29 Kasım 2013 Cuma

Teknolojinin Doğuşu: İlk İnsanın Aletleri

Teknolojinin Doğuşu: İlk İnsanın Aletleri  


Günümüzde teknolojinin geldiği nokta ile yaklaşık yüz sene öncesinin teknolojik seviyesini karşılaştırınca akıl almaz bir manzara ile karşılaşıyoruz. Aslında bu kadar geriye gitmeye de gerek yok, son yirmi yılın teknolojik değişimlerine bakarsak gelinen nokta inanılmaz. Şüphesiz son 100 senedir teknoloji seviyesi üstel bir şekilde artıyor. Şu soru aklımı oldukça kurcalıyor, ilk medeniyetlerden itibaren 18. ve 19 yüzyıllara kadar nispeten düzenli bir seyir izleyen teknolojik değişim seviyesi, son yüz yılda nasıl bu kadar büyük bir ivme kazandı?


Bu ivmenin başlangıcını, 20. yüzyılın ilk yarısında arayabiliriz. Bu döneme baktığımızda iki büyük dünya savaşını bulacağız. Birinci Dünya Savaşı’nda bilim adamları askere alınıp siperlerde ölmüş, İkinci Dünya Savaşı’nda ise arka planda kalıp savaşı kazanmak için gereken çalışmaları yapmışlardır. İki savaş arasında geçen yaklaşık 25 yılda ülkeler bilim adamlarının çalışmalarının endüstri, tıp, tarım, ulaşım gibi konularda yararlı olabileceğine inanmışlardı. Bunun örneklerini tıptaki gelişmelerde ve çekirdek fiziğinin nükleer silahlarda kullanılmasında bulabiliriz. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bilimin uygulamaları o kadar yararlı sonuçlar ortaya koymuştur ki, bilim ve teknoloji ayrılmaz bir bütün olarak kabul edilmiştir (bilimin zararlı sonuçlarını ayrı bir yazıda değerlendireceğiz). Günümüzde bilim, teknoloji, Ar-Ge ve mühendislik kavramları birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak görülmektedir. Bugün mühendisler, bilimsel esaslara göre tasarımlarını gerçekleştiriyorlar. Ar-Ge laboratvuarlarında yapılan teknolojik çalışmalar bilimsel esaslara göre gerçekleştiriliyor. Gazete ve dergilerde bilimsel haberlerle ilgili başlıklar genelde teknoloji haberlerini içeriyor. Gündelik hayatta genelde bilim ve teknoloji birbirinin yerine kullanılıyor. Peki teknoloji gerçekten bilimden mi doğdu?

Teknoloji nereden geldi?

Paleolitik Çağ (Yontmataş Çağı)nda kullanılan bazı taş aletler
Teknoloji şüphesiz ilk çağ medeniyetlerinden beri insan hayatının içinde yer alıyor. İnsan, yaratılışı gereği yaşamını sürdürmek için teknoloji kullanmak zorundadır. İnsan ırkının biyolojik başlangıcı olarak kabul edilen ve yaklaşık 2 milyon yıl öncesine dayanan Paleolitik (Yontma Taş) Çağı’nda avcı-toplayıcı yaşam biçimine uygun olarak taş veya kemikten yapılan, gelişmemiş kesici/parçalayıcı aletler ilk kez ortaya çıkmıştır. Günümüzden yaklaşık 12.000 yıl öncesine dayanan Neolitik (Cilalı Taş) Çağı’nda ise tarımsal düzene geçtikçe aletler de çeşitlik göstermeye başlamış ve bu aletlerin nitelikleri zamanla artmıştır. Bu nitelik yükselmesinin ve çeşitliliğin artmasının nedeni, tarımsal düzende insanın ihtiyaç fazlası yiyecek üretebilmesi ve toplumun becerikli kişilerinin yiyecek aramasına gerek kalmadan beslenebilmesidir. Bu sayede gerekli aletler için düşünmeye ve uygulamaya daha çok zaman kalmıştır. Bu süreç, insan toplumlarında “meslek” kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır. İlk çağlardan itibaren düşünürsek bütün insan toplumlarında binicilik ve savaş aletleri için “demirciler”, yiyecek üretimi için “çiftçiler”, giyecekler için “terziler”, ahşap ürünler için “marangozlar” var olmuştur.

Bilim mi bilgi mi?

Ateşin icadı, şüphesiz insanlık tarihinin en önemli teknolojik olayıdır. Ateş, sıcaklık sağlayarak soğuk şartlarda yaşayabilme imkanı vermiş, böylece insan toplulukları daha soğuk yerlere göç ederek yaşam alanlarını genişletmiştir. Ayrıca ateş, ışık sağlamış ve karanlık zamanlarda hayatın etkin bir şekilde devam etmesine olanak tanımıştır. Bunların dışında en önemlisi, yiyeceklerin pişirilmesini sağlayarak besin çeşitliliğini arttırmıştır. Alet yapımında ateşin kullanılmasıyla metaller insan hayatına girmiş ve önceden taşlarla ve kemiklerle yapılan kesici aletlerin yerini tunç, bakır, demir gibi metaller almıştır. Kesici aletlerin daha işlevsel hale gelmesi, insan topluluklarına mücadele gücü vermiş ve topluluklar arası savaşlar başlamıştır.

İnsan hayatını böylesine etkileyen ve daha başka teknolojik aletlerin yapımını mümkün kılan ateşin bulunması, bilimsel bir temele dayanıyor muydu? Tabii ki hayır, ilk insanların sürtünme sebebi ile ortaya ısı çıkacağı ve bu ısının oksijenin yakıcı özelliği ile yanıcı maddeleri tutuşturma sıcaklığına kadar ısıtacağı bilgisine sahip olduklarını hiç zannetmiyorum. Aynı şekilde Tunç Çağı’nda bakır ve kalayın metalurjik özelliklerinin bilimsel olarak bir araya getirilerek tunç alaşımının ortaya çıkarılması sanırım imkansızdı. Tunç Çağı’nın ustalarının bu alaşımı tesadüfen bulmuş olmaları daha akla yatkın. Benzer olarak, avlanma zamanlarını ve mevsimsel değişiklikleri takip etme ihtiyacı üzerine ortaya çıkan astronomik gözlemler, günümüzün kozmolojik seviyesinden hayli uzak olmalıydı. Ayın, güneşin ve yıldızların hareketlerinin gözlemlenmesi ve takibi sonucu elde edilen bir takım astronomik kayıtlar bilimsel bir esasa dayanmıyordu.

Avcılıktan Çiftçiliğe

Görünüyor ki Paleolitik Çağı’nın avcı-toplayıcı insanları, yaşam tarzları nedeniyle bilimle uğraşacak vakti bulamıyorlardı. Yaklaşık 2 milyon yıl süren ve insanlık tarihinin % 99′unu kapsayan Paleolitik Çağ’da insanların kullandıkları aletler, hayatlarını idame ettirmek için gerekli ve yeterli olan aletlerdi. Onları geliştirmek için ihtiyaç hissetmediler. Keskin kenarlı bir taş, kemik veya ağaç parçası işlerini görüyordu. Aynı şekilde giyinmek için dokumaya ihtiyaçları yoktu, şekil verilmiş bir hayvan derisi aynı işi görürdü. Biliyoruz ki bu yaşam biçimi devam etmedi, insan toplulukları gerek çevresel etkilerden dolayı gerekse de nüfus hareketlerinden dolayı kendi yiyeceğini üretmek ihtiyacı uydu ve böylece Neolitik Çağ diye bilinen Cilalı Taş Devri başlamış oldu. Bu devirde insan ırkı tarım ve hayvan yetiştiriciliğine başlayacak, ürettikleri yiyecek fazlasını depolamak için yerleşik hayata geçmek zorunlu olacak, ticaret ve vergilendirme ilk kez ortaya çıkacak ve yerleşik hayatın ilk örnekleri görülecekti.

http://usturlab.net/teknolojinin-dogusu/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder