20 Ekim 2012 Cumartesi

AŞIK PAŞA'YI NE KADAR TANIYORSUNUZ ?


ÂŞIK PAŞA
Osmanlıların ilk devrinde Anadolu’da yetişen mutasavvıf, şâir ve velîlerinden. İsmi, Ali’dir. 1272 (H. 670) târihinde Kırşehir’de doğdu. Babasının ilk çocuğu olduğundan Baş ağa veya Paşa denildiği gibi, Paşa lakabının Osman Gâzi tarafından verildiği de rivayet edilmektedir. 1333 (H. 733) târihinde, Mısır dönüşü, Kırşehir’de vefât etti. Türbesi Kırşehir’de müslümanların ziyâretgâhı olup, mîmâri bir şaheserdir.
Aşık Paşa’nın dedesi Baba İlyas, Moğol istilâsı üzerine Horasan’dan hicret edip, Anadolu Selçuklularından Alâaddîn Keykubâd’ın himayesine girdi. Fazilet ve ilmiyle az zamanda tanındı. Talebe yetiştirdi. Vefâtında yerine sâlih bir zât olan oğlu Muhlis Paşa geçti. Muhlis Paşa Karaman’da büyük hizmetlerde bulunduktan sonra Osman Gâzi’ye iltica edip, maiyyetine girdi. Daha sonra Kırşehir’e yerleşerek talebe yetiştirmekle meşgul oldu.
Aşık Paşa, babasının Kırşehir’de bulunan dergâhında sâlih kimseler içinde yetişti. İyi bir tahsîl gördü. Zamanın büyük âlimlerinden Kırşehirli Süleymân Efendi’den okudu. Arabça, Farsça, İbrânice ve Ermenice öğrendi. Âlim bir zât oldu. Allahü teâlâya olan sevgisinin çokluğu sebebiyle kendisine Âşık Paşa denildi. O da dergâhta baba ve dedeleri gibi talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Orhan Gâzi zamanında şöhreti arttı. Bir süre Mısır’a gitti.
Aşık Paşa, güzel ahlâk sahibi, kibar ve zarîf idi. Dünyâ malına meyletmez, haramlardan şiddetle kaçar, şüpheli olma korkusuyla mübahları terkederdi.
Aşık Paşa, Garibnâme veya Mârifetnâme adı ile Mesnevî tarzında on iki bin beyte varan bir eser yazdı. Tasavvuf ilmine dâir olan bu eseri Osmanlı edebiyatı târihi bakımından çok önemlidir. Türk halkına tasavvuf zevkini (güzel ahlâkı, edebi) öğretmek için açık bir Türkçe ile yazılmıştır. Vezni, Fâilâtün, fâilâtün, fâilün dür. Fakrnâme isimli eseri ise yüz altmış bir beytlik mesnevîdir. İki nüsha olup, biri, Roma Biblioteca Eananatence Turca 2054 numarada, diğeri Manisa Muradiye Kütüphânesi’ndedir. Ayrıca otuz bir beytlik Vasf-ı hâl, elli dokuz beytlik Hikâye ve Kimya risaleleri ve şiirleri vardır.
Ârifane şiirlerinden bâzıları şöyledir:
Bu şeriatdur kim üstâd öğredür,
Resm ü erkân ü nişan ad öğredür.
Farz u sünnet biidürür nefse âyân
Davet eyler tâata bellü beyân.
Pes bilün üstâd âlimler-durur,
Kim şeriat n’eydüğüni bildürür.
Eyle olsa anda key izzet gerek,
Hem edeb erkân u hem hizmet gerek.
Kimse kim üstadına hizmet kıla,
Hiç gümân dutman kim ol alkış ola.
Hem çalap hoşnûd ola andan ayan,
Doğru bilgil bu sözü bellü beyân.
Yâni; bu dînin emir ve yasaklarını üstâddan öğrenmek lâzımdır. O üstâd ki âdet, usûl ve esasları öğretir. Allahü teâlânın emrettiği farzları ve Resûlullah’ın sünnetini bildirir. Nefsi ibâdet etmeye açıkça davet eder. Şunu iyi biliniz ki, İslâmiyet’i en doğru olarak anlatan, âlim olan üstâdlardır. Bu sebeble onlara karşı çok edebli olmalı, izzet, ikrâm ve hizmette bulunmalıdır. Bir talebe hocasına hizmet ederse şüphesiz çok duâ alır. Onun duâsı bereketiyle Cenâb-ı Hak da, o talebeyi sever. Bu sözümüzün hakîkat olduğunu kabul etmek gerek.
Ey Hüdâvendâ senün fazlun delim,
Sensin âhir hem hakim ü hem alîm.
Rahmetinle yarlığa kullarunı,
Sen esirge kendü yoksullarunı.
Her ki dinlerse bu sözi iy celîl,
Rahmetün olsun ana her dem delil.
Âşık’ın Allahü tealâ katında eksiği çok fazladır. Fakat cenâb-ı Hakk’ın, kendi eksikliğini bilen kuluna merhameti pek çoktur. Rabbimizin ihsânı ve merhameti boldur. Hepimizin ümidi budur. Başka bir ümid kapısı yoktur. Ey yüce Allah’ım! Sen, fadl, ihsân sahibisin, her şeyden önce mevcûd olan evvelsin; her şey helâk olduktan sonra geriye kalacak âhirsin. Hem hâkim ve hem de âlimsin. Kullarını rahmetinle yarlığa, onları merhametinle koru. Ey Celîl! Her kim bu sözü kabul ederse, rahmetin ona her zaman delîl olsun.
Hak katında Âşık’in eksüği çok,
Allah’un eksüklüye eylüği çok.
FazI u rahmet ol işikde çok-durur,
Oldurur, ümmîd ayruk yok-durur.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); sh. 22
2) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-4, sh. 3044
3) Osmanlı Müellifleri; cild-1, sh. 109
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-10, sh. 12
5) Türk Şâirleri (S. N. Ergun, Ankara-1942); cild-1, sh. 129
6) Âşık Paşada Tasavvuf (Ali Alpaslan, İstanbul-1962)
7) Türk Klasikleri; cild-1, sh. 299
8) Rehber Ansiklopedisi; cild-2, sh. 44
sunguroğlu dan alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder