Ne kadar tevazu iyidir?
Fazla tevazu gösterme gerçek sanırlar derler ya, ne kadarı çok, ne kadarı karar? Nasıl karar vermeli?
Tevazu alçakgönüllülük anlamına gelir. Bir yandan kibir, kendini beğenmişlik ve snoblukla taban tabana zıt anlamlara gelirken, diğer yandan da aşırı alçakgönüllülük ve her yapılanı tolere edecek ölçüde hoşgörülülük olarak algılanmamalıdır. Aslında, tevazunun özünde kendini bilmek ve ona göre davranmak yatar. Mütevazı lider eğrisiyle doğrusuyla açık konuşur, hatalarını kabul edecek kadar kendine güvenir. ‘Biz şunları gerçekleştirdik, ileri de bunları yapacağız, geçmişimiz ortada bizden başarılı şirket yoktur’ gibi kendini dev aynasında gören söylemlerden uzak durur. Veriler ışığında konuşur, abartılı söylemlerden sakınır. Çevresindekilerin görüşlerine ve katkılarına açıktır, yetenekli insanları yakınında ister ve onların görüşlerine değer verdiğini her fırsatta gösterir. Ben merkezli kendi çıkarını gözeten yaklaşımlar ona göre değildir, şirketin ve toplumun başarısını her şeyin önünde tutar.
Michael Carroll, The Mindful Leader adlı kitabında tevazuyu liderin önemli bir yeteneği olarak ele alır. Liderler kendilerinden daha büyük bir şeyin parçası olduklarını anladıklarında her şeyi kontrol edemeyeceklerini görürler ve insani yönlerini göstermekten çekinmemeye başlarlar. Bu şekilde tevazu çerçevesinde çevrelerindekilerle etkileşime girerler ve kendilerine güvenerek yapabilecekleri en iyi işi çıkarırlar. Egolarını bir kenara bırakıp ana konsantre olmaları daha kolay olur. Carroll kitabında tevazuyu memnuniyetimizi ifade etme şeklimiz olarak betimliyor. Basit şeylerden keyif almayı tevazu sayesinde başarırız. Aynı şekilde, tevazu sayesinde hayatın zorluklarıyla, trajedilerle mücadele edecek gücü kendimizde buluruz. Mütevazı bir insansanız, hiçbir deneyimi aşağılamazsınız, hiçbir çalışma arkadaşınız değersiz değildir, hiçbir anınızı dikkatinizi vermeden geçirmezsiniz. Tevazu sizi her detaya özen göstermeye iter. Bir işi sıkıcı, yorucu, moral bozucu veya zaman kaybı olarak görüp es geçmek yerine baştan sona sabır gösterir, işi en ince noktasına kadar öğrenirsiniz.
Liderler tevazu sahibi olduklarını nasıl gösterir?
Tevazu çoğumuzun hayranlık duyduğu ancak az sayıda profesyonelin layıkıyla yerine getirdiği bir meziyettir. Çevrenize bir sorun; ister iş dünyası olsun ister politika olsun her alanda mütevazı liderlere ihtiyaç olduğu söylenir ancak ‘fırsatınız olduğunda siz nasıl tevazu gösterirsiniz’ diye sorulduğunda kimsenin vereceği pek örnek yoktur.
Forbes dergisinde yayınlanan yazıda hataları kabul etmenin ve tevazunun liderlikte önemi vurgulanıyor. Doug Guthrie and Sudhir Venkatesh tarafından kaleme alınan makalede 2004 Amerikan seçim kampanyasında o günkü demokrat başkan adayı - bugünün Dışişleri Bakanı - John Kerry’den bir gazeteci hata yaptığı bir konuyla ilgili bir örnek vermesini ister. Sorunun amacı bir lider olarak Kerry’nin karakterini anlamak ve Cumhuriyetçi Başkan George W. Bush gibi asla hata yaptığını kabul etmeyen bir yapıda olup olmadığını saptamaktır. Kerry bu fırsatı değerlendiremez veya seçmeninin önünde zaafını ortaya çıkarmaktan çekinir ve Irak Savaşı’yla ilgili alınan yanlış kararların tamamıyla Cumhuriyetçilerin hatası olduğunu savunarak soruya cevap vermeyi tercih eder. Bir diğer deyişle, soruyu cevapsız bırakır ve seçmenlere Bush’tan çok da farklı bir lider olmayacağı sinyalini verir.
Kerry’nin tercihi aykırı bir yaklaşım değildir. Bilakis okul yaşamından itibaren hepimiz güçlü yönlerimizi göstermeye, kendimize her ne olursa olsun güvenmeye, ne kadar kendimizden emin olursak o kadar başarılı olacağımıza inanırız. Bazı liderler hata yaptıklarını kabul etmenin bir zaafiyet veya kifayetsizlik olduğunu düşünürler. Çoğu zaman dışardan tersi anlaşılır. Liderin hata yaptığını kabul etmesi ve hatayı düzeltmek adına yaptığı girişimler insanlara güven duygusu verir. Gerek müşteriler, hissedarlar gerekse çalışanlar her yapılandan haberdar ve elini taşın altına koyabilecek bir liderin şirketin başında olmasından memnun olurlar. ‘Bizim hatamızdı, gerekli önlemleri alarak size en iyi hizmeti getirmek yönünde çalışıyoruz’ gibi bir cümle duymak bizleri rahatlatır. Yöneticiye ve firmaya olan saygımız artar, kısa dönemde yatırımlarımız açısından belli çekincelerimiz olsa da, açıklıklarından dolayı onlara hayranlık duyarız.
Kaynak: http://www.dunya.comMichael Carroll, The Mindful Leader adlı kitabında tevazuyu liderin önemli bir yeteneği olarak ele alır. Liderler kendilerinden daha büyük bir şeyin parçası olduklarını anladıklarında her şeyi kontrol edemeyeceklerini görürler ve insani yönlerini göstermekten çekinmemeye başlarlar. Bu şekilde tevazu çerçevesinde çevrelerindekilerle etkileşime girerler ve kendilerine güvenerek yapabilecekleri en iyi işi çıkarırlar. Egolarını bir kenara bırakıp ana konsantre olmaları daha kolay olur. Carroll kitabında tevazuyu memnuniyetimizi ifade etme şeklimiz olarak betimliyor. Basit şeylerden keyif almayı tevazu sayesinde başarırız. Aynı şekilde, tevazu sayesinde hayatın zorluklarıyla, trajedilerle mücadele edecek gücü kendimizde buluruz. Mütevazı bir insansanız, hiçbir deneyimi aşağılamazsınız, hiçbir çalışma arkadaşınız değersiz değildir, hiçbir anınızı dikkatinizi vermeden geçirmezsiniz. Tevazu sizi her detaya özen göstermeye iter. Bir işi sıkıcı, yorucu, moral bozucu veya zaman kaybı olarak görüp es geçmek yerine baştan sona sabır gösterir, işi en ince noktasına kadar öğrenirsiniz.
Liderler tevazu sahibi olduklarını nasıl gösterir?
- Her sorunun cevabını bilmediklerini kabul ederek… ve bildikleri cevaplarla yetinmeyerek
Önlerine sunulan kimi zaman oldukça yüzeysel verileri analitik bir şekilde incelerler. Kendilerini tatmin eden bir cevaba ulaşana kadar da gerçeği aramaya devam ederler. - Doğru cevabı alabileceği kişileri yanlarına çekerler
Dürüst olmak, doğruyu söylemek ne kadar zor olursa olsun, kaybedecekleri büyük olsa dahi, tereddüt etmeden doğruları söyleyecek insanlara ulaşmayı hedeflerler. Doğruların peşinde olmak bir vasıftır, bir diğer vasıf da size doğrular söylendiğinde dinlemesini bilmektir. - Şirket politikaları ve iş etiği üzerine söylemlerini liderliklerine yansıtırlar
Söylediklerinin arkasında duran bir felsefesi vardır mütevazı liderin. İnandığı şeyleri hayata geçirir ve değiştirmek istediği şeylerin öncülüğünü yapar. Çalışanlar ondan görüp örnek alır. Hiçbir zaman kendini kuralların üzerinde görmez. - Tek yol onun yolu değildir
Başka yollara, yöntemlere ve yaklaşımlara açıktır. İlle de benim yaptığım doğrudur gibi bir dayatması yoktur. Daha başarılı veya koşullara uygun bir yol bulduğunda, yolunu değiştirebilir, değişime hızla adapte olur. - Her seviyeden mentorlar arayışındadır
- Kendiyle ilgili daha çok şey paylaşır ve çevresindekilerle ortak noktalar yaratır
- Lider beraber çalıştığı insanları yakından tanımak ister – sadece çalışan değil insan olarak görür
Bazen insanların tek isteği görülmektir. Şirketinizdeki güvenlik görevlisinin adını biliyor musunuz? Çaycının kaç çocuğu var? Birkaç gündür işe gelmeyen kat görevlisine ne oldu hiç merak ettiniz mi? Belki yoğun iş rutininin içinde bu bilgiler size detay gibi gelebilir ancak en alt kademede çalışıp size önemli hizmetler getiren bu insanları yok saymak insani bir yaklaşım değildir. - İnsanları motive edeceğini düşündüğünüz davranışlar edinin
Bazen ufak jestler veya ilgilendiğinizi gösteren birkaç dakikanızı alacak davranışlar bile sizi çalışanlarınıza yakınlaştıracaktır. Örneğin, takımınızda yeni çalışmaya başlayan yeni mezuna toplantıda fikrini sormanız, onun getirdiği öneriye değer verdiğinizi göstermeniz ve herkesin önünde kendisine teşekkür etmeniz o kişinin size ve şirkete bağlılığını arttıracak, daha iyi performans göstermesini sağlayacaktır.
Tevazu çoğumuzun hayranlık duyduğu ancak az sayıda profesyonelin layıkıyla yerine getirdiği bir meziyettir. Çevrenize bir sorun; ister iş dünyası olsun ister politika olsun her alanda mütevazı liderlere ihtiyaç olduğu söylenir ancak ‘fırsatınız olduğunda siz nasıl tevazu gösterirsiniz’ diye sorulduğunda kimsenin vereceği pek örnek yoktur.
Forbes dergisinde yayınlanan yazıda hataları kabul etmenin ve tevazunun liderlikte önemi vurgulanıyor. Doug Guthrie and Sudhir Venkatesh tarafından kaleme alınan makalede 2004 Amerikan seçim kampanyasında o günkü demokrat başkan adayı - bugünün Dışişleri Bakanı - John Kerry’den bir gazeteci hata yaptığı bir konuyla ilgili bir örnek vermesini ister. Sorunun amacı bir lider olarak Kerry’nin karakterini anlamak ve Cumhuriyetçi Başkan George W. Bush gibi asla hata yaptığını kabul etmeyen bir yapıda olup olmadığını saptamaktır. Kerry bu fırsatı değerlendiremez veya seçmeninin önünde zaafını ortaya çıkarmaktan çekinir ve Irak Savaşı’yla ilgili alınan yanlış kararların tamamıyla Cumhuriyetçilerin hatası olduğunu savunarak soruya cevap vermeyi tercih eder. Bir diğer deyişle, soruyu cevapsız bırakır ve seçmenlere Bush’tan çok da farklı bir lider olmayacağı sinyalini verir.
Kerry’nin tercihi aykırı bir yaklaşım değildir. Bilakis okul yaşamından itibaren hepimiz güçlü yönlerimizi göstermeye, kendimize her ne olursa olsun güvenmeye, ne kadar kendimizden emin olursak o kadar başarılı olacağımıza inanırız. Bazı liderler hata yaptıklarını kabul etmenin bir zaafiyet veya kifayetsizlik olduğunu düşünürler. Çoğu zaman dışardan tersi anlaşılır. Liderin hata yaptığını kabul etmesi ve hatayı düzeltmek adına yaptığı girişimler insanlara güven duygusu verir. Gerek müşteriler, hissedarlar gerekse çalışanlar her yapılandan haberdar ve elini taşın altına koyabilecek bir liderin şirketin başında olmasından memnun olurlar. ‘Bizim hatamızdı, gerekli önlemleri alarak size en iyi hizmeti getirmek yönünde çalışıyoruz’ gibi bir cümle duymak bizleri rahatlatır. Yöneticiye ve firmaya olan saygımız artar, kısa dönemde yatırımlarımız açısından belli çekincelerimiz olsa da, açıklıklarından dolayı onlara hayranlık duyarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder