piyadeler
Boğaziçi ve haliç sularının üstünde narin bir endazeyle dolaşan kayıklarımız,gördükleri hizmetlere göre muhtelif isimler alırlardı. Halkın hususi vasıtası olan kayıklar piyadelerdi. Bunların iki küreklisine iki çifte, üç küreklisine üç çifte denir, dört ve beş çifte olanlarıda bulunurdu.
Kayıkların kürek adedi ilmiye ve mülkiye ricalinin mertebelerine işaretti. Vezirler beşer, vala ashabı dörder, ula evveli üçer, ula sanisi ve mütemayizler ikişer çiftelere binerlerdi.
Abdulhamid zamanındaki mali buhran esnasında bir ara rütbei baladan aşağı raddeden olanları üçer çifte kayıklara ve çift atlı arabalara binmemeleri için irade çıkmıştı. Vezirlerinde beş çifteleri terketmeleri düşünülüyordu. Fakat Babıaliye gelen Abdülmecid (Beş çifteler bir müddetten beri deebi saltanat ve devlet hükmüne girmiş, hem sizde zahmet çekersiniz. Beş çifteler terk olunmasın hem bizi bu hale koyan beş çifteler değildir,başka şeylere bakmalı beyhuda yere maaş verip adam kullanmamalı.) demişti.
Beş çifte kayıkların birinci küreklerine hamla, ikincilerine sigorya, üçüncülerine başmanga, dördüncülerine ve beşincilerine ikinci üç manga denirdi.
Hamlacılar hilali, pembezar gömlekler, ateş, al, vişne çürüğü, kahverengi savtalar, şalvarlar, beyaz çoraplar, güllü yarım potinler giyerlerdi.
İstanbulda yabancı elçilerin bindikleri kayık kürekleride devlet tarafından tayin edilirdi. İngiliz sefirleri Ebukir zaferine kadar beş çifte kayıklarla gezerlerdi. Bu zaferden sonra (dümenli yedi çifteye süvar olmalarına müsaade ile paye verilirdi.)
19.asırda İstanbulda bulunan bir Amerikan sefiri hatıralarında kayıklarımıza geniş yer vermektedir: ( yolcular kayıkta yere serilmiş bir türk halısı veya kırmızı bir minder üzerinde otururlar,kayıklar uzun ve dardırlar, yolcunun her hareketinden müteesir olurlar, sinirli olanlar bunlara hiç binmemelidirler.)
Bu hafif kayıklar, ekseriya insana bir cisim değil, bir hayal hissi verir, kenarına örtülmüş olan ve hemen suya dökülecekmiş gibi duran sırma saçaklı al çuha, boğazın zengin ve çeşitli renkleriyle ışıldar, kayık bu örtüsile ve kendisine bakrlı tavırlarile azamet veren yolcularile muhteşem bir manzara gösterir.
Yazları boğazda oturan devlet ricali, İstanbula kayıkla gelip giderlerdi. Teşrifat mucibince paşaların yanında birer yaverle çavuş bulunurdu. Akşamları Sirkeciden boğaza doğru kayıklar yol alırdı. Tüfekli palaskalı çavuşlar, kayığın kıç üstünde, yaverlerde paşa ile ambarda otururlardı. Bunlardan başka kayıkta iki de ağa bulunurdu. Bunlardan biri paşanın çubuğunu doldurup verir, diğeri şemsiyesini tutardı. Kırmızı , şemsiye açmak padışahlara mahsus olduğu için tutulan şemsiyelerin rengi kırmızıdan maada bir renkte olurdu.
Kayık sarayın , yahud vükeladan birinin yalısı önünden geçerken hürmet eseri olarak şemsiye kapanırdı.
Ramazan akşamları ekseriya yolculuk esnasında top atılırdı. Bunun için de kayıkta (iftariye bulunur ve iftar edildikten sonra terkeş tabir edilen kısa çubuklar yakılarak içilirdi. Yalıya çıkılıncada akşam namazları kılınırdı.
Kayıkların yapısı Boğaziçinin bütün güzelliklerini seyredebilecek bir üslubtaydı.(Herkesin çömelerek alçakta oturmaya alışık olduğu bir zamanın mahsulü olan,insanı derinlikte ta suların hizasında oturmaya mecbur eden bu kayıklar suları, gökyüzünü, sahilleri, mehtabı seyretmeye gözleri, gönülleri avlamaya müsait bir vasıta olamaz, hele dört kişiyi karşı karşıya ve dördününde yanlarından suyu iyice görecekleri vaziyette oturuşile kayık elbette etrafı seyretmek için hem rahat,hemde muvafıktı.)
Eski asırlarda vezirlerin kayıklarıda kendi aralarında bir takım alametlere ayrılırdı. Paşalar trabzanlı kayıklara binerlerdi. Kaptan paşa kayığı kadırga burunlu olur ve baş tarafının rengine göre karakancabaş, yeşilkancabaş gibi isimler alırdı.
Sadrazam paşanın kayığının iç tarafı yeşil çuha ile örtülü olurdu. Tezyinat itibarile daha süslü idi. Şeyhülislamlarda mükellef kayıklara binerlerdi.
18. asırda paşaların kayıkları tersanedeki kayıkhanelerde durur. Tatil günlerinde buradan çıkarılıp paşanın emrine giderdi.
Kiklerin baş omuzlarındaki yıldızlar sahibinin rütbesine alametti. Birer yıldız liva, ikişer yıldız ferik ve üçer yıldız münşir işareti idi. Büyük amiral kikinin ayrıca baştan kıça kadar bir pus genişliğinde lale rengi bir tiriz bulunurdu.
Kikler akşamları Kasımpaşa divanhane önünde toplanır ve paşalar kendi vasıtlarına binip hareket ederlerdi. Kiklerde yat küreği çekilirdi. Tekmil kürekçiler yatınca dışarıdan kimse görülmezdi.
Miralay Faik bey kikini hep siyahi askerlerden donatmıştı. Ağalıktan yetişmiş olan Süleyman beyin kiki yoktu. Kendisi terbiyesi iktizasından diğer paşalara hürmeten kik yaptırmaz karadan gelip giderdi.
Kayıkların kürek adedi ilmiye ve mülkiye ricalinin mertebelerine işaretti. Vezirler beşer, vala ashabı dörder, ula evveli üçer, ula sanisi ve mütemayizler ikişer çiftelere binerlerdi.
Abdulhamid zamanındaki mali buhran esnasında bir ara rütbei baladan aşağı raddeden olanları üçer çifte kayıklara ve çift atlı arabalara binmemeleri için irade çıkmıştı. Vezirlerinde beş çifteleri terketmeleri düşünülüyordu. Fakat Babıaliye gelen Abdülmecid (Beş çifteler bir müddetten beri deebi saltanat ve devlet hükmüne girmiş, hem sizde zahmet çekersiniz. Beş çifteler terk olunmasın hem bizi bu hale koyan beş çifteler değildir,başka şeylere bakmalı beyhuda yere maaş verip adam kullanmamalı.) demişti.
Beş çifte kayıkların birinci küreklerine hamla, ikincilerine sigorya, üçüncülerine başmanga, dördüncülerine ve beşincilerine ikinci üç manga denirdi.
Hamlacılar hilali, pembezar gömlekler, ateş, al, vişne çürüğü, kahverengi savtalar, şalvarlar, beyaz çoraplar, güllü yarım potinler giyerlerdi.
İstanbulda yabancı elçilerin bindikleri kayık kürekleride devlet tarafından tayin edilirdi. İngiliz sefirleri Ebukir zaferine kadar beş çifte kayıklarla gezerlerdi. Bu zaferden sonra (dümenli yedi çifteye süvar olmalarına müsaade ile paye verilirdi.)
19.asırda İstanbulda bulunan bir Amerikan sefiri hatıralarında kayıklarımıza geniş yer vermektedir: ( yolcular kayıkta yere serilmiş bir türk halısı veya kırmızı bir minder üzerinde otururlar,kayıklar uzun ve dardırlar, yolcunun her hareketinden müteesir olurlar, sinirli olanlar bunlara hiç binmemelidirler.)
Bu hafif kayıklar, ekseriya insana bir cisim değil, bir hayal hissi verir, kenarına örtülmüş olan ve hemen suya dökülecekmiş gibi duran sırma saçaklı al çuha, boğazın zengin ve çeşitli renkleriyle ışıldar, kayık bu örtüsile ve kendisine bakrlı tavırlarile azamet veren yolcularile muhteşem bir manzara gösterir.
Yazları boğazda oturan devlet ricali, İstanbula kayıkla gelip giderlerdi. Teşrifat mucibince paşaların yanında birer yaverle çavuş bulunurdu. Akşamları Sirkeciden boğaza doğru kayıklar yol alırdı. Tüfekli palaskalı çavuşlar, kayığın kıç üstünde, yaverlerde paşa ile ambarda otururlardı. Bunlardan başka kayıkta iki de ağa bulunurdu. Bunlardan biri paşanın çubuğunu doldurup verir, diğeri şemsiyesini tutardı. Kırmızı , şemsiye açmak padışahlara mahsus olduğu için tutulan şemsiyelerin rengi kırmızıdan maada bir renkte olurdu.
Kayık sarayın , yahud vükeladan birinin yalısı önünden geçerken hürmet eseri olarak şemsiye kapanırdı.
Ramazan akşamları ekseriya yolculuk esnasında top atılırdı. Bunun için de kayıkta (iftariye bulunur ve iftar edildikten sonra terkeş tabir edilen kısa çubuklar yakılarak içilirdi. Yalıya çıkılıncada akşam namazları kılınırdı.
Kayıkların yapısı Boğaziçinin bütün güzelliklerini seyredebilecek bir üslubtaydı.(Herkesin çömelerek alçakta oturmaya alışık olduğu bir zamanın mahsulü olan,insanı derinlikte ta suların hizasında oturmaya mecbur eden bu kayıklar suları, gökyüzünü, sahilleri, mehtabı seyretmeye gözleri, gönülleri avlamaya müsait bir vasıta olamaz, hele dört kişiyi karşı karşıya ve dördününde yanlarından suyu iyice görecekleri vaziyette oturuşile kayık elbette etrafı seyretmek için hem rahat,hemde muvafıktı.)
Eski asırlarda vezirlerin kayıklarıda kendi aralarında bir takım alametlere ayrılırdı. Paşalar trabzanlı kayıklara binerlerdi. Kaptan paşa kayığı kadırga burunlu olur ve baş tarafının rengine göre karakancabaş, yeşilkancabaş gibi isimler alırdı.
Sadrazam paşanın kayığının iç tarafı yeşil çuha ile örtülü olurdu. Tezyinat itibarile daha süslü idi. Şeyhülislamlarda mükellef kayıklara binerlerdi.
18. asırda paşaların kayıkları tersanedeki kayıkhanelerde durur. Tatil günlerinde buradan çıkarılıp paşanın emrine giderdi.
Kiklerin baş omuzlarındaki yıldızlar sahibinin rütbesine alametti. Birer yıldız liva, ikişer yıldız ferik ve üçer yıldız münşir işareti idi. Büyük amiral kikinin ayrıca baştan kıça kadar bir pus genişliğinde lale rengi bir tiriz bulunurdu.
Kikler akşamları Kasımpaşa divanhane önünde toplanır ve paşalar kendi vasıtlarına binip hareket ederlerdi. Kiklerde yat küreği çekilirdi. Tekmil kürekçiler yatınca dışarıdan kimse görülmezdi.
Miralay Faik bey kikini hep siyahi askerlerden donatmıştı. Ağalıktan yetişmiş olan Süleyman beyin kiki yoktu. Kendisi terbiyesi iktizasından diğer paşalara hürmeten kik yaptırmaz karadan gelip giderdi.
http://osmanli-devleti1299.tr.gg/piyadeler.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder