1322
Hunlar
M.Ö. 220 – M.S. 216. Çin tarihlerinden öğrendiğimize göre Türk boyları, Hunların idaresinde ilk defa büyük bir imparatorluk halinde birleşmişlerdir. Bilinen ilk hükümdarın Teoman Yabgu olduğu anlaşılıyor.
Yerine oğlu Mete geçer (M.Ö. 209 – 174 ). Sonradan hayatı efsaneleşip “Oğuz Kağan” adıyla anılan destanın kahramanı bu Mete olmalıdır.
Çin tarihlerine “Hiung – nu” adıyla geçen Hunlar, M.Ö. VIII. yüzyılda Hoang – ho nehrine kadar genişlemişlerdir. Çinliler, kendilerini gittikçe artan Hun tehlikesinden korumak için M.Ö. 300 sıralarında surlar inşa etmek zorunda kalmışlardır.
M.Ö. 209 yılında Şan – yü lkabını taşıyan Hun hakanlarından Mao – tun, bütün ulusunu ve ordusunu disipline etmiştir. Savaşlarda kendisinin ıslık çalarak uçan oku, nereye giderse askerleri de kayıtsız, şartsız oklarını oraya atmak mecburiyetinde idi. En küçük duraksama ölümle cezalandırılırdı. Hun sınırları bu hakan zamanında 20 yıl içinde olağan üstü genişledi ve bir imparatorluk haline geldi. 3000 km. lik Çin Seddi Hunlar tarafından kuşatılmıştı.
Çinliler M.Ö. 541 tarihinde savaş arabaları kullanıyorlardı. Ancak süvarileri yoktu. Savunmalarını sürdürebilmek için Çin krallarından Vu – ling (M.Ö. 328 – 298 ) Hun kavmi tarzında giyimi kabul etmiş, süvari ve okçular yetiştirmiştir. Bu Çin kaynağından anlaşıldığına göre, Çinlilerin, Hun süvarileri ile karşılaştığı tarihin M.Ö. IV. Yüzyıllar olduğu anlaşılmaktadır.
Nihayet imparatorluk M.Ö. 48 yılında Güney ve Kuzey diye ikiye bölündü. Bu suretle başlayan parçalanma, Tabgaç ve Avar Türklerinin ardı ardına gelen hakimiyetleri ile daha da hızlanmıştır.
Hunlar bu tarihlerde henüz üzengi kullanmıyorlardı. Çin’de de ancak M.S. 300 sıralarında üzengi görülür. Hunların silahları: yay, ok, mızrak ve kılıç idi. Deri elbise ve kenarları kürklü “dolman”, tokalı deri kemer ve çizme kullanırlardı. Süvari pantolonu, çizme ve kalpak, Çinlilere Hunlardan geçmiştir.
M.Ö. 130 sıralarında büyük Hun Asya İmparatorluğunun çöküşü başlamıştır. Milattan sonra yüzyıllar boyunca dağılan Hunlar zaman zaman ortaya çıkmış ve Kuzey Çin’de egemenlikle kurmuşlardır.Tsien Çao, Huo Çao, Pei Liang ve Hia (304 – 439 ) sülaleleri, büyük bir övünçle kendilerini Hun’ların, Şan – yü’lerine mensup saymaktaydılar.
M.S. I – II. Yüzyıllarda Hunların, Avrupa’da görüldüklerine dair açık bilgilere sahibiz. Avrupa Hunlarının, Asya Hunlarının devamı olduğuna dair belgeler IV. Yüzyıldan kalmadır. Bu belgeler, Hun devletinin kuvvet çoğunluğuyla Batıya geçtiğini göstermektedir. Altay Dağları ile Ural arasındaki bütün bölge bu dönemde Türkleşmiştir. M.S. 350 yıllarında Hazar Denizi kıyısına, 359 ve 373 sıralarında Anadolu’da Urfa (Edessa) dolaylarına kadar gelmişlerdir. Edessa’lı piskopos Efraim, Hunlar hakkında şunları söylüyor: “Bunlar Yecüc Mecüc’ün süvarileridir. Atlarının üstünde fırtına gibi uçarlar, onlara hiç kimse karşı koyamaz.”
Hunlar, 375’te Don nehrini geçmiş, 378’te de Edirne (Adrianopolis) savaşında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünüşünde önemli rol oynamışlardır.
Daima harekete hazır bulunuş, hayret edilecek bir hareket kabiliyeti, büyük süvari tekniği ile Hunlar, toprağa bağlı Germenler ve yüksek kültürlü Romalılara askeri üstünlük sağlamışlardır.
Hunlar, 380 yıllarındaPannonia’dadırlar. Viyana dolaylarındaki kazılarda Hun silahları ve Asya yapılı yay tipleri ve Hunlara ait kalıntılar bulunmuştur. Daha sonra Roma süvarisinin de Hun örneğine göre teşkilatlandırıldığını, eğitilip silahlandırıldığını ve aynı örneğin İngiltere’ye kadar girdiğini görüyoruz.
IV. yüzyılda Hazar Denizi ile Volga ( İdil ) çevresinde görülen Hunlar bir koldan da Kafkasları aşıp ve Doğu Anadolu üzerinden Antakya’ya girmiş ve Filistin’e kadar sokulduktan sonra dönerek Ankara üzerinden Kafkaslara yönelip eski yerlerine dönmüşlerdir. V. Yüzyıl başlarında Batı Hun İmparatorluğu, Atilla ve kardeşi Bleda zamanında 30 kadar Türk, Germen, Trak ve İranlı kavim üzerinde egemenlik sürüyordu. Hun İmparatorluğu sınırları Danimarka’dan İran’a, beklide Altaylara kadar uzanıyordu. Ancak, Hükümdara mensup Hunlar az sayıda egemen unsur olarak yenilgiye uğratılmış kavimler üzerinde çok ince üstün bir tabaka teşkil etmekteydi. Hunlar Atilla zamanında Roma önüne kadar geldi. Ancak, Papa Leo başkanlığındaki bir heyet, şehrin yıkılmamasını Atilla’dan niyaz ettiler. Atilla’nın kültür eserlerine saygı duygusu ve itidali, onu alicenaplığa sevk etti. Atilla’nın bu soylu hareketini, 410 yılında Roma’yı tahrip eden Got hükümdarı Alarik ile kıyaslamak mümkün değildir.
Atilla, 453’te evlenme töreni sırasında öldü.Ondan sonra da kardeş kavgaları Hunları zayıflattı, boyun eğen kavimler,Hun İmparatorluğu’nu parçaladılar.
Kaynak: Türk Tarihi Silahlı Kuvvetleri ve Atatürkçülük, Genelkurmay Başkanlığı 50.Yıl Yayını, Ankara.
Hazırlayan: Bağımsız Rehberler Platformu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder