28 Şubat 2013 Perşembe
Yoldaki Kaya
Yoldaki Kaya
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak?.
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu.
Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı. "Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu.
Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı. "Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.
Patates Torbası
Patates Torbası
sıkılmadan okuyun lütfen mutlaka okuyun !!!!Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur:
"Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?"
Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.
"O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin."
Öğrenciler bunu da yaparlar.
"Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!""
Öğrenciler , bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:
"Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun."
Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur.
Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar."
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:
"Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."
"Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık." "Hem sıkıldık, hem yorulduk?"
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
"Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir .....
"Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?"
Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.
"O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin."
Öğrenciler bunu da yaparlar.
"Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!""
Öğrenciler , bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:
"Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun."
Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur.
Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar."
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:
"Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."
"Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık." "Hem sıkıldık, hem yorulduk?"
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
"Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir .....
Kabe'nin İçinde Ne Var
Kabe'nin İçinde Ne Var
Kabe İslamiyetten öncede vardı. Nuh tufanından sonra yıkılan Kabenin yerine Hz. İbrahim tekrar inşa etmiştir. Hz. İsmail babasına baba buraya Kabeyi yapıyoruz ama kim gelecek demesi üzerine Allah tarafından sesler gelmeye başlamıştır. Bu sesler neyin nesi deyince Hz. İbrhim gelecekte kabeyi ziyaret edeceklerin ruhları olduğunu söylemiştir. Kabenin içerisinde İslam dininden evvel 360 adet put vardı. Fakat son peygamber Muhammet Mustafa S.A.V gelip İslamiyet kabul olunduktan sonra kabenin içerisine bir şey konmadı.
Şu anda Kabe'nin içirisinde tavana çıkmak için bir merdiven ve üç ağaç sütun bulunur. İç duvarlar ve yerler tamamen mermerle kaplıdır. Tavanda ise altın ve gümüş kandiller asılıdır. Kapıya yakın bir yerde Hacer-ül Esved taşı yerleştirilmiş ve etrafı gümüş bir çemberle çevrilmiştir. Hacer-ül Esved taşı cennetten gelen bir taş olup ilk geldiğinde nurani bir beyazlığa sahipken daha sonra dünyanın kötülüğünden bir kısmı kararmıştır. Hacer: kara taş demektir.
Kabe sadece oradaki taş binadan ibaret değildir. Kabe, yer altından gökyüzene kadar uzanan nurani bir direk gibidir. Kabe'ye veya kabe'nin taşlarına tapınma söz konusu değildir. Puta tapanların niyeti tapınmaktır. Kabe'ye yönelenlerin niyeti taş'a tapınmak değil tapındıkları Allah'ın emrine uymak ve emredilen yöne yönelmektir. Kabe yeryüzünde inşa edilen ilk mesciddir.
EŞEKLİ KÜTÜPHANE
Eşekli Kütüphane
Yıl 1943.
Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.
OKUMAK VE OKUTMAK ADINA GÜZEL BİR ŞEYLER OLUYORSA
NE MUTLU
Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.
Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:
“Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten…
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.
O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir.
Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası da olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.
İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye de bir yazı asar:
“Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.”
Köydeki çocuklar şaşırır.
Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var.
Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir.
Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar.
Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor.
Zenith ve Singer’e mektup yazar:
“Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.
Girişimcilik ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın.
Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.
Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.
“Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten…
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.
O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir.
Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası da olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.
İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye de bir yazı asar:
“Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.”
Köydeki çocuklar şaşırır.
Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var.
Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir.
Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar.
Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor.
Zenith ve Singer’e mektup yazar:
“Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.
Girişimcilik ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın.
Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.
Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.
OKUMAK VE OKUTMAK ADINA GÜZEL BİR ŞEYLER OLUYORSA
NE MUTLU
27 Şubat 2013 Çarşamba
İKİNCİ BİR ŞANS VER
İKİNCİ BİR ŞANS VER
Dükkana girdiğimde, şöyle etrafa bakınıp ne alacağımı düşünüyordum. Sonra ağlama sesini duydum. Herhalde annesi istediğini almıyor çocuğun diye düşündüm. Raftan en sonunda bir şey seçip kasaya yöneldim. Ağlayan çocuğu gördüm. Sandığım gibi annesine ağlamıyordu. Yalnızdı. Dükkan sahibi müşterisine para üstü verirken, çocuğa bakıp,” hadi defol git, git demedim mi sana. Yok benim beleş verecek malım...” diye sinirli ve hiddetli bir şekilde bağırıyordu. O müşteri çıkınca sıra benimdi. Gözüm çocuktaydı. Gayri ihtiyari elimdekini masaya bıraktım. Çocuk: “ amca, vallahi doğru söylüyorum. Paramı kaybettim, anam evde ekmek bekliyor. Sonra veririm sana. Lütfen..” diyordu, ağlayarak. Dükkan sahibinin “ borcunuz 1.75 lira” dediğinde göz göze geldik. Artık nasıl bakmışsam adam bana “ hep böyle bunlar bacım” cümlesiyle başlayan uzun bir açıklama yaptı. Çocuk verilen parayı kaybettiğini söylüyor, sonra başka dükkandan çikolata alıyormuş.
Çocuğa baktım. Oda bana baktı. “ Abla valla birkez yaptım, o günde fazla parası yokmuş annemin, canımda çektiydi çikolata. Valla bu sefer kaybettim.” Sonra dükkan sahibine baktım yine, adam çocuğu tekrar “defol lan..” diyerekten kovdu. Benimde rahatsız olduğumu düşündü herhal, yerinden fırlayarak çocuğa yaklaştı. Tam elini kavrıyordu ki, “durun” dedim. “ ne yapıyorsunuz küçücük çocuğa..” Adam yine “hep böyle bunlar bacım” dedi. Tamam dedim, ne istiyorsa verin. Ben parasını vereceğim, dedim çocuğa bakıp. Dükkan sahibinin eli havada kalmıştı. “ aman böylesine yapılmaz. Alışırlar..” gibisinden laflar etse de iki kuruş daha fazla kasasına girecek diye sevinmişti. Belliydi yüzünden. Çocuk, gözyaşlarını sildi ve alacağı iki ekmeği gidip dolabından aldı. Bana gülümseyerek, “ abla şundan mı alayım mı, fazla değil bunlar 50 kuruş..” diye küçük bir çikolatayı gösterdi eliyle. Adam elini itti çocuğun. “hadi git hadi git eş....” sonra bana bakıp, sanki çocuğun babası oymuş gibi mahcup mahcup baktı. “ önemli değil, al sen onu da.” Çocuğun gözlerinde parıldayan o ateşi anlatmam mümkün değil. O sevincini. Çıkarken “borcumu öderim birgün” dedi ve bir selam çaktı bana.
....
Yıllar sonra, o çocukla yolumuz bir devlet dairesinde kesişti. Ben hastalığımdan dolayı zor yürürken, ordan oraya gitmemi söylüyorlardı. O genç adam, o çocuk, beni nasıl olmuşsa tanımış. Beni bir yere oturtmuş. Tüm işlemlerimi kendisi halletmişti. Sonra yanıma gelip, “ İnşaallah borcumu ödedim sayarsın.” dedi gülümseyerek. “ İstersen iki ekmek kapıp geleyim.. “ İşte o an o olduğunu anladım. Hafızam bana oyunlar oynasa da o günü ve o çocuğu hiç unutmamıştım. O da beni unutmamış.
“ Bana o gün bir şans verdin sen. Bana inandın. Hiç tanımadığın halde güvendin. Paranı paylaştın benimle. İşte o gün dedim kendime. İnsanlar her zaman ikinci bir şansı hakeder. Ve bunu iyi kullanmalıdır. Ben kullandım. Senin sayende. Şu dünyada bana güvenen, inanan insanlar olduğunu, olabileceğini gösterdin bana. Güvensizlik, hele bir çocukta daha derin yara açar. Sen o yaraya merhem oldun. Teşekkürler...
Dükkana girdiğimde, şöyle etrafa bakınıp ne alacağımı düşünüyordum. Sonra ağlama sesini duydum. Herhalde annesi istediğini almıyor çocuğun diye düşündüm. Raftan en sonunda bir şey seçip kasaya yöneldim. Ağlayan çocuğu gördüm. Sandığım gibi annesine ağlamıyordu. Yalnızdı. Dükkan sahibi müşterisine para üstü verirken, çocuğa bakıp,” hadi defol git, git demedim mi sana. Yok benim beleş verecek malım...” diye sinirli ve hiddetli bir şekilde bağırıyordu. O müşteri çıkınca sıra benimdi. Gözüm çocuktaydı. Gayri ihtiyari elimdekini masaya bıraktım. Çocuk: “ amca, vallahi doğru söylüyorum. Paramı kaybettim, anam evde ekmek bekliyor. Sonra veririm sana. Lütfen..” diyordu, ağlayarak. Dükkan sahibinin “ borcunuz 1.75 lira” dediğinde göz göze geldik. Artık nasıl bakmışsam adam bana “ hep böyle bunlar bacım” cümlesiyle başlayan uzun bir açıklama yaptı. Çocuk verilen parayı kaybettiğini söylüyor, sonra başka dükkandan çikolata alıyormuş.
Çocuğa baktım. Oda bana baktı. “ Abla valla birkez yaptım, o günde fazla parası yokmuş annemin, canımda çektiydi çikolata. Valla bu sefer kaybettim.” Sonra dükkan sahibine baktım yine, adam çocuğu tekrar “defol lan..” diyerekten kovdu. Benimde rahatsız olduğumu düşündü herhal, yerinden fırlayarak çocuğa yaklaştı. Tam elini kavrıyordu ki, “durun” dedim. “ ne yapıyorsunuz küçücük çocuğa..” Adam yine “hep böyle bunlar bacım” dedi. Tamam dedim, ne istiyorsa verin. Ben parasını vereceğim, dedim çocuğa bakıp. Dükkan sahibinin eli havada kalmıştı. “ aman böylesine yapılmaz. Alışırlar..” gibisinden laflar etse de iki kuruş daha fazla kasasına girecek diye sevinmişti. Belliydi yüzünden. Çocuk, gözyaşlarını sildi ve alacağı iki ekmeği gidip dolabından aldı. Bana gülümseyerek, “ abla şundan mı alayım mı, fazla değil bunlar 50 kuruş..” diye küçük bir çikolatayı gösterdi eliyle. Adam elini itti çocuğun. “hadi git hadi git eş....” sonra bana bakıp, sanki çocuğun babası oymuş gibi mahcup mahcup baktı. “ önemli değil, al sen onu da.” Çocuğun gözlerinde parıldayan o ateşi anlatmam mümkün değil. O sevincini. Çıkarken “borcumu öderim birgün” dedi ve bir selam çaktı bana.
....
Yıllar sonra, o çocukla yolumuz bir devlet dairesinde kesişti. Ben hastalığımdan dolayı zor yürürken, ordan oraya gitmemi söylüyorlardı. O genç adam, o çocuk, beni nasıl olmuşsa tanımış. Beni bir yere oturtmuş. Tüm işlemlerimi kendisi halletmişti. Sonra yanıma gelip, “ İnşaallah borcumu ödedim sayarsın.” dedi gülümseyerek. “ İstersen iki ekmek kapıp geleyim.. “ İşte o an o olduğunu anladım. Hafızam bana oyunlar oynasa da o günü ve o çocuğu hiç unutmamıştım. O da beni unutmamış.
“ Bana o gün bir şans verdin sen. Bana inandın. Hiç tanımadığın halde güvendin. Paranı paylaştın benimle. İşte o gün dedim kendime. İnsanlar her zaman ikinci bir şansı hakeder. Ve bunu iyi kullanmalıdır. Ben kullandım. Senin sayende. Şu dünyada bana güvenen, inanan insanlar olduğunu, olabileceğini gösterdin bana. Güvensizlik, hele bir çocukta daha derin yara açar. Sen o yaraya merhem oldun. Teşekkürler...
HAYVANLAR HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ
HAYVANLAR HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ
Her sene Amerika’daki hayvan bakım yerleri 30 bin kedi ve köpeği uyutma mecburiyetinde kalmaktadır.
- Hastalanmayan tek hayvan köpekbalığıdır.
- 2 bin 600 değişik cins kurbağa vardır.
- Yılanlar duyamaz.
- Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar.
- Filler zıplamayan tek memelidir.
- Bir karıncanın koku alma yeteneği en az bir köpeğinki kadar gelişmiştir.
- Atların, insanlardan 18 tane fazla kemiği vardır.
- Fareler kusamaz.
- Yunuslar gözleri açık uyur.
- Kangurular geri geri yürüyemez.
- Zebralar beyaz üzerine siyah çizgilidir.
- Hayvanlar aleminde sadece domuzlar güneşten yanabilir.
Dünyanın en büyük timsahı 6 metre boyunda, ağırlığı ise 1 tondan fazla.
- Develerin 3tane kaşı vardır.
- Istakozların kanı mavidir.
- Bir sineğinhızı saatte 8 km’dir.
- Sıçan, deveden daha uzun birsüre susuz kalabilir.
-Erkek güve, dişi güvenin kokusunu 14 km’den alabilir.
- Bazı böcekler kafaları kopmasına rağmen 1 sene yaşayabilir.
- Zürafa kulaklarını diliyletemizler .
- Çikolata köpekleri öldürebilir. Gerçek çikolata köpeklerin kalbini ve sinir sitemini olumsuzşekilde etkiler.
- Yarasalar bir mağaradan dışarı çıkarken hep sola döner.
- Yetişkin bir ayı, bir at kadar hızlı koşabilir.
- İngiltere’deki bütün kuğular, kraliyet ailesine aittir.
- Kutup ayıları solaktır.
- Baykuş mavi rengini görebilen tek kuştur.
- Dünyada insan başına düşen karınca sayısı 1 milyondur.
- Dünyanın bir numaralı domuz üreticisi ve tüketicisi Çinlilerdir.
- Timsahlar dillerini dışarı çıkaramazlar.
- Bir karıncanın koku alma yeteneği, en az bir köpeğinki kadar gelişmiştir.
- Hamam böcekleri yaklaşık olarak 250 milyon yıldır yaşadıkları halde, hiçbir değişime uğramamışlardır.
- Kediler ültrason seslerini duyarlar.
- Zürafa 35 cm. uzunlukta siyah bir dile sahiptir.
- Sadece insanlar ve yunuslar zevk için cinsel ilişkide bulunur.
- Dünyanın en büyük hayvanı mavi balinadır. Aynı zamanda hayvanlar aleminin en hızlı büyüyen hayvanıdır. Kilosu 22 ayda 26 tona kadar ulaşır.
- Dünyanın en hızlı hayvanı Leopar’dır. Hızı saate 100 km.’ye ulaşır.
- Dünyanın en hızlı kuşu Boğazlı Kırlangıçtır. 3 saniye süreyle saatte 128 km. sürate ulaşmıştır.
- İyi bakılan ve erken yaşlarda kısırlaştırılmış bir tavşan 8 ila 12 sene yaşar.
- Kediler 100 değişik ses, köpekler ise 10 ses çıkartabilir.
- Son 4 bin sene içerisinde herhangi yeni hayvan evcilleştirilmemiştir.
- Bir pire, kendi büyüklüğünün 150 kat yüksekliğine zıplayabilir. Bu oranı tutturmak için insanın yaklaşık 30 metre zıplaması gereklidir.
- Atlar bir aya kadar ayakta kalabilirler.
- Kedilerin her bir kulağında 32 adale vardır
Kaynak: Hayvanlar hakkında bilinmeyenler http://www.webhatti.com/hayvanlar-alemi
Her sene Amerika’daki hayvan bakım yerleri 30 bin kedi ve köpeği uyutma mecburiyetinde kalmaktadır.
- Hastalanmayan tek hayvan köpekbalığıdır.
- 2 bin 600 değişik cins kurbağa vardır.
- Yılanlar duyamaz.
- Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar.
- Filler zıplamayan tek memelidir.
- Bir karıncanın koku alma yeteneği en az bir köpeğinki kadar gelişmiştir.
- Atların, insanlardan 18 tane fazla kemiği vardır.
- Fareler kusamaz.
- Yunuslar gözleri açık uyur.
- Kangurular geri geri yürüyemez.
- Zebralar beyaz üzerine siyah çizgilidir.
- Hayvanlar aleminde sadece domuzlar güneşten yanabilir.
Dünyanın en büyük timsahı 6 metre boyunda, ağırlığı ise 1 tondan fazla.
- Develerin 3
- Istakozların kanı mavidir.
- Bir sineğin
- Sıçan, deveden daha uzun bir
-
- Bazı böcekler kafaları kopmasına rağmen 1 sene yaşayabilir.
- Zürafa kulaklarını diliyle
- Çikolata köpekleri öldürebilir. Gerçek çikolata köpeklerin kalbini ve sinir sitemini olumsuz
- Yarasalar bir mağaradan dışarı çıkarken hep sola döner.
- Yetişkin bir ayı, bir at kadar hızlı koşabilir.
- İngiltere’deki bütün kuğular, kraliyet ailesine aittir.
- Kutup ayıları solaktır.
- Baykuş mavi rengini görebilen tek kuştur.
- Dünyada insan başına düşen karınca sayısı 1 milyondur.
- Dünyanın bir numaralı domuz üreticisi ve tüketicisi Çinlilerdir.
- Timsahlar dillerini dışarı çıkaramazlar.
- Bir karıncanın koku alma yeteneği, en az bir köpeğinki kadar gelişmiştir.
- Hamam böcekleri yaklaşık olarak 250 milyon yıldır yaşadıkları halde, hiçbir değişime uğramamışlardır.
- Kediler ültrason seslerini duyarlar.
- Zürafa 35 cm. uzunlukta siyah bir dile sahiptir.
- Sadece insanlar ve yunuslar zevk için cinsel ilişkide bulunur.
- Dünyanın en büyük hayvanı mavi balinadır. Aynı zamanda hayvanlar aleminin en hızlı büyüyen hayvanıdır. Kilosu 22 ayda 26 tona kadar ulaşır.
- Dünyanın en hızlı hayvanı Leopar’dır. Hızı saate 100 km.’ye ulaşır.
- Dünyanın en hızlı kuşu Boğazlı Kırlangıçtır. 3 saniye süreyle saatte 128 km. sürate ulaşmıştır.
- İyi bakılan ve erken yaşlarda kısırlaştırılmış bir tavşan 8 ila 12 sene yaşar.
- Kediler 100 değişik ses, köpekler ise 10 ses çıkartabilir.
- Son 4 bin sene içerisinde herhangi yeni hayvan evcilleştirilmemiştir.
- Bir pire, kendi büyüklüğünün 150 kat yüksekliğine zıplayabilir. Bu oranı tutturmak için insanın yaklaşık 30 metre zıplaması gereklidir.
- Atlar bir aya kadar ayakta kalabilirler.
- Kedilerin her bir kulağında 32 adale vardır
Kaynak: Hayvanlar hakkında bilinmeyenler http://www.webhatti.com/hayvanlar-alemi
BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ ?
BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ ?
Norveç semalarında görülen bu gizemli turkuvaz ışıklar, çevrede oturanların kafasını epey kurcalamıştı. Kimileri bu ışığın füze denemesinden kaynaklandığını düşünürken kimileri de UFO olduğuna inanmıştı.
-----------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------
İngiltere'nin Cumbria bölgesinde turuncu renkli uçan cisimler
görülmüştü.
-----------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
Mayıs 2009'da İngiltere'nin Liverpool kentinde turuncu Rekli yuvarlak nesnelerin UFO olduğu iddia edilmişti.
----------------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------------
PENİTENTES
Bazı dağ tepelerinde görülebiliyor. Güneş ışınlarının buzullara yansıması sonucunda oluştukları belirtiliyor. Beyaz sivri başlıklar takmış, kortej halinde yürüyen rahibelerin uzaktan görüntüsünü andırdığından “penitenes” adı verilen bu garip doğal oluşumun neden sadece bazı yerlerde meydana geldiği bilinmiyor.
-----------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
İngiltere'nin Cambridgeshire bölgesinde bu turuncu ışıkları gören birçok kişi UFO olduğunu savunmuştu.
-----------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
Kocaman piramit şeklindeki bu nesne Kremlin üzerinde görüldü.
-----------------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------------
İngiltere'nin Lincolnshire eyaletinde bir rüzgar türbini böyle zarar görmüştü. Çevre sakinleri olayın olduğu sabah parlak bir ışık gördüklerini söylemiş ve olayda UFO'ların parmağı olabileceğini ima etmişlerdi.
--------------------------------------------------------------------
-------------------------------------------------------------------
Norveç'in Svalbard takımadalarında eriyen buzulların bu görüntüsü ağlayan bir insan yüzünü andırıyor.
----------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
Çin'de bir manastırın yakınlarında görülen ayak izlerinin yıllardır hep aynı noktada ibadet eden birine ait olduğu söyleniyor.
----------------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------------
İrlanda'daki bir kasabada yıkılan ağacın gövdesinde Meryem Ana figürü gördüğüne inanan köylüler, haçlı kolye takıp kutsal mekan haline getirdiler.
----------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
Kaliforniya'daki Ölüm Vadisi'nde ürkütücü sessizlik ve yakıcı güneş hakim. İlginç olan ise buradaki bazı kayaların dümdüz yüzey üzerinde tuhaf şekiller çizerek hareket etmesi.
----------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------
BUZ HALKALARI
Sibirya gibi çok soğuk bölgelerde ortaya çıkıyor. Bazen debisi çok düşük akar sularda da meydana geliyor. Bilim adamları, tam olarak hangi şartlarda oluştuklarını araştırıyor.
--------------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------
MAMMATUS BULUTLARI
Meteorolojide mammatokumulus bulutları olarak da geçiyor. Bulutların altında sarkıtların oluşması son derece ilginç görünüyor. Çok geniş alanları kaplayabilen bu tip bulutlar hareketsiz gibi görünse de ekstrem bir hava durumunun işareti sayılıyor. Ancak bilim, oluşmaları için gerekli faktörleri hala tam olarak belirleyemedi.
----------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------
ŞEYTAN ATEŞİ
Ya da ateş hortumları. Birkaç metre yüksekliğe kadar ulaşabilen alevlerden oluşan bir hortum. Birkaç dakika sürüyor. Bilim adamlarına göre sıcak hava akımları sonucunda oluşuyor ancak hangi faktörlerin biraraya gelmesinin sonucunda oluştuğu kesin olarak bilinmiyor. Daha çok çalılıklarda çıkan yangınlarda meydana geliyor ama çok ender görülüyor.
----------------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------------
MAVİ GÜNEŞ
“Güvenlik kamerası tarafından kaydedilen ve ilk kez belgelenmiş olan ‘mavi güneş olayı’, bugüne kadar sadece 5 kez yaşanmıştır. En son ‘mavi güneş olayı’ 1950'de İskoçya’nın Edinburg kentinde meydana geldi.” Ancak bilim adamları yazılı raporlarında, olaya neden olan etkenlere yer vermediler.
--------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------
120 metre uzunluğunda anka kuşu şeklinde bir ekin çemberi.
---------------------------------------------------------------
-------------------------------------------------------------
Avlusuna badana yapmakta olan 3 çocuk annesi Rosemary Pritchard, duvarda bu şekli görünce çığlığı bastı. Çünkü şekil, İsa'yı andırıyordu.
-----------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------
Arizonalı Bianca Lopez, Şükran Günü için yaptığı kurabiyelerin üstünde Meryem Ana figürü olduğunu gördü. Lopez, bu kutsal imgenin belirmesini ailesine huzur ve bereket geleceğinin habercisi olarak yorumladı
Kaynak:www.frmtr.com
Norveç semalarında görülen bu gizemli turkuvaz ışıklar, çevrede oturanların kafasını epey kurcalamıştı. Kimileri bu ışığın füze denemesinden kaynaklandığını düşünürken kimileri de UFO olduğuna inanmıştı.
-----------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------
İngiltere'nin Cumbria bölgesinde turuncu renkli uçan cisimler
görülmüştü.
-----------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
Mayıs 2009'da İngiltere'nin Liverpool kentinde turuncu Rekli yuvarlak nesnelerin UFO olduğu iddia edilmişti.
----------------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------------
PENİTENTES
Bazı dağ tepelerinde görülebiliyor. Güneş ışınlarının buzullara yansıması sonucunda oluştukları belirtiliyor. Beyaz sivri başlıklar takmış, kortej halinde yürüyen rahibelerin uzaktan görüntüsünü andırdığından “penitenes” adı verilen bu garip doğal oluşumun neden sadece bazı yerlerde meydana geldiği bilinmiyor.
-----------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
İngiltere'nin Cambridgeshire bölgesinde bu turuncu ışıkları gören birçok kişi UFO olduğunu savunmuştu.
-----------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
Kocaman piramit şeklindeki bu nesne Kremlin üzerinde görüldü.
-----------------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------------
İngiltere'nin Lincolnshire eyaletinde bir rüzgar türbini böyle zarar görmüştü. Çevre sakinleri olayın olduğu sabah parlak bir ışık gördüklerini söylemiş ve olayda UFO'ların parmağı olabileceğini ima etmişlerdi.
--------------------------------------------------------------------
-------------------------------------------------------------------
Norveç'in Svalbard takımadalarında eriyen buzulların bu görüntüsü ağlayan bir insan yüzünü andırıyor.
----------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
Çin'de bir manastırın yakınlarında görülen ayak izlerinin yıllardır hep aynı noktada ibadet eden birine ait olduğu söyleniyor.
----------------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------------
İrlanda'daki bir kasabada yıkılan ağacın gövdesinde Meryem Ana figürü gördüğüne inanan köylüler, haçlı kolye takıp kutsal mekan haline getirdiler.
----------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------
Kaliforniya'daki Ölüm Vadisi'nde ürkütücü sessizlik ve yakıcı güneş hakim. İlginç olan ise buradaki bazı kayaların dümdüz yüzey üzerinde tuhaf şekiller çizerek hareket etmesi.
----------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------
BUZ HALKALARI
Sibirya gibi çok soğuk bölgelerde ortaya çıkıyor. Bazen debisi çok düşük akar sularda da meydana geliyor. Bilim adamları, tam olarak hangi şartlarda oluştuklarını araştırıyor.
--------------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------
MAMMATUS BULUTLARI
Meteorolojide mammatokumulus bulutları olarak da geçiyor. Bulutların altında sarkıtların oluşması son derece ilginç görünüyor. Çok geniş alanları kaplayabilen bu tip bulutlar hareketsiz gibi görünse de ekstrem bir hava durumunun işareti sayılıyor. Ancak bilim, oluşmaları için gerekli faktörleri hala tam olarak belirleyemedi.
----------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------
ŞEYTAN ATEŞİ
Ya da ateş hortumları. Birkaç metre yüksekliğe kadar ulaşabilen alevlerden oluşan bir hortum. Birkaç dakika sürüyor. Bilim adamlarına göre sıcak hava akımları sonucunda oluşuyor ancak hangi faktörlerin biraraya gelmesinin sonucunda oluştuğu kesin olarak bilinmiyor. Daha çok çalılıklarda çıkan yangınlarda meydana geliyor ama çok ender görülüyor.
----------------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------------
MAVİ GÜNEŞ
“Güvenlik kamerası tarafından kaydedilen ve ilk kez belgelenmiş olan ‘mavi güneş olayı’, bugüne kadar sadece 5 kez yaşanmıştır. En son ‘mavi güneş olayı’ 1950'de İskoçya’nın Edinburg kentinde meydana geldi.” Ancak bilim adamları yazılı raporlarında, olaya neden olan etkenlere yer vermediler.
--------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------
120 metre uzunluğunda anka kuşu şeklinde bir ekin çemberi.
---------------------------------------------------------------
-------------------------------------------------------------
Avlusuna badana yapmakta olan 3 çocuk annesi Rosemary Pritchard, duvarda bu şekli görünce çığlığı bastı. Çünkü şekil, İsa'yı andırıyordu.
-----------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------
Arizonalı Bianca Lopez, Şükran Günü için yaptığı kurabiyelerin üstünde Meryem Ana figürü olduğunu gördü. Lopez, bu kutsal imgenin belirmesini ailesine huzur ve bereket geleceğinin habercisi olarak yorumladı
Kaynak:www.frmtr.com
26 Şubat 2013 Salı
Bağdat Pilleri ve Gizemleri
Zamanın Yetişemediği Eserler
Teknolojinin ve bilimin bu kadar ilerlemesi insanları hayretler içinde bırakıyor ancak dönüp geriye baktığımızda ve sırrı ve gizemi çözülemeyen şeyleri gördüğümüzde akıllarda soru işaretleri belirmeye başlıyor.Yüzyıllar öncesinden insanlar tarafından bırakılan erserler hem bilimi hemde teknoloji çaresiz ve elini kolunu bağlamış durumda.Bütün bu tarz eserler kesinlikle tedüs eseri olmayıp insanlığın faydasına olan şeyler olduğu bilinmektedir. Ancak çözülemeyn bu gizemler hala akıl karıştırmaya devam etmekte…İşte o gizemli eserlernde biri Bağdat Pilleri…
Bağdat Pilleri ve Gizemleri
Gizem: Bağdat Pilleri, Mezopotamya’da bulunan milattan önce ilk
Arkeologlar pillerle karşılaştıklarında ilk önce depolamak için kullanılan kil kap olduklarını düşünmüşlerdi. Ancak bulduklarının asit çürüme gösteren bakır tel içerdiklerini
Herşey iyi güzel de, bunlar pilleri ne için
Bağdat Pillerinin Sırrı Neden Çözülemiyor?
OradaBazı mantıklı insanlar bunun eşyaları altınla kaplamak için yapıldığını, bazıları da insanlara şok terapisi uygulamak için
Kaynak: http://www.renkliweb.com/
Antikythera Mekanizmasının Sırrı
Dünyanın Çözülemeyen Eserleri
Teknolojinin ve bilimin bu kadar ilerlemesi insanları hayretler içinde bırakıyor ancak dönüp geriye baktığımızda ve sırrı ve gizemi çözülemeyen şeyleri gördüğümüzde akıllarda soru işaretleri belirmeye başlıyor.yüzyıllar öncesinden insanlar tarafından bırakılan erserler hem bilimi hemdeİşte o gizemli eserlernde biri Antikythera
Antikythera Mekanizmasının Sırrı
Gizem: Antikythera
Antikythera Mekanizması Neden Çözülemiyor?
İlk önce kimse makinanın nerede yapıldığını veya kimin dizayn ettiğinde anlaşamıyor. Popüler düşünceye göreBu mekanizmanın, parmağınızı koparmanın yanında, astrolojik pozisyonları belirlemek için kullanılmış olduğu düşünülmekte. Ancak problem o zamanda daha kimsenin yerçekimini
Antikythera
Bana Göre;
Milattan önce
Kaynak: http://www.renkliweb.com/
Baigong Borularının Sırrı
Baigong Borularının Sırrı
Gizem: Daha Çin’de insanların yaşadığı bilinmeyen zamandan kalma, dağın tepesinde 3 tane üçgen şeklinde nereden geldiği belli olmayan borular var. Bunlardan bazıları dağın içine derine gidiyor, bazıları da yakınlardaki tuzlu su gölüne gidiyor. Gölün doğu-batı kıyısında hala çalışan borular var. Bazı
Peki niye bu kadar
Kaynak: http://www.renkliweb.com/
Baigong Boruları
Baigong Boruları Neden Çözülemiyor?
Boruların Zeus’tan bile yaşlı olmasına rağmen yıkılmamışlar. Bu da onlarınBazı deliler bu boruların tarih öncesi astronomi labaratuarı veya uzaylıların bıraktığı uzay üssü olduğunu bile düşünüyorlar.
Bana Göre;
Çok eski zamanlara ait bu sistem aslında düşünüldüğü gibi olmayan insanların ne kadar zeki olduğunu gösteriyor.Şuan insanların bilmediği madenleri çıkarıyor olabilir veya insanlar için tehlikeli olan yaratıklardan korunmak için yapılmış olabilir
Kaynak: http://www.renkliweb.com
Evladın ana'ya sadakati
Evladın ana'ya sadakati
Henüz çok gençken kocasını kaybetmiş, ondan kalan tek oğlunu yetiştirmek için dişini tırnağına takarak çalıştırmıştı. Onu kimseye muhtaç etmeden okutabilmekti arzusu. Bu hayallerle geçirdi günlerini. Gençti., güzeldi ama geri çevirmişti evlenme teklifini, oğlunu yabanellere vermemek istiyordu. Başkalarına çamaşır yıkadı, temizlik yaptı, oğlunu hiç bir şeye muhtaç etmedi. Oğlu okuyacaktı, mesleğini eline alınca, artık geri kalan ömrünü yavrusunun yanında geçirecekti.
Bu hayallerle geçti yıllar, bu hayalle bitti yıllar. Nihayet oğlu Hukuk Fakültesi'ni bitirerek hakimlik görevine başladı. Ana sevincinden yere göğe sığmıyordu. Sıra oğluna layık bir kız bulmaya geldi, bunu da bulunca artık gözleri arkasında kalmayacaktı. Tam istediği gibi bir kız buldu. Dışını görüyor, içinden haberi yoktu. Seviyordu gelinini, öz evladı gibi. Bir an önce düğün olsun istiyordu. Sanki kendi evlenecekti. Bir an önce taşınmak istiyordu yeni evlerine, artık bir köşeye oturup torunlarını sevecek, geçmiş tatlı bir hatıra olacaktı...
Nikah gününe bir ay kalmıştı, damat, gelini alarak yeni evlerine yerleşecek, eşyaların yerlerini ayarlayıp ölçülerini alacaklardı. Bütün eşyaların yerleri ayarlanmış tek tek güzel bir görüntü kazandırılmıştı. Bu sırada gelin kız nişanlısına dönerek:
- Cihan Beyle güzel oldu ama şu çöp tenekesini nereye koyacağız.
Şaşırdı genç adam, hayret dolu bir sesle:
- Koskoca evde bir çöp tenekesini koyacak yer bulamıyor musun? aaagahın altına koy.
- Yok yok hiç olur mu?
- Balkona koyarsın.
- Oraya da hiç uymaz.
- Yahu çöp tenekesini koyacak yer bulamıyor musun?
- Onu demiyorum canım anneni diyorum anneni! Genç kızın ağzından çıkan cümleler genç adamın kalbine işlemiş, beyini döndürmüştü. Varlığında baş tacı olan annesi, kendisi için el kapılarında çalışan annesi, demek bir çöp tenekesi yerine konuluyordu. Demek ki annesi bir çöp tenekesiydi. O çilekar ve fedakar kadın, canı gibi sevdiği kadın, anasını koyacak yer bulamıyordu, hayat arkadaşı olacak kız da, anasına çöp tenekesi diyordu!..
Tek kelime konuşmadı eve dönünce de bir şeyden bahsetmedi, zavallı anne gelinin kendi hakkında düşündüklerin habersiz, nasıl olduğunu soruyor durmadan onu övüyordu. Acı acı güldü bu durum karşısında genç adam
Nihayet nikah günü gelmişti. Bütün hazırlıklar bitmiş arabalar dairenin yolunu mekan tutmuşlardı. Salon ağzına kadar doluydu. Dışarıya kadar taşın davetli kulesinde heyecan kol geziyordu, yeni evlileri görebilmek için. Ve memur geline sordu:
- Kızım Ahmet oğlu Cihanı zevceliğe kabul ediyor musun?
- Evet kabul ediyorum
- Peki oğlum sen, Zeynep kızı Zeliha'yı zevceliğe kabul ediyor musun?
- Hayıııır etmiyorum.
Salonu ayağa kaldırdı bu ses. Gözlerde hayret ifadesi herkes şok geçirmiş gibi erkeğe, Cihan'a bakıyorlardı. Memur şaşırmıştı.
- Peki şimdiye kadar nerede idin?
- Efendim babam beni küçük yaşlarda bırakarak vefat etti. Annem dışarılarda çalışarak gençliğini bana harcayarak çalıştı çabaladı. Giymedi giydirdi, yemedi yedirdi. Beni büyüttü, beni okutup adam etti. Annem benim yanımda oturacak rahat edeceği zaman bu gördüğünüz gelin hanım annemi bir çöp tenekesi yerine koyarak evde onu koyacak yer bulamıyor. Annemi bir çöp tenekesi olarak görüyor ve onu istemiyor. Benim annemi istemeyen, ona o şekilde muamele yapan kadını ben de istemiyorum. Varsa annesini çöp tenekesi dedirtecek buyursun gelini alsın.
Yerinden kalkarak annesini aldı hayret ve gözyaşları arasında salondan çıktı.
(Bu olaydan sonra gelin kız evine döndü ve aradan 20 yıl geçmesine rağmen evlenemedi. Hala bekar)
Henüz çok gençken kocasını kaybetmiş, ondan kalan tek oğlunu yetiştirmek için dişini tırnağına takarak çalıştırmıştı. Onu kimseye muhtaç etmeden okutabilmekti arzusu. Bu hayallerle geçirdi günlerini. Gençti., güzeldi ama geri çevirmişti evlenme teklifini, oğlunu yabanellere vermemek istiyordu. Başkalarına çamaşır yıkadı, temizlik yaptı, oğlunu hiç bir şeye muhtaç etmedi. Oğlu okuyacaktı, mesleğini eline alınca, artık geri kalan ömrünü yavrusunun yanında geçirecekti.
Bu hayallerle geçti yıllar, bu hayalle bitti yıllar. Nihayet oğlu Hukuk Fakültesi'ni bitirerek hakimlik görevine başladı. Ana sevincinden yere göğe sığmıyordu. Sıra oğluna layık bir kız bulmaya geldi, bunu da bulunca artık gözleri arkasında kalmayacaktı. Tam istediği gibi bir kız buldu. Dışını görüyor, içinden haberi yoktu. Seviyordu gelinini, öz evladı gibi. Bir an önce düğün olsun istiyordu. Sanki kendi evlenecekti. Bir an önce taşınmak istiyordu yeni evlerine, artık bir köşeye oturup torunlarını sevecek, geçmiş tatlı bir hatıra olacaktı...
Nikah gününe bir ay kalmıştı, damat, gelini alarak yeni evlerine yerleşecek, eşyaların yerlerini ayarlayıp ölçülerini alacaklardı. Bütün eşyaların yerleri ayarlanmış tek tek güzel bir görüntü kazandırılmıştı. Bu sırada gelin kız nişanlısına dönerek:
- Cihan Beyle güzel oldu ama şu çöp tenekesini nereye koyacağız.
Şaşırdı genç adam, hayret dolu bir sesle:
- Koskoca evde bir çöp tenekesini koyacak yer bulamıyor musun? aaagahın altına koy.
- Yok yok hiç olur mu?
- Balkona koyarsın.
- Oraya da hiç uymaz.
- Yahu çöp tenekesini koyacak yer bulamıyor musun?
- Onu demiyorum canım anneni diyorum anneni! Genç kızın ağzından çıkan cümleler genç adamın kalbine işlemiş, beyini döndürmüştü. Varlığında baş tacı olan annesi, kendisi için el kapılarında çalışan annesi, demek bir çöp tenekesi yerine konuluyordu. Demek ki annesi bir çöp tenekesiydi. O çilekar ve fedakar kadın, canı gibi sevdiği kadın, anasını koyacak yer bulamıyordu, hayat arkadaşı olacak kız da, anasına çöp tenekesi diyordu!..
Tek kelime konuşmadı eve dönünce de bir şeyden bahsetmedi, zavallı anne gelinin kendi hakkında düşündüklerin habersiz, nasıl olduğunu soruyor durmadan onu övüyordu. Acı acı güldü bu durum karşısında genç adam
Nihayet nikah günü gelmişti. Bütün hazırlıklar bitmiş arabalar dairenin yolunu mekan tutmuşlardı. Salon ağzına kadar doluydu. Dışarıya kadar taşın davetli kulesinde heyecan kol geziyordu, yeni evlileri görebilmek için. Ve memur geline sordu:
- Kızım Ahmet oğlu Cihanı zevceliğe kabul ediyor musun?
- Evet kabul ediyorum
- Peki oğlum sen, Zeynep kızı Zeliha'yı zevceliğe kabul ediyor musun?
- Hayıııır etmiyorum.
Salonu ayağa kaldırdı bu ses. Gözlerde hayret ifadesi herkes şok geçirmiş gibi erkeğe, Cihan'a bakıyorlardı. Memur şaşırmıştı.
- Peki şimdiye kadar nerede idin?
- Efendim babam beni küçük yaşlarda bırakarak vefat etti. Annem dışarılarda çalışarak gençliğini bana harcayarak çalıştı çabaladı. Giymedi giydirdi, yemedi yedirdi. Beni büyüttü, beni okutup adam etti. Annem benim yanımda oturacak rahat edeceği zaman bu gördüğünüz gelin hanım annemi bir çöp tenekesi yerine koyarak evde onu koyacak yer bulamıyor. Annemi bir çöp tenekesi olarak görüyor ve onu istemiyor. Benim annemi istemeyen, ona o şekilde muamele yapan kadını ben de istemiyorum. Varsa annesini çöp tenekesi dedirtecek buyursun gelini alsın.
Yerinden kalkarak annesini aldı hayret ve gözyaşları arasında salondan çıktı.
(Bu olaydan sonra gelin kız evine döndü ve aradan 20 yıl geçmesine rağmen evlenemedi. Hala bekar)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)