyaya bakarken
kullandığınız gözlükler değişiyor. Kendinize güveniyor, dünyayı yaşanır bulur
oluyorsunuz. Eskiden kafanızda binlerce kez evirip çevirdiğiniz sorunlar size
artık çözülebilir geliyor. Bunu da hekimin size yazdığı bir reçeteye ve/veya
sorduğu bazı sorulara borçlusunuz.
Yanlış anlamadınız, çöküntü ve taşkınlık artık tedavi edilebiliyor.
Yeterki siz bir uzmanın sizi değerlendirmesine izin verin. Bunu deneyenlerin
yaklaşık yüzde yetmişi çare buluyor. Bu hiç de düşük bir oran
değil.
Psikiyatrist
Doç. Dr. Levent METE
Doç. Dr. Levent METE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder